KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 403

 15 Aralık 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Ne haftasonuydu ama?!..


İyi haftalar,

Maaşallahı vardı vallahi. Popstarlarımızla başladık. Denizde sektirilen taşların dalgasına dayanamayan bir cici jüri üyemizin istifasıyla devam ettik. İstifasına neden olan sonuçlar açıklandığında bir hayrettir gitti ama cici kızımız bu sonucun baş mimarı olduğunu hemen anladı sanırım. Anlar anlamaz da çekti gitti. Deniz Hanımın tepkisini anlayışla karşılıyorum da bu mesaj oycularının tepkisini anlamakta güçlük çekiyorum. Yahu sıradan bir yarışmayı bir vicdan muhasebesi meydan muharebesi haline nasıl getirebiliyoruz elbirliğiyle? Bir gece önce güzelim şarkıyı rezil eden Beyhan kardeşimi, ki kendisini takdir ederim bilirsiniz, jürinin gereksiz ve yersiz tepkisi yüzünden mağdur addederek zirveye taşıyabiliyoruz. Sapla samanı birbirine karıştırmamak gerektiğini öğrenemeyecek miyiz Allahaşkına? Hep mağdurun hep zayıfın yanında olmak kaygısıyla komik durumlara düştüğümüzü göremiyor muyuz? Bunu kendi ezilmişliğimizin dışavurumu olarak değerlendirsem büyük laf mı etmiş olurum? Katile katil dendi diye, sözleri unutan yakışıklıya çok yüklenildi diye, yetenekli çocuğa engelli diye oy verirsen olmaz ki be kardeşim. Objektif ol, etkilenmeden ver 3 kontörlük oyunu canımı ye. Neyse gide gele öğreniriz herhalde, hazır "Biz Evleniyoruz" da başladı. Buluruz nasılsa bir ortayol.

Pazarın sürprizi ise Saddam amcanın garip haliydi kuşkusuz. Onca yıllık beyliğin sonunda saklandığı çukurdan kazılarak çıkarılan bir garip sabık lider. Hey gidi günler heeyy. Ne oldum dememeli ne olacağım demeli...

Aslında bugün günlerdir beklediğim KKTC seçimleri üzerine üzerine konuşmak istiyordum ancak sonuçlar belli olduğunda ne diyeceğimi şaşırdım. Tam bir yandı gülüm keten helva durumu. Ancak sonucu dışişleri bakanımızın şu sözüyle değerlendirmekte yarar var. "Sonuç ne olursa olsun kararı TBMM verecektir. Herkesin bunu bilmesinde yarar vardır." Hele şu birkaç gün geçsin bu konuda bizim de söyleyecek birşeylerimiz olur diyelim ve huzurlarınızdan saygıyla ayrılalım. Hepinize güzel bir hafta diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


ŞAŞI SATICININ KÖR ALICISI - IV -

Sende bir acayipsin yani Zehra. Kocam yakalarsa ne yapacakmışım? Ben o kadar enayi miyim? Yine aklımı karıştırdın şekerim. Nerde kalmıştım? Ha, bir gün öğle üzeri yine bunun evine gittik. Soyunup dökünüp yatağa daha yeni girmiştik. Kapı çaldı... Ne yalan söyleyeyim çok korktum. Benimki yataktan fırlayıp kapıya gitti. Dürbünden bakar bakmaz yüzü kireç gibi oldu. Bir terslik olduğunu anladım. Telaşla üstümü giymeye başladım. Sus, sesini çıkarma, evde olmadığımızı sanıp nasılsa gider.” dedi. “Gelen kim” diyorum söylemiyor. “İnsanı çatlatma söylesene ayol...” “Eski bir arkadaşım, Selma” dedi. Kapıdakinin gideceği yok. İnatla kapıyı vurup, zile basıyor. “Kapıyı aç, içerde olduğunu biliyorum” deyince elim ayağım titremeye başladı. Sonunda resmen basıldık. “Gerekirse akşama kadar burada bekleyeceğim, kapıyı aç”, diye bağırmaya başladı. Bütün apartman çın çın karının sesiyle çınlıyor. Bizimkinin bir kuzeni varmış. Ona telefon etti. “ Aman Cavit, elini ayağını öpeyim, durum böyle böyle. Gel şu zilliyi kapıdan alıp götür. Neyse Cavit geldi, yalvar yakar Selma’yı kapıdan alıp götürdü. Tam bir saat diken üstünde oturdum. Kadın gidince açtım ağzımı yumdum gözümü. Ne yalancılığını bıraktım, ne beceriksizliğini. Madem evine gelen giden var beni ne diye buraya getiriyorsun. Süt dökmüş kediye döndü. “Ben seni seviyorum, eski arkadaşlarımın hepsini bıraktım. Lütfen beni af et. Yaşamımda sadece sen olacaksın. Sakın beni terk etme. Sen benim hayatımın anlamısın. Sana kesinlikle hiçbir konuda yalan söylemeyeceğim. Böyle olacağını tahmin etmemiştim,” diye yalvardı. Ben aslında kapıdaki kadına acıdım. Onun yerinde ben de olabilirdim. Basit bir arkadaşlık için herkese rezil olmayı kim göze alır? Aşık falan herhalde... Bana bir konuda söz vermesini istedim. Ne olursa olsun bana açıkça anlatacak ve hiçbir konuda yalan söylemeyecek. Bunun dışında ister başkası olsun ister olmasın. Yeter ki bana yalan söylemesin...

Canımı sıkan ne biliyor musun Bekir? Bana mesaj atıp hakaret etmeye bile değmezsin diye yazmış. Benim bir şeyden haberim bile yok. Selma’nın evi basmasının ardından her şey düzeldi. Hatta eskisinden bile daha güzel oldu. Geçenlerde bir akşam evde yalnızım. Kendime bir bardak rakı doldurmuşum, peynir, domates, meyve falan... Kapı çaldı. Kimseyi de beklemiyorum. Açtım baktım, Melek... İçeri buyur ettim. Paltosunu aldım, astım. “Ben öyle takılıyordum, sende içer misin” dedim. İçmemekte laf mı, bayılırım” dedi. İkişer kadeh parlatıp eskilerden söz ettik. “Bu gece sendeyim” dedi. Gerisi malum hikaye... Kendi ayağıyla gelmiş, ben istemiyorum mu diyeceğim. Al takke ver külah ben uyuyup kalmışım. Melek, zaten ayarsızın teki. Almış telefonumu, önüne gelene mesaj yağdırmış. Benim olan bitenden haberim bile yok. Niye telefonumu başkasına vermişim. Allah’ını seversen sen söyle Bekir, Benim ne suçum var?

Dün gece telefonuna, “Yine tenimde dolaşıyor gözlerinin o elleri, cüretin kollarına çekiyor beni. Bir ileri iki geriye saymaktan vazgeç bari. Akıyor kanım sana sıcacık aşkına” diye bir mesaj yazdım. Edepsiz şeyler mi yazmışım? Şimdi çat diye çatlıyacam Zehra. Baş başa kalınca yaptıklarımız sanki çok edepli. Alemsin sen ayol, valla... Cevap olarak bana boş bir mesaj yolladı. Ben de soru işareti yazdım. Oda ünlem göndermiş. ”İsmail sen iyi misin?” yazdım. “Bu sefer ne yazmalıyım” diye bir mesaj geldi. Ben hala dalga geçiyorum. Az sonra bir mesaj daha aldım. “Yalnız değilim” diyordu. “Kim var yanında aşkım” diye sordum. “On yıldır çıktığım ve hala deliler gibi sevdiğim biri var.” diye cevap vermez mi? Sinirden aklımı kaçıracağım.

Telefonla aradım bir kadın açtı. “Benim adım Melek”, dedi. “Ben seni aramadım, İsmail’i telefona verir misin?” “Sen kimsin, İsmail’i neden arıyorsun” diye sordu. “Sevgilisiyim, peki sen necisin? Ben mi, nişanlısıyım bilmiyor musun? “Sizinle konuşmak istemiyorum, bana İsmail’i verir misin? “Veremem şimdi uyuyor” dedi. İsmail’e mesaj yazdım “ sen hayvanın tekisin, hakaret etmeye bile değmezsin” yazdım. Mesajımı kız yanıtlamış... Seni İsmail’ e sordum, benim hiçbir şeyim değil, sürtüğün teki o, bana aldırma dedi” diye yazmış. “Sürtük olduğumu kabul ediyorum. Telefonu sahibine ver de o bunu yüzüme söylesin” dedim. Telefon önce meşgule alındı sonra kapandı. Sabaha kadar defalarca aradım, telefon hep kapalıydı.

Ben bunları hak edecek ne yaptım? Keşke Selma’nın kapıya dayandığı gün bıraksaydım bu adamı. Bana söz verdi, “ayrılmayalım”, dedi. Hepsini çoktan unutmuş bile eşek... Keşke daha önceden kıçına tekmeyi bassaydım. İnan Zehra, o an ölmek istedim. Gece sabaha kadar gözüme uyku girmedi. İçim acıyor Zehra, ellerim titriyor baksana. Susar mıyım hiç Zehra. Sana gelmeden açtım telefonu bir güzel fırçaladım dangalağı. Konuşacaksan benimle kendin konuş adi herif. Niye yanındaki kaltağa veriyon sanki telefonu. Kendimi kapı önünde bekleyen o zavallı kız gibi hissettim. En çok niye üzülüyorum biliyor musun Zehra? Yalanına , dolanına bile razı olduğum birinin bana yaptığına bak. Hiç bu kadar aşağılanmadım ben Zehra. Erkek değil mi? Hepsinin canı cehenneme...


Ertesi Gün ;
Akşama kadar sokağın başında bunu bekledim. Bakkala, fırına gitmek için mutlaka evden çıkacak. Beklediğime de değdi be... Köşe başında kaptım kolundan. “Ne diyorsun kızım, niye hakaret etmeye değmezmişim. Ne yaptım sana ben?”dedim. Bana maval okuyor, sen ne yaptığını daha iyi bilirsin ayakları, kapris falan işte. Bilmiyorum dedim, adamı deli etme, bilmiyorum diye bağırdım. “Telefonunu çıkar, benden gelen eski mesajları oku” dedi. Çıkardım telefonu baktım. Benim bu mesajlardan haberim yok . Kendi telefonuna dün gece Melek’in gönderdiği mesajları bana gösterdi. Vay aşifte, ben uyurken epey haltlar karıştırmış. “Dün gece Melek diye bir arkadaşım bana geldi. Ben yemekten sonra biraz uyumuşum. Benim bir şeyden haberim yok,” dedim. “O benim sevgilim falan da değil. Aramızda hiçbir şeyde geçmedi. Bunun için beni terk edeceksen et” dedim. Hemen yelkenleri suya indirdi. “Sana bir şans daha vereceğim”, dedi. Biraz yalan kimseyi öldürmez. Savaşta ve aşkta her yol mubahtır.

Bakkala gitmek için evden çıkmıştım. Köşeyi dönerken kolumdan yakaladı. Beni sokağa rezil edecek. Sesimi çıkaramadım. Benim olan bitenden haberim yok diyor başka bir şey demiyor. Ayaklarıma kapandı rezil... Haklı olabilir. O uyurken bütün dümeni Melek denilen o kaltak yalnız çevirmiş olabilir. “Telefonun vermeseydin, uyurken kapatsaydın, beni niye aşağılatıyorsun başkalarına,”dedim. İyice yalvartıp ondan sonra “sana son bir şans veriyorum, başka hiçbir kadın olmayacak, işine gelirse ara, yok gelmezse bir daha karşıma çıkma “dedim. Tamam dedi, yemin billah etti. Ben de dayanamadım onu af ettim.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz

Yukarı

Leyla Ayyıldız

 Yazı-Yorum : Leyla Ayyıldız


   GÖZLERİNDEN DAHA PARLAK DEĞİL

Asla bilmeyeceksin bunu senin için yaptığımı. Parmak uçlarıma dokunup, 'Bunların neden olduğunu anlamıyorum' desen de, sana yalan söylemeye devam edeceğim. Sana verdiğim gün de söylemeyeceğim, daha sonra da...

Bu aralar beni merak ettiğini biliyorum. Her akşam eve geç kalıyorum. Nasıl da inanıyorsun hemen söylediklerime. Kocaman gözlerini bana çevirip, hiç konuşmadan bakıyorsun, özlemle, aşkla ve bir o kadar da merakla...

Sormuyorsun... Sormazsın sen... Hiç sormadın... Sende kaldım, çünkü sormadın. Sende kaldım, çünkü bir tüy kadar hafiftin. Kanatlarıma hiç yük olmadın, sen benim... Seninle gökyüzünde süzülmek kolaydı. Hafifliğin, ruhumun daha da yükselmesine sağladı... Sende kaldım, seninle uçarken gördüklerimi sevdim... Her yükselişimizde ufuk çizgisinin daha ileriye gitmesini sevdim... Sende kaldım, sende kalmak kolaydı. Sende kaldım... Çok sevdim seni...

Günlerdir bekliyordum. Sonunda Güney Afrika'dan gönderdiler. Kimberly bölgesinden... En az bulunanlarından, rengi kırmızı... Düşünsene yer kabuğunun yaklaşık 110 km. derininden çıkmış yola, kimberlit bloğundan ayrılarak, akarsularla gelmiş...

Tıpkı senin gibi... O da uzun bir yolculuk yapmış... Çok uzun bir yolculuk... Derinlerden gelmiş, yolculuğunda sağa sola çarpsa da, özünü yitirmemiş. Ne derdin hep; 'Her insan cevherdir', gözlerin parlayarak. Her insan cevherdir...

Çok zor oldu, nasıl keseceğimi saptayıp, onu işaretlemek. Çelik kamayı yerleştirip, tokmakla vurduğumda, heyecandan öleceğimi sandım. Çok şükür ki işaretlediğim yerden ayrıldı.

Bastığın yeri dahi incitmeden, ayak parmak uçlarında yürümeni sevdim. Her yol ayırımında, yazgına gülümsemeni sevdim...

Onu bir mengeneye yerleştirdim ve dakikada dört bin devir yapan, kağıt inceliğindeki fosforlu tunçtan yapılmış diskle yaklaşık on iki saatte kestim... Tam on iki saatte. Aklıma hep senin sözün gelerek... 'Sabrın meyvesi güzel olur'... Sabrın meyvesi güzel oldu bebeğim...

Hiç mücevher taktığını görmedim. Ruhunu ağırlaştırdığını söylerdin. Anımsar mısın? Bir akşam yemeğinde herkes takıp, takıştırmıştı. Yine en sade olan sendin. Ama hepsinden daha parlaktın. Kulağına eğilip; -Bir gün John Lenon kraliyet ailesine bir konser vermiş, konser sonunda ' herkes alkışlasın, sadece en ön sıradakiler mücevherlerini şıkırdatsın' demiş dediğimde, yanakların pespembe olmuş ve 'şşşşttt duyacaklar' diyerek, belli belirsiz gülümsemiştin... Ben senin sadeliğini sevdim...

Bunu gördüğünde şaşıracaksın, belki takmak istemeyeceksin. Başını hafifçe kaldırıp; 'Ya anlamıyorum bu taşlara değer verenleri' diyeceksin, hatta çok daha bilmiş bir sesle 'Hem bilmiyorlar mı, diğer gezegenlerde bunlardan tonlarca var, oralardan gelmeye başlayınca pazarda bile satılacak bunlar' diye de minik bir kahkaha atacaksın.

Biliyorum bebeğim, pazarda bile satılacak. Ama bu diğerlerinden farklı, hiç bilmeyecek olsan da, bunu senin için ben yaptım...

En ustalık gerektiren kısmı fasetaların oluşturulmasıydı. En fazla parlaklığın verilebilmesi için faseta açılarının kesin bir düzen izlemesi gerekiyordu. Çok zor olsa da değdi. Yaşamın zorluğu ve senin değdiğin gibi...

Biliyorum gözlerinden daha parlak olmayacak, biliyorum sadece bir taş. Sevgimi işlediğim bir taş... Ben senin gözlerindeki ışığı sevdim...

'Unconditionally' demiştim bir kez, 'Kayıtsız, şartsız mı demek?' diye sormuştun.

Evet kayıtsız, şartsız demek... Kayıtsız, şartsız sevmeni sevdim. Kayıtsız, şartsız sevmeyi sevdim...

Leyla Ayyıldız
ayyildiz@kahveciyiz.biz

Yukarı

Ahmet Altan

 Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


   ZAVALLI BİR YOKOLUŞ -1-

Eğitim ve vizyon konularıyla uğraşan küçük bir toplantı/mail grubuna üyeyim. İki hafta kadar önce bir mesaj geldi bu gruptan. Bir internet linkine gidip oradaki bir yazıya göz atması isteniyordu grup üyelerinin. Fazla yoğun olmadığım bir anda söylenen adrese gittim ve gerçekten çok çok ilginç bulduğum bir yazı ile karşılaştım. Yazı öylesine ilginç geldi ki bana, konuyu daha da derinlemesine araştırmak gereksinimi doğdu. İlgili diğer adreslere gidince de, gittikce daha eneteresanlaşan bir başka hikaye ile karşılaştım. Hem bir bilimadamının olağanüstü ilginç serüveni, dramı hem de dünyanın ve insanoğlunun sonu ile ilgili benim çok merakımı uyandıran konular..Girdiğim adreslerde bulduğum tüm metinleri bastım. Elimdeki belki 200 hatta 250 sayfalık dokümanla 9 günlük bayram tatili dahil boş bulduğum her zamanı kullanarak, şimdi okumaya başlıyacağınız mini yazı dizisi çıktı ortaya.

Peşinen söylemek isterim, konu bilimsel ve futuristik yönler içeriyor. Bu nedenle tüm okuyucuların ilgi alanına girmiyor olabilir. Ancak, bu dünyada var olan, insanlığa bir anlam ve misyon yükleyen her bireyin okuyup fikir edinip kendi duruşunu belirlemesinde yarar olduğunu zannettiğim bir konu bu. Bu nedenle az ilgi duysanız da okumanızı öneririm. İnsanın geleceği, bilimsel etik gibi konularla ilgili olanların çok heyecan duyacaklarını zannediyorum.

Aşağıdaki yazıya Wired dergisinin 2000 yılı Nisan sayısında yayınlanmış olan 'Why the future doesn't need us' başlıklı makale temel kaynak oldu. Bu yazıyı takiben yayınlanacak olan yazılar pek çok değişik internet sitesinden çevirilip derlenmiştir, yararlanılan tüm kaynak adresleri dizinin sonunda ayrıca verilecektir.

Teknolojik gelişmenin geleceğinde insana yer yok!

Küçük Bill, bir Eylül sabahı devasa binanın önünde babasının kucağından indiğinde, nereye gelmiş oldukları konusunda hiçbir fikre sahip değildi. Sadece çok büyük bir bina.. Babasının elini tutup merdivenleri tırmanmaya başladıklarında-aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen- sanki heyecandan minik elinin babasının avcu içinde terlemiş olduğunu anımsar gibi oluyor. Yüksek tavanlı uzun koridorlardan ilerleyip, bir odaya girdiklerinde, babası kocaman ahşap masanın arkasında oturmakta olan adamın elini sıkıp sohbete dalınca, Bill etrafa bakındı. Oyuncak niyetine bir şeyler var mı diye geçirdi içinden, yoktu.. Her taraf üzerlerinde çok, ama pek çok kitap ve dosyalar yığılı raflarla çevriliydi. Az sonra masadaki adam onu yanına çağırdı, dizine oturttu ve arkasındaki raftan çektiği bir çocuk kitabını önüne koyup, yumuşak bir sesle 'Bize şunu okur musun Bill?' dedi. Dizinde oturmakta olduğu adamın okul müdürü olduğundan habersiz, üç yaşına yeni girmiş olan küçük çocuk önüne konulan kitabı oldukça düzgün ve zorlanmadan okumaya başladığında her iki adamın da yüzlerinde şaşkınlık ve hayranlık birlikte ışıdı, sessizce başlarını sallıyarak, minik dudakların kıpırdamasını seyredip, insana huzur ve umut veren ince sesini dinlediler.

Çok kısa bir süre önce, Sun Microsystems firmasının baş bilimadamı olarak çalışmakta olduğu kurucu ortaklığından ayrılmış olan, Java ve Jini programlarının tasarımcısı ve geliştiricisi, bilgisayar dilleri konusunda günümüzün en saygın bilimadamlarından, Fortune dergisince Internet'in Edison'u diye adlandırılan Bill Joy'un eğitim hayatı böylece başlamış olacaktı. Takip eden yıllarda üstün zekasından dolayı kah sınıf atladı, kah arkadaşsız kaldı, ama bilimsel üretkenliği sürüp gitti..

Bilimin iyi ve insan için yararlı olduğuna ilişkin sarsılmaz inanç ve önyargısıyla yıllarca çok önemli projelerde çalıştı, konferanslar verdi.. Taa ki.. 1998 yılında bir konferanstan sonra otelin lobisinde, körlere kitap okuyan makine dahil, birçok ilginç buluşa imza atmış olan, tanınmış mucit Ray Kurzweil ile sohbete başlayıncaya kadar. Ray ve John Searle (Berkeley'de felsefe hocası) az önce birlikte verdikleri konferansı bitirmişler ve sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeye başlamışlardı. Sohbetin konusu teknolojinin bu hızla gelişmesi halinde, özellikle 21. yüzyılda ulaşılacak olan gelişmeler sonunda bizleri nasıl bir gelecek beklediği idi.

Bu önemli bilim adamlarının mutabık kaldığı nokta şuydu, 'biyolojik türler, evrimsel olarak kendilerinden daha üstün bir türle karşılaştıklarında, neredeyse hiçbir zaman sağ kalmamışlardır' 21. yüzyılda, akıllı robotların sahneye çıkmasıyla da aynı şey olacak, insan türü kendisinden evrimsel olarak daha üstün olan bu türle karşılaştığında, pek de uzun olmayan bir süre içinde dünya üzerinden silinecektir.

Bu tehdide örnek olarak da Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında gelişmiş olan farklı türlerin durumunu gösterebiliriz. İki kıta, eskiden Panama kanalındaki bir yarıkla ayrı olduğu için (yaklaşık 10 milyon yıl evvel), iki kıtada gelişmiş olan yaşam formlarının birbirleriyle temas olmaksızın ayrı ayrı gelişti, ve onmilyon yıl kadar önce, iki kıtanın birbirine yaklaşması sonunda, Panama kanalındaki aralık kapanmış ve bir kıtadan diğerine yürüyerek geçiş mümkün olmuş... Hemen hemen bin yıllık bir süre içinde de Güney Amerikadaki marsupial1 memelilerin Kuzey Amerika'daki plasentalı memelilerce biyoloji sahnesinden silinmiş olduğunu biliyoruz. İnsanların akıllı robotlarla karşılaşmaları da aynı sonucu doğuracak, ve çok da uzun olmayan bir zaman içinde, robotlar insan türünü tarih sahnesinden silecekler. Evet bir otelin lobisinde sohbet etmekte olan bu saygın bilimadamlarının mutabık kaldıkları dehşet verici öngörü buydu...

20. yüzyılda geliştirilmiş olan kimyasal, biyolojik, nükleer teknolojiler ve bunlardan kaynaklanan tehditler de büyüktü şüphesiz. Ama 21. yüzyıla damgasını vuracak olan Robot ve Gen teknolojisi ve Nano teknolojilerin 20. yüzyıl atım, kimya ve biyo teknolojilerinden önemli bazı farkları var, bir bomba örneğin, hidrojen bombası bile olsa, bir kez patlayabilir ve bunun bile olabilmesi için insan kararı ve bilinci gereklidir. Ama robotlar, mühendislik evrimi geçirmiş organizmalar ve nanobotlar kendi kendilerine çoğalabilirler. Aniden çoğalmanın başlaması halinde durum süratle kontroldan çıkabilir. Bilindiği gibi, bilgisayar işinde de bu tip bir tehdit vardır, kendi kendini kopyalayıp çoğalan bilgisayar virüsleri. Bilgisayar işinde, böyle bir sorun olması halinde bir network sistemi yavaşlar ya da çalışamaz hale gelir. Oysa, nanoteknoloji ya da robot teknolojisinde kontrol dışına çıkmış bir üreme, fiziki dünyayı tehdit eden bir tehlike halini almaktadır.

İlk bakışta bizlere sınırsız bir hayat, sağlıklı bir bünye vs vaadeden bu teknolojiler, aslında içten içe gizli ve çok da büyük bir tehlikeyi barındırmaktalar. 20. yüzyılda örneğin nükleer bir bomba yapabilmek için çok zor bulunabilen bir hammadde ve uzun zaman çok sıkı koruma altında tutulmuş olan bazı bilgilere gereksinim vardı. Biyolojik ve kimyasal silah üretmek için de büyük ölçekli faaliyetler gerekiyordu. Oysa nanoteknoloji ve genetik sadece bilgiye dayalıdır. Küçük bir laboratuarda üretilebilecek olan yeni bir organizma, ya da nanobot, dehşetli bir süratle çoğalabilme kapasitesiyle tüm dünyayı tehdit edebilecek bir düşman haline gelebilir.

Ulaşılmış olan teknolojik ivme dikkate alındığında, ilk yapay zekalı robotun 2030 yılında üretilebileceği öngörülüyor. Bu aşamadan sonra kendi kendini üreterek çoğalabilecek olan bir robotun ortaya çıkması çok kısa bir zaman alacaktır şüphesiz. İlk akıllı robotun üretilmesi ile birlikte, artık insan beyninin bir robota aktarılması ve böylece insana ölümsüzlük kazandırılması da mümkün olabilecek.. Tabii bu gelişimin sonunda ortaya çıkacak olan insanın artık ne kadar insan sayılabileecği de ayrı bir tartışma konusudur.

Dünya tarihinde ilk kez bir tür kendi gönüllü faaliyetleri sonucunda kendi varlığını ve hatta belki de diğer pek çok türün de varlığını tehdit eder hale gelmiştir.

Güneş sistemimizin ömrü 5 milyar yıl olarak hesaplanıyor. Eğer Andromeda takım yıldızı ile önümüzdeki 3 milyar yıl içinde, muhtemel olan çarpışma gerçekleşmezse, 5 milyar yıllık bir ömrü var sistemimizin. 3 ya da 5 milyar yıl içinde, türümüzün devamını sağlıyabilmek için evrendeki diğer yıldızlarda koloniler kurmaya başlamamız gerekiyor. Ne yazık ki bazı bilim adamlarına göre bu kadar süremiz kalmadı. Bu yüzyılın ortalarına kadar! uzayda bir koloni oluşturabilmek amacıyla süratle gezegeni terketmek zorundayız, aksi halde insan türü evrenden bir daha ortalarda görünmemek üzere yok olabilir. Konu üzerinde akıl yormuş olan pek çok bilim adamının üzerinde mutabık kaldığı çözüm, mümkün olan en kısa sürede teknolojik gelişmenin alanları ve ilerlemenin hızı konusunda ortak bir karara varılması, ve bazı teknolojilerin bir daha kurcalanmamak üzere terkedilip, çöpe atılması!

İnsan mutlu olmayı istiyor, ama daha fazla bilgi ve daha fazla şeyler için topyekun bir kaybı göz alıp almamayı sorgulamanın zamanı geldi. Aklımız materyal ihtiyaçlarımızın bir sınırı olması gerektiğini söylüyor, ve eğer belli bir çeşit bilgi çok çok zararlı olma potansiyteli taşıyorsa, o zaman o bilgiyi hiç elde etmemeyi de kabullenmeyi başarabilmeliyiz.

İnsanlık tarihi boyunca değişik idealler koydu kendisine. En başlarda dünyadaki yaşam bir labirent gibi tasavvur edildi, bir acılar labirenti. Sonunda 'sonsuzluk' olan bir kapıya ulaşılan bir labirent. İlk ideal sonsuzluktu. Tüm bu piramitler, mozoleler.. bunun için yapılmıştı.. Sonra özgürlük idealini yaptı insan. Daha sonraki dönemlerde de eşitliğin daha yüce bir ideal olacağı düşünüldü. Şimdi yeni bir ideal oluşturmaya çalışıyor insanlar, altruizmden kaynaklanan 'kardeşlik' (Ayn Rand fena halde kızacaktır buna!!) Kendi mutluluğunu başkalarının mutluluğunda bulan bir anlayış.

Sonsuzluğa ulaşmak, robot teknolojilerini gerektiriyorsa, ve bu da ciddi tehlikeler barındırıyorsa koynunda, o zaman insanın ideallerini yeniden düşünmek durumundayız.

1 Marsupial memeliler; kanguru, koala, tasmanya canavarı gibi erken doğurup embriyo gelişiminin bir kısmının da rahim yerine dışarıda tamamlandığı bir alt memeli türü. Bu tür, plasentalılara nazaran çok daha erken doğum yapar, gelişimin ana karnında olan kısmı bir yumurta ortamı gibidir, dışarıdan besin girişi olmaz, oysa plasentalılarda annenin dolaşım sisteminden de yararlaılarak bebek anne karnında daha uzun kalır ve doğumla birlikte daha yetkin bir yaşama genellikle hazırdır. Marsupiallerde, doğumu takiben bebek direkt olarak memeye tırmanır ve haftalar (bazı türlerde aylar) süren gelişimini dışarıda tamamlar.

Arkası Yarın

Ahmet Altan
aaltan@kahveciyiz.biz

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Sevgili koçlar aşağı yukarı altı aydan beri çok zor dönemlerden geçtiğinizi artık sağır sultan bile biliyor.. Olsun, hiç olmazsa bu dönem boyunca kendinizi biraz daha tanıdınız. Ters açılarda olmadığı zaman müthiş enerjiler ve muhteşem dinamikliliği ile konuk olduğu burçları ateşleyen Mars gezegeni sizleri de ihya etmeye geliyor. Hemde salı gününden itibaren. Yalnız bir detay var ki bu çok önemli koçlar. Çok ama çok dikkatli olmanız gerekmekte çünkü kızgın demir misali dokunduğunuz her yeri yakma ihtimaliniz büyük.. Enerjilerinizi kanalize edin ne olursa olsun.. Perşembe ve cuma günlerini kızgınlıklarla heba etmemeye gayret ederek bilhassa.. Evet bu hafta gereken imzalarıda mutlaka atmalısınız..

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Haftaya gayet güzel perspektiflerle başlıyorsunuz boğalar. Siz bakmayın iletişimler gezegeni Merkür' ün sizleri frenlemesine. Bir kez daha düşünmek ve alınan kararları gözden geçirmek için aslında sizlere fırsat sağlamakta.. İsteklerinizi sonuçlandırmaya karar verdiğiniz andan itibaren harekete geçebilirsiniz. Yolunuz açık ve şansların kral gezegeni Jüpiter ile uçuşlara hazırlanın.. Bu hafta bir yerlerden çok önemli mutluluk haberi gelecek, sonrasında ise bu mutluluğu doya doya yaşamak kalacak sizlere.. Çok kısmetlisiniz çok, maşallah diyelim...

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Haziran ayından beri canınızı çok sıkan bir hayli aksaklıklar ve ilişkilerde ki olumsuzluklar yavaş yavaş kaybolmaktalar ikizler. Aşklarda gündüzleriniz çekişmeli, geceleriniz bol yıldızlı olacaklar.. Açıksözlülüğünüz sayesinde yine oldukça sevileceksiniz.. Endişelere gerek yok bunu bilin.. Tam zamanı geldi birkaç hayati kararları usulü ile almaya. Bunu ise derinden derinden hissetmektesiniz, o halde kolları sıvayın ve fazla beklemeden, mümkünse.. Harcamalarda özellikle bu son dönemlerde kontrollu olmaya itina gösterin, bazen aceleci oluşunuz yüzünden çektiklerinizi hemen unutmayın ikizler..
Olayların akışı sizlere yine yavaş geliyorsa unutmayın bu demektir ki yine acele ve fevri davranışlarınızın kurbanı olmak üzeresiniz..

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Amam aman monotonlukların sinsi bir şekilde ilişkilerinize yerleşmesine izin vermeyin yengeçler.. Bu hafta hava oldukça elektrikli, bunu size söyleyeyim.. Yakınlarınızdan biri bu hafta manevi desteğinize sığınmaya geliyor, sakın boşvermeyin.. Çocuklarla ilgili alanlarda, onlara tatil organizasyonların da ufak yaramazlıkların olacağı günlerdesiniz. Sizde azıcık rahatlatsanız kendinizi. Fanteziler yaratsanız, havalandırsanız ruhlarınızı yengeçler. Salı gününden itibaren savaşlar başlıyor, eğer bir projenizi cidden savunmak istiyorsanız işte zamanı geldi.. Meslekleriniz de ortamlar elektrik yüklü ve her an yıldırımlar çarpabilir hedeflerinizi. Yılmayın, 2004' e az birşey kaldı. Yeni yılda pozisyonlarınızı sağlamlaştıracaksınız çünkü 2005 yılı finalleri oynayacaksınız..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Arslanlarım bu haftaya enerjilerle dolu dolu başlıyorsunuz fakat hafta sonuna doğru sinir küpü olma ihtimaliniz yüksek.. Sakın gücenmeyin hemen, kabahat asla sizlerde değil, sizleri anlayamayanlar da.. Sanki birbirleriyle sözleşmişlercesine çevrelerinizden bir çokları sizin o güzel enerjilerinize sırt çevirecekler. Kişilikleriniz ve hareketleriniz bazen çevrenizdekileri yorabiliyorlar. Bunu zaten biliyorsunuz arslanlarım dolayısıyle enerjileriniz sizlerde kalsın. Çarşamba ve cuma günleri bu çok açık şekilde farkedilecek.. Ailevi ilişkilerde çekişmelere kaptırmayın kendinizi. Sene sonuna kadar öyle ahım şahım bir değişiklik söz konusuda değil zaten, o halde en iyisi şu son haftaları tadıyla yaşamak ve 2004'ü beklemek.. Yeni yılda yıldızlar çarpışıyor ama boşuna değil..

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Bazı başaklar için bu hafta azami ihtimam gerekmekte para mevzularında.. Bir yakınınız veya bir kurum tarafından önümüzdeki günlerde bu konularda önünüze çıkılacak. 16 aralıkta vuku bulabilecek bu rahatsızlıkları hemen halledin, uzun vadede başınızı ağrıtmasınlar durduk yerde.. Enerjiler gezegeni Mars' ın ters açılarda duruşu yüzünden olmadık dertlerle uğraşan diğer başaklar ise artık rahatlamaya başlamak üzereler. İlişkiler daha sakin yaşanacak, mini minnacık krizler kendiliklerinden kaybolacaklar.. Yıl sonu projelerini sadelikle ve beraberce planlamak bile aileleri, eşleri, sevgilileri bir başka yaklaştıracak birbirlerine.. 2004 yılı sizlere muhteşem gelmekte. Her 12 senede bir defa burcunuzda oluşan bu muazzam ziyareti asla es geçmeyin. 2004 projeler yılı sizler için başaklar..

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Karamsarlıklara kapılmanın sırasımı yani şimdi teraziler !.. Hatırlayın şöyle, her sene bu dönemlerde ruhlarınız böyle gidip gelirler teraziler.. Siz seneyi çoktan kapattınız bile ! Bari sene sonu organizasyonlarında istekli olabilseniz, ya hiç bilmediğiniz, tanımadığınız yörelere atın kendinizi dolayısıyle ruhunuzu, ya da beklenmedik yıl sonu kutlamaları uydurun kendinize. Mutlaka birşeyler yapın yoksa iki dere arasında, düşüncelerinizin esiri olarak ta 2004' e girebilirsiniz... Halbuki yeni yılda o kadar çok atılımlar var ki sizleri bekleyen.. Enerjilerinizi boş yerlere olur olmaz sıkıntılara harcayarak heba etmeyin teraziler. Yeni yılda yeni doğuşlar sizleri beklemekte, bunlardan artık kaçış imkanı kalmadı. Göreceksiniz..

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
İletişimlerde kesiklikler, oyun bozanlıklar, sinsiliklerin baş rolleri oynayacağı bir haftaya giriyorsunuz akrepler. Kızgınlıklara istemeseniz de kendinizi anında kaptırabileceğiniz dönemlerdesiniz. Bunun haricinde projeler pupa yelken, sizlerde sanki birer makina misali aksamadan o müthiş ve yoğun çalışmalara devam edeceksiniz. Çalışmalarınızdan mutluluk ve gurur duyacağınız günlere kucak açın, çoktan geldiler bile.. Uzun vadelere yayılı arzularınızı kontrol edebilmeniz, görüş açılarınızın muazzamlığı ve olaylara anında yön verebilme kabiliyetleriniz en güçlü yanlarınızı teşkil etmekteler.. Yararlarını ve pozitif neticelerini yavaştan yavaştan görmektesiniz, yeni yılda zirvelere ulaşmanız bunların sayesinde gerçekleşecek akrepler.. Karizmanız özel hayatınızda bu hafta sizlere mutluluklar yaşatacak bazı ailevi projelere nihayet hayat vereceksiniz..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Olağanüstü ve rüyalarla süslü yaşamlardan ziyade bu hafta sakin ama öz ilişkilerin, sade duyguların yaşanacağı günlere kavuşuyorsunuz yaylar.. Yetmezmi ! Geçen yaz aylarından beri çalkantılı günlere abone yaşarken size ters düşen Mars gezegeninin gitmesi ile rahatlıklara erişiyorsunuz.. Eğriti duran ne kadar mesele varsa artık halletmeye başlayabilirsiniz bu haftadan itibaren.. Ailevi ilşkilere yinede dikkat edin, aniden ihtilallere girişeceğim diyerek çevrenizide dut ağacı gibi sallamanın alemi yok.. Herşeyin bir usulü var ve kimsenin sizin beyninizin içinde veya düşüncelerinizle beraber yaşadığı yok elbette. Anlayışlı olun, durduk yerde hır çıkmasın.. Nostaljilere pek şans tanımayan burç müdavimleri olduğunuzdan yeni yıla eskileri rahatlıkla yenilemiş olarak girebileceksiniz .. Karar sizin ama bilin ki ortamlar uygun...

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Moralinizi bozmak istemiyorum oğlaklar ama geçen hafta dandik günler geçirenlerinize bu yeni haftada da yeniden boğucu atmosferler hediye yıldızlardan.. Tamam, bu ne biçim hediye bunlar diyebilirsiniz ve haklısınız elbette.. Unutmayın yinede oğlaklar, duygusal güvensizliklerinizden kaynaklanan bu oluşumları siz yaratıyorsunuz, yıldızlarda allayıp pullayıp sizlere postalıyorlar.. Vallahi tırmanın surlarınıza ufuklara dalın, açık tutun şu kalelerinizin kapılarını hayatı hissedin !.. Duygusal dengeler heyelanlara uğrayınca mesleki uğraşlardan fazla olumlu neler bekleyebilirsiniz ki.. Az ve öz konuşun ve her şeyin en iyisini ben bilirim havalarından vazgeçin oğlaklar. Yine streslerdesiniz ya tamam işte kimseyi sallamazsınız artık...

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Yine bu hafta bir yakınınızın azizliklerine uğrayacak ve bunları da sineye çekmek mecburiyetinde kalacaksınız.. Sırasımıydı yani şimdi bunların değilmi kovalar. Olsun farketmez ! İçinizde gittikçe büyüyen bir hırs ve bunu güzelce besleyen enerjiniz sizlere ben de varım dedirtecek kadar şaheser.. Duygularınız uykudalar, perşembeye kadar bırakın uyusunlar ama sonra bir uyanış var ki siz bile şaşıracaksınız. Sene sonuna kadar sürebilecek bu sıcaklıkları çekinmeden yaşayın kovalar ama geniş ailevi ilişkilerde dengeleri sağlam tutun.. Aşklarınızı, gönül çarpıntılarınızı ve aile fertlerinizi aynı kefelere koymayın demek istedim anladınız değilmi.. Yedi senedir süren çalkantılar dönemi sona ermekte kovalar bu çok önemli hakikaten. Yollarınız açılıyor bunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Finanslarda ise rahatlamalara hazırlanın geçmişte yaşanılan belli belirsiz yatırımlar ve harcamalar son bulacaklar. Miladınız hayırlı olsun.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
En sonunda, en nihayetinde siz balıklara ters düşen Mars gezegeni mekanları terketmeye hazırlanmakta.. Of ki ne of !... Yaşayanlarınız bilir onu.. Altı aydan fazla süren, sürtüşmelerle geçen ve kavga dövüşlerle zehir zıkkım olan bu dönemlerden sonra şöyle oturupta rahatçana(!) nefes alabileceğiniz günlere giriyorsunuz balıklarım. Acaba bu sefer nerelerden ummadık darbeler yiyebilirim demeden yalnızca nefes alışlarınızı dinleyerek.. Olumsuz olan herşey elbette bitmedi ama birşeylerin başlayabilmesi için ortamın uygun hale gelmesi şarttı. Şimdiden, gelecek günlerde ve haftalarda nelerin ne şekilde yapılması gerektiği daha da açıkça belli olmaktalar. Çok şeyler artık sizlere bağlı balıklar. Önümüzdeki günlerde imzalara, kontratlara, parasal konulara olağanüstü dikkatli olun. Benden söylemesi.

Sevgili müdavimlerim aralık ayının son haftalarına girmekteyiz ve bu günleri bari kaygılarımızdan ırak yaşamaya gayret edebilsek. Enerjiler boşa gitmesin çünkü 2004 yeni yılı hemen yanıbaşımızda ve öylesine hırslı geliyor ki.. Sevgilerle hoşçakalın, mutluluklar sizlerin olsun..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.899 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Ne demek istiyor bu adamlar?!..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.mopyfish.net/
Yıl 1998, mopy fish isimli sanal akvaryum balığıyla ilk defa tanışmıştım. Sene 2003 bu balık hala var ve XP uyumlu haliyle yine karşımızda. Sanal manal çok şirin bir balık. Düzenli olarak beslediğiniz takdirde puan alıyorsunuz ve belli bir puana ulaştıkça akvaryumunuza güzel bir hediye geliyor. Denemenizi tavsiye ediyorum. Eğer memnun kalmazsanız uninstal seçeneği de mevcut.

http://www.araf.net/dergi/sayi30/s30_c_ocek.shtml
...Rivayete göre bir testere günün birinde sahibine çok yorulduğundan dert yanar. Eğer arkasını kaşırsa çok rahatlayacağını ayrıca kendisine dünyanın en güzel sesini vereceğini söyler. Testerenin sahibi eline aldığı bir keman yayını testereye sürtmeye başladığında testereden büyülü bir ses geldiği duyulur...

http://www.acemiler.net/index.php
İnternet'in acemilerine, profesyonellerden bilgi paylaşımını esas alan bir web çalışması. ...Acemiler.net Türkiye'nin en paylaşımcı portalı..Web Teknolojileri, Tasarım, Grafik, Bilgisayar Dünyası ve İnternet uzmanları üyelerimizle bilgilerini paylaşıyor...

http://www.swish.egitimi.com/
Swish isimli bir program var. Fazla çaba harcamadan pratik flash animasyonlar yapabilmenizi sağlıyor. Programı daha önce yüklediyseniz ve nasıl kullanacağınızı bilemiyorsanız işte size eğitim fırsatı. Ayrıca bu programın tam olarak ne işe yaradığını öğrenmek isteyenlere de bir kaynak olarak sunabiliriz.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Powerbullet Presenter v1.3 [2451k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=107381
Falsh kullanarak prezantasyon yaratmaya yarayan hoş bir program. Geçişlerle, müzikle zenginleştirilmiş hoş gösteriler yapmak mümkün. Bu tür programlara ilgi duyanların değerlendirmesinde yarar var.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20031215.asp
ISSN: 1303-8923
15 Aralık 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri