KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 378

 3 Kasım 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Türk malı arabesk!...


İyi haftalar,

Ne güzel bir haftasonuydu değil mi? Sonbahar değil sanki yazı müjdeleyen ilkbahar gibiydi. Pastırma mı, sucuk mu bilemem ama harikaydı. Kazak sonrası kısa kollu tişört rahatlığında geçen haftasonu Cuma ve Pazar akşamları spor adına yaşanan çirkinliklerle grileşse de değerini yitirmedi. Neydi o öyle Allahaşkına? Futbol maçı seyrini zevk yerine harbe çeviren taraftardan bozma dangalaklarla, zeka özürlü futbolcu ve hatta takım kaptanlarının rezalete varan davranış bozukluklarını seyretmenin spor olmadığını biliyorduk bilmesine de bu raddeye varacağını düşünemiyorduk. Sporcusu, taraftarı, yöneticisi, medyası ve bilumum beslemeleriyle gidilen yol yol değil. Bir yere de varacağı yok. Düzelmek gibi bir isteği hiç yok. Herkes bu kavga gürültüden prim yaptığı sürece düzelme beklenebilir mi? İşsizlik, ekonomik sıkıntılar almış başını giderken ancak denkleştirdiği parayla stada gelenlerin, top peşinde koşup milyon dolar kazananlara hırslanmasının önüne geçmek mümkün mü? Memlekette huzur sağlanırsa belki. Aksi takdirde bu ne son olacak ne de yakın gelecekte bitecek.

Yukarıdaki abuklukları yazarken bir yandan televizyonda Fahir Atakoğlu'nun 'CUMHURİYET KONSERİ'ni izliyorum. Tek kelimeyle muhteşem. İşte gerçek arabesk bu bana kalırsa. Bir yanda top tepenlerin peşinde koşup tepişenler, diğer yanda güzelliklerle ruhumuzu şenlendirenler. Hepsi bu memleketin bağrından çıkmış, aynı bahçenin bülbülleri. Biri kara öbürü toz pembe. Alın size özbeöz Türk malı arabesk.

Geçen yıl 15 Ekim'de 'Yazılırken Okunan ilk Türk Romanı' başlığıyla yayınına başladığımız 'Milenyumun Mandalı' bugünkü son bölümüyle bitti. Bir bürokratın anı, görüş ve yargılarıyla biçimlenen bu romanı pekçoğunuz okumamış olabilirsiniz. Yalnız bir boş vaktinizde başından itibaren okumanızı tavsiye ediyorum. Yakın zamanda bir e-book halinde daha kolay okunur hale getireceğim. O zamana kadar bir göz atmanızda yarar var diyorum. Sevgili Sait Haşmetoğlu'na bu değerli paylaşımından dolayı tüm Kahve Molası adına teşekkür ediyorum. Sağolun, varolun...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

Tarkan İkizler

 Bir öyküm var anlatacak!.. : Tarkan İkizler


   Modern zamanlar ve heykeltraş mağara adamı...

Uzun bir aradan sonra ilk kez, kendisi ve ailesi için sığınabileceği güvenli bir mağara bulmuştu... Daha önceki gibi burada avlardan artanları ellerinden alamayacaklardı. Hem bu mağaranın duvarları daha parlaktı, girişinden içeri yansıyan ışığı taa en diplere kadar iletiyordu. Burasının kendilerine ait olduğunu gösterebilmek için yanında taşıdığı keskin taşın ucuyla, karısının meraklı bakışları altında, duvara kendisinin, karısının ve çocuğunun resimlerini çizdi. Bu hepsinin hoşuna gitmişti, burası artık onlarındı.

xxx
Önce okul kapısının camına asılmış olan sınav sonuçlarına bakmaya korkmuş, sonra bir cesaretle hızlıca gözlerini kağıdın üstündeki listede gezdirmişti. Evet korktuğu başına gelmiş, sınavı kazanamamıştı.İçindeki heyecan yerini üzüntüye bıraktı, yavaş yavaş tüm isimleri tek tek okudu, kendi ismini bulamadı...
Üzüntüsünü gizlemeye çalışarak, öğretmenini bulmak için okuldan içeri girdi...

xxx
Mağaradaki ilk gece büyük bir umut ve sevinç içinde birbirlerine sokularak uyudular. Günün ilk ışıklarıyla birlikte çocuk huysuzlanmaya başladı, karnı acıkmıştı. Adam bir önceki günün yorgunluğunu tam olarak üstünden atamamıştı, her ne kadar karısı bir kaç deri parçası ve çanaktan oluşan eşyalarını taşımasına yardım etse de çocuğu günlerden beridir hep o taşıyordu. Zor da olsa kalktı, karısı da hemen arkasından uyanmıştı. Karısı, çocuğu ve karnını işaret ederek acıktıklarını belli etti. Adam avlanmak üzere keskin taşı yanına alarak yola koyuldu...

xxx
Öğretmeni odasında birşeyler okurken buldu, yanına gidip "Günaydın" dedi. Öğretmen onu görür görmez kendisinin de üzüntülü olduğunu belirten bir hareket yaptı konuşmaya başladılar...
-Biliyorum, gördüm... Çok uğraşmışsın belli.
-O zaman?
-Ben senin daha iyi şeyler yapmanı beklerdim. Sanatsal ya da eleştirel bir şeyler...
-Bir yetenek sınavında, benim bildiğim, diğer katılanlardan daha iyi olmak yeterlidir ama siz benim kendimi aşmamı bekliyorsunuz.
-Üzgünüm. Tek başıma karar veremiyorum.
-Peki eksiklerim nedir, ne yapmam gerekirdi?
-Bence oldukça iyiydi ama yeterince özgün değildi, yani kendine ait birşeyler katmamışsın. Yoksa tasarı ve gerçekleştirme aşamalarında bir problemin yok. Binlerce yıl öncesini düşün "Mağaradaki adamı". Sanat için değil birşeyler anlatabilmek, kendinden birşeyler aktarabilmek için mağaranın duvarlarına resim yapan adamı. Duygularını kullan

xxx
Adam uzunca bir süre yürüdü, gördüğü her ağacı kontrol edip toplayabildiği tüm yiyecekleri toplamaya başladı. Yanındaki deri torba meyvelerle dolmuştu, geri dönerken bir kaç tanesini kendisi yedi. Karısı ve çocuğu mağaranın kapısına yakın bir yerde, otların arasında saklanmış kendisini bekliyorlardı. Önce çocuk annesinin yanında saklandığı yerden babasına doğru koştu ardından kadın. Annesi, çocuğun sevinçli ve hırslı bir şekilde, deri torbayı babasından almaya çalışmasını seyretti. Çocuk meyveleri alıp yere oturdu ve yemeye başladı. Adam torbada kalanları karısına uzattı, kadın gülerek elmalardan birini ısırdı, hep beraber mağaraya girdiler...

xxx
Öğretmeninin neler anlatmaya çalıştığını biliyordu. Tüm bunları gözönünde bulundurarak çalışmış ve neredeyse canlı gibi duran bir heykel yapmıştı... Kendisinin bu kadar başarılı olmasına karşın sınavı geçememesini anlayamıyordu, hele bir de şu kibritleri işleyerek mikro heykelcikler yapan kızın geçmesine hiç bir anlam verememişti... Heykeltraş olabilmek için bu kadar çabanın sonunda bir kız çıkıp kibritleri yontsun ve sen kal, olacak iş değil... Eve dönerken artık kendisine yeni yöntemler ya da malzemeler bulması gerektiğini biliyordu...

Eve geldiğinde heykelle ilgili bütün kitaplarını odanın ortasına döktü ve hemen kağıt kaleme sarılarak notlar almaya başladı. Sorun öğretmenin de söylediği gibi özgünlükteydi.

Kendine özgü birşeyler katabilirsen işte heykel o zaman heykel oluyor ve malzeme bunu tamamen etkileyen en büyük etken. Şu malzemeleri bir kez daha gözden geçirelim. Öyle bir şey bulmalıyım ki kimse daha önce kullanmamış olsun diye düşünmeye başladı...

xxx
Adam mağaraya çizdiği resimlerin yanına gitti, karısı ve çocuğu onu izliyordu. Son kalan elmayı eline alan adam, bunu çocuğun resminin üzerine, tam eline denk gelecek şekilde duvara dayadı. Elmanın yanına sivri uçlu taşı bitiştirdi ve elmanın etrafında iz bırakacak şekilde küçük bir daire çizdi... Bu buluşundan dolayı çok sevinmişti karısına baktı, hem karısı hem çocuğu hayretle resme eklenen elmaya bakıyorlardı...

xxx
Ders kitaplarında, arada gözden kaçmış birşeyler olabilir umuduyla herşeyi satır satır tekrar tekrar okuyordu: Bernini, Degas, Michelangelo, klasik dönemin en büyük ustaları ve eserleri, Paris alçısı denen kalsiyum sülfat, Parthenon tapınağındaki "Athena" heykelini yapan Phidias, plastik levhalar, ince metal çubukları ile Naum Gabo ve Rönesans'tan beri büyük heykelleri ayakta tutan heykel iskeletleri...

Kafası iyice karışımış işin içinden iyice çıkamaz olmuştu. Yeteneğine ve yaratıcılığına çok güvenmesine rağmen malzeme yönünden oldukça sıkıntı çekiyordu. Kilden yapılan ana modelden alçı kalıp almakta öğretmenlerini şaşırtacak kadar kusursuz bir titizlikle çalışıyordu ama asıl malzemeden heykel elde etmekte kullanılan nokta makinesini hiç görmemişti bile...

xxx
Adam yine karısı ve çocuğu için yiyecek bulmaya gitmişti. Mağaradan epey uzaklaşınca karşılaştığı manzara ile olduğu yerde öylece kalakaldı. Her yer meyve ağaçlarıyla doluydu her çeşit meyve vardı öyle ki hangisini toplayacağını şaşırdı. İlk şaşkınlıkla topladıklarını tekrar yere boşalttı. Karısını ve çocuğunu buraya getirmeli onlara da bu mucizevi güzellikteki besin kaynağını göstermeliydi... Heyecanla mağaraya doğru koşmaya başladı, bir süre sonra yorulunca yavaşladı. Mağaranın bulunduğu tepeye yaklaştığında ise yorgunluktan hızı kesilmiş gücü tükenmek üzereydi. Hiç bu kadar uzun süre dinlenmeden koşmamıştı. İşte tam bu sırada duyduğu çok şiddetli bir çığlıkla kendini toparlayıp merak ve korkuyla etrafı dinlemeye başladı.

xxx
Uykusuz gecelerin ardından, tüm öğrendiklerinin kafasını gittikçe daha da karıştırdığını düşünüp, herşeyi unutmayı denedi. Kendini bir gecede tüm servetini yitiren şanssız kumarbazlar gibi hissediyordu ki, teorik olarak heykelle ilgili en önemli kozlarını henüz kaybetmediğini fark etti: Mekân ve kütle en önemli iki öğe...

Birden beyninde şimşekler çaktı, delice gülmeye başladı... Mekân evrendeki en olağanüstü yapı olan "insan" , kütle ise doğrudan eleştirel bir fikir olacaktı... Artık ne yapacağını bilmenin getirdiği güvenle rahatlamış olarak, derin bir uykuya dalıp, günlerce süren yorucu döneme bir son vermişti...

xxx
Çığlık ve diğer sesler mağaradan, yani karısınla çocuğundan geliyordu... Bu olayın etkisiyle yeniden güç toplayıp koşa koşa mağaranın ağzına doğru tırmanmaya başladı. Tepeye varınca olduğu yerde donup kaldı. Elleri yana düştü, ayakları iyice yavaşladı ogüne kadar hiç bilmediği ve tanımadığı bir acı tam göğsünün ortasına saplandı. Çocuğu, o minik şirin yavrusu, yerde kanlar içinde hareketsizce yatıyordu, kadınsa bağırarak çığlıklar atmaktan vazgeçmiş, minik yavrusunun üstüne eğilip son bir umutla çocuğuna bakıyordu. Adam çevresini inceleyince ayak izlerinden bunu puma ya da aslan benzeri bir hayvanın yaptığını anladı...

Bu korkunç olayın ardından günler geçmişti. Karısının üzüntüsünü dindirmenin yollarını arayan adam, bir türlü başarılı olamamakla beraber, taşımakta zorlandığı kendi üzüntüsünün üzerine bir de gözü yaşlı karısının üzüntüsünü eklemişti. Yine bir gün böyle düşünceli bir şekilde mağarada otururken birden aklına birşey geldi. Hızla yerinden kalktı. Ucu sivri taşı bulup önceden mağaranın duvarına çizdiği oğlunun resminin kenarlarını oymaya başladı. Kadın bir an da olsa üzüntüsünü unutmuş, merakla adamı izliyordu. Adam ter içinde kalmış ama saatlerce süren çalışmanın sonunda, duvardan oyup koparttığı resimli parçayı, hiç bozmadan çıkarmayı becermişti... Bu arkaik heykeli özenle taşıyarak gidip mağaranın girişine yere dikti... Avdan her dönüşünde oğulları artık hep kapının önünde yine onu bekliyor olacaktı...

xxx
Okulun sınav salonu ilk kez böyle bir çalışmaya tanık oluyordu... Modern sanat adına yapılacak herşeyin normal karşılandığı günümüzde, ilginç olabilecek sanatsal çalışmalar artık kimseyi şaşırtmıyordu ama bu seferki gerçekten başkaydı... Genç bir öğrenci, hayvanları yiyecek olarak tüketmemizi, toplu katliam olarak görüp bunu eleştirel bir yolla bize aktaracaktı. Yuttuğumuz her lokmanın, aslında masum bir hayvana ait olduğunu gösterebilmek için, bugüne dek yapılmayanı yapacaktı. Çok küçük heykeller yapıp sonra bunları yutarak vücudunda taşıyacaktı... Karanlık bir odada vücuduna tutulan "X" ışınlarıyla yuttuğu sanat eserlerini filme yansıtmak yerine, özel bir düzenekle izleyenlere gösterecekti.

Tarkan İkizler
tarkan@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Yaşamın Telvesi : Rita Ender


YÜZÜMÜZDEN AYNAYA; RUHUMUZDAN SANAT YAPITINA

Özgürlük hakkı on sekizinci yaşta değil, on sekizinci saniyede kazanılır. İnsanoğlunun ruhuna doğumlarıyla beraber özgürlük enjekte edilmiştir. Fakat bireyin özgürlükçü olabilmesi kişilik özelliklerine,yaşanılan topluma,sosyal şartlara göre yön değiştirmiş, kimi zaman kendini göstermiş kimi zaman da saklı tutulmuştur.

Ruhlarımızda var olan özgürlük... Yüzümüzü görmek için aynaya, ruhumuzu görmek için sanat yapıtına bakarız. Sanat yapıtları ruhlarımızda var olan bu özgürlüğü dürter. Bunların karşısında düşünür, fikir üretiriz. Tercih yapma şansımız olduğunu anımsarız. Beğenip-beğenmemek kişisel kendimize özgü tercihlerimizin, fikirlerimizin, duygu, düşünce ve hatta eylemlerimizin olduğunu kanıtlar bizlere... Ruhlarımız özgürdür sonuna kadar algılamakta ve yaratmakta.

Sanat ve sanatçı özgürlükçüdür. Tüm sanatlar çıkarsızdır. Örneğin bir heykel... Heykeltraşlar parmaklarıyla kalplerinin uyumunu sergilerler. Kalplerinin sesiyle hamuru, çamuru şekillendirirler. Kalplerinden gelen ses ise tıpkı diğer insanların ki gibi özgürdür. Kim çizebilir ki yüreklerimizin sesinin sınırını bizden başka???

Müzik... Aşağılık ya da yüce her duyguyu dile getirir. Seçim hakkı yine özgürlükçü bireylere sunulmuştur. Farklı ruh hallerinde müzik dinleriz; en tiksindiğimiz duyguların içindeyken veya ulaşılması çok zor olan o en yüce duyguların içindeyken... O en berbat duyguların hakimiyetindeyken neden o aşağılık durumu ifade eden bir melodi hoşumuza gitmesin ki???

Fotoğrafçılardır belki de en özgün çalışmaları gerçekleştiren sanatçılar. Seçerler filtrelerinin rengini ve başlar hayalleri gerçekleşmeye.. Yeşil filtreyle denizi yeşile,kırmızıyla kırmızıya boyamak haklarıdır onların... Hepsi objektifleriyle aynı kareyi farklı açılardan görürler...

Edebi eserlerdir düşünce fabrikaları. Daktilolar, kalemler ise en özgür ürünleri çıkartan makinelerdir. Kim karışabilir ki kalemlerin doğrultusuna?

On sekizinci saniyeden son saniyeye doğru, aynadaki yüzlerden sanat yapıtlarındaki yüzlere doğru; özgürlükçü ruhları kanıtlamak adına seçim sizin. Haydi seçin tuvali ya da daktiloyu, çömlekleri ya da notaları!!!!

Rita Ender
rita@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Firari: Faik Karaege


YÜRÜMEK

Geçen seneden bir gezi hikayesi.

Uzun zamandır çok istememe rağmen tembellikten yapamadığım hafta sonu yürüyüşlerine sıkı bir şekilde ve aksatmadan başlamıştım. Bu haftaki gezimiz İğceler çiftlik deresi geçişi idi. Rehberimizden gelen mailde "paçalarımızı sıvayıp derelerden geçeceğimiz" bildirilmişti. Büyük bir coşkuyla hafta sonunun gelmesini beklemeye başladım. Bu arada, aklıma gelen (potansiyel yürüyüşçü) arkadaşları maillerle bizlere katılmaya teşvik etmeyi de ihmal etmedim. Ve sonunda Hazineden iki arkadaş, bizden bir arkadaş, ben ve eşim ile beş kişilik bir grup kurmuş olduk. Bir de tabii bizi bu gezi grubu ile tanıştıracak olan, deneyimli yürüyüşçü, doğa aşığı, her hafta sonu yürüyen, gezgin arkadaşı da unutmayalım.

Haftanın son iş günü deneyimli arkadaştan bir mail geldi. Şöyle yazıyordu mailde: 'Hafta sonu şehir dışında olacağımdan sizle gelemiyorum. Doğa Gezginlerinin adresi, telefonu şudur, sizlere kolay gelsin'. Eh, ne yapalım dedik, sağlık olsun. Herkesin acil bir takım işleri çıkabilir. Telefona sarılıp nereden nasıl bineceğimizi ayarladıktan sonra pazarı beklemeye başladık.

Pazar sabahı yine bir sürpriz bekliyordu beni. Eşim biraz rahatsız olarak gözlerini yarı araladı ve "Ben gelmesem olmaz mı, canım?" diyerek, daha cevabımı bile beklemeden gözlerini tekrar kapadı. Halbuki gözlerini kapamasa "Hastaysan bana ihtiyacın olabilir, bende gitmeyeyim bari karıcığım" filan diyecektim. Ama diyemedim tabii. Nasılsa o da benim gitmemi isteyecekti. Hatta ısrar edecekti.

Bu gezide bir şeyler vardı, işler daha başından ters gitmeye başlamıştı. Bunları dert etmeye değmezdi muhakkak. Sonuçta önümüzde güzel bir yürüyüş vardı. İyi diyerek sırt çantasını doldurup Milli Kütüphaneye doğru yola koyuldum. Bu arada Ümitköy'den gelecek arkadaşları arayıp hatırlarını sordum. Onlarda erkenden kalkıp gezinin başlayacağı ilk durağa gittiklerini ama etrafta sırt çantalı kimselerin olmadığını söylediler. Gezinin başlamasına daha vardı ve nasılsa gelirlerdi.

Bir müddet sonra bir midibüs durakta durdu. Ben dört gözle içeriden arkadaşların bana el sallamasını beklerken, tanıdık kimselerin olmamasıyla şok oldum. Arabadan inen rehbere, doğru grup olup olmadıklarını sorduktan sonra, arkadaşları neden almadıklarını sordum. Onlar da, oralarda kimselerin olmadığını söylediler. İletişim ile ilgili aldığımız eğitimler aklıma geldi hemen. Ne kadar iyi tarif edilirse edilsin bazen anlatılan şeyler insanlara başka şeyleri çağrıştırabiliyor ya da anlatan çok iyi anlattığını zannedebiliyordu maalesef.

Hemen telefona (sen yokken ne yapıyormuşuz acaba sevgili cep telefonu?) sarılıp acele Bahçeliye gelmelerini söyledik. Hiç tanımadığımız bu gruba daha başta mahcup olmuştuk. Neyse, arkadaşlar geldiğinde mesele anlaşıldı. Derneğin iki kapısı vardı. Bizimkiler bir kapıda beklerken, gezi diğer kapıdan başlamıştı. Neyse ki gruptakiler iyi insanlardı. Bir iki mırıltı, zoraki bir iki gülümsemeden sonra alt tarafı yarım saatlik bir gecikmeyle yola koyulduk.

Yolda ekmek ve çay molasından sonra nehri takiben yürüyüşe başladık. Oldukça zor bir tırmanıştan sonra patika yollardan yolumuza devam ettik. Genişçe bir yeşillik alanda yemek molamızı verdik. İlerde koyunlar kuzularıyla otluyorlardı. Yeşillerin üzerinde küçüklü büyüklü beyaz yaratıklar harika gözüküyorlardı. Daha sonra çoban ve köpekleri yanımıza gelerek, nereden gelip nereye gittiğimizi sordular. Kocaman çoban köpekleri etrafımızda bir daire oluşturdular. Böyle bir koruma altında yemeklerimizi yiyerek yola devam ettik. Önceki yürüyüşlere nazaran daha kolay bir yürüyüşten sonra nehrin kenarında bizi bekleyen otobüsümüze geldik.

Dönüş yolunda çay molası verdiğimizde yanımızda Erbakan hocanın mitinginden dönen 2-3 otobüs dolusu kara çarşaflı ve diğerleri vardı. Önden bir arkadaşımız İran'a mı geldik yahu diye söylenirken yanımdaki arkadaş: 'Ben size bu kadar yürümeyelim demedim mi?' deyince bütün midibüs yerlere yattık. Çaylarımızı içmek için tam oturmuştuk ki kahveye Gazi Üniversitesinin gezi otobüsü yaklaştı. Gençler neşe içinde kahveye girerken, hafta sonu Ankara dışındayım diyerek bizimle geziye gelmeyen arkadaşımızın karşıdan gülümseyerek bize doğru geldiğini gördük. Arkadaş bizim gibi yaşlılarla yürüyeceğine doğal olarak gençleri tercih etmişti herhalde? Epeyce bir sitem ettikten sonra önümüzdeki haftalarda beraber yürümek üzere sözleştik.

Yol boyunca yanımızda getirdiğimiz ıvır zıvırı yemeğe devam ederek Ankara'ya geldik. Bahçelide inerken hala sabahki buluşamamanın esprisi yapılıyordu: "Garanti olsun, isterseniz Akay da inin" diye. Bir dahaki yürüyüşlerde buluşmak üzere neşeyle evlerimize döndük.

Alınacak dersler :
1- Birisiyle bir yerlerde buluşacaksanız adresi çok iyi tarif etmek.
2- Cep telefonunuzu her zaman yanınızda bulundurmak.
3- Hafta sonu bir işim var diyerek fazlaca açıklamada bulunmayan arkadaşlarınızla her zaman karşılaşabileceğinizi unutmamak.
4- Gençleri yaşlılara tercih etmenin normal olduğu ve bunu açıkça söylemek.
5- İran gibi olmaya az kilometre kaldığını üzüntü içinde görmek.
6- Köpek ve bilumum hayvan sevgisinin yürüyüş için belli başlı koşul olduğunun bilincinde olmak.

F.Karaege
faik@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir

KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Koçlar pazar gününden itibaren Venüs sizlere misafir. Bu aşklar gezegeninin sıcacık nefeslerini hissediyormusunuz ? Hissedenlere bravo. Deli dolu saatler yaşayacaksınız koçlar. Yaşayamayanlarınız olursa peşin söyleyeyim kabahat sizde değil. Sevdikleriniz bazılarınızı hırpalamakta gizli veya aleni bağımsızlık emelleriyle. İlişkileriniz fokur fokur kaynamakta ateşleri mutlaka kısın müşkülatlı koçlar.

Kasım ayında gökler gürüldeyecek koçlar. Sigortalarınız atarsa yürürlükteki anlaşmaları kontratları bile yırtmaya adaysınız.Siz bilirsiniz, o halde kendinizi derhal yeni arayışlara veriniz .Bu sefer süper hırslısınız, engeller önünüzde duvar gibi dikilselerde. Hafta sonunda kendinizle kıvanç duyacaksınız.

Formunuz süper canım, şimdi oflayıp puflamanın sırası değil yani. Iyisiniz iyisiniz..

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Boğalar bu haftada inleyen nağmeler devam ediyor ! Sizleri güya boykot edecektim bu hafta ! İnanın kıyamadım böyle nefis duygulara, sevgilere.. Bekar boğalar ise mıknatıs gibiler. Sanki her toplantıda arkadaş ilişkilerinde boğalar olmazsa olmaz diye bir kanun oluşmuş kendiliğinden..Aşıklar için geceler büyüleyici olmakta yalnız gündüzleri şu çekişmeleri biraz unutabilsek !

İşlerinizi aceleye getirmeyin. Elde olmayan gecikmelere de şükredin çünkü gözden geçirilecek çok fazla detay var. Şanslı bir haftadasınız özellikle 5 kasımda. Yeni uğraşılar kapıda boğalar. Belki muhataplarınız beklenmedik şekilde sinirli olabilirler. Size sakin ve diplomat olmak düşüyor o kadar..

Hafta sonu mutlaka biryerlere kaçmalısınız. Gözleriniz, ruhunuz başka şeyler görsün ve hissetsinler.Önümüzdeki haftalarda bazılarınız için maratonlar başlıyor. Benden söylemesi.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
İkizler ah ikizler ikilemler yakanızı bırakmıyor değilmi ? Bırakmazlar çünkü beyin hücreleriniz kalplerinizle çatışmalarda. Üstelik geçen haftalardan miras tansiyonlar bu hafta da yüksek voltajlarda ! Tamammı devammı, yoksa herkes kendi dünyasında yaşasa da ara sıra görüşür sevişebilirizde, felan filan... Herşey size bağlı artık, ya kabul edeceksiniz yada hırçınlaşacaksınız gitgide. Ooof of.

Köşe bucak saklanmış ve sizlerin en ufak bir yanlış adım atmanızı bekleyen tilkiler var, hemen sonra yerinizi alacaklar ya ! Azami şekilde profesyonelce yerine getirin işlerinizi, dosyaları acele ile çuvallamadan bilhassa.. Endişelere gerek yok. Pozitif insanlar sayesinde hafta ilerledikçe moraliniz daha da yükselecek.

Mutlaka havalanın bu hafta sonu. Uçabilirsinizde. Bir tanıdık pilot arkadaşınız yokmu ? Bunaltıcı ortamlardan kaçırsın ve uçursun sizi. Yüksekleri seversiniz üstelik ikizler. Yalanmı ?

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Yıldızlar parlamaktan gözlerinizi kamaştıracaklar yengeçler.Ama siz var ya yengeçler siz, pimpirikliğin daniskası sizde yahu ! Tamam yıldızlar gönüllere horon teptirmeye hazır ama gönülleriniz nerelerde ? Halbuki ilişkileriniz tam kıvamında artık, dengeler sağlam sayılabilir ama siz halen sorulara talim ediyorsunuz bu kadar güzelliklere rağmen.. Çıkın, eğlenin, sevişin, yaşatın şu ruhunuzu ne olur.

Uzun vadeli projelere öncelik verin. Kazanacaksınız. Gerekirse formasyonlara, stajlara katılın. Şimdilik sıkıcı gelse de 2004' ün harcını hakkını vererek hazırlayın.Büyük sükseleri seversiniz değilmi, o halde koşun başarılara doğru.. Ayak sürtenlerinize, halen varsa, yıldızların hediyesi birer takunya ! Güle güle kullanırsınız...

Ne oluyor bu hafta ? Neredeyse tüm burç sakinlerine bir taraflara kaçmalarını söylediğimin farkına vardım. Hepiniz birden değil canım, sırayla. Yoksam bu sefer kafaları iki günlük tatillerde yersiniz ! Yengeçler sizde gidin bir kaçamak yapın, dinlenin. Euh, dinlenmek ne demekmi ! Aah yengeçler ah..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Gönülleri yorgun arslanlar Venüs sizede misafir farkındamısınız !Ailevi ilişkiler özellikle yıpratmış ama bugünkü olaylar değil bunlar.Üstümüzden atamadığımız geçmişin dar giysileriyle nefes bile alamıyoruz artık.. Yeni evlere taşınmalar, başka başka yörelere göçler neredeyse kesin ama halen iki dere arasında danteller örüyoruz. Yoksa sevgililermi direnmekte sizlerle yolculuklara.. Kesin ve atın. Sizlerde ne olur kaçın. Kendinizden değil canım, şuuraltındaki prangalarınızdan. İsteyin yeter ki...

Az ama öz konuşun. İpler müthiş gerili, cambazlıklarda hünerlerinizi şimdi göstermelisiniz. Evraklarda eksiklikler, detayların muazzamlığı, işlerin uzaması vs. vs. sanki müşkülatlar üst üste gelmekte. Kaynar sulardan çıkıpta soğuk sulara dalışlara benzedi sizin işleriniz. Kesilecek eller var arslanlar.. Kollar gitmeden... Paslanmaz çelikten güzel ruhunuz artık isyanlarda. Düşünün derince. Çareler inanın sizde..

Eğer gerçekten tatile gitmesi gereken burç sakinleri varsa bu ancak ve ancak sizler olabilirsiniz. Arslanlar beni dinleyin valize malize ihtiyaç yok, vallahi gitmelisiniz. Kaçırın kendinizi ! Kendinizden.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
İçinizde hissettiğiniz ama bir türlü yaşayamadığınız ve bastırdığınız kıvılcımları bu hafta serbest bırakın.Ateş olup kalplerinizi cayır cayır yaksınlar ! Bu engellemeler, korkular, şunlar bunlar sonsuza kadar sürecek değiller. Bir an gelecek o ateşler yine çıkacak ama sizlerin kontrolu altında olmadan bu sefer... Cidden isterseniz ballı anlar sizleri beklemekte. Aşklarla işleri bu hafta birbirine karıştırıp çorba yapmayalım. Sindirimi güç olur, hele birde stres yüklerseniz yandı gülüm...

Endişelere gerek yok. Yaşayacağınız anlar kolay olmasada dillerinize hakim olun yeterli.Anladınız değilmi, o halde söyleyeyim bu hafta sizlere hazineler getirebilir ! Beklenmedik hoşluklara hazırlıklı olun. Başarılar gezegeni Jüpiter değişimler gezegeni Uranus ile sizlere misafir. Yetmedimi yoksa !

Haydi sizlerde kısa tatillere, deli dolu kaçamaklara.Vallahi burçlar boşalmakta iyimi. Hayırdır inşallah!

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
İlişkilerinizde gerekli ayıklamaları yapmanın tam sırası teraziler. Yoksa böyle melankolik hallerle med cezirleri oynamakla olmaz bu işler. Mesele basit. Eğer seçimler mümkün değilse hiç olmazsa gönüllerin yükünü hafifletin. Önerimi ? Mesela fantezilere sığının. Bekarlara aşklar beklenmedik sürprizler yapabilir !

Her verilen göreve düşünmeden baş koyarak durduk yerde sırtınıza yükler eklemeyin.Aşırı risklere girmeden esas görevlerinizi ciddiyetle yerine getirin. Bazılarınız ise istedikleri finans yardımlarını elde edebilecekler.Rüyalarını gördüğünüz konratlar veya ortak işlere atılımların haftası bu hafta. İsteyen ve hazırlıklı bekleyenlerinize elbette.

Bu hafta yalnızca kendinizi düşünün. Evinize yakın bir güzellik enstitüsünün kapısından girin. Güneş gibi yeniden doğun kendinize..

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Endişeleriniz bile dayanamıyor şu Venüs' ün sizlere bahşettiği cilvelere. Sosyal hayatınızın verdiği muazzam hareketlilik azıcık da olsa sizleri asabi kılabilmekte. Önemli değil canım, normal bir reaksiyon bu. Şu sıralar belki biraz daha hürriyetlere ihtiyacınız var belkide kendinizi biraz fazla çevrenize kaptırdığınızı farzediyorsunuz. Bırakın şu faraziyeleri Venüs' ü ihmal etmeyin. Misafir nede olsa mekanınıza ve gönlünüze..

Geldik işte sosyal yaşama akrepler. Siz zaten hep buralardasınız ! Siz olmadan olmuyor ki.. Bu ne şanslar geçidi böyle canlarım. Olaylara ve yeniliklere analitik yaklaşımınız sizlere öylesine bir dinamizm getiriyor ki.Yalnız sizlere değil aynı şekilde projelerinizede elbette. Sahneden bu haftada inmiyorsunuz vallahi bana öyle geliyor ki ineceğinizde yok gibi.. Altyapı çalışmalarına devam, seneyede çatıları atarsınız. İçinizden bir ses size konuşuyor, duyuyormusunuz ?..

Sizin tatile ihtiyacınız yok canım, enerjiler doruklarda ! Çevrenizi büyülüyorsunuz özellikle bu hafta.. Sizi gidi mıknatıs akrepler sizi !..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Venüs sizlerde başka başka duygular uyandırmakta yaylar. Bazılarınız ipleri koparmak üzere. Diğerleriniz gönülleri okşayan aşklar peşindeler. Nasıl olursa olsun yaylar bu hafta irtifalarda düşüş riskleri muazzam yüksek. Bazen bu türbülansları sevgilileriniz körükleyebilirler. Ortam karışık yaylar. Beklenmedik gelişmelere hazırlıklı olun.

Şu sıralar geçen haftalara nazaran kendinizi daha iyi hissetsenizde yine siz dikkatli olun yaylar. Sırtlarınızı dayadığınız dağlar erozyonlu olabilir. Şimdilik en iyisi görevlerinizle yetinmeniz. Yenilikleri layıkı ile hazırlayana kadar..Bazılarınız şimdiden arzularınıza daha uygun bambaşka çevrelerde çalışmalara başlamış olabilirsiniz. Yükselen yıldızlarınıza bağlı bu olgu.

Sindirim sisteminize ihtimam gösterin. Sakinleşin, aceleye ve endişelere gerek yok yaylar.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Sene sonuna kadar sevgilerde ilkbaharları yaşayacaksınız oğlaklar. Bazen karamsarlıklar önünüzü görmeye engel olsada salıverin kendinizi canım. Bazı oğlaklar eski aşkları yeniden hissedebilirler, dostluklar aşklara dönüşebilirler. Sevgiler ruhunuzu sarıp sarmalasın tel örgüleri söküp atın artık.

Patronlarınız veya amirleriniz mesleki uğraşılarınızda sizleri yüceltmeye hazırlar. Beklenmedik bir anda terfilerin ve yeni yeni mesuliyetlerin sunulacağı bir hafta sizleri bekliyor. Yavaş yavaşta olsa gelişmeler aldırmayın siz, harekete geçin hazır ve istekli olduğunuzu mutlaka gösterin. Farkedileceksiniz.

Formunuz gayet iyi ve yaşamınız dengeli bu aralar. Riskleri fazla sevmezsenizde bir deneseniz ne olur. Ayrıca sizlerin başka diyarlara günübirliğine veya geri dönmeksizin kaçmanıza gerek bile yok. Ne şans değilmi oğlaklar.

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Geçen haftanın dırdırları bu haftada devam ediyor kovalar. Hatta şu ismini bile koyamadığınız içinizden gelen dalgalanmaların bile etkisini şiddetle hissedeceksiniz bu hafta. Kafanız şişipte düdüklü tencere misali sinyaller vermeden önce atın kendinizi renkli dünyalara. Alın bir gezi ve eğlence rehberini ivedelikle seçiminizi yapın ve sonra hemen kaçın. Yalnız ve(ya) sevgilinizle..

İş yerinizde mumyalaşın ! Ne ses ne seda, işte bu hafta parolanız.. Her ağzınızdan çıkacak söz size karşı kullanılabilecek. Haset gidenler köşelerden çıkmaya hazırlar, fırsat vermeyin onlara. Fazla hülyalara dalmadan fırtınalı bu anları savuşturmaya bakın. Kasavetlimi oldu ? Candan arkadaşlarınıza sığının yeter. 5 ve 6 kasım nispeten rahatlıyorsunuz.

Formunuzdan bahsedecektim şunuda söylim, para konularında kredilerle borçlarla fazla açılmayın. Sırası değil kovalar. Formunuza gelince, sizi temiz havalara kaçırabilecek birilerini tanıyorsanız hemen telefona sarılın ! Yok mu, televizyonlara sarılın o halde. Gezi programlarına mesela..

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Venüs birkaç haftadır misafir ya mekanlarınıza , duygulardan mahsus özürlü olanlarınızı kayalara çarpıştırmakta ! Türkçesi, silkelenmektesiniz balıklar ! İyidir iyidir. Yoksa siz kuyruk sallamalarınızla daha çoook fiyakalıklara devam ederdiniz derinlerde.. Haydi balıklar hünerlerinizi şimdi su yüzünde gösterin.Sizi gözetleyenler var unutmayın. Yeni çalkantılar, heleyanlar.. Daha neler var neler. Benden söylemesi sizlerede yaşaması kaldı artık.

İşlerde gelişmeler var bu hafta. Yeni yeni fırsatlar hatta kontratlar önünüze konulacak. Kreatif yönü ağır basan mesleklerde başarılar kesin. Yeni atılımlara açık olun. Özellikle uzun vadeli projelerde dinamik ve cengaver olun. Sakın gerçekçi ve vizyoner fikirlerinizden şaşmayın. Alınganlı olmamaya azami dikkat edin. Bulunduğunuz ortamların kayganlığını unutmayın. O halde başarılar sizlerle.

Hayat kıpır kıpırdı sizlere yakında ise kudurmak üzere ! Korkmayın canım, hayatı böylesine de seviyorsunuz. Biraz yorulmanıza değer yani.. Hemen terliklere sarılmayın ! Yapılacak çok şeyler sizleri bekliyor..

Sevgili müdavimlerim biraz çalkantılı geçen hafta sonundan sonra bu yeni haftamız yeniliklerle dolu dolu. Pozitif düşünce ve olumlu davranışlarımızla iki ayağımızı aynı çuvallara sokmadan ilerlemeye itina gösterelim. 5- 6 ve 8 kasım günleri hazırlıklı olalım. Kasavetli güz aylarındayız anladık ama hayatı hep o bizlere gelsin diye beklemektense birde biz valse çağırsak ne dersiniz.
Sevgi ve nur dolu günler diliyorum hepinize..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_193.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Akın Ceylan (Poyrazköy'de bir akşam vakti)

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.685 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


KORKMA

Korkma ölüm gelip geçtiğin de,
Yine kalan ben olacağım.
Şu karanlık havaların,
İçine doldurduğu kasvet bendim.
Seni yakacak şeyleri
Yazık ki ben yazacağım.

Zaman devletleri yıktığında,
Ve küller ateşini unuttuğunda,
Ayağına savrulan korlarla,
Senin yerine yanacağım.

Bu uzun yolun,
Bu kısa seyrinde,
Beni her aradığında sen
Yol çizgilerinden uzak olacağım,

Burası bir denklem,
Tek bilinmeyeni senin aklında,
Ne var ki hep öleceksin,
Cevabı her hatırladığında,
Ve yine ben yazacağım seni,
Ölümden her uyandığında.

Mete Serdar

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Hay maşallah!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.sinameki.com/hikaye/hikayeler.htm
...İşi dolayısıyla Kolombiya'nin başkenti Bogota'da yaşayan bir amerikalı, bir sabah uyandığında 60 bin dolar değerindeki gıcır gıcır Mercedes'inin yerinde olmadığını görür. Polise yaptığı başvurular, gazeteye verdiği ilanlar sonuçsuz kalır. Allah'tan arabası sigortalıdır. Hemen gerekli işlemleri yapmak için sigorta şirketine başvurur. Bu sırada bir telefon gelir...

http://kulup.sabanciuniv.edu/~leylek/Telefonlar/SuperRehberEK.htm
Sabancı Üniversitesi web sayfalarında yayınlanan ve özellikle kendi bünyesindekilere bilgi vermeyi amaçlayan süper bir rehber.

http://www.bayrampasa-bld.gov.tr/
e-devlet uygulamasına dahil olma yolunda bazı belediyeler de kollarını sıvayıp işe koyuldular. Bence içlerinde en başarılı olanlardan bir tanesi de Bayrampaşa Belediyesi. Bir çok hizmeti ve detaylı açıklamayı internet üzerinden Bayrampaşa halkına duyurmaya çalışan belediye görevlilerine başarılar.

http://www.hipnoz.com/
...Mitoloji'de Tanrıların tanrısı Zeus'u bile uyuttuğu söylenen uyku tanrısı Hypnos'dan, günümüzde birçok hastalığın tedavisinde bir araç olarak kullanılan hipnoterapiye uzanan yolculuğun öyküsünü anlatacağız. Bu yolculuğun satır başları arasında, Hipnoz'un kara büyü ve sihirle irtibatlandırılması, bir show aracı olarak ya da insanları korkutmak veya motive etmek üzere kullanılması ve sonunda bilim tarafından keşfedilerek bir tedavi yöntemi olarak insanların hizmetine sunulması var...

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Dominica v0.998 [1.1M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=104733
Internet Explorer'ınızı geliştirici bir program. Aynı anda birkaç web sitesini birden açarak size kullanım rahatlığı sağlıyor. Siteleri gruplayarak tek tıkla hepsini açmanızı sağlıyor. Skin özelliği sayesinde görsellik katıyor, popup pencerelerini kapatıyor. Eee, daha ne yapsın istersiniz?

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031103.asp
ISSN: 1303-8923
3 Kasım 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri