KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 327

 21 Ağustos 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Sıra sizde!..


Merhabalar,

Bugün bilgisayarımda bir temizliğe başladım. 12 yıl önce yazdığım tekliflerden tutun, lazım olur diye sakladığım, bir kenarda unuttuğum programlara kadar bir sürü işe yaramaz şeyden kurtulmayı denedim. Kıyamayıp sakladıklarımı çıkartırsak yaklaşık 3 GB pislikten kurtuldum sonunda. Eski defterleri karıştırmaya başlayınca sıra Kahve Molası'nın ilk günlerine geldi. Belki kullanırım diye toplayıp biriktirdiklerimi ayıklarken bir döküman buldum. Unutmuşum bir kenarda kalmış ama görünce hemen hatırladım. Gün gelir lazım olur diye Kahve Molası'nın ilk gün istatistiklerini yazmışım bir kenara. "Gazete: 19KB - Site: 12 sayfa toplam 460KB - Adres: 757 - Yazı yollayacağını söyleyen: 6 kişi - Eldeki yazı : 3 - Yollanma süresi: 8 saat". Size pek birşey ifade etmeyen bu rakamlar benim için çok önemliydi o zamanlar. Zira bir karar vermiştim, yapılabilirliğini ölçmem gerekiyordu. Bugünkü rakamlara gelirsek "Gazete: 50-60KB - Site toplam 6.015 dosya yaklaşık 190 MB - Abone: 3.526 - Yazar: 98 - Yayınlanan yazı: 1.013 (Benimkiler hariç) - Yollanma süresi: 3 saat". Özetle hatırı sayılır bir gelişme göstermişiz. Ancak rakamlardan anlaşıldığı üzere "Kahve Molası"nın büyümesi oranında artmayan 2 önemli nokta var. Biri yazar, diğeri de abone kahveci sayısı. 98 kötü bir rakam değil elbette ama gönül daha fazla olmalı diyor. Abone sayımız ise sanki bir direnç noktasına geldi takıldı. Ya da ben öyle hissediyorum. Bana 10.000 lere dayanmalıydık gibi geliyor.

Lafı döndürüp dolaştırıp nereye getireceğimi sanırım anlamışsınızdır. Bugün ağlama günümdeyim, katlanacaksınız. Bir kere lütfen yazı yazmaktan, yazdıklarınızı yollamaktan çekinmeyin. Kıstası kendiniz belirleyin. Siz beğeniyor ve dostlarınızla paylaşmak istiyorsanız bu benim için yeterlidir. Yollayın tadını hepbirlikte çıkartalım. Abone sayısına gelince, bunun da üstesinden hepbirlikte gelebilir ve şu direnç noktasını kırabiliriz. Bildiğiniz gibi Kahve Molası kendi yağıyla kavrulan, kulaktan kulağa yayılan bir oluşum. Tevazuya gerek yok. Görüpte beğenmeyen, en azından takdir etmeyen yok denilebilecek kadar az. O halde yaygınlaşmanın yolu daha çok kulağa ulaşmaktan geçiyor. Şimdi sizlerden bir ricam var. Hergün gazetemizi okuyup hoşça vakit geçiren tüm kahvecilerden minik bir rica. Bu gazeteye destek olmak isteyen herkes 1 kişinin peşine düşüp kahvecilerin arasına katsın. Olurunu almak kaydıyla tabi. Habersiz abone kayıtlarına sıcak bakmıyorum ne yalan söyliyeyim. Gelin 1 hafta içinde kahvecileri 5.000'e taşıyalım. Bunu istemeye hakkım olduğunu sanıyorum. Yanılıyor muyum?

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

Cumhur Aydın

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


   Yüzyılların Ürünü ve Mirası

Bir zaman önce, bizim ufaklığın eskrim antremanındayken, Ankara Eskrim Kulübünde bir telaş, bir telaş gidiyor. "Baksanıza ne bu koşuşturma, ne oluyor?" diyecek olmuştum, lafı ağzıma tıkamışlardı. "Bugün eski eskrimci büyüklerimizi bir araya getiriyoruz, yaşayan en eski eskrimci, 1936 Berlin Olimpiyatlarına katılmış, ilk bayan olimpiyat temsilcimiz de gelecek." demişlerdi. Aman ne heyecanlanmıştım..

Gerçekten kalabalık bir grup gelmişlerdi. Benim gözümse bu yaşlı bayanda. Neyse, söyleştiler, bir şeyler yenilip içildi.. Büyükler gençlerle de fotoğraf çektirdiler ve dahası bizimkiyle, bu bayan olimpiyat temsilcimiz kendiliğinden ayrı bir fotoğraf da çektirdi, "bebek eskrimci" diye gülerek. Bizimki ağzı kulaklarında yanıma geldi, "Gördün mü? Halet Çambel benimle fotoğraf çektirdi" demesin mi? "Ne , kim?" diye sormuştum ama hemencecik kafamda şimşek te çakmıştı aslında. Sakın bu, Mina Urgan'ın, Abidin Dino'ların kitabında adı geçen, Nail Çakırhan'in eşi Halet Çambel" olmasın?

Hemen yanına seyirtmiştim. Evet, gerçekten oydu. Üstelik, ben cahil, okuduğum kısacık satırları da unuttuğum için, onun aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyetinin arkeoloji alanında ilk neferlerinden, birçok kazı yürütmüş, sayısız öğrenci yetiştirmiş, bir büyük Hoca olduğunun da sonradan ayırdına varmıştım. Amatör karalama, kayıt merakım depreşmiş, kendisinden kısa bir röportaj izni istemiştim. O sıra değil ama hasta ablası -eski ünlü gazeteci-Leyla Çambel'i Ankara'ya ziyarete geldigi bir başka aralıkta bu olanağı tanımıştı bana Halet Hanım. İki saatlik şöyleside pek cok ilginç nokta vardı şüphesiz. Hemen usuma geliveren bir kaçını bugün yeniden kısaca paylaşmak isterim.

Mustafa Kemal çok konuklu bir tartışma-yemek akşamından sonra, Çambel'in babasını (o sıralar Bolu Mebusu), alt kattaki mutfağa davet eder. Bütün konuklar ayrılmış, hatta görevliler bile odalarına çekilmiştir. Gazi, soğumuş kuru fasulyesini kaşıklarken "Göruyor musun, bunca kalabalığa ve alkışa karşın, ne kadar da yalnızım!" der. Halet Çambel bunu naklederken, Gazi'nin hemen birçok yeni adımın başında düşünsel anlamda da yalnız olduğunu özellikle vurgulamıştı sonrasında.

Çambel'e, "Seksen yıllık Türkiye tanıklığınızda, bir iki cümleye bir şey sığdırmaya kalksaniz ne derseniz?" diye sormuştum. " Ne diyeyim" demişti ellerini iki yana açarak ve eklemişti, "Atatürk'ten hemen sonrası çoğunluk habaset ve hiyanet" Bu röportaj dokümünü ne yazık ki geniş kitleyle paylaşma olanağı yaratılamadı.

Birdenbire Çambel nereden usuma düştü? Yok, aniden olmuyor aslında, onu ve benimle paylaştığı düşünceleri anımsadığım ne çok an yaşadım sonrasında. Örneğin yıllardır ertelediğimiz, Hitit'lerin başkenti Hattuşa (Boğazkale) ve olasılıkla dünyadaki ilk yerleşik uygarlık kalıntılarını barındıran Alacahöyuk'e yaptığımız kısa turda O'nu nasıl anımsamazdık.? (İkisi de Çorum-Sungurlu yakınlarında, Ankara'ya iki buçuk saat) . Halet Çambel Turkiye'nin ilk arkeolojik kazılarını Atatürk'ün direktifleriyle Alacahöyük ve Boğazkale'de başlatan ekip içinde yer almış, genç bir asistan olarak. Oradan Hititlerin izini Adana-Kozan Karatepe'de sürmüş. Karatepe'de eşi Nail Çakırhan'ın desteği ile Dünya'nin en ilgi çekici açık hava müzelerinden birini gerçekleştirmişler, yıllar önce.

Kalıntıları gezerken, Boğazkale'li bir vatandaş bizi yakalamış, uzun uzun anlatmıştı kendi dilinden kazıları. En sonunda da; Hititlere, Mısırlılardan gelen ve tapınma-dilek (eksik yanlış terminolojiler için kusuruma bakmayın ) taşını kastederek, "Kurt vardı, yaşlı, bu taşın yerini O değiştirdi, neden yaptı, valla bir tek onu anlamış değilim." demişti. "Ya havle ya ne Kurt'u?" dememiştik elbette, ancak dönüp, bir kaç sahife karıştırdığımızda kastettiği kişinin Çambelli ekibin başı Alman Profesör olduğunu anlamıştık.

Bu devasa başkent (Hattuşa)'ten geriye pek bir şey kalmasa da, yine de inanılmaz etkileyici. Ya, yine Ankara yakınlarında Frig'lerin Şehri Gordion'a ne demeli? Hani şu ünlü hükumdarları Midas'ı gömdükleri tümülüsle bilinen yer. Teknolojiye bakın, binlerce yıl önce Midas'in son gecesinde yenilen yemek tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmış ve geçenlerde "aynı gece", bir İngiliz TV belgeseli için, özgün mekanında canlandırılmıştı, anımsayacaksınız..

Şu President Bush ile İtalya'nin Patronu Berloscuni'nin ikide bir dedikleri "Batı Uygarlığı" ne demek oluyor ki? Uygarlıklar, Server Tanilli'nin dediği gibi yüzyılların ortaklaşa ürünü ve mirasi degil mi? Onların bugün yeniden insanlığa kazandırılması da Çambel gibi yüzlerce yerli ve yabancı uzmanın ortaklaşa çabasıyla, emeğiyle mümkün olmuyor mu? Doğu-Batı ayrımı yapan bu hükümdar ve patronlarla, Ankara'nin simgesi Hitit Heykelini kaldırmaya kalkan, hatta legolarda kaldıran kafalar aynı kefeye düşmüyorlar mı? Uygarlığın dini olur mu ki? Bu rüzgara, güneşe tapan Hititleri ne yapacağız sonra?

Savaşla ilgili bir güzel karikatürde, baba binlerce insanın ölümüne hayıflanırken, ufacık oğlu bilgisayarın başında " Aman baba o da bir şey mi, az önce ben onbeş saniyede yüzbin kişi öldürdüm" diyordu.

En son ne zaman, bir uygarlık kalıntıları kenarında oldunuz? Afganistan'a, Irak'a bombalar yağdı.. Yeni paylaşım, savaş senaryoları konuşuluyor.. İşte bütün bunlar konuşulurken böyle bir gezinti " Bir tarih duşu aldırıyor, belki bizi derin kanıksama uykumuzdan uyandıracak." , borsa ve savaş olümleri rakamlarının birlikte verilmesini kabullendiğimiz bu günlerde. .

Cumhur
cumhur@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Misafir Kahveci : Ziya Akça Kayar


Griyi Oynamak

Hayatımızda neyin doğru neyin yanlış olduğunu ilk bakışta anlayarak yorumlamak ve ona göre davranmak hepimizin sahip olmayı istediği çok özel yeteneklerden en başta gelenidir.

İnsan oğlu homo saphiens ten bugüne kadar devamlı gelişen ve evrimini tamamlamış diğer canlı türlerine göre mükemmel denilebilecek bir düzeye ulaşmıştır. Adem ile Havva'dan veya diğer bir teoriye göre maymundan türeyerek bu günlere gelen Homo saphiens, bu uzun ve yorucu zaman yolculuğu içinde çok farklı tecrübelere sahip olmuş ve bunu kendinden sonraki nesillere aktarmıştır. Bu sayede bugünün modern insanı ve teknolojisi ortaya çıkmıştır.

Yalnız insanoğlunun asla aktaramadığı ve yenemediği bir yönü vardır ki bu da duygular ve manevi yöndür. Bir bebeğe ateşin sıcak olduğunu kendisine tecrübe ettirerek öğretirsiniz ve ömür boyu unutmaz ama duygulara asla hükmedemezsiniz ve bunu da asla izah şansınız yoktur.

Hepimizin başından geçmiştir mutlaka aşklar,flörtler,sevgiler,ihanetler,yalanlar ve bunları mutlaka uyanımızdaki veya kendimize yakın hissettiğimiz insanlarla paylaşırız ve bize de defalarca bu ve buna benzer olaylar anlatılmış olmasına rağmen göz göre göre aynı yollardan biz de geçeriz. Ziya Paşanın sözü her zaman geçerlidir bu tür ilişkilerde " Bir musibet bin nasihatten yeğdir." İstediğimiz kadar dinleyelim ,görelim , bu tecrübeleri yaşayanlara imrenelim veya acıyalım sonuç değişmez, mutlaka yaşamak gerekir bu duyguları.

Aşık olan insanın sevinci,heyecanı bizi cezbeder,imrenir hatta kıskanırız için, için ; Terkedilmiş ya da aldatılmış olanın çökmüş hali,kederi,nefreti acıma duygusu yaratır ve seviniriz yerinde olmadığımız için.

Bu duyguların hepsi daha önceden bir şekilde yaşanmış ve nelere mal olduğu çok net bir şekilde bilinmektedir dimağlarımız tarafından ve yaşadığımız periyotta bir daha aslalar dan başka bir şey dökülmez dilimizden; ta ki içimizdeki sevgi bitene veya kavurucu ateş küllenene kadar. Bunlardan aşık olmak güzel bir duygudur, sonunda ayrılıklar olmasa. İşte o ayrılıklar aşkın bütün güzelliğini silip süpürür hele de terk edilen veya aldatılan tarafsanız, yandığınızın resmidir, dünyada cehennemi yaşarsınız bir anda. Ağlamalar, sızlamalar ve her zaman ondan bahsetme isteği kimi zaman nefretle ama asla başkalarına kötü söz söylettirmeden kimi zaman da sevginizin kavurucu sıcaklığıyla hayranlık ve özlemle . Ama ne olursa olsun bitmiş, bitmiştir ve hiçbir zaman eskinin tadını vermeyecektir, onun için ilişkide ilk ciddi ayrılıktan sonra geri dönmeye çalışma çabası sadece ve sadece kendini kandırmadır. Yara alınmıştır ve mikrop yavaş, yavaş tüm vücuda yayılmaya başlamıştır ve zaman içinde vücudu bitirecek yani ilişki onulmaz bir hale gelecektir. Bu da karşılıklı sevgi ve saygının tamamen nefrete dönüşmesinden başka bir işe yaramaz.

Aslında işin özü çok basittir karmaşık hale sokan karşılıklı olarak kendini geri çekme ve doğruları tam olarak ortaya koymamadır.

Benim genel olarak bakış açımda ise bu tür olaylardan kaçınmak ana unsurdur, hayatta iki renk bilirim siyah ve beyaz, grilere asla tahammülüm yoktur. Siyah olumsuzlukları beyaz olumlu ve güzel yanları gri ise belirsizlikleri ifade eder. Bir yerden okuduğum çok sevdiğim" En kötü sonuç bile en mükemmel belirsizlikten iyidir." Söyleyişi hayat düsturlarımdan olmuştur.

Her şey en başta veya belirli bir olgunluğa erişildikten sonra açık, açık ortaya konulmalıdır. Gereksiz yere kaprisler veya kendini naza çekmeler karşılıklı saygıyı ve var olan sevgiyi ortadan kaldırmak için olabilecek en kötü oyunlardır.

İnsanlar, genel olarak karşılarındaki insanları kendilerinden daha az zeki görme eğilimindedir, ve kendilerince oyunu istedikleri gibi oynama hakkına sahip olduklarını zannederler. Bu yapılabilecek en büyük hatalardan biridir, çünkü her insanın ya duygusal ya da normal zekası bir şekilde işler ve farklı, farklı tarzlarda da olsa sonuçta gerçekleri görür. İşte o gerçeklerin görüldüğü an karşıdaki insanın kişilik olarak hiçbir değeri kalmaz.

Kişilerin hayatları üzerine oyun oynamak yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Yapılan davranışlarla verilen umutlar ve karşılıksız bırakmalar sonuçta tamamen kaybedileceğini anlayıp da tekrar geri umut vermeler , ve karşınızdaki insanın hayat gibi kısacık bir merhaledeki çok kıymetli olan zamanını kendi aptalca hırs veya egoları uğruna harcamak asla affedilecek bir davranış tarzı değildir. Tamamen gri renk olarak adlandırılacak bir olaydır.

Düşünün sizden hoşlanan bir insan var ve bunu size söylemiş, siz o anda hazır olmadığınızı düşünmediğinizi yani kibarca geri çeviriyorsunuz, sonra karşı tarafın ilgisi yok olunca kendi kendinize görüşmek için bahaneler yaratıyorsunuz.( Aksini yapamazsınız çünkü beğenilmek ve istenilmek herkesin hoşuna gider.) Tekrar görüşmeler , buluşmalar beraber gezmeler vs. sizin boşluklarınızı çok güzel bir şekilde dolduruyorsunuz ama karşıdaki insanın da size bağlandığını hatta aşık olduğunu da görerek , gururunuzun okşanması uğruna bu oyuna devam ediyorsunuz. Arada halk arasındaki kaçan kovalanır diye adlandırılan demode kadın erkek ilişkisi düsturunu da uygulayarak balans ayarlarınızı yapıp, mağduru iyice kendinize bağlıyor ve tabir i caizse kendinize köpek ediyorsunuz. İşte burada Derya' nın hep tekrar ettiği bir söz devreye giriyor" İnsanlarla köpekler arasındaki fark nedir bilir misiniz? Köpek tüm hayatını insana verir; insansa sadece boş zamanlarını" Siz belki adli yargıda olmayan insanlık adına yapılabilecek bir manevi yargılamada en ağır cezayla cezalandırılmayı hak etmiş olmaz mısınız?
Yaptığınız sadece ve sadece kendi ego tatmini ve hayvan severlikten başka bir şey değildir.
Köpeğiniz için hayatta bir tek şey vardır o da sahibinin ona lütfedip zaman ayırması ve onu arada sırada pohpohlayıp okşamasıdır. Köpek her türlü talimata harfiyen uyar. Peki ne için? Sahibi kendisine daha fazla ilgi göstersin, dışarı çıkarsın, koşsun, oynasın,kendisini hiç bırakmasın diye.Ölümüne sadıktır , zekasını asla kullanamaz çünkü o şekilde yaşamaya alışmıştır. İnsan olup da köpek durumuna düşenlerse yapılanları göremezler veya görürler ama asla o kategoriye koymazlar çünkü siz ulu sahipsinizdir ve asla öyle şeyler yapmazsınız. İnsan köpekler bir gün tekrar şansını denemek isterler ve sizin için can sıkıcı soru gelir "biz ne olacağız(arada sırada onlarında zekası devreye girer veya çevresi tarafından girdirilir.)" Siz "sırası mıydı gül gibi geçinip gidiyorduk ne gerek vardı şimdi bu tatsız soruya " dersiniz içinizden. Çünkü köpeğiniz her zaman elinizdeki can simidi veya kaba tabirle stepnenizdir.O el altında gözlerini kör edecek denli size tutkuluyken gözü önünde kendi seçiminiz için ya başka köpekler ya da sevebileceğiniz insan arayışına devam edersiniz..

Bunu savuşturmanın iki yolu vardır ;
1) Dürüst olmak( ama yapamazsınız çünkü başta dürüst olmayan sonda asla dürüst olamaz) ve gerçekleri söylemek.(Belki de içinizdeki az buçuk merhamet duyguları bu dürüstlüğün köpeğinizi ne derece yıkacağını ve sizin de az da olsa üzüleceğinizi düşünerek yapamazsınız.)

2) Düşünmek için süre isteyip, uygun bahaneler yaratmak ve bu periyotta acaba kaybedersem onu daha iyisini bulur muyum diyerek kendinize stratejiler yaratmak için arkadaş çevresinin görüş ve önerileri doğrultusunda hareket etmek .

Genel çoğunluk hep ikinci yolu tercih eder ve bununda en zor kısmı köpeğinize açıklamaktır çünkü her iki sonuçta onun beklediği sonuç değildir, ve büyük ihtimalle size olan duyguları değişecek zaman içinde kaybolup gidecektir. Onun içinde çok dikkatli konuşur ve sadece arkadaş olduğunuzu kendisinin yanlış anladığını ve her şeye rağmen görüşmek istediğinizi vs. vs. zırvalar anlatarak siz haklıymış gibi gösterir ve onun sessizce bu durumu kabullenmesini sağlarsınız. Bu da çok gaddar bir oyundur çünkü bu davranışta dürüst değildir ve karşıya umut veren yaklaşımlar mevcuttur.

Köpek insan bunu da sineye çeker, sizi aramaz bir müddet kendi içini dinler ve siz tekrar devreye girerek görüşmek için bahaneler yaratırsınız, ilk başta istemez ama sonra bu da olumlu bir gelişme demek ki duygularından emin değil benden vaz geçemiyor gibi kendisini inandırmaya dünden razı havlayıp kuyruğunu sallayarak yanınıza gelir tekrar. Siz başarı kazanmanın mağrur ifadesi yüzünüzde her türlü sıcaklığı gösterirsiniz, ve iyice ezer kendinize bağlar sahibin kim olduğunu tam olarak hissettirirsiniz. Yeni bir zafer daha elde etmişsinizdir bunun tadını çıkarır arkadaşlarınıza zavallının düştüğü durumu anlatır kahkahalarınızla ortalığı çınlatıp size olan masum bir aşkı geyik muhabbetlerinin mezesi yapar ve bundan haince bir zevk alırsınız. Sonuç olarak köpeğiniz( ya da stepneniz( çünkü eldeki bir kuş ağaçtaki iki kuştan daha iyidir)) mutlu siz mutlu hayatınız devam eder.

Bu mutluluk köpek sizden dayak yemezse belki yıllarca sürer, siz de bu arada kendi gerçek aday araştırmalarınıza devam edersiniz. Ama bir gün umulmadık bir yerde umulmadık bir zaman da adaylarınızdan birisiyle beraberken yanı başınızda bitiverir. Sizi görmüştür, önce olumlu bakmaya çalışır ama masada ki kırmızı şarap ve ortam ve sizin rahatsız olup oradan ayrılırken suç işlemiş bir çocuk gibi başınız önde asla etrafa bakmadan gitmeniz selam bile vermeyişiniz olayın final sahnesidir. Aslında stepne bu olayı da kabullenebilir ama gurur her şeyden önde gelir, incinmiştir, aldatılmıştır,kırılmıştır, duyguları tarifsizdir.Ama içerden bir şeyler kopup gitmiştir. Sizi hiçbir yere konduramayan beyni yüreği sizin için kapalıdır artık, sizden nefret mi etsin acısın mı karar veremez yediği yumruk beynini tekrar faaliyete geçirir ve duyguların önüne geçer. Siz artık onun gözünde sıradan , beş kuruşluk değeri olmayan bir insansınızdır.Bütün kaliteniz bir anda gitmiştir.

Peki ya siz ne hissediyorsunuzdur bu durumda? Utanç mı, eziklik mi ya da "gelen ağam giden paşam" diyerek yeni köpek mi ararsınız kendinize? Eğer birazcık kaliteniz varsa utanırsınız yaptıklarınıza , yoksa zaten konuşmanın da anlamı yoktur boş yere.

Hayatta her zaman tehlikeli olan yukarda bahsettiğim gibi gri renkli olaylardır,
Siz ,siz olun asla gri rengi oynamayın çünkü bunun sonunda asla kazanamazsınız ve kaybetmeye mahkumsunuzdur , yapmış olduklarınız bir gün kat be kat fazlasıyla size yapılır ve dövünmeler pişmanlıklar asla fayda etmez.

Hayatta yaptığınız her şey bumerang gibidir, başkalarına yaptıklarınız bir gün fazlasıyla size dönecektir.

Sevgi, emek ister, emekse dürüst olursa değerlidir.

Ziya Akça Kayar
ziyaakca@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


Sevgi Maydanozları

Hiç maydanoz ile sevgi arasında nasıl bir ilişki olur demeyin. Olsa olsa 'Maydanozdan Sevgi' olur belki değil mi?

Ama işte öyle değil.

Düşünün ki, yıllardır görmediğiniz, göremediğiniz, görürseniz ne olacak bilemediğiniz ve buna benzer bir çok sorunun kafanızda dönüp durduğu bir zamanda birden bire yaşam onu karşınıza çıkardı.

Herşey bir masalın sayfalarından kopmuş da gelmişçesine sakin ama coşku dolu, sade ama dolu dolu.

Yaşadığınız büyülü anlar o kadar yoğun ki, yaşanan şeyin aşk olmadığını aşktan da üstün olduğunu düşünüyorsunuz.

Ve birlikte yaptığınız sabah kahvaltısında, birden o domateslerin üzerine serpiştirilmiş bir tutam maydanozu görüyorsunuz. O maydanozlar, kırmızı capcanlı taze domateslerin üzerinde, yemyeşil ve dipdiri duran o maydanozlar. Sizi alıp yıllar öncesine götürüyor, tozlu raflarda duran hatıraları, oradan indirip yeniden canlandırıyor.

Hayatınızdaki özel insanların bir hareketini, bir davranışını, sizin için yaptığı çok özel bir yemeği, kendini size sunduğu çok özel bir akşamı hiç unutmazsınız, o anın yerini hiç birşey de dolduramaz zaten.

Sevgilinizden maydonoz istemeyin!!!

Bırakın o serpiştirsin domateslerin üzerine.

Cüneyt Göksu
cuneytgoksu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_147.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi


Kaldı 12 gün...

Bugünlerde bir coşku bir heyecan aldı başını gidiyor bende. Yazdan mıdır nedendir bilmiyorum. Acaba diyorum hani doğum günüm yaklaşıyor ondan mı? Kaldı 12 gün.

Hala çocukça duygularım var. Gerçi her insan biraz çocuktur ya neyse!.. 20 yaşımı dolduruyorum artık büyüyorum galiba. 5 sene öncesini hatırlıyorum da; hiç 20 yaşında olmayacakmışım hiç büyümeyecekmişim gibi gelirdi o zamanlar bana. Şimdi, o günlerim bir rüyaydı ve sanki hiç yaşanmamışlardı.

Neler vardı çocukluğumda, neler eksildi veya fazlalaştı hayatımda. Sayamayacağım. Birçok şeyi aldı ve verdi bana. Hepsi acı da olsa tatlı da olsa yaşanmaya değer şeylerdi. Her insanın hayatında acı yaşanmıştır. Ve yine her insan kendi derdini en mühim, en dayanılmaz dert olarak görür. Yaşayan insan için onun kadar acı ve dert çeken kimse yokmuş gibi gelir. Ama bazı acılar da yaşanmalı. En azından ben yaşadığım hiçbir şeye öfkeli değilim. Bana yılların veremeyeceği bir düşünce zenginliğini, hoşgörüyü ve herşeye farklı açılardan bakabilmeyi öğretti.

Çamurdan heykeller yapardık. Küçücük parmaklarımız usta bir seramikçi edasıyla ne şekiller verirdi biz farkında olmadan. Kola kapaklarından tabak ve çimenlerden yemek yapardık kendimize. İşe yaramıyor gibi görünen herşey bizim için eğlenceli bir oyuncağa dönüşürdü. Her saniyemizi dolu dolu yaşardık. Boşa geçirmeden. Şimdi daha bilinçli olmamıza karşılık saatleri, günleri ve haftaları hiç içimiz yanmadan boşuna tüketip gidiyoruz.

Neyse öyle yada böyle çocukluğumun hayallerindeki yaşa ulaşmış bulunmaktayım. O hiç geçmeyecekmiş gibi gelen, bana göre çok uzaklarda olan zaman... Oysa ki ne kadarda hızlı geçti.

Ne kadar çocuğuz desek de, çocuklar gibi umursamaz, sokaklarda delicesine koşup bağıra bağıra ağlayabiliyor yada gülebiliyor muyuz? Düşündüklerimizi saflığımız ve içtenliğimizle her yerde doğru yanlış demeden haykırabiliyor muyuz? Hala sokaklarda kim görüyor derdi olmadan sek sek oynayabiliyor yada ip atlayabiliyor muyuz? Vee.. Bir çikolata ve bir öpücükle mutlu olamıyorsanız eğer, büyümüşsünüzdür. Duygularımız ne kadar çocuk olursa olsun biz olduğumuz yaştayız.

Emine İnan

Yukarı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.536 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


ÇAĞLAYAN ŞİİR

Özsuyunda çağlayan sesi var
Aklım uçarı yollarda garip
Sınırlarım var senin gibi
Bende vazgeçtim,
Bende rüzgarım,
Yollarım var sana
Aşktan yorgun düşlerim gibi.

Yorgunum yollar
Sevdanın kapılarını zorlamaktayım,
Aç bitap aşk için yazıyorum
Şiirde özsuyu bulmaktan umutluyum.

Deniz Umut DERELİ

<#><#><#><#><#><#><#>

KENDİME İHANETİM SEN

Ey gözleri kindar bakan kadın,
Ey baharı bana ayaz kılan ayrılığın,
Ey umut sırverişlerime ihanet eden ben,
Çok geç artık,çok geç sevemem...

Aştaştan ayrıldım ayrılalı,İstanbul yalın,
Yatağımda kokusundan tanıdığım,
Düşler gören gençliğimi özlem gülleri sardı,
Kendime ihaneti hatırladım,
Seni özledim ben.

Deniz Umut DERELİ
denizumut@kahveciyiz.biz

Yukarı

 KÜTÜPHANE - İdare Amiri : Ebru Kargın


Günün Yazarı: PAUL AUSTER

PAUL AUSTER3 Şubat 1947’ de New York’ ta doğdu. Büyükbabası Amerika’ ya gelen ilk nesil Yahudi göçmenlerindendi. Yazı yazmaya 12 yaşında başladı. Columbia Üniversitesi’nde Fransız, İngiliz ve İtalyan edebiyatı okudu. 1970’ te, bir petrol tankerinde altı ay gemici olarak çalıştı. 1971’ de biriktirdiği parayla Fransa’ ya gitti; dört yıl boyunca şiir yazıp Fransızca’ dan çeviriler yaptı.1975’ te New York’ a dönüp, dört ince cilt halinde şiirlerini yayımladı. Kendi deyişi ile " şairlerden başka kimse okumadı ". 1977' de oğlu doğdu. 1979, Auster için bir dönüm noktası oldu. Bu tarihte yürümeyen bir evliliği, küçük bir oğlu, kıt bir geliri olan, maddi ve manevi açıdan tıkanmış yazarın babası öldü. Evliliği bitti, yalnız kaldı ve babasından kalan miras sayesinde kendini yazmaya adadı. 1981 yılında, kendisi gibi yazar olan, Norveç asıllı Siri Hustvedt'le evlendi.Denemelerini ve şiirlerini çeşitli yayın organlarında yayınladı. Yirminci yüzyıl Fransız şiiri üzerine önemli bir antoloji yayınladı. 1982’ de Babası Samuel Auster’ i konu aldığı yaşamöyküsel romanı Yalnızlığın Keşfi'ni adlı ilk kitabını yazdı. Bugünkü ününe, City of Glass 1985, ( Cam Kent ) Ghosts 1986

( Hayaletler ) ve The Locked Room 1986 ( Kilitli Oda ) dan oluşan New York Üçlemesi ile kavuşan Auster’ ın eserleri 20 dile çevrilmiştir. New York üçlemesi, Ülkesi ABD’ den çok Avrupa’ da ses getirmişlerdir.

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak temsilcilerinden Paul Auster, 1986-1990 yılları arasında Princeton Üniversitesi’nde çeviri dersleri de vermiştir. Romancılık, şairlik, çevirmenlik, deneme ve senaryo yazarlığı gibi çeşitli yönlere sahip bir yazar olan Auster, eşi ve iki çocuğuyla New York'ta, Brooklyn'de oturmaktadır.

EBRU'Lİ YORUM

Auster’ ın sadık bir okuru olarak fazladan iki cümle yorum yapmayı hak görüyorum kendime. Üstün bir kurgu yeteneği ve hayal gücü var. Okuruyla nasıl oyun oynayacağını çok iyi biliyor. Her kitabında, başka bir Auster var. Buda onu farklı kılıyor ve ilk kitaptan sonra bağımlısı oluyorsunuz.

New York Üçlemesi çok başarılı. Ama, " Son Şeyler Ülkesinde " kitabı bingo. Çok Etkileyici ve yazarla ilk buluşma için en iyi başlangıç kitabı.

Bir değişiklik yapmak adına yazdığını düşündüğüm polisiye tarzı kitabı, " Köşeye Kıstırmak ", bence konu olarak başarısız. Auster’ ın Üslubu ve hızı durumu biraz kurtarmış.

Gelelim bu haftaki alternatif kitabıma; Bir değişiklik yapalım, Carlos Casteneda’ nın " Don Juan’ ın Öğretileri " mesela... ( Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi ) Kitap, Söz Yayın dan çıkmış. Çağdaş Öğretiler ( New Age ) dizisinin 5. kitabıdır. Seveceksiniz...

Ebru Kargın

Editörün Notu: Burada kısa bir tanıtımını gördüğünüz yazar ve eserlerini "KÜTÜPHANE" mizde geniş biçimde inceleme olanağını bulacaksınız. Yorumlarınıza açık olan bu güzel köşemizi sıksık ziyaret etmelisiniz. Dışarıdan yiyecek getirilmemesi, küçük dostlara fındık fıstık atılmaması ve yüksek sesle konuşulmaması önemle rica olunur.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/kutuphane/index.asp

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


İlk Gece...

Temel çiçeği burnunda karısı Fadime'ye gerdek gecesi sormuş:
- Ula Fadime, ilk uyuduğun erkek benmiyum?
Fadime:
- Uyursan Evet!?..

<#><#><#><#><#><#><#>



Pazar treni mi? Tren pazarı mı?

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.dentrium.com/
Çocuklarda koruyucu diş hekimliği, hamilelikte diş bakımı, protez, gömülü diş, ağız kanserleri, dişeti hastalıkları, diş çürükleri ve röntgeni, Çapraşık dişlerin düzeltilmesi... Dişiniz sizin için ne kadar önemli?

http://www.queendom.com/
Genellikle hafta sonları okuduğumuz magazin içerikli gazetelerde rastlarız testlere: Acaba eşim beni aldatıyormu, cool'muyum yoksa uyuz'un teki mi gibi sorulara cevaplar ararız. Konuyu sanal ortama taşıyan bu test web sayfasını tavsiye ediyorum.

http://www.geocities.com/kuyupinar/index.htm
Dögme haline getirilen Ahlat ve buğday kavrulur. Kavurma işleminden sonra değirmende ögütülür. Leblebi tozu gibi tüketilmektedir. Eskiden yapılan gavut'u çocuklar yedikten sonra birbirlerine Tosya dedirtirlermiş... Kuyupınar köyünü yakından tanıyın.

http://earthsky.com/Features/Skywatching/
http://earthsky.com/Features/Skywatching/ Ay içinde gün gün Ay ve Mars gezegenlerinin gökyüzündeki konumları. Gökbilim meraklıları için faydalı bir kaynak. Unutmayın 27 Ağustos gecesi Mars dünyadan ay kadar görünecek, sakın kaçırmayın.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


IE Privacy Keeper v1.0 [376k] W98/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106847
Bir alternatif program daha. IE ile yaptığınız gezinti sonrası dilerseniz tüm izleri otomatik yada manuel olarak silebiliyorsunuz. Belirleyeceğiniz kriterlere bağlı olarak yapabildiğiniz gibi, son pencereyi kapattoıktan sonra herşeyin temizlenmesini de sağlıyabiliyorsunuz. Saklayacak gezintiler yapanlara şiddetle önerilir:-))

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030821.asp
ISSN: 1303-8923
21 Ağustos 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri