|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
İşte bu yüzdendir ki özel sektörde emsalsiz başarılara imza atmiş insanların aynı başarıları kamu sektörüne taşımak üzere bu sektöre transfer edilmeleri yönündeki binlerce deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Özel sektörde kendilerini ön plana çıkaran bilgi ve becerilerini, geliştirdikleri yeni modelleri ya da batan şirketleri tekrar karlı işletmelere dönüştürmede yararlandıkları formülleri kamu sektöründe uygulamayı deneyenlerin kaçınılmaz sonu kamu sektörünün kum zeminine saplanıp kalmak olmuştur.
Çünkü ithal edilmek istenen bu ürün bünye tarafından daima red edilmiştir. İşlere yukarıdan gelen talimatların değil, rekabetin ve somut başarıların yön vermesine bir kez rıza gösterildiği takdirde kendi yerlerinin ve düzenlerinin tehlikeye düşeneceğini düşünenler bu girişimlerin başarılı olmasına izin vermemiş, en azından katkı ve yardımlarını onlardan esirgemişlerdir.
İdarenin tam denetimi altında, itaat ve uyum içerisinde kendilerine verilen işlerini yapanlar yerine bu işlerin daha çabuk ve daha etkin bir biçimde nasıl yapılabileceği konusunda sahiden de çok parlak fikirler üreten birilerinin ortaya çıkması, bu tür idareciler için başlarına gelebilecek en kötü şeydir. Bu yüzden, onların mutlak otoriteleri önünde itaat ve uyum içerisinde saygıyla eğilmek yerine şu ya da bu konuda onlardan daha iyi bir şeyler düşünmeye, tasarlamaya ya da yapmaya kalkışanların akıbeti daima ibreti alem için ağır bir biçimde cezalandırılmak olmuştur.
Karikatürize bir anlatımla bu gibilere ters yönde eğilip bellerini kırma cezası uygulanarak onların da "itaat" ve "uyum" çizgisine dönmelerinin (ya da gazaba uğramış haddini bilmez memur numunesi olarak ibret-i alem için ortalıkta gezmelerinin) sağlanmasının en yaygın yöntem olduğu söylenebilir.
Aslında benim deneyimlerim de bundan farklı değildir. Çalıştığım kuruma yeni ufuklar, yeni müşteriler ve yeni kazanç kapıları açmak için yaptığım onca çalışma, Arap çöllerinin 50 derece sıcaklığından Sovyetlerin eksi 40'lara varan soğuklarına kadar uzanan keşif turlarının kitaplara sığmayacak raporları, açılan sergiler, yayınlanan eserler… Bunların hiçbiri benim yelkenime rüzgar olmazken sadece kendilerine verilen işleri yapıp yeni hiçbir şey peşinde koşmayan meslekdaşlarımın yelkenlerinin yukarıdan gelen rüzgarlarla dolup şişkinleşerek onları üst kadro ve derecelere taşımalarına pek aldırmamış ve bir gün mutlaka gerçek başarının farklı bir şekilde değerlendireceğine olan inancımı asla kaybetmeden, yeni projeler peşinde aynı ilk günkü hevesle koşmaya devam edebilmiştim. Ta ki tanık olduğum bir yolsuzluğu, yasaların emrettiği şekilde rapor ettiğim için yönetim katının sistematik bir cezalandırma kampanyasına maruz kalana kadar… Hiç bir politik hesap yapmaksızın; dürüstlük ve sorumluluk adına, tam bir safdillikle kendimi hedef tahtası gibi ön plana çıkarttığım bu adım bana tarifi bile olanaksız acılara malolduğunda, yani terfi edememek, layık olduğum göreve atanamamak nedeniyle herşeyimi satıp evimin kirasını dahi ödeyemeyecek duruma düştüğümde bedenimin tam aksi yönde eğildiğini anlamıştım. O noktada benden beklenenin koşulsuz teslimiyet ve itaat olduğu, daha fazla debelenmenin sadece bana zarar vereceği net bir biçimde gözüküyordu.
|
|
|