KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?

 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Kütüphane
 Kahverengi Sayfalar
 FİNCAN/SİPARİŞ
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu





Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu


KAHVE MOLASI 2 YAŞINDA!
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 485

 16-17 Nisan 2004 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : NİCE SENELERE...


Merhabalar,

Günlerdir şu yazıya nasıl başlayacağımı, hangi güzel cümleleri kuracağımı düşünüyorum arpacı kumrusu gibi. Notlar alıyorum oraya buraya, siliyorum bir güzel sonra. Şunu da söylemelisin, bundan bahsetmezsen olmaz diyorum kendi kendime. Minik teybime notlar bile kaydettim sanki bir daha dinleyecekmişim gibi. Hesap ettim kitap ettim, bir koca sayfa yazacaktım size dün gündüz vakti, 2 saatimi bu işe ayırmıştım. Şu an saat 1:37, ve ben ancak şimdi yazmaya koyuldum. Herşey uçup gitmiş aklımdan, notlar zaten çoktan çöp olmuş. Olsun, bulurum nasılsa birkaç kelime daha söyleyecek, öncekileri de ben bulmamışmıydım, bulurum elbet, hele böyle söyletenim varsa...

2 bahar önce çıkmıştım yola. Ürkek, sessiz, saygılı davranmaya çalışmıştım günlerce. Haftada bir, haydi bilemedin 2 kere yollarım demiştim başta. Nazımı çekecek dostları aramıştım önce, sonra tekrar aramıştım, sonra tekrar... Daha 4-5 sayı olmuştu ki yeni yeni dostlar edinmeye başlamıştım. Kimi kaldı baharlarca, kimi çekti gitti sessizce. Haftada bir... iki... üç... derken beş oldu, çıkmayınca aranır oldu Kahve Molası. Ahmet, Mehtap, Suat, Altuğ derken Cumhur çıktı geldi ve bir daha gitmedi sağolsun. Bugün 100. yazısı var aşağıda, hep varolsun. Yazanları paylaşmaya, yazmayanları yazmaya, okumayanları okumaya, okuduktan sonra yorumlamaya ve en sonunda yazmaya teşvik etmekti amaç. Oldu... Hem de pek güzel oldu. Yorgun geçen gecelerin ardından yollandı teker teker Kahve Molası kahveci dostlarına. Bazen yeter artık yeter bile dendi kesilen telefonların, patlayan matbaanın, mum ışığında haliyle çalışmayan bilgisayarların, 40 derece ateşle geçen mide bulantılı gecelerin ardından. Ertesi gün tek bir mesajla yenilendi, dirildi Kahve Molası. 'Elinize sağlık' diyordu hiç tanımadığım bir can dostum taa nerelerden. Bir başka gün 'Daha önce neredeydiniz kuzum?' dedi bir başkası. Takdir gördükçe hayal kurdu Kahve Molası. Ulaşamadı pekçoğuna, ama yazılı onlar bir kenarda hayat bulacakları güne kadar saklı.

Kavga gürültü de eksik olmadı. Nedir bu başıbozukluk? Her gelen istediğini yazıyor dendi çoğukez. Direndi Kahve Molası, güven kazanmak için önce güvenmek gerek dedi de başka birşey demedi. 2 yılda eksile çoğala dört bin küsürlara ulaştı kahvecilerin sayısı. Kahveciler eksildi çoğaldı ama aralarında eksilmeyen 2 şey vardı; sevgi ve saygı. Sevgi arttıkça arttı. Ekranlara sığmadı taştı. Seda oldu İzmir'den yağdı, Beyhan oldu arap ellerinden ses verdi. Suna oldu çağladı beyinlerimizde. Ayşenur, Akın, Elif, Başak, Berrin, Betül, Bülent, Cüneyt, Dilek, Ebru, Engin, Fikret, Filiz, Funda, Hasan, Işık, Kemal, Levent, Leyla, Mehmet, Nurettin, Mustafa, Nedret, Osman, Özlem, Rana, Sedat, Selcan, Serdar, Serpil, Seyfullah, Şeref, Tamer, Tarkan, Tuba, Tunca, Zeki, Zeynep ve daha bir sürü dost nefes aldı verdi bu sayfalarda.

Çok mutluyum, gururluyum. İyi birşey yapıyor olmanın iç huzuruyla tüm yorgunlukları unutup yatıyorum her gece. Yaptığım iş hiç kolay değil bilenler biliyor. Ama karşılığında aldığım tadı hiçbirşeye değişmem. Yeni baharlarda Kahve Molasının gerçekleşecek hayallerinde buluşmak dileğiyle...
İYİKİ DOĞMANA VESİLE OLMUŞUM BE KAHVE MOLASI....

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Cumhur Aydın 100. Yazı

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


   Anneler Günün kutlu olsun Karin Öğretmen

'Kahve Molası'na bir mola: Kahve Molası'na ilk seslenişim iki yıl önce gecikmiş bir 'anneler günü' yazısıyla olmuş. Bu kez erken, bir başka 'anneler günü' yazısıyla bir mola almak istiyorum. Bu sevimli ortam 3. yaşına girerken ben de 100. yazımı sizlerle paylaşmış oluyorum. Sevgili Cem'in büyük bir özveriyle sürdürdüğü 'günlük yazıları'nı ayrı değerlendirirsek, bu rakkam bizim alçakgönüllü amatör ortamımızda bir küçük eşik sanırım. Aradaki bazı kesintilere karşın, ortalama her hafta, 'okunacak / değerlendirilecek' bir yazı üretmek, bilenler bilir, öyle pek kolay değildir. Biraz soluklanmak ve belki de farklı üretimleri paylaşabilmek için izin istiyorum. Öncelikle sıradışı editörümüze, sonra yazılarımı okuyan, kısa notlarla düşünceleri paylaşan ya da suskun kalan Kahve Molası dostlarına teşekkür ediyorum. Hemen hiç bir eleştiriye yanıt vermemem, kuşkusuz onları değerlendirmediğim anlamı taşımıyor. Sağlıcakla.

...
Dört yıllık Trafik Güvenliği Proje çalışmalarından aile albümlerimize sarkan bizim Danimarkalı eğitimci Jesper'le dostluğumuzu kaç karalamama konu ettim kimbilir? Yüz kiloyu fazlasıyla aşan govdesiyle ancak ondan da kocaman yüreğiyle çok özel, çok sağlam adamdır Jesper.

Öylesine kendini kaptırarak çalışır, işini öylesine ciddiye alır ki, çoğu kez saşıp kalırsınız. İlişkilerini, dostluklarını da aynı şekilde fazlasıyla önemser, tüm ayrıntıları yakalar. Hangi birini saysam; inceliklerinin, yüreğiyle düşünme örneklerinin hangisini anlatsam. Bizim Arda'ya yumurta çukulatalardan almış, Eymir'de dolaşırken ortadan kaybolup, gıdaklayarak ve yumurta elinde çalı arkasından çıkmaya çalışırken, seker ayağıyla dengesini yitirip, çamurlara yuvarlanmasından mı söz etsem?. Yoksa, İzmir'den annemi yitirişimin ertesi dönüşümde Milli Egitim'in toplantı salonunda calışma paneli sürerken beni dışarıda gördüğüne saşırıp fırlamasını mı anlatsam? Koridorda; üç, beş dakika içinde gözleri yaşlı bana sarılıp "Aslan çocuk, iyi yapmışsın hemen işe dönmekle" diye kulağıma fısıldayıp salona giderken birden bire gerisin geri dönüp, "Dünya bir sahne, biz oyuncularız çocuk. Unutma. 'Show must go on!'" deyişini mi dillendirsem? Ancak bugün asıl paylaşacağım Jesper olmadığı için burada kesmeliyim.

Yabancı uzmanlar belli dönemlerle Ankara'da çalışıyorlar. Bizimki son gelişlerinden birinin öncesinde arıyor beni. Bu kez çalışma arkadaşı Karin'le birlikte gelecek, soruyor: "Buradan azcık orta yaşlı bir Danimarkalı Cadı'dan başka istediğin bir sey var mı?" Gülüşüyoruz.. Günü geliyor, Karin'le tanışıyoruz. Kendisi katıksız bir eğitimci, güler yüzlü bir öğretmen her şeyden önce. Sonrasında kuşkusuz en az Jesper kadar yaptığı işte gönüllü ve ciddi, en az Jesper kadar arkadaş canlısı. Her ikisi de Kopenhag'ta "Yol Güvenliği Konseyi" diye adlandıracağımız, özellikle halkın ve cocukların trafikle ilgili bilgilendirilmesi ve eğitim proğramları oluşturulması işinde uzun yıllardır çalışıyorlar. Jesper onbeş, Karin yirmi yılı devirmiş.

Karin, Trafik Güvenliği'nde Türk Eğitim Yöntem ve İceriği'nin değişimine yönelik görev alıyor Projede. Bir yandan ofiste neredeyse gece yarılarına kadar çalışıyor, diğer yandan seçilen okulları ziyaret edip, öğrencilere ve öğretmenlere kısa seminerler veriyor. Öylesine zayıf, öylesine yüzü soluk ki, bu tempoyu nasıl kaldırabildiğine şaşıyorum. Bir kaç kez okul dağılmış, koridorlardan topluyoruz onu, nefes nefese İngilizce Öğretmenleriyle çevresindekilere bir şeyler anlatmaya calışırken. Özellikle bu seçkin Trafik Egitimcilerinin hazırladığı konu ve yöntemler, sınırlı da olsa bir kısım üretime ve proğrama yansımaya başladı, daha geniş biçimde paylaşılacağınıda hala umut etmekteyiz.

Yine aktarmışımdır, biz bu insancıklara bir kaç gün ailece konuk ta olduk, Danimarka'da. Karin'in Roskilde'ki evini ziyaret edememiştik ama bu şirin kasabadaki Viking Müzesini gezmistik. Nihayet Kopenhag'daki son günümüzde her ikisini işyerlerinde görüp, azcık teknik sohbetler bile sığdırmıştık proğrama. Jesper, öğle tatilinde işyerinde Arda'nın pizzaya yumuluşunu taklit edip, onu kızdırmaya başlayınca Karin, iri arkadaşını iterek kenara çekmiş, kendisi de Arda'ya eliyle eşlik ederek, sanırım çocukcağızı rahatlatmaya calışmıştı. Proje tamamlanalı iki yıl geçti üstünden. Arada haberleşiriz bizim kuzeyli arkadaşlarla. Geçen Cumartesi akşamı geç bir saatte, evin telefonu çaldı. Açtım baktım karşımdaki ses Jesper. Aa, bir sevindirik oldum, başladık dereden tepeden konusmaya. Irak'taki son durumdan ve kendi yoneticilerinin tavırlarıyla ilgili rahatsızlığından söz etti, oradan kısaca ailesindeki gelişmelere geçti. Ancak, hiç alışık olmadığım biçimde iki de bir susuyor, ben beş dakika içinde aramızdaki parolayı muzipce üç kez kullanmak gereği duyuyorum. "Is this Jesper Solund?" Hani, "Bir şey soyleyemek istersiniz de söyleyemessiniz ya", aynen o halde.

Sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor. "Karin" diyor. Artık sesi titriyor, telefondan bile algılamak olası. Kesin bir terslik var, bu kez ben üsteliyorum:"Ne olmuş Karin'e?" "Universiteli kızını anımsarsın. Beş gün önce onu bisikletliyken Kopenhag'ta gündüz bir trafik kazasında yitirdik."

Ağlamaya başlıyor. Nee. Bu kez dağılma sırası ben de. Ya, nasıl olur? Ekliyor Jesper. "Karin yıkıldı. Bunca yıl insanların trafikte sağ kalma uğraşı veren kadıncağızın kaderine bak hele. Ani bir çıkış ama çok kararlı. Yol Güvenlik Konseyindeki görevinden ayrılıyor. Son iki gündür, evine kapandı, ziyaretçi kabul etmiyor, telefonlara çıkmıyor." Benim nutkum tutuldu. "Hani" diyorum "Siz güvenli ülkeydiniz?" Sorunun saçmalığına bakın hele. "Öyle ama" diyor Jesper "Kurumda, ekranda sana bazı özetler verirken, Danimarka'nın Hollanda'dan sonra en fazla bisiklete sahip ülke olduğunu ve bisikletli trafik olümünde yine aynı ülkenin arkasından Avrupa ikincisi olduğunu belirtmemiş miydim ?" Sözcükler boğazımda düğüm artık. Yarım yamalak Karin'e bizden bir şeyler söylemesini diliyorum en son olarak.

Saat geceyarısını çoktan geçmiş. İnanılmaz; durup dururken bir yağmur baslamasın mı dışarıda, Jesper'in telefonu ertesi. Camlara vuran yağmurun sesinden aymıştım. Birden şiir okumak gelmişti içimden. İlk elime gelen Behramoğlu'nun dizeleri olmuştu, kütüphanemden. Bu şairler her ana bir seyler yazmışlar mıdır, yoksa biz mi o anın duygusallığı içinde benzeşmeler kurarız? Bakın o gece okuduğum dizelere.

" ....
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü boylece tamamlayabilirdim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgar olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden."


O günden bu yana ne Karin ne de fotoğraflarından ve annesinin betimlemelerinden tanıdığım kızı gözümün önünden hiç gitmiyorlar. Ne elim bilgisayarın tuşlarına ne de telefona varıyor. Ne diyebilirim ki? Hangi sözcükleri seçersem duygularımı yansıtmış ya da kadıncağıza bir şeyler söyleyebilmiş olurum ki?

Biliyorum, yeni bir "anneler günü" yaklaşıyor. Bugün usuma neredeyse kendiliğinden bir ileti geldi. Aktarabilir miyim bilmiyorum ama deneyeceğim artık. Şunları yazacağım, Jesper yardımıyla bu özel günde ona sunacağım bir demet kır çiçeğine iliştirilmis kağıt parçasına.

"Sevgili Karin. Bilirsin; dünyanın tüm eğitimcileri, annelerin çocuklarının üstüne titrediği gibi titrerler öğrencilerinin üzerine. Bazen bir harf, bazen bir sayıdır öğrendiğimiz onlardan. Bazense, siz trafik eğitimcileri'nden aldığımız gibi 'hayatta kalma dersi'dir paylaştığımız. Oysa eğitimciler öğrencilerinin gelişimine kesintisiz tanıklık yapamayacakları gibi, trafik güvenliğine emek verenlerde soluk soluğa kaldıkları bir günün sonrasında kaç yaşamın korunmasına katkıda bulunduklarını ölçemezler, sayamazlar. Bilemezler.

Bu özel günde; ülkenden binlerce kilometre uzakta onlar farkına bile varmadan yaşamda kalmalarına ufacıcık ama belki de en hayati katkıda bulunduğun, bulunacağın onlarca öğrenci çocuğumuz ve onların anneleri adına, sana en içten teşekkürlerimizi sunmak istedik."

Cumhur
cumhur@kahveciyiz.biz

Yukarı

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Kahve Molası'na 2 absürd* meyilim var

Alooo!
Bugün benim sevdiklerime meyil günüm. Sırayla Kahve Molası'ndan olma eşe dosta mail atıp, 'Ne iyi etti de, Kahve Molası'nı yapmak için canını dişine taktı şu bizim Edi'.diyorum. Arkasında da 'Hey gidi günler, hey!' Diye bir nara patlatıyorum ki sorma. Okur-yazarlara bakıp bakıp, kendimi aşka getirip 'Kimler geldi, kimler geçti' şeklinde kendimi detone etmeyi de ihmal etmiyorum.

Az evvel Kahve Molası'nın eski sayılarına şöyle bir göz attım, yayınlandığı ilk gün bol Ballı okurlu, tek Ballı yazarlı; kendi halinde bir gazeteydi burası. Sen, ben, bizim oğlan. İkinci gün abone sayısı 2500 olmuştu da inanamamıştık.

Yazı yetiştireceğim diye ilk aylarda nasıl sabahlara kadar abukladığımı bir ben bilirim, bir de gece yarıları bizden yazı bekleşen Edi. Yeni yazarlarımız oldu da bir nefes alıp, kendi dalgamıza bakabilir olduk.

Eski sayılara daldım da bir hoş oldum vallahi. En çok yazı yazan kim biliyor musun?. Cumhur Aydın. Arkasından baldiz delisi A'Şeşen eniştemiz geliyor. Onu kim izliyor dersin? Yakışıklılar yakışıklısı A'Altan'nım.

Bu arada Ahmet durmadan seni sorup duruyor aklımdayken söyleyeyim. Vardır adam akıllı bir dümeni elbet; şahsi rotasına gezsin dursun diyorum.

Gezmek dedim de aklıma geldi. A'Altan epeydir yolda bıraksan kimsenin dönüp bakmayacağı, inerken ayaklarını silme ihtiyacı doğuran bir döküntü arabayla gezer dururdu. Ben de ona her seferinde takılırdım.

''Bu arabadan böyle bir hoşluğun çıkacağına kim inanır prensim''
''Nesi varmış arabamızın pis gibi gidiyoz işte''

Sonunda...

''Kız mektap, paramız neye yetiyorsa ona uygun bir yeni araba alıyorum, uygun mudur? ilk seni gezdireceğim hazır ol''. Diye beni bir galeriden aradı geçenlerde. İki gün sonra da lacileri çekip kapıya dayandılar keratalar. Ben de nihayet mis gibi bir ön koltuğa kuruldum. Kuruldum kurulmasına da araba beni görünce bağırmaya başladı.
''A! bu araba bana bağırıyor''
''Aman işte bu yeni nesil keratalar böyle, 'kemerini tak' diyor''
''Takarım takmam ona ne?' Bağırırsa bağırsın elbet susar''
''Ben denedim susmuyor, bağlan şuna''
''Belki bağlanmak istemiyorum. 'Sana ne len' butonu yok mu bu keratanın?''

Öyle böyle derken ilk görüşte mecburen arabamıza sımsıkı bağlandım. Ahmet kerataya rehberlik yaparak bizi öyle güzel gezdik ki sorma.

''Bak len kerata, sen buraları ilk görüyorsundur, burası Sarıyer böreği meşhurdur''
''A'Altan'nım beni Nişantaşı'na atar mısın?, hani maksat kerata oraları da görsün''

Son zamanlarda hep Beyoğlu'na takıldığımdan, Nişantaşı'na epeydir gitmiyormuşum. Bir özlemişim ki sorma. Ha bu arada aklında bulunsun sakın buralara yolun düşerse Beyoğlu'na uğrama. Ne kadar kafasında biti çoğalmış, saçının boyuna pos dişine göre sanat seçen, sanat sever varsa orada.

Az sonra bir yazı yollayacağım Kahveye sanatsal faaliyet adına sanma aman ha. Maksat 'Kahve'de Şenlik' olsun.

Aklıma eseni yazıyorum işte. Ne denk gelirse ruhum ahım şahına o gece, ondan dem vurmaca. Nadiren okuyanların göz pınarlarında sızıntılara sebep olsam da genellikle tatlı tatlı okşarım bilirsin. Ancak her okşamanın sonunda bir Osmanlı tokadı çakmazsam içim de rahat durmaz. Yeni bir yazı yazıp tokadı en baştan başlıktan indiresim var bu sefer.

''Tokat yersen, görersin aşkın kaç kucak olduğunu.''

Bu aralar tepem bu konuya atık. Hem çok kızıyorum, hem de vicdanım sızlıyor. Aylardır 'Onlar kadınsa ben neyim? Ben kadınsam bunlar ne?'. Diye soruyorum kendime, onlara bakıp bakıp. Sonra gerçeğin ta kendisini cort diye tespit edince tokadı kime basacağımı şaşırıp vazgeçiyorum işte.

Bildiğin gibi değil -ya da bildiğin gibi - kadınlar tamamen zıvanadan çıktı; erkekler ruhsuzlaşıp, acayip tırsıklaştı. Şu sözde aşk yüzünden başımıza taş yağacak yakında görürsün. Can Dündar öpüşen koklaşan aşıkların resimlerinden pipisi yapıp 'Aşk'a ayıp olmuyor mu?' diye light light bağırınsa da; Leyla pembe pamuk kalbiyle kadınları saflığa çağırsa da; pastoral hocam eski aşkların tadının kavuşamamaklarda ve vahşi doğada arasa da; sonuç değişmiyor.

Alacam elime sopayı bir gün' Hadi, annenizin evine marş marş!' diye hepsini saçından süpürüvereceğim o olacak.

'Annelerinin evinden ne istiyorsun kadın? nereden çıkardın şimdi bunu 'diyorsun biliyorum.
Homeless bu yavruların çoğu homeless!! Sıcak yataktan ziyade; rahat döşek ihtiyacı olan biten. Anladikoz?.
Anlamadınsa bilahare anlatırım. Aman ne anlatacağım, bana ne? Ne halleri varsa görsünler.
Araba, kadın, erkek, kahve derken asıl soracağımı unutuyordum az daha.
Alooo!
İyisin dimi?

* Absürd: Saçma

Mehtap Akdeniz
mehtap@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


Bir doğum günü için aklıma gelenler...

"Bahar geldi ya. Artık yaramaz bir çocuğum."
Zamana düşülmüş notlardan esen bir cümle. Şimdi yerli yerine oturdu. Yağmura rağmen bahara yazıyorum. Gri göğün gözyaşlarının tesellisi yerin toprak kokusunda...bu kokuyu taaa derinlere kadar çekmeli, yaşam avuçlarımızın içinde.
Savrulmadan, savurmadan rüzgarlarında hayatımızın, dimdik bir merhaba yeni gelene...

Doğmak, doğmuş olmak, doğurmak...
Başka hangi kelimeyi eklemeli.
Her doğuşun bir hikayesi var. Her hikayenin de bir anlatıcısı. Ben bu hikayede neredeyim? Nefes aldığım günlerin, geçmişe giden küllerinden kalanlarını ayıklayıp renk renk sözcük boyaları ile yaşama sunuyorum. Ben bir sözcük boyayıcısıyım. Üstüne üstüme sinen tüm kokuları da ekleyip yaşamın içinden taaa içinden yüreğimi yazıyorum.
Evim burası. Burada dostların arasında binbir çeşit kahvenin tadını denerken, tüm kahve kokularına karışıp okumanın zevkini hayata karıştırıyoruz bir tutam şekerle ve binbir çeşit kekle beraber...

Hüzünler, sevinçler paylaştıkça artıyor...
Bahar yağmurları,
Toprak kokusu,
Elimin, gözümün, yüreğimin değdiği her yer, her şey

"Yazmak herkes için ihtiyaçtır.Yazmak haberleşme ihtiyacının en üstün şeklidir.
Yazmak, bir ayıklama çabasıdır." demiş Sartre.
Evet ben bir ayıklama çabacısıyım. Yaşamımdaki her ayrıntıyı, her anı ayıklama çabacısı. Yerim, evim, şimdi bulunduğum yer burası.
Ve Bir bahar çocuğu KahveMolası.
Bahara açan bir kiraz ağacı çiçeği, annesi ile aynı gün doğan bir bebek, terkedilmiş bir sevgili, hasta bir baba, geçmişi özleyen bir çocuk, muzip bir hayat mizahçısı, yaşama karışan bir filozof, zamanı durdurmak isteyen bir adam...
Bir çocuğun elindeki balon,
En zor kararlara imza atan bir kalem,
Ameliyat masasındaki bir neşter,
Bir gelinin tacındaki beyaz papatyalar,
Gökyüzüne kucak açan yaşlı bir çınar,
Ve şu an pencereme dokunan bir yağmur damlası...
Aklıma bir anda geliveren tüm yaşam parçaları; Bir bulmaca tadında. Bu bulmacanın yaratıcısı da , çözücüsü de kendimiziz.
Yazdıkça ve okudukça.
Yazarken düşüncelerimin ve duygularımın dans edişini seyrediyorum.
Okurken hayatın diğer danslarını ve dansçılarını tanıyorum.
Bana bu imkanı veren KahveMolası iyi ki doğdun...
Ve sizler iyi ki varsınız. Teşekkürler Cem.

SunA.K. Grasse
sunak@kahveciyiz.biz

Yukarı

 TEYZUŞ : Ferda Önler


VERİLEN EN GÜZEL MOLAYA...

Kim demiş en güzel ve unutulmaz olan, ilk veya orta okul sıralarındayken, oyun sevdasına bir an önce bahçeye koşmak için sabırsızlıkla beklediğimiz teneffüslerdi...

Ya da lise çağlarımızda, daha ilk görüşte veya uzaktan uzağa gözümüze kestirip de platonik aşklarla tutulmuş olduğumuz, okulun "o en yakışıklısını" veya "o en güzel kızını" belki de görürüm ümidiyle fırlayıp çıktığımız koridorlarda geçen ders aralarıydı diye?..

Yoksa, belleklerde kalan en güzel gençlik anıları, bir çoğumuz için üniversite kantinlerindeki molalarda mı yaşandı?..

Belki de, öğrencilik bittikten sonra atılmış olduğumuz iş hayatının yoğun temposu arasında verilen ve genellikle bir çayla, bir sigara içimlik süresi olan ve de patrondan kaçamak alınan molalardır en cazip olanı; kim bilir?

Sıkıcı bir brifing, bir kongre ya da seminer benzeri toplantılarda verilen ikram molalarının da tadına doyum olmaz aslında; değil mi? Zaten katılımcıların çoğu da sırf bunun için giderler ya!..

Bir sinema, tiyatro veya konserde dahi genellikle hoşa gider verilen ara... Her ne kadar "sanat ruhun gıdasıdır" dense de, insanoğlu bir şeyler yiyip-içmek ister yine de; en azından nikotin krizine yenik düşer!..

Ya yolculuklarda verilen ihtiyaç molası, nasıl da beklenir; değil mi?
Bir de spor yaparken alınan molalar vardır ki; soluklanmak, taze enerji depolamak, yeniden güç ve moral bulmak için birebirdir... İnsanın gözü kulağı antrenörde, koçta ya da hakemde olur; sanki iple çekilir mola vakti zamanı...

İşte bütün bunların dışında, varlığından henüz birkaç ay öncesinde haberdar olduğum yeni bir mola var ki; benim için bu güne dek yaşadığım molaların en keyiflisi, en güzeli... Dostlarım ona: "KAHVE MOLASI" demişler. Hani, şu 40 yıl hatırı vardır denilen kahvelerin içildiği türden olduğu sanılan...

Ne var ki bu molada içilen, bildiğimiz şu acı kahve değil! Orada içilmek üzere insanlara ikram edilen ve fincanla değil; bol kepçeyle sunulan, dostluk şerbeti âdeta... O şerbet ki; tadını bir kez tadanın, gayrı ömür boyu vazgeçemeyeceği, ayrı kalamayacağı bir lezzeti olan... Bu leziz tadın, ben çoktan tiryakisi oldum bile...

Her gün ayaklanır ayaklanmaz ilk işim, o lezzete koşmak oluyor... Dostların, fikir ve görüşlerine, duygu ya da düşüncelerine, hüzün veya neşelerine, kısacası yüreklerinden geçenlere ortak olmanın, paylaşmanın tadına doyum olmuyor orada gerçekten...

Paylaşmanın çoğalmak demek olduğunu boşa söylememişler... Çoğalmak için de paylaşmanın şart olduğunu... Bizlere bu paylaşma ortamını yaratan, böylece çoğalmamızı sağlayan ve bizleri burada buluşturan;
Sevgili Editörümüz Cem'e Sonsuz Teşekkürlerimle, KAHVE MOLASI'nın Doğum Gününü Kutluyorum... Bu MOLA'nın çok uzun ömürlü olmasını, hiç bitmemesini, sonunun hiç gelmemesini yürekten diliyorum...

Daha Nice Yıllara Kahveciler...


Ferda Önler
fonler@kahveciyiz.biz

Yukarı

Seda Demirel

 Pratisyen Kahveci : Seda Demirel


   SENE-İ DEVRİYE

Yılbaşına 15 gün kalmış.
İşlerim şiddetle ters gitmekte.
Nasıl öfkeliyim, ama nasıl!
Koca bir kazan reçel kaynıyor içimde, köpük köpük, ağdalı.

Gelen bir e-maili okuyorum.
“Gözlerinden Daha Parlak Değil” (okumayan fakirler! arama motorunu kullanın!!)
Naif, sıcacık, yumuşak...
Kelimelerin parmak uçları uzanıp kazanıma dokunuyor.
Serinliyor sanki içim.
Bir yerlerinde kahve molası yazılmış.
Anahtar taş kilidini açıyor sayfanın.
Bir web sayfası hemen önüme düşüveriyor.

Önüme gelen sayfadan içeriye minik bir adım atıyorum;
Cem Özbatur diye birisi var. “Yaz...” diyor bana. Sen yaz, yolla, bak ben yayınlarım. Köpükler taşıyor yine kazanımın kenarlarından.
Bir şiirimi yollayayım diyorum.
Tam ertesi gün kendi şiirimi okuyorum sitede. Allah allah, vallahi yayınlıyor!
Köpüklerim taşıp “Kaşemi Geri İstiyorum” u döküyor satırlara.
Yaradana sığınıp SEND’e basıyorum. Yazı Cem’in kucağına uçuyor yine.
22 Aralık 2003 tarihinde, ben tam tamına 32 yıl ve 1 gün yaşındayken www.kmarsiv.com dan kendi yazımı okuyorum...
Bu nasıl bir keyiftir.
Ben önemli biri oluverdim sanki, zaten önemliydim de, bunu takdir edecek sınırlı bir çevrem vardı.
Şimdi herkes duysun diyorum çırpınışımı.
Yorumlar içime saplanıyor.
Yahu bu insanlar beni AN LI YOR.
Sıcak bir kucak, dost bir gülümseme var yorum sayfalarında.

Anur düşüyor yaşamımın göbeğine.
Rebeka iniyor tam tepemden.
Ters Köşem göz kırpıyor bana gayet düzgün ve ütülü köşesinden.
(Oldum mu size bu ütü hatunlar ile birlikte dört köşe)
Leyla geliyor. Aşk uzmanım, duygusal deli’m.
(Benden çok farklı ama o kadar da tamamlayıcı.)
Derken küme oluveriyoruz.
Sevgili Dost'um Pastoral'in avucuna bıraktığım tinkerbell'leri sevinç içinde kabul edişine gülümsüyorum.
Arap, İzmir’li kızlar, aaltan, temmuzz, kardelen derken diğerleri.. Hatta hepsi.
Yedek enişte dedim diye kıskanıp arayan yeni ve orijinal bir ENİŞTE’m bile var artık...
(lütfen hatırımdan kaçanlar alınmasın..)

Okudukça öğreniyorum. Öğrendikçe dönüp dönüp okuyorum;
Bu şiir kimindi, o felsefe neydi, eşek pianonun içinde mi, üstünde mi? Ölü mü diri mi?? Butterfly effect’e maruz kaldım. Biri bana şu maili attı ve olan oldu işte.. Evet, evet.. O yazarın o kitabına bende bayılırım. Benjaminlerimin yaprak dökmesi normalmiş demek, unibomber ile alakası yokmuş. Komplo teorisi neydi ki? T.Williams yenge mi, amca mı? Ayyy.. aslında her ikisi birdenmiş... Veni Vidi... Herkes Vici... Hayat kısa, sanat uzun... Or vice versa...

Her hafta yazıyorum, her hafta yayınlanıyor, her hafta bir çok yeni dostum oluyor...
Ben her gün okuyorum.
Bir de isim veriyorlar bana.
Hiper-realistik mişim. (Anur’cum isim annem)
Dansetmeye başlıyorum.
Doğal ve içgüdüsel bir arı dansı bu.
Mail grubuna alıyorlar beni.

Derken biri kulağıma asılıyor.
İlk yazından dolayı sorun yaşayabilirsin diyor.
Panik oluyorum.
Yüreğim daralıyor.
Yılbaşı tatili, uzun mu uzun...
Editör Cem Özbatur’a bir mail atıyorum. “İmdaaaaaaaaaaat”

Cem hasta. Ateşi 40 derece. Sigarayı da bırakmış.
O halinde, yataktan sürünerek de olsa kalkıp, yazımı poşete sokuyor. Ve hiç unutmayacağım tek cümlesini not düşüyor e-mailine.
“40 derece ateşimle beni yataktan çıkarıp bunu da yaptırdın ya, kaldırabildiğim iki parmağım yakandadır, bilesin...”

Hayat bu işte.
Kahvemolası’nın ta kendisi.
Kahvemolası ile yaşamım öylesine bir açıda kesişiyor ki, sanallık filan da yok artık.
KM en az benim kadar hiper-realistik bir site.
Hayatta yaşanan her şeyin bir sebebi vardır gerçekten.

Yolum İstanbul’a düşüyor;
Leyla ile mutfağında kocaman bir tostu dişliyorum.
Anur’cuğumun mutfağında, gecenin bir yarısı, kahveme şeker yerine önünü alamadığım kahkahalarımı atıyorum.
Mehtap’ın mutfağında dört ayrı tencerede pişirdiği tek yemeğin kokusunu içime çekiyorum.
Bir de bakıyorum ki Edit’ciğimin yakamdaki iki parmağı bavulumu taşıyor!
Berrin’ciğimin fotoğraflarına dokunabiliyorum.
Kardelen yanıbaşımda bana gülümsüyor...
Eniştem kahveme şeker koydum diye “kilo alırsın haa” diyor.

Sevgili Cem, the greatest Edit!!
Yakamdaki parmakların dert görmesin!!
Bol köpüklü kahve molan ziyade olsun!!

Bir ağaç gibi özgür ve bir orman kadar kardeş..
NİCE NİCE SENELERE KM!!

Seda Demirel

Yukarı

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Nereden Nereye / Tepeden Dereye

"TEST tekniği ile tanışmam ortaokulun son sınıfında Ankara Fen Lisesi sınavları ile başladı. Sonraki yıllarda bu TEST durumu bütün hızıyla devam etti. 1974 yılında üniversite sınavları filan derken aile, iş, dostluk, evlilik, çocuk vs. sürekli devam.. İlerleyen yaşlarla cidden bu TEST durumunun hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu görüyoruz. Sanki her şey TEST ve sen seçim yapıyorsun ilgili şıklardan. Elbette üstü kapalı sorularda önce seçenekleri oluşturup sonra seçiyorsun..."

Satırları ile başlamıştım İLK yazıma, sene 2002, aylardan Nisan, günlerden 18. Editör'üm bir tel etmişti geçmiş gün, durum böyle böyle, sen de bilgisayar ile ilgili birşeyler yazarsın falan felan... Severdim yazmayı, bir yerlerde birkaç not tutmuştum, hemen işe koyuldum, arşivler didik didik tarandı, dokümanlar toplandı, elden geçirildi, neyse işte içlerinden bunu İLK olarak gönderdim. O zamanlar 2.Dünya Savaşı kıtlığı benzeri "ekmek karneyle" biçiminde bir yazar topluluğu. Ve elbette Edi'nin haftada bir telefonlara sarılışı... Yalvarışı, yakarışı... "N'oooolur bi yazı yaz ve yolla" deyişleri...Ahhh ! Ah ! Gel de eski günleri anma, suratımıza bakmıyor şimdi körolmayasıca, "İhtiyar" diyor, "Bunak" diyor, neyse... Sonra;

"Türk Sanat Müziği'ni de lise yıllarımda sevmeye başlamıştım. Çünkü babam bana bir akordeon almıştı ve annemin iyi bir sesi var idi. Nota filan bilmeden annemin sayesinde ben de Türk Sanat Müziği şarkılarını çalar ve sever oldum. Bir gün jeton düştü ! Bir de ne göreyim; bir çok şarkımız ( ? ) ile hazırlanmış ! Şarkıların kısa isimleri veya içindeki bölümler hep soru sorar gibi ! O zaman TEST tekniğine çok uygun bir durum olduğunu keşfettim."

diye devam ediyordu ilk yazım. Kısaca; TSM ile TEST arasında bir bağlantı kurmuş sonra da çeşitli testler hazırlamıştım. Yıllarca da yaptım bu testleri, hala bile yaparım, soru işaretli bir şarkı duymaya göreyim hemen aklıma gelir. Bakmayın siz yukarıdaki sitemlerime, Kahve Molası'nın hergün büyüyen yeni yazarlarının olması idi zaten ilk beklentimiz. Laf aramızda hepsi de birbirinden güzel yazıyorlar. Ve inanın kiminle tanışsam şahsım adına son derece kıvanç duyuyorum, tanışamadıklarım da cabası. Sağolsun Edi'de bir sürü yer hazırlamış buna vesile olmak için; Yorum Panosu, Kısa Mesaj, Sohbet Odası vs.vs. derken bir sürü güzel insan sardı Kahve Molası'nı. Ve ben artık bir büyük aile olduğumuza inanıyorum, doğum günlerimizin kutlandığı, acılarımızın bölüşüldüğü, sevinçlerimizin çarpıldığı bir büyük aile. "Boş saatlerimizi olsa da Kahve Molası'na koşsak" diyoruz artık. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırını fazlasıyla tükettik. Nice mutlu yıllara Kahve Molası ve onun pek sevgili dostları...

Nereden nereye... 2.Yıl şerefine ufacık bir bölüm yazayım da çatlasın Ömer Hayyam dedim, buyrun bir Rubai de benden armağan :

Biraz da şöyle uzanayımsa GÜNLERİN,
Unutma ki; her köşede sadece HAYAL vardır,
Ama geçerse gözünün önünden DÜNLERİN,
Gel uzan şöyle, hayallerin yanına KARDIR...

Şimdi de gelelim : Tepeden dereye...

Aslında hayatımız da çeşitli testlerle dolu değil mi ? Hepimize; testlerden başarılı olmayı, hayatın sorularına kafamıza uygun seçenekler oluşturmayı ve seçeneklerden de pişman olmayacağımız üstelik keyif alacağımız şıkları işaretlemeyi diliyorum. Her ne kadar testlerde sadece bir DOĞRU cevap varsa da hepimize e) HİÇBİRİ şıkkını tavsiye ederim...

asesen@kahveciyiz.biz

Yukarı

 KAHVE-TUR : Cem Polatoğlu


Seni izliyorum!..

Selam Dostlar,

Ben Cem'in sınıf arkadaşıyım. Adaşıyım ve hatta hemşehrisiyim. Ancak gerek Cem'in gerekse benim ve diğer sınıf arkadaşlarımın iş ve hayat yoğunluğundan senede bir ya görüşürüz ya görüşmeyiz. Kahve molası ile hemen "işin başında" tanıştım. Önceleri "sınıf arkadaşımdır" bakalım ne diyor, ne yapıyor diye merak ettim. Günler, haftalar geçtikçe iş "dost" mailinden çıktı, bir "tutku" haline dönüştü. Artık haftalık seyahatlere gitsem de sekreterime "delete" etmeden saklayacağı işin dışındaki "tek" maillerin bu olduğunu tembih etmeye başladım. Daha sonra zaman zaman kahve molası'nın öne çıkan yazılarını diğer dostlarımla, meslektaşlarımla paylaşmaya başladım. Bir baktım ki kısa sürede kahve molası dost sohbetlerimizin bir köşesine oturuvermiş.

Geçenlerde, yine bir dost sohbetinde bunun nedenlerini de tartıştık. Kimine göre Cem'in kalemi kuvvetli, esprisi yerinde, çok zeki bir gözlemci, çuvaldızı sağ, iğnesi sol elinde. Kimine göre ise hepimiz ayni jenerasyonun çocuklarıyız (+ - 10), nabız, kalp aynı atıyor, aynı havayı teneffüs ediyoruz. (Açıkçası ben de kahve molası tutkunlarının profilini merak ediyorum).

Yukarıdaki tüm ögeler dışında neden kahve molasına tutkunum? Çünkü ben bir "yorum tembeliyim". Belki herkes kadar günceli, Gazete, TV etc. takip edebiliyorum. Ama unu, şekeri, yağı Helvaya dönüştürecek ne zamanım, nede kabiliyetim var. İşte onu da bana kahve molası yapıyor. Gerek Cem Gerekse diğer yazarlarımız hersabah "helva" mı masama koyuyorlar.

Eee, Göz açıp kapayana kadar iki senesi dolmuş çocuğumuzun. Ne diyelim. ELLERİNE, GÖZÜNE, DİLİNE, AKLINA, BEYNİNE, KESENE Sağlık Cem Kardeşim. İyiki varsın. İyiki var ettin kahve molasını. Bilemiyorum amatörce, hiçbir maddi kazancı olmaksızın bunca emek ve vakti daha nekadar bize ayırabileceksin. Ama ilk günden gelmesini istemediğim son güne kadar SENİ İZLEYECEĞİZ.

Sevgilerimle

Cem Polatoğlu
http://www.baracudatour.com

Yukarı

 Pabuçlarımın Yazarı : Merih Günay


Ha Ha Ha

Kitapçılarda Rüzgarla savrulan serseri yağmur damlaları vızıldanıyor kulaklarımda ve sık sık gözlerimle çarpışıyorlar. Hava, bedenimden güçlü rüzgarının desteğiyle karanlığın derinliklerine itmeye çalışıyor. Oysa tinerciler, dünün küçük çocukları üşümüyorlar. Kapkara bir top geziniyor duyarsız tekmelerinde. Kahkahalar eşliğinde, ıslak ve kırmızı izler saçarak uçuşuyor. Bu sabah seviştiği tekir, karnı tok, üstü örtülmüş sepetinin içinde uyurken pedal çeviriyor havada topun ayakları.

İzleri gözlerimde.
Gözlerim kanıyor.

Üç kişi, dünkü saçları kurdeleliyi soğuk bir duvarın dibine sıkıştırmışlar. Etleri adamların ellerinde geziyor. Gözlerinin boyası geçmişe akmış. Topun feryadı kesilirken kulaklarımdan ve leşi yere tok bir gürültüyle serilirken gece ona şarkılar söyleyecek birazdan ve lağım fareleri cesedini deşecekler. Halime ise ucuz bir otel odasında geçirecek, sabahı görünmeyen geceyi. Uzaklardaki bakire kardeşi rüyasında sevgilisiyle öpüşüp ıslanırken, onun üçgeni, azgın müşterilerini memnun etmek için fazla mesai yapacak yine.

Gözüm tırnaklarında.
Tırnaklarım uzuyor.

Yaşlı çöp kamyonu, en temiz yeri çöplükleri olan caddeyi gürültüyle dolaşıyor. İçindeki, elleri büyük, bilekleri kalın, sarı eldivenli emekçileri Halime'den daha genç değiller. İkisi koluna girdi. Biri, geri kaçmasın diye arkadan yürüyor kalçalarına bakarak. Halime'nin küçük bir çakısı var çantasında. Ücreti ödemezlerse çizecek yüzlerini. "Babam ne zaman gelecek anne?" diyor çöpçülerin bebeği bilmem kaçıncı kere. "Birazdan gelir." diyor annesi. Birkaç yıl kaldı emekliliğe. Şehrin efendileri koyun koyuna sarılmış uyurlarken usulca topluyorlar çöpleri.

Gözlerim ellerinde.
Ellerim nasırlaşıyor.

Elleri göğsünde, bir kapı girişine tünemiş. Gözleri, bir baykuş gibi dimdik bakıyor. Saç sakal birbirine karışmış. Aylardır yıkanmamış, belli. Odasına girip usulca yanağından öpüyor. Gözlerinden birkaç damla yaş akıyor. Unutuyor dünyanın çöplerini. Tüm bedeni titriyor. Elbiseleri yırtık, ıslak. En son ne zaman, ne yediğini hatırlamıyor. Başını kaşıyor, sırtını kaşıyor, kaşıdıkça elleri büyüyor. Yaşı dolduğunda, kimsesiz ve çaresiz sokağa attıkları, o lanet ıslah evini bile özlüyor olmalı.

Ellerim saçlarımda.
Kafam kaşınıyor.

Rodin'e yapsın diye sipariş mi verdiler, yoksa burada mı çalışıp yaptı eserini? Kim, neden düşündü ki bunu, kimin fikriydi düşünen adam heykeli? Daha aynı gece tecavüze uğramıştı bu caddede kimsesiz, çocuk sayılacak bedeni. Sonra alıştı, zevk almasa da. Acımıyor artık girdiğinde içeri. Oysa hiçbir şeyin farkında değiliz biz. Demir kapılar ardında ve hepimiz mavi elbiseliyiz. İçimizde hiç şişman yok, zayıf ve soluk benizliyiz. Parmaklıklara yaklaşsam, ürkek de olsa, seyredenlerden biri bana bir sigara verir mi acaba?

Yüzümde bir gülümseme.
Kahkaham yaklaşıyor.

Merih Günay

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir.
Kahve Molası bugün 4.335 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


ÜŞÜYORUM

Yalınayak yürürdüm karlarda
Yanımda sen vardın
Buz tutardı dışı
İçini ter basardı mintanımın
Alev alev yanardım
Yanımda sen vardın
Aynı şehrin yazında
Kanım donuyor, üşüyorum
Sebebi yokluğunmudur
Üşüyorum..
Fırtınalar kopardı kışlarında
Ben ellerinden tutardım
Aynı şehrin baharında
Tutunacak dal bulamıyorum
Sebebi yokluğunmudur
Düşüyorum
Düşüyorum
Üşüyorum...

Sedat Tuvar

Yukarı

 Biraz Gülümseyin




Bu hırsızlar alınlarından öpülür yahu!...

Yukarı

 Kıraathane Panosu


Bir DAVETİYE'niz Var

Biricik sevgilimiz KAHVE MOLASI'nın; 2.seneyi devriyesi olan 17.Nisan.2004 tarihinde düzenlenecek olan kutlama töreninde, siz değerli OKUR'larımızı da aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız. Gönül isterdi ki abonelik gibi beleş olsun ama yine de bu devirde sadece 35 milyon TL. ödeyerek katılabileceğiniz daha güzel bir kutlama ne olabilir ki ?

Haydi birer-ikişer GELİNİZ,
Üçer-beşer şeref VERİNİZ,.
Oynamayan gelin dese bile yenimiz DAR,
Hepinize fazlasıyla yetecek yerimiz VAR...

Bu enfes gecede; Ordövr Tabağı, Ara Sıcak, Seçmeli Köfte/Piliç/Mezgit, Salata, Seçmeli Meyve/Tatlı, Limitsiz Yerli İçki ve 2.Yıl Pastası var. Ayrıca; klavyede Suavi, vokalde Mukadder var. Dahası da var :
EDİTÖR'ünüzü görmek her zaman olduğu gibi Beleş... :-))
Diğer YAZAR dostları da ikna ettik, onlar da kelepir...

Yer : Ataşehir / İSTANBUL

Bir mesaj atmanız yeterli : editor@kmarsiv.com

Telefonunuzu ekleyin ARAYALIM,
Sandalyenizi önceden AYARLAYALIM

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan



http://www.istfest.org/film

http://www.istfest.org/film/cizelge/
10-25 Nisan tarihleri arasında 23. Uluslararası İstanbul Film Festivali var. Bu konuda geniş bilgiye ulaşabileceğiniz adresler. Hepinize iyi seyirler.

http://ilef.ankara.edu.tr/id/index.php
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ...Körfez Savaşı’nı CNN’den izleyen tüm dünya, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’a başlattığı operasyonu Katarlı El Cezire Televizyonu’ndan takip etti. İlk dakikadan itibaren bölgeden sıcak haberler veren El Cezire, ayrıca Usame Bin Ladin ve Zawahiri’nin dünyaya meydan okuyan konuşmalarını tüm dünyaya geçerek adını duyurdu. CNN bile bu konuşmaları El Cezire’den alarak yayımlamaktan çekinmedi, son gelişmeleri El Cezire’ye bağlanarak seyircilerine aktardı...

http://www.antoloji.com/forum/tahta/tahta.asp?tahta=10007
...Gazetede, televizyonda, radyoda ya da bir internet sayfasında rastladığınız Türkçe hatalarını bu sayfaya yazabilirsiniz. Dil Jandarması, dizimden kaynaklanan harf ve noktalama yanlışları ile değil; bir sözcük ya da ifadenin anlamı dışında yanlış kullanımı ve anlatım bozukluğu gibi hatalar ile ilgilenir...

http://www.ozetler.com
Basında çıkan haberlerin kapsamlı özetlerini bulabileceğiniz, ilginç bir web çalışması. Tüm haberlerini kaynak göstererek yayınlıyor olması daha çok hoşuma gitti. Umarım sizler de beğenirsiniz.

http://www.cartoonnetwork.com/toonami/promos/igpx/game.html
Star Wars türevi bir oyun. Ben nasıl oynandığını anlatmıyorum. Biraz uğraşıp öğrenebileceğiniz, fazla karmaşık olmayan bir mantığı var. İyi eğlenceler.

akin@kahveciyiz.biz

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


Image Analyzer v1.20.2 [1.9MB] W9x/2k/XP FREE
http://meesoft.com/Analyzer/ImageAnalyzer.exe
Minik ama oldukça yetenekli bir resim editör programı. Hemen her çeşit resim dosyasını açıp edit edebiliyorsunuz. Birbiri arasında değişim yapabiliyor, birçok efekt uygulayabiliyorsunuz. Herkes için bir kenarda bulunması gereken yararlı bir program. Hala bir resim editörünüz yoksa mutlaka deneyin.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20040416.asp
ISSN: 1303-8923
16-17 Nisan 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com
Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri