|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 3 Sayı: 517 |
3 Haziran 2004 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Popstarın patlamış mısırları!.. |
Merhabalar,
3 gündür sürdürdüğümüz yazı dizisi artık sona erdi. Dün ilgisiz kalıp tek bir eposta dahi atmadınız bende küstüm artık bu konuda yazmıyorum. Nolurdu sanki biriniz bir pas atsaydı bende onu kafamda sektire sektire kaleye kadar taşısaydım. Sonra da yaradana sığınıp golü ağlara taksaydım. Hiç olmazsa şimdi arpacı kumrusu gibi ne yazayım yahu diye düşünüp durmazdım. Alacağınız olsun emi. Alacaklarınız çoğalıyor benden hatırlatması. Son günlerde bizim popstarcı türkstarcı çocukları ihmal ettim farkındayım. Oysa sektirmeden izliyorum evelallah. Mesela örneğin (hep konuşurken yapacak değiliz ya sefam olsun) dün size şapkanın ahvalini anlatırken bir yandan da göz ucuyla popstarı dikizliyordum. Çocuklar iyi hoşta o evlere şenlik jüri yokmu o jüri, tepemin tasını bir attırdı ki sormayın. Haydi benim ki olur olmaz her halta atar ama ya o garibim Osmantan'ı bile çileden çıkartan hezeyanları seyretmediyseniz pek birşey kaçırmadınız. Pek değil hiç birşey kaçırmadınız. Topu topu kalmış 4 tane genç, 2 erkek 2 dişi. Birgün önce yere göğe sığdıramadıkları çocuklardan biri birinci olacak sevinecek biri de sonuncu olup elenecekti. Aynen öyle oldu. Tiyatronun perdeleri de tam o dakika açıldı, eteklerindekiler bir bir döküldü. Al İbo'yu vur Seki'ye, yetmedi mi al bir de Garo'ya giydir. Huysuzu bunlardan ayrı tutuyorum çünkü o benden torpilli. Üçünün toplam kullandığı kelime sayısı 258. Ama mahir ağızlarda sanırsın divan edebiyatı yapıyorlar. İyi güzel de sen bunlara niye kızdın diyebilirsiniz. Buyrun deyin. Kızarım tabi, Tamer adlı genç çocuk birinci olunca açtılar bayramlık ağızlarını kapatabilene aşkolsun. Çocuk köşeye sıkıştı sesi kesildi, yerin dibine geçti. Neymiş efendim, neden kızlar sona kalmışmış, olmamış falan filan. Bir de sonunda sahneyi terkettiler tam oldu. İbo'nun ne mal olduğunu biliyorduk, hoş o da hiç saklamıyordu ama Garo ve Seki'nin bu halleri sürpriz oldu. Ulen kalmış zaten 4 kişi. Bunların arasında tercih yapmak, yaptığın tercihi telefoncu halk beğenmeyince zilleri takıp oynamak yakışır mı size. Garibim Osmantan'ı bile çileden çıkardınız. Canlı yayın olmasa kesin kavga çıkardı, ucuz kurtulduk. Bakalım haftaya neler olacak?
Bu haftayı böyle ipsiz sapsız konularla geçirip bitirmeye niyetliyim ama ölmez sağ kalırsak haftaya meydanı boş bulanlara yaylım ateşi başlıyor. Birileri YÖK yasasını rafa kaldırmış, anlaşıldı o raf başına geçsin istiyor. Biz de geçiriz, başka işimiz mi var? Bu gece erken kapatıp yatmalıyım yoksa metabolizmam basur olacak. Son 48 saatte toplam 5.5 saat uykuyla duruyorum. Var başıma bir gelecek. O gelmeden ben kalkıp gideyim, karpuzu da rüyamda yiyeyim izninizle.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu |
SENSİZLİK VE SESSİZ ÖZLEM -II-
Çalan kapı zili ile kendine gelen kız, karşısında iş arkadaşlarını görünce sevincinden uçtu. Onları aramak istemiş, ama güne damgasını vuran heyecanı buna engel olmuştu. Arkadaşlarından erkek olanı,
- Haydi, tembelliği bırak ve bizimle yemeğe gel, sana anlatacaklarımız var.
Kız olan heyecanla devam etti.
- Bugün neler olduğunu tahmin bile edemezsin. Haydi sahile inelim, orada birşeyler atıştıralım.
Sarışın olan kız ve uzun boylu erkek arkadaşlarına bakan kız şaşkınlıkla,
- Durun durun teker teker anlatın, siz biraz içerde bekleyin, ben hazırlanayım, sonra çıkarız.
Erkek olan içeri girdikten sonra, açık olan bilgisayarın yanına doğru yöneldi.
- Vay tatilde de çalışıyoruz yani, diye alaycı bir tavırla bilgisayarı kurcalamaya başladı.
- Bir bitirme ödevi için arkadaşlara yardım ediyorum sadece, diyerek konuyu ve bugün olanları anlattı kız.
- İyi o zaman bak bir de bu sayfayı dene, diyerek yepyeni bir sayfa açtı sarışın kız.
Üzerini değiştirirken içeriden seslendi.
- Hangi adres ise kaydet sonra bulmam kolay olsun, hey çocuklar ben hazır sayılırım siz de bilgisayarı kapatın da hemen çıkalım.....
Akşam yemeğinin üzerine bıraktığı rehaveti sert bir kahve ile gidermeye çalışan kadın, televizyon karşısındaki adama dönerek
- Ben çalışmama devam edeceğim.
- Ama az sonra ne zamandır beklediğimiz film başlayacak.
- Ara vermemem lazım, bugün seyredemeyeceğim, benim için kaydedebilir misin?
Adamı televizyonun karşısında yapayalnız bırakıp tekrar bilgisayarın başına geçti. Uzun süredir dinlemediği, ana dilinde şarkı söyleyen kadın şarkıcının son CDsini yerleştirdi müzik setine. Şarkıcının içini ısıtan buğulu sesiyle, kahvesinden aldığı yudumlarla yeniden gömüldü çalışmaya. Saatlerdir araştırdığı sayfalarda aradığını bulamamış olmanın verdiği bıkkınlıkla isteksizce tuşlarda gezdiriyordu parmaklarını.
Şehrin, akşama cisildeyen yağmuruna açılan şemsiyelerinin renk cümbüşü içindeki kalabalığından sıyrılıp, tenha bir ev yemekleri lokantasında soluklanan kız ve arkadaşları çaylarını yudumluyorlardı. İştahla yenen yemeğin ardından, koyu bir sohbete karışan çayın dumanı, kıza evde bekleyen işini hatırlattı. Müsade isteyip, arkadaşlarını loş ışıklı lokantada bırakıp, evine doğru yürümeye başladı. Şemsiyesini almayı unuttuğunu hatırladığında ise, unutkanlıklarına çarpan yağmur damlalarına aldırmadan yoluna devam etti. Yürüyerek beş dakika mesafedeki evine varmak için acele ediyordu. Henüz işten yeni çıkmış, evine varamamış insanların arasından geçtiği durakta biraz durdu ve bekleyen otobüslerin camlarına bakıp yağmuru düşündü. Şehri karmaşaya sokan sonbahar yağmuru, akşamın karanlığı ile hızını artırmıştı. Ansızın ıslaklıkla karşılaşan insanların öfkeleri, çatı altlarına sığınmaya çalışanların telaşı ile birleşince yine isyan sözcüklerini çınlatmıştı, yaşlı şehrin üşüyen kulaklarında. Oysa kız gülümsüyordu, yüzündeki ıslaklığa bulaşan gülümsemesinin fısıltısı ile "Dayan" diyordu tüm özlenen şehirlerin en bedbaht güzeline. Üzerine sıçratılan çamurlara aldırmadan yürümeye devam etti. Henüz kapanmamış küçük bir kırtasiyeden bir defter ve birkaç tane renkli kalem aldı. Her yeni başlangıçta yaptığı gibi yepyeni bir sayfaya yazacaktı bulduklarını. Bilgisayardan çıkışını aldığı yazıların altını çizmek için aldığı renkli kalemlere bakarken umutlandı tekrar. Eve ulaştığında ıslanan bedeninin biraz ürperdiğini hissetti. Hemen üzerindekileri çıkarıp, bir duş aldıktan sonra, sıcak birşeyler içmek için su ısıttı. Evin içerisi yeterince sıcaktı, ama içi hala ürperiyordu. Islak giysilerini astıktan sonra, hazırladığı meyva çayını doldurduğu kupayla elini ısıtmaya çalışarak bilgisayarının başına geçti. Bilgisayarının açılışını beklerken çayını yudumluyordu. Bir an evin içindeki sessizlikten rahatsız oldu. Önce televizyonu açtı, artık görmekten bıktığı magazin programları ile doluydu tüm kanallar. Radyo dinlemeye karar verdi. Her zaman tercih ettiği radyo kanalının frekansını ayarladıktan sonra, kulağına çalınan hoş bir melodi ile tekrar çalışmaya başladı.
O saatlerde, şehrin başka yerlerinde başka şarkılarda dinleniyordu. Radyodaki sese kulak verdiğinde yepyeni bir şarkı anonsunu yaptığını farketti. "Nihayet" dedi. Severek dinlediği bir şarkıcının yeni albümünden ilk şarkıyı çalacaklardı biraz sonra. Yeni bir başlangıç...
Kadın, yorgunluk içerisinde, birazda amacını yitirmiş bir şekilde dolaşırken sanal sayfalarda, yepyeni bir sayfa açtı heyecanlarına. "İşte, nihayet aradığımı buldum galiba," diye geçirdi içinden. Mavi bir günde çekilmiş bir Boğaz fotoğrafının ardından onlarca İstanbul manzarası ile açılıyordu sayfa. Yaklaşık bir beş dakika boyunca onlarca fotoğraf geçmişti ekrandan, sayfayı durdurmaya çalıştı. Başaramıyordu. Fotoğraflar birbiri ardı sıra akıp gidiyordu. Gözlerinin önünde akan şehrin sokaklarına karıştı yüzü. Şaşkınlığı geçtiğinde ise fotoğrafların akışı kesilmişti. Yine aynı masmavi İstanbul günü karşısındaydı. Bir an hayal gördüğünü düşündü. Bu kadar kısa sürede gördüğü onlarca fotoğrafın gerçek olmadığına karar verdi. Tekrar klavyeye dokunduğunda, aynı hızda akan fotoğrafları yeniden görünce rahatladı. Bu kısa şehir turunun ardından, Boğaz fotoğrafının en sağ köşesinde belli belirsiz görünen noktaya dokunduğunda ise, yeni keşifleri için yola çıkmıştı. Bir kaç şehir gönüllüsünün hazırladığı bu sayfada yok yoktu. Tüm aradıklarına ulaşmanın verdiği sevinçle biraz ara vermeye karar verdi. Kısa bir kahve molası için sandalyesinden kalktı ve mutfağa doğru yöneldi.
Radyodaki şarkıcının sesiyle, yaşadığı şehrin sahil kenarlarında kısa bir tur yaptıktan sonra, Boğaz Köprüsünün altından akan mavi suların eşliğinde, arkadaşının kaydettiği web sayfasına girdi. Karşısındaki ekranda, canlanacakmış gibi duran vapurların düdükleri arasında bir İstanbul gezisi yaptı. Açılan her fotoğrafı buğulu gözlerle seyretti. Yağmur geceye inerken, evinin camına çarpan damlalara bakmak için ayağa kalktı. Pencereden dışarı baktığında, sokak lambasına eşlik eden ayın gölgesini gördü. Karşıdaki durağın kaldırımının önündeki küçük su birikintisinde biraraya gelen yağmur damlaları dans ediyordu. Sokak lambasının aydınlattığı her köşede, yağmurun şarkısını söylüyordu kaldırımlar. Caddeden geçen tektük arabaların, alışılagelmiş zevksiz kornaları bile bu şarkıyı bozamıyordu. Caddenin tam sokakla birleşen köşesindeki bakkalın ışıkları ve yanındaki kahvehanenin bir açılıp bir kapanan kapısı, kaldırımlarda yürüyenlere yol gösteriyordu. Karşıdaki taksi durağındaki taksiciler kulübelerine girmiş, tüpgazla demledikleri çayın dumanına sigaralarını tüttürüyorlardı. Bir an için onların yerinde olmayı istedi. Gri dumana bürünmüş, kısık ışıklı kulübede yükselen kahkahalara karışıp, onlar gibi şehrin sokaklarını hergün dolaşabilmeyi. Kar, yağmur, sıcak demeden yolları arşınlayan sarı arabaların direksiyonunda yaşadığı şehri turlamayı. Sonra güldü acemiliğine. Hiç göründüğü kadar kolay değildi, onların yaptıkları iş. O kadar sabırla şehrin gürültüsüne karışıp trafiğin çilesini çekebilecek gücü bulamadı kendinde. Birbiri ardına açılan fotoğrafların hızı kesildiğinde, sanal yolculuğa çıkmak üzere tekrar masanın başına oturdu. Girdiği sayfadan açılan her yeni sayfada farklı bir şeyler bulmanın heyecanına kapılmış gidiyordu. Ulaştığı bilgileri bastırmaya başladı. Bir taraftanda, yeni aldığı defterin ilk sayfasınada ilgisini çeken şeyleri not ediyordu. Radyoda yeni bir şarkı çalıyordu. Gözlerini kapatıp dinlemeye koyuldu.
Şehir kepenklerini indirmişti. Yağmurun hızı biraz kesilmiş, gece motorları son yolcularını taşıyordu. Her semtinde, her sokağında ayrı dünyaları barındıran şehir sessizliğe bürünmüştü. Karanlığa yakılan her ışıkla pırıl pırıl parıldayan binalardan yaşamın sesleri yükseliyordu. Geceye karışan doğum sesleri ve ölüm sessizlikleri arasında yeni bir gün daha tükeniyordu. Ertesi güne uyanmak için sönen ışıklarda, şehrin yalnızlığı denize karışıyordu. Gökyüzü kararmıştı, deniz kararmıştı ve daha geç saatlerde şehirde karanlığa gömülmüştü. Geceyi yaşayan evlerin aydınlığı ve sokak lambaları ise, uyuyan güneşin gölgesinde ayışığına eşlik ediyorlardı. Uyuyan şehirlerin en güzeli, kıyılarında sallanan sandalların beşiğinde, yorgun gözlerini dinlendirmeye çalışıyordu.
Kadın saatin geç olmasına aldırmadan çalışmaya devam etti. Önüne açılan yeni sayfa ile başlayan yolculuğunda, özlemlerine yelken açmış gemiler gibiydi. Sayfayı ziyaret eden misafirler için açılmış ziyaretçi defterine bir göz attı. Buraya kendisi de birşeyler eklemek istedi. Kendisi ile aynı hisleri taşıyan insanlarla buluştuğu sayfalara birşeyler yazmak. Uzunca bir süre ne yazacağını düşündü. "Benim gibi gecenin karanlığında arayışa çıkmış başka yolcular var mıdır?" diye düşündü. Belki aynı kıyılarda buluşuruz dileğiyle bir mesaj gönderdi, misafirler için ayrılan deftere.
- Ey benim şehrim!
Bazen bir gözyaşı, bazen sessizlik olur sensizlik.
Gözyaşların o şehre yağan bahar yağmurlarının bir damlası,
Özlemin ise gidemediğin her yerine düşen ayın gölgesidir.
Seni unutmayanlara ve yıpratmayanlara binlerce teşekkürler........
Devamını getiremedi. Özlemi içinde bir çığ gibi büyümüştü. Yeni bir CD koydu müzik setine, şimdi oralarda olmanın anısına.
Diğer şehir geceyi ılık bir rüzgarla karşılamıştı. Yıllara meydan okuyan tüketilmemiş bedeni, en işlek caddesindeki palmiyelerin esintisiyle gökteki yıldızları kucaklıyordu. Denize vuran ayın parlaklığı ve yakınındaki havaalanından kalkan uçakların ışıkları ile devinimini sürdürüyordu. Birkaç çılgın turistin gece yarısı şamatalarına alışık kumsalları, caddeye bakan otellerinin ışıklarıyla aydınlanmıştı. Gece devriyelerinin arabalarının gürültüleri bile şehrin uykusunu bozamıyordu. Ruhu ve bedeni korunmuş şehrin, derin gece uykusunda rahatını kaçıracak saygısızlığa yer yoktu. Dinlendirilemeyen şehirlere inat, güzelliğine güzellik katmak için derin derin uyuyordu.
Kız, gözlerini açtığında uykusuzluğa yenik düşen bedenini canlandırmak için, elini yüzünü yıkadı. Yeniden bilgisayarının başına oturduğunda gezindiği sayfalara, belli ki yeni düşülmüş bir not dikkatini çekti. Sanki gün boyunca aradığı sözcükleri bulmuştu. Hemen bu notun sahibine bir şeyler yazmak istedi. Hoş arkadaşları ile şehrin tarihi ile ilgili bir çalışma yapacaklardı ama saatler süren araştırması onu kendi arayışlarına sürüklemişti. Hemen bir mesaj gönderdi.
- Özlenen bir şehrin arka sokaklarında gezinen bir kediyim....
Sadece aklından geçenleri yazmıştı.
Çok geçmeden yeni bir mesaj geldi. Kadın şöyle yazmıştı.
- Söyle bana gece motorları son seferlerine çıktı mı?
Kız gelen bu mesaja ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Karşısında hiç tanımadığı biri ile sonunu bilmediği sanal bir yolculuğa çıkmıştı. Parmak uçlarını klavyede amaçsızca gezdirdikten sonra, yazdıklarına oda şaşırdı ama devam etmeliydi.
- Bugün haylaz bir yağmur yağdı, tüm gece motorları ek seferlerinde, gece umutlarını bırakıyorlar boğazın serin sularına.....
Kadın oturduğu sandalyeden ayağa kalktı, derin bir nefes aldı. Tanımadığı birinden gelen bu mesajların heyecanı tüm benliğine yayılmıştı. Devam edecekti. İki şehir aşığının atışması olsa bile devam edecekti.
Aniden bir şimşek çaktı. Yağmurun son süpriziydi bu. Derin uykularındaki bebekler ağlamaya başladı, küçük çocuklar ellerinde oyuncaklarıyla ana-babalarının yataklarında aldılar soluklarını. Evsiz yurtsuzlar şöyle bir ürperdiler sığındıkları çatı altlarında. Yeniden başlayan yağmurun ilk damlalarıyla gecenin şarkısı değişti. Kız hafifçe araladığı pencereden başını uzattı sokağa. Derin bir nefes aldı. Yağmurun toprağa karışan kokusunu çekti ciğerlerine derin derin. Bir yağmur damlası düştü yüzüne..
Kadın yazdıklarını son bir kez daha okuyup gönder düğmesine bastı. Nice zamandır içinde birikenleri dökebileceği zaman gelmişti. Yüzündeki teri sildi eliyle. Ellerine yağmurun kokusu bulaştı.
- Haliç'e vuran Sonbahar akşamını bana gönderebilir misin?
Bugüne kadar dolaştığım tüm sokaklardaki
Gece lambalarının altındaki aşıkların ilk öpücüklerini,
Ya da Kız Kulesinin akıttığı gözyaşlarını,
Bana gönderebilir misin?
Genç kız bu dizlere yanıt veremeyeceğini anladı. Daha fazla devam edemeyecekti.
- Merhaba, diye başladı.
Uzunca bir süre devamını getiremedi.
Yağmur hala yağıyordu.
Kadın bekledi, bekledi. Devamı gelmeyecek 'Merhaba'ya ısrarlı bir 'Selam' yolladı.
- Selam!
- Merhaba!.....
- Selam!
- Sanki yazacaklarımı tükettim, diye yazdı kız.
- Ya yaşadıkların?
Israrcıydı kadın, soruyordu. Hep sorular vardı kafasında. Geceyarısı bulduğu, özlediği şehirden gelen mesajların sahibine sorulacak sorular.
- Ben aslında sıradan bir gezintiye çıkmıştım. Arkadaşlarım için bilgi toplarken bu sayfanın güzelliğine takıldım. Ve sonra sizin cümlelerinizdeki özleme....
- Onlar akan gözyaşlarımdı sadece, diye yazdı kadın.
- O kadar çok özlediyseniz neden gelmiyorsunuz? diye sordu kız.
- Arada bir geliyorum. Aslında şu an yaşadığım yeri de çok seviyorum, ama....
- Demek unutamadıklarınız var?
- Unuttuklarımla, unutamadıklarımla bir parçamı orada bıraktım ben. Bir süre sevdiğim adamla uzaklarda yaşayıp özlemlerimle anımsayacağım o güzel şehri.
- Bende çok seviyorum bu şehri, fakat bazen burada yaşamak yoruyor.
- Yorulmadan yaşadığını anlayamazsın ki....
Yağmur iyiden iyiye hızlanmıştı. Kız odanın içerisinin biraz soğuduğunu hissetti. Üzerine bir şeyler giymek için yatak odasına gitti. Bir çay daha hazırladı kendine ve tekrar ekranın başına geçti. Son cümle hala oradaydı. Yeni bir şeyler gelmemişti. Kendi kendine kızdı. Çayını yudumlayarak beklemeye koyuldu.
Kadın, eski albümlerdeki fotoğraflarını bulup getirmişti. Arkadaşlarından gelen kartpostalları yanı başına koydu. İçlerinden birini tam karşısına astı. Ve tekrar yazmaya başladı.
- Hala orada mısın?
- Evet buradayım, bugün arkadaşlarımın bana verdiği fotoğraflara bakıyordum, diye cevapladı kız.
- En çok nereleri özlediğimi bilmek ister misin?
- Yokuşların taş yollarında...diye yazdı kız
- Denizin mavisi bir başkaydı, kadın sanki kızın yazdıklarını okumadan yazıyordu.
- Eski taş evlerin arasına karışmış...diye devam etti kız.
- Kız Kulesine düşen akşam güneşi, Boğaz vapurları.
- Kimi ahşap binalara gölgesini bırakan....
- Beyoğlu, Anadolu Kavağı, Rumeli Hisarı
- Tepesinden baktığım zaman....
- Sen hiç tepesine çıktın mı?
- Hem de defalarca.
- Ben, oradayken aşık oldum bu şehre.
Kadın, nice zaman önce bir arkadaşının gönderdiği kule kartpostalından ayıramadı gözlerini.
Kız, arkadaşlarının çektiği siyah beyaz kule fotoğrafına baktı uzun uzun.
Yağmur yağıyordu.
Kızın gözlerinde, kadının ellerinde yağmur damlaları vardı.
SunA.K. Grasse
sunak@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Sırada Küba mı var? |
|
ABD, Afganistan ve Irak'taki açmazların sarmalındaki karmaşaya girdikçe, hümanist olmayan yöntemlere daha fazla yöneliyor. II. Bush'un, yaklaşan seçimlerde yeniden seçilebilmek adına herşeyi göze alabilecek kadar çılgınlaşabileceği düşünülünce, emperyalistlerin, akıllara gelmesi hiç de güç olmayan yeni bir "işgal" planı daha, birçok platformda dile getiriliyor.
Küba!
7 Mayıs 2004'de, Bush Küba'ya karşı uygulanacak yeni yaptırım kararlarını açıkladı. Bunlardan bazıları şöyle:
* ABD'de yaşayan parçalanmış ailelerin, Küba'yı ziyaretleri üç yılda bir gerçekleşecek ve Küba'da yaşayan ailelerine gönderecekleri para 1200 USD ile sınırlı kalacak,
* Küba resmi görevlilerine ve Küba Komünist Partisi üyelerine, ABD'den, havale yapılamayacak,
* Miami'de yaşayan Küba karşıtlarına yapılan yardımlar arttırılacak, rejim karşıtı bütün faaliyetler teşvik edilecektir.
Böyle kararlarla uzayıp giden bu liste "devlet terörü"ne örnek gösterilebilecek birçok somut detayı barındırıyor. Açıkça, 45 yıllık devrimin Küba'ya kazandırdıklarını yok etmek için, son seçimde en kritik bölge olan ve 450 bin kadar Küba kökenli ABD seçmeninin oylarını alabilmek için çeteleri destekleyeceklerini açıklıyorlar, Küba'ya "özgürlük" vaad ediyorlar, tıpkı Vietnam, Afganistan, Irak'ta yaptıkları gibi!
Bush bu kararını açıklarken, "Küba'ya özgürlüğün gelmesini beklemeyeceğiz, onu getirmek için çalışacağız" demiştir. Tarih boyunca ABD'nin "düzeltmek" için istila ettiği hangi ülke halkı fayda sağlamıştır?
ABD ve onun destekçileri Küba'yı bir türlü "göremiyorlar"; hertürlü baskıya rağmen, gösterdiği başkaldırıyı, onurlu direnişini ve birçok ulusa, özellikle 3. dünya ülkelerine örnek oluşunu hazmedemiyorlar.
Bu yaptırım kararları ve hazırlanan rapor Fidel'in 1 Mayıs konuşmasının hemen arkasından açıklanmıştır.
Fidel bu konuşmada, özellikle Irak'da yürütülen haksız savaşı anlatıp, müttefik adı altında sömürge haline getirilen veya sömürge yapılmak istenen bir çok ülkenin, aciz yöneticilerinin desteğiyle savaşa gönderilmiş gençlerine seslenmiştir.
Santo Domingo'dan, Honduras'tan, El Salvador'dan toplanan gençler İspanyol bayrağı altında Irak'a gönderilmiştir. ABD ordusunda, "Green Card" almak için kaçak olarak gelen Meksika'lılar, işsiz birçok genç "iş olsun" diye Irak'a gelmiştir. Bu insanlar kullanılmaktadır. Tıpkı Çanakkale savaşında kullanılan Anzak'lar ve diğer sömürge askerleri gibi!
Fidel, Polonya halkına da seslenerek, tarih boyunca pek çok kez işgal edilen, istila edilen, defalarca bölünüp parçalanan bu ülkenin, tarihine daha yakışacak şekilde davranmasını ve gençlerinin, bu fetih savaşına, paralı asker olarak kiralanmamasını istemiştir.
Bizler, 1 Mart 2003'de Ankara'da, Istanbul'da mitinglerde sesimizi yükseltip, "1 koy 3 al" teorisyenlerinin devamı olan şahinlerin oyununa gelmedik ve Anadolu gençlerini sömürge askeri gibi oraya göndermedik.
Bkz.: http://www.kmarsiv.com/sayilar/20030313.asp#cuneytgoksu
ABD, Küba'ya saldırır mı?
"Bay Emperyalist, sizden kesinlikle korkmuyoruz!"
Küba bir modeldir, farklı bir topluluğu temsil etmektedir. Özellikle Latin Amerika ve diğer az gelişmiş ülkelerde artan neoliberal karşıtı hareketlere bir ışıktır.
1920'lerde ulusal kurtuluş savaşımızı gerçekleştirip, ilerici devrimlerle birçok ülkeye, topluluğa örnek olmuştuk. Günümüzde, hâlâ anlamlı bir inatla varlığını ve ideolojisini sürdüren Küba da bir örnek. Küçük bir ülkenin, gezegenimizi yağmalayan güce ve onun müttefiklerine direnilebileceğinin, savaşılabileceğinin, sağlam durulursa "tam bağımsız" kalınabileceğinin birer kanıtıdır.
Bugün Küba, 40 yıldan fazla süren acımasız ambargonun her türlü baskısına rağmen, dünya ile uyumlu, mutlu ve en önemlisi "barış" içinde yaşamını sürdürmektedir.
11 Eylül'den sonra ABD, terörle mücadeleyi mesnet alan yeni bir teori geliştirerek, "Önleyici Saldırı Başlatma" hakkı adı altında, kendince tehdit unsuru olduğunu düşündüğü ülkelere, kendi başına veya NATO, AB ve gerekirse BM'yi de yönlendirerek, işgal edebileceğini duyurmuştur ve bu planı da uygulamaya almıştır.
1961'de, taşeron güçler kullanarak Küba'yı işgal etmek adına uyguladığı "Domuzlar Körfezi" planı işe yaramamıştı. SSCB'nin net tavrıyla işgali durduran ABD, günümüzde Irak ve Afganistan'da uyguladığı tamamen uydurma bahanelerle, tek taraflı ve kimseyi dinlemeyen megoloman tavrının getirdiği çılgınlıkla, "sudan" bir sebep ileri sürerek "işgal"i aklından geçirebiliyor.
Günümüzde, 1961'deki gibi Küba'ya destek olacak bir "Sosyalist Blok" yok belki ama bütün dünyaya yayılmış "Küba Dostları" var; Küba'nın onlardan beklediğiyse sadece "siyasi dayanışma". Bunun anlamı şu: Gerçeklerin çarpıtılmasına izin vermeyin. Çünkü olası bir saldırıda, her zaman olduğu gibi, büyük yalan kampanyalarının yürütüleceğinden kaygı duyuyorlar. Onun ötesinde biz hazırız, diyorlar: Ya vatan ya ölüm!
40 yıldır "anlamlı" bir inatla direnen bu ulus, "tam bağımsızlığın", "özgürlüğün" neler pahasına kazanıldığını unutmamıştır.
"Eceli gelen eşek, cami duvarına işermiş". Bu güzel özdeyiş Bush'un durumunu ve dramını yeterince açıklamaktadır.
Küba'ya saldırmak gibi bir çılgınlık yapacak olan Bush, karşısında "Küba Dostlarını" bulur.
Kaynaklar:
*- Jose Marti Küba Dostluk Derneği Yayınları
*- Fidel Castro Ruz'un 1 Mayıs 2004'de Havana'da yaptığı konuşma.
Cüneyt Göksu cuneytgoksu@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Misafir Kahveci : Erva Şahin |
TERCİHİNLE MUTLU OL
Bunları sana niye yazıyorum bilmiyorum. Bir faninin son sayıklamaları olarak kabul et. Zira bundan böyle bir daha konuşma ve görüşme fırsatımız hiç olmayacak.
Beni incitmiş olman, benim için yapman gerekenleri yapmamış olman, bana verdiğin değeri bana hissettirememiş olman acıttı beni. Bu acıyla daha fazla devam edemeyeceğimi pek çok kez hissettim. Pek çok kez acıma son vermek istedim. Ama bu kıyametim demekti. Oysa ben seninle birlikte yeniden doğmuş olmayı dilemiştim. Kıymetimi değil..!
Hayat böyle... Beklemediğin anda ters yönden esen rüzgarlarla alabora ediveriyor yaşamını. Hazırlıksız yakalanıyorsun. Kırılmış yanların, kanayan bağrın her geçen gün daha çok acıyor.
Başka biri ile yaşamamı söylediğinde bir kez daha incinmiştim. Zira o evi birlikte yaşamak için, içinde birlikte soluk almak için tutmuştuk. Birlikte uyuyacağımız bir yatak, mahremiyetimiz gizleyeceğimiz perdeler almıştık. Ama olmadı. Her şey yarım kaldı işte.
Boğazımda koca bir düğüm var. Bunları konuşmak ne kadar zor olurdu seninle. Sana daha önce de söyledim. Bazı şeylerin ifadesi gerçekten zor oluyor. Hatırlarsın belki. Uzunca zaman seni sevdiğimi kelimelerle ifade edememiştim bunu davranışlarımdan anlıyor olsan da...
Bu da öyle bir şey işte. Zor oluyor. Ama son bir kez deneyeceğim. Son bir kez gururumu inciteceğim. Ama bil ki daha fazlası için gücüm kalmadı.
Bunları sana yazıyor oluşum bazı şeyleri değiştirmeni istemek amacıyla değil kesinlikle. Öyle tecrübeler yaşattın ki bana, kıyamete değin bazı şeylerin değişmeyeceğini biliyorum artık. Amacım sadece... Amacım ne bilmiyorum. Senin bana yaptığın saygısızlığı yapmak istemiyorum belki. Destursuz, vedasız gitmek istemiyorum.
Belki de neyi bitirmeye çalıştığımı da anlamıyorsun. Zira ben de anlamıyorum. Bizimkisi yaşanmayan bir aşktı belki. Belki de hiç yaşamayan...
Bizimkisi yasak akşamlarda yaşanan çalınmış anlardan ibaretti. Aşk değildi adı kesinlikle. Sevgi hiç değildi. Bir ilişki bile olamadı yaşadığımız şey.
Zor zamanlarda omuz omuza olmaksa aşkın tanımı bizim yaşadığımız aşk olmadı. Bir telefon sesiyle titremekti aşk! Ama bizim heyecan duyacağımız telefon görüşmelerimizden bile eser kalmadı. Peki neydi bizim yaşadığımız? Ve bizi birbirimize bağlayan neydi?
Bu soruya artık cevap veremez duruma geldim. Bu kadar ihmal ediliyor olmak daha çok acıttı beni. Sorgulamaktan yoruldu beynim. Cevap bulamamaktan ümitsizlikte boğuldu kalbim. Biliyorum bitirilecek bir şey kalmadı. Biliyorum saçma buluyorsun bu yazıyı. Ama ben yine de yazmak istiyorum. Bilmeni istiyorum. Ben her zaman samimi idim. Hep güvenmiştim sana. Hep inanmıştım.
Eğer inanmışsam sana ve aşkına bu yazıyı yazmam veya bir şekilde tüm bunları sana anlatmam kaçınılmaz idi benim için. Ve ben tercihlerim değil kaçınılmazlıklarımı yaşıyorum. Ve bitiriyorum…
Yaşanmayan bir ilişkinin bitimi ne kadar da hazin değil mi? Yaşanması gerekirken yaşanmamış ve yaşanmamasına rağmen bitirilmesi zaruri bir hal almış... Karmakarışık. Ama isteklerim çok sadeydi... Basit ve kolaydı... Sen onu bile yapamadın.
Seni suçlamak değil amacım. Biliyorsun tüm kırılmışlığıma rağmen hala hissediyorum ben. Böylelikle daha çok kırılıyorum. Hem biliyor musun? Aradan bunca zaman geçti ama kırılmışlığım geçmedi. Zaman acımı artırdı yalnızca. Ama sen bunu bile görmeyecek kadar uzaktın bana. Yazık..!
Yalnızca sevilmek istemiştim. Değerli olduğumu hissetmek nazarında. Ve sadakat. Bu kadar yalın bu kadar basitti isteklerim. Bu kadarıyla yetinecek, bu kadarıyla mutlu olabilecektim. Olmadı işte... Beceremedim...
Sen tüm yaşanmışlarımıza rağmen bana ihanet ettin. Hayatıma zorla girmişken, saygısızca çıkıverdin. İzin almadan, açıklama yapmadan... Bu senin tercihindi. Beni kaçınılmazlıklarıma terk edip, tercihlerinin peşinden gittin. Yalnız kalmam, çaresiz olmam acıtmadı seni. Yaşadığımız aşk değilmiş ki gitmek zor olmadı senin için!
Sonuna kadar suçlusun, biliyoruz ikimizde. Ama suçlamıycam yine de seni. Sana hakaret etmiycem kesinlikle. Günahını yüzüne vurmıycam. Bunlar son sözlerim. Bundan gayrı kıyamete değin susucam.
Söylenecek sözümüz bile kalmadı. Tartışacak meselemiz. Bir aşkımız vardı aramızda o da kıymet bilmez bir yürekte can çekişmekte. Bir şey demiyorum sana sevdiğim. Tercihinle mutlu ol...!
Erva Şahin
Yukarı
|
|
Tahayyül Ötesi : Müge Akyol BAŞKA BİR GÜZEL |
|
Çok güzel şey doğrusu.
Ağrısız sızısız nefes alabilmek,
Çok güzel şey doğrusu.
Gün ışırken, umutla yatağından fırlayabilmek,
Çok güzel şey doğrusu.
Yarını, ışıltılı gözlerle tasarlayabilmek,
Çok güzel şey doğrusu.
Dostların kalp atışlarını, yanıbaşımızda her zaman hissedebilmek.
Çok güzel şey doğrusu.
Sahip olunanların,olamadıklarımızdan daha önemli olduğunun farkına varabilmek.
Müge Akyol
Yukarı
|
Café d'Istanbul par Mustafa Serdar Korucu |
Merhaba,
Bugün sizlerle ilk olarak Türk rock müziğinin güçlü grubu "Mor ve Ötesi"nin son albümü "Dünya Yalan Söylüyor"u, ardından bir aşkın bir uygarlığı yok ettiği Truva Savaşı'nı konu alan "Troy"u ve son olarak Fransız araştırmacı yazar Gerald Messadié'nin kaleme aldığı "Şeytanın Genel Tarihi"ni paylaşacağım.
Keyifle dinlemenizi, izlemenizi ve okumanızı dilerim.
DÜNYA YALAN SÖYLÜYOR / MOR VE ÖTESİ :
1996 yılında "Şehir" adlı albümleriyle müzik piyasasına çıkan ve son albümleri "Gül Kendine"nin üzerinden uzun zaman geçmiş olan ünlü rock grubu "Mor ve Ötesi", yeni albümü 'Dünya Yalan Söylüyor' ile hayranlarına kavuşuyor.
"Dünya Yalan Söylüyor"da grup "Yeni Dünya" düzenini eleştiriyor aslında. Bu anlatım içinde kaos ve isyan haklı yerini buluyor haliyle. Albüm anlamlı sözleri ve kaliteli sounduyla benzerlerinin arasından sıyrılıp kendine özel bir yer açıyor.
9 yeni beste ile bir Fikret Kızılok yorumu (Sevda Çiçeği) içeren albüm için Türkiye'nin en iyi stüdyolarından M.I.A.M., ADA, RMS ve İMAJ kullanılmış. Albümde Türk rock müziğinin eşsiz kadın vokallerinden Şebnem Ferah da "kitle imha silahları"na bir cevap niteliği taşıyan "Yardım Et" ile karşımıza çıkıyor. Son yıllarda yoğun bir şekilde yaşadığımız medya kirlenmesi de grubun gözünden kaçmıyor ve buna da "Cambaz" adlı şarkıyla cevap veriliyor. Çağan Irmak'ın "Mustafa Hakkındaki Herşey" filminden hatırlayabileceğiniz "Bir Derdim Var" da "Dünya Yalan Söylüyor" albümünde öne çıkan parçalardan. Çocuk vokallere de yer veren albümü ile "Mor Ve Ötesi" yine kendi farkını hissettiriyor.
TROY :
İnsanoğlu varolduğundan beri hep "öteki" ile savaşmış hep bir şeyleri paylaşamamıştır. Bu hırsı da onu kendi eliyle yarattığı savaşlara götürmüş ve pek çok uygarlığı tarih sahnesinden silmiştir. Ancak bir savaş vardır ki onun çıkış nedeni insanın en kuvvetli, en sınır tanımaz duygusundan, aşktan beslenmiştir: Truva Savaşı. Aşk yüzünden iki ulusu birbirine düşüren ve birisinin yokoluşuna neden olan bu savaş, ilk doğu - batı savaşı olarak da tarihe geçmiştir. Bu sefer saldıran taraf ise Akhalar yani Batı'dır.
Eski Dünya'yı karıştıran bu savaşa aslında masum görünen bir güzellik yarışması nedeniyle oluyor. Jüri olarak seçilen Paris'e tanrıçalar çeşitli vaatlerde bulunuyorlar. Ancak yakışıklı Paris, güzel tanrıça olarak elbette ki Afrodit'i seçiyor ve o da Paris'e belki de tarihin ilk rüşvetini, ölümlü en güzel kadın Helen'i ona aşık etme sözünü veriyor. Yarışmayı kazanamayan Hera ve Athena da Paris'in sonunu getirmek için planlar yapmaya başlıyorlar haliyle.
Aşil'i de tanımakta yarar var filmi izlemeden önce. Bir yarı tanrı olan Aşil, küçüklüğünde annesi tarafından ayağından tutularak ölüler ülkesinin ırmağı Stiks'e batırılır. Tam bu sırada Zeus'un gelmesiyle topuğu dışarıda kalan Aşil, sadece topuğundan vurularak öldürülebilmektedir. Truva'daki mitsel bir başka olaysa Truva prensesi Kassandra ile ilgilidir. Apollon bu güzel genç kız ile karşılaşır ve onunla beraber olmak ister; karşılığında ona kehanet gücü verecektir. Kassandra bu antlaşmayı kabul eder ve kehanet gücünü alır ancak Apollon ile birlikte olmaz. Bunun üzerine Tanrı öfkelenir ve genç kızın ağzına tükürür. Bu yüzden Kassandra geleceği görebilecek ancak kimse ona inanmayacaktır. Kehanet yeteneğine sahip Truva prensesi, tahta atın Akhalar'ın bir tuzağı olduğunu söyler fakat kimse buna inanmaz. Bu mitsel kısımlar filmde gösterilmiyor ancak ister istemez keşke gösterilseydi diye geçiriyor insan içinden. Belki de prodüktörler vaktiyle bol bol yayınlanan "Herkül" ve "Xena"ya benzememek ve Truva'yı ön plana çıkartmak için kullanmamış da olabilirler bu tip hikayeleri.
Filmimiz, bir haritayla birlikte anlatmaya başlıyor bir uygarlığı küle döndüren Sparta Kraliçesi Helen ile Truva prensi Paris'in yasak aşkını.
Yıllar süren savaşların ardından artık barış zamanı gelmiştir. Hektor ve Menelaos barış antlaşması için bir aradadırlar. Ancak bu sırada Hektor'un kardeşi Paris ile Menelaos'un eşi Helen birbirlerine aşık olurlar ve anlaşıp Sparta'dan Truva'ya kaçarlar. Bu durum Helen'in kocası Kral Menelaos için çok küçük düşürücüdür. Olay Menelaos'un kardeşi Agamemnon'u da etkilemiştir. Çünkü aile onuru kardeşine yapılan bir şeyin diğerine de yapıldığını ön görmektedir. Mikene Kralı olan Agamemnon büyük bir güce sahiptir ve bütün Yunanistan'ın tüm ordularını bir araya toplayarak Truva'dan Helen'i almaya kararlıdır. Ancak Agamemnon'un amacı sadece Helen'i değil Truva'yı da almaktır. Ne de olsa Truva stratejik açıdan çok büyük bir öneme sahip olan dönemin metropollerinden biridir ancak hiçbir ordunun aşamayacağı güçlü kale duvarları vardır. Savaşın kaderini ise dönemin yaşayan en büyük savaşçısı Aşil belirleyecektir. Kibirli ve asi bir görünüme sahip olan Aşil'in tek derdi ise şanının sonsuza dek yaşamasıdır. Ancak onun sonunu da savaşı çıkartan neden olan aşk belirleyecektir.
"Troy", bir yanında "Greece" diğer tarafındaysa yalnızca "Troy" yazan bir haritayla başlıyor. Troy'un nerede olduğu ise asla belli olmuyor. Hürriyet'teki röportajında "Troy Karadeniz'e yakın değil mi?" diye soran, filmde Aşil rolüyle ön plana çıkan Brad Pitt bile Truva'nın nerede olduğunu bilmiyor. Vatan gazetesinin araştırmasına göre ise British Musuem'u gezenler Truva'yı Yunanistan'da zannediyor.
Film, Türkiye'de de dünyada olduğu gibi büyük ilgi gördü. Tabi Truvalılar da bizim bütün dünyayı Türkleştirme projemizden payını aldı ve Türklerin Truvalı komutan Turkus'tan geldiği öne sürüldü bir süre. Ayrıca "Troy"un ismi için de küçük bir tartışma yaşandı. "Truva" mı "Troy" mu "Troya" mı? "Truva", asıl adı "Troia" olan şehrin Fransızca okunuşundan Türkçe'ye geçmişse de Troia'nın orijinal haliyle Troya olarak okunması gerektiği fikri ağır bastı basınımızda.
"Troy" filminin iç çekimleri Londra'da, dış mekan çekimleri Malta, Fas ve Meksika'da çekildi. Toplam maliyeti 370 milyon dolar olan film için tahta Truva atı çelik ve fiberglastan yeniden inşa edildi ve bizim yaptığımız attan çok daha gösterişli oldu. Yüzlerce figüranın kullanıldığı filmde, sinema tarihinde ilk defa 1000 gemi birden aynı kadrajdan görüldü.
Savaşın efsanevi değil, insani yönünü ön plana çıkartan, star kadrosu göz kamaştıran, Hollywood'un gösterişli ve çöpe gitmeyecek prodüksiyonlarından biri olarak Oscar'da mutlaka izleyeceğimiz "Troy" epik kahramanlık öykülerini sevenler için kaçırılmaz bir film.
ŞEYTANIN GENEL TARİHİ / GERALD MESSADİÉ :
Tarih boyunca insanlar ister bir dine bağlı olsun ister olmasın kötülüğü her zaman dışarıdaki bir güçten bilmiş ve bunun için de çoğunlukla Şeytan'ı suçlamıştır. Her zaman o, bizi oyuna getirmiş ve kirletmiştir. İnsanoğlu'nu yılan şekline girerek cennetten kovduran da bizi günah işletmeye zorlayan da hep odur.
Peki günümüze kadar gelen "Şeytan" farklı kültürlerde ve zamanlarda nasıl algılanmış nasıl tasvir edilmiştir. "Şeytanın Genel Tarihi", çağlar boyunca her kültürün kendi düşüncesinde cisimleştirdiği "Şeytan" ile bir zaman ve mekan yolculuğuna davet ediyor bizi. Fransız araştırmacı - yazar, bu tur sırasında Okyanusya'nın iki anlamlı cinlerinden kötülükten kurtulan Hindistan'a; şeytanın gerçek doğum yeri olan İran'dan ilk günahın filizlendiği Mezopotamya'ya; İsrail'in modern şeytanından İslam'ın şeytanına kadar kötülüğün binbir yüzünü bize gösteriyor.
Kültürler tarihi hakkında da geniş bilgi veren "Şeytanın Genel Tarihi", konuya ilgi duyanlar için mutlaka okunması gereken bir eser.
http://www.kmarsiv.com/cafe.asp
serdar@kahveciyiz.biz
Yukarı
|
Fotoğraf: Şeref Bilgi
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.477 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
bir mecnun portresi
aklına gelsin ki zor oyunu
zar atılmasın leyl masallarına
kumarda kaybedip aşkta kazanmak-
da vardı zira
varsıllığın yoksulu belki
söz dağı olmayacak hiç vakit
henüz bir hayat mevzii bile yok
kabul ettiği
birde paltosu olsa
M.Nihat AĞACIKOĞLU
Yukarı
|
Yahu bunu nasıl becerdiler acaba?!..
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Ayşe Nur Gedik |
http://www.freedownloadscenter.com/Games/
Dilediğiniz kadar oyun. Hepsi bilgisayarınıza indirip oynayabileceğiniz durumda. Freeware olanları sorunsuz indirip oynayabilirsiniz. Shareware durumda olanları ise deneme süresince oynayıp, para istemeye kalktıklarında silebilirsiniz. İyi eğlenceler.
http://www.afacancocuk.com/
...Derslerden mi sıkıldınız, artık okul kapansın diye mi bekliyorsunuz yada son sınavlarınızın nasıl geçeceğini merak etmekten mi bunaldınız ? Bunun için yoga yapmaya gerek yok sizin için hazırladığımız dergiyi okuyun yeter :)... Çocuklar için eğlencelik bir site.
http://www.hilink.com.au/times/
Gereksiz bilgiler ansiklopedisine girmeye aday bir bilgi kaynağı. Herhangibir anda Dünya üzerinde herhangibir yerdeki yerel saati merak ettiğiniz takdirde başvurabileceğiniz sağlam bir kaynak. ...This guide attempts to list all of the world's countries, and many of its islands, with a pointer to the local time in the region...
http://www.odevsitesi.com/
Öğrenciler ve araştırmacılar için pratik bir kaynak. Hazır kaynaklar insanı tembelliğe alıştırır derler ama siz aldırmayın. Bu sitede yaklaşık 100.000 kadar döküman mevcut. Tek bir kusuru var, üyelik için 30 milyon ücret isteniyor.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
WMP Scripting Fix v1.0 [9.5K] Win9x/2k/XP FREE
http://www.javacoolsoftware.com/wmpscriptingfix.html
Bilgisayarlarımızdaki güvenliği tehdit eden programlardan biri de 'Windows Media Player' dır. Daha doğrusu onun içindeki 'scripting' denilen bir özellik bu güvenlik açığını meydana getiriyor. Bu özelliği sıklıkla kullanmadığımız için kapatabiliyor ve güvenliği sağlayabiliyoruz. Kapatma işlemini yapabilmek için bu miniminnacık programa ihtiyacımız var. Tabi ki sonradan istediğimizde açma şansımız herzaman baki. Bu minicik aracı yükleyip çalıştırmanız menfaatiniz icabıdır. Benden söylemesi.
Yukarı
|
|
|