|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 292 |
26 Haziran 2003 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bu sefer çocuklar da duydu!.. |
Merhabalar,
Çocuklar da cümle alem de duydu işte. N'olacak şimdi? Pınar Altuğ 3 yıllık eşinden ayrılıyormuş. Sür manşetten "Günün Haberi". Biraz da cilalamak lazım. N'apmalı? Yahudi cemaatinden bir arkadaşı varmış, Prisma mı ne, birşeyler anlatıp milletin kafasını ütülüyormuş. Yazın o zaman "Prisma Tarikatının Son Kurbanı". Haber kaynağı da bir internet sitesi iyi mi? Hani şu bolca dedikodu üreticisi namus bekçilerinden. Üşenmedim girdim baktım Prisma'ya. Son zamanlarda hemen her alanda kişisel ve/veya kurumsal psikolojik destek eğitimi veren oluşumlardan biri. İnsan'a insan olduğunu hatırlatmaya yarayan, ben benim dedirten programları var. Şimdi sen kalk buna tarikat de, eğitimcilerden birini de şeyh ilan et. Helal olsun sana be medya.
İnsanlara tek başlarına ayakta durmanın yollarını öğrettiğinden her giren boşanıyormuş, ba ba bahh. Öğrenme güzelim. Erkeğine bağımlı ol. Ayakta durmak senin neyine, yat sırtüstü, kal öylece. Boşanacaksan da tarikat üyesi olmalısın, yoksa boşanma ilmühaberi alamazsın diyorlar herhalde. Kardeşim, kadınla erkek evlenirler, yaşamın içinde kavrulur, sonra da oturarak yada ayakta, sakin yada kavgalı bir karar verirler. Tamam mı devam mı? Ne var bunda? Konu Pınar Altuğ olunca farklı tabi. O sıradan insanlar gibi boşanamaz, illa altında bir çapanoğlu olmalıdır. Bir sevgili de yetmez, 3-5 boynuz darbesiyle askerdeki koca alaşağı edilmelidir.
Yıllardır hanımefendi tavırlarıyla sevgi ve saygı beslediğimiz Pınar Altuğ, milyonlarca hemcinsinin hergün çokça verdiği alelade bir kararı alınca yer yerinden oynuyor. Kızcağız aslanlar gibi çıkmış, boşanma polemik konusu olmalısın diye faksla medyaya bildirmiş. Nasıl olur da sen ciğerimiz medyamıza haber atlatırsın Pınar? Onlar seni deşecek, boşanmayacağın varsa bile seni ikna edip boşayacaklar, sonra da mağdur Pınar diye boy boy resimlerini basacaklardı. Hiç olmazsa askerdeki eşin dönene kadar bekleseydin. O zaman yaratıcı haber duyumlarından payına ancak %50 düşecekti. Yani sıyıracaktın. Sen habercilerin haber yapma özgürlüğünü ellerinden aldın. Suçlusun kalk ayağa. Karar: Askerdeki eşi 4 adamla aldatıp ardından tarikata girdiğinden günlerce manşet, elaleme rezil olacaksın. Bunda bir başka iş var. Hani diyorum kanal değiştiren dizisine ceza mı veriyor sevgili medyamız, ne dersiniz?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
TUZ / BİBER : Buket Uzuner AH SİNEK KADAR KOCAM OLSUN DA BAŞIMDA BULUNSUN! |
|
'Evde kalmak' deyimini ilk duyduğumda pek sevmiştim. Çünkü eviçlerini de seven ve orada kendimi daima meşgul tutabilen bir çocuktum. Ama 'evde kalmış' insanların çok acınılarak anılan hep kadınlar olduğunu anlamaya başlayınca bunu toplumumuzda negatif kabul edildiğini sezmiştim. Toplumun küçük kızlara verdiği mesaj şuydu: 'Aman ne yap et, evde kalma! Yoksa sen de zavallı bir kadın olursun!' O halde ne yapıp edilecek ve en kısa zamanda acilen bir koca bulunacaktı. Ama işin orada bitmediğini de bütün küçük kızlar gibi ben de öğrenmiştim tabii. Çünkü bir de o kocayı başka kızlara kaptırmamak için hep işveli, cilveli, güzel, her zaman ama her zaman tatlı dilli, efendime söyliyeyim, birkaç çocuk doğurmuş, fedakar bir anne ve ev kadını olmak vardı. Yahu neydi bu koca, nasıl bir 'Hint kumaşı'ydı da hem bulması hem de koruması zordu böyle. Vallahi ben çok ürkmüştüm. Yani daha hayatta ne yapmak istediğim, hangi mesleği seçeceğim, nelerden zevk alıp, nelerden kaçacağımı bile bilmeden 'Kızım evde kalma!' komutuyla hayatımın bütün planı yapılıp, önüm(üz)e konmuştu. 'Ben aslaa evlenmeyeceğim!' diye hap kadarken isyan etmemin nedeni de buydu belki.
Hatice Meryem'in 'Sinek Kadar Kocam Olsun, Başımda Bulunsun' adlı hikaye kitabını okurken kahkahalarla gülmemin nedeniyse artık o küçük kızların bu işin mizahını yapacak kadar büyüdüklerini görerek, edebiyatta yalnız olmadığımı anlamamla ilgili kişisel bir durumdur. Çünkü bir sorunun mizahını yapabilecek olgunluğa erişebilmek çok ama çok çileli bir yolun nihayetinde toplumların yazarlarına/sanatçılarına nasip olur. Bir kere mizahı yapılan her tabu da artık kibrini ve diktasını yitirmeye yazgılıdır. Bu yüzden birer mizah sanatı da olan ironi ve kara mizah edebiyatın çok ciddi ve zor işleridir.Öte yandan Siftah kitabını da ilgiyle okuduğum Hatice Meryem'in son derece parlak edebiyat dilinin ironik lezzetli acı biberi Türk Edebiyatı için de pek şenlikli bir müjdedir. Kendisini( vallahi hiç tanımıyorum) kutluyor, yeni kitaplarını okumayı bekliyorum.
Batı ülkelerine öğrenci, seyyah ya da araştırmacı olarak giden gençlerimize olduğu gibi bana da sık sık sorulan 'Müslüman Orta-Doğulu ülkenizde babanızın kaç karısı var?' başlıklı o alaycı ve aşağılayıcı soruya keyfim olduğu zamanlar: ''Bizde durum farklı. Biz Türkler Orta-Asya'dan gelen anaerkil gelenekle kadınların 4 kocası olduğu bir kültüre sahibiz!' diye yanıt verir, çok eğlenirdim. Çünkü bu soruyu soracak kadar cahil Batılılar, neredeyse uzaylı bir ülke(!) kadar uzak ve Osmanlı'nın dünyaya armağan (!) ettiği HAREM sistemiyle özdeşleşen bir Türkiye hayal ettiklerinden olacak ilk anda her kadının 4 kocası olduğu şakama inanır, çok şaşırırlardı. Keşke 4 koca gibi 4 karı da bir latife olsaydı da ona da gülebilseydik. Aslında insankızları ve oğulları dünya gezegeninde ilk yaşamaya başladıklarında ne evlilik, ne kapanma, ne de koca bulmak, ne de 4 karı hakkı diye kavramlar vardı. Bütün bunlar sosyal olaylardır. Doğa-Tanrı icadı değildir. Ve bütün insan yapısı kavramlar gibi değişkendir ve değişeceklerdir. Birgün kimsenin evlenmediği, koca bulmak, 4 karı edinmek ihtirasları yerine sahiplenmenin çok daha azaldiği ve cinsiyet değil de insan olmamız bazına indirgenecek ilişkilerimizi konuşacağımız bir gezegende yaşayacağımıza inanıyorum. Hangi gezegen derseniz, bunu söyleyemem, çünkü kimbilir benim kocam da bir başka gezegenlidir, ne dersiniz? Yazar Hatice Meryem'e gelince, onun hikayelerinde anlattığı ayyaş, kapıcı, tornacı, kurye, tüccar, sünepe, şair, emekli, yakışıklı,kasap, imam ve gardiyan kocaların arasında en müthiş ve cesaretle işlenmiş olanlarının 'babanın ve oğulun karısı olmak' hikayelerinde buldum. Tabii çok zekice işlediği gibi kocalarını anlatan kadın(lar) koca imgesi üzerinden aslında kendilerine ayna tuttukları, hepimizin koca/sevgili ve arkadaşlarımızın aslında bizi yansıttığı gerçeğiyle... Öte yandan yazarın gerçek yaşamdaki en hakiki kocasının pek beğendiğim mizah yazarı (parlak gözlü, kıvırcık saçlı oğlan çocuğu) Metin Üstündağ olduğunu öğrenince gülümsedim. Çünkü tencere ve kapak da bizim kültürün bir buluşudur. Sinek kadar olsun olmasın kocaların ve karıların seveceği bu kitabı herkese öneririm.
http://www.buketuzuner.com
Yukarı
|
Misafir Kahveci : Sedat Tuvar |
ÜÇÜNCÜ KADIN
Deli gibi dolaşıyordum sokaklarda, gecenin bir yarısı, yine aynı büfeden kaçıncı paketi olduğunu hatırlayamadığım sigara alıyorum.
Evet bu gece mutlaka üçüncü kadını bulmalıyım tek hedefim, isteğim bu.
Ah ona bir rastlayabilsem, onu nasıl özledim, ona öyle hasretim ki...
Annemle karşılaşıyorum bir pavyonun önünde, çiçek satıyor, görünmek istemiyorum, hemen yolumu değiştirip, hızlı adımlarla yan sokağa dalıyorum. Duruyorum, allah allah ne işi var annemin orada? Benzetmiş olamalıyım,
Tekrar dönüyorum aynı pavyonun önüne, nasıl oluyor bu iş? Bu kadın annem değil. Üstelik annemden hem çok yaşlı hemde çirkin. Güzeldir benim anacığım, mışıl mışıl uyuyordur şimdi. Bir kaç saate sabah namazına kalkar.
Acaba gitsem mi ona, caına çocukluğumda olduğu gibi küçük bir taş fırlatsam,
Kalksa, kapıyı açsa, sarılsam ona, ellerinden, pamuk yanaklarından öpsem, "kurtar beni her şeyi mahvettim iflas ettim" desem, ağlasam...
Yok yok kıyamam ona, hem o ne yapabilir ki, boşuna üzmüş olurum.
Ben ne yapıp yapıp bu gece üçüncü kadını bulmalıyım.
Birden ikinci katta oldukça kalabalık, müzik sesi dışarıdan duyulan,
loş ışıklı bir bar keşfediyorum. Hızla yukarı çıkıyorum. Bu gece hep düz ayak barları dolaşmıştım. Üçüncü kadın burada olabilir evet evet mutlaka burdadır.
Garson karşılıyor kapı girişinde, ben karanlıkta üçüncü kadını ararken, o bana
ısrarla yer gösteriyor. Oturuyorum mecburen "Rakı bol buzlu" diyorum. Kim bilir kaçıncı dadeh?
Dip masada bir çifte takılıyor gözlerim. Kumral dalgalı saçlı bir genç kız,
esmer bir delikanlı ile koyu bir sohbete dalmışlar, karım geliyor aklıma.
Evlenmeden önce biz de onunla böyle koyu sohbetler yapardık. Saatler sürerdi konuşmalarımız, bıkmazdık dinlerdik birbirimizi. Şimdi uyumuşmudur? Yoksa hala bekliyormudur? Evemi gitsem yoka, onun dizlerine çöküp "Kurtar beni herşeyi mahvettim" desem, deliler gibi ağlasam...
Bunu onada yapamam, asla, asla onu üzemem.
Nerede, nerede bu Allah'ın cezası kadın?
Hesabı ödedikten sonra merdivenleri üçer beşer inerek bu barı da terk ediyorum.
Sokağa çıktığımda gün ışımak üzere, çöküyorum bankın birine, sigaramda bitmiş, param da, bir adım atacak halim yok,
Yağmur çiselemeye başlıyor, söyleniyorum, söyleniyorumda kime?
"Bir gece daha borçlusun bana üçüncü kadın"
Sedat Tuvar
Yukarı
|
Misafir Kahveci: Faik Karaege |
Tatile gitmek mi zor, yoksa dönmek mi?
Yahu, bu da sorulur mu hiç demeyin lütfen. Senelerdir doğru dürüst tatil yapmamış biri bu soruyu tatile giderken ve de dönerken kendisine sorup durdu.
Giderken soruyordu çünkü nasıl gidileceğine son dakikaya kadar karar verilememişti. Bir gün otobüsle gidelim günden kazanalım deniyor, diğer gün ise arabayla istediğimiz saatte gidip döneriz, hatta dönüşte Tavas'a (hanım tarafı Denizli-Tavas'lıdır da) uğrarız gibi muhabbetler oluyordu. Hatta bazı zamanlar işyerini yalnız bırakmamak için gitmekten bile vazgeçiliyordu. Ankara'dan Marmaris'e gidilecekti. Otobüs 12 saatte gidiyordu, araba ile yavaş yavaş 10 saatte gidilebileceği hesapları yapılıyordu. Sonunda arabaya karar verildi. Saati ise eşimin ofisteki işlerinin ayarlanmasına göre belirlenecekti. Ve daha hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Yorum yapmadan ve de daha fazla detaya girmeden devam edeyim.
Saat 13.15 gibi yola çıkıldı. Eskişehir yolunda muayene istasyonunun önünden geçerken bizim arabanın ki acaba yapıldı mı diye sormak gafletin de bulundum. Neden eşine soruyorsun? Sen niye ilgilenmiyorsun? Sorularını duyar gibi oluyorum. Nedeni, bizim evin iç ve dış işlerinden sorumlu bakanı eşim olup arabayı gün içinde kullanan ve bakımıyla filanda bizzat kendileri ilgilendiğindendir. Bendeniz biraz iskele babası rollerindeyimdir de.
Neyse ruhsata bakıldığında şubat ayında yapılması gerektiğini gördük. Hemen geri dönüp epeyce uzun görünen kuyruğa girilip girilmemesi konusunda uzun süre kararsız kaldıktan sonra kuyruğa girdik. Sıkı bir muayeneden (farları yak, sağ-sol sinyal, yardım çantası var mı?) sonra 4 nolu vezneye yollandık. Asıl işkence orada belli oldu. 2003 senesi ek vergisini yatırdınız mı? Bizler düzgün vatandaşlarız ya, yatırmıştık tabii. Evet dedik ve gösterdik. Ama işkence bitmemişti, ikinci soru geldi: -1999 senesi ek vergisini yatırmış mıydık? Eşim, vallahi yatırdık filan dese de memur beyler haklı olarak evrak istediler. Bizler yatırmakla sorumluyuz ama koskoca devlet yatırılanlara bilgisayardan bakmaktan aciz. Önceki muayeneyi 2001 senesin de yaptırmıştık, o zaman bakmamış mıydınız sorusuna da memurun verdiği cevap: -2002 senesinde bakmaya başladık oldu. Bir aralar evrakların 10 sene saklanma muhabbeti vardı gibi hatırlıyorum. Sonradan 5 seneye indi zannedersem. Her şeylerden habersiz yaşamak var mıydı hiç? Dönünce bu konu da araştırılacaktı. Bu saatten sonra geriye dönüş olmayacağına göre cezamızı ödedik ve bizleri daha düzenli birer vatandaş olma yolunda zorladığı için devletimize dua ede ede yola koyulduk. Arabaya binip 3-5 km gittikten sonra sevgili eşim: Bak makbuzlar buradaymış işte dedi. Ödediğimiz makbuzları torpido gözünde ki bir sürü evrak içinden bulmuştu. Dönüşte paramızı geri alabilmeyi umarak, bizim gibi yüzlerce kişinin bu şekil de devlete nasıl bir ek kazanç sağladığını düşünmeden edemedik. Biz evrakları bulmuştuk ama ya bulamayanlar? Muayeneye yeni gideceklerin dikkatine !
Böylece yolculuğumuz zevkli bir şekilde başlamış oldu. Akşamın 23:30 unda Marmaris'e varmıştık. Bu arada en büyük tesellimiz de Denizli civarında trafik polislerinin ruhsat kontrolu yapmasıydı. Ruhsatı verirken ki gülümsememizi, trafik polisi ne kadar sempatik insanlar diye düşünmüştür muhakkak.
Bir haftalık güzel bir dinlenmeden sonra bu sefer dönüş hazırlıkları başladı. Ve Tavas'a uğramamaya karar verildi. Boynumuz kıldan inceydi, bu sefer 13:15 den daha uygun bir saat olan 11:30 da yola koyulduk. Dönerken ayrılmak bayağı zor geldi. Bu arada, unutmadan gidebileceklere şiddetle tavsiye olunacak bir yer Marmaris-Aksaz askeri kampı. Ormanla denizin neredeyse sıfırlandığı harika bir kamp. Akşama kazasız belasız evdeydik.
Dönüşün zorluğu ertesi günü işe başlayınca daha çok anlaşıldı. 2002 arşivinin okunması daha tamamlanmamışken bir de bu bir haftalık Kahve Molası'nın birikmiş sayılarının okunması gerekecekti. Kaçırdığımız bir şeyler olmamalıydı. Zevk alarak yaptığımız bir iş olduğundan sorun yoktu. Şunun şurasında 4-5 aylık bir tanışıklığımız olmasına rağmen tiryakisi olduğumuz Kahve Molası'nın öncelikle editörünü daha sonra da katkılarından dolayı herkesleri bir kez daha kutluyorum.
F.Karaege
Yukarı
|
Şair Kahveci : Filiz Güner |
ALEM-İ HAYAL -1
Yollarımın çıktığı her yerde sen olsan. Göz kırpan dalgalarla naz yapsan bana. Gel diyen buz mavisi ve turuncu parıltılar üzerinde, parmak uçlarımla süzülsem. Işık cümbüşleri içinden geçerek yavaş yavaş yükselsem güneşe. Martının özgürlüğünü kendi kollarımda, beyaz bulutlarda bulsam. Güneşe vardığımda orada bekliyor olsan. Sen güneşin oğlunu ararken kara gecelerde, ben hep buradaydım desen.
Gökyüzünde neler olmaz ki o an! Rüzgar çıldırmışçasına sallanmaya başlar ve kendi etrafında tüm hızıyla döner. Işıklar renk renk patlar güneşin içinden. Bulutlar sakladıkları çiçeklerini çıkarırlar dışarıya. Benim çiçeğim hanımeli olur. Zarifliğidir, tüm gösterişi hanımelinin. Ve doyamadığım mis kokusu, sarhoşluğudur bilincimin. Bu yüzden istiyorum hanımelini. Teslim olmak istiyorum bu dinginliğe.
Bulutlardan dökülen yaşlar, değdikleri her yere yaşama ümidi, sevgi ve dirilik verseler. Ve sen yalansız gülsen, gülüşlerin dudaklarından ellerime düşse hafifçe. Her biri gül yaprağına dönse ve ben o an milyonlarca kez yok olsam. Senin çiçeğin gül olsun güneşin oğlu. Güneş bilgeliğiyle sırlarını konuştursa, kızıl tonlarla. Yapraklar filizlenerek gül ağacı olsa. Nefesimi içime çekip, gül kokuşlu bir üfürüşle evrene salsam. Bir işaret, bir yelteniş bekleyen sabır ve hasret timsali bülbüller yola koyulsalar. Rengi mavi, adı aşk olan parmağımla gül ağacını göstererek işte desem. İşte yanıp tutuştuğunuz, gözyaşı döktüğünüz, feryat figan ettiğiniz ama yine de kavuşamadığınız gülleriniz orada. Hadi bulun eşinizi. Dilediğinizce, artık istemeyeceğiniz ana kadar yaşayın beraber. Ya da özgür fakat acı dolu olarak dönün geldiğiniz yere. Sen güneşin oğlu hep benimle kalsan. Hayal demeden, gülüp geçmeden ödenebilen bir var oluş bedeli olsa bu.
Filiz Güner
filiz@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.362 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
SAÇLARINI
SANCIMA SÜR
yine güz, kahrolası yine güz
yapraklar yapraktan çok
sallanan ellere benziyor
merhabasız elvedasız sallanan ellere
yaz gibi uzadıkça bacakları düşlerin
kekeme bir mum fitilinden sarsılıyor
geri gelmez biliyorum, geçti gitti
anılar ırgadı bir hüzün kaldı geride
yıllar göldü, ben fildim, içtim bitti
doğrultusu gammazlanmış
bir çocuk eşkıyayım
eti sedef egzeması, saçları lastik kokusu
ve sen, karşı kaldırımda kanayan bir gül
bulut üstünde yarısı, yarısı ölüm korkusu
bir eski zaman ölüsü resimlerden nasıl bakar
kurutulmuş çiçeklerde bebek unutkanlığı
ne zaman ulaşır özlediği yıldıza
gözlerinden hiç durmadan
yükselen o merdiven
kelebek düşü sinmiş giysilerime yazdan
kirden kokarsa koksun, yıkama
albümleri kaçır benden, şarkı falan söyleme
baygınlık tadında yanan ışığı söndür
gece sırlarını pul pul döküyor sokaklara
üşüyorum sarıl bana, saçlarını sancıma sür
Hamdi Özyurt
<#><#><#><#><#><#><#>
NO: NAFTALİN KOKUSU
bana gel
her evde ben oturur
her zaman evde olurum
önce telefon gerekmez
rüzgarın telaşından haberim olur
kapıyı çalmadan gir
ayakkabılarını çıkarma
bakma öyle
birazdan tedavülden
kalkacak pul gibi
gençsin, yaşın müsait
daha çok kitap arasında
çok leylak unutulur
bana gel
her evde ben oturur
her zaman evde olurum
saçların biraz ilkyaz
biraz uyku iklimi
yüzün az asimetrik
yüzün zor ezberlenir
gel, teninin altındaki
mumları birlikte yakalım
ışık hızında karanlığa
batalım, aklanalım
bana gel
her evde ben oturur
her zaman evde olurum
bu çakmak
musahibimden armağan
taşı yok, bulamadım
ilaçlarımı bıraktım durakta
biliyorum
ölüme yakın bir mevsimdeyim
ne allah, ne şeytan
ben bir meleklere inandım
onları sevdim
Hamdi Özyurt
Yukarı
|
Şarap Fıçısı (Petrus'a nazire) |
Hangi şarap hangi yemekle içilmeli?
Balıklar
Tuzlu su balıkları (Kalkan balığı, dil balığı, ..., nötr ve hafif beyaz soslu)
Belirgin ama ahenkli bir asiditesi olan, beyaz sek ve yarı sek şaraplar. Öneri: Mosel-Riesling (Almanya), Sancerre (Loire-Fransa), Pouilly-Fumé, Friaul-beyaz şarapları (İtalya), Gavi (İtalya).
Tuzlu su balıkları (kuvvetli ve kıvamlı soslu) kuvvetli beyaz sek şaraplar. Öneri: Riesling (Alsace-Fransa), Sauvignon Blanc, genç bir Chardonnay.
Tatlı su balıkları (Turna, Sazan, Kilizbalığı, Bey balığı, ... hazırlanışlarına göre)
Asidi çok fazla olmayan, beyaz sek ve yarı sek şaraplar. Öneri: Pinot gris (Weißburgunder), Gutedel (Almanya), Silvaner (Almanya), Soave (İtalya), Orvieto (İtalya).
Kümes Hayvanları
Tavuk, piliç (hazırlanışlarına göre)
Meyvemsi ve aromatik, beyaz sek ve yarı sek şaraplar, roze, genç kırmızı şaraplar. Öneri: Riesling, Kerner, Müller-Thurgau, Silvaner (hepsi Almanya), Grüner Veltliner (Avusturya), Portugieser (Avusturya, Almanya ve Macaristan (Oporto olarak bilinir)), Beaujolais (Fransa).
Ördek, kaz (koyu bir sosla kızartılmış)
Taneni fazla, alkolu az olmayan, kırmızı sek şaraplar. Öneri: Alman, Avusturya, Güney Tirol veya İsviçre Blauburgunder'i, Valpolicella (İtalya), Chianti (Toskana-İtalya), Barbera (Piemont-İtalya), Dolcetto, Merlot, genç bir Cabernet.
(pişirilmiş tavuğa az asidi fazla olmayan beyaz sek ve yarı sek şaraplar da uyar)
Av hayvanları
Bıldırcın, güvercin (sosa ve hazırlanışlarına göre)
Kuvvetli beyaz sek şaraplar (Alman Grauburgunder veya Riesling Spaetlese, Auslese şarapları), alkolü az olmayan bir roze, meyvemsi iyi bir kırmızı şarap (Beaujolais Cru, genç bir Chianti Classico (Toskana-İtalya) veya Rioja (İspanya).
Keklik, yabanördeği, sülün (hazırlanışlarına göre)
Kuvvetli ama zarif bir roze veya taneni çok batmayan kırmızı şaraplar. Öneri: olgun Pinot Noir, Bourgogne Premiers Crus'u, Pommard, Santenay, St-Emilion veya Pomerol; olgun ama çok kuvvetli olmayan Côtes du Rhône, Şili, Arjantin, Güney Tirol veya Trentino'dan Cabernet, İtalyan veya Kaliforniya Merlot'su.
Geyik, karaca (kuvvetli bir sosla kızartılmış)
Kuvvetli bir kırmızı. Öneri: Côte de Nuits'den olgun bir Bourgogne , Médoc ve Graves'den bir Bordeaux, Güney Afrika, Şili, Arjantin veya Kaliforniya'dan Cabernet.
Tavşan (kızarmış)
Alkolü az olmayan beyaz sek şaraplar, roze, genç kırmızı şaraplar. Öneri: Pinot noir, Lemberger, Trollinger (Almanya), Beaujolais (Fransa).
Et
Dana eti (pişmiş veya açık renkli bir sosla)
Asidi çok baskın olmayan, genç beyaz sek ve yarı sek şaraplar. Öneri: Alman Riesling Kabinett veya Q.b.A. şarapları.
Dana eti (kızarmış veya ızgara)
Alkolu az olmayan meyvemsi roze ve kırmızı şaraplar. Öneri: Beaujolais Villages (Fransa), Bardolino (Garda gölü-İtalya), Vernatsch (Güney Tirol), Spaetburgunder (Baden-Almanya, Alsace-Fransa veya Avusturya).
Sığır eti (pişmiş)
Oldukça kuvvetli sek beyaz şaraplar. Öneri: Riesling Spaetlese, Weißburgunder veya Grauburgunder Spaetlese (hepsi Almanya).
Sığır eti (kızarmış veza ızgara)
Oldukça kuvvetli kırmızı şaraplar. Öneri: genç bir Bourgogne, Côtes du Rhône, Vino Nobile.
Kuzu eti (pişmiş, açık renkli bir sosla)
Kuvvetli beyaz yarı sek şaraplar. Öneri: Kerner, Müller-Thurgau, Grüner Veltliner Spaetlese.
Kuzu eti (kızarmış)
Kuvvetli rozeler ve aroması kuvvetli olmayan zengin gövdeli kırmızılar. Öneri: Bordeaux, Bandol (özellikle rozeleri çok makbuldür, Güney Fransa), Brunello, Cabernet.
Devamı var
Yukarı
|
SIRANI BEKLE
Temel, bir haftalığına gittiği memleketten, haber vermeden erken dönünce karısını evde başka bir erkekle bulur. Derhal belinde taşıdığı tabancasına davranan Temel, yatakta yakaladığı adamı alnının ortasından vurur.
Tabancayı tam kendi kafasına doğrultmuşken, karısı haykırarak üzerine atlar:
- Dur Temel'im, kıyma kendine!
Temel, sinirden titreyerek haykırır:
- Sus, sıra sana da gelecek!..
<#><#><#><#><#><#><#>
Yorumsuz!...
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.freaky-flash.de/cards/cow.htm
Kısayolda gördüğünüz örnek e-card ve benzerlerini gönderebilmek için anasayfadan seçim yapmanız yeterli. Klasik e-card uygulamasının yanında flash screensaver uygulamalarıda gerçekten görülmeye değer.
http://www.geocities.com/fes78/sakasms2.html
Cep telefonunuz için komik sms kalıpları. Güle güle kullanın. "Atalararımız zamanında Orta Asya'dan çıkıp da ters yöne gitselerdi, şimdi Japon olurduk", "Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin"...
http://www.cartoonnetwork.com/play/arcade/hamtaro_dayout/game.swf
İşte sizlere küçük bir oyun sitesi daha. Oyun sitesi dediğime bakmayın çok az miktarda; fakat farklı bir mantıkla hazırlanmış bu oyunlar, biraz zorlamalı dahi olsa zevk verebiliyor.
http://www.weebl.pwp.blueyonder.co.uk/badger.html
"Atomic badger racing", isimli ilginç bir oyun. Aslında bir çeşit bahis oyunu. Seçiminizi yapıp bir miktar para yatırıp yarışı başlatıyorsunuz. Nitrogliserin hızlandırması için space bar'ı kullanmanız yeterli olacaktır. Detayları öğrenmek için incelemenizi tavsiye ediyorum.
akin@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Network Clipboard v0.1.49 [45k] W98/2k/XP FREE
http://www.globware.com/softwareview.asp?Ware=14
Adından da anlaşılacağı gibi network üzerinde TCP/IP protokolüyle çalışan bir not defteri. Şifre korumalı olarakta, düz olarakta 64KB a kadar text dosyasını network üzerinde gönderip, alıyor ve paylaşıyorsunuz. Bir nevi Net Meeting yapıyorsunuz. Network ve internet kurtlarına göre.
Yukarı
|
|
|