KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 421

 12 Ocak 2004 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Üyelik Sistemi!..


İyi haftalar,

Televizyonda magazin tartışılıyor, yan gözle seyrediyorum. Özünde "nabza göre şerbet" var. Halk istiyor biz de veriyoruz mantığı hakim. Pencerenin birinden baktığında haklılar tabi. Ama kirli bir pencere kanadı yerine, temizinden bakıldığında durum bu kadar basit olmamalı. Halk dedikleri izleyici, okuyucu önüne konanı tabiki tüketiyor. Tüketirken seçim yapma şansını da bulamıyor belki. Ama şerbeti sunanın elindeki gücü olumlu şekilde kullanmasını isteme hakkımız yok mu? Ya da bir başka deyişle, halk bunu istiyor yerine, halk bunu istemeli o zaman bunu vermeliyim diye düşünmek en doğrusu değil mi? İzleyicinin, okuyucunun ya da kahvecinin neye layık olduğunu gözönüne almak daha mantıklı olmaz mı? Günlerdir yazılarımıza yapılan yorumlarda süregelen atışmanın arasında bana yöneltilen eleştirilere gelmek istiyorum. "Üyelik sistemi" diye bir garabetten söz edilip duruluyor. Bu konudaki fikirlerimi daha önce söylemiştim ama biraz daha açma gereği duyuyorum. Hazır portallarda görmeye alıştığınız "Üyelik sistemi" hiçte sandığınız gibi üyelerin hakkını savunmak üzere oluşturulmuş bir önlem değildir. Hazır portal programlarına konmuştur çünkü reytingi saptamak için güvenilir bir yöntemdir. Eğer sitenizde herkese açık olmaması gereken bir kaynağınız varsa buna üye olma şartı getirebilirsiniz. İşin güvenlik yanı ise hiç mi hiç önemli değildir. Bir kere isteyen herkes birkaç soruyu cevaplayarak üye olur. Yani bir kişi 3-5 isimle kayıt olup herseferinde bir başka kişi olarak sitenin içinde fink atabilir. Mevcut izleme teknikleri IP izleme şartına bağlı olarak gelişmiştir. Ancak dial-up bağlantıda bunun da bir anlamı yoktur. Şimdi bunları aklın bir kenarında tutarak gelelim Kahve Molasına:

Kahve Molası editörü öncelikle onu okuyanlara, aralarından sıyrılıp yazanlara değer vermektedir. Herkesi baştan potansiyel suçlu ilan etmek yerine, onları iyi niyetli, aydın, kişilikli, "Bu benim!" diyebilen insanlar olarak görmeyi seçmiştir ve buna sonuna kadar inanmaktadır. Okurlarının heran bir yazar olabileceği varsayımıyla hareket ettiğinden, okurla yazar arasına bir çizgi çekmeden yayını sürdürmeyi yeğlemiştir. Hazır portallardan yararlanmak yerine, özgün bir dizayn, kolay erişim, rahat izleme, interaktif ve dilediğince özgür katılımı sağlayacak bir ortam planlamıştır. Tüm bunları yaparken, kendisiyle aynı paralelde düşünmeyecek dostları olabileceğini de düşünmüş ve kendince önlemlerini almıştır. Ancak bu önlemlerin hiçbiri özgürlükleri kısıtlayıcı, kişilik haklarını yok sayan bir yapıya bürünmemiştir.

Zaman içerisinde bu tip ortamlara hazırlıklı olmayan arkadaşlarımızın rahatsızlıkları nedeniyle bazı ek önlemler alınmıştır, alınmaya da devam edilecektir. Ancak kesinlikle bir üyelik sistemi kullanılmayacaktır. Bunu gereksiz bir inat olarak algılamak yerine, editörün size olan saygısı olarak anlamayı denemelisiniz. Binlerce kahveciye ulaşan KM'de yorum yapan dostların sayısı 100 civarındadır. Bu sayının KM'nin genel yapısını değiştirmeye yönelik bir yaptırım için yeterli olmadığı düşünülmektedir. Gene de bugünden geçerli olmak üzere bazı yeni kurallar uygulanmaya başlanacaktır. Öncelikle yazılarına yorum yapılıp yapılmamasını isteme hakkı yazısı yayınlanan her yazara tanınacaktır. Aksi belirtilmedikçe yorum istendiği varsayılacaktır. Şu ana kadar yazısı yayınlanan yazar arkadaşlarımızdan yorumların kaldırılmasını isteyenlerin editöre başvurması yeterli olacaktır. Bir ay süreyle günün belirli saatlerinde yorumlar incelenecek, söz konusu yazı ile direkt ilişkisi olmayan, yorumcuların birbiriyle atışması şeklinde gelişen çetvari yorumlar silinecektir. Silme işleminde kötü söz, hakaret şartı aranmayacak istisnasız her karşılıklı konuşma silinecektir.

Yazacak epeyce şey vardı aslında ama son zamanlarda sorun haline gelen bir konuyu açıklamakla yetindim. Gitmeden bir küçük haber daha; Bundan böyle Enişte'yle birlikte aynı mekanda olacağız. Bunun KM'ye olumlu katkısı olacaktır sanıyorum. Eee ne demişler, bir elin nesi var, iki elin sesi var. Hepinize ve tabi kendime bol şakşaklı bir hafta diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Tarkan İkizler

 Bir öyküm var anlatacak!.. : Tarkan İkizler


   LAVANTA KOKARDI ELLERİ ANNEMİN...

Lavanta kokardı elleri annemin. Hem buğulu ve hoş gelirdi bu bana, hem de evin neresinde dolaşsam sırtıma biri binmiş gibi bunaltan bir ağırlık verirdi ruhuma. Zamanla öylesine alışmışımki ancak evimize ilk kez gelen arkadaşlarımdan biri "bu koku da ne böyle" diye sorunca farkına varırdım. Utanır söyleyemezdim....

***

- Onnik bakkalın depo diye kullandığı yandaki apartman boşluğundan gazoz şişelerini alıp yine Onnik bakkala satıyormuşsun. Doğru mu bu? Sana soruyorum doğru mu?
Anneme, suçluluğun verdiği acizlikle, farketmeden gözlerimi kocaman açıp " yok anne, öyle şey olur mu?" derken şak diye acı bir tokat indi yüzüme... Önüme eğdim başımı...
- Ne bileyim anne, herkes yapıyordu ben de böyle.

***

Lavanta kokardı çekmeceleri annemin...

Ütülenmiş ve özenle katlanmış beyaz gömleğimi çekmeceden çıkarırken, yüzüme çarpan lavanta kokusu öylesine içime işlerdi ki, gömleğe sinen bu kokudan kurtulmak için, soğuk günlerde bile ceketimi giymez, güya kendimce gömleği üzerimde havalandırmaya çalışırdım...

***

Lavanta kokardı elbiseleri annemin...

- Naylon toplayıp, macun şekeri satan adam gelmiş bugün mahalleye. Yine aynı haltı yemişsiniz. Bütün apartmanları gezip, kapılarda ne kadar naylon terlik varsa, eski-yeni demeden toplamışsınız. Önce adama bunları yirmibeşer kuruştan saydırıp, sonra bir sürü macun almışsınız... Doğru mu bu ha? Sana soruyorum doğru mu?
Geleceği görebilen bir falcı gibi, neler olup biteceğini görüp kendimi saklamaya çalışsam da, bütün elbiselerinden lavanta kokusu fışkıran annemin tokadından kurtulamaz, yine önüme bakardım... " Ne bileyim anne herkes yapıyordu bende..."

***

Lavanta kokardı annemin ekmekleri...

Babam bazen, mutfaktayken annemin beline sarılıp arkasına dolanır, yarı naz, yarı mızmızlanmalar arasında "Göreceksin, az kaldı kurtaracağım hepimizi, ilk iş olarakta o sepeti yakacağım" derdi. Annem birden ciddileşir, benim bütün bunlara şahit olmama neden olan, bağırmaya yakın bir ses tonuyla "Biz bunları çok dinledik Tahsin. Hah! Yakacakmış sepeti. O sepet olmasa, bu yemek nasıl pişer, bu mutfakta? Bu çocuk nasıl okula gider, düşündün mü?" diye babamı terslerdi. Babam benim yanımda azarlanmanın verdiği sinirle, birşeyler söyleyebilmek için bahaneler bulmaya çalışır, en sonunda "Elleme ulan şu ekmekleri, her tarafı lavanta kokuttun yine" diyerek, annemin ağlamaları arasında tartışmayı noktalardı....

Çocukluğun verdiği bilinçsiz mutluluğun, son bulmaya başladığı yarı hayali zamanlardı. Akşamları mahallenin bizden büyük abileri, sevgililerinin camlarının dibinde, kısa değişik ama değişmeyen melodilerle ıslık çalarak geldiklerini belli ederdi. Top oynayınca, mahallenin yaşlı çaçaron kadınları, dağılmamız için bildikleri tüm tehtidleri sıralar ama elde edemedikleri sessizliği sağlamak için, en sonunda bir kova suyu oyunun, olanları farkedemeyeceğimiz kadar hararetli bir yerinde, pencereden yarı beline kadar sarkıp, üstümüze dökerek huzura ererlerdi....

***

Lavanta kokardı korkuları annemin...

- Eh! Ben sana kaç kere demedim mi? Şu kadınla dalaşmayın, beni kavga ettireceksiniz en sonununda, mahalleye rezil mi olalım? Gidin başka bir yerde durun, başka yerde yiyin çekirdeğinizi. Söyle arkadaşlarına da, bir daha o duvarın üzerine oturupta, kadının kapısının önünü, bir karış çekirdek kabuğuyla doldurursanız, hepinizi birden döverim bak, şimdiden haberiniz olsun, sonradan söylemedi demeyin.
- Ama anne, herkes......
- Sus. Herkes diyip durma. Zaten senle görülecek başka hesabımız da var ama şimdi çok yorgunum. Baban geldi gelecek, daha ortada yemek yok. Ben senin, yerden kullanılmış bilet toplayıp, traleybüse kaçak bindiğini bilmiyor muyum. İhsan amca görmüş geçen gün, kontrolde yakalamışlar seni, okula giderken yarı yolda atmışlar aşağıya... Ama dur sen, biriktiriyorum hepsini.

***

- Yere uzunca bir çivi çakarsın, üzerinede gazoz kapağını koyarsın, işte sana hacı baba tezgâhı, dört adım karşısına da bir çizgi çekip ayakkabının burnuyla, oradan gazoz kapakla atış yaptırırsın, gelsin kapaklar hacı babaya.
- Biliyorum ama o kadar yakından hep vuruyorlar.
- Kapağın mantarını biraz delip, çivinin kafasını oraya geçiricen oğlum, sende de hiç kafa yok ha. Sen adam olmazsın oğlum.
Zaten o Yunus denen it, bileğin çıkınca omuz verip seni okuldan eve kadar taşıdı diye dibinden ayrılmıyorsun. Bize takılsan daha ne numaralar öğrenirsin. Haa! Unutmadan. Yarın lunaparka gidip sigaralara halka atacağız Yusuf'la birlikte. Bir beş lira bulsan sen de gelirsin. Bu sefer adamların hilesini çözdük oğlum.
Dün Yusuf okula diye çıkıp, önlüğü çantayı sütçünün elarabasının altındaki dolaba saklayıp, doğru soluğu lunaparkta almış. Akşama sütçünün dönüş saatine kadar da halkacıların tezgâhını seyredip durmuş. Bu sefer kesin, en az beş sigara alırız, iki kişi olursak on, üç kişi olursak onbeş paket eder. Tanesi iki liradan tam otuz lira eder, sigaraları satıp yine o pastaneye gideriz.
- Ne bileyim Salih. Ya annem duyarsa. Zaten son günlerde, sanki işi gücü bırakıp, sırf beni takip ediyormuş gibime geliyor. Daha geçenlerde duydum, "akşama kadar iş arayacağına, biraz da şu oğlanla ilgilen. İt kopuk olacak başımıza. Yemediği halt kalmamış, mahallelide ne havadisler var bir bilsen" diye, babama şikayet ediyordu.
- İyi, iyi sen böyle kork bakalım, nah buraya yazıyorum, senden adam olmaz oğlum.

***

Lavanta kokardı sözleri annemin...

Yıllar çok çabuk geçmiş, kendimce büyümüştüm. Salih tombalacılıktan en az dört, Yusuf ise ufak tefek kaçakçılık işlerinden, iki kez karakola düşmüştü... Yunus şoför olmuş, Onnik bakkal semti terketmişti. İstikbalimi görmemekle birlikte, biraz da okulu bitirmenin verdiği şevkle, iş arıyordum kendime. O zamanlar yeni adet olduğu üzre, iş ararken konuştuğum insanların "Siz bize bir telefonunuzu bırakın, biz sizi en kısa sürede ararız" kandırmacalarına inanıp, hayal aleminde meslekten mesleğe dolanıp duruyordum....

Dört aydır konuştuğum kıza, "Seni yarın anneme götüreceğim" diye söz vermiştim. Pastaneden yeni çıkmış, yağmurun ıslaklığı yer yer kurumuş caddede, yan yana toz pembe bir dünyanın içinde, gezinmenin rahatlığıyla, önce el ele, sonra biraz sarmaş dolaş yürüyorduk. Daha ben ne olduğumu anlamadan şak diye bir tokat indi suratıma. Karşımda duran annemdi. Yanımdaki kız şaşkın, adeta kesilipte evin ortasına konmuş yılbaşı çamı gibi hareketsiz.

- E! Ben seni karılarla gezip tozup, it kopuk ol diye mi büyüttüm, bu ne hâl?
- Anne! Dur bak! Bu Ayşe.
- Bana ne. Kimse kim.

Kız donuk bir vaziyette, hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamış, tek kelime etmeden bize bakıyor.
- Ama anne, ben onu çok seviyorum, yarın sana getirecektim.
- Seviyormuş, bir de seviyormuş. Özrü kabahatinden büyük. Sen seveceksen ananı sev yavrum, önce ananı. Sen sevmek ne demek biliyor musun ki, seviyorum diyorsun? Sen sevmenin ne olduğunu bilsen önce beni seversin. Şu zavallı ananı seversin. Seversin de , "Dur ana, babam dayanamadı çekti gitti, hem eve hem bana baktın, yemedin yedirdin, giymedin giydirdin, okuttun ama şimdi ben de adam oldum. Bırak artık şu pis sokaklarda, yere çömelip, akşama kadar kamburunu çıkaran lavanta sepetini, gel otur evinde derdin. Sevmekmiş, hıh!
- Ama anne herkes... diye başladığım cümlenin sonunu getiremeden, yarı yaşla dolan gözlerimle, çoktan çekip gitmiş olan, Ayşe'nin arkasından bakarken, bir elimle annemin omuzuna, bir elimle yerdeki lavanta sepetinin sapına sarıldım.
İkimizinde gözlerinden akan yaşlar, yeniden yağmaya başlayan yağmura karışıp giderken ağlaya ağlaya evin yolunu tuttuk.

Tarkan İkizler
tarkan@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Rengarenk: Tuba Çiçek


SEKSAPELDEN 'AŞŞA' KASIMPAŞA

Size bir şey diyeyim mi?

Yalan aslında kadınlarla erkeklerin birbirini çözemediği, anlayamadığı. Bal gibi de çözülmüş her şey. Düşünün, oturup bir de dizi dizi kılavuzlar yazıyorlar.

Herkes bütün numaraları biliyor ve rolünü de gayet güzel oynuyor aslında. Erkekler de, kadınlar da karşı tarafın aklını başından alacak bütün hileleri çok iyi biliyorlar. Ama kendilerinin ne istediklerini bir türlü bilemediklerinden sonuç genellikle hüsran oluyor.

Kadınlar biliyor ki, erkekler kendilerine muhtaç olduğunu hissettiren, yani kendilerini erkek gibi hissettiren kadınlardan hoşlanıyor. ("Ayh aşkım, şu kavanozu açamadım, adaleli kollarınla açar mısın?")

Ve erkekler de biliyor ki, kadınlar kendilerine şefkat gösteren, kollayan, gözetleyen erkeklerden hoşlanıyor. ("Bebeğim, hayatımın kadını, süzülmüşsün. Nen var yavrum?")

Peki bütün sırlar deşifre olduysa nerede çuvallıyor ilişkiler?

* * *

Schopenhauer diyor ki: "Gerçekte de, en incelmiş ve yücelmiş bir aşk bile, kaynağını yalnız ve yalnız cinsel içtepide bulur. Daha doğrusu, her aşk, daha belirlenmiş, daha özelleştirilmiş ve en dar anlamıyla daha bireyselleştirilmiş bir cinsel içtepidir ancak."

Aşkın ilk belirtisi hormonlardır. Vücudunuzda sıcak bir sıvının harekete geçtiğini hissettiğinizde anlarsınız aşık olduğunuzu. Gene de beyin bunu inkar eder ve başka tepilerle bastırır. Toplumsal tepiler, ahlaki tepiler, maddi tepiler vs. vs.

Eh, tepiler çoğaldıkça ve beyninizi teptikçe de durum karmaşık bir hal alır haliyle.

Bir kere artık şunu herkes itiraf edebilmeli kendine ve partnerine: Eğer sırf laf olsun torba dolsun, efendime söyleyeyim bir izdivaç olsun, bir yuva kurulsun, bebeye beliğe karışılsın diye ilişki yaşayanlardan değilseniz seks, ilişkinin önemli bir endazesidir.

Sadece "melek gibi kadın" ya da "baba gibi adam" diye ilişkiyi sürüklüyorsanız, tutku ve heyecan dinip de ortalık süt liman olduğunda, kulak asmadığınız yatak odası memnuniyetsizlikleri ilişkinin ömrünü yer, bitirir.

Peki bu neyin habercisidir?
Yeni arayışların ve hemen akabinde de ihanetlerin bittabi.

Aslına bakarsanız, aldatmanın da denklemi çözülmüş.

Mesela, adamın biri 3-5 tane kadına birden aynı vaatlerde bulunuyor, aynı incelikleri ve aynı sahiplenmeyi gösteriyor. Hatta kadınlar da bundan haberdar oluyor. Ancak 'diğerleri sıradan, ben özelim' takıntısıyla oyuna devam ediyorlar. Hem de hepsi birden. Çünkü adam her birine de "Sen farklısın. Onunla seks ya da bilmem ne için birlikteyim" diyor.

Zaten kendini özel hissetmeye meyilli olan Havva Kızı, bu yemi yiyor tabii.

İhanet üçgenleri, dörtgenleri veya beşgenlerine taraf olan herkes kendini özel sanıyor ve aslında tuzakları bildiği halde: "Yok canııım diğerlerini öyle kandırıyor ama ben farklıyım" diyor. Eh diğerleri de aynı şeyi düşününce ayıkla pirincin taşını.

Ortada yalan, dolan, ego, ufak tefek hazlar, geçici tatminler gibi bir sürü karmaşık işlem var ama denklem çözülmüş. Birileri karşı tarafa yalan söylüyor, birileri kendisine yalan söylüyor -kendini kandırıyor- ve hikaye herkesin ağzından başka türlü kurgulanıyor. Ama denklem belli: Arayış ve tatminsizlik.

Baba, madem bir bedende tatmin olamıyorsun, evdeki bedeni azat et de öyle yürü diğer bedenlere.. Ya da sen hiçbir bedende kalıcı bir konukluk düşünme.. Ööööyle, 'o beden benim, bu beden benim' gez dur. Ne diye yorarsın, üzersin, harcarsın masum bedenleri?

* * *

Malumunuz üzere, aldatmak denince akla önce erkekler gelir. İhanetin sabıkalısı er kişilerdir. Bana kalırsa, hatunların sabıkası da az değildir ancak onlar gizlilik konusunda biraz daha ehil olduklarından saman altından yürür ihanetleri.

Erkekliklerine haddinden fazla güvenen ve paranoya, dedektiflik, senaryo yazma gibi konularda pek tecrübeli ve meraklı olmayan er kişiler de koyunlarındaki yılandan bihaber uyur giderler. (Er kişilere kötü haber No:1)

İlişki halindeki hatun kişinin hayatının merkezi erkek'idir. Tüm yaşantısını erkek'ine göre ayar eder, konsantrasyonunun tamamını erkek'ine yoğunlaştırır hatun kişi. Hal böyle olunca da, erkek'inin yediği her bir halttan haberdar olur.

Ancak erkekler için durum öyle değildir. Kırk yere bölünür er kişi. İşi, kariyeri, tuttuğu takım, arkadaşları vs. bir sürü şeye konsantre olması gerekir. Uyutulmaya müsaittir yani. (Böyle bir uyarıyı da benden başka hiçbir kadın yapmaz ha! Bu kıyağımı unutmayın er kişiler.)

Şimdi, er kişilere kötü bir haberim daha var. Artık kadınlar da mevzuuya uyandılar. Alın size kötü haber No:2

'Aldatma' sitesine kadınlar hücum etti:
ABD'de eşlere, yakalanmadan evlilik dışı ilişki kurma yollarını öğreten web sitesi hücuma uğradı... Sitenin sahibi, "Üyelerin yarıdan fazlası bu konuda tavsiye isteyen kadınlar" diyor.

Eh, etme bulma dünyası! İş inada binerse erkekler bu işten zararlı çıkar, benden söylemesi. Malum aldatma işi seksapelle doğrudan ilintilidir ve bu konuda kadınlar her zaman birkaç adım öndedir.

Yani, parayla değil sırayla bu işler!

Pazara kadar değil, mezara kadar sadakat sizinle olsun!

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz

Yukarı

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Promosyon

Bayılıyorum şu PROMOSYON olaylarına, hatta benim için "Promosyon Delisi" bile diyebilirsiniz. Hakikaten delilik bu promosyon, gereksiz yere alışveriş sepetinize girivermiş örneğin bir LOSYON ! Traş takımı ( jilet, sabun, vs.vs.vs. ) alana losyon beleş görünce, derhal ilgili rafa doğru bir AKSİYON ! Kıllandığımdan beri kullandığım sadece elektrikli traş makinası olmuş, aşkolsun hatırlayabilene ! Benim gibi safları kolayca saflarına çekebilenler haybeye demiyor : PİYON ..! Altı şişe birden bira alana verilen bardaklarla evde oluşan müthiş bir KOLLEKSİYON ..! "BBD - Biri Beni Dürtüyor" şeklinde raflardaki ürünlere saldırıyorum. Hele şu aynı üründen iki tane alana, ikincisi bizden olayı yok mu ? Adrenalin hisselerim borsaya girse kesin tavan YAPACAK. İyi de; iki 8, bi 19, üç 20, bi 30 aklıma kim mukayyet OLACAK ? Cevap basit aslında : KK Ekstresi. Tıpkı; "Bugün yediğin hurmalar ( kredi kartı harcama belgeleri ), yarın ( ekstre zamanı ) ...ıçını tırmalar !" deyişinde olduğu gibi.

"Bu makarnadan hoşlanmıyorum demiştim sana, yine neden aldın ?"
- "Ama canım, bak yanında tahta kaşık veriyorlardı"
"Hay seni alışverişe yollayanın..! Silifke ekibinden de değilsin ama, kazara ekibi getirsen herkese yetecek kadar kaşık stoğumuz var, neyse ki rezil olmayız ..!"
- "Hadi yaaa ! Kaptırmışım desene yine kendimi... Beni promosyonlar kudurtuyor bu kesin. Neyse canım, fena mı ? Hem bakarsın Dansın Sultanları gelir de, ya onlar Silifke oynamaya kalkarlarsa ? Acayip kalabalıklar..! Gördüğün gibi ( Ya kaşığımız yetmezse ? ) gibi bir bunalıma düşmemiz asla sözkonusu OLAMAZ ..!"
"Kaşıntın kaşıktan gibime geliyor... Kaç kaşık varsa getir ortaya, seni iyice benzetmeden kimse elimden ALAMAZ.. Sahi sen feşmekan petrol şirketinin taraftar bardağı verdiğini duymamışsındır kesin, yoksa çoktan benzincini değiştirmiştin.."
- "Heh he ! Değiştirdim ve de bardağımı kaptım elbette..! Ama ne de olsa tahta değil, cam yahu bu ? Neme lazım bi sakatlık olmasın dedim, ofise dizdim, ne demişler nerede PROMOSYON, orasıdır benim için yeni LOKASYON.."

Nadiren işe yaradığı da olmuyor değil şu promosyonların. Örneğin; evde yemek yok, ne SANA ne BANA, hatta; ne de kel HASAN'a ..! Ya da yemek yapılası ruh durumu çekip gitmiş o YANA. İyi de; nasıl doyacak evdeki 17 yaşında, 1.88'lik yavru DANA ? Bir adet orta veya büyük boy pizza ALANAA.. Lafını duyunca aman da aman:
"DOLANA ay DOLANAAAA..!". "Bir daha mı ? Töbeee - Tahta kaşık sendromu" yaşamamak için gerekli izinler, onaylar ve resmi gazetede yayınlanma prosedürleri, vs.vs. işlemleri sırasıyla tamamlandıktan sonra derhal telefon açılıyor:

"Promosyon var değil mi ?"
- "Evet efendim" yanıtına fazlaca taşkınlık göstermeksizin;
"Yani, bir pizzaya iki pizza olayı devam ediyor mu ?"
diye ikinci soru soruluyor.
"Sadede gelse" diye homurdanan ama benzer biçimde müşteriye yansıtmamaya özen gösteren saygılı bir ifade:
- "Devam ediyor efendim, siparişinizi alabilir miyim ?"

Bu cevapla birlikte aşşaadan kıvırmaya başlıyorsunuz, içinizden 60...70... 80... gibi sayılarla, bu kıvırmaya eşlik etmeye çalışıyorsunuz, fazla uzatmadan pizzanın kaç dakika sonra hazır olacağını öğreniyorsunuz. İlgili saatte siparişi veriyorsunuz, ona göre işten çıkıp arabaya biniyorsunuz... Bazıları upuuuuzun yabancı kelimeler kullansa da, ben şöyle diyorum kısaca :

KendiOLanakLarınLaGeL - ParayıBayıL - PaketiniAL - ŞimdiAncaGidersin

"Bir teker KAŞAR alana ikincisi %50 indirimli" gibi bir promosyona rastlamadım henüz büyük marketlerde. Sürüm yok herhalde kaşarda ..! Kimi Çiçek'ler; "Bir ÇITIR gofret alana ikincisi bizden !" kılıklı bir promosyonun da olmadığını söyleyeceklerdir, eminim ..! Bir de bazılarının çok imrendiği ama bir türlü arzu ettiği ürünlerde bulamadığı promosyonlar var:
"Eskimiş ......nızı getirin.... Şu kadara sayalım... Yenisini götürün !" gibilerinden.
( Biri tahta kaşık mı dedi, yoksa bana mı öyle geldi ? )

"Hoşgeldin Editör'üm..."
- Hoşbulduk İhtiyar...
"Bu mudur senin promosyonun yani ?"
- Zil takıp oynayacak değiliz herhalde bu yaşta ..! Olsa bile aksesuar isterim...
"Dur bi ....... mağazasına gideyim, belki bir ZİL alana ZİLLİ bedavadır, hıı ?"
- Tööööbe töööbe... Sanki zilli olsa oynatacak yaşın varmış gibi..
"Editör'üm yafff ....!"
- Ne var ?....
"Diyorum ki; hazır gelmişken bir promosyon da sen yapsan..."

- Ne gibi mesela ?
"Bir BALDIZ alana, bir BALDIZ'da Kahve Molası'ndan gibi..."
- Sen ofiste yemek yapıyorsun galiba, öyle mi ?
"........ ? Bunu da nereden çıkarttın ?"
- Mutfakta bir sürü tahta kaşık gördüm de.. Boy boy.. Şimşir olan da var galiba ..?
"Bir de kepçe var... İstersen üzerine gamalı haçını da işleyeyim ..? Mekan da değiştirsen, yine de Führer'sin ooolum sen ..!"

Bir ENİŞTE ziyaretine güzel bir promosyonla, atabiliriz belki de bir HAVA :
İster inanın, ister inanmayın ama EDİTÖR'ünüz bu ziyaretin yanında BEDAVA ..!

Fincanlar hala stokta, stok odasını Edi'ye tahsis ettik, çişi gelse 110 engelli koşacak, demiştim intikamım feci olacak, yihaaahaa ...!

asesen@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Noktasız : Ayşenur Güven


Pencere Hikayesi

- Anne, bu ne ?
- Kar
Kısa bir süre sonra...
- Anneeee, bu ne ?
- Kar
Dönüp dışarıya bakıyor...

Nedendir bu aynı soruyu defalarca sormalar ? Kasetle yabanci dil öğrenmeye mi benzer konuşmayı öğrenmek ? Diksiyon nasıl ? Kelimedeki vurgu nerede ? Defalarca başa alınan, tekrar, tekrar dinlenen kaset. Yoksa sadece sabrın sinirini mi ölçmektir amaç. Yine bana dönüyör, küçücük işaret parmağı dışarıyı gösteriyor.
- Anne... anneeee.... ne bu ?
- Kar bebeğim, kar aşkım, kar... ne kadar güzel değil mi ?

Pırıl pırıl parlayan gözlerini, hayret ve merak dolu bakışlarını camdan tarafa çeviriyor. Seyrediyoruz hayranlıkla... Öylesine güzel, öylesine kusursuz. Kestiresi gelmiş, tabiat uzanmış, tam dalmaya yakın hafif bir ürperti hissetmiş sırtında, yorganını çekiyor üzerine yavaşça. O tuhaf kar sessizliği sarıyor etrafı. O dolu dolu sessizlik. Ağır çekime giriyor hayat.
- Heryerde...
- Evet, heryer kar... heryer bembeyaz...
- Dışarı istiyorum
- Hayır bebeğim, dışarısı çok soğuk.

Kuzenleri dışarıda oynuyor. O niye içeride anlıyamıyor olmalı. Ben üşüyorum, ben bir turlu ısınamıyorum ya, istemiyorum üşüsün, hasta olsun. Anneyim ya ben, görevimi hakkını vererek yerine getiriyorum. Onu, söz konusu olabilecek bütün soğuk algınlıklarından, kayıtsız şartsız koruyorum. Oysa sabırsızlıkla beklerdim karın lapa lapa yağışlarını... Her sabah uyandığımda heyecanla perdeyi aralayışlarım, hayal kırıklıklarım, nihayet düşen kar... Telaşla hazırlanışlarım... Buluşulan komşu bahçe, yan sokak, karşı binanın girişi, bitişikteki boş arsa... Mahallenin en büyük kardan adamının inşaası... Koşup koşup kaymalar, yokuş aşağı yuvarlanmalar... Hedefine bir türlü ulaşmayan kar toplarım, hırsımdan boğuşmaya karar verişlerim... Çığlık, çığlığa arka bahçe, giriş katında oturan, karanlık bakışlı, yalnız teyzeden yediğimiz azarlar... Dudaklarım morarana kadar, parmaklarımın ucu acıyla sızlayana kadar, zangır zangır titreyene kadar inatla karda kalışlarım, eve şartlı dönüşlerim. - Üstüm kurusun yine çıkıcam di mi anne ? Hani cevabın hayırsa eğer, bileyim, dönmeyeyim... Isınmak bilmeyen, kalorifere dayadığım, ayaklarım, ellerim... Bir türlü kurumayan eldivenlerim, şapkam, paltom, ayakkabılarım, iç çamaşırlarına kadar zırıl zırıl bir ben... Cama bir kar topu isabet ediyor, ikimizde irkiliyoruz.
- Bu ne ?
- Kar topu.

Söylemek zor gelmiş olsa gerek, bir daha sormuyor. Yavaş yavaş kayıyor camda kar topu. Parmağıyla takip ediyor.
- Top akıyor.
- Kayıyor bebeğim, kayıyor.
- Dışarı istiyorum

Sesimi çıkarmıyorum. İtiraz edesim yok. SIMSIKI giydirip dışarı çıkarıyorum. Ben çıkmıyorum. Ben artık karı pencereden seyretmeyi seviyorum. Bu duygu yuklu anları kimseyle paylaşamayacak kadar cimri mi olmuşum, yoksa kimseler benim kadar büyülenmiyor mu artık kanıksanmış tablolardan ? Öyle ya alt tarafi kar yağıyor. Bir başıma oturup bön bön dışarı bakmayı marifet sanıyorum. Kızım kuzenlerinin arasında küçücük, yumucuk, şipşirin. Öyle sarmış sarmalamışım ki, cüce bir astronota benziyor. Karda atılan ilk adımlar... İnsanlık için küçücük, onun için kocaman... Yere bakıyor. Arkasına dönüp bıraktığı izleri inceliyor. Ne tuhaf bir şey bu ! Gacır gucur sesler çıkıyor her adımında. Küçük olduğu için diğerleri pek yüz vermiyor, o da zaten aralarına karışmaya pek hevesli görünmüyor. Olanı biteni merakla seyrediyor sadece. Zaman keşif zamanı.

Kara doymuş gökyüzü... Gri beyaz bir fondan dökülüyor, sonsuz kar taneleri. Sessiz, sakin, salına salına. Öylesine güzel, öylesine kusursuz, öylesine eşsiz. Hiçbiri birbirine dokunmuyor sanki. Bir zamanlar sırt üstü yatıp, üşüyene kadar, gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra seyrettiğim mucize. Her tanesi bir diğerinden farklı kar tanesi. Bebeğim avuçlarını açmış, eldivenli ellerine düşen kar tanelerine merak salmış. Nereden geliyor bunlar ? Başını geldikleri yöne çeviriyor. Mucizeyi yakalıyor. Gözlerini kırpıştırarak kalakalıyor bir müddet, sonra dönüp camın arkasındaki beni arıyor, buluyor ve hayatımda gördüğüm en güzel gülücüklerden birini yolluyor, parmağıyla gökyüzünü gösterirken. Artık hiç şüphe yok, hastanede karıştırmamışlar, bu benim kızım. Öylesine dalmışım, öylesine soyutlamışım ki kendimi çevremde olup bitenden. Oysa ev kalabalık... Bir dolu gürültü, sohbetler, gülüşmeler, itirazlar, çarpan kapılar, çekilen iskemleler. Ben bir köşede, bir başıma ama dopdolu. Yanıma geldiğini benimle konuştuğu zaman fark ediyorum.
- Ne kadar büyüleyici değil mi ?
- Hemde nasıl !

Bunu söyleyen değerli varlık, çok ender rastlanan bir göz hastalığı nedeniyle artık görmüyor. Yan yana duruyor susuyoruz. Sessizliğimizde paylaştığımız çok şey var. Hem sessizlik öylesine özel, herkesle paylaşılır değil. Derken, herzamanki gibi gözleri olup gördüklerimi aktarıyorum özenle, detaylarıyla, bozmamaya çalışarak. Gülümsüyor. Büyülenmek için ya baktıklarını görmek, yada artık göremediklerini hatırlamak gerekiyormuş, öğreniyorum. Huzur dolu dakikalar, birinin koluna girip, onu yanımdan uzaklaştırmasıyla son buluyor. İsteksiz, gergin, ama itirazsız çekiştirildiği yöne, hararetli bir tartışmaya doğru ilerliyor. Başkası elime bir kahve fincanı tutuşturuyor. Bir iki nezaket cümlesi, bir an evvel cama dönüyorum.

Kızımın üç yaşındaki kuzeni takılıyor gözüme. Mutfaktan yürüttüğü tahta kaşığı, eğilip eğilip, kara daldırıyor kahkahalarla ve içine doldurabildiği kadar karı bütün gücüyle havaya fırlatıyor. Tekrar üzerine düşerken kaşık dolusu kar, kahkahası daha da büyüyor. Mümkünmüş meğer eğilip ayaklarımızın dibinden kahkaha kaşıklamak, gözlerimle görüyorum... Anne olmadan önce, çocuk olmaya karar veriyorum... Paltomu giyip dışarı çıkıyorum...

Ayşenur Güven
Belçika

Yukarı

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Bu haftaki burcunuzla ilgili çok önemli iki değişiklik söz konusu sevgili koçlarım. Merkür gezegeni geçen aylardan kalan bir işinizi bitirmenizi sağlayacak.. Venüs gezegeninin burcunuza gelmesi ile alçakgönüllülük ve sakinlikleri biraz daha belirgin şekilde yaşayacaksınız.. Çevrenizle gayet olumlu ilişkilere geçiş yapıyorsunuz. Hayırlısı olsun.


BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Merkür sizlere de misafir boğalar. Yaşamlar bu hafta bir başka kolay olacaklar. Hani o kadar da müşkülatlı olmasa da hayatlarınız vallahi Merkür' ün getireceği hafiflikler es geçilmez herhalde değil mi ? Her türlü işlemlerde bürokratik dahil kısmetleriniz açık boğalar.. Dost mekanlar da candan ilişkiler de ihyasınız bu hafta.. Yardıma ihtiyacınız varsa tereddüt etmeyin..

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Mayıs ikizleri iseniz Venüs' e dikkat eş ve dost ilişkilerinde anlaşmazlıklar olası.. Merkür' ün sizlere getirdiğini ise yazayım.. Açık gönüllülüğünüzden, merhametinizden yararlanarak sizlere madik atmaya yeltenen kişiler oldu ise yakın geçmişlerde, Merkür sizlere öğüt veriyor vazgeçin diye bu huylardan..


YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Aralık ayından bu yana bazı yengeçler bir yerlerden bazı kararların alınmasını bekliyorlar.. Yengeçlerim bu haftadan itibaren düğümler çözülecek.. Olumlu cevaplar yolda.. Mesela perşembe gününden başlayan bu ılımlı ortamları olumlu kullanın yengeçlerim.. Venüs sizlere tatlı çapkınlıklar getiriyor...


ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Ilıman havalar hakim burçlarınıza bu hafta aslanlarım.. Merkür'ün zıt pozisyonları ile hafta içi pek çok işiniz sürüncemelerde kalabilecekler. Dert etmeyin kendinize. Sizinde saatiniz gelecek. Yakınlarınız ile ilişkilerinizde dikkat edin. Sağlık problemleri baş gösterebilirler..



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Güzel bir hafta aslında sizleri bekliyor başaklarım.. Yakınlarınızla olabilecek dalaşmalara kendinizi kaptırmayın başaklar.. Sizleri alt etmek isteyen hasetleri bu hafta şimşek misali çarpacaksınız..Hak ettiler yani değil mi...



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Sizlere mutlaka kabul ettirilmek istenen kararlar Demokles'in kılıcı gibi başlarınızda sallantılarda.. Fikir, karar ve kendilerinizden vazgeçmeyin sakın terazilerim.. Ama sakin sakin terazilerim.. Gürleyerek ve parlayarak değil.. Son sözlerde dikkatli olun..



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Venüs'ün sizlere misafir oluşu gönüllerinizi ısıtacak akrepler.. Ekimde doğanlar pembe perşembeye hazırlanın.. Güzel haberler, buluşmalar gündemde olacaklar. Sakin olun, fazla şikayetler etmeyin, ballısınız bunu unutmayın..



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Kasımda doğanlar özellikle hazırlıklı olun tansiyonlara aşklarda.. Ortaklıklarda bağımsızlık rüzgarları esecekler.. İçleriniz zaten gidici, öyleyse aklınızdan geçen o maceralara atılın.. Geçen mart ve nisan aylarından beri durumlar böyle zaten.. Değil mi ?..



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Şahane ! Burcunuzda meltem rüzgarları esecekler.. Merkür ve Venüs pozitif açılardan sizlere kısmetler yağdıracaklar.. Bir anlaşma sonuçlanıyor bu hafta oğlaklarım. Eğlendirici bir tanışma bile söz konusu olabilir önümüzdeki günlerde..



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Venüs artık sizleri bırakıyor bu günlerde ama bereket dolu ve şen şakrak etkilerini yine göstermeye devam edecek merak etmeyin..Parasal konularda rahatlıklar söz konusu. Ayrıca bir yerlerden bir güzel hediyeniz bile var kovalarım.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Kalpler uçuşuyor ! Samimi havalarda, güzel atmosferlerde gönüller sevdalanmaktalar.. Gelecek ile ilgili plan ve programlarınızda beklenmedik gelişmeler olabilir.. Maddi konularda ve gayrimenkul ile ilgili konularda dikkatli olun..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Berrin Cerrahoğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir.
Kahve Molası bugün 4.052 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


BAKIR TADINDA

Çok değil istediğim
Biraz mutluluk bakır tadında
Öyle çok değil istediğim
Ne cep telefonları
Ne Internetler mailler
“İstanbul hatırası” kartpostallarına yazılmış
“Bayramınızı kutlar mahsus selamlarımı sunarım”
Amcan,dayın,teyzen,
Belki unutulmuş bir arkadaşın
Belki salına salına gelen
      buğday tarlalarında
            elma bahçelerinde
Kağıttan kayık çamurdan adam
Çocuk sevinciyle bulanan
Babamın çoktan yırtıp attığı
Hatırası bile unutulan
Müsamere fotoğraflarından
...
Çok değil istediğim
Biraz mutluluk bakır tadında
Bir ev kutu kutucuk
Öyle ne yüz ne yüzelli
Meterekare
Son taksidi ödenmiş banka kredisi yahut
Eşe dosta borcu kalmamış
Dolar gibisinden felan
...
Çok değil istediğim
Biraz mutluluk bakır tadında
Ne yılbaşı geceleri
Uludağ Kartalkaya
Ne yaz boğmacası
Bodrumda Yalıkavakta
Anam olsun baş ucumda
Karındaşım
Babam
Elma soyayım
Heyecana boğulmuş bir Türk filminin ardına
Ağıt yakayım verem olan kahramana
Kızayım kötü adama ...
Çok değil istediğim
Biraz mutluluk bakır tadında
Ne ikibin sisi
Ne klimalı
Ne abeselisi
Bastımı gaza
Anam düşmeli yollara allah allah
Haykırmalı kızım
Bas gaza bas gaza
...
Çok değil istediğim
Biraz mutluluk bakır tadında
Biraz yaşamak
İnsan gibi
İnsan tadında

Hüseyin Alparslan

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Allah kimseye yolunu şaşırtmasın..

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.abdulkadirozcan.com.tr/page.php?ID=113
Kış geldi, kar yağdı, yollar kapandı ve bizler; yani araç kullananlar biraz inşallah, biraz da maşallah ile yollara koyulduk. Karlı, buzlu yollarda kaymadan ve direksiyon hakimiyetini kaybetmeden gideceğimiz yere bir an önce ulaşabilmenin gayretlerini yaşadık. Bu web sayfasında "lastik nedir?" sorusunun yanıtlarını bulacaksınız. Bağlantılı sayfalarda ise merak edebileceğiniz diğer detaylı açıklamalar mevcut. Yolunuz açık olsun.

http://www.turkstudent.net/art/1396
Bazı seminerler vardır ki katılsam ne iyi olur dersiniz. İşte sizlere kadınların ve erkeklerin, ( ayrı ayrı tabiki ), katılmaları gereken seminerler listesi. Hayatı fazla ciddiye olmayın sakın, sonra kendini bi şey zannediyor.

http://www.anadolusarkilari.com/songs.asp?songID=1289
Türk insan'ının hemen hemen tamamında hatırası olan halk türkülerinden derleme bir web sayfası tavsiye ediyorum sizlere. Özellikle türkülerin sözlerini toparlamak isteyenler için güzel bir arşiv.

http://www.teknogeyik.com/weblog/blogger.html
...Geçen gün televizyondan geyiklerin neslinin tükendiğini duydum... Bu bizim için büyük tehlike. Eğer geyikler yok olursa biz ne muhabbeti yapacağız..? Aslında bu sorunun bana göre en güzel cevabı "sivri muhabbeti" olmalı...

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


IE Privacy Keeper v2.0.3 [1271k] W98/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106847
Bir alternatif program daha. IE ile yaptığınız gezinti sonrası dilerseniz tüm izleri otomatik yada manuel olarak silebiliyorsunuz. Belirleyeceğiniz kriterlere bağlı olarak yapabildiğiniz gibi, son pencereyi kapattıktan sonra herşeyin otomatik temizlenmesini de sağlıyabiliyorsunuz. Saklayacak gezintiler yapanlara şiddetle önerilir:-))

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20040112.asp
ISSN: 1303-8923
12 Ocak 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri