KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 392

 21 Kasım 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Lanet olsun!...


Merhabalar,

Kahrolmamak elde mi? Üzülmenin, kızmanın ötesinde bir duygu yaşadığımız. Çaresizlikle yoğrulmuş bir öfke belki. 5 gün içinde 4 bombayla parçalanan bir özgüven. Darmadağın bir güvenlik duvarı. Gene her kafadan bir ses çıkıyor, alınan verilen mesajlardan bahsediliyor. Hedef İsrail'di yok İngiltere'ydi. Yok kardeşim yok. Hedef Türkiyem. İzlediği yanlış politikaların, görmezden geldiği oluşumların bir sonucu. Küreselleşmenin bedeli bunlar. Alıştığımızdan çok farklı, her türlü yoruma açık uluslararası bir terör bu. El Kaide kaidesinden şişlenmedikçe de biteceği yok anlaşılan. Korunmanın da imkanı yok. Ölmeye and içmiş insan artıklarına ne önlem alınabilir ki? Duygularımızı anlatmaya, fazlasını söylemeye kelimeler yetmiyor. Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun!...
..........
Bombalar, kan ve acı ile mahvolan bir günün ardından sizlere güzel bir bayram sayısı hazırlamakta zorlanıyorum. Beni mazur görün. Yapabildiğim kadarını kabul buyrun lütfen. Güzel dileklerle bezeli bir yazı yazmayı ve sizlere dokuz günlüğüne güleryüzle veda etmeyi hesap ediyordum. Ama ne hesap kaldı ne de plan. Burada birkaç kelimeyi biraraya getirmekte bile zorlanıyorum. Herşeye rağmen yüklü bir sayı hazırlamaya çalıştım. Fırsat buldukça okuyacağınız birbirinden güzel yazıları biraraya getirdim. Ricamı kırmayan sevgili Nurettin de sizler için özel bir bayram falı hazırladı. Umarım beğenir ve moralsiz geçen günlerinize katık edersiniz.

1 Aralık'ta yeniden birlikte olacağız. Ben tamgün olmasa da bilgisayarımın başında olacağım. Yazılarınızı aynı hızla yollayabilirsiniz. Fincanlarımız için sipariş almaya bayramda da devam edeceğiz. Ödemeleri bayram sonrası hafta içinde yapabilirsiniz. Bayram sonrasının aybaşına denk gelmesi belki sizleri de bir ölçüde rahatlatacaktır. Gün içinde bir 'Teröre Lanet' defteri açmayı planlıyorum. Terör ile ilgili duygu ve görüşlerinizi kahvecilerle paylaşabileceğiniz bir defter olacak bu. Tabiki tatilde sitemizi biraz cilalamaya fırsat bulmayı da umuyorum. Kısmet olursa tabi.

Hoşçakalın demeden önce bu aşağılık kanlı eylemde hayatını kaybedenlere rahmet, sevenlerine başsağlığı ve sabır, yaralananlara acil şifa diliyorum. Zaman sevdiklerinize daha fazla sarılma, kaynaşma zamanı. Bunu en iyi şekilde değerlendirmenizi istiyorum. İyi Bayramlar, hoşçakalın...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Ebru Kargın

 Günden Kalanlar : Ebru Kargın


   AĞLIYOR VE DAHA DA ÇOK AĞLAMAK İSTİYORUM...

Artık bildiğim ve inandığım tek gerçek, hiç bir şey bilmediğim... Hiç bir şey bilmiyorum. Sadece bu güne dek bildiklerimi ve inandıklarımı da silip bir kenara atmak geliyor içimden... Bir de bunu biliyorum. Ve artık mutsuz olduğumu hissediyorum...

O ardı ardına olan patlamalar, tam içimde en derinimde patladı bir bir. İnançlarım, kabullerim ve redlerimle tam içimde, aklımda patladı... En kötüsü kendi aklımda ki dünyamı yıktı... Evet ağlıyorum, hem de çok ağlıyorum. Daha da çok ağlamak istiyorum, ne kadar büyük bir yanılgı ve ne kadar saçma bir oyundu benim pembe oyunum... Daha düne kadar bu dünyada olmaktan gurur duyuyorken, dünyaya bu kadar çok inanıyorken ve inancımı da her ne olursa olsun kaybetmeyeceğimi düşünüyorken, kaybettim.

Kendime yeniden hatırlatmak ve bu yenilgiden belki paçayı kurtarmak adına kendime konuşuyorum şimdi bu satırlarla... Ve neden yine bilmiyorum ama, yüksek sesle konuşmak istiyorum. Ne dediğimi düşünmeden, nereye gideceği hakkında hiçbir hesap yapmadan, doğru anlatıp anlatamadığımı kafaya takmadan konuşuyorum yüksek sesle...

Beni sorgulamayın, tıpkı benim kimseyi sorgulamadığım gibi.

Bizi sorgulayalım ama... Hem de hep birlikte acıta acıta...

Bu gün çok ama çok sevdiğim çocukları düşündüm bir kez daha. Ve karar verdim bu dünyaya benden miras bir çocuk bırakmamaya. Bundan da üzülerek, kahrolarak vazgeçtim. Bu kadar bok içinde, benim pembe dünyam bana bile artık yetmiyorsa, onu hiç kurtaramaz... İşte bunu da kaybettim.

Çok isterdim çiçek böcük konuşayım... Ama... Konuşamıyorum...

Bu kadar şey olurken hangi sebep uğruna öldüğünü bile bilmeyen insanlar ve kendimden yola çıkarak pek çok insanın da umutlarının, hayallerinin tükenme sınırına geldiğini hatta tükendiğini hissediyorum artık.

O patlamaların olduğunu öğrendiğim ilk anda aklıma gelen ilk şey, kendimi Bağdat Caddesinin ortasına atıp, trafik mrafik düşünmeden caddenin ortasında yere oturayım istedim. Bunu neden istediğimi bilmiyorum ama yapmayı çok istedim. Şimdi beni yakın tanıyanlar diyecektir ki, " benim tanıdığım Ebru, aklına eseni yapar" bu çok doğru ama yapmadım. Ha "eline ne geçecek ti" derseniz, bu hiç umrumda olmaz. Elime ne geçeceğini hesaplayarak yaşamıyorum ben...

Akşam olmuş ve şu saate kadar hala neden yapmadım, isyanımı neden göstermedim diye pişmanım şimdi. Pişmanım, ama bir yanı da var ki pişman olmaktan çok vazgeçiş olduğu, tükenmek ve pes etmek olduğu gerçeğini çınlatıyor beynimde... Esas neden de buymuş yapmamam için...

Hangi peygamber, hangi din, hangi dinin kitabı... Neye inandık yada inanmadık bu zerre kadar umrumda değil. İnsanlık Tanrının çocuklarıdır, bende Tanrımın çocuğuyum. Tüm peygamberler, dinler, kitaplarsa Tanrıma ait. Hepsi benim kitabım, hepsi benim peygamberim ve hepsi benim dinim, hepsi benim inancımdır. Bana Tanrımı anlatan her şey ve herkes kutsaldır. Kimliğime tüm dinler de yazabilirsiniz, hiçbir din de... Bu hiç önemli değil. Bu konuda hiçbir şeyi diğerinden ayırmadım, ayıramam da... Her şeyin bir etiketi olduğunu savunanlara şaşarım sadece... Ben anlamam etiketten, statüden, mensup olmaktan... İnsan olmayı, adam olmayı beceremedikten sonra neye yarar tüm bunlar ?

Ne yapıyorsunuz insanlığa... Ne, ne, ne ??? Tanrınız yok mu sizin ? Tanrınız yoksa yüreğiniz de mi yok ? Neden soruyorum ki bunları, siz yoksunuz aslında... Sadece var olmaya çalışıyorsunuz... Def olun, def olun bu dünyadan...

Ve Tanrıma bugüne kadarkinden çok farklı sesleniyor ilk defa tüm insanlık adına temenni de bulunmuyorum. Bu dünyada yaşamayı hak edenleri bırak gerisini hemen al buralardan ve şu cehennem ateşinde ebediyete kadar yak...

Ebru Kargın
ekargin@kahveciyiz.biz

Yukarı

Yankı Yazgan

 İnsan'ca : Yankı Yazgan


   Bana Üç Harfli Bir Kelime Söyle!

Çizgisel Yankı'lar Şu beynimizdeki dil bilgisayarı üzerindeki kontrol gerçekten kaybolabilir mi? Bana kalırsa, ister Tourette sendromu gibi küfür etmenin bir semptom olduğu nöropsikiyatrik durumlarda olsun, ister gündelik hayatta, küfür ettiğimizde, seçilen pek tesadüf eseri gibi gözükmüyor.

Seslerin yan yana gelerek kelimelere dönüşmesi basit olasılık kurallarına göre oluyorsa, en yüksek olasılık "ayıp" sözler için. Bilgisayar modelleri ile yapılan çalışmalar dil programlarının en kolay ürettikleri sözcüklerin "küfürler" olduğunu ortaya koyuyor.

"Bana üç harfli bir kelime söyle" dese birisi, aklınıza neler gelir acaba? Ya da İngilizce'de, "Bana dört harfli bir kelime söyle?"

Bu denemeyi bilgisayarla yapan araştırmacılar ne bulmuş? Rasgele dizilmiş harflerden kelimeler oluşturan bilgisayar programının "aklına" en sık gelen kelimelerin başında cinsellikle ilgili ve küfür diye bilinenler var. İngilizce'de "F-word" diye anılan "sinkaf"ın listebaşılık yaptığı bu kelime dağarcığının diğer seçkin parçaları arasında, yine cinsel eylemle ilgili, " belden aşağı" kelimeler var. Bu dört harfli yığının ilginç bir özelliği, telâffuz edilen ses sayısının üç tane olması (Love'ın lav okunması gibi.)

Türkçe'yi düşünürsek, aynı bilgisayarda dilimizin üç harfli zenginlikleriyle karşılaşır mıydık? Bennett'in teorisinde, arka arkaya gelmesi olasılığı en yüksek olan harfler, ayıp sözler oluşturacak şekilde kümeleniyorlar. İngilizce ya da Türkçe kullanan ve harf ya da seslerden kelime üretebilen (elektronik veya insana ait) her beyinin, "üç sesi bir araya getir" dendiğinde ilk yaptığı küfür etmekse, küfür ya da ayıp kelimelerin bolluğuna hayret etmemek gerek. İlginç olan, en kolayca ve en sık üretilebilen ses bileşimlerinin 'ayıp' sayılan sözcükleri oluşturması.

"Ayıp" kelimeler beynimizdeki dil programının üretmeye en teşne olduğu sözler ise, gündelik dilde bunların kullanılmaması için, bir denetim ve bastırma faaliyeti gerekiyor. Bunama gibi beynin üst denetim mekanizmalarını yıpratan hastalıklarda, ya da içki içip dağıtıldığında ve denetim geçici olarak zayıflatıldığında, küfürlerin artması bundan ötürü olabilir. Böyle bir düşünce zincirini kabul ettiğimizde, terbiyesizliğin "içimizde" olduğunu kabul ediyoruz.

Şu beynimizdeki dil bilgisayarı üzerindeki kontrol gerçekten kaybolabilir mi? Bana kalırsa, ister Tourette sendromu gibi küfür etmenin bir semptom olduğu nöropsikiyatrik durumlarda olsun, ister gündelik hayatta, küfür ettiğimizde, seçilen pek tesadüf eseri gibi gözükmüyor.

Örneğin, kişi bir tik olarak küfrettiğinde, "seçtiği" yer okuldaki "Andımız" töreni olabiliyor. Belden aşağı kelimelerin ağzından döküldüğü yer ise, aile sofrası. Dil programındaki genetik aksaklık sonucu küfür üretme olasılığının artması tamam da, uygun yerlerde uygun küfürlerin seçimi nasıl oluyor? Cevap tam bilinmiyor.

Ama, sözlü iletişim gibi insana özgü faaliyetleri programlayabilecek "bilgisayarın" bilgisayarlığından da bazen şüpheleniyorum. Hangi duygunun, hangi "terbiyesiz" kelimeyle eşleşeceğini belirlemek, bu kelimeyi nerede kullanacağına karar vermek, şimdiki bilgisayarların harcı değil. Bilgisayarların dile gelip, "konuştuğu" bir zamanda, ilk sözleri küfür savurmak olursa, bu yazıyı değiştirmem gerekecek. Bereket versin, bebekler konuşmaya küfrederek başlamıyorlar. Ama, kolayca öğrendiklerini biliyoruz.

Son bir soru: "Aşk"ın da üç harfli olması bir tesadüf mü? O da, "çöp" ya da "söz" gibi öylesine bir kelime mi? Yoksa, diğer "terbiyesiz" üç harflilerle bir akrabalığı mı var?

Yankı Yazgan
yanki@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Kahvecigillerden : Ayşen Tekşen Kapkın


GİDEBİLMEK

İki çocuk bir de tombul, yaşlı, güzel kadın yıldızları ve ayıyla geceyi örttüler üstlerine...

I
Çok güzeldi kadın. Uzun yaşamını anlatmaya dursanız giriş-gelişme-sonuç için yalnızca "güzeldi" sözcüğü yetebilirdi. Yılların hoyrat rüzgarları, keskin ayazları zümrüt yeşili gözlerine, İngiliz porseleni duruluğunda tenine, simsiyah uzun kirpiklerine hiç deymeden geçip gitmiş, güzelliğini yalnızca meltemler okşamıştı usul usul. Onca varsıllığına, onca yaşamışlığına, onca sevilmişliğine rağmen yalnızca güzelliğiyle gururlanırdı ama ne tevazuuyla!

Çocuklarsa çocuktu işte. Üşüyen ellerini tombul "büyükbüyük"lerinin bacak, meme aralarında ısıtan, koşan- oynayan, ağlayan-gülen bildiğiniz çocuklardan. Büyükbüyük, henüz sevgisiz olduğunu fark etmedikleri, bütün evleri kendilerininki gibi zannettikleri evlerine ne zaman konuk olsa gecenin gelmesini iple çeker sonra da onun iki yanına uzanıp eteklerine tutunarak bir düş alemine uçmaya hazırlanırlardı. Dedim ya çocuktular işte; ve bu da o gecelerden biri.

"Beş-altı yaşlarındaydım çocuklar. Kemal Paşa emir buyurmuş olsa gerek yaylıyla Anadolu'ya kaçacağımızı söyledi annem. Denkleri, denklerden daha dertli olan küçük kız kardeşlerimi arabaya yerleştirip yola koyulduk. Günler geçtikçe soğuğun, açlığın, hareketsizliğin ağırlığı çocuksu sevinçlerimizin üzerine çöktü. Küçük oyunlarımızı bile oynayamaz olduk. Biz bittik, yol bitmedi. Geçtiğimiz köylerin, kasabaların sayısı arttıkça kan kokusu, barut kokusu, savaşın kokusu, korkunun kokusu ayaklarımızdan yukarı doğru kara bir yılan gibi usulca tırmanarak ve geçtiği her yeri dağlayarak sonunda gözlerimize ulaşıp kör etti bizi. Dünya kan kırmızısına büründü, başka renk seçemez olduk. Sesler ise yerin altına sığınmıştı. Yaylının tıkırtısından başka hiç ses duymadık günlerce. Ne kadar gittik, nereye gittik bilmiyorum ama askerlerin yolunu kestiği bir köyde durduk. O köyde gözlerimizi bürüyen kan kırmızısı bile, kırmızılığından utanıp, siyahla kol kola girerek kurumuş kan kırmızısına döndü. Elinden gelen yalnızca buydu herhalde! Doğruydu çocuklar, kızların meme uçlarını kesip tespih yaptıkları, adamları kazıklara oturttukları hep doğruydu. Kurumuş kan kırmızısının içinden hepsini seçti şu gözlerim. Bir daha da hiç silinmedi.... Ama bizler sizin gibi değildik, incinmedi ruhlarımız. Belki de incindi de anlamadık, yaşadık yine de... "

Büyükbüyükten ses gelmediğini görünce korkudan kısılmış sesleriyle "sonra ne oldu?" diyecek gücü buldu çocuklar. Ama "sonra" yoktu işte. Tombul, yaşlı ve güzel kadının tüm masalları gibi bu masalın da sonu yoktu. Ne yapsalar ne etseler onu indiği kör kuyulardan çıkaramayacaklarını bildiklerinden sıcaklığına büzüşüp huzursuz uykulara koyuldular, kadın ise zaman zaman çıktığı o bilinmez yolculuğuna...

II
Jön Türk Haşmet beyin (doğru mu bilinmez) bir aşifte uğruna terk ettiği karısından ve dördü kız, beş çocuğundan en büyüğü ve en güzeliydi Nusret hanım. Eğer soylu bir mücadelenin ardına sığınmış olmasa, Haşmet beyin geride bıraktığı kadınlar ve çocuklar onun hakkında çok şey söylerlerdi herhalde ama hiçbir şey diyemediler. Yaşam bir ağdalı bir suskunluk oldu. Terk edilmişliğin, yoksulluğun, yabancılığın acılaştırdığı bir anayla savaşın kan kırmızı kestiği beş çocuk, birbirlerine büzüşerek rüzgara karşı durdular yıllar boyu; ta ki yine savaşın öksüz-yetim ve ayrıca da kavruk bıraktığı, çirkince genç bir avukat kapılarını çalıp Nusret'e talip olana dek. Düşünecek halleri yoktu ya, verdiler güzeller güzeli kızı kavruk, çirkince avukat Ziya Beye. Kızla birlikte çeyiz olarak kardeşlerini ve acılaşmış analarını da aldı avukat bey. Adam gibi adamdı. Çok ama çok sevdi zümrüt gözlü karısını. Sevmenin lafının edilmediği zamanlarda sevdi. Sevgiyi söylemenin ayıp olduğu zamanlarda avaz avaz bağırdı sevgisini, "Ne olursun güzelim sevsen beni, yar deyip de sinene sarsan beni" demek aklına gelmeden sevdi. Böyle bir sevmek görülmemişti. O, sevdasını çığlık çığlığa yaşarken Nusret hanım sustu............

"Dedenizle evlendikten sonra şark hizmeti için Erzurum'a gittik. Doğu'yu ilk kez görüyordum. Sevdim diyemeyeceğim be çocuklar. Buradaki hayatımız çok daha kolay. Allah kimseyi kendi toprağından etmesin. Her neyse, oraya vardıktan hemen sonra anneniz doğdu. Yanından dere geçen iki katlı ahşap bir evde oturuyorduk. Bir gece aşağıdan hafif bir ney sesi geldiğini duyunca üstüme pembe lizözümü alıp usulca aşağıya indim. Gördüklerimi anlatmaya söz yetmez çocuklar. Bıyıklarından, kirpiklerinden buzlar sarkan kırk tane donmuş askercik semaya durmuş ayakları yere değmeden dönmekteler. Siz hiç donmuş gözbebeği görmediniz çocuklar. Gözbebeklerinin içinde donup sonsuzlaşan kederi görmediniz. Siz Sarıkamış'ta donmaktan kurtulup Enver'den kurtulamayanların hayaletleriyle semaya durmadınız; anlayamazsınız. Elimi uzatıp dokunarak buzlarını çözmek istedim ama en yaşlıları sert bir bakışla durdurdu beni. Hepsi birden son kez yüzüme baktıktan sonra aniden yok oldular. İzleyen gecelerde bir kez daha görebilmek için uyanık kaldım ama ne kusur ettiysem hiç geri gelmediler. Keşke gelseydiler, keşke hayaletler olsun geri gelseydi..."

III
Kocasının sevdası, varsıllığı ve kendi güzelliğiyle yaşlandı Nusret hanım. Anlattığı masalların tersine keyifli bir yaşam sürdü. Korkulu öykülerin ardına gizlenen sevinçlerini saçmak için bulduğu her fırsatın kuyruğuna yapıştı. Komik ve sevinçli bir kadındı. Önce çocuklar, sonra torunlar en son da torun çocuklarıyla yaşadı ertelenmiş çocukluğun coşkularını. Açık saçık konuştu, okeyde taş çaldı, ata bindi, çağının yasaklarına inat olabildiğince mayolarıyla salındı plajlarda, 70 yaşında sürücü ehliyeti almaya kalktı -komisyon eski Türkçe okumayı bilseymiş alacakmış da. Sonu olmayan masalların ardından düştüğü karanlık kuyular, yalnızca masallarla sınırlı kaldı. Eteğine tutunup düşler alemine çıkılan zamanlar dışında hüzünlendiği hiç görülmedi; bir de anasından miras kalan, ince bir kanun eşliğinde "Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime" şarkısını söylerken.

"Menemen'e bir yakınımızı ziyarete gitmiştik çocuklar. O zaman Menemen uzak diyar. Gece yarısı uykumdan 'Allahu Ekber' sesleriyle uyandım. Sadun'un babası "saklanın, sakın dışarı çıkmayın" diye bağırıyordu. Herkes bir yerlere saklandı, ben de pencerenin altındaki dolabın içine. Çocukluk işte, bir süre sonra merak korkuya üstün geldi. Perdenin altından yavaşça dışarı baktım, bir sürü pis kılıklı adam ellerinde meşalelerle yürüyorlar. En öndeki, yeşil üstüne sırmalı bir sancak taşıyordu. Bir süre onları seyrettim. Sonra birden, içlerinden birinin dehşet dolu bakışlarını gözlerime diktiğini fark ettim. Korkudan donmuştum ama o da donmuş gibiydi. Donukluk o yakışıklı, genç adama yakışmıyordu. Gözlerimiz ne kadar süre birbirine kilitli kaldı bilmiyorum ama birden anladım ki göz göze kaldığımız şey aslında kesik bir başmış, Kubilay'ın başıymış. Ben o gözlerde ölümün karanlığını değil yaşamın aydınlığını gördüm desem inanır mısınız? Ölümün kara olduğu yalanmış çocuklar, kara olan inançsızlıkmış, sevdasızlıkmış..."

IV
Ölmeye epey kala güzelliğini kendine saklayıp varsıllığını yakınlarına dağıttı Nusret hanım. Dünyadan aldığı her şeyi geri verme telaşı içindeydi sanki. Varsıllığını dağıtırken aklını kime bırakacağı konusunda kararsız kaldı uzunca bir süre. En çok onun ihtiyacı olacağı için en aptalımıza bırakmak en doğrusuydu ama o kadar aptal olduğuna göre onun aklını da mundar ederdi. Bu sorun onu epeyce oyaladı. Sonunda neye karar verdiğini kimse bilmez.

Zümrüt yeşili gözlerinde çıkan minik bir yara iyileşmeyince doktora götürdüler Nusret hanımı. O gün yakasına yapışan cilt kanseri sekiz yıl boyunca gözlerinden başlayarak tüm yüzünü kemirdi. Son günlerinde, anlattığı masallardan daha korkunç bir hal almıştı. Yazgı, kendisine ait tek şey olan güzelliğinden vazgeçemediğini görünce yardımına koşmuştu anlaşılan. Artık geri verilecek emaneti yoktu. O bir Kubilay'dı, Sarıkamış askerleriydi, kesilmiş meme uçları, kanlı kargalardı.... ama sıcacıktı!

Kim bilir belki de yağız bir delikanlıya aşık olma zamanıydı! Yakınmasız bir yaşamı özenle katlayıp, ayak ucuna yerleştirerek usulca kapıyı çekip gitti Nusret hanım.... Ve belki de;

Savrulmada gül şimdi havada
Gün doğmada bir başka Ziyada


Ayşen Tekşen Kapkın
aysen@kahveciyiz.biz

Yukarı

Cumhur Aydın

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


   Geçmiş..

Kaç bayram birlikteydik anne ve babamla, ailemle.. Anımsamıyorum.. Annemin bir hafta önceden başlayan temizlik telaşı, su kesintilerine kızgınlığı, misafir odasını hazır edişi şimdi gözlerimin önüne geliyor.. Babamın bayram namazına erkenden gidişi, annemin o gelmeden bizleri uyandırmasi.. Taze ekmek kokusu ve o günün bayram gazetesi..

Kahvaltı sonrası, birbirimizin ellerini öperek bayramlaşmamız.. Bayram harçlıkları ve çoğunluk bir temiz mendille birlikte verilen hediyeler. Bazen bir ayakkabı, bazen gereksinmemiz olan başka bir şey..

Öğleye doğru, kasabalara kurulan dönme dolap ve atlı karıncaya doğru yönlenişimiz.. Çatapatların sesleri, yağmurun bastırması, kuytulara sığınışlarımız.. Dolabın bizim bindiğimizde az çevrildiğine üzülmemiz, kalan paramızla aldığımız meşelerle oynarken, yemek zamanını unutuvermemiz..

Sonraki bayramlarda okuldan eve gelişlerimiz.. Annemin "Çocuk yorgundur uyandırmayalım." deyişlerini duyup, yataktan fırlayışımız.. Siyah-beyaz televizyonun önünde bayram proğramlarını ailece izleyişlerimiz.. Her günün assolistinin konserini bekleyişimiz. Bayram ziyaretleri, ikram edilen likörler, şekerler.. Tatilin çarcabuk bitmesi ve yıkanan çamaşırların ütülenip, çantaya yerleştirilmesi.. Kurabiyelerin ayrı torbalarda, hemen yenmeleri tembihleriyle hazırlanması.. Otobüs garajlarında, yeniden mahsunlaşmalar, el öpmeler..

Derken giderek bayramlara tatil kaçamaklarının yerleşmesi.. Telefonla hatır sormalar, gönül almalar.. Dört arkadaş uzak bir yerlere gitmiş, ilk gün jetonla İzmir'i arayıp, büyüklerin bayramlarını kutlamıştık. Annemin "Bu kez bizi unuttun" serzenişini babamın "Sırası mı şimdi" diye onun sözünü kesişini telefonda olsun yakalamış amma da ikirciklenmiştim.

Derken bizlerin anne-baba olarak, bayram sabahlarına uyanışlarımıza sıra geldi.. Büyüklerin torunlarını kucaklamaları, evin hazırlıklarının bizlerce yapılması.. Bayram tatlılarının siparişleri, kolonyaların doldurulması.. Sabah kahvelerinin yapılması, seyrekte olsa aynı sokaklarda büyüdüğümüz yaşıtlarımızın da, aileleriyle ziyaretleri.. Yılların akıp gittiğini, o zamanlar bile fazlaca ayırt etmeyişimiz.. Birlikte son bayramımızda, babaannemizi mezarında Karabağlar'da ziyaret ettikten sonra, babamın kolumdan tutup, seslenişi geliyor usuma şimdi.. "Bizleri de buralarda ziyaret etmeyi unutmayın olur mu? Yani, tatilinizi de yapın ama, öncesinde beş dakikacık uğrayin. Unutmayın.." Ona sarılmış, "Nereden çıkarıyorsun şimdi bunları" diye azcik çıkışmıştım.. Sonrasında Karşıyaka'yadaki bahçede kahvelerimizi yudumladıktan sonra, "Annen yalnız kalmasın.. Hem ben ailenin en büyüğü kaldım.. Bakarsın birileri gelir!" demişti.. Oysa bayram ziyaretlerinde kapısını çalanların sayısı bir ikilere düşmüştü çoktan.. Şeker toplayan çocukların bile, bu kadar kat tırmanabilmiş olmasına şaşırır, onlara ceketini ilikleyip el öptürürdü.

Babam bayram gazetelerinde Burhan Felek, Hıfzı Veldet yazdığında "Şu Hocaları oku bana" dediğinde; O, kırklı yaşların sonlarında ben ilkokul öğrencisiydim.. Farkettirmeden kızar, "Ya baba, sen neden okumuyorsun?" diye sorar, bu isteğin altındaki anlamı kuşkusuz çıkaramazdım.. Şimdi ben kırklı yaşlarımda, oğlum ilkokul öğrencisi televizyondan, bilgisayardan firsat bulursam ben de aynı taktiği izliyorum ama bir farkla.. Ben ona okumaya, dikkatini beş dakikacik böylece yakalamaya çalışıyorum..

Gözümde iki damla yaş akıtsada, şu söz sıkça usuma geliyor bir süredir. Hele bayram sabahlarında..

Geçmiş... Görebildiğim ama dokunamadığım bir şey artık..

Cumhur
cumhur@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


ŞAŞI SATICININ KÖR ALICISI - I -

Hiç sorma be Bekir, canım sıkkın biraz, ne olsun? Zillinin biri akşam vakti tepemi attırdı işte. İftar vakti zaten canım burnumda, top patlasın diye bekliyorum. Zaten çatacak yer arıyorum. Telefonu açmış çan çan... Ayıp etmişim, çok adiymişim, hakaret etmeye bile değmezmişim. Sanki onla uğraşmaktan başka işim gücüm yok benim. Git kızım başımdan, git belanı arama. Çok yüz verdik kendini bir şey sanmaya başladı. İki gün önce canım cicimdik hani, şimdi adi mi olduk. Yok beni şöyle seviyormuş, söyle iyiymişim, böyle yakışıklıymışım. Sen benim her şeyimsin diyordu. Çocukları olmasa boşanır, dakika geçirmeden koşa koşa bana taşınırmış. Senin gibisini tanımadım, senin tarzın var, havan ayrı, karizman var diyordu.

Hay ben aklıma turp sıkayım emi Zehra. Zaten sağ gözüm kaç gündür seğiriyordu, başıma gelecek varmış. Bunu akıllı uslu bir adam sandım. Hay senin adamlığının da içine edeyim ben. Be insafsız, be vicdansız, iğrenç lağım faresi, Allahından bulursun inşallah emi. Zaten sana hiç inanmamıştım. Gözlerin felfecir okuyordu, fıldır fıldır. Belki beni biraz olsun anlarsın, saygı gösterirsin sanıyordum. Verdiğin sözü tutsan zaten yeter de artardı. Tamam, yine eskisi gibi arada bir takıldığın olsun. Beni bunlardan ayrı tut, kendimi biraz olsun özel hissedeyim yeter. Bu güne kadar senden ne istedim. Gelemem dedin, kalamam dedin, sesimi bile çıkarmadım. Hep anlayışlı olmak istedim, hep içten , hep açık... Gel dediğinde iki elim kanda olsa koşup yetiştim. Beni ara dedin aradım, ne zaman ihtiyacın olsa hep yanında oldum. Senin yüzünden eve geç kaldım, eşimle atıştım. Ağzımı açıp iki laf bile söylemedim, sana yansıtmadım.

Başıma resmen bela almışım be Bekir. Hem de püsküllü bela. Tanışmak için günlerce peşimden koştu. Naşit’in Yeri var bilirsin, her gün öğleyin uğrarım. Yanında bir arkadaşı da var bunun. İki kız son günlerde oraya düşmeye başlamışlardı. Ben ilgilenmedikçe, yüzüne bakmadıkça, umursamadıkça deli oldu. Nereye gitsem, nereye baksam bu. Peşinden koşan ben olsam tafra yapar. Yalandan bahaneler uydurur, kırk çeşit dümen yapıp beni peşine kuyruk eder. Bunu bildiğim için ben yüz vermedim. Özellikle ilgilenmedim, görmezden geldim. Sakın yanlış anlama ha, öyle fark edilmeyecek cinsten de değil. Esmer, kıvırcık saçlı, tatlı bir şey. Boncuk gibi, cam gibi gözleri var, ışıl ışıl. Biraz fingirdek, cilveli ama insanın kanını kaynatan cinsten ha... Baktım iş kıvamına geldi, kuş yuvadan uçamadan buna yöneldim. Öyle para, pul derdinde, koca, evlenmek falan sevdasında biri değil. Kafasına göre takılanlardan, heyecan arayan, sıkılmış tiplerden.

Nereye gidiyorsun ya Zehra, bırak şimdi şu çamaşırı, bulaşağı. Akşama daha koca bir gün var. Ev işleri bir yere kaçmaz, korkma. Gidersen darılırım valla... Senden başka sırdaşım mı var? Ay sen de bir alemsin valla Zehra. Nerden tanıyorsun da ne demek, şekerim. Senle birlikte gittiğimizde Naşit’in Yeri’nde göstermiştim ya ayol. Hani köşede oturan uzun boylu, esmer, yakışıklı olan. Yok be güzelim, o gün tanışmadık. Senden sonra ben oraya birkaç kez yalnız gittim. Uyanık çaktırmadan beni kesiyordu. Ben de görmezden geliyordum. Hatta bu bir, iki kez masama gelmeye bile teşebbüs etti. Cesaretini toplayıp bir türlü gelemedi. Yine öğle üzeri uğrayıp bir çay içtim. Kalkıp çıkacağım, “vaktiniz varsa biraz konuşabilir miyiz?”, dedi. “Çıkmam lazım, gideceğim yere geç kaldım” dedim. Dışarı çıkınca yanımda yürümeye, benimle konuşmak için yalvarmaya başladı. Başımdan savmak için telefon numaramı verdim. Keşke yanlış numara verseymişim, aklıma şaşayım emi. Hani hoş çocuk, kanım da ısında valla. Ben ne bileyim böyle malın gözü olduğunu.

Allah seni inandırsın Bekir, tere yağından kıl çeker gibi oldu. Parmağımı bile kımıldatmadım, kendi ayağıyla geldi. Ne naz etti, ne de mızmızlandı, meğer yavru dünden razıymış. Daha ben istemeden telefonunun numarasını kendisi çıkarıp verdi. “Ara beni, bekleyeceğim sakın unutma” deyip, gitti. Cep telefonları icat edildi mertlik bozuldu. Bana kalsa on dakika sonra arayacaktım. Geleceğini de adım gibi biliyorum ama yapmadım. Özellikle iki gün bekledim. Balıklama üstüne atlarsam ürker, nasıl olsa çantada keklik. Acelesi mi var, bekledim.

Zehra, vallahi kalbimi kırıyorsun şekerim. Bu laf mı ayol şimdi. Dişi köpek kuyruk salmasa, yüz vermesem yanıma bile yaklaşamazmış. Yalvardı diyorum sana, istesem sokak ortasında ayaklarıma kapanacak. “Sen halden anlamaz mısın, tutkunum sana, hastayım, istersen dokun bak yüreğim kor ateşler içinde yanıyor” bile dedi. Zehra, kalbimi kırdın valla, senden başka ahretliğim mi var benim. Sen inanmazsan kim inanır. Telefon etse bile açmayacaktım, başımdan savuşturmak içir verdim diyorum sana. Dalgın zamanıma denk geldi her hal... Boş bulunup, açtım. Keşke dillerim tutulsaydı da açmaz olaydım, konuşmaz olaydım...

Pişmiş aşa su katılır mı be Bekir, öğleden sonra saat bir buçuk gibi aradım haspayı. Yüz vermesem, arayıp sormasam ayıp olur. Darılır, gücenir, delikanlılığa sığmaz be Bekir. Sesindeki sevinç, keyif beni bile şaşırttı. Bülbüller gibi şakıyordu şerefsizim... Telefon etmemi beklediği her halinden belliydi. “Uygunsan görüşelim, bir şeyler yer içeriz”, dedim. Hiç mırın kırın etmedi. “Yerini söyle, nerdesin şimdi? Saçlarım ıslak, kurutmam lazım . Bana yarım saat zaman ver, geleyim”, dedi. “Naşitteyim, burada bekleyeceğim, çok gecikmezsen sevinirim”, dedim. Yarım saat bile dolmadan nefes nefese geldi. Saçını kurutmuş mu bilmem? Sürmüş sürüştürmüş takmış takıştırmış, iki dirhem bir çekirdek olmuş. Masaya kendisinden önce hoş kukusu geldi. Yerimden kalktım elimi uzattım. Samimi ama bir o kadarda ölçülü yanaklarımdan öptü. Sandalyesini kendisi çekip yüzünde gülücüklerle oturdu.

Bir hoşsun sen de Zehra valla. Sesinden nasıl tanıyayım? Sanki daha önce telefonda konuşmuşluğum mu var? Kiminle konuştuğu mu sormasam kırk yıl aklıma gelmez. Telefonda yalvarmanın, yakarmanın bini bir para. On dakikacık olsun görüşelim diyor, başka bir şey demiyor. Gören olur, duyan olur, adım çıkar, ben evli barklı kadınım ayol derim anlamaz. En sonunda Naşit’in Yeri’nde yenide on dakika görüşmeye razı oldum. Eziyet olsun diye hemen gelemem, işlerim var deyip tam iki saat beklettim. Tenhada bir masaya çökmüş iki dirhem bir çekirdek beni bekliyordu. Kalktı, beni ayakta karşıladı, sandalyemi çekip oturmama yardım etti. Bir çiçekleri eksikti. Ben zaten bakımlı kadınım, saçımı bile taramadım desem inan. Ay Zehra, öldürecek misin ayol beni. Ne cilvesi, ne işvesi, yüz verir miyim ayol, beni tanımaz gibi konuşma. İş görüşmesine gider gibi gittim valla.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


Bayram geldi veee fallarınız bu hafta güllük gülistanlık.. Seyyareler muziplik dolu fallarınızı bayram şekeri formatıyle sunmaktan gurur duymaktadırlar ! Afiyet şeker olsun. Bayramınız kutlu ve mutluluklarınız bol olsun müdavimlerim.

KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
ŞEKER KOÇLAR TOSLAYINCA
En çok o geçmiş zamanlarda erkeklerin erkek, kadınların ise kayıtsız şartsız teslim oldukları devirleri burunlarınızdan soluklamalarla ararsınız değilmi ! Sağır sultan bile biliyo bunu canım, aşkolsun yani... Amaaa yiğidin hakkını verelim,, siz koçlar sevdinizmi parçalarcasına seversiniz veee fingirdemelerde aynen bir Formula One gibisinizdir. Hemen başlar ve biran evvel biter..!

Daha burdasınız demi o halde bir- iki yol pusulası vereyim haftanız için.. Önümüzdeki günler kontrolleri elden bırakalım. Karayeller bırakın essinler bulutlar dağılır kötümü.. Olayların üstünde mutlaka hakimiyetim olsun diyorsanız o başka.. 25- 26- 27' lerde yolculuk ihtimalleri yüksek. Cazibelerinizde can alıcı vallahi.. . Bayram günlerindeyiiz koçlaar sevgilere uzansak ne dersiniz. Ama bu sefer faytonlara binsek...

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
ŞEKER BOĞALAR TOYNAKLAYINCA
Boğalar sağolsunlar sevdiklerine en iyi neyin yakıştığını kahinler gibim bilirim zannederler !Bunun kötü bir yönü yok ki diyeceksiniz tamam da hayatınızın boğa sevgiliniz tarafından yönlendirilmesini kabulleniyorsanız o başka.. Bu yiğidinde hakkını verelim, günlük yaşamdaki yol gösterme takıntılarının aksine yatay fingirdemelerde her türlü fantezileri(!) partönerlerine bırakırlar ! Merak etmeyin birgün fıttırdığınızda da en iyi pisikolog mütehassısıda sizlere yine boğalarınız bulacaktır ! Allah kolaylık versin boğalarla derinlemesine ilişkilerde olanlarınıza...

Neyse haftamıza gelelim demi boğalar.. Önümüzdeki günler şanslar başınızın üstüne konabilir. Müthiş kuvvetli bir manevi gücünüz var. Eğer dilek kompoze etmesini yani içten gelerek ve istemesinide biliyorsanız yıldızlardan, dilekleriniz bu hafta kabul edilecek. Kudurabilirsiniz rahatça bu hafta bayram bahanesiyle, no limit salıverin kendinizi !

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
ŞEKER İKİZLER HAREMSULTANLIKSA
Siz var ya siz, haremlere bilem sığ-maz-sın-ııız ! Evlilik ilişkileri, uzun süren aşk yaşamları canınızı sıkar ama yakın temasları nedense öylesine seversiniz ki ! Tek bir gülle bahar geçermi yani, değilmi ikizlerim.. Sevgilinizin uç bucaklarında keşfedemediğiniz tılsımları çok merak edersiniz . Öğrenir öğrenmezde sizin için aşk biter zaten, öbürsü ne yapar düşünmezsiniz bile. Zavallının ruhu kayar çünkü tutsağınızdır ne yazık ! Fingirdemelerde ise vaktiniz sayılıdır, yastığın altında bir kronometre vardır saklı... Çin sirklerinde elastiki akrobatlar vardır ya ikizlerde öyledirler mahremiyelerde, ama film olsun diye o kadar...!

Filmlere siz devam edin ben yine bayramlık bişiler söylim ikizlere. Radikal bir değişime doğru hızla ilerlemektesiniz. Eğer kendinizi kaptırırsanız içgüdünüzün direktiflerine haliniz duman benden size söylemesi !Baltaları biledinizmi bari ! Bayramdayız yahu derin nefes alın ne olur..

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
ŞEKER YENGEÇ TERS GEZERSE
Yengeçler öylesine inanırlar ki evlendiklerinde kordonları bi tür kesemedikleri anaları ile eşlerinin tekvücut olacaklarına ! Ama bu böyle olamıyor işte.. Malum yengeçlerin analarıda oğullarını öyle yüceltirler ki sanki bulunmaz hint kumaşıdır mübarekler !Hengameler başladımı sakın sormayın yengeçlere ne oldu diye.Sizi yutacakmışcasına '' ne varki ki, bişi yok '' derler ve kanlarınızı dondururlar !Bunun haricinde fevkalade eş olur yengeçlerden... Para harcamaktan kaçınmazlar yeterki siz pohpohlayın, severler !Fingirdemeleride ne yalan söylim hakkını vererek yaparlar..Kama Sutra uzmanıdırlar ! Bu nemi ? Yengeçlere sorun...

Yaa yengeçler ne var ? Sizin kadar analarına zincirlen bağlanmış başka burç sakinleri cidden yok yaw ! Neyse ben size bu hafta yinede söyleyeyim sakin sakin bayramları yaşayın. Aşırı riskli işlerden sakının. Ayın 25' inde bir iş anlaşması konusunda haber geliyor.. 27' sinde ilişkilere azami dikkat hatta o gün siz en iyisi balık avlamaya gidin. Kafanız dinlenir yengeçler.

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
ŞEKER ARSLAN BİR KÜKRERSE
Arslanlar için hayat bir tiyatro eseri ve kendileride başrolleri oynayan eşsiz komedyenlerdir ! Masal bu ya, arslanlara güzel bir sevgili abayı yakar.. Ama ortada bir sevgili daha vardır! Arslanlar bu biçare aşıklara dönerek bakın gördünüzmü sizdeki olağanüstü şansı, benim gibi muhteşem birine aşık olmuşsunuz kıymetimi bilin siz siz olunda der..!! Deli bir aşık daha ortalıklarda yanıp sönmektedir alevlenmiş..Haydaaa.. Çevredeki gizli saklı hayranlarda çabası..Hoppalaa ! Kıyamet kopmuştur bir anda..Leyla veya Mecnunların herbiri arslanının dayanılamaz olduğuna gözleriyle görerek inanır !.. Arslanda böyük bir haz ile mışıl mışıl uykulara dalar... Fingirdemelermi ? Arslanımız ne zaman isterse o zaman olduğundan o angaryalarda(!) iki kükreme arasında görülür artık..

İki kükreme arasında lütfederseniz bende bişey söylicem haşmetli sultanlarım.. Bu hafta süpersiniz ! 22' den sonra haberler sevindirici ve sizlere bazı durumlarda ikinci şanslar verilecek. Siz bilirsiniz ne olduklarını.22 hengameli, 25- 26 ganimetli, 28 ise tam bir curcuna...Kısmet yağmuruna tutulma ihtimaliniz yüksek.. Hoşunuza gittimi ? Gitmezmi !

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
ŞEKER BAŞAK HA CİMRİYSE
Kendi kendinize sordunuzmu hiç, bir mafia liderinin Chicago' da meselam Merkez Bankasının içini oymadan önce kafasından nelerin geçtiğini ? Ben söylim müsaadenizlen. Başak burcundan biriyle tanışın ve azıcık beraberce yaşayın, anlarsınız..! O kadar çok ince detaylara sonsuz dantellemelere düşkünlerdir ki, metodik çalışmalar onlar için nerdeyse bir hastalıktır.. Cins olduklarından partönerlerini metodikçe ve hafiften usulü ile yer yutarlar.. Bakışları kalbinizi oyuklar ilk anlardan itibaren.. Akabinde dut ağacı yaprağı gibim titremelere başladığınızı farkedersiniz !.. Serde ha biraz cimrilik de vardııır...Kalbler sağlamdır yinede.. Fingirdemelerde ise ya çok sever yada çekinir her nedense.. Planlıyacak ya, şeyi...

27 den itibaren yıldızlar sizi kolluyor başaklarım. Ha biraz sinirli ve oldukçada alınganlısınız.. Kriz devreleri bu ya med- cezirlemeleri fazla önemsemeyin tartışmalarda mutedil oluun.. 25- 26' larda oldukça rahatlıyorsunuz, aileleriniz ile barışın ama öyle dandik barışmalar değil yani..

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
ŞEKER TERAZİ OLURSA ARAZİ
Tamamen girdaplarda ve karar vermekten aciz durumlarda bir terazi sakinini düşünün hele ! Folkloriktir inanın her haliyle..Mesela yeni aşıksınız, randevu verecek tamammı ! Vallahi tamam olan bişi yok ! Düşünecek, sonra tartacak, bidaha düşünecek, şanssızlığınıza o arada sevgililerinden birisi telefon açarsa sizin randevuda yatmış olacak !! Hey gidi terazilerim. Birleşebilirseniz birgün, beraberce en çok vakit geçireceğiniz mekan bilinki banyo olacaktır ! Ay o da ne olaki ? Ayna ayna! banyodaki aynaya abonedir artık sizin terazi... Yiğidin hakkını yemeyek, fingirdemelerde birer ilahilerdir ! Ressam gibi yeniden çizerler vücut hatlarınızı...

Artist ruhlu terazilerim benim, 22' sinden sonra cümbüşler başlıyor.. Birşeyler doğmak üzere ya hayırdır inşallah !. Artık yeni bir aşk mı yoksam bir çocuk mu doğar onu bilemicem.. Veya bir evlilik teklifide olabilir bu ! Yaşamınızın keskin ve engellenemez bir virajına girmek üzeresiniz... Don Kişotlukların sırası değil enerjinizi çar çur etmeyin, bekleyin itidalle..

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
ŞEKER AKREP KOPARDIMI GÖNLÜ
Büyük bir ihtimalle gül suları ile nurlanmış aşk-ı memnu romanlarının en celalli kahramanı akrep burcundandır ! Gözler yaman hırslar gocaman yeri geldiğindede çook ılıman... Celalimin heeç bir şeyine gööz koyamaz kimseler ! Aşklarda ne romantiklerdir ah bir bilseniz.. Yalnıız sevgililerini çaktırmadan usuluylen yönetirler. Ta ki celalimin istediği kıvamlara gelene kadar aşklar ! Esas ve kudretli vede haşmetli bir eş arıyordunuz demi ? İşte onu buldunuz akrepler indinde, şimdi uğraşın bakalım...Fingirdemelerde nasılmı? Bakın eğer serbest değilde grekoromen stilde güreşleri seviyorsanız ve azıcıkta hırpalanmayı göze alabiliyorsanız o zaman tamam mücevheri buldunuz demektir..

Akreplerim benim, seversiniz demi meydan okunulmasını sizlere.. Ama bu hafta ıkınıp sıkınalım vee yutkunalım ama sakın provokasyonlara alet olmayalım. Sizlere hiçbir pozitif getirisi olmayan köşe kapmacalara gülümsemekle yetinin..Güneş gezegeni üstünüzde ve sizde pırıl pırılsınız. Uzun vadeli fikirleriniz ve arzularınız muazzam da olsa şimdilik gerçekçi olalım ve azıcık bekleyelim.. 25' de maddi konularda doğacak kısmetlere maşallah..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
ŞEKER YAY ŞİNANAY NAY
'' .. düşünüyorum demek ben yay değilim ...'' yoook alınmak yok kardeşim ! Siz yaylar hep böylesiniz yahu.. Yaylar bir şeye anında karar verdilermi kelle koltuk altında varırlar savaşa.. Çetrefelli meseleler yayların ihtisas alanına girer ! Sevgilileri fethederler cengaverlikleriyle ve sonrada hiç bir şey olmamış gibi ayaklarının ucuna basarak geri geri giderler .. Ne olmuştur da meydanlar boştur birden? Söyliim, yaylar pek sevmezler ve açıkcası da korkarlar evliliklerden.. Ama yiğittirler, yeni bir gönül muhaberesine gidecek olurlarsa en azından açıkça söylerler..! Fingirdemelerde ise bitmek bilmeyen enerjileri ile gece gündüz haşat ederler eşlerini !

Yaylar enerjilerinizi bu hafta girmek üzere bulunduğunuz türbülanslı dönemlere saklayın. İhtiyacınız olacak.. Herşeyden önce düşünün taşının asla aceleci olmayın.. Çarkı felek dönüyor tedbirli olun sevgili yaylar baş aşağı gidersiniz sonra.. 22- 25- 26 günleri beklenmedik hoşluklara hazırola geçin.. Herşey daha iyi ve pozitif olacak, buna inanın..

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
ŞEKER OĞLAK SAĞIR KULAK
Aaah en sonunda aşkları sevgilileri ciddiye alan bir burç sakini geldi ! Hele şükür.. Şükür de anacığım bunlarda herşeyi aşırı ciddiye alırlar yani... Tamam anladık doğru dürüst insanlardır sözlerinin erleridir, dir de dir ! Ama bi dakka, havalara uçmayın size bi tüyo verim.. Sizler bu idealist tabloya dahil edilmeden önce bilinki çook tartılardan geçirileceksiniz ! Mesela, maddi sağlığınız ölçülür! Vallahi şaka değil. Zaten pek şakayıda sevmezler onuda söylim..Hele para konularında şaka yassahtır..İşlerine ne gelirse onu duyarlar bunu bilin.. Sevgilerde ölürümde vazgeçmem diye bir and içmeleri vardır ürperirsiniz! Fingirdemelerde ise hep beklerlerki taşkınlıklar karşıdan gelsin, peki ya gelmezse n'olcak ? Kardeşçe uyursunuz canım.. Şaka !!

Oğlaklaar duyuyormusunuz ? Hele bi dinleyin bakın bu hafta perşembe gününden itibaren Venüs gezegeni nimetlerini dağıtmaya geliyor sizlere.Süslenin püslenin kısmetlerinize koşun.. Bu arada gereksiz polemiklere girmeyin iş çevrenizde ve dost toplantılarınızda. Boşveriiin nasılsa gönüller yanıp tutuşmaya aday hafta sonuna doğru.. Valla şaka değil, inanın..

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
ŞEKER KOVA YA BOŞALIRSA
Astrolojik burçların çirkin kral(içe) çehreli en yiğit kahramanları geldiii ! Sakin olalım ve aniden boşalmayalım, çirkin dedikse sevdiğimizdendiiir canım.. Karizmalısınız diye toparlasak olurmu ? Anlaştık o halde devam ! Aşklarınızı hep dünyaya duyurmayı içinizden geçirir durursunuz ama sevgililerinizde mutlaka sizi hakketmeli demi kovalar.. Gizli kıskançlıkları içten içten yaşarsınız ve gider sevgilinizi kıskançlıkla suçlarsınız ! Ama kalbiniz altındandır, insanlığınıza diyecek yoktur.. Umursamaz halleriniz inim inim inletir sevenlerinizi.. Anlaşılamaz korkular sarar evlilik veya bebek sözlerini duyunca ! Fingirdemelerde ise hem can arkadaş hem can arkadaşdırlar...Eeeh, yani ? Deneyenlere bir sorun..

Altın kalpli kovalarım bu hafta çoook güzel inanın.. Güneş sizleri ışınlamaya gelmek üzere gösterin kendinizi saklamayın çehrenizi.. 23'ünde parasal konularda pür dikkat kesilin. Kişisel değerinizin idrakına varın. Böylece haftanın zevzeklerine mahal vermemiş olursunuz sizleri durduk yerde kesmeye.. Sırf hasetten göçenlere bi tekmede siz sallayın..25' den sonra ballısınız.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
ŞEKER BALIKLAR OTURUNCA KARAYA
Burçlar geçidinin kuyruklarında ikamet eden paluklar astrolojinin en ama en herca-i kahramanlarıdır. Hiçbir burca benzemezler ama hepsindende azıcık ilhamlar almışlardır ! Nassıl oli bu söylim ! Turnayı gözünün onikisinden vurmakta usta paluklarımız her burçtan bir sevgiliye yakalandılarmı kameleon gibim uyum gösterir ve canlarıda sıkıldımı kucaklardan kayarlar.. Amma gönüllerden heçbir paluk kayamaz bu kesin ! Palukla teması olan gönüllere birgün kılçık bile takılsa, kalplerden o tad ve tuz ebediyyen silinemez... Deneyenler bilir.. Yalancıdır, kayganlıktan gelir ! Değilim desede. Olayları aranje etmekle yalancılığın ne alakası olabilir ki...diyecektir mağrur bir eda ile... Burçların en kalp parçalayıcı cengaverleri paluklar fingirdemelerde ise şampiyondurlar ! Paluğunuzun sirenlerine iyiki dayanamadığınıza şükreder ve kendi kendinizi kutlaar ela gözlerinde yıldızları sayarsınız...

Paluklarım yaşam sizlere buseler yolluyor. Sıcacık ilişkilerin haftasında olası endişelerinizi üfleyin uçuşsunlar !Az kaldı kısmetlere haydi bre torikler sirenler çıngırıyor çıkın sular yüzüne..

Bayramdan sonra tekrar buluşmak üzere mutluluklar dileklerimle hoşçakalın sevgili molacılarım..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.789 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


SANA BUNCA YANGINDAN

Ahmet Necdetgeceler kör ve sağır/ses vermeyen bir kuyu
haklı kılar uykuyu ve uyuşturucuyu

ağzındır çiçek açan erguvan gökte
yeşertir bir aşkı ve küçücük bambuyu

anka'ya işmar eder zümrüt ve yakut
çıldırtmak için serkeş bir kuyumcuyu

bu yüzden kana boyar aklının saçağında
tüneyen tahta kuşlar bütün ortadoğu'yu

ne kadar içsen de kandırmaz artık seni
yaranı azdıran o bengisuyu

yürek bir mermi gibi sürülür yalnızlığa
mutlandırırsın tetiği ve namluyu

sendin ve büyüten de hep sen olacaksın
göğsünde akrep diye sakladığın korkuyu

ahmet necdet ne kaldı sana bunca yangından
kendine dert ettin de aşk denen kuruntuyu

Ahmet Necdet

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Helal olsun!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.solunum.com/
...Astım veya KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) sizin veya bir yakınınızın hayatının bir parçası olsa bile bu hastalıkların tam olarak ne olduklarını, vücudunuz üzerindeki etkilerini ve bu sağlık durumlarını nasıl kontrol altına alabileceğiniz konusunda yardıma ihtiyaç duyabilirsiniz. Solunum.Com portalı astım ve KOAH ile ilgili her türlü bilgiye kolayca ulaşabilmeniz amacı ile hazırlanmıştır...

http://www.siraze.net/
...Hasan yemekten sonra pencerenin kenarına oturdu sigarasından bir duman çekti. Duman acıları gibi yaktı içini sessizce ve parçalayarak. Denize baktı... Karşı kıyının silik ışıklarını gördü. Oradaki hayatları insanları düşündü. “Nasıllar, neler yaparlar, geçmeli Anadolu’ya ”, dedi kendi kendine...

http://www.hoppala.com/oyun.shtml
Süper eğlencelik oyunlar ve özel programlar için bir tık yeter. Diyelim ki arkadaşınıza şaka yapmak istiyorsunuz. Gönderdiğiniz programı açar açmaz, hop ekran ters dönüyor. Ya da ekranda dolaşan şirin bir koyun görmek istermisiniz?

http://saglik.tr.net/genel_saglik.shtml
...Bitkileri kullanarak hastaları tedavi etmek yaklaşımı şeklinde açıklanabilen “fitoterapi” teriminin ilk kez, 1870-1953 yılları arasında yaşamış Fransız hekimi Henri Leclerc tarafından La Presse Medical adlı dergide kullanıldığı iddia edilmiştir. Oysa, bu tarihten çok önceleri, her ne ad altında olursa olsun, bitkilerin sağlığı korumak veya geri kazanmak için tarihin her döneminde, her toplum tarafından kullanıldığını görmekteyiz...

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Spamihilator Online v0.9.7.2 [578KB] W98/2k/XP FREE
http://www.spamihilator.com/
Hepimizin ortak derdi olan SPAM' e karşı geliştirilmiş bir program. Outlook Expres ve Outlook'la entegre çalışabiliyor. Kurarken kendisi otomatik olarak hesapları alabiliyor. Ancak alamazsa sizin manuel olarak giriş yapmanız gerekiyor. Çok çeşitli filtreleme seçimlerinden sonra SPAM'lerin birçoğundan kesin olarak kurtulabiliyorsunuz. Ancak bu tür programları kullanırken dikkatli olmakta yarar var. Her an kurunun uyanında yaşı yakarak gerekli pekçok postanın yok olmasına neden olabilirsiniz. Benden söylemesi.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031121.asp
ISSN: 1303-8923
21 Kasım 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri