KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 393

 1 Aralık 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Ne güzel, yeniden beraberiz!..


Merhabalar,

Vallahi sizi bilmem ama ben bu tatilden birşey anlamadım. Birkere alışmış kudurmuştan beterdir misali gece üçlere dörtlere kadar oturdum. Sabahları bir miktar fazla uyumakla beraber, pek öyle dinlendiğim de söylenemez. Bize ne diyebilirsiniz, deyin deyin vallahi de kızmam. Terör gölgeli bayram ziyaretlerinden arda kalan zamanlarda karşısına kurulduğum televizyonu sıcak bir tatil arkadaşı olarak bağrıma bastım. Meğerse daha önce seyretmediğim neler varmış neler...

Başlangıcında bir miktar laf ettiğim, ancak şu sıralar pekçoğunuzun ilgi ile izlediğine inandığım bir yarışmayı benim de can gözüyle takip ettiğimi, hatta biraz daha ileri giderek, tekrarlarını bile seyrettiğimi ve son bölümde gözyaşı bile döktüğümü itiraf etmeliyim. "Popstar" dan söz ediyorum. Elemelerinde memleketimin sosyal durumunu gözler önüne sermesi, karizmatik jüri üyelerinin insani(!?) davranışları ile ilgi çeken bu yarışma gittikçe çok hoş bir olay haline geliyor bana göre. 80'li yılların sonu ile 90'lı yılların başında haklı bir patlamayla yepyeni sesler kazanan Türk Pop Müziği, bu yarışma ile sesini duyuramayan nice yeteneklilere bir çıkış kapısı olacağa benzer. Üçbin küsur kişiden elene elene 13'e inen popstar adayları her hafta bir fire vererek 10 hafta sonra nihayete erecek. Sona kalanı çok güzel ve özel fırsatlar beklerken, diğerlerinin de akıllarını kullandıkları takdirde kalıcı olma şansları yüksek. Bunu işkembeden söylemiyorum. İyiyle kötüyü ayırdetmekte ehlileşmiş kulağı olan iyi bir dinleyici olarak söylüyorum. İlk patlama döneminde sırf gençlere destek olmak amacıyla çıkardıkları her kasedi alan ama daha sonra işin suyu çıkınca biraz savsaklayan, ancak bu yarışma ile tekrar o günlerin heyecanına dönen biri olarak söylüyorum. Yapımcılar açısından işin ticari kaygılarını bir kenara koyarak sadece sesleri ve yetenekleri ile değerlendiriyorum onları. Hele aralarında birkaç tanesi var ki, zamanla piyasanın aranan sesleri olacaklarına inanıyorum.

Dokuz gün aradan sonra bula bula bunları mı buldun söylecek diyebilirsiniz. Evet ya, bunca grinin arasında pırıl pırıl gençleri görmek beni hem mutlu ediyor hem de umutlandırıyor. Yıllar sonra, sesini her duyduğumda tüylerimin diken diken olduğu (olumlu anlamda) bir Bayhan'ı, kompleksiz bir Serkül'ü, Firdevs'i, Abidin'i, Barış'ı, Evren'i, hatta Alpay'ı ve diğerlerini tanıma fırsatı bulduğum için mutluyum. Medyayı hep yerecek değiliz ya, arada böyle güzel işler yaptıklarında haklarını teslim etmekten de geri durmayız hani.

Kahve Molası'na pek fazla cila çekemedim üzgünüm. Ancak sevgili Mustafa Serdar Korucu'nun 21 haftadır bizlerle paylaştığı cd, film ve kitap yorumlarını kolay bulunur bir hale getirmeyi başardım. Café d'İstanbul adıyla hazırladığım yeni sayfamız gitgide büyüyecek. Ayrıca Kütüphanemize 2 yeni ustayı ekledim. Murathan Mungan ve Sunay Akın. Sevgili Ebru'nun katkıları ile kütüphanemiz de gelişimini sürdürecek eminim. Fincanlarımız olduğu yerde sayıyor maalesef. Bu haftanın aybaşı haftası olması hasebiyle onda da bir kıpırdanma bekliyorum. Bilmem yanılıyor muyum? Hepinize tatil sonrası özlediğiniz(!?) işlerinizde başarılı ve huzurlu bir hafta diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Kağıda dökmek içini. Kağıttan hissetmek birini...

Hanidir aklımdasın. Kaç kere gel gitler yaşadım. Sen beni bilirsin, söylememe bile gerek yok ya aslında. Güzel olan da bu biliyor musun? Beni sana anlatmaya gerek yok, seni de bana...

Bir hafta sonu kendimizi kızgın kuma serip, akşam üstüden soğuk biralara başlayıp, midye dolmalarını torbasından ılık ılık yiyeceğimiz tatil hayalimizde kalmıştık en son. Hikayeler benzer, akıllar aynı, niyetler ortak olunca dert oluyor insana fazladan uyum. Hem de ne dert... Aynılığın ayıklığı koyuyor adama. Oysa salak salak tepişsek, hiç derdim olmasan olmaz mıydı sanki?. Başkası söylese vız gelip tırıs geçen herşey saplanıyor adama 'fazladan biri' söyleyince. Senin de sözlerin, o iri bakan gözlerin bana saplı hiç merak etme. Çok konuşuyoruz biz yaa... fazla... fazla fazla hatta. Sus işte, sus otur!. Her uzun gecenin sonunda, her uzun uzadıya kendimize seferimizde telkinimiz bu değil miydi birbirimize. 'Sus be kızım sus!! Belli etme kendini işte, saklan!. Tevekkülü öğrenmeliz acilen. İllaki zırt diye zırtlayacağız, cart diye ikiye ayıracağız, bol göllü her maçta son golü mutlaka biz atacağız. Matah!!... Ahmaklıktan başka birşey değil'. Böyle demedik mi birbirimize?. Törenle asmadık mı t....klarımızı duvara, sabaha kadar konuştuğumuz gece; karar vermedik mi ota boka zırlamaya, bundan böyle'... Bu değil miydi son kararımız senle. Zırla işte!.

İçim acıdı ki sorma, bana meraklanıp da bana ses veremeyişine. Dün aradın ya ötekini hani; 'Nasıl, iyi mi?' dedin, duydum. İyiyim gülüm... Çok iyiyim deli kız. Yalana bak!. Sana iyiyim, şeker gibiyim gibi zırvalamam bilirsin. Eğer sesimin kırgınlığını duymayı göze alabilseydin dün, sana diyecektim ki; sana bir mektup yazacağım, o mektupta anlatırım beni.

Sana bir mektup yazacağım sahiden, öyle maille falan değil, pullu damgalı zarf içinde bir mektup. Posta! Diyecek sana. İçimden kalem tutmak, kağıda yazmak geliyor. Senle bana yakışmaz zaten ileti mail illeti. Yakışık almaz. Anlatacaklarımın anlamına anlamsız kaçar bu yeni modalar. Sana bildiğin eski usul bir mektup yazacağım. Kağıda, kendi el yazımla, kalemle, puntosuz, karaktersiz, düzensiz, düzeltmesiz, birinci elden; tek kopya.

'Kağıdı kalemi bıraktık yavanlaştık' diyorum. Ne dersin nasıl bu tespitim?.

Düşünsene gönderen yerinde benim adımı göreceksin. Heyecanlanmaz mısın?. Eminim elllerin titremeye başlayacak daha zarfı açmadan. Hatta gözlerin çoktan yağmaya başlayacak zarfın puluna. Öpeceksin mektubun pulunu, duymak için tadımı tuzumu. Sana uzun bir mektup yazacağım, on onbeş sayfa. Bir orta kahve söyle okumaya başlamadan. Hatta iki tane söyle kahveleri. Seninle başbaşa olup konuşacağım. Hatta istersen koltuğa uzan başını daya bana, rahatla...

Önce uzun bir süre susacağım, ilk satırdan. Öyle bakacağım sana bir süre kağıttan. Sonra anlatacağım sana, neden sustuğumu, nasıl olduğumu.

Seni ilk gördüğüm günden başlarım yazmaya bakarsın. Sonra o çok güldüğümüz geceden yazarım sana. Hani bir yaz gecesi Çeşme' de. Sahi o gece kaç saat gülmüştük olanlara? Beş?.. Onbeş?. Geçen kışı hatırlatacağım sana. Sonra ondan önceki yazı; ondan bir evvelki ilkbaharı; bu son sonbaharı... Ağlıyacaksın en komik satırlarıma kağıttan okuyunca. Kağıda yazmanın, kağıttan okumanın anlamını taçlandıracağım...

Kağıttan okumak nasıl da başka vurur insanın yüreğine di mi?. Kağıda dökmek içini. Kağıttan hissetmek birini... Satır satır dökeceğim hayatın tadını tuzunu kağıda. Zarfı da olacak, pulu da. Unuttuğun ne varsa hatırlayacaksın. Unuttuğun gençliğini, unutamadığın aşklarını, satırlara dokunmayı, mektup okumanın heyecanını, kalbinin çarptığını hatırlayacaksın zarfı açarken. Bir köşeye çekilip yalnız kalmak isteyeceksin, kapıları kapatacaksın, telefon bağlatmayacaksın bir süre kendine. Kağıttan birini okumak nasıl güzel şeydir sen de mi unuttun mu yoksa?.

Bana bir mektup yazarsan eğer kağıda yaz mutlaka... Kendi el yazınla, puntosuz, karaktersiz, düzensiz, düzeltmesiz. Kalemle yaz kağıda, katla, zarfla, pulla. Bana böyle dokunur satırlar bilesin, taktir edersin bozar mail, ileti illeti bizi... Saklanmaz, koklanmaz, anlamını anlatamaz; yakışık almaz. Ellerim tir tir titresin, kalbim deli gibi çarpsın, gözbebeklerim irileşsin söyle iyice.

Mektupları kağıttan okumayı nasıl da özledim bir bilsen deli kız. Öle böle değil...

Mehtap Akdeniz
mehtap@kahveciyiz.biz

Yukarı

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Bayramın Ardından

"Nerde o eski bayramlar ?" deyişi bir deyim, bir atasözü gibi girmiştir yaşamımıza. İşte yine bir bayramı daha ardımızda bırakmanın tadıyla, biraz eski biraz yeni tatlar katarak yazmaya başladım Recep ve Şaban'ın üçüncü kardeşini.. Öncelikle aklıma takılan bayramın ismi, neden Kurban gibi tek isim bulamamışlar bu bayrama ? Ramazan'ın ardından geldiği için Ramazan olmuş, simgesi Şeker üzerine kurulduğundan Şeker olmuş, her neyse ve takıntılara takılmadan şeker tadında olmasını beklediğimiz bayrama bakalım. Şeker tadında giremediğimiz gibi pek şeker tadıyla da çıkamayacağız anlaşılan bu bayram, bitmiyor dertler, bitmiyor...

Böyle 9 günlük uzun bayramların ilk çilesi daha bayram başlamadan başlıyor, hep bilinen tekerleme, birbirlerinden kopmaz ikili, Bayram Tatili = Trafik Katili... Eskiden anonim bir türkü var idi, "Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime..." Söyleyen ise; türkücü Nezahat Bayram, ister inanın ister inanmayın ! Oysa; Şenay yıllar önce "Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa.." diye haybeye söylemiş şarkısını.. Biraz abartmış Şenay, hayat bayram olsa sorusunun cevabı olsa olsa herkesin DELİ olması sendromu değil mi ? "Deli'ye hergün bayram !" hesabına vurunca. Bir tatlı delilik de bayramın ilk günü başlıyor zaten :
"Kim o ?"
- Ramazan davulcunuz..
"Bizim davulculardan biri arife bir diğeri de arifeden önce gelmedi mi yafu ?"
- Yok abi, onlar sahtekarlar.. Yan mahalleden sarkıyorlar, ben esas davulcunuzum...
"Hmmm, diğer arkadaşlara da söyledim, bir sonraki bayramın ilk günü hepinizi saat 10:00'da topluca bekliyorum. Orkestranın tüm elemanlarını aynı anda karşımda görmek istiyorum, zurna derslerine de kayıt oldum, grubun adı Bayram 5'lisi olacak, her birinize yer yer solo yapma fırsatı da verecem, söz mü ?"

Bazı meslekler davulculuk kadar ilginçtir, mesela camcı, mesela lastikçi, mesela dişçi. Düşünsenize kırılmasa camlar, patlamasa lastikler ne gerek var camcıya, lastikçiye ? Yollara çivi serpiştirme, sağda bir levha "Lastikçi, 100 m ötede !", sapanla kuş vuran çocuklar, ağaçta bir levha "Camcı, Tel No :......" gibi satışları çoğaltmanın yöntemini araştırmaya gerek yok dişçi isen, "Şeker Bayramında da hizmetinizdeyiz, Dişçiniz..." levhası yeterli. Gelsin şeker kurbanı bayram çocukları, harçlık da kalmadı eskisi gibi nasılsa, şekere boğuldu şimdiki çocuklar, ne kadar metal para biriktirebiliyoruz ki ? Artık en ufak kağıt para olan 250 binliklerin ütülenecek hali bile kalmadı, vah benim memleketim vah ! Bir de düşündüğü harçlık miktarını alamayan çocukların içinden akrabalarına mırıldandıkları "Az verecek ya da hiç vermeyecek bu pinti herif !" göz ifadesine karşılık çalışılması gereken bir durum var : "Kazık kadar oldun ne harçlığı beee !" ifadesi yani..!

"Bayram gelir evimize, name düşer dilimize" diye bir azeri türkünün bana hatırlattığı nameler.. Küçük kasaba veya köylerde bayram topu hadisesi vardır mesela. Ama daha güzeli panayırlar ki; bunlara Bayram Yeri denir oralarda. Pamuk helva, rengarenk macunlar, sonunda sapı elinde kalan elma şekeri, kayık şeklinde salıncaklar, maytaplar, fişekler, çatapatlar, mantar tabancaları, balon patlatan tüfek atışları. Özlediğim tadlar ise çifte kavrulmuş lokum, badem şekeri, çikolatalar, Nevin Teyze'min vişnotkası ( vişne-votka likörü, derhal içtim elbette ilk gün, yine yapmış sağolsun ! ). Öncesi bayram namazıdır bayramların ve çıkışta kasaba ahalisi ile bayramlaşılır küçük cami avlusunda. Bu özel namaz hep karıştırılır nedense ama sağolsunlar matematiksel formülünü de bulmuşlardır, ezberlemek isteyenlere : "2 salla, 1 bağla, 3 salla, 1 yat !". Bir de kolonya eziyeti vardır ki, evin en küçüğü isen yandın. "Kalk çocuğum kolonya tut misafirlere !" komutuyla derhal fırlarsın yerinden ve elindeki kolonyayı tutarsın alık alık, dayanamaz elinden alırlar ve bol bol serpiştirilir misafir ellerine. Elbette tersine durumda da kafandan aşağı boca edilir sen misafir isen küçük olarak, hatta ellerini açsan bile kafana dökülür her ne hikmetse. Hele bir de limon yerine ağır tütün kolonyası ise bayram traşı altında dazlak kafana dökülen, çıkışta cebine mendil, çorap, harçlık bile konmuş olsa sevinemezsin...

"Bugün bayram, erken kalkın çocuklar, giyelim en güzel giysileri, elimizde taze kır çiçekleri, bugün hiç üzmeyelim annemizi" demişse de Barış Manço, türlü türlü yaramazlıklarla üzerdik aksine, çocuğuz ya, kirleteceğiz bayramlık elbisemizi, mabel sakızı da yapışacak, yara bere içinde de kalacağız.. Bir arife gecesi bayram için yapılan bir tepsi tatlıyı bitirdiğimi, temiz bir dayak yediğimi anımsıyorum annemden. Grup Gündoğarken'in "Ankara'dan abim gelmiş, evde bir bayram havası, annem beni ne çok severmiş" melodisi çıkmamıştı o zamanlar, hoş çıkmış olsaydı bile o bayram "annem beni ne çok dövermiş" diye değiştirmem gerekecekti sözlerini ..! "Çifte bayram sevinci" deyiminin yaşandığını bu şarkı ile hissedersiniz adeta. Ama anlamını çözemediğim Edip Akbayram'ın "Bugün bizde bayram var, çünkü evde ayran var !" türküsünün sözleri olmuştur. Ayran için bu kadar tezahürata gerek olduğu kanısında değilim, bence geri planda başka bir şeyler daha var. Örneğin; bol domatesli, tahta kaşıklarla saldırılan ve yer sofrasına kurulan koca bir tencere bulgur pilavı olmasın ? Belki de bu deyim daha uygun : "Yoğurdun ayran, her günün bayram olsun"..

Gelelim benim ve Kahve Molası'nın bayramına ( hobaaaa, oleyyy hatta yuppiiii ve de heyoooo ! ).. En sevdiğim bölüm kısaca..! Bilirsiniz canım, anlarsınız İŞTE..! Evet, bildiniz.. Öyküsü ise sanırım BALDIZ'dan kaynaklanıyor. ENİŞTE gaza geliyor bence, öyle ya tüm mahalle söz birliği etmişçesine "Baldız, baldan tatlıdır" diyor, gaza gelen Enişte, bayramları beklemeden saldırı haline geçiyor ne yapsın zavallı ? "Aaa, Bayram değil Enişte, aaaa öptürmeyeceğim oh işte !" diye bir de azmettirici bir durum da yok değil hani ! Zamanla "Haydaaaa" biçiminde hayret ifadesi eklense de bu deyime, film ismi bile uydurularak sessiz sinema oyunlarında sorulur hale geliyor. Benim için ise; anlatması ne kolay bir film oysa ...:=)

Bu arada arife gününü atlamadan geçmeyeyim, ben şanslıyım ki sevgili öğretmenim yaşıyor hala.. Telefon ettim, mutlu olduk.. Tüm öğretmenlerin gününü kutluyor, ellerinden öpüyorum. Tüm KM Ailesi'nin de geçmiş bayramını, geçmiş bayramlar tadında bir yazı ile kutlamak istedim, umarım başarmışımdır. Baldız'larımı zaten biliyorsunuz, yasal günlerim idi :=) ve kimsenin "haydaaaaa" diyecek hali olmadı.. Gel, 2 ay 10 gün gelllll ..!

asesen@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


ŞAŞI SATICININ KÖR ALICISI - II -

Yok be Bekir, ben öyle akordeon gibi kat kat bükülecek adamıyım? Öylelerinin eline yularımı verecek adam mıyım? İltifat, kibarlık ayağına kendimi sıkıntıya sokamam. Eğilip büzüldükçe adamı sünepe bellerler de kuyruğuna teneke bağlarlar alimallah. Adabımızla hal hatır sorduktan sonra “bu gün boşum, sizinle konuşmak ve tanışmak istedim”, dedim. Ben de aramanızı bekliyordum, ne iyi ettiniz” diye karşılık verdi. “Kendim için bira söyleyeceğim sen, ne alırsın” diye sordum “Benimki de bira olsun”, dedi. “Ne iş yaparsın, nerede oturuyorsun, evli misin, bekar mı” gibi soruların ardından “filancayı tanır mısın, şurayı gördün mü, hiç gittin mi”, gibisinden bir sürü boş laf ettik. Laf ne kadar uzarsa uzasın aslında mesele belliydi. Evli miyim, bekarsam sevgilim var mı? “Sevgililerim, arkadaşlık ettiğim kişiler vardı, ama uzunca bir zamandan beri yalnızım” dedim. O evliymiş, iki de oğlu varmış. Kocası hayvanın tekiymiş, hatta onu defalarca aldatmış. Çocuklar olmasa, şöyle akıllı uslu bir işi olsa hiç takmaz hemen boşanırmış. Ama ekonomik olarak ona muhtaçmış. Şimdi böyle yaparsa ortada kalırmış…

“Ben bira içmek istiyorum, sen ne alırsın” diye sordu. Hiç tanımadığım adamla içki içer miyim sen de bir alemsin yani Zehra. “ Benimki de kapiçino olsun” dedim. Görsen gülmekten geberirsin valla Zehra. Sustalı maymun gibi hazır olda duruyor. Mahsustan sigaramı çıkardım. Bir telaş, bir panik, gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Çakmak çıkaracağım diye az kalsın gömleğinin ceplerini yırtacaktı. Elleri heyecandan yaprak gibi titriyordu. Çakar ha babam çakar, yanmaz meret. Hiç kadın görmemiş hayatında saftirik şey… Gözlerini üzerime bir dikişi vardı anlatılır gibi değil. Salak az kalsın içime düşecek. Lavobaya kadar gitmek için kalktım baktım arkamdan geliyor. “Siz oturun lütfen, ben kendim giderim” dedim.

İkinci biraların yanında birerde hamburger söyledik. “Sen çok hoş, çok tatlı birisin ama evlisin. Benim evli kadınlarla hiç işim olmaz,”dedim. Yalanım varsa taş olayım, neredeyse ağlayacaktı. Bana bir şans ver, ne olur sıt çevirme, seninle çok güzel şeyler yaşayacağız, içime doğuyor” diye yalvarıp yakarmaya başladı. Kaltağın ağzından bal damlıyor. İçim ezildi, üzüldüm be arkadaşım Bekir… “Hem de ben eski sevgililerimle arada bir görüşüyorum, sen şimdi bunlara takarsın, tadımı kaçırırsın dedim. Ben böyle söyleyince gözlerini yüzüme dikti. durmaya başladı. Kuş kafesten şimdi uçtu diye düşünmeye başladım. “bunları sonra konuşalım, zamana bırakalım” dedi. Dananın kuyruğu işte orada koptu be Bekir, beni çok yakışıklı bulduğunu, benimle her şeyini paylaşmak istediğini, güzel şeyler yaşamak istediğini bir çırpıda sayıp döktü. Sonra da gitmek için izin isteyip kalktı. Yalvaran gözleriyle “ara beni, telefonunu bekleyeceğim “dedi. “Ararım, görüşürüz”, dedim. Eve mi geç kalmıştı bilmem, telaşla çıkıp gitti.

Bu kadar acemi olması da hoşuma da gitmedi değil. İnsan acıyor, yazık, günah valla… “Sevgilin falan var mı?” diye sordum. Çok sevgilisi olmuş, hiç birinde aradığını bulamamış, şöyle kafasına uygun birine rastlasa yoluna ölürmüş… Yalan söylemeyi bile beceremiyor dangalağım ya… “Yaptığımız çok yanlış, kendimi suçlu gibi hissediyorum. Ben evli biriyim, duyan gören olursa ne der sonra.” dedim. “ Evliysen ne olmuş yani, ne olur kırma beni, bir şans ver, arada sırada görüşelim. Eğer bir yanlışımı görürsen çeker gidersin”” diye yalvardı. Bizim ilişkimiz yürümez, en iyisi sen kendine daha uygun birini bul “dediysem de dinletmedim. Kapiçinomu bitirdikten sonra masadan kalktım. Israrlarına yüreğim dayanmadı, kıramadım, yeniden görüşme teklifin kabul ettim. Aklıma turp sıkayım emi Zehra, ah benim akılsız kafam ah… Keşke “olmaz, peşimi bırak” deseydim.

Durulur mu be Bekir’im, zaman hareket zamanı. Ertesi sabah aynen yazmışım mesajı.. “ Öğleden sonra bekliyorum, aynı yerde, çok bekletme, gel “diye. Mırın kırın olmasın, telefon da ettim tabii… Masajını görmedim, almadım ayaklarına yemesin bizi… Alı al, moru mor çıkıp geldi. Bir içim su imansız. Görünce özlerim kamaştı. “Gel, bu gün bir değişiklik yapalım. Seni sahilde bir güzel bir yere götüreceğim”, dedim. Hiç sesi soluğu çıkmadı. Tenha, arabalara servis yapılan mekanların birine götürdüm. Salep içtik, öylesine dereden tepeden lafladık. Deniz, dalgalar falan iyi de, bu iş böyle gitmez ki. En iyisi şuna bi yoklama çekeyim dedim, içimden. Elini tuttum, tık yok. “Çok güzelsin, yanında dilim tutuluyor, aklım başımdan gidiyor” ayakları, anlarsın… Bir, iki aynalı lafa, kuzu oldu şerefsizim, mum oldu… Ayranım kabarmış, kendimi kaybetmişim, yapıştım dudaklarına. Biraz daha ileri gitsek, ele güne rezil olcaz. “Geç kaldım, beni götür artık”, demese noktayı koycamız yok. Götürüp sokağın başında bıraktım. Onlarcasını tanıdım bunların, böylesini görmedim. Söylemedi deme, mutlaka büyü yaptırmıştır.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Rengarenk: Tuba Çiçek


İMAJIMIN ELİNDE MAYMUN OLDUM

Lütfen birileri çıkıp, üstüme yapışmış bu 'laylaylom böcüğünden' beni kurtarsın. Yoksa elimde kalacak lanet şey.

Ciddiyim. Şaka yapmıyorum. Alın şu imajı bünyemden.. Yoksa elimin altında ne varsa fırlatacağım oraya buraya. Yani eğer kafanıza kaynamış süt dolu, koca bir fincan ya da kalın bir kitap yemek istemiyorsanız bana ilgi gösterin, empati kurun, sempati yapın, şefkatle sarılın.. Acıyın bana.. Böyle dolu dolu gözlerle bakın ve: "Vah zavallı, pek de genç ve hayat doluydu" deyin. Gurur yaparsam namerdim!

Ulan ne parazit bir imajmış ki, gitmiyor melanet şey. Yapıştı kaldı üstüme. Hani olur ya karıncalar, kalorifer böcekleri ya da fareler için bir takım mücadele ilaçları.. Yok mudur bunun ilacı? Ya da muskası, büyüsü, duası, hacısı, hocası, üfürükçüsü, türbesi, kaplıcası felan yok mudur bu işin? Onlardan istiyorum birkaç günlüğüne. Söz! En kısa zamanda özüme döneceğim.

Tamam. Ben pozitifim, güçlüyüm, 'laylaylom'um ama her zaman da olmuyor yani. Benim de bir 'kalll-bimmm' var; arada paralanan, parçalanan, yaralanan, karalar bağlayan, böööyle lime lime olabilen, böğüre böğüre ağlamak isteyen, kırılan, incinen, ilgi, şefkat bekleyen, aşık olan, özleyen, sızlayan, umutsuzluğa kapılan felan.. Var yani biliyorum. Arada nabzımı yokluyorum. Atıyor kerata.

- Hadi lan, senin tuzun kuru!
- Nasıl yani ya?
- Basbayağı kuru..
- E ıslandı işte.. Havalar sıcak diye gece balkona serdim tuzumu, üst komşum balkonu yıkarken ıslatmış!
- Kurur, kurur gene!

* * *

- Edi bir yazı yazdım; bak ana fikri şöyle...
- Ne biçim yazı bu be? Eğlenceli, komik ve pozitif Tuba'ya ne oldu?
- Yok. Tatile çıktı o. Yerine ben bakıyorum. Olmaz mı?
- Olmaz. Söyle derhal dönsün tatilden.
- Yapma be Edi, geberdi kız bütün kış çalış çalış, üstelik hala da bir karış..
- Konu kapanmıştır. CIAO Tuba!
- Peki Edi.. Peki..

* * *

Yok baba! Pozitif, eğlenceli ve 'laylaylom' değilim bu ara. Hatta bilakis tepine tepine zırlamak, sabahlara kadar içip arabesk şarkılar dinlemek, o şarkılarda kendime façalar atmak, ertesi gün asık suratla uyanıp içmeye devam etmek, kafamı duvarlara vurmak, kahrımdan inim inim inlemek istiyorum yani. Hem vallahi, hem billahi. Şefkat gösterin bana. Çok dertliyim. Kahrımdan ölmek üzereyim. Görseniz, içiniz kan ağlar. Sadece içiniz değil, siz de ağlarsınız halime salya sümük.. Ciddiyim yaaa.. Neden kimse inanmıyor bana? Bak intihar edicem.. Alooo kime diyorum yaaaaaaa?

* * *

Eğer insanları, şöyle ya da böyle olduğunuza inandırır ve dahası alıştırırsanız, sonradan 'neden beni böyle tanıyorlar, neden benden bunları bekliyorlar' diye homurdanmaya hakkınız yoktur. Vardır da, pek kaale alınmaz. Ayrıca delikanlılığa da sığmaz bu. Çünkü, kimse çıkıp da size: 'Senin imajın şu olsun, sen bize böyle böyle bir portre çiz. E mi tatlım?' dememiştir. İmaj meykırınız sizsinizdir.

Kasten ya da kasıtsız da olsa, kimliğinizin tek sorumlusu sizsinizdir. Kimseye ama hiç kimseye kimliğinizden dolayı sitem etmeyiniz. Annenize ve babanıza bile. Hele de sevgiliye, eşe, dosta edilen sitemler bumerang gibidir. Gelip sizi vurur. Oturunuz, adam gibi imajınızın gereklerini yapınız. Oturmadan da yapabilirsiniz tabi. Duruma göre ayar verin artık kendinize.

Özellikle işgüzar insanlar, fedakar kimliklerini abartıp (kimse onlardan o kadar fedakarlık talep etmediği halde), bekledikleri karşılığı bulamayınca da siteme başlarlar. Oysa fedakarlık ya da özveri, adı üstünde karşılıksız bir şeyler yapmak demektir.

Peki neden özverili insanlar, önünde sonunda isyan ederler: 'emeklerimin karşılığı bu muydu' diye? Hani karşılık beklemiyorlardı? Koca bir yalandır bu. Özveride bulunan insan, karşılığında sevgi, alkış, sadakat, onaylanma gibi şeyler bekliyordur. Beklediğini bulamayınca da anında isyan eder. "Ben o kadar özveride bulunayım, sen de karşılık olarak bana bunu mu layık gördün? Alçak, nankör, aşağılık, pislik herif..." Ulen hani karşılıksızdı?

Örnekleri çoğaltmak mümkün:

- Kimseye hayır diyemiyorum, sonra da insanlar tarafından kullanılıyorum. Bıktım artık sömürülmekten. Herkes beni kullandı, nefret ediyorum insanlardan!
- E güzelim, sana her şeye ve herkese 'evet de' diyen oldu mu?
- Yooo. Ama yapım bu, n'apayım?
- O zaman şöyle yap: Bundan sonra, istemediğin her şeye ve herkese "hayır" de. Sömürme sırası sende. Anlaştık mı?
- Yapamam ki, kişiliğime aykırı.
- Eee sen de ne şeyetmeye, ne de şeyetmeye gelmiyorsun yani. Yapın buysa, ya yapını değiştir ya da yapın yüzünden insanlara lagaluga yapma. O yapıyı senden başka birileri inşa etmedi değil mi? Sen seçtin her defasında "evet" demeyi. Kimse kafana silah dayamadı. Üstelik büyük ihtimalle, insanlar tarafından sevilmek ve takdir edilmek için herkese ve her şeye "evet" diyorsun.
- Aman iyi be! Sana da bir şey söylenmiyor.

* * *

- Bu iş yerinde benden başka kimse çalışmıyor. Bütün işleri ben yapıyorum.
- Altın madalya veriyorlar mı bari? Yoksa herkes ne kadar ücret alıyorsa, sen de aynını mı alıyorsun?
- Ne madalyası be, dalga mı geçiyorsun? Üstelik Selma denen yelloz, bütün gün ya oje sürüyor ya da telefonda dedikodu yapıyor olmasına rağmen, benden daha fazla para alıyor.
- E sen de aç bilgisayarını akşama kadar fal bak, chat yap. Kim küsecek?
- Yapamam ki masamda iş dururken. Yapıma aykırı.
- Yapını yiyim, sana bişey olmasın da, ne diyorsun yani? Selma da mı çalışsın senin gibi? Bunu mu demeye çalışıyorsun?
- Evet bunu demek istiyorum.
- O zaman git patrona, müdüre, birilerine şikayet et.
- Aaa deli misin, ispiyoncu muyum ben?
- Zırlama o zaman.
- Aman iyi be! Sana da bir şey söylenmiyor.

Şimdi mesela deyelim ki Fatma adeta bir çöp öğütücüsü gibi unlu, tuzlu, tatlı, ballı, yağlı, yüksek kalorili bulduğu her şeyi yediği halde hiç kilo almıyor. Siz de durmadan rejim yaptığınız halde, su içseniz yarıyor ve ha bire kilo alıyorsunuz. Bu Fatma'nın suçu mudur? Ya da Fatma'ya ve onun gibi olanların hepsine birden küfretmek neyi değiştirir? Kilo kaybetmenize veya yiyip yiyip kilo almayanların da sizin gibi dobişko olmasına bir etkisi olur mu bu küfürlerin? Sanmam!

Kişiliğiniz de bir çeşit 'bünye meselesi'dir. Ya onunla yaşamaya alışır, şikayet etmezsiniz ya da onu baştan aşağıya değiştirirsiniz. Kendinizi onla bunla kıyaslayıp da, herkes gibi olmaya ya da herkesin sizin gibi olmasını sağlamaya çalışmayın. Zulüm olur bu; hem size hem de çevrenizdeki insanlara. Herkes kendi imajıyla yaşamayı öğrensin kardeşim! Yormayın beni, zaten canım burnumda. Aaaaa..

Gördüğünüz gibi, şu sıralar, ben de bir parça 'laylaylom' imajımdan bayılmış durumdayım. Onlarca dünyevi, manevi, maddi, hissi, ulvi ve dahi fani sıkıntıyla boğuşurken ve tepine tepine zırlamak, bulduğum ilk omuzdan şefkat sömürmek istiyorken, kimsenin bu durumu ciddiye aldığı yok. Üstüne üstlük, okur ile Edi elele vermiş, benden komik, eğlenceli ve pozitif yazılar bekliyor. Eh emir büyük yerden, -azıcık homurdansak da- ne gelir elden!

Bu durumda, şunu biliyorsunuz artık: Bana gelip de dert yananlara asla "vah vah yazıııık, çok mu üzdüler seni?" gibi cümleler kurmuyorum. Bilakis, beni şöyle haykırırken bulursanız şaşırmayın: "Daha çok sömürül.. Bütün nankörler seni bulsun.. Hep veren taraf, ezilen taraf sen ol.. Uğradığın suiistimallerin sayısını bilemez hale gel.. Beter ol.. Sürün.."

Yukarıdaki dialoglarda, 'kimseye hayır diyemeyen' ve 'bu iş yerinde benden başka kimse iş yapmıyor' diyen ağlakların, son cümlelerini hatırlayın: "Aman iyi be! Sana da bir şey söylenmiyor." Evet bana bu konuda bir şey söylenmez. Çünkü size empati yapmayacağım, sizi onaylamayacağım ve kendinize acımanıza çanak tutmayacağım. Zira yaşadıklarınızın tümü sizin sorumluluğunuzda. Bunu bir kere daha düşünün.

Don Marquis'in dediği gibi: "Eğer insanları, düşündüklerine inandırırsanız, sizi severler. Gerçekten düşündürürseniz ise, sizden nefret ederler."

Ey okur, benden nefret et ama bana asla acıma!

(Oh beee, bu yazıyı da kotardık! Laylayloooooooooooooooom..)

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Tecrübelerimiz hayatta attığımız eksik veya yanlış adımların tortusundan başka ne olabilirki.. Bu tecrübeler değilmidir aynı yanlışlıklardan sakınmamızı sağlayan.. Dağları tepeleri aşarız ama bazende düz ovalarda tıkanır kalırız. Sebepler çoktur buna. Bu hafta olduğu gibi mesela. Haset dolu insanlar kuşatmışlarsa sizleri çevrenizde.. Enerjilerinizi yelken değirmenlere karşı savaşlarda telef etmeyin.. Sizi çekemeyenlerinde istedikleride o zaten.. Tibet kökenli bir atasözü şöyle demektedir ; ...düşmanlarımın önünde diz çöküyorum zira onların sayesinde ilerliyorum yaşamda... Yürütün karavanı gerisi fasa fiso.

2- 6 aralık günleri sıkıntılısınız.. 3 ve 4 aralıkda günleriniz güneşli..Yabancı ülkelerle ilgili projelerde gelişmeler gayet olumlu.. Projelere hayat vermenin tam sırası.. Ailevi ilişkilerde dikkatli olun hafta sonu..

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Hayatta doğru olan tek şey nedir biliyormusunuz boğalar ? YARATICI olabilmektir şüphesiz... Önemli olan birşeyleri yaratabiliyormusunuz kendinize, budur yaşamın özü.. Yaratıcı olabilmek sözde çok basit gelebilir ama ya pratikte ... Manevi gücünüzü yaratıcılığınızla birleştirebiliyorsanız boğalar bilinki bu hafta bahtiyarsınız demektir..

Boğalar kesinlikle gözüpek, serseri yürekli olun bu hafta, cengaverleşin hatta.. 1- 3- 4 aralık günleri özellikle.. 6 aralık günü tartışmalı ortamlarda fikirlerinizi savunmaktan çekinmeyin.. Dostlarınızı gözbebeğiniz gibi ihtimamla koruyun, özellikle hafta ortalarında.. Sizlere ihtiyaçları olacak bunu unutmayın sakın..

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Hayatta edinmemiz gereken manevi zenginliklerden biriside şu olmalı ikizler ; çetrefelliklerle dolu hayat yolunda kendinizden birşeyler vermesini bilmezseniz ve o mutluluğu tatmaktan kendinizi mahrum ederseniz hep bana hep bana demekle belki hızlı ama mutlak buruk bir yaşama kendinizi mahkum edeceksiniz demektir...

Problemleriniz çözümlerden uzak olsalarda kış mahmurluğuna verin bunları.. Semalardan kollanmaktasınız yinede. Ve unutmayın önümüzdeki günler imza gerektiren hiçbir anlaşmaya yanaşmayın..Etrafı kızıştırmayın, militanlığınız tutmasın.. 3 aralık günü gayet mutlusunuz.. Hafta sonu titreşimlere dikkat edin mutlaka ikizler...

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Bir japon atasözü derki ; ...öğrenilenler yaşanmadığında öğrenilmiş olamaz ...
Ya siz yengeçler öğrendiklerinizi yaşamaya kararlımısınız artık. Bu hafta maneviyatı yüksek ve bereketli ışınların eşliğinde başkalaşımları hissedeceksiniz kendinizde.. Öğrenecek daha çok şeylerde olsa dünya avuçlarınızın içinde bunu bilin..

Sanki içinize doğdu değilmi bu hafta istesenizde istemesinizde değişimleri yaşayacağınız.. Şanslara sevgiliye sarılır gibi sarılın, hatta dahada sıkı sıkıya ! 6 aralık günü mutlusunuz. 1 ve 4 aralık günleri ise yürekleriniz kocuman !

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Arslanlarım diyebiliyorsanız bir anlık ;
Allahaısmarladık köye, kasabaya, dar mekanlara.,
Diplomalara, evdeki halılara, arabalara, metroya.,
Ajandalara, patronlara, meslekdaşlara, telefonlara.,
Oldukları yerlerde bıraktınızmı herşeyleri, kayınvalideleri..
Yeni bir sayfa açılmakta yaşamlarda.. Yazar olun yeni sayfalarınıza yada eskilere talim edin sararmış olsalarda.. Fantezimi bunlar, olabilir.. Ya gerçekse, bunada siz karar verin artık...

2004 yazı için kalplerinize talipler çıkacak ! Muallakta kalan ne varsa temizlemeye başlayın..Şimdiden.. Fevri davranışlarda dikkatli olun, hoyratlaşmayın.. 3 aralığı öpün.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Kısmet soruyor başaklara ;
- ne hoşunuza giderdi bir isteğiniz olsa ?
- oh farketmez siz ne isterseniz..
- tamamda bu sefer seçim sizlere !
- ne desemki, nasıl isterseniz ...
- sabrım taşıyor ama, bekleyemem artık
- bi düşüneyim hele !... derken kısmet kaçmış elden..
eğer bu haftada böyle kararsızlıkları sergileyeceksiniz haliniz duman oğlaklar...

15 aralığa kadar engeller kapı gibi dikilselerde tokmaklar elinizde unutmayın, o külfetler sizleri seçimlere zorlamak için geldiler.. 5 aralıkta kısmeti kaçırmayın bari..

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Pandora' nın kutusu huzurlarınızda açıldı teraziler ve mitolojiye göre içinden insanlığa reva görülen her türlü ızdıraplar uçuştular. Nasıl orada olduğu bilinemeyen bir tek ne kaldı size biliyormusunuz, umutları temsil eden Yıldızlar.. Sizleri cenderelerde kıvrandıran dertleriniz varsa eğer tünelin ucu gözüktü buna inanın.. Bütün kalbinizle...

2 ve 3 aralık günlerini akıllıca kullanın, duygularınıza hakim olun hemen parlamayın.. Ailevi ve sosyal yaşamlarda karışıklıklara önem vermeyin. Perde arkasında sizin başka yaşamlara geçiş süreçleriniz bahis konusu unutmayın.. Kişisel bilançolarınızı kendiniz yaşamalısınız ama asla çevreniz olmamalı bu..

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Lamartine şöyle yazıyor ;
..ölüm ölmek değildir asla, yeni bir hayata doğmaktır... ( Socrate' ın Ölümü eserinden)..
Önce kalbinizde oluşan bir ihtilal rüzgarı bu haftadan itibaren yeniliklere götürmeye kararlı sizleri.. Ama eskilere sembolik ölümlere hazırmısınız akrepler.. Evet diyebiliyorsanız kalbinizden, o halde hayat sizleri bekliyor.. Çok keskin ve radikal seçimlerden geçmeye hazırsanız 2004' ü her yönden bir başka yaşayacaksınız..

1 aralık günü mali konularda azami dikkat gerekmekte. 3 aralıkta kayıp motivasyonlar sizlere yeniden dönüşlerde. 5 aralıkta randevuları sıralayın akşama mutlulukları saymak için.. 6 aralık günü mesleklerle ilgili boğucu detayları sakince halletmeye hazırlanın..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Birgün bir arkadaşım şunu sordu bana ; .. bulunduğun ülkede insanlar nasıllar acaba ? deyince peki senin oturduğun ülkede insanlar nasıllar diye karşılık verdim.
- egoist ve para hastası insanlar toplumu olduk işte !
- o halde büyük bir olasılıkla ülkemin insanlarınıda aynı şekilde egoist ve para delisi bulacaksın dedim kendisine.. Hayal kırıklığına uğradığını hissettim o an..
Başka diyarların ovaları daha bir yeşil gelir her nedense, cıvıl cıvıldır yaşamlar hayallerde.. Yaylar bu hafta kendinize adaletli davranın, dipsiz hülyalarda gidip gelmekle en sonunda afakanlar sizleri boğazlıyacaklar dikkat.. Nereye giderseniz gidin kendinizi götüreceksiniz bu kesin.. O halde ruhunuzu güneşlendirin, hayatınız yeşersin..

Olağanüstü kaygan bir haftadasınız yaylar.. Adaleti beklemeyin ne gökten ne yerden, hayat yolunuza devam edin adaletsizde olsa şimdilik.. Güçlü olduğunuzu farkedene kadar...en azından..

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Sabreden derviş muradına ermiş diye çok duymuşuzdur ailelerimiz ve çevrelerimizden.. Sizlerde çook sabrettiniz oğlaklar çook şeylerden feragat ettiniz idealleriniz için ve az birşey kaldı semereleri toplamaya.. Bazen geçmiş yaşamlara asılı kaldınız bazende içleriniz göçtü ama hayatınızın birgün değişeceğine hep inandınız.. Bileğinizin gücü ve maneviyatınızın sağlamlığı sayesinde bu günlere geldiniz artık kararlar sizin..

Önemli kararlar ve randevular için ayın 5' ini bekleyin.. O gün gönüllerin huzurlarla dolu olacağı kesin ve davranışlarınızda hissedilecek zaten bu tatlı hafiflikler.. Anneler ile olsun, kızkardeşler ve hatta kız çocuklarınız varsa eğer, ilişkilerde kıvılcımlar çıkabilir hafta sonunda.. Ateşlendiniz ya artık tutulmazsınız siz...

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Çarkıfelek gittikçe hızlanarak dönmekte kovalar.. Yaşamlarınızda tercihlere şu sıralar çok yaklaştınız.. Çarkıfeleği siz döndürüyorsanız mesele yok sonuçlarıda kabule hazırsınız demektir ama eğer çarkıfelek kendiliğinden dönsün bakalım hayırlısı neyse diyorsanız o zaman sonuçlarınada ister istemez katlanacaksınız demektir.. Ayın sonunda farkına varacaksınız o muazzam değişikliklerin varlığına..Çok şeyler açıklıklara kavuşacak göreceksiniz...

Yabancı ülkelerle ilgili alanlarda sanatsal uğraşılarda pupa yelken denizlere açılabilirsiniz.. Ayrıca eğer beklenmedik hoşlukları seviyorsanız hayat size hodri meydan demeye geldi, benden söylemesi.. Harcamalarda hassas dengeleri koruyun çoşkulara kaptırmayın kendinizi aniden.. 3 ve 5 aralık ideallerinizi yaşatın korkmadan...

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
El yordamıyla bazen, tecrübelerimizin aydınlattığı fenerler yardımı ile çoğu zaman geldiğimiz noktalarda arkamıza baktığımızda katedilen yolları er veya geç açık seçik görmeye başlarız.... Eğer dünyevi yapınızı dört bir yana serpiştirdiyseniz eşsiz zenginlikte maneviyat ihtiva eden bir yapıyla hayata yeniden doğuşlara hazırsınız demektir.. Ve fenerinizin aydınlattığının yollarınızdan çok ruhunuzun devrimleri olduklarını bir çırpıda anlamış olursunuz.. Bu hafta bu noktalardasınız balıklar.. Yakınlarda fenerlere gerek kalmayabilir. Doğacak güneşin ışınlarıyla önünüz aydınlanabilir.. Tereddütler hücrelerinize usanmadan hükmetmek isteselerde.. Yeniden doğabilmek için sembolik ölümlere razı olmazsanız, birgün her anınızı yaşayan ölüler gibi geçirmeye mahkumsunuz demektir... Korkulara teslim bedenlerle.. Dönün güneşlere vakit varken.. Haftanız bereketli, herşey olabilir sizleri yüceltecek anlamda.

Haftanızı yukarıda hissettirdim, tarih vermeye gerek kaldımı balıklar... Güneşe arkanızı dönmeyin, bir gün batarsa tüm yaşam süzme ışıklar içinde geçer ve öylede biter..

Sevgili müdavimlerim on günlük bir aradan sonra yeniden yıldızların altında buluşuyoruz. İdeallerinizden feragat etmeyin.. Birgün emellerinize erişebilmenin mutluluklarını tadarak bahtiyar olun, sizlere bunu can-ı gönülden diliyorum...

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.823 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Vallahi ben değilim!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.sehriye.com/sehriye/cda/sehriye_index/1,,426,00.html?eid=6959
İstanbul Feshane'ye gittiniz mi? Özellikle ramazan ayında bir başka olur feshane şenlikleri. ...Feshane bu yıl da İstanbulluları; Geleneksel Direklerarası Eğlenceleri, sevilen sanatçılar, Feshane Ramazan Çarşısı ve bin bir çeşit iftar lezzetleri ile buluşturuyor. 1999 yılında 100-150 bin kişinin ziyaretiyle sonuçlanan ilk şenlikten bu yana artan bir hızda katılım oranı yükselen Feshane'nin Ramazan Şenlikleri'ni bu yıl 750-800 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor...

http://www.iris.com.tr/yemekeglence/yemekeglence.htm
Yemek yapmak sizin için bir eğlence olabilir mi? Yoksa bir işkence çeşidi mi? ...Sık sık sofralarımızı süsleyen makarnayı bu kez çok daha değişik ve çok daha lezzetli yemek istiyorsanız tarifimizi kaçırmayın...

http://www.bayburtnet.com/Yemeklerimiz.htm
Siz hiç Bayburt usulü ekşili dolma, tel helvası veya galacoş yediniz mi? ...Yemekler kültürümüzün bir parçası olarak asırlardan beri devam eden geleneksel bir yapının günümüzdeki uygulamasıdır. Bayburt yöresel yemeklerinde görülen genel özellik, un ve una bağlı yemeklerle, etli yemeklerin sebze ve zeytinyağlı yemeklerden çeşit olarak daha fazla oluşur. Bu da yörenin coğrafi şartlarının kültürel yapı üzerindeki etkisidir...

http://www.sevivon.com/cocukkosesi/masallar/klasik/keman_calmak.htm
...Çocuklar, bugün size kemanımla bir şeyler çalacağım. Bana göre, dünyada keman çalmayı bilmekten daha iyi, daha güzel hiçbir şey yoktur. Yanıldığımı mı düşünüyorsunuz? Sizi bilmem, ama ben kendimi bildiğimden beri bir kemanım olmasını isterdim ve müzisyenlere adeta tapardım! Köyde bir düğün olduğunu duyar duymaz, müzisyenleri selamlamak için oraya koşan ilk ben olurdum. Bas kemanın arkasına geçer, en kalın telini çeker – buuum!..

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


E-Mail Creations v1.5 [884KB] 98/ME/2000/XP FREE
http://terance.d.mccutchen.net/software/E-MailCreations1.5_Install.exe
Web sayfası benzeri email mesajları hazırlayabileceğiniz bir program. Yarattığınız, resimli, müzikli sayfaları Outlook Express yardımıyla gönderebildiğiniz gibi, kendi SMTP motorunu kullanarak da yollayabilirsiniz. İşe yarar bir programa benziyor.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031201.asp
ISSN: 1303-8923
1 Aralık 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri