KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 329

 25 Ağustos 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : İyi haftalar


İyi haftalar olsun hepimize,

Haftasonu biraz dolu dolu geçtiğinden ancak saat yarım sularında oturabildim bizim emektar matbaanın başına. Ve şimdi saat ikiyi çeyrek geçiyor. Bu saatten sonra birşeyler karalarsam büyük ihtimalle saçmalardan seçmeler sınıfına dahil olur. O yüzden izninizle bugün tenefüse çıkmak istiyorum. Özellikle rehavete yenik düşen yıllanmış yazarlarımızı yaz uykusundan uyanmaya davet ediyor ve hepinize, hepimize umduğumuz gibi bir güzel hafta diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Başüstüne : Em.Piy.Kıd.Alb. Hakkı Mert


Tertip, düzen ve intizam.

Efendim bendenizin tekavit olmadan önce, İnternet ve kompüter ile hiç alakası olmadı. Tekavite ayrıldıktan sonra, sağ olsun kompüter mühendisi olan damadım evde canım sıkılmasın diye bir kompüter teçhizatı kurdu ve şahsımı Internete bağladı. Daha önce dediğim gibi, Ne yapıyoruz? İşte, yazdım, not ettim. Kompüterin Interneti araması için 08223144050 tel numarasını giriyoruz, user id yazan kısma hakkimert, password yazan kısma ise piyade yazıyoruz ve OK denilen yeri adı fare olan teçhizatla işaretliyoruz. Sonra da sahifeler geliyor. Bunu torunum bile yapar.

Mamafih kompüter denilen muamma ve internet denilen deryada kayboldum gittim. İnternette neşriyat yapan kahve molası adlı elektronik mecmuanın sahifesine rast geldim. "Muharrir olun, ebediyeti yakalayın" yazıyor. Efendim, ebedi olmasak bile romatizmalarıma faidesi olur diye bir elektronik name gönderdim. "Ben de muharrir olmak istiyorum" dedim.

Efendim lafı uzatmayalım, sağ olsun elektronik nameme hemen cevap verdi. "Komutanım Internete bağlı mısınız?" diye bir soru tecvih etti. Netekim ben de "evet" dedim. Neşriyatından sorumlu olduğu elektronik mecmuayı anlattı, muharrirler hakkında bilgi verdi.

Neşriyat hakkında verdiği brifingden sonra bana bu kompüter mecmuasında muharrirlik teklif etti. Efendim, her ne kadar mecmuanın adı kahve molası olsa da, fikri sahada her şekil ve usul ile genç nesli aydınlatmak bir tekavit askerin vazifelerinden biridir diyerek kabul ettim.

Diğer muharrirlerden ayrı olarak kendi köşemin olmasını istedim. Netekim zaten öyleymiş. "Tertip, düzen ve intizam isterim" dedim, "tabi ki komutanım" dedi. Emercensi durumlar için bir hareket planı istedim. "Ne gibi emercensi durumlar komutanım?" diye sordu. Efendim bu siviller çok lakayt ve gevşek. Her tür emercensi durum zuhur edebilir di mi netekim! Mesela kompüterde meydana gelebilecek bir aksama neşriyatı etkileyebilir ve hatta durdurabilir. Buna karşı önceden hazırlıklı olmalıyız. Tüm muharrir arkadaşlar, herhangi bir emercensi durumda ne gibi vazifeleri yapacaklarını önceden bilirlerse gaflet ve delalet içinde yakalanmayız ve vatan savunması her daim kale gibi olur.

Ayrıca tertip, düzen ve intizam isterim ben. Her şey düzenli olmalı efendim. Neşriyata bir baktım, o ne? İsmini burada anmaktan imtina ettiğim bir muharririn sakallı fotoğrafı var. O ne sakal traşı efendi? Münevver bir kişi öyle bir karış sakalla dolaşır mı? Memlekette berber mi yok? Bu ne saygısızlık, lakaytlık? Bazı muharrirlerin resimleri var bazılarının yok. Olur mu efendim? Her muharrir, 4x3 cm ebadında bir vesikalık çektirip gönderecek.

Velhasıl, netice itibariyle bu elektronik neşriyata bir nizam, tertip getirmek gerekli. Bundan böyle erkek muharrirler gravatlı ve traşsız olacaklar. Bıyık katiyetle yasaktır. Hanım muharrirler uzun etek, bluz ve saçlar toplanmış olarak görünecekler. Siyah gözlük takmak, arazideki tatbikatlar dışında yasaktır.

Herkes kendi kafasına göre kahveci olmuş. Olmaz, efendim olmaz. Rütbe esasına göre, kahveciler şu şekilde olacaktır;

Kahveci
Kıdemli kahveci
Üst kahveci
Kıdemli üst kahveci
Baş kahveci
Kıdemli baş kahveci.

Liyakat esasına göre, her on yazı gönderen bir üst rütbeye çıkabilir. Ayriyetten, tüm muharrirler herhangi bir emercensi durumunda benim ve naşirin, onlara erişebilmemiz için, bulunacakları adres ve tel numaralarını vermeleri gerekmektedir. Aradığımızda, "Plan A, Kahve Molası, Emercensi durumlarda uygulanacak hal ve tavırlar"da belirtilen esaslara göre hareket edilecek.

Neşriyatın olmadığı günlerde, rütbesi en az üst kahveci olan muharrirlerden biri nöbetçi olacaktır.

Ayrıca sol tarafta bir yazı dikkatimi cezbetti. Bilmem kaç kahveci kahvesini yudumluyor. Efendim her seferinde en az 10 kişi kahve içiyor. Hem de mesai saatinde. İşten kaytarıyorlar yani. Memleket böyle mi kalkınır? Muasır medeniyet seviyesine kahve içerek mi çıkacağız? Mesai saatlerinde kahve içeni görürsem askerliğini yakarım. Ona göre!

Efendim, naşir her yazısında "bir adım öne çıkın" diyor. Olmaz efendim olmaz. Herkes bir adım öne çıkarsa sıra, düzen kalmaz maazallah. Durun durduğunuz yerde.

Görüşünceye kadar baki kalın muhterem okurlar.

Hakkı Mert
piyade@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Ankara'lı Kahveci : Serpil Yıldız


İnsan olmak zor iş be...

"Gittiğimiz yol, bu saatlerde bir tek nedenle kalabalık olur. Sanat sezonu denen aylar boyunca, her Cuma akşamı CSO'nun verdigi konserleri izlemeye gelenlerin yarattığı, insan ve araba yığınlarından oluşan bir kalabalık. Binanın önü, hatta bazen yolun ortası buluşmaya çalışanlarla dolar, taşar. Mevsim kışsa, kalabalık yorgunu olursunuz, ama bahara denk geldiyse bu yoldan geçişiniz, cıvıl cıvıl bir heyecan sarmalar.

Sezonun çoktan kapandığı günlerden biri olan dünse, yalnız sayılacak kadar ıssızdı cadde. Koskoca yolda yalnızca iki araba, yol almaktaydık yanyana. Yokuşun üstünden bütün yolu görerek inerken aşağıya, iki siluet belirdi ileride, gün batımı ışığıyla yıkanırken uzayıp giden yolun tam ortasında. Uzak da olsa, anlamak zor değildi bu siluetlerin karşı iki cins olduğunu. Karşı karşıya durmuşlardı. Romantik akşam ışığında, pek romantik görünüyordu bu duruş bu yolda. Pek hoş! Pek güzel... Eeee, niye yolun tam ortasında?

Aklımı meşgul ediyorken bu soru, havadan sudan konuşuyorduk arkadaşımla. Yorucu, sıcak günün akşamüstünde, hem eve ulaşmaya çalışıyor, hem de yorgunluk gideriyorduk, güzel manzaranın yarattığı huzurla.

Siluetler çoktan belirginleşmişti. Bir kadın ve bir erkek; dikkat çekmeyecek kadar sıradan, iki kişi işte, hâlâ yolun tam ortasında. Trafik lambaları kırmızıya döndüğünde, kocaman bir yumruk patladı kadının gözünde. Bütün ilgimiz onlardaydı şimdi. Adam arkasını dönüp, uzaklaşırken, kadının, öfke dolu, küfürle karışık çığlıkları, döndürdü adamı geriye. Bir yumruk daha. İnatla, gururla, yerinden kıpırdamayan kadının, yüzüne yayılan kan bile dindiremedi, ne söylenmelerini, ne nefretlerini, ne de her seste, her eylemde içimize işleyen şiddeti.

Durduk. Zaman da durdu sanki. Romantik algıdan şiddete sıçramıştık. Sinemada bir filmin enstantenelerinden kaçmış da, bu caddeye sığınmış gibiydi, gördüklerimiz.

Arkadaşımın gerilen sinirlerini yatıştırmak için aldığı derin nefeslerin sesiyle kendime geldim. Yumruklarını sıkmış, yüzüne gerginlik ve öfke yerleşmişti. Bir adamın bir kadına ya da insanın insana fiziksel gücünü, böyle göstermesinden aşırı rahatsız olmuştuk. Olayın, çaresiz izleyicileri olmak da, yüreğimizi sıkıştırmıştı.

Kadın, adamın itmeleriyle orta refüje geriledi. Işık önce sarıya sonra yeşil'e dönerken, arkadan çalan bir korna, bizi gerçekliğimize döndürdü. Yeniden yol alıyorduk. Bir süre hiç konuşmadık, konuşamadık. Olayın ardından gelen sessizliğin şiddetiydi, şimdi bizi susturan."


Şiddet! Her yerden, bardaktan boşanırcasına yağıyor şiddet. Nasıl koruyacağız kendimizi, nasıl kaçacağız şiddetten ya da daha önemlisi nasıl kurtulacağız?

Bu soruların reçete yanıtlarını bulmak zor. Diyelim ki bulduk, uygulamak daha da zor. Uzmanlara göre, önce tepeden tırnağa kavramak gerekiyor şiddeti. Anlamlarını farketmek, incelemek ve belleklere yerleştirmek bu işin önemli bir parçası. Bir yazısında, şiddeti sırasıyla "kozmik, püsküren, eğiten, sindiren ve çıkarcı" nitelemeleriyle beş ayrı anlamda ele alıp, inceleyen felsefe profesörü Dr. Ahmet İnam, aynı yazısının sonunu şöyle getiriyor:

".... Şiddet, insandaki güven, emniyet duygusunu sarsıyor; kendisiyle, diğer insanlarla ilişkilerde çatlaklar yaratıyor. ... Güzel, huzurlu bir yaşam içinde insan insan olur. ... Şiddetin en büyük kötülüğü, insanın kendi olanaklarını gerçekleştirmesini engellemesidir. Üzerindeki baskıyla, insan, kendisi olamıyor; özgüveni eksik, kendini geliştiremeyen, olabileceğini olamayan bir insan görünüşüyle çıkıyor ortaya: Yorgun, aldırmaz, boşvermiş, vurdumduymaz, yılgın... ....

Şiddetin ortadan kalkmasının, ekonomik, toplumsal, kültürel, eğitsel koşulları var. Bunlara dış koşullar diyebiliriz. Şiddet bir çevre içinde ortaya çıkıyor. Bu çevre, içinde haksızlıklar, eşitsizlikler yaşanan bir çevre ise, kolayca şiddet üreten çevreye dönüşebilir. Orada, insanlar, kendilerini gerçekleştirebilecekleri, kendi olabilecekleri olanakları oluşturabilirlerse, toplumsal ilişkiler, şeffaf, dürüst, açık biçimde kurulabilirse, insanların gelir düzeyi en azından kendi karınlarını doyuracak durumda ise, eğitimde sorunları yoksa, o çevrede bulunan toplumun şiddet üretimini belli ölçüde engelelyecek dış koşullar oluşmuş demektir.

İç koşullara gelince, kendine, diğer insanlara şiddet uygulaması için bir insanın (ya da toplumun) özüyle, kendisiyle etkileşimi olması gerekir. Kendi özüyle, kendi düşünce ve duygularıyla yüzleşemeyen insanlar, içlerindeki kozmik şiddetle başa çıkamazlar.

Eğer kişi (ya da toplum!) kendiyle barışık değilse, içtenlikle kendini ortaya koyamıyor ya da kendisiyle hesaplaşamıyorsa; bir başka deyimle kişi kendini özgür biri olarak duymuyorsa, bu özgürlüğü yaratıcı etkinliklere dönüştüremiyorsa, kendi kararlarını verecek bilgisi, görgüsü ya da cesareti eksikse, sürekli birilerine bağlı, bağımlı yaşadığı için, özerkliğini yitirmişse, gelecekten umudunu kesmiş, sürekli yakınan, geçmişini geleceğini, toplumun değerlerini değerli bulmayan, özellikle yaşamanın, canlı kalmanın, bir can taşımanın önemini takdirden uzaksa, şiddet kapımızda demektir. İki anlamıyla kapımızda olacaktır; Ya o, şiddeti diğer insanlara uygulayacak ya da şiddet, diğer insanlar tarafından ona uygulanacaktır. Doğrusu, o, insanların birbirleriyle ilişkilerinde, etkileşimlerinde karşılıklı şiddet akışının sürüp gittiği bir dünyaya kapısını açmış olacaktır."

İnsan gibi insan olmak zor iş be. İnsan olmanın bedeli ağır. Emek istiyor, saygı istiyor, sevgi istiyor, güven istiyor, sabır istiyor, anlayış istiyor, istiyor da istiyor...

Biz de insanız diye geciniyoruz işte. Saygısız, sevgisiz, güvensiz, sabırsız, anlayışsız ve daha aklıma gelip de yazmadığım bir sürü "Değer"siz'lik üzerine kurulmuş, sözde "iyi" yaşamlarımızla.

"Amaaann, varsın böyle olsun, ne üzüyorsun kendini be güzelim! Biz mi değiştireceğiz dünyayı? Böyle gelmiş böyle gidecek. Hem madem değiştireceksin dünyayı, niye inmedin arabadan, tutmadın adamın elini, kurtarmadın kadını."

Evet, inmedik arabadan, inemedik, belki ikisine de yardım edebilirdik, edemedik. Nedenini siz de tahmin edebilirsiniz.

Serpil Yıldız
serpily@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


ADIMIZ ÇIKMIŞ DOKSANA

Geceyle konuştum, aklımda sen vardın. Rezil bir şarapta köpek öldüren oldu efkarım. Gece her yudumda daha sarhoştu, şarap daha kırmızı... Yıldızların söyledikleri anlaşılmaz oldu, dili peltekleşti. Oturduğum kaldırım kıyısından kalkıp sana gelmek, kapına dayanıp “ heyttt seviyorum ulan! Var mı ötesi?“ demek istedim. Yollar benden, hatta geceden bile daha sarhoştu. Sokak lambaları direklere sarılmış uyuyordu. Sana giden sokaklar zifiri bir karanlıkta kayboluyordu. Düştüm, kalktım ve inatla sana yürüdüm. Bütün köşe başları sokağına benziyordu. Hepsine girdim, çıktım ama hiç biri sana varmıyordu.

İnkar etmiyorum azcık sarhoştum. Söylenenlere sakın inanma, zil zurna falan değildim. İçme demesi kolay, içim dışım kahır... Sus ne olur, sen bari söyleme. Annenin babanın halden anladığı mı var? Abin, “Görürsem ayaklarını kırarım, kapımızdan uzak dursun” diye haber yollamış. “Senin için susuyorum, maraza çıkmasın diye. Yoksa çoktan görürdü anyayı Konya’yı...”

“Sanki tasası mahalleliye düşmüş . İçtim işte oh canıma değsin be... Sanki şarap param sizden mi çıkıyor? Karışmayın kardeşim bana, içerim içmem.” En çok bizim Recep’e bozuldum. “Sabaha kadar sokakta öküz gibi böğürdü, iççekse ağzıyla içsin” demiş. “Tüh senin kalıbına, az mı içtik senle be oğlum.” Nigar’ ın düğününde iki kadeh rakıyla yerlerde süründüğünü ne çabuk unuttun. Bütün kasabaya madara olduğun yetmez gibi bizi de rezil ettin. Hiçbir şeye değil ama en çok seni eve kadar sırtımda taşıdığıma yanarım.”

Geceyle konuştum, aklımda sen vardın. Her yudumda bir başka oldu gecenin hali... Her yudumda dudağımdan damla damla hasretim sızıyordu. Bir türküye ağlayıp, ela gözlümü melül bırakıp gidiyordum. Kederim içimde zifiri kara isle sıvanmış bir cadı kazanı kaynatıyordu. Boyuna, kaşına, gözüne kurban olduğum... Gel, merhamet eyle, bir kere beni dinle. Böyle işte, tam böyle aysız bir gecede gidelim. Gel, karanlığa saklanalım, kayıplara karışalım... Gel, çekemeyenlerimizin çeneleri kapansın, dilleri bağlansın. Gel inat etme, fidan boylum...

Bu kasaba beni verem edecek. Allah muhafaza insanın elinden kaza çıkar, başın dolaşır. Millet işini gücünü, derdini, tasasını kaldırıp bir kenara atmış. Başımıza hangi renk çorap daha çok yakışır onun derdine düşmüş. Dün akşam spor kulübünde arkadaşlarla kareyi kurup bir iki el maça kızı çevirelim dedik. Sağ olsunlar, bizimkiler arkadaşsa zaten düşmana lüzum yok. Kafa atmaya kalkıyorum kesiyorlar, peşkir diyorum en küçük kağıdın altına giriyorlar. Üçü birlik olup oyunu resmen üzerime oynadılar. Alın çay paranız benden, helal hoş olsun. Alışığız, oyun işlerine kolay kolay kafayı takmam. Son elde zaten oyundan iyice koptum. Gelen kağıtlardan çok televizyona takılmaya başladım.

Televizyonda Rafella Karra’nın bol bacaklı şarkıları bitip buz dansı başlamıştı ki bizim Bekir çıkageldi. Hüsniye Teyze bu gün Hulusilerin tarlasında bizimkine doluyu, yağmuru boca etmiş. Ağzına ne gelirse kızcağızı fişeklemiş, aklı sıra benden yozduracak. Ne sarhoşluğum kalmış yine ne haylazlığım. Bende ev geçindirecek göz yokmuş. Rezil olup, ziyan olup gidermiş. Ne ev olurmuşum, ne de ocak. Üstelikte sağa sola tomarla borcum varmış. Allah gecinden versin, babam hakkın rahmetine kavuşsa üç günde bütün bağı bahçeyi satıp kumara yatırırmışım. Aklını başına devşirmeliymiş. Saki’nin meyhanesine şarap borcum varmış.

“Pes be Hüsniye Teyze, bu kadar iftira atılır mı ya... Ben hayatımda çay parasına kağıt oynamak dışında yazı tura bile oynamadım. Kumarcılığım da nerden çıkmış? Günah ya, taş olursun valla. Yaşlı başlı kadınsın, Allah tan da mı korkmazsın? Bu kızı benden soğutup, ..ına kına mı yakacasın? Komşumsun, büyüğümsün, sayarım severim. Sanki bir kusurumuzu mu göndün? Bir gün olsun kötü bir laf mı ettim, tavuğuna kışt mı dedim? Kırk yıl düşünsem bu kadar cazgır olduğun aklımın ucundan bile geçmezdi. Meğer ne kadar bana gıcık olan insan varmış.”

Kara gözlüm, bana içme diyorsun. Kolaysa gel de sen içme... Dün gece yine moralim yerle bir oldu. Arkadaşlarla dertleşeyim dedim, halden bilen yok. Asvalt boyunda doğru yürüdüm, geceyle konuştum. Her yudumda sarhoştum, her yudumda zehir zemberek öfke... Gel fidan boylum, gel etme eyleme. Güzellikle olacak gibi değil, bekleme... Daha bu gün beni sana geçmişler... Demir olsak, taş olsak yine dayanamayız. Bu gidişle ben ayyaş olurum, sen de verem. Gel, insaf eyle, kıyma bize...

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 POPİLOZOF : Hakan Güler


SEZEN AKSU... / Yaz Bitmeden

Ne müthiş bir yaz oldu bu sene gerçekten de...
AJDA, M.F.Ö, TARKAN ve NİLÜFER'den sonra bu yazın beklenen en son albümü de müzik marketlerde yerini aldı. Uzun süredir sesi soluğu çıkmayan sevgili Sezen AKSU "YAZ BİTMEDEN" diyerek son bir solukla şarkılarını bize sundu...

Albümü ilk gün aldım... dinledim...
SEZEN; Türk pop müziğinin gerçek kilometre taşıdır.
Özellikle rahmetle andığımız müthiş besteci Onno TUNÇ'la olan müzikal üretimleri müzik sektörüne, bir çok yenilik ve güzellik getirmiştir.
Beraber yaptıkları her prodüksiyon adeta yeni bir başlangıç, yeni bir nefes olmuştur.

Ben ekip işine ve özellikle Ben ikili üretimlerin bereketine inanan bir insan oldum hep.
ve bu ekip çalışmasının , bu tür üretimlerin müzik sektöründe hep olumlu izler getirdiğini gördüm.
Örnek mi;
İşte; AJDA-FİKRET ŞENEŞ
NİLÜFER-KAYAHAN,
SEZEN-ONNO,
NÜKHET DURU-ALİ KOCATEPE
Bu beraberlikler zaman içinde yok oldular
Ve dengeler bozuldu.
Kalmadı artık...
Şu an bu mutfağı en iyi kullanan
TARKAN-OZAN ÇOLAKOĞLU var.
İyi ki de varlar...
Dedim ya, bu bir ekip işi...
İşin mutfağı çok önemli
Ve SEZEN ile ONNO'da bize zaman içinde, kendi mutfaklarından harika lezzetler sundular.
Onların mutfaklarından ne güzel şarkılar dinledik ve beslendik
Sen Ağlama..., Git..., Sezen AKSU 88, ...Sezen AKSU Söylüyor ve Gülümse; bu dönemin en güzel ürünleri oldu. Sonrasında;
önce SEZEN ve ONNO ayrıldılar...
ve ardından ONNO'yu elim bir kazada yitirdik...

ve SEZEN, ONNO'dan sonra yeni bir yola girdi.
"DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ"nü söyledi...
"IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR" dedi,
"DÜŞ BAHÇELERİNDE" dolandı
Müzikten hiç kopmadı... hep üretti... hep paylaştı...,
Yepyeni soundlar denedi...
Daha yalın arayışlar içine girdi...
Hep mütamadiyen denedi...
Kimi zaman "ADI BENDE SAKLI KALDI" dedi
Kimi zaman da "SARI ODALAR"da bekledi.
"DELİVEREN" dedi,
Ama içindeki müziği hep söyledi,
Hem de avaz avaz haykırarak
"ŞARKI SÖYLEMEK LAZIM" dedi.
Ama;
Hep bir şeyler eksik kaldı,
Ne mi?
Ben hiç o eski Sezen şarkılarındaki keyfi ve tadı bulamadım bu albümlerde...
Göze sürekli sokulan "mesaj yüklü" "hayat bilgisi" tarzında şarkılardı hep dinlediklerim,
Sesi dahi bu şarkıları söylemek istemiyor gibiydi adeta...
Yorgun ve donuk.

Ve SEZEN ; şimdi de "Yaz bitmeden" diyerek yeniden aramıza geldi.
"YAZ BİTMEDEN"
Nasıl anlatsam ;
Hani;
Farklı renkte ama durgun
Şiir tadında...
Bol mesaj yüklü bir albüm.
İnsanı sarıp sarmalamıyor,
Ne bileyim,
Bir şeylerin sürekli tekrarı gibi.

Albümün genel yapısında göze çarpan en önemli kişi; KIVANÇ K.
Ellerine sağlık...

Neyse;
YAZ BİTMEDEN, eski SEZEN şarkılarını özleyenler için değil...
Albüm, Sezen'in, daha önce Işın KARACA'ya verdiği YAZ ile başlıyor,
Yeni üç şarkı var...
FARKINDAYIM... ŞU SANİYE ve OYALANMA
Albümde SEZEN'in yine Işın KARACA'ya vermiş olduğu AŞKTAN NE HABER'i ve Gülben ERGEN'e tiraj getiren ARKA SOKAKLAR'ı da dinleyebilirsiniz...
Haaa bir de FERZAN ÖZPETEK'in İtalya'da çekmiş olduğu, bol ödüllü filmi "KARŞI PENCERE" için SEZEN'in aynı adla bestelemiş olduğu enstrumantal şarkı da var.
Daha önce dinlediğim şarkıları eski halleriyle ve söyleyenleriyle daha çok sevdiğimi anladım.
Yenilerden biraz FARKINDAYIM'ı sevdim...
Ama sürekli sorgulayan şarkılara benzettim..
Eğer ..."HAYAT SANA TEŞEKKÜR EDERİM" ,"YOLA ÇIKMALI" gibi SEZEN'in son dönem şarkılarını sevdiyseniz, ya da;
Candan ERÇETİN'in YALAN, ELBETTE, NEDEN üçlemelerini sevdiyseniz bu şarkı size göre...
Dedim ya ben eski SEZEN şarkılarını hala "yeni gibi" dinleme keyfini zaten sürüyorum..
1945... SENİ KİMLER ALDI... UNUT...
Hepsi dönemin mevsimleriyle en güzelleri..
Ama; zaman acımasızca hızla akıyor.
Mevsimler birer birer farkına varmadan geçiyor.
Ve ister kabul edin ister etmeyin ama,
Mevsimlerde geçiyor.
Baksanıza
Maalesef YAZ BİTTİ...
Ama izlerini hep güzel hatırlayacağız.

Sevgiyle ve Müzikle Kalın...

Hakan Güler
hguler@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_149.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.569 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


Ölür gece

Uyku tutmadımı beni
Atarım kendimi dışarı
Bir meyhaneye girerim
Dağıtmak için uykuyu
Dağıtmak için geceyi
Rakı isterim garsondan
Bir pakette sigara
Dağılır uyku,ölür gece
Cebimde kalem
Masada peçete
Bakınırım çevreye
Düşsel bir oyun
Düşsel bir aşk başlar
Gecenin koynunda
Çok da hoş oluyor
Başlıyor zaman içinde
Trajedik bir komedi
Ve üç beş oyuncu
Hoş oluyor doğrusu
İç de gör !.....
Ya,sen içmiyor musun ?
Aaaaa ne ayıp !......
Bu aleme rezil olursun valla
Ters çevirdim doldu peçete
Yazmışım birkaç kelime
Sabahın üçünde
Uyku öldü
Sabah horozları öttü
Ben ayakta
Öldürdüm geceyi
Onların sormayın
Hala uykuda,yaşıyorlar
Öldürülecek çok gecem var
Yetmiyor günler bana

Burhan KÜÇÜK
Kdz.Ereğli

<#><#><#><#><#><#><#>

Seninle

Aynaya baktığımda
Gözlerin geldi aklıma
içinde bilmediğim bir dünya barındırırdı
Bakışların geldi aklıma
Çapkın umursamaz bakışların
Sonra sözlerin geldi dilime
Hoş tatlı sözlerin
Ne bileyim işte öyle
Saklanmış aklımın kıyısında köşesinde
Çoktan onu unuttum derken
Yalanların geldi aklıma
Meğer ben farkında olmadan
Hep seninle yaşamışım

Emine İnan

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


TÜRK USULÜ BAŞARI FORMÜLÜ

İşe Başlamadan Önce
İNŞALLAH

Kendimize Güvenirsek
EVELALLAH

İşe Başlarken
BİSMİLLAH

İşten Vazgeçersek
EYVALLAH

Sonuna Kadar Gitmek İstersek
YA ALLAH

Canımızı Sıkarlarsa
FESÜPANALLAH

İşe Coşku ve Heyecanla Sarılınca
ALLAH, ALLLAH, ALLAH

İşi Başarıyla Bitirince
MAŞALLAH

Eğer İşi Başaramazsak
HAY ALLAH

<#><#><#><#><#><#><#>


Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


www.bookcrossing.com
fikir babası Ron Hombaker. bu siteye önce kitabınızı haydediyorsunuz. sonra kitabı bir yere bırakıyorsunuz. bulan okuyor ve başka bir yere bırakıyor. bu şekilde kitabınız dünyayı bile dolaşabiliyor. Konuyla ilgili açıklamayı "Forum Alanı"mızda bulabilirsiniz. (Teşekkürler Gündaç)

http://www.turbo10.com/
Yeni bir arama motoru. Oldukça değişik fonsyonları ve kullanım kolaylıkları var. Bir girip görmenizde yarar var.

http://www.pilotproject.tv/
Televizyon programları için fikirlerinizi değerlendirebileceğiniz bir site. İngilizce olmasından başka bir kötülüğü yok:-))

http://www.gamezarena.com/
Oldukça geniş arşivli bir oyun sitesi. Hoşunuza gidecek bir oyuna mutlaka rastlarsınız. İlgililere duyurulur.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Silent-Bob Basic v1.1 [455k] W9x/2k/XP FREE
http://www.silent-bob.de/en/
Ses kartınızın kayıt kanalını kullanarak kayıt yapan bir program. Örneğin radyo dinlerken tek tuşla kayıt yapabiliyorsunuz. Kayıtların konulacağı klasörü seçiyor ve bir default dosya adı tanımlıyorsunuz. Daha sonra tüm kayıtları bu ismin yanına artan sayılar ekleyerek kaydediyor ve böylece üstüste kayıt yapmamış oluyorsunuz. İlgili herkesin kullanabileceği türden bir program.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030825.asp
ISSN: 1303-8923
25 Ağustos 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri