|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 303 |
11 Temmuz 2003 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Aramadan önce düşünün!.. |
Merhabalar,
Bugün sizleri bir konuda uyarıp hemen gideceğim. Haftasonu tatiline erken başlayayım istiyorum izninizle. Hazır havalar biraz serinlemişken şöyle uzun uzun uyuyayım. Neyse uzatmayalım. Geçen gün bir arkadaşımdan size sözünü edeceğim uyarı ile ilgili bir mesaj aldım. Almanya da yaşamını sürdüren arkadaşım başından geçen bir olayı aktarıyordu. Anlattığı olay aslında bizlere pek yabancı değil ancak henüz memleketimizde uygulanamayan ama eli kulağında bir üçkağıtçılıktan söz ettiği için ilginçti. Özellikle geceleri cep telefonlarınızın çalıp çalıp kapandığına şahit olmuşsunuzdur. Numarası görünen bu aramadan sonra geri dönüp "Ne var kardeşim?" diye aradığınızda ocağınıza incir ağacı diktirecek bir sürecin kapısını aralamış oluyorsunuz. Aradığınız numara dakikası onlarca dolarla ücretlendirilen "Ara beni boya beni" hatlarından birine yönlendiriliyor. Genellikle yurtdışında çöreklenmiş bu numaralar uluslararası dijital iletişim sistemine dahil olmayan ülkeleri seçtiklerinden aranan son numarayı bulmak hemen hemen imkansız oluyor. Daha açar açmaz 1 dakikalık görüşme hesabınıza geçtiğinden uyanıp kapasanız bile epeyce bir ücret faturalarınıza yansıyor. Gelelim Almanya'ya. Orada ki üçkağıtçılar teknolojiyi kullanarak dijital iletişimdeki boşluklardan yararlanıyorlamış. Şöyle ki, siz aramaya cevap verdiğinizde yada geri dönüp numarayı aradığınızda hattınız aradığınız numaraya kitleniyor ve ne yaparsanız yapın kapanmıyor. 30-60-120 dakikalık vicdanlarına kalmış fasılalarla hattınız dakikası 3 Euro'dan görüşme yapıyor. Telefonu kapatmak yada pili çıkarmak kesinlikle hattın düşmesini sağlamıyormuş. Henüz memleketimde uygulanamayan bu tekniğin yakında teşrif edeceğini tahmin etmek falcılık olmasa gerek. Aman ha siz siz olun tanımadığınız numaralardan gelen çağrılara cevap vermeyin yada geri aramayın. Sonra gelen faturayı gördüğünüzde kalbiniz falan durur mazallah. Elçiye zeval olmaz, benden uyarması.
Bugün bir sürpriz yazarımız var. Epeydir bir fırsat yaratıp sevgili arkadaşımı Kahve Molası'na yazı yazmaya ikna etmek istiyordum. Nihayet başardım. Sanmayın çok uğraştım. Karşı karşıya gelince konuşmak yetti. Sevgili Yankı Yazgan bundan sonra değerli yazılarını bizlerle de paylaşacak. Şimdilik daha önce yazdığı yazılardan ve söyleşilerden yararlanacağız ama eminim sizin ilginiz onun Kahve Molası'na yepyeni dumanı üstünde yazılar yazmasını da sağlayacaktır. Her yazısında göreceğiniz çizgiler ise onun amatör ama başarılı uğraşlarından bir diğeri. Başından beri kahveci olan arkadaşıma yazar olarak aramıza katıldığı için teşekkür ediyor ve hoşgeldin diyorum. Bu haftalık da bu kadar. Hepinize huzur dolu bir haftasonu tatili diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
Merhaba Sevgili 'Krema' Dostları,
Geçen haftaki 'kahve kremaları'ndan sonra epeyce övgü dolu mail aldım. İlginize çok teşekkür ederim. Aslına bakarsanız, sevgili editör ile zaman zaman buradaki format üzerine konuşuyoruz. Ve ben her konuşmadan sonra, sizler için seçtiklerimi yeniden gözden geçiriyorum. Esasen yapmak istediğim, çevremizdeki olayların üzerinden, farklı bir bakışı, 'yaşama sanatı' olgusuna dönüştürerek sizlerle paylaşmak...Zira yaklaşık 3 haftadır 'kahve Molası' okurları için kitap ve CD tanıtımı yapılan bir köşe var... Bu sebeple, bundan sonraki yazılarımın içeriği küçük farklılıklar gösterecek. Elbette zaman zaman kitap ve CD tanıtımları devam edecek ama eski yoğunluğunda olmayacak. Çünkü bir konu birden fazla kişi tarafından ele alınırsa kafa karıştırabilir. Bununda ötesinde, hakettiğinin üzerinde gündem yaratılmış olabilir. Oysa benim buradaki amacım, sizlere , bilgisayarınızın başındayken, işinizin yoğunluğunda ya da herhangi başka bir durumda, kendiniz için alternatif program önerileri getirmek... Çünkü, yaşam hiç farkında olmadan günlük sıradanlığı içinde yol alıyor, halbuki kendimizi şımartmaya herşeyden çok ihtiyaç var... Daha doğrusu, ben uzunca bir zamandır sizlere kitap ve Cd tanıtımı yazdım, şimdi sizlere evlerden dışarıya çıkıp, rahat soluklanıp, zenginleşeceğiniz menüler hazırlamak niyetindeyim... Zira 'Kahve Molası'ndan bu konuda yeterli bilgi alabilirsiniz...Dolayısıyla eleştirilerinizi ve katkılarınızı bekliyorum.
Bildiğiniz üzere uzunca bir zamandır yoga ile ilgileniyorum, hepinize bu keyfi yaşamanızı öneriyorum. Beden-zihin dinginliği sağlamanın yanısıra, çok hoş bir felsefe... Şimdi bu noktada sizlerle paylaşmak istediğim, bir konu var ki o da 'şimdi' yi yaşamak konusu...'Şimdi' ben ne yaşıyorum, şu andaki duygularım nedir?' Sorularını sormadan hep geçmişteki bir öfkeye, ya da gelecekteki bir hedefe , kilitlenmiş, yaşadığımız anın keyfini elllerimizden kaçırıyoruz. Oysa, geçmişteki öfkeler, geleceğimizi ipotek altına alıyor. Ve o öfkelere esir düşüp, şimdiki zamanın keyfini yaşayamıyoruz. Ben bu hafta yoga çalışmaları sırasında, bunu sağlıklı yaşamaya gayret ettim. İnanın çok faydasını gördüm. Elbette bu iş için vakit ayırmak gerek, ancak ben Umayoga'daki derslerin yanısıra, Amazon.com 'dan getirttiğim kasetlerle ve Türkiye'de bu işin feslsefesini anlatan kitaplarla bu işi yürütüyorum. Açıkçası çok para değil, ama emek isteyen bir iş...
İstanbul Caz Festivali, bu yıl farklı etkinlikler ile sürüyor. 13 Temmuz saat 11.00'de Eminönü Vapur İskelesi'nde olursanız, 'Caz Vapuru'na binme şansını yakalarsınız. Senem Diyici liderliğindeki 'Fanfare' projesi var. Octo Bando'nun müzikleri eşliğinde Eminönü-Anadolu Kavağı arası caz ile beraber bir boğaz yolculuğu var. Bence bulunmaz bir fırsat ve güzel bir Pazar menüsü...
Bu hafta 15 Temmuz Salı akşamı, Buena Vista Social Club hayranlarının yakından tanıdığı İbrahim Ferrer 21.00 'de Açıkhava Tiyatrosu'nda... Sıcak yaz akşamı için bulunmaz bir keyif olduğunu düşünüyorum...
Geçen gece, Çırağan Oteli'nin barında bir kadeh şarap içme şansım oldu. Açıkçası gecenin geç bir saatiydi, sarayın bahçesine konmuş kocaman koltuklarda, bir bardak Sarafin, uzaktan gelen müzik sesleri, çok güzel ışıklandırımış olan sarayın kendisi, boğazdan geçen son vapurlar ve elbette arkadaş ortamındaki sohbet çok keyifliydi. Oysa gece başladığında böyle bir planımız yoktu, boğazdan geçerken kendimize bir hediye verdik... Kendinize hediye vermeyi unutmayın.
Yine geçen hafta, Fazıl Say'ın Metin Altıok için, Metin Altıok'un şiirlerini bestelediği Orotoryo'nun gösterisindeydik. Bildiğiniz üzere sevgili dostum Zuhal Olcay'da solist olarak yer alıyordu. Çok başarılı bir gösteri oldu, çok etkilendim...Gösterimin ardından, o sıcak geceyi, biraz da atlatabilmek için Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer'in sahibi olduğu Oyun Atölyesi tiyatro salonu'nun kafesine gittik. Geceyi orada keyifli sohbet ve güzel ikramlar ile sonlandırdık. Bildiğiniz üzere Oyun Atölyesi Moda'da... Çok önemli özverilerle ülkemize kazandırılmış bu salonun grişinde ve devamında yer alan kafenin adı 'Antre Kafe'... Gerçekten, dostlarınızla güzel yemekler yiyip, birşeyler içebileceğiniz bir mekan... Yazlık bahçesi, kentin içinde önemli bir kaçış noktası...
Bu arada İstiklal Caddesi'nde 'Dudu' çalmaya devam ediyor ve hala pencerelerim açık. Umarım ardından kapatmamı gerektiren bir Türk popu patlaması gelmez. Ben Tarkan ve şarkılarını dinlemekten memnunum...
Hepinize keyif dolu bir hafta diliyorum...
Zeynep Özbatur
Yukarı
|
|
İnsan'ca : Yankı Yazgan Kurtlu Kaşar - I - |
|
ÖNSÖZ
İlk yazı deneyimim kültür-edebiyat kolunun duvar gazetesinde olmuştu. Matematik, fen gibi derslerde iyi geçinen bir öğrencinin edebiyat hevesi biraz yadırgandı. Haksız değillerdi. Yazar-çizer değil, doktor oldum. Hevesim devam etti. Gazete köşelerinde (Cumhuriyet, Yeni Binyıl), bir-iki kitapta (Labirent Yolculukları, Devlet Baba Tabiat Ana ), web mekânlarında (AçıkSite, yankiyazgan.com)... Hevesimi bir türlü alamıyorum. Kahve Molası'ndaki yazılarımı o gözle okuyun. 8.7.2003
...........
Canı sıkılan adam
Daha kolay algıladığımız şeylere daha çok dikkat ederiz. Daha çok dikkat ettiğimiz şeyleri daha iyi algılarız. Hangisi önce, hangisi sonra, bu pek önemli değil... İlgilendiğimiz şeylerin çoğunu, belki de hepsini, daha kolayca ve zorlanmadan, âdeta otomatik olarak, yaptıklarımız oluşturur. Kolayımıza giden işlere daha çok dikkatimizi vermemiz, doğal eğilimimizdir. Peki, bize zor gelen, henüz iyi yapmayı öğrenemediğimiz, ya da öğrenmeye yeni başladığımız şeylere dikkatimizi nasıl verecek, bunları nasıl iyi algılayacağız? Zorluklar burada başlar.
Hoşumuza gitmeyen bir müzik programını dinlerken, sıkıcı bulduğumuz bir tiyatro oyununu seyrederkenki durumumuz dikkat dağınıklığı denen duruma iyi bir örnektir. Sıkılırız, çünkü bir tat alamayız. Bir tat alamayız, çünkü, ne olup bittiğini anlamak için gereken dikkati bir türlü veremeyiz. Veremeyiz, çünkü şöyle bir baktığımızda sahnedeki oyuna, çalmakta olan müziğe; çalan, oynanan tanıdık değilse, hemen zevk veren bir yanı yoksa, kafamızı çeviriverir, fırsat varsa, çıkar gideriz.
Hemen zevk alamadığımız durumlardan, çabucak vazgeçiverdiğimiz için kaybettiklerimizin bir listesini çıkartsak, kimbilir ne fırsatlar kaçar gider... Aceleci ve sabırsız diye bilinmemiz, bir şeyden zevk almadıkça onu sürdürmeyen bir tarafımız olmasının sonucu. Kim zevk almadığı bir şeyi yapar demeyin hemen. Hiç kimse, elbette. Dikkati dağınık olanların yapamadığı; hemen değil de biraz sonra zevk alacakları bir işi bile sürdürmekte zorlanmaları... Zaman algısı; içinde olunan saniyelere neredeyse sınırlı olunduğunda,
bazen, bir yarın yokmuşçasına yaşamaya başlayıveriyor insan: Şimdiki zamana kısılmış, "ne yapacaksam şimdi yapmalıyım”, ya da “benden sonra tufan”... Tanıdık bir durum.
Canımız sıkılır. Değişik bir şey arar, canımızın sıkıntısını dağıtmak isteriz.
Dikkatimizin süresi, yani bir konuya kendimizi verebilirliğimiz, ne kadar? İlgimizi çekmeyen, bir başka deyişle, “tarzımız olmayan” veya “kafamızın basmadığı” işlere, dikkatimiz çok sınırlı. Bir yetişkin gözüyle bu tür sınıflandırmalar yapmak kolay. Bazı konulardan neden anlamadığımızı, klasik müzikten neden hoşlanmadığımızı, uzun kitapları okumaktan neden hazzetmediğimizi düşünmeyiz bile. Peki, tarzımızı ya da aklımızın erdiği ve ermediği şeyleri, nelerden hoşlandığımızı ve hoşlanmadığımızı belirlediğimiz yıllarda, yani çocukken, neler oluyor?
Canı sıkılan bir çocuk olmak nasıl bir şeydir?
Devamı var
Yankı Yazgan
yanki@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan E pluribus unum... |
|
8 Temmuz 2003, insanlık tarihine geçmesi gereken, dünya çapında önemli bir gün oldu. İnsanlık tarihi için bir kilometre taşı.. Hepsi hepsi bir ameliyat sonunda.. Ama...
İranlı yapışık ikizler Laden ve Laleh Bijani, 29 yıllık birlikteliklerinden, zorlu ve aşırı derecede riskli olan ameliyata, 28 doktor ve 100 hemşirelik bir sağlık ordusu eşliğinde girdikleri savaştan üç gün sonunda yenik olarak ayrıldılar...
Siyam ikizlerinin ayrılma, özgürlük ve umut ameliyatı tüm dünyanın duaları eşliğinde başladı.. Herkes için bir umut operasyonuydu bu.. Tüm dünya onlara sevgi ve acıma hissi ile, biraz da destek duyguları yolladı ve nefesler tutularak beklendi olumlu sonuç.. Ne var ki, sempatik ikili üç günün sonunda, özgürlük savaşlarını canları ile ödediler. Sadece onlar değil, tüm dünya ve insanlığın üzüntü ile karşıladığı bu kayıp yüreklerimizde izler, akıllarımızda çıkartılacak dersler bıraktı...
Ameliyat Singapur'da Raffles hastanesinde yapılmış, konumuzla ilgili değil ama, gene de 'gereksiz bilgiler' köşesinin editörü olarak hazır bu laf geçmişken bir daha hatırlatalım, Sir Thomas Stamford Raffles (1781-1826), ondört yaşında İngiliz Doğu Hindistan kumpanyasında çalışmaya başlamış, Yirmiüç yaşında da Pinang adasında yeni kurulmakta olan hükümete bakan yardımcısı olarak atanmış bir sömürge yöneticisi. 1819 yılında yaptığı bir düzenleme ile bugünki Singapur'u kuran kişi olarak tanınır. Yeterli bir eğitimi olmamasına karşın doğa tarihi konusunda bir uzman sayılmıştır. Kökleri ve yaprakları olmayan, asalak olarak başka bitkilerden geçinen, dünyanın en büyük çiçeği (Rafelssia Arnoldii, 100-110 cm çap, 10-12 Kg ağırlık) Rafflesiaceae ailesisinin ön ismi Sir Thomas S. Arnold'un ardından verilmiştir.
Bir ikinci gereksiz bilgi de, bu 'Siyam ikizleri lafının nereden çıktığı ile ilgili, Eng ve Chang Bunker adlı kardeşler 1811 yılında Siyam'da doğmuşlar. Ameliyatla ayrılmayı reddettikleri için de Kuzeylilerin ulusal kahramanı olmuşlardır. Amerikan ulusal sembolü olan kartal figürünün üzerinde latince bir yazı vardır, 'E pluribus unum' Türkçeye çevirecek olursak 'çoktan oluşan tek' anlamına gelen bu söz ve ikizlerin ayrılmayı reddetmeleri, onların kuzeyin ulusal kahramanları sayılmasında etkili olmuştur. İkizler 1874'te ABD'de öldüler. Bu hikayeyi anlatmışken, konudan da iyice uzaklaştık ama, hadi bir de 12. yüzyılda İngiltere'de yaşamış olan Chulkhurst kız kardeşlerin acı kaderinden de sözedelim, ikizlerden biri öldğünde, doktorların acil bir ayırma ameliyatı yapma teklifini, geride kalan kız kardeş 'gidişimiz de gelişimiz gibi birlikte olsun, bu daha uygun' diyerek geri çevirmiş, ve yapışık kardeşinin cesedi yanında ölümü beklemiştir..
Konumuza dönecek olursak, İranlı ikizler, İran'lı e pluribus unum'lar, kafalarından birbirlerine yapışık olarak doğmuşlardı. 11 çocuklu yoksul bir ailenin evlatlarıydılar ve ikisi birlikte gittikleri üniversiteden hukuk diplomalarını hakederek ayrıldılar. Ameliyat olma kararını, tüm risklerin kendilerine olanca açıklığı ile anlatılmış olmasına rağmen aldılar ve hastaneye yattıktan sonra tüm dünyanın ilgi odağı oldular. Hastane ve doktorlar ücret almayacaklarını bildirdiler. İran hükümeti de ameliyat sonrası masrafları karşılayabilmek için 300.000 dolarlık bir fon ayırdığını açıkladı. Maalesef, tüm iyi duygular ve onların sağlığı için dua eden milyonların dilekleri ve sağlık personelinin çabalarına karşın, 50 saat süren ameliyat maratonu başarısılıkla sonuçlandı ve ikizler 1,5 saat arayla hayatlarını kaybettiler.
İki insan.. yapışık.. 29 yıl.. ve bir açıdan bakınca, aynı bedende iki ruh, ya da aynı ruhta iki beden.. Ama gün geliyor, insan ruhunu da bedenini de ayırmak, özgür kılmak istiyor.. Ürküyor önce, ben onsuz ne olurum diye.. korkuyor.. Alışkanlıklar, riskler ve daha birçok neden art arda sıralanıyor.. Ve tüm bunlara karşın, birey olmak, özgürlüğünü yaşamak için yaşamını ortaya koyuyor.. İnsanın birey olma, var olma arzusu öylesine güçlü, öylesine büyük ki.. Tüm riskleri göze alıp, canı pahasına özgürleşmek istiyor.. İnsanın bu onuru ve cesareti karşısında eğilmemek mümkün mü? Bence ıvır zıvır günleri yerine, 8 Temmuz gününün Dünya Özgürlük ve Umut Günü olarak anılması lazım.. İnsan onuruna ayakta bir alkış günü, önünde saygıyla eğilme günü...
Ahmet Altan
aaltan@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Komikçi Dükkanı : Turgut Ankara |
VUSLAT İLE FERİT LUNAPARK'TA
-Abi ya ne işimiz var bizim burda?
-Ne olacak oğlum, biz adam degil miyiz?
-Her yer çocuk dolu abi.
-Bize ne oğlum onlardan, biz iş bulmaya geldik.
-Abi hazır gelmişken çarpışan arabalara binelim mi?
-Ben ne diyom sen ne diyon ya.
-Ne olur abi ya.
-İyi tamam hadi yürü.
-Aslan abim beee!
-Vuslat abi ben kullanayım mı?
-Olmaz oğlum, sen şimdi çarparsın arabayı bir yerlere.
-Zaten çarpmak için binmiyor muyuz abi?
-Sevmem ben öyle dan dun araba kullanmayı, efendi efendi gezeriz.
-Hah abi boşaldı arabalar. Koş binelim hemen.
-Kalk lan direksiyondan, ne dedim sana ben.
-Offf ya.
-Abi bassana ya biraz gaza.
-Gidiyoruz lan işte.
-Ulan sanki sahile kız tavlamaya çıktık.
-Ne diyon lan gene kendi kendine?
-Yok bir şey abi, şiir gibi kullanıyorsun dedim.
-Ferit, bu herif niye üstümüze geliyor?
-Bilmem abi, adres soracaktır belki de...
-Anaaa!!! Çarptı lan bize, çizdi valla kız gibi arabayı.
-Abi abartma ya olayı.
-Ulan ben şimdi sana gösteririm.
-Abi binsene arabaya, nereye gidiyon?
-Lan beklesene kırmızı arabalı, hop hooopppp!!!
(O sırada sürenin bitiş düdüğü çalar.)
-Hah durdu, mahvettim şimdi onu.
-Abi gel ya buraya.
-Birader dikkat etsene ya, çat diye koydun arabaya.
-Hııı!
-Sana diyom alooo!!!
-Ne diyorsun be, manyak mısın nesin?
-Ulan hem sen vuruyon, hem de ben suçlu sayılıyom.
-Ya git işine, manyak mısın nesin ya?
-Abi gel ya, bıraksana adamı.
-Dur oğlum kaçacak herif baksana, koş polis çağır zabıt tutsunlar.
-Sen kusura bakma kardeş, ben ilgilenirim. Abi gel sen buraya.
-Niye bıraktın oğlum adamı?
-Gel abicim sen ya. Bak dönme dolap var, ona binelim.
-Dönmedolap neki lan?
-Gel sen. Geç otur şöyle baş köşeye.
-Ne yapacak lan bu alet, salıncak gibi bir şey bu.
-Hah bak başladı dönmeye.
-Lan Ferit, yükseliyo lan bu.
-Heh ne güzel değil mi? Bak boğaz bile gözüküyor.
-Ulan Ferit, mahvederim lan ben adamı. Neye bindirdin lan sen beni?
-Ne var abi bunda?
-Korkarım lan ben yüksekten, garezin mi var bana?
-Allah allaaahhhh!
-Durdurun lan aleti, inecem ben.
-Abi ne yapıyorsun ya? Otursana yerine düşeceksin valla.
-Sus ulan, durdur şu aleti.
-Abi nasıl durdurayım, ben ya?
-Hah durdu iniyom ben.
-Abi nereye gidiyon? En tepedeyiz ya, valla düşeceksin yere bu yükseklikten kesin. Talk pudrası gibi dağılırsın valla.
-Ulan korkuyorum oğlum, anlamıyon mu? Hooop!!! Makinist çalıştırsana lan şu aleti.
-Tamam abi bak çalıştı, aşağıya da indik zaten.
-Allaahhh kurtuldum valla, çekilin toprağı öpecem.
-Tamam abi gel, sakin ol. Dolaşalım biraz, bak şurada kalabalık var oraya doğru gidelim.
-Niye toplanmış lan bunlar?
-Hiç abi, kaleye şut çekiyormuşsun, gol olursa sigara kazanıyormuşsun.
-Hah tam benim işim işte!
-Abi ben seni hiç top oynarken görmemiştim.
-Tabi göremezsin oğlum, ben süper oynardım. O yüzden beni hiç oynatmazlardı.
-Hadi dene bakalım şansını.
-Bak şimdi nasıl zımbalıyom topu kaleye.
-Top nereye gitti abi ya?
-Ağları deldi oğlum, göremedin tabi topu.
-Abi top duruyo ya yerinde.
-Ana nasıl geldi lan bu buraya.
-Topa öyle bir vurmuşssun, bumerang gibi gidip gelmiş.
-Gel gidelim, hile var ya bu işte. Topu sabitlemiş herifler oraya.
-Abi bak ahtapot diye bir alet var, ona binelim.
-Binmem oğlum ben öyle alengirli aletlere. Kollu mollu bir şey bu.
-Abi çocuk gibisin valla. Gel bak sana pamuk helva da alacağım.
-Dalga geçme lan, yersin sopayı şimdi.
-Gel hadi be binelim.
-Ferit ne biçim alet lan bu, çok sakat gözüktü bana.
-Olmaz bir şey abi.
-Yok oğlum, ben tırstım inecem.
-Abi otur allah aşkına, rezil oluyoruz valla millete.
-Bana ne lan, inecem ben.
-Hah bak çalıştı.
-Ferit iyiymiş lan bu alet, sevdim ben.
-Hııı!!!
-Çok eğlenceli lan bu.
-Hıııı!!!
-Neyin var lan, bembeyaz olmuş suratın.
-Midem kötü oldu abi.
-Ferit sakın ha aklımdan geçeni yapma.
-Abiiii!!!
-Feriiiiiiit!
-Oğlum mahvettin lan üstümü başımı. İki dakika tutamadın kendini.
-Ne yapayım abi, çok kötü oldum.
-Oğlum bundan sonra salıncaktan fazlası yasak sana.
Turgut Ankara turgutankara@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Editör'den Önemli Not: Sevgili Haşmetoğlu yıllık iznini kullandığından roman yazımına ara vermiştir. Dönüşünde kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_138.asp
Devamı var
hasmetoglu@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.402 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
YAŞAYAN ZAMAN
Bir sevince dönüştürür acıyı
Kara acıyı biliyorum seni
Yaşayan zaman
Vuruyor rüzgar, erkenci rüzgar
Ölümsüz anıya, umuda
Ey savrulmuş yaşamlar
Eli boş bir güz dolanır ortada
Tam anımsayamadığımız günler
Sokaklarda insanlar
Bizim cesaret ve umudumuz var
Şafağa götürecek
Gücün yanıbaşında öğlelerin sisinde
Sözlerimizin güneşi
Sıcaklığı ellerimizin
Işıyor dünya yeniden
Sağır güne ağızsız güne
Kararlı bir yüz gibi
Dolan bir yürek gibi
Sabri Altınel
<#><#><#><#><#><#><#>
GÜN BEKLİYOR SİZİ
Geçip gidiyorsunuz bir yöne
Acı düşlerden içinden deneylerin
O hiç tükenmeyen sokaklarda
Yaşam doğruluyor habire kendini
Gözyaşına karşı, yoksulluğa karşı
Silemem gördüğüm şeyleri
unutamam da
En dar vakitlerinde dünyanın
Yeşeren kökleri yanan ateşleri
Gün bekliyor sizi
Sıcak bir yağmur gibi ovada
Uzun bir zamanın arkasında
Değişmiş kentin ölüleri
Sabri Altınel
Yukarı
|
İşimi yapıyordum
Mahkeme salonunda hakimin karşısında süklüm püklüm
bir eczacı, ve avaz avaz ağlayan bir kadın... Hakim
kadına sorar:
"Bu adamdan Şikayetiniz nedir?"
Kadın ağlaya ağlaya cevap verir:
"Bu adamdan davacıyım hakim bey.. bu sabah bana
telefonda çok ağır hakaret etti"
Hakim bu sefer adama sorar:
"Bayanın soyledikleri doğru mu?"
Adam cevap verir:
"Bakın hakim bey size herşeyi en baştan anlatıcam..
bu sabah çalar saati duymamışım, geç kalktım.. kahvaltı
bile etmeden hızla giyinip evden fırladım, tam
arabaya bindiğim sırada hem ev hem araba anahtarlarını
içerde unuttuğumu farkettim.. Çilingir arıyacak vaktim
yoktu, camlardan birini kırıp eve pencereden girdim,
anahtarları aldim yola çıktım.. bu sefer hızlı
gidiyorum diye polis durdurdu, bi güzel ceza yedim.
Eczaneye gelmeme 3 sokak kala lastiğim patladı..
lastiği değiştirip eczaneye vardım, kapıda bi
sürü insan beni bekliyordu, içerde de telefon
durmaksızın çalıyordu.. Kapıyı açtım içeri girdim herkes o kadar saat zaten
beni beklemiş, kimseyi daha fazla sinirlendirmeden
sırayla reçeteleri alıyorum ilaclari veriyorum,
bu arada telefon hala caliyo.. tam telefonu açıcam
adamın birinin avcuma döktüğü bozukluklar yere
saçıldı, onları toplamaya calışırken kafamı masanın
kenarına vurdum, bu arada telefon hala çalıyor,
kafamı vurunca can havliyle bir irkilmişim arkamda dizili
kolonya sişelerine bir çarptım hepsi yere devrildi,
bütün yer kolonya oldu, bu arada telefon hala
çalıyor, ortalığı temizlemeye koyuldum zar zor her
yeri topladım, bu arada telefon hala çalıyor, sonunda
telefonu açtım, arayan bu hanımdı.. bana "REKTAL
(popodan) TERMOMETREYİ NASIL KULLANABİLiRİİİİM?"diye
sormaz mı? Hakim Bey.. size yemin ederim.. ben
sadece nasıl kullanacağını söyledim ve şimdi burdayız .
<#><#><#><#><#><#><#>
Allah akıl fikir ihsan eylesin!..
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.uwaw.org/sergi.htm
...Hiç su altı sergisi gezdinizmi? Dört birbirinden değerli seramik sanatçısının hem 2001 hem de 2002 yılları için hazırladıkları, su altı sergisini ve hazırlık aşamalarını zevkle izleyebilirsiniz. Denizi pişirdik.
http://www.karebulmaca.com/
... Türkiye'de ve İnternette ilkdefa Real-Time(Gerçek zamanlı)olarak başlatmış olduğumuz tamamen bilgiyi ve araştırmayı en hızlı ve en doğru bir biçimde kullanmaya yönelik zamana ve gerçek yarışmacılara karşı bire bir yapılan ÖDÜLLÜ bir yarışmadır,KARE BULMACA YARIŞMASI !..
http://www.japander.com/japander/simpson.htm
Simpsonlar destekli hazırlanmış japon reklamları serisi ... You know the Simpsons from their Butterfinger and Burger King appearances in the US. This is just five of many Simpsons for CC Lemon ads that have appeared on TV here in Japan over the years...
http://www.petrats.org.uk/Page1.html
Bir fare en fazla ne kadar sevimli olabilir??? Verdiğim linkte bir çok örnek mevcut. ... This archive will contain all the photos that have been on the voting pages. The photos are sorted according to their content. eg. Ratty Portraits or Rats feeding. Please let us know if you think of any other categories we could add. If you think your photo is in the wrong category please email us...
akin@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
bCheck HoeKey vA10 [15k] W9x/2k/XP FREE
http://bcheck.arsware.org/
Minicik bir HotKey atayıcısı. Klavyenizdeki her tuşu kullanarak yarattığınız kombinasyonlara istediğiniz işi atıyorsunuz. Daha sonrası sizin hafızasına kalmış. Hangi tuşlara basmak gerektiğini hatırlarım diyorsanız hiç düşünmeden yükleyin derim. Aynı sitede daha birçok yararlı minik program bulabilirsiniz. Bazıları çok teknik olsa da işinize yarayacak şeyler çıkabilir.
Yukarı
|
|
|