KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 331

 27 Ağustos 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Gelişme sürüyor!..


Merhabalar,

Başlık değişemedi üzgünüm. Dün üzerinde okadar çalışıp sizlere hazır ettiğimi sandığım "Kahverengi Sayfalar" konusunda yanıldığımı akşam matbaanın başına geçince anladım. Son derece garip bir sorunla karşı karşıyayım. Bir tarihin zaman zaman şaşırmasını şu saate kadar hallemedim. Oysa ne de güzel çalışıyordu mendebur. Teşhisi koydum ama henüz çözümü bulamadım ne yalan söyliyeyim. Tam da sizlerin ilanlarını onaylamak için masanın başına oturmuşken, bu sorunu farketmek beni epeyce üzdü. Başta tek bir ilan bile olmamasına içerlemiştim doğrusu ancak daha sonra bir de ben deneyeyim dediğimde kara tablo önüme çıktı. Heyhati bizim modül başı kıçına denk gelmeyince su koyuveriyor. İşte o saattir bununla cebelleşiyorum ama nafile. Yuh diyor peygamber demiyor. Bir ara düzelir gibi oldu, 3-5 kayıt doğru yaptıktan sonra gene anlamsız sorunlarına geri döndü. Artık bu işi yarın halletmek boynumun borcu olsun. Saatin 3:35'i gösterdiği şu anda aranızdan ayrılıp sizleri herzamanki tadında yazılarla başbaşa bırakıyorum. Hoşçakalın demeden önce de bundan böyle değerli yazılarıyla Mola'mıza renk katacak Sevgili Nevzat Tarhan'a hoşgeldiniz demeyi tabiki unutmuyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   MARDİN Gezisi - 2

Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitanni, Hitit, Asur Arami, İskit Kimmer Med, Babil, Pers, Büyük İskender, Abgar ( Urfa Krallığı ), Roma, Sasani, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi, Osmanlı ...

Hani; "Ali ile Veli, 4'te ondan evveli, Recep ile Şaban, bir de rahmetlik Baba'n. Ana'n hiç koca yüzümü gördü be oğul !" demiş ya o hesap bu Mardin ama biz daha modern Ajda'nın : "Kimler geldiiiii, kimler geçti hayatımdan..." şarkısına benzetelim. Bunca medeniyet geçmiş Mardin topraklarından. Mardin için birçok isim kullanılmış tarihte : Erdobe, Tidu, Merdin, Merdo, Merdi, Merda, Merde, Kartal Yuvası, Kuşlar Yuvası, Maridin ve Mardin. Halkın çoğu da "Kaleler" anlamına gelen "Merdin" demektedir. Şehirde bulunan bir çok kalenin varlığı, şehrin bu şekilde isimlendirilmesini sağlamış. Bizler de; Mardin'in eski isimlerinden biri olan Erdoba Konakları'nda konakladık, hepinize tavsiye ederim bu taş binayı ve içine zevkle döşenmiş modern odaları, hele içindeki şark köşesini. Yorgun argın gelince bir soluklanmak için girişte sola dönüp ayakkabılarınızı çıkarıp serin serin dinleniyorsunuz : Fon'da bir Reyhani havası, isteyene nargile cabası, işte gördüğünüz gibi adeta bendeniz bir ağa babası...


Yaff! Nerde kaldı şu Rakkaseler??

Şehrin en önemli yapılarından biri de Deyr_ül Zafaran Süryani Kadim Manastırı idi. Elbette ziyaret ettik, gerçi vaftiz töreni nedeniyle bizi kapıda bir süre beklettiler ama muhteşem mimari ve taş işçiliği bizleri hayran bıraktı Manastır'da. Medrese'nin en hoş taraflarından biri de ders verilen oda kapılarının alçak oluşu. Meğerse özellikle Hoca'ya saygı olsun, ister istemez başınızı eğerek içeri girmek zorunda kalasınız diye yapılmış. Ve her kapının üzerinde hangi dersin yapılacağını anlamanız için işaretler kazınmış...


Bir de türkü dinledik, Urfa mı Mardin mi unuttum ama benim pek hoşuma gitti yanık ve de hüzünlü, hatta biraz da muzip.... Bir de en büyük zaafım olan Mani formatını görünce dayanamayıp; sizin için nasıl söyleneceğini ( Editör'üm için de fazla yer kaplamasın diye ) yatay modelle derledim :
1
Dağlar ağardı kardan,
Haber gelmedi yardan,
Ya gel ya mektup gönder,
Kurtar beni bu dardan,
2 - 4
Gözleri fettan güzel,
Derde dert katan güzel,
Elinden nere gidem,
Bize şer satan güzel,
3
Dağlarda menevşesi,
Elinde var şişesi,
Sensiz ne olur halim,
Sensin gönlüm neşesi


Daha görülecek yerlerim kaldı, merak ettiğim özellikle Midyat ve Savur. Mardin'e gidecek olanlarınız varsa mutlaka haberim olsun...

asesen@kahveciyiz.biz

Yukarı

Nevzat Tarhan

 AKIL OYUNLARI : Prof. Dr. Nevzat Tarhan


   PARANOİD RUH HALİ

Paranoya bir akıl hastalığıdır fakat paranoid ruh hali bir kişilik tipidir.
Çevremizde gördüğümüz bazı zor insanlar vardır. Bu insanların başka özellikleri şunlardır.
1- Kuşkucudurlar : Yeterli bir temele dayanmaksızın başkaları tarafından sömürüleceği ve kullanılacağı veya zarar göreceği beklentisi içindedirler
2- Güvensizdirler : Yerli yersiz dostlarının veya iş arkadaşlarının kendilerine olan bağlılıklarını ve güvenirliklerini sorgularlar. Sürekli savunma duygusu içindedirler.
3- Alıngandırlar : Basit söz ve olaylardan aşağılandığı veya kendilerine kötülük yapıldığı şeklinde anlam çıkarırlar. " Komşu kendisini rahatsız etmek için çöpü dışarıya erken koydu" diyerek kuşkulanırlar.
4- Kincidirler : Kin beslerler onur kırıcı davranışları veya görmemezlikten gelinmeyi unutmazlar, affetmezler.
5- Sırcıdırlar : Fazla sır saklarlar. Söylediklerinin kendisine karşı kullanılacağından yersiz yere korktukları için başkalarına sır vermezler.
6- Öfkelidirler : Önemsenmemeye veya görmezlikten gelinmesine öfke ve karşı saldırı ile tepki gösterirler.
7- Kıskançtırlar : Yerli yersiz eşinin cinsel sadakatini sorgularlar.

HER ŞEY BÜYÜTEÇ ALTINDA
"Öküzün altında buzağı arayan" olarak bilinen bu kişiler zor insanlardır. Yakınlarına hayatı dar ederler. Akla hayale gelmeyecek bağlantılar kurarlar.

Algı yetenekleri çok gelişmiştir. Her türlü belirsizliği ayıklamaya çalışırlar ve yakınlarını bunaltırlar. Her olayı neden, niçin düzleminde sorgularlar. Hesap sormayı çok severler.

O kadar kuşkucudurlar ki insanlar ona gerçekleri söylemekten çekinirler. En sevdiği insanları bile kaçırtırlar.

Her olayı suç ortaklığı dost-düşman düzlemi içinde değerlendirirler. İnsanları benim dostum veya düşmanım diye sınıflandırırlar.

İSTİHBARATÇI OLURLAR
Paranoid kişilerin başkalarının görmediklerini gördüklerinden kuşku yoktur. Onlara göre hiçbir olay rastlantısal ve nedensiz değildir. Komple teorilerini çok üretilirler. Tehdit altında duygusu ile yaşarlar.

Paranoid kişiler mini minnacık bağlantıları görmekte çok başarılıdırlar. Dil sürçmeleri, kısa bocalamalar, küçük yalanlar onlar için büyük delil gibidir. Saflık, dürüstlük ve güveni tehdit olarak değerlendirirler. Güvenlik görevlisi iseler abartılı raporlar yazarlar. Yöneticilerini yanlış yönlendirirler.

ŞEREF VE SADAKAT DÜŞKÜNLÜĞÜ
Her şeyi az miktarda siyah-beyaz gibi, dost-düşman gibi kategorize ederler. Herhangi bir organizasyon oluşturdukları zaman inanç ve sadakate dayalı gerçeklik oluştururlar.

Mezhep, aile, iş, politik parti, dini hareket veya askeri görev gibi alanlarda şeref ve sadakat gibi kavramları somutlaştırmaya çalışırlar ve çok vurgularlar.

İcraatlarında küçük bir onay, övgü yüreklerini hoplatır, sevindirir. Yahut küçük bir ret göstergesi onlarda öfke nöbeti yapabilir.

Paranoid insanlara inanmanız çok önemlidir. İnsanlar onlara uyduğu sürece mutlu, sevgi dolu ve vericidirler. Kendilerine uyulmaması onları incitir.

Paranoid insanların göremediği şey, kendilerini ölesiye korkutan belirsizliği kendilerinin meydana getirdiğidir. O kadar kuşkucudurlar ve yanlış anlamaya açıktırlar ki insanlar onlara gerçekleri söylemekten çekinirler.

Açık ve dürüst konuşan insanları samimiyet testinden geçirirler. İçlerinde ki en olumsuzu ortaya çıkartmak için öfkelendirirler. Eğer kendilerine düşman olmadığına kanaat getirirlerse iş birliğine girerler.

TARTIŞMA FAYDALIDIR
Karşı tarafın ne düşündüğünü çok merak ederler. Hile hurda sezdiklerinde öyle saldırırlar ki ne olduğunu anlayamazsınız.

Saldırılarda hep sadakati sınamaya çalışırlar. Siz açık net cevaplar verirseniz tartışma biter. Kaçamak geçiştirici cevaplar alırlarsa test etmeye devam ederler. Böyle durumlarda bütün gece sürecek tartışmaya hazır olun .

İhanet edenler listesine dahil olmak istemiyorsanız eğer kararlı, sabırlı davranarak ikna yöntemleri ile doğrularınızda ısrar etmeniz gerekir. En küçük yalanınız, gizli kapaklı işiniz sizi hain ve düşman sınıfına sokabilir.

Abartmaya yatkın oldukları için çok tartışırlar. Bir şeyin nedeninin bilinmemesi komplo teorisi anlamına gelir. Her şey basit ve açık olmalıdır.

Böyle kişilerle yaşıyorsanız ve yaşamak zorundaysanız günün her saati yeniden güven kazanmanız gerekecektir. Bu kişilerde güven hep başkalarının davranışlarında aranır. Aslında güvensizlik kendi kafaları içindedir.

Zor affederler. Öç aldıkça acılarının dineceğini zannederler. Aslında intikam davranışları acılarını daha da arttıracaktır. Kendilerini seven insanları ve dostlarını kendilerinden uzaklaştıracaklardır. Paranoid benlik hep huzursuzdur, acı çeker, sürekli kendisini tehdit altında hisseder. Kendileri gibi yaşamayan insanları düşman görmek sağlıklı bir ruh hali değildir. Böyle insanların mutlu görünümleri pek yoktur. Mutlu görünenlerde sahtedirler. Güç ellerinden gittiğinde kendilerini çok kötü hissederler.

BULAŞICI PARANOYA
Paranoid kişiler sürekli ip ucu peşindedirler. Olayları büyüteç altına alırlar. Sevdikleri insanı daha çok sıkıştırırlar. Çapraz soruşturmadan geçirirler. Eski defterleri açarlar.

Paranoid insanlar önce yanılırlar sonra yanıltırlar. Öyle kararlı ve inandırıcıdırlar ki karşı tarafı hipnotize etmiş gibidirler. Söylediklerine gönülden inanırlar, bunun içinde inandırırlar. Yanlış düşünce ve inanışlarını pek çok kimse paylaşabilir.

Paranoidler bir ülke yöneticisi ise silah sanayiine fazla önem verirler. Kitlesel iç düşman oluşturup yasalara saygılı insanları potansiyel tehlike olarak algılarlar.

İNTERNET'TE Kİ PARANOİDLER
Borsada ki iniş çıkışlar veya bu gün medeniyet harikası dediğimiz şeyler bir zamanlar bir paranoid in çılgın bir düşüncesiydi. Sıra dışı, aykırı, abartılı ve farklı düşünme yetenekleri bugün İnternet de jet hızıyla yolculuk ediyor.

Sağlık safsataları,dedikodular,yatırım planları, komplo teorileri, savaş planları, gazetelerdeki köşe yazıları paranoid kişilerin senaryoları olabilir.

İnternet de parlak fikir yığını arasında yolunuzu bulmanız hiçde kolay değildir. Bir fikrin kulağa hoş gelmesi doğru olduğu anlamına gelmez. Sınanmaya uygun olan fikirleri mutlaka test etmelisiniz.

İnternet de ki bilgi kirliliği "yaratıcı düşünce" merakı ile ilgilidir. İnsani yaratıcılık olayı olaylara farklı bakmak anlamına gelir. İşte paranoid kişiler bunu iyi yaparlar.

İnternet de ki fikir kirliliğinden zarar görmemek için iyi anlamadığınız fikre inanmamalısınız ve para yatırmamalısınız.

Kanseri iyileştiren gizli ilaçlar, astroloji nin gücü, geleceği bilmenin yolları, büyülü zayıflama yolları psişik olaylar gibi çarpıcı İnternet fikirleri genelde kendilerine inanmış böyle etkileyici paranoidlerin safsatalarıdır dikkat etmelisiniz.

Paranoidler gizli gerçeklere çok meraklıdırlar ve inanırlar. Sahte peygamberler onlar arasından çıkar. Böylelerine hayır demeyi bilmek gerekir.

Paranoid öngörüşlüler insanların hayal dünyalarına çok iyi hitap ederler. Mucize tedaviler bir paranoid insanın eseri olabilir.

Paranoid bir insanın faydalı fikri olabilir. İnsanı uyarırlar yanlışlardan korurlar. Paranoid ekonomist para biriktirmenizi söyleyebilir, paranoid hekim kötü alışkanlıkların kötü sonuçları ile sizin canınızı sıkar. Paranoid çevreci gezegeni korumak için geç kalındığına sizi inandırabilir.

Paranoid fikirlere inanılırsa yaşamda köklü değişiklikler yapmak gerekebilir. Bu nedenle işe yarayıp yaramadığı iyice araştırılmalıdır.

KISKANÇ CANAVARLAR
En yaygın paranoid fikir kıskaçlıktır. Aile yaşamını tehdit eder. Bazı durumlarda ilaç kullanmayı gerektirecek kıskançlık paranoyası durumuna dönüşür. Artık bu kişilerde beyinlerinde kıskançlığı yöneten hücrelerin kimyası bozulmuştur.

Sadakat kıskanç tiplerin her şeyidir. Hep sadakati sorgularlar. Bu konudaki ufak bir belirsizlik ve şüphe dünyalarını alt üst eder. Masum sorularla kurbanı bunaltır. Birisiyle görüşmesinden eşi endişe duyarsa kıskanç kişi bundan hoşlanır.

Kıskanç tip kurbanını korur, okşar, iyilikler yapar. Tek beklediği sadakat ve kendisini eşine adamasıdır. Bunu defalarca ispatlamak zorundadır.

Hiçbir normal insan paranoid tiplerin bekledikleri zihinsel saflıkta olamaz.

Kıskanç eşlerle beraber yaşamak zorunda olanlar kıskanç sorulara cevap verip olayı pekiştirmek yerine şunu söylemelidirler.

"Benim cinsel sadakatimi sorgulaman ürkütücü ve son derece incitici. Ben başka kişilerle beraber olan tiplerden değilim. Bundan emin ol, kontrol etmene gerek yok. Buna izin vermem. Ya benim sadık olduğuma güven yahut bu ilişki hemen bitsin"

Kesinlikle evliliğinizi sınava sokmayın.

PARANOİD KİŞİ İKİ ŞEYİ ÖĞRENİRSE PARANOİDLİKTEN KURTULUR !

1- Belirsizliğe tolerans göstermeyi
2- İhanet ve güvensiz olarak algıladığı şeyi affetmeyi. Tedavide de bunlar amaçlanır.

BİR TEST
1- Neye öfkeleneceği belli olmaz
2- Basit bir nedenle mahkemeye gitmekten söz eder
3- Bağlılık, sadakat sorgulaması çok yapar
4- Güvenin kazanılması kaygısı taşır
5- Metafizik şeylere kolay inanır
6- Belli sınıf insanlar abartılı cezalar önerir. "bunların hepsini......" diye söze başlar.
7- Başkalarının sinirini bozacak ama doğru yorumlar yapar
8- Kuşkucudur, kolay inanmaz
9- Çok az yakın arkadaşı vardır
10- Olayları iyi-kötü savaşı olarak yorumlar
11- Basit şeyden olay çıkarır
12- Kendisine kötü davranılırsa unutmaz
13- Eleştiriyi kaldırmaz
14- Ufak hatadan bir insanı siler atar
15- Sevdiği kişiyi ne pahasına olursa olsun korur
16- Fanatik spor taraftarı olur
17- Olaylar arasında türlü bağlantılar görür
18- Basit hata ve unutmayı sadakatsizlik olarak algılar
19- Mizah duyguları gelişmiştir fakat kendilerine gülmeyi bilmezler
20- Affetmeyi bilmezler, öç almayı hak gibi görürler
21- Hep savunma duygusu taşırlar
22- Silah ve güvenlik işlerine meraklıdırlar

PARANOİDLERE KARŞI DÖRT ŞEYİ UNUTMAYIN

1- Açık olun, hiçbir şeyi gizlemeyin. Eninde sonunda nasılsa keşfedecektir.

2- Doğal olun. Kendinizi kanıtlama, sadakatinizi ispat etme çabasına girmeyin. Bir defa yaparsanız bir daha kurtulamazsınız.

3- Dürüst olun. Şaka bile olsa yalan söylemeyin. Nasıl olsa yakalanacaktır. Böyle kişilerin sadakat sınavlarından kurtulmak için nereye adım attığınızın f arkında olmalısınız.

4- Öfkelenmeyin. Paranoid kişi bir fikre çok öfkelenirse o fikre ihtiyacınız var demektir. Öfkeye dikkat.

Nevzat Tarhan
ntarhan@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Aklımda Gezintiler : Mehmet Emin Arı


Kimler geldi, kimler geçti

en güzeli
senin kadar sevilmedi
kimler geldi
kimler geçti

Var mıydı senden güzeli? "Köftenin yanına soğan ister misiniz abla?" diye soran kebapçı garsonunun gözlerindeki hayranlık neyin şahidiydi? Senin güzelliğinin mi?

"Ayna, ayna, güzel ayna, söyle bana! Şu ağlayan adamın sevdiği en güzel kadın kimdi bu dünyada? Ayna dile gelir her sabah bir banyo buğusunun ardında. Elimi uzatır adını yazarım parmağımla "Ebru". Nasıl da gururlanırdım seninle ve senin gibi bir kadının seçimi olduğum için kendimle.

En güzeli kimdi?
bilmem ki bu akşam
sen de bir hoş musun
içmeden hatıralardan
sarhoş musun?

Bu akşam yitik bir coğrafyanın yitik çocuğuyum. Sensiz bir zaman, ömrün tortusu mu?
Bak, bak, ellerime bak.

Şiirlerini küçük tebrik kartlarına yazıp zarfa koyardım. Sonra adresini yazardım. Sayın Ebru. Banyo aynasının önüne koyardım sen uyanmadan. Tek bir ülkemiz vardı o zamanlar. Tek bir başkenti olan tek bir ülke. Tek bir insanın oturduğu tek bir başkenti olan tek bir ülke.
Benim tek ülkem sendim.
Bütün zarfların üstünde tek adres: Sayın Ebru. Koşarak gelmeni beklerdim papatya adımlarıyla. Elinde şiirin, yüzünde sevincin. Nasıl da sarılırdın bana. Saçının kokusu hep bir anne adıydı. Hep bir anne adı.

ellerin sanki bak
hala ellerimde
yanıyor duyuyor musun?

Sanki hala bakışın aynada, sesin uslu bir kedi yavrusu misali bir köşede. Ne diyorsun? Ne? Bir gün gururla dolanacaksın şu sokaklarda. Dünya ayaklarının dibinde olacak. Yok, yok, yok... Tanrı ile pazarlığa oturmuştum. "Ey tanrım! Bu ay yüzlü kadının Tanrısı. Al her şeyi benden. Sadece bir tek ülke ver bana. Tek bir insanın oturduğu tek bir başkenti olan tek bir ülke."
Ellerin yanıyor mu sahi? Ben bir külüm artık. Külün yangını olmaz ki...

dostlar seni söylüyor
sahi mutsuz musun
bu yolda dönüş yok
sen bilmiyor musun

Sana aldığım sarı papatyaları özenle saran çiçekçi, sabah kahvaltısı için ay çöreği aldığımız pastanenin satıcısı, içinden geçtiğim park, içinden geçtiğim ağaçlar, bütün dostlar, bütün zaman, bütün benler ve bir şairin tüm kafiyesi seni söylüyor.
O nerede?
Sahi mutsuz musun? Ben mutsuz değilim çünkü senden sonra ben artık kendimin sürgünündeyim. İsimsiz bir ülkenin yitik coğrafyasıyım. Çölden genişçe kutuplardan beyaz. Kendi coğrafyamın kayboluşuyum. Artık mutsuz bile değilim.

her şey gönlünce olmaz
demiştim sana
kaderden kaçılmaz
görüyorsun

Nasıl yalvarırdım Tanrıma senin için. "Allahım, şu kadınla bir ömür ver, şu anla ölüm arasında. Şu kadın kapasın gözlerimi. En son gördüğüm onun yüzü olsun şu dünyada. Sonra gözümü açayım cennete. Bir cennetten bir cennete ey rabb-ül alemin!"

kimler geldi
hayatımdan kimler geçti
hiç birisi
hasretini gidermedi
en güzeli
senin kadar sevilmedi
kimler geldi
kimler geçti

Senin ülkenden sonra kaç coğrafyada sürgündüm bilmezsin. Kimler geldi ıssızlığımdan, kimler geçti zamansızlığımdan. Bir bilsen bu yetimlik, o kadınları üvey anne elleri, o soğuk coğrafyaların ruh üşümesi. Hiç bilemezsin. Hiç biri hasretini gidermedi. Sürgündüm hep kendime.
Ben dururdum kendimde, kadınlar gelir geçerdi üvey anne elleriyle.
Hiç birisi senin kadar güzel değildi.
Hiç biri senin kadar ben değildi.

korkma bu akşam gelip
çalmam kapını
başkası paylaşıyor
alın yazını
ben sensiz yaşıyorum
yasak aşkını
söylüyorum şarkını

Gelemem yanına. Sen yoksun bu ıssız coğrafyada. Ben sensizim. Sensiz ben de artık bensiz. Kopkoyu bir boşlukta yönsüz hüzün.

kimler geldi
sorma sakın kimler geçti
hiç birisi
hasretini gidermedi
en güzeli
senin kadar sevilmedi
kimler geldi
kimler geçti

Sakın, sakın, sakın sorma, kimler geldi kimler geçti. Beni kendime sürgün gönderdin ya...
Çölün adı kum tanesi...
Şimdi uzak bir ülkedesin. Sen gidince oranın iki kraliçesi olacak demiştim gülerek. Her erkeğin bir İngiltere'si vardır. Her İngiltere'nin bir kraliçesi ve her şairin bir ıssızlığı.
Issızlık, ah ıssızlık. Çölün kendine seslenirken kullandığı isimdir.
Ne olur sorma, kimler geldi kimler geçti diye.
Bir peri masalıydın içimde sen.
Senden sonra içimdeki bütün kitapları kapadım sessizce.

Mehmet Emin Arı
http://www.eminari.com

Yukarı

 Günden Kalanlar : Ebru Kargın


BİR KIVILCIMDI, YANGIN ÇIKTI...

‘’ Bu aşk ta bitti. Diğerlerinden farklı, içinde biraz daha benim olduğum, biraz daha alkollü, bakır rengi bu aşk ta bitti. Birazdan, vedaların en külçelisi ve ben baş başayız. En sert yağmurla son kez ıslanıp üşüyeceğiz. Bir daha hiç ıslanmamak üzere yeminler edip, yine aynı şarkıyla, üstüne biraz içip unutmaya uğraşacağız. Kendimizi de azıcık unutup, kanacağız. ‘’

Yangın... Biliyorum nasıldır... Daha dün gibi aklımda, eski bir yangının, bu günkü kül hali... Şöyle adamakıllı bir kez yandı mı insan, öğreniyor küçük ateşlerle ısınmayı... Bilmek lazım sıcaklığı belirlemeyi ve o kadar ısınmalı. Başına buyruk biraz daha ısınırsa, orada bir yağmur çiseler üstüne ve biter. Yüzümü rüzgara verip, hemen kururum. Güneş açar yüzüme...

Bir kıvılcımdı; dışında kaldığım alevler arasından sıçrayan. Azıcık yağmurla sona erebilecek sıradan, basit bir kıvılcım. Diğerlerinden biraz daha ben gibi sadece. İzin verdim biraz çoğalması için. İstediğim küçük bir ateşti, azıcık daha ısınacağım, birkaç şarkı söyleyeceğim ve yanına uzanacağım... Sonra yağmur çiseleyecek ve bitecekti. Hepi buydu, bu kadardı.

Isınıyordum yanında, sıcacık oluyordum. Şarkılarda söylüyordum, üstelik birkaç tane değil onlarca. Uzanıyordum göğsüne, en derin uykumu uyuyordum, en güzel rüyalarla uyanıyordum... Bu günü yarına, yarını, sonraki güne, taşıyor, zaman hızla geçiyordu. Tam kararındaydı sıcaklık, kıvılcım kıvamında. Oysa bilmiyordu bundan ibaret olduğunu. Fark ettiğinde ise, yangın çıkartmak istedi tüm kıvılcımlar gibi. Ve aklımdaki küller uçuştu gökyüzüne...


Her yere yayılmış, her yerde vardı. Nefes alırken, uyurken, konuşurken, düşünürken... Öyle coşkuluydu ki, buz gibi yanıyordum. Hala küçük bir ateşten fazla, ama yangın değildi. O kadar akıllı bir fetihti ki bu, anlayamadım. Aydığımda, ortalık alev alev tutuşmuş, ateşler içinde yürüyor, acı içine gömülüyordum. Durdurmak istedim, durmadı. Unutmuştu kıvılcım olduğunu, alev almış, yangın çıkartmıştı.

Galibiyetin şatafatına teslim olmuş, yanıyordu ve beni de iyiden iyiye yakıyordu. Sonsuza kadar kor gibi kalacaktı kendine, bilmiyordu. İyice kör olmuş, hiç görmüyordu. Aklımda ki o büyük teoriler bir bir alıp başlarını gitmişlerdi uzaklara... Güçsüzdüm. Elbet yağmurum yağardı ve her şey biterdi ansızın. Yeter ki yağacak gücü bulsun. Beni içine çektiği yangından kaçacaktım bir gün, anlamıyordu, anlamadı da...

Bu gün, yağmurumun yağdığı gün. Yıllar süren yangın az önce bitti. Gözlerime bakıyordu pişmanlık içinde. Yüzünde acı veren bir aşkın izleri ve şaşkınlık... Bana emanet ettiği gözyaşlarını geri verdim. Avucuna yazdığım son sözlerimdi ona; ‘’ artık yalnızsın alevlerin içinde, öyle çok sevmiştim ki seni, yangın çıkmadan önce. ‘’

Şimdi gitmek zamanı artık. Elimde votka şişem yanımda vedalarım. Ara ara sarhoş, arada ayık, yağmurumla yürüyorum, kalbim rüzgara doğru. Kulağımda Murathan konuşuyor, dönüyor başım, içimde acı, gözlerimden dışarı taşıyor, akıyor. Yankılanıyor kelimeler;

Gecenin göğsümüzde unuttuğu
Bir avuç ay ışığı,
Senin göğsünde bıraktığım,
En derin uykumdu.
Orada kaldım,
Orada kaldı.

Göz yaşlarım, yağmuruma karışıyor, sel oluyor üstüme... Ayılıyorum. Yine konuşuyor;

Karanlık sularda kalır soğuğum.
Beni kar gecelerinde oku,
Kör duvarlar, ölü aşklar boyunca...

Üşüyorum... Bir elimde sigaram, öbür elimde içkim... Yanımda sarhoş vedalarımla, gidiyorum...
Ağzımda bakır tadı, gözlerimin içi kan...

Ebru Kargın
ekargin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Café d'Istanbul par Mustafa Serdar Korucu


Merhaba

Bugün sizlerle klasik müziğe kattıkları farklı yorumlarıyla dikkatleri üzerine çeken dört güzel kızdan oluşan Bond grubu'nun son albümleri "Shine"ı, ardından uygarlığın tükenmesi için 28 gün gibi kısa bir sürenin bile yettiğini anlatan "28 Gün Sonra"yı ve Hasan Cemal'in 18 yıllık bir çalışmasının meyvesi olan "Kürtler" kitabını ele alacağım.

Zevkle dinlemenizi, izlemenizi ve okumanızı dilerim

BOND / SHINE :

Haylie Ecker, Gay-Yee Westerhaff, Eof Chater ve Tania Davis adlı iki sarışın, bir esmer ve bir kumral dört güzel kızdan oluşan Bond grubu, klasik müziğe kattıkları çok farklı tarzları nedeniyle hem çok eleştiriliyor hem de çok beğeniliyorlar. Müzik otoriteleri, onların klasik müziğe saygısızlık ettiklerini, saygınlığını koruyamadıklarını ve çok farklı tarzlarla sentezlediklerinden dolayı bunun dejenerasyona yol açabileceği endişesiyle gruba ve yaptıkları müziğe karşı çıkıyorlar. Bu sert eleştiriler sonucu Bond, klasik müzik listelerinden çıkarılmak zorunda kalıyor. Ancak bütün eleştirilere rağmen grup, dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyor. Özellikle Türkiye'de Bond kısa bir süre de kendi hayran kitlesini oluşturmayı başardı. Klasik müziği çekici hale getiren ve günümüz gençliğine sevdiren grubun albümünde oryantal ezgiler de yerini alıyor. Özellikle albüme adını veren "Shine", "Sahara" ve "Kashmir" buram buram baharat kokuyor. Bu da bir zenginlik katıyor haliyle. Albümde öne çıkan diğer çalışmalar ise "Allegretto", "Fuego", "Strange Paradise" ve "Gypsy Rhapsody". Albümde ayrıca James Bond'un orjinal müziğinin Bond tarafından yorumlandığı bir parça da bulunmakta.

28 GÜN SONRA (28 DAYS LATER) :

İnsanoğlu varolduğundan beri dünyanın ve insan neslinin sonunun nasıl geleceğini merak eder durur. Ancak bu düşünceleri zamandan zamana farklılaşır. Örneğin bir ara dünyanın sonunun nükleer silahlarla geleceğine dair kuvvetli bir kanı vardı ve filmler de bu yöndeydi. Bir ara meteor salgını başladı. Ardı arkası kesilmeyen göktaşı filmleri çekildi. Ancak bunların içinde hep bir klişe vardı. Bu da uzaylılardı. Özellikle 70'de akım başladı ve günümüze kadar devam etti ancak günümüzde geçerliliğini yitirmeye başladı. Artık yükselen değer virüsler. Bunda AIDS'in ve özellikle SARS'ın büyük payı olsa gerek. Çünkü son büyük virüs salgını olan SARS, çok hızla ilerlemişti. Uzakdoğu'da çıkmasına rağmen birkaç ayda hem Kanada'ya hem de yaşlı Avrupa'ya sıçramıştı. Bunda globalleşmenin payını da unutmayalım tabii ki.

Bu filmin önceki filmlerden büyük bir farkı var. Kıyamete neden olacak virüs salgını Amerika'da değil İngiltere'de başlıyor.

Yönetmenimizin de kim olduğunu belirtmek de yarar var. Danny Boyle, "Shallow Grave", "Trainspotting" ve "Life Less Ordinary" gibi sıradışı filmleriyle tanıdığımız bir yönetmen.

Filmde, bilim adamları şempanzeler üzerinde bazı deneyler yapmaktadırlar. Bu deneyler sonucu maymunlar saldırganlaşmaya başlamışlardır. Bilim adamları bir enfeksiyona yakalandıkları konusunda birleşirler. Bu hastalık kan yoluyla bulaşmaktadır. Hayvan hakları derneğinden gelen birkaç kişi bu hayvanları korumak istemektedir. Bilim adamları, üzerlerinde kimyasal deneyler yapılmış hayvanların doğal ortama salınmamaları gerektiğini söylerler. Ancak dernek üyeleri onları duymamazlıktan gelirler ve şempanzeleri salarlar. Hayvanlardan birisi serbest kalır kalmaz bir dernek üyesini parçalar.

Ancak bu virüs bizim bildiğimiz öldürücü, süründürücü virüslerden değildir. Virüs birisine kan yoluyla geçtikten 20 saniye sonra etkisini gösteriyor ve kişiyi bir ölüm makinesi haline getiriyor. Bu daha çok psikolojik bir öfke virüsü. Herkesi insan yiyen yaratıklara dönüştürüyor. Zombilerden tek farkları ölü olmamaları.

28 gün sonraya geliyoruz şimdi de. Hiçbir şeyden haberi olmayan ve 28 gün boyunca trafik kazası yüzünden komada kalan motokurye Jim komadan uyanır. Hastanede tek bir canlıyla bile karşılaşamaz. Jim, dışarıya çıktığında boş sokaklar ve meydanlar bulur. Ardından virüslü bir grubun saldırısına uğrar ve ucuz kurtulur. Virüslü insanlardan saklanmayı becermiş Selena ve arkadaşıyla karşılaşır. Bundan sonra yollarını beraber aramaya başlarlar. İngiltere birkaç günde büyük salgından etkilenmiştir. Dünyanın etkilenip etkilenmediği ise bilinmemektedir.

Yönetmenimiz Boyle (senaryosuna güvenerek) bütün film içinde ünlü bir isime yer vermeyerek ismin değil filmin öne çıkmasını sağlamış. İyi de olmuş. Oyuncular ünlü olmamalarına karşın gayet güzel bir film çıkartmışlar. İnsanlığın bir salgınla bitişi için bir aydan az zamanın yettiğini anlatan bu filmin, ilk yarısı daha çok bilim kurgu ağırlıklı. Ancak ikinci yarısından sonra gerilmeye başladığınız "28 Gün Sonra" izlenmeye değer bir film.

HASAN CEMAL / KÜRTLER :

Kökleri Osmanlı'ya kadar uzanan Kürt Sorunu, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki en büyük sorundu. Sonraları hava yumuşadıysa da 1980'lerde ipler gerilmeye başladı. Ancak ipler o kadar çok geriliyordu ki her iki tarafında elini kanatmaya başlatmıştı. Başta Suriye'nin kışkırttığı bu yeni savaş havası her iki tarafa da zarar veriyordu. İşte böyle bir ortamda gelişiyor kitabımız. Bu olayları 34 yıllık bir gazeteciden halen Milliyet gazetesinde yazan Hasan Cemal'den dinlemek daha başka oluyor haliyle. Bu kitap için Cemal, Kürtler'in yoğun bir şekilde yerleşik halde bulundukları Doğu Anadolu ve Kuzey Irak bölgelerini gezdi. Ayrıca bir yandan Abdullah Öcalan'la bir yandan da Genelkurmay başkanlarıyla konuştu. Beyrut ve Şam'dan olayların nasıl göründüğünü inceledi. 18 yılı bulan bir araştırmanın ürünü olan bu kitabı okumanız günümüzde de devam eden bu sorunu anlamak için en iyi yol. Yazın rehavetinden biraz olsun sıyrılıp gerçekleri görmek isteyenlere tavsiye ederim.

Mustafa Serdar Korucu
serdar@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_151.asp

Devamı var

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.569 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


...

İçiyorum..
Derin derin nefeslenerek yegane dostumu içiyorum..
Ciğerlerime her doluşunda kendimden geçiyorum..
Acı son dedikleri ne ki ben dostumdan vazgeçiyorum..
Ve anıları andıkça sigaramdan derine bir nefes yine çekiyorum..

Çekiyorum..
Ben saf boşboğazlığımın dinmez sancılarırını çekiyorum..
Duygusallığımın dalına binmiş, hasretleri kucaklamış çile çekiyorum..
Alışacağım yokluğuna , ızdıraplar adası nerdeki boşa kürek çekiyorum..
Gözlerim buğulanmış gerçekleri görerek kendimden geçiyorum..

Geçiyorum..
Şu an hayali cihan değer resminden O'nu seçiyorum..
Kapadım yüreğimi özlemlere mısralara aktarmadan es geçiyorum..
Artık modası geçmiş diye bilinen insani hislerimden vaz geçiyorum..
Ama kartlarımı açmış doğruluktan vazgeçmeyeceğime and içiyorum...
Unutmak mümkünmüki geriye dönüp iç çekiyorum...

Osman Taplamacı

<#><#><#><#><#><#><#>

Yıl ikibin ben kimim..

Kim olduğumu unuttum,
Kim olduğumu unutmamı sağlayanlar ise karşımda..
Her an hayatın her zerresinde her karesinde başroldeler..
Hakkı hakkedene vereceğiz naraları kulaklarımda..
Namus sözleri gözümün önünde..
Şaşaalı yağcı kesimin cebinden yemeklerin acısı damağımda..
Ben kimim...
Yıl ikibin milenyumda moda herhade..
Biz cahilizya erişememişiz ufkun genişliğindeki hazlara..
Devir değişmiş biz gerisinde kalmışız sanırım..
Hak fakirden alıp zengine dağıtmakmış..
Namus iki bacak arasındaymış,
Açlık ve sefalet içinde yüzmek modaymış,
Ben kimim...
Herhalde ben kış uykusuna dalmışım..!!
O kadar ilerlemişiz ki ülke olarak teknoloji ve sanayide..
Ben farkında değilim herhalde cahilimya..!
Tüm ekonomik sorunlar hallolmuş,
Eğitim zirveye oturmuş,
Tüm avrupa, ortadoğu ve balkanlar bize selam durmuş..!!
Yaaa hal böyleyken işimiz tıkırındayken sorunlarımız yokken..
Gündem irtica, gündem çeteler, gündem batık bankaları kurtarmak..
Ama yazık değilmi canım batık ta olsalar evlatlarımızonlar bizim..
Hem nolmuşki IMF den günlerce yalvararak aldığımız yardımla kurtarıyoruz..
Kime ne zararı var fakir fukaraya yardım etsin diye kurduğumuz fakfukfon dan besliyoruz.!
Kızmayın canım onlarda bu devletin fakir fukaraları aç açıkları değilmi...
Ben kimim..! Ümidimi kestim artık..
Yaşadığım ülkemden değil ,
Ben ümidimi kestim,
Kanıyla canıyla bu toprağı bize emanet eden atalarımdan değil..
Ben ümidimi kestim..
Doğal ve tarihi güzelliklerimizden değil..
Ben ümidimi kestim..!
Bizi sürü gibi yönetenlerden,
Bizi cahil sana cahillerden..
Ben kendimden bile ümidi kestim..
Onlar kim.!!
Ben kimim...

Osman Taplamacı
otaplamaci@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Keyif diye ben buna derim!..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.kapari.com/default.htm
...Yurdumuzda Akdeniz ikliminin hakim olduğu Batı Anadolu illeri başta olmak üzere, Orta Anadolu'da Tokat ve civarında, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu illerinde doğal olarak yetişen Gebreotu (Gebereotu), çalımsı yapıda, dik ve yatık olarak büyüyen dikenli bir bitkidir... ... Çok yıllık derin köklü ve yayılıcı özelliği ile iyi bir erozyon kontrol bitkisidir. Bu bitki, yurdumuzun uygun bölgelerinde, erozyona tabi yerlerde, normal kültür bitkilerinin yetişmediği ya da ekonomik gelir elde edilemeyen güneye meyilli arazilerde yetiştirilerek daha çok döviz geliri sağlanıp işsizlik kısmen önlenebilir...

http://www.errorwear.com/picmonth.html
Bilgisayarlardaki hata mesajlarını ti’ye alarak giyim konusunda markalaşmaya çalışan bir grup. Sizler de error wear grubuna katılmak için çalışmalarınızı gönderebilirsiniz.

http://www.kahveci.com/html/kahve_lisany.html
İçtiğiniz kahvenin tadını bir arkadaşınıza hissettirecek kadar iyi anlatabilmek için bu lisan’ı mutlaka bilmelisiniz. ...Bir elmanın tadını - bilmeyen birine - nasıl anlatırsınız? Pazara gitdiğinizde dikkat edin ve halkımızda bu lisanın nasıl kullanıldığını canlı olarak görürsünüz. Mesela "Bu elmalar bal gibi!" veya "Bu elmalardan su fışkırıyor!". Biraz da olsa elmalar hakkında bilgi veriyorlar, çünkü elmanın tadını anlatmak için, elmanın kendisi haricinde kelimeler kullanarak nasıl bir elma olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bal gibi elma ne demek?..

http://home.planet.nl/~mourits/koelkast/
Bu kısayolu tamamen yorumsuz veriyorum.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


DHE Editor v1.0.0.280 [1.8M] W9x/2k/XP FREE
http://www.hexagora.com/en_details_dhe.asp
Ücretsiz bir WYSIWYG HTML Editörü. Web sayfaları hazırlamak gibi bir niyetiniz varsa bunu mutlaka denemenizi öneririm. Frontpage'in kolaylıklarını biraz daha basitleştirerek veren güzel bir program. Tüm ilgililere önerilir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030827.asp
ISSN: 1303-8923
27 Ağustos 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri