|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 352 |
25 Eylül 2003 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bu böcek başka böcek!.. |
Merhabalar,
Yetkilileri göreve davet ediyorum. Odamda bulduğum iki, hayır üç, yok yok ikiymiş, aaa üç olmuş böceğin sebebi hikmetini bana izah etmeleri bekliyorum. Dinleniyor muyum, gözleniyor muyum bilmek istiyorum. Kişisel yellenme, aksırma, hapşırma, bağırma, küfretme özgürlüklerime de gem vurulmaya mı çalışılıyor bilmek istiyorum. Yazıp yumurtladıklarımı okumak, izlemek yetmiyor mu? İlla detaylar mı öğrenilmek isteniyor? Ben sağlık bakanı mıyım? İşime gelmedi müsteşarımı mı görevden aldım? Dolar düştüğü halde ilaç fiyatlarını mı düşürmedim? Ne istiyorsunuz anlamıyorum. Kahve Molası'nı hazırlarken kaşıdığım gerim mi merak ettiğiniz? Kimsiniz? Nesiniz? Necisiniz? Ne istersiniz de yollarsınız böceklerinizi? Yiğitlik öldü mü? Sorun söyleyelim. Burnumu karıştırken çektiğiniz resimleri medyaya mı vereceksiniz? ........ Aaa böceğin bacağı oynadı. Hey bu canlı yahu... Pardon pardon bunlar bizden böceklermiş. Günahlarını almışım. Tüm büyüklerimden özür diler ellerinden öperim.
Sağlık Bakanımızın odasından çıkan iki, hayırrr üç böcek haberini işitince aklıma gelenleri yazıverdim... Pardon... Böcek çıkmışta dinleme özelliği yokmuş. İptidai bir teknolojiye sahipmiş böcekler. Teli yok, anteni yok öylesine sırt üstü dönmüş debelenirlermiş. Şunların fotoğraflarını yayınlasalarda karıştırmasak parmak kadar hamam böcekleriyle di mi ama. Yok kardeşim bunlar işi bilmiyorlar. Madem buldun bir böcek, arayıp bulsana Gülben'in videosunun yanında bir kaset. Sağlık bakanım horlarken kaydedilmiş der parsayı toplarsın. Ben onu bunu bilmem, bunlara iyi birde senarist lazım, yoksa bunlar kendin pişir kendin ye taktiği ile komik olmaya devam edecekler. Var mı aranızda hayali geniş, dünyası derin, ağzı laf yapan, pireyi deve, deveyi pire edebilen bir senarist adayı? Müracaat ajitatif işler bakanlığı özel kalem müdürlüğü...
.............
Futbol, basketbol, atletizm derken bir de voleybolcular çıktı ortaya. Bize birşeyler oluyor hakikaten. Kızlarımız ilk dörde kalmayı garantilediler. Herşey yolunda giderse finale de kalırlar. İstermisiniz yıl bitmeden bir de Avrupa Şampiyonluğu gelsin. Olur mu olur. Haydi bastırın kızlar, tüm Türkiye yanınızdayız.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Günden Kalanlar : Ebru Kargın YİNE Mİ GÜZELİM, YİNE Mİ ÇİÇEK -II- |
|
UYKU VAKTİ...
"Gülümseyin... Varsın yayılmasın yüzünüze, açmasın içimizi, ama yine de gülümseyin... Haydi söyleyin bana Deli Kızın Türküsünü, haydi söyleyin..."
Hangi dünden kalma bu bakış, hangi sessizliğe ait bu suskunluk, hangi zamandan yadigar. Hani, nerede kaldı bilgelik, nerede akıl, nerede öğrenmişlik. Hiç birinin paklamadığı bu pervasız, bu kendine bile düşman, kendine bile deli.............
Kara bulut, hasta mevsim... En siyah, en kör, en sen, en ben... Yağıyor üstüme işte... Yağıyor, ıslatıyor... Yumuşak bir geçişin en külçeli vedası... Hangi şefkat sözcükleri kurtaracak ki küçük dev zamanı ? Hiç biri, hiçi... Hiçbir sözcük saramaz, en iyisinden hiçbir şarkı, yada şiir kurtaramaz...
Bu anlamsızlık, bu boşluk, bu bakır tadı...
Düşünsem mi bir daha, düşünmesem, düşünsem... İşte bu da yalan, hep düşünsem... Kendime yalancıyım, kendime en büyük yalancıyım, kandırdım beni. Yalanım tokat gibi şimdi yüzüme... Çınladı kulaklarım... Hani yalan söylemek yoktu... Yok muydu ? Yine mi unuttum ? Yine unuttum. İşte yine yalan... Aslında hiç unutmadım, unutmuş gibi yaptım. Daha ne kadar yalanım kendime, ne kadar yalan kalacağım...
Kimden öğrendim ki bu kadar yalancı olmayı ?
Kendimden...
Ne geberiğim şimdi, ne yolcuyum kendime, pus içinde duman yolumda... Her şey kurudu, satırlar buruştu... Dilim çözüldü, ardı ardına dökülüyor kelimeler... Gözlerim kocaman açık, her şeyi görmek istiyorum... İşte şimdi hiç gülmüyorum...
Kabuk düştü, kanadı yara... Kabuk olacak gene... Acı mıymış ki bu ? Değilmiş... Bilindik, tanıdık hatta çok yakınmış, herkes bilirmiş, bilmezden gelirmiş... Ben gibi... Zaman eski ben yeni, ben eski zaman yeni... Hangisi ?..
Uçurum gibi, kıyısı gibi ama düşmemek gibi...
Düşmüş kadar olmak gibi...
Ölmemek gibi...
" Yine mi güzeliz, yine mi çiçek... "
Yine güzelim, yine çiçek... Şarkı bitti... Son kadeh ve son yırtılmamış fotoğraf...
Şimdi uyuma vakti. Uyumalıyım, yeniden uyanmak için uyumalıyım...
Uyanınca anlatırım, gene güleriz. Anlatırım yine, şaraba nasıl küllendirdiğimi, nasıl başkasının arabasına bindiğimi, küçük arkadaşımı anlatırım yine...
Anlatırım yine güleriz... Yine güleriz...
Belki daha çok güleriz !
Bir geçsin güleriz...
Ebru Kargın ekargin@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Misafir Kahveci : Duygu Bayar |
İŞSİZLERİN TANRISI
İşsizlik zor zanaattir. Kıt-kanaattir bütün kaynakların, hızla tükenir. Sen yokluğun içinde varolmaya çabalarken, farkında mısın, işsizlik kimi zaman saadettir.
İlk günler daha eğlencelidir. Öyle ya, bitiş çizgisi silinmiş bir koşu parkurundan, nerede duracağını bilmeden koşuşturan insanların arasından sıyrılıp çıkıvermişsindir. Diskalifiye kararını ilk duyduğun anda seni yıkacağından korktuğun bu sürecin keyifli yanlarının da olabileceğini, sırf acelen var diye her seferinde rafadanına mecbur kaldığın yumurtayı katı yiyebildiğin ilk sabah anlarsın.
Bankadan çektiğin son maaşla, çektikçe uzayan tatillere çıkmak gelir aklına ilk. Gazeteyi henüz yalnızca iş ilan sayfalarını okumak için almadığın bu günlerde, evet, bir rüya gerçek olur, gidersin de uzaklardaki sevdiklerinin yanına. Ama, o da nesi? İstanbul'daki ablanın tükenmiş bir halde işten dönmesini beklerken bulursun kendini onun boş ve sessiz evinde. Alanya'daki teyze oğlunun yüzünü de, iki tek atıp uzun uzun laflamak şöyle dursun, neredeyse görememişsindir bir hafta boyunca yanında kalmana rağmen. Koşturmacasından fırsat bulup görebildiğin anlardaysa mahkeme duvarını tercih edersin.
Biletlerini uzun zamandır ilk defa yalnızca "gidiş" için kestirdiğin bu seyahatlerden, bu sefer izin günlerinin tükenişiyle değil de, biraz da kendi isteğinle dönersin. Yolları kucaklarsın, çobanları, gelip geçen Anadolu evlerini, yaşamın sadeliğini. Bu pastoralliğe hiç bu kadar yakın hissetmemişsindir kendini. Köy ağasının yakışıklı oğluna kaçıp, dantelalı perdenin arkasında, yüreğin kıpır kıpır, onun tarladan gelmesini bekleyerek, bütün bir ömrü kapının önündeki kızlarla çene çalıp yün çorap örerek, tandırda ekmek pişirerek, Sarıkız'ın sütünü sağıp, çilli tavuğun yumurtalarını sayarak geçirmek istersin.
Tam otobüsü durduracakken, salondaki menekşeyi günlerdir sulamadığın gelir aklına. Vazgeçersin.
Çokgeçmeden sancılar başlar elbette. Ama şimdi ben, başvuru yapılan yerlerden telefon beklenen ve bitmeyen saatlerden sözetmiyorum. Saatler bu kadar tembelken, nasıl oluyorsa hızla gelip geçen haftalardan da. Vurgum, giderek eriyen banka hesabına, üzerine margarin sürülmüş ekmekle çayı, sucuklu yumurtaya değişmek zorunda kalışınıza, artık çürümeye başladığınız hissine rağmen, bu dönemin nimetlerine. Yeniden annenizin küçük çocuğu olabilmenin sıcak muhtaçlığına, yeniden babanıza sığınmaya, bir günü de çorbayla geçiştirirken, aslolanın diğer kaseyi kimin için doldurduğunuz olduğuna. Vurgum, sokakta dolaşan binlerce işsizin halinden anlamaya, her sabah uyandığınızda "Bugün, günümü güzelleştirmek için hangi yokluktan varlık çıkarabilirim?" diye düşünmeye alışmaya, kitaplıkta uzun zaman önce alıp da okuyamadığınız bir kitapla yeniden öğrenmeye başlamaya, koşarken gözden kaçırdığınız tüm oyun bahçelerine girip salıncaklarda sallanmaya, bir yere yetişebilmek hırsıyla değil de, sokaklarda bu sefer başıboş dolaşmaya, lacilerim ıslanacak kaygısıyla önceden saçak altlarına sığınılan şemsiyesiz yağmurlarda, şimdi umursamadan çamaşırınıza kadar ıslanmaya. O pastoral senfoninin ezgisine kapılıp gidebilme ihtimalini, yarışa bıraktığınız yerden yeniden başladığınızda da yüreğinizde saklamaya…
Vurgum, Tanrı'nın tüm sevdiği diplomalı kullarına neden bir dönem işsizliği layık gördüğününün farkına varmaya, herşeye rağmen farkındalığa…
Duygu Bayar duygubayar@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Misafir Kahveci : İlker Demir |
EVRİLSENİZ DAHA İYİ DEĞİL Mİ?..
Evrim teorisiyle başlasam konuya, acaba bir çözüm bulabilir miyim? Hani şöyle bir-iki Latince sözcüklü cümle kursam da, konuya öyle girsem, daha mı etkili olurum acaba?E, bu iş biraz öyle, Hoca Nasrettin'in kürkü gibi, ne kadar cafcaflı cümle, o kadar çözüm ve etki. Evrim teorisinden bahsetmek için de Latince sözcüğü cümlede kullanmaya zorunlusun, çünkü bilmem kaç milyon yüzyıl önce bulunmuş fosilin Türkçe adı yok.
Doğal seleksiyon(ayıklanma) taraftarı mısınız, değil misiniz, diye bir soruyla karşılaşsanız ne cevap verirdiniz? Hani gücünüz yerinde. Yakındoğu, Ortadoğu, Uzakdoğu dövüşlerinin hepsini biliyorsunuz. En bi bilinmedik dövüş sizden sorulur. Dövüş artık sizin için bir sanat haline gelmiş konumda. Güçlüsünüz. Doğal ayıklanmadan yana olur musunuz? Yoksa, el elden üstündür, ne olmaz, ne olmaaz, deyip yaşama kaideler, kurallar koyulmasını mı savunursunuz? Sırf el elden üstün diye midir, bir nizamı savunuşunuz? Öyleyse, size birileri peşinen korkaklığı kabül etmişsiniz diyeceklerdir eminim.
Peki, hem yukardaki tanımlanan kadar güçlüsünüz, hem de tanımlanan kadar adamlardan oluşan fedaileriniz var, hala doğal ayıklanmayı savunmaz mısınız? Neden? Gene el elden üstün meselesi mi? Korkunun ecele faydası yok. Hangi koşulu sağlayayım da, sana şu ayıklanmaya evet dedirteyim bilmem ki?
Hadi bir mühürün de olsun. Bir yerde nüfuzlu biri ol. Yukarda tanımlanan güçlü kuvvetli kişiler senin kanun ve nizamlar içinde personelin olsun. Senin elin soğuk sudan sıcak suya değmeyecek, ya da tersi bir biçimde koruma altında olsan dahi de mi savunmayacaksın bu savı?
Anlaşıldı, senin danışmanların var. Onlardan akıl alıyorsun. Bu güçlerin yetmediğini biliyorsun. Peki, peki, seni kayıtsız şartsız destekleyen gazeten ve televizyon kanalın da var. Biraz evetimser gibi oldun mu yoksa? Ekonomik güç mü? Breh, breh, cahilce sorular sorma! Bu kadar güç bir arada olur da, ekonomik güç olmaz mı! O da var, tabi ki…Başka bir arzunuz? Siz şimdi rakiplerinize, rakip adaylarınıza, sizi haklı bulmayan herkese belden aşağı(?) vurma yetkisi de istersiniz!..Mesela rakibinizin bir karşı cinsle ya da oo hem cinsiyle özel bir vaziyette kaseti elinizde olsun istersiniz değil mi? Cinsellik o kadar önemli değil, hani bir rüşvet, yolsuzluk gibi bir belge de olsa olur rakipler aleyhine!..Yani siz onları kullanmayacak kadar sırdaş, vefalı birisiniz ama ya karşı taraf öyle mi?!..Tedbir tedbirdir. Tedbiri elden kaçırmayacaksın, bırakmayacaksın, her neyse ondan işte.. Tam burada bir Uzan bin nasihatten iyidir dersek yeri midir? Tabi ki.. Ama artık şu eveti alsak, ne dersin?
Anlaşıldı,siyasi garanti de istersin sen. Parlamentoda her partiden birkaç vekil, bakan v.b şahısların doğrudan desteği ama tabi ki çaktırmadan.. Gerekçe klasik: Vatan, millet, Sakarya, Kıbrıs, bölünmez bütünlüğümüz v.s. v.s….
E, uluslararası dolaşım garantisi olmadan olmaz herhalde..Doğala girip ayıklanma da var..Şu BM'nin vetocu devletlerinin koruması olsa yeterli olur, irili ufaklı fakir devletlerle bulaşmaya gerek yok. Ama ABD'nin başı çekmesi şart. Çünkü onlar, rakibi ortadan kaldırırken, ya da zarar verirken allayıp pullayarak sunarlar dünyaya. Mesela rakibinin gözü iyi görsün diye gözünü çıkarır! Ne var bunda, gözü iyi görmezse, kulağı hassaslaşmaz mı? Karşı mı geliyorsunuz, hızını alamazsa, okyanusta balinalara yem ettirir sizi.Başınıza bomba yağdırır..İsterse bir kaşık suda bile boğdurur. İcabında fasülye gibi ayıklattırır sizi!
Bu kadar güvenceden sonra doğal ayıklanmaya evet dersiniz değil mi? Ne olacak deyin gitsin. Bir an için unutun insanlığın binlerce yıldır insanlaşmak için aldığı yolu. Savunun gitsin. He mi?
Gücü gücü yetene. Altta kalanın canı çıksın. Zaten öyle değil mi!? Boşverin çabaları, fiilen öyle değil mi? Gücünüz var nasılsa. Kızdığınızı, ABD gibi okyanusa değil de, havuza ittirirsiniz, bomba değil de, yumruk attırırsınız, yaptıklarınızın yasalara, insan haklarına uymadığını yazan, konuşan biri, özellikle jurnalci(gazeteci) olursa, hele bu jurnalci haksızlığa uğramış insanların yanına sadece kalemiyle değil, yüreğiyle de yardım ediyorsa, ibret olsun, diğerleri yazamasın diye, bir güzel(!) pataklattırırsınız. Sonra kürsüye çıkıp, insan hakları ve demokrasinin başlangıçı yerel yönetimlerdir, ya da eğitimde şiddete yer yoktur, toplumu şiddetten arındırmak için eğitmek gerekir gibi nutuklar atarsınız..
Bu kadar akıl jimnastiğinden sonra evet mi dediniz yoksa? Ciddi olamazsınız. Sahiden evet mi dediniz?. Boşuna ! Boş söylenmiş bir evet. Çok cahil, vulger birisiniz... Neden mi? Bam teli orada. O nedeni bilen şiddetten yana olur mu! Evet için bu kadar zorlanılır mı! Bre insanoğlu, güçlü kuvvetli olan yaşasaydı, dinazorlar yokolur muydu? Demek ki, doğal ayıklanma, bir pazu yasası değil, doğaya uyum yasası. Doğaya zarar veren değil uyumlu olan yaşar! İnsanca yaşar.. Bu bir özlem. Aksi halde vahşi canlılar dünyasına gidin. Çünkü şiddet o dünyayla uyumlu. Şiddet heveslerinizin tatmin olacağı yer orası. Ama üzgünüm oraya imtiyazlarınızla almazlar. Onları da mutsuz edersiniz. Belki de kelaynaklar sizin yüzünüzden tükeniyor. Kuşlar kederlenmez mi ki?
Suçunuzu bilin. Devrilmeyin. Kendinizi iyi teşhis ettirin. Yeterli sayıda uzman doktor, psikolog var. Islah olun. Beğenmediniz mi? O halde…En iyisi siz, evrilin. Zararın neresinden dönülse kardır diye boşuna mı demişler. İnsan kolay yetişmiyor. Evrilin insanların arasına doğru.
İlker Demir ilkerdemir@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
İmgelem Kuşu : Ayfer Candanoğlu |
OKYANUS
"Çok gizemli bir kadın..." Bazı erkeklerin dilinde bir beğeni cümleciği. Duyulan merakın tetiklediği ilgi ve onun sırlarına ulaşma çabası. Ve çok zaman da, bu çabanın sonunda bir boşlukla, hiçlikle karşılaşmanın hayal kırıklığı. Ya da tanıyıp tüketince o insanı, yeni 'çok gizemli kadın'a doğru yönelivermek. Pekiyi; sevginin bu ilişki biçiminde yeri var mı? Yaratmaya çoğaltmaya değil, tüketmeye yönelik bu arzu hedefine ulaşsa bile doyuruyor mu insanı? Yoksa doyumsuzluklarımızı derinleştiriyor mu?
Ve o gizemli kadınlar... Elbette bu davranış kalıbını taşıyan erkekler de var ama, ne yazık ki çoğu zaman kadınlar... İnsanların bu konudaki zaaflarının farkına varmış ve değerlendirmek için üzerlerine yapay bir gizem imajı yerleştirmiş kadınlar... Sıradanlıklarını kat kat romantik ve biraz da melankolik tül perdeler arkasına gizleyip, onlar bir bir açılınca tüm sığlıkları ile ortada kalacağının hesabını yapamayan kadınlar... Ya da çok iyi hesap yapan, bu süreci arzuladıkları kazanımlara ulaşmak için kullanan kadınlar... Her iki koşulda da kendisini sevmeyen ve kendisi olarak sevilme şansını bütün bütüne yitiren kadınlar.
İki ayağı da içtenliksiz ve sevgiden yoksun bir ilişki biçimi. Gizemliler ve onların çok zaman aslında var olmayan sırlarının peşindeki avcıları. Ki kendileri avlanırlar gizem tuzağında.
Ama gerçekten derin insanlar da vardır; kadın ya da erkek. "Okyanus gibi" denir onlara çoğu zaman. Gerçekten de öyledirler. Sonra, okyanusun sırlarından söz edilir. Gerçekten de var mıdır okyanusun sırları? Bilmediğimiz şeyleri olabilir, göremediğimiz, varamadığımız yerleri de. Ama bunlar 'sır' mıdır? Yoksa bütün açıklığı ile yerli yerinde durmakta mıdır her şey? O derinliklerdeki güzelliklere belki olaşabiliriz. Belki de ulaşamayız. Ama okyanus bize engeller çıkarmaya çalışmaz. Siz en dipteki mercan kayalığını mı görmek istiyorsunuz? Oradadır işte. Okyanus ona ulaşmayın diye bir şey yapıyor mu? Uzun mesafeler varsa, fırtına ve azgın dalgalar varsa, onun suçu, ya da kasıtla var ettiği engeller değildir onlar; doğasının gereğidir. İstiyorsanız, soluğunuz ve donanımınız da yetiyorsa, her şeyiyle bir bütünlük içinde ve her noktasından açıktır size okyanus. Ama "Gelin. Ben de ne güzellikler, ne sırlar var. Beni keşfedin" de demez okyanus. O parçaların her biri, kendisini oluşturmak konusunda işlevlerini yapmaktadır zaten. Yani okyanus dünya içindeki işlevini doğallığı içinde yapar. Gerçek anlamda düşünsel, duygusal derinliği olan insanlar da böyledir işte. Ne burnunu Kaf Dağı'na dayayıp, herkes beni keşfetsin diye beklerler, ne de ona ulaşmanız konusunda engeller çıkarırlar. Onlar "gizemli" filan görünmezler. Sıradandırlar ilk bakışta. Ama derinliklerinde barındırdıkları şeyler, öyle bir bütünlük oluşturmuştur ki, insanlarla ilişkileri ile, üretkenlikler ile, en önemli sayılan şeyden en önemsizine, bütün ayrıntılardaki algılamaları ve tutumları ile yani, yaşam içindeki duruşları ile okyanus sözünü hak ederler. Onlar var oluşlarının gereğini yaparlar.
Hepimiz birer okyanus gibi olamayabiliriz. Ama, en azından neysek o olarak ve öyle yaşayarak; kendimiz olduğumuz için sevilme, gerçekten sevebilme şansımızı koruyabiliriz. Aslında bu bir şans da değil haktır. Maskeler altında gizlenerek, ya da ilgi çekmek ile sevilmek arasındaki farkı ayırdedemeyerek, bu hakkımızı teslim ediveriririz akıp giden yaşama.
Okyanus taklidi yaparak, aslında kendimizi bir su birikintisi gibi görüp aşağılamak yerine, küçük bir pınarın, bir derenin, bir gölcüğün de sevilebileceğini bilelim. Yeter ki sularımız kendi sesince çağıldasın. Ve okyanus olmaya giden yol, bir küçük pınardan başlar aslında.
Sevgiyle sarılalım kendimize. Beşkalarına sarılabilmeyi de öğrenebiliriz böylece.
Ayfer Candanoğlu ayferc@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Misafir Kahveci : Kubilay Hersek |
SÜLEYMANİYE KRİZİ
Hiçbir zaman durulmayan, durulması da yakın gelecekte mümkün olmayan bu coğrafyanın en önemli mevkilerinden birisinde konuşlanmış ülkemiz ve bu çalkantılı denizde zorluklarla mücadele eden bu geminin, yoğun sallantı nedeniyle başı dönmüş yolcuları, bizler…
En son yaşanan krizimizde de daha öncekilerde olduğu gibi yaşadığımız küçük çaplı ve devinimini hemen yitiren bir infial! İle halk ve devlet olarak tepkimizi gösterdik. Tepkimizin kısa sürmesi ve olayları sadece kötü birer anı olarak anımsamamız ve anımsayacak olmamız o kadar enteresan ki. Yıllardan beri kimi insanların söylediği gibi " biraz bizlerde balık hafızası vardır" sözü geliyor böyle durumlarda aklıma.
Ama kanımca bunun hafıza ile de pek bir ilgisi yok. Bu ülkede insanlarımızın her türlü bilgiyi basının manşetlerinden özümsemesi ve haber ile gelen her türlü yorumu da yeterli ve salt gerçek kabul etmesi, basın guruplarının da, istediği haberi, istediği süre içerisinde olay yapması için gerekli zemini hazırlamasına fırsat veriyor. Sanırım bu işin "Zeka" ile direk bir ilgisi var.
Bu en son olay, elbette ilk ABD yanlışlığı değil ve son olacağa da pek benzemiyor. Öyle ki Muavenet 1 olayından Rahmetli Eşref Bitlis'in helikopterinin K.Irak da P.C. görev birliğinden 2 F-152 tarafından düşürülme ratdesine varıncaya dek tacizine 3 ve başka bir şey saymaya gerek yok en son Süleymaniye4 olayına… -Arada ki belgelenmemiş! "pek çok amerikan helikopterleri PKK ya mühimmat atıyor" gibi komplo! teorilerinden bahsetmesek dahi olur.-
Suçu hiçbir tüzel kuruma atamayacağımız bu ve bunun gibi olaylarda tek suçlu, "sorgulama ve gerçeğe varma" isteği eksikliğimizdir. Yukarıda söylediğim gibi; " maalesef ülkemiz kamuoyu, gazete bilgisini gerçek kabul etmektedir." Bu tavrı neden sergiler, ne etken olmuştur halk üzerinde bu davranışın oluşumunda bilinmez!, bu hakikaten daha ağır ve komik! -tirajı komik- bir olgudur. Orgulama ve gerçeğe ulaşma isteksizliğimiz sürdüğü sürece böyle olaylar yaşanır, yaşanır, yaşanır…
Tehlike ihtiva ettiği düşünülen yada ulusal çıkarlara ters düştüğü öngörülen her konuda; toplumun gerçekten aydınlanması ve bilinçlenmesi için, bu tür teknik olarak ve sinsice hazırlanmış kötü "kazaların!"5 Gene teknik ve aynı sinsilik içerisinde yorumlanması ve çözümlenmesinin ardından kamu oyuna sunulması gerekmektedir. Halk gazete kupürlerinden duyduğu "haberi" ancak bu şekilde gerçeğe en yakın biçimde "öğrenebilir."
Gazetelerdeki haberleri "salt gerçek" olarak kabul etmek, aynı; komşusuna rahatsızlığını anlattığında " sen zatürre olmuşsun" haberini alan insanın, tabibe gitmeyip iyileşebileceği reçeteyi de gene komşusunun tavsiyelerinde bulmasıdır. -tabi şifa aranan komşunun art niyet taşıyabileceği olgusunu hiç burada belirtmiyoruz bile-
Bu bağlamda top, bu işin bilimsel yönü ve teknik ayrıntılarıyla ilgilenen ve işi sadece "kişilere ve kurumlara" çözümlenmiş stratejik değerlendirmeler sunmak olan oluşumlara geçiyor. Tabi bu kurumlarında varlığını sürdürebilmesi ve hedefinde ilerleyebilmesi içinde, üretilen ürünü tüketecek kitleye ihtiyacı olmaktadır, durum böyle olunca da konu tekrar 5. paragrafın ikinci satırına dönüyor.
Maalesef "lay-lay-lom" olgulara kilitlenip kalan pek çok insanımızın ve maalesef emanetçi!6 Gençlerimizin; tarihini bir masal, bugününü bir gündem ve yarınını da bir hayal olarak görmesi pek hayra alamet değil. Bilimsel bilgiden uzak gençlik ne derece ülke savunmasında katkı sağlayacaktır.
Süleymaniye'de bir avuç güzide insana7 yaşatılan ızdırap -ki bu kesinlikle fiziken hissedilmemiştir- esasında bütün bir ulusun kafasına torba geçirmeye kalkmak ve ulusal onuru ezmeye ve milli birlik noktalarını zedelemeye çalışmaktır ki bu fiili iğfalden çok daha acıdır ve ehemmiyetle takip edilmelidir. Gazi bir konuşmasında "Biz, milletlerarası münasebetlerde karşılıklı emniyet ve riayeti hedef tutan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu yolda kendisini gösteren hazırlıklara ve uğraşmalara karşı, bunların bizim için de fiilî ve hakiki bir güven vücuda getirip getiremeyeceği noktasındadır." Demektedir.
Türk devleti hiçbir zaman hiçbir devletin ulusal bütünlüğünü bozmaya çalışmamıştır. Kurucusunun çizdiği rotadan şaşmadığı ve ulusal bütünlüğü tehlikeye girmediği süre de buna çabalamayacaktır. 8
Türk milleti artık çevresinde olan olaylara seyirci kalmamalı, bireysel bazda bilinçlenme sürecine gerçekten varmalıdır. Artık itibar zedelemeye yönelik saldırılara "kaza yada yanlışlık" olgusu kazandırılmasına seyirci kalınmamalı, derhal analitik ve "kuralına uygun" cevaplar verilmelidir. Amerika derhal özür dilemelidir gibi tepki gösterip kendimizi teskin etmeye çalışmak yersizdir, çünkü dilemeyecektir. Milletler hukukunu hiçe sayan bir devletten, sosyal hukuka uygun davranması beklenemez. "Efektif başka yaptırımlar vardır."
Elbetteki Türk ulusu büyük utkusundan hareketle, görevini ve ödevini bir gün yerine getirmek için karşı koyulmaz bir harekete kalkacaktır. Harici cephelerde zafer kazanmak için ilk önce dahili cephesinde muzaffer olması gerektiğini hatırlayacaktır. 9
Bütün bu önemli ayrıntıların ardında yatan en önemli gerçekse; stratejik düşünce olgusudur. Stratejik düşünce ve özümsemeler, kazanmak için yada hayatta kalmak için atılan en büyük adımlardır. Ama iş sadece analiz etmekle olmaz, bu sadece işin kolayına kaçmaktır ve başarısızlığın habercisidir... "Bir saç telini kaldırmak için fazla güç gerekmez, güneşle ayı görmek için ille de keskin gözlü olmak gerekmez, gök gürültüsünü duymak için hassas kulaklar gerekmez."10
Atatürk'ün kurduğu değeri emanet ettiği o günkü yarınlar; bizler, devlet kurumunu kontrol etmek ve yaşatmak durumundadır. Bu görevi yapmak için, kendimizi önce bilgi olarak donatmalı ve bunun için sürekli sorgulamalı ve araştırmalıyız, daha sonra da bu görevi ifa etme savaşında önümüze çıkacak hiçbir engelde boynumuzu eğmemeliyiz.11 Türk ulusunun, Atasınca kendisine öğütlenen ve hiçbir zaman unutmaması gereken en önemli nokta şudur: " Baylar, sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma, şunu öğütlerim ki: Bağrında yetiştirerek başının üzerine dek çıkartacağı adamların kanındaki, duyuncundaki öz mayayı çok iyi incelemekten, hiçbir zaman geri kalmasın!" 12
Türk ulusunun kanındaki cevherin yüceliği ve insanının sıcak kanlılığı neticesiyle ulusça tanrıya şöyle dua etsek kanımca yerinde olur " Tanrım, beni dostlarımdan koru! Düşmanlarımın icabına ben bakarım"
Gerçek bilgiyi bilimsel yollarla kafasına yazmaya başlayan ulus hayali hatta gerçekliği asla kaybolmasın.
Dipnotlar:
1 2 Ekim 1992 NATO tatbikatında Uss Saratoga tarafından vurulan muhribimiz.
2 17 Aralık 1992-Provide Comfort görev uçuşu yapan ABD F15'leri (Çekiç Güç diye bilinen unsur)
3 Org. Eşref BİTLİS' i taşıyan uçak bu olaydan tam 2 ay sonra düşüyor ve Sayın BİTLİS Şehit oluyor. Uçağın düşüş nedeni halen daha kamu oyunca net olarak bilinmez.
4 11 TSK personelinin enterne edilmesi.
5 Kaza yada hata olarak bahsedilmiştir; çünkü hiçbir yazılı resmi belgede aksi belirtilmemiştir.
6 Emanetin içeriği Nutukta söylenmiştir.
7 Sloganları " zoru hemen başarırız, imkansız biraz vakit alır" dır. Haklıdırlar da .
8 "Baylar dış politikamızda dost bir devletin hukukuna saldırı yoktur. Ancak hakkımızı,hayatımızı,memleketimizi, namusumuzu müdafaa ediyoruz,edeceğiz. M. Kemal ATATÜRK
9 Söylev. Der.H.V.Velidedeoğlu S.312
10 Sun Tzu . The Art Of War
11 Gerekli direktif için Bkz. 5 Şubat 1933 tarihli Bursa konuşması, M.K.ATATÜRK
12 Nutuk. M.K.ATATÜRK
Kubilay Hersek kubilay@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Fotoğraf: Şeref Bilgi
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.716 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
MAVİ YAĞMUR BULUTUM
Sen güneşle saklanbaç oynarken
Ben senin bana cööhh demeni bekliyorum
Ilık serinlikteki yağmur tanelerini özlüyorum
Tenime okşarmışcasına yağmanı istiyorum
Sırılsıklam olana kadar altında dans etmek istiyorum
Sen güneşle saklanbaç oynarken
Biran güneşi bırakıp beni aramanı bekliyorum
Çünkü mavi yağmur bulutum benim ben seni hep arıyorum
Benim olduğun içinde
Başka yerlere,başka topraklara,başka bedenlere yağmanı istemiyorum
Yalnız ben olmalıyım
Ben yalnız senin olmalıyım
İrem TARA
<#><#><#><#><#><#><#>
BEN
Ben;
Küçük bir kız çocuğuyum
Sevgine aşık
Bir sözünle dünyaları feth eden
Bir sözünle sahip olduğu her şeyi yitiren
Ben;
Küçük bir kız çocuğuyum
Gece yastığına sen diye sarılan
Korktuğunda seni düşleyen
Tüm oyunlardan oyuncaklardan
Seni daha çok seven
Ben;
Küçük bir kız çocuğuyum
Senden büyüyebilmeyi,öğrenmeyi öğrenen
Seninle büyümek isteyen
Ben;
Küçük bir kız çocuğuyum
Sana şımarıklıklar yapmayı seven
Şımartılmayı bekleyen
Kızdığın zaman üzülen
Gönlünü almak için şiirlerden çiçekler dizen
Seni tüm varlığıyla seven
Sana aşık
Kırılgan,şımarık,yaramaz,korunmasız,savunmasız
Hep ilgini isteyen,seni hep özleyen
Ben;
Küçük bir kız çocuğuyum
Senin kadının olmak isteyen
İleride kendi gibi seninle birlikte
Kız çocuklarını sevmek,büyütmek isteyen
İrem TARA
Yukarı
|
Hediye
Ankara Rotary Club, bir konferans düzenler.
Bu konferansa konuşmacı olarak ünlü bir Amerikalı bilim adamını da davet ederler.
Amerikalı bilim adamı bir hafta erken gelir, hem tatil yapar, hem de
Türkleri yakından tanıma fırsatı bulur.
Rotaryenler ile Amerikalı bilim adamı hemen her konuda anlaşırlar, uyum
içinde konferansı bitirirler.
Ayrılık günü gelir, Rotaryenleri alır bir düşünce:
Biz bu değerli bilim adamına ne hediye alalım?
Aralarında toplanırlar, başkan konunun önemini vurgulamak için için der ki:
- Biz bu Türk dostu, değerli bilim adamına nasıl bir hediye alalım ki bizi
unutmasın? Kullanışlı bir şey olsun, her eline aldığında bizi hatırlasın?
Salonda kısa bir sessizlik olur, arka sıralardan biri ayağa kalkar ve:
- Sünnet ettirelim !... der.
<#><#><#><#><#><#><#>
Bu fareyle deney yapmaya gerek var mı acaba?!..
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.nothingisreal.com/girlfriend/
Türkçe çevirisini yapmadan vermeyi tercih ettiğim bir kısayol. ...Why don't I have a girlfriend? This is a question that practically every male has asked himself at one point or another in his life. Unfortunately, there is rarely a hard and fast answer to the query. Many guys try to reason their way through the dilemma nonetheless, often reaching a series of ridiculous explanations...
http://farfar.2038.com/cow3/live/DswMedia/demo.dcr
Bateri solo konseri vermeye hazırmısınız? Ben denedim ve çok hoşuma gitti. Soloyu başlatmak için isim ve mail adresi istiyor ama vermeden de programı deneyebiliyorsunuz. Bir de istediğiniz vuruşlar için çok fazla tıklama yerine, tek tek ve sakince seçim yapmanızı tavsiye ediyorum, program kilitlenebiliyor. İyi eğlenceler.
http://www.microprizes.com/mp45.htm
Lunaparklarda küçük ağızlı cam bardak veya vazoların içlerine pinpon topları atıp vadedilen hediyeleri almaya çalışırdık. İşin hediye kısmını hiç hatırlamasam da, o vazolara nasıl olurda top sokmayı beceremediğime hep şaşırmışımdır. Şimdilerde ne zaman lunapark'a gitsem hep o günleri hatırlarım ama bu yaşta karizmayı bozmamak için, tekrar denememeyi tercih ediyorum.
http://www.thehungersite.com/cgi-bin/WebObjects/CTDSites
Dünyadaki aç çocuklar için ne yapıyorsunuz? Sadece üzülmek yerine bu link'e tıklarsanız, her bir tıklama ile, sponsorlar sayesinde bir aç insanı doyurabiliyorsunuz. Anlamsız gibi görenler için not: "Ne kaybedersiniz?"
akin@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
HTTP File Server v1.5 rc5 [341k] W98/2k/XP FREE
http://www.rejetto.com/sw/
İşte size harika bir program. Güzel düşünülmüş ve kotarılmış gelişmekte olan bir program. Bilgisayarınızdaki birkaç dosyayı bir dostunuza direkt yollamak istediğinizi varsayalım. Yollamak istediğiniz arkadaşınızda o sırada internete bağlı olsun. Hemen HFS yi çalıştırıyor, dilediğiniz tüm dosyaları ilgili pencereye sürüklüyorsunuz. En tepedeki adresi arkadaşınıza emaille yolluyorsunuz. Tıkladığında tak karşısına sizin onun için seçtiğiniz dosyalar tarayıcı sayfasında geliyor. Ona kalan ise tıklayıp dosyaları indirmek. Biraz karışık gibi gelebilir ama internetle biraz haşır neşir olan birisi ne dediğimi anlamıştır. Herkese olmasa bile ihtiyacı olanlara şiddetle tavsiye ederim. Dikkat etmeniz gereken tekşey, networkte kullandığınız lokal IP yerine internetten size tahsis edilen dış IP yi kullanmak, hepsi bu.
Yukarı
|
|
|