|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Bir memurun mesleki yaşamında, terfisi, tayini ve atanacağı görevlerde böylesine belirleyici rol oynayan sicil notunun gizliliği, çalışanlar üzerinde ister istemez bir çaresizlik hissi, bir tabiyet duygusu yaratmaktadır. Size neler yapabileceğini hayal etmekte dahi zorlacağınız otorite karşısındaki duruşunuza sınırsız bir belirsizlik ve kontrol edemediğiniz, büyük bir gücün karşısındaki acizlik gerçekleri yön verecektir.
Bu ortamda bir güven hissi ile çalışmak mümkün değildir. Zira tanımlanmış amaç ve hedeflere ulaşmak uğrunda göstereceğiniz çabanın nesnel bir şekilde ölçülüp değerlendirilerek sizin mesleki başarılar hanenize olumlu puanlar olarak yazılacağı yönünde bir inanç taşımanız için yeterli sebep yoktur ortada... Tam aksine, amirlerinizin ne düşüneceklerini önemsemeden işinizin teknik, mesleki hatta yasal gereklerini gözeterek atacağınız bir adımla mesleki geleceğinizin tehlikeye düşeceğine inanmanız için hem yeterli sayıda sebep, hem de bu yöndeki bir davranışla yolsuzluklara direnmeyi seçen memurların akıbetlerini yansıtan çok sayıda somut örnek vardır. Bu ibret olayları sayesinde kamu kuruluşlarının duvarlarında, sadece memurların görebildikleri şu sihirli uyarı levhaları belirmiş bulunmaktadır.
Hani günümüz Türkiye'sinde Anayasal güvence altına alınmış hak ve özgürlüklere sahip çağdaş vatandaşlık statüsüne kıyasla Osmanlı döneminin bu tür güvencelerden yoksun "teba" statüsü ne ise, özel sektördeki serbest rekabet ortamındaki bireysel girişimciliğe kıyasla devlet memurluğu da o türde bir kısıtlılıklar ve mecburiyetler dünyasını temsil etmektedir. Bu ortamda otoritenin sizinle olan ilişkisinde tanınmış hakların eksiksiz karşılanacağı bir "adalet" hissinden ziyade, liyakata bağlı bir lutuf ve ihsan beklentisi hakim olmaktadır.
Denebilir ki Cumhuriyet rejimiyle siyasal anlamda ortadan kaldırılan padişahlık kurumu, Gizli sicil müessesesinin yarattığı keyfi tasarruflar ortamı sayesinde "idari" anlamda varlığını sürdürmenin yolunu bulmuştur. Elbetteki bu ortamda memurların işlerini doğru ve düzgün yaparak sürgüne, türlü eza ve cezaya maruz kalmak yerine işeri amirlerinin hoşuna gidecek şekilde yapmayı seçmeleri, kendi kişisel çıkarlarının pratik ve kaçınılmaz bir gereği olacaktır. Bu ortamda, hele hele dürüstlükleri nedeniyle iadrenin gazabına uğrayıp yaşamları kararan sayısız örneğin ardından, kamu çalışanlarından yolsuzluklara engel olmak üzere bir adım öne çıkmalarını beklemek sadece saf ve temiz bir hayaldir. Memurlar, özel güvenceler ve kurumsal bir koruma olmadıkça sessiz kalacaklardır.
Dolayısıyla gizli sicil mekanizması sadece kamu yönetiminde başarılı çalışmaların ortaya çıkmasını sağlayacak nesnel ölçüm ve değerlendirme yöntemlerinin yolunu tıkamakla kalmayıp, aynı zamanda çalışanları idarenin keyfi tasarruflarına boyun eğmeye zorlayarak yozlaşmayı da beslemekte ve kollamaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusal egemenliği kayıtsız ve şartsız olarak Türk Halkına devretmesiyle iktidardan düşen padişahlık, adeta düştüğü yerde binlerce parçaya bölünmüş ve o parçaların herbiri, kamu yönetiminin derinliklerinde, gizli sicil yönteminin hayat verdiği erşilmez koridorlarda yeniden hakimiyet alanları yaratmış gibidir.
Bunu bir ölçüde doğal karşılayabiliriz; zira iktidarı kullanan padiaşhın yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi konularak 1923 yılında büyük bir siyasal dönüşüm gerçekleşmiş olsa da, yüzlerce yıllık "iktidarı kullanma mekanizması", yani Osmanlının kamu yönetimi geleneği, tüm kurumları ve alışkanlıklarıyla yeni yönetimin emrine verilmiş olarak, varlığını üzeri örtülü bir biçimde korumuştur. Bunu kesinlikle Cumhuriyetin bir kusuru ya da zaafı olarak göremeyiz. Bu yok olmanın eşiğinden dönmüş bir milletin, canını dişine takarak verdiği kurtuluş mücadelesi ortamının dayanışma, kardeşlik ve fedakarlık duygularıyla örülü seferberliğinde hiç de sakınca arzetmeyen, pratik bir çözüm olarak benimsenmiş bir yöntemdir ve bizi o yoksulluk yıllarından çıkarıp kendine yeterlilik noktasına kadar da getirmeyi başarmıştır.
Ancak bu yöntem, sonradan kalleşlik ve namertlik erbabının elinde bambaşka amaçlara hizmet eden bir tahakküm ve hükmetme aracına dönüştüğü gözlerden kaçmıştır. Bugün için bize düşen görev, ekonomik ve siyasal liberalizmde aldığımız mesafeleri "idari liberalizm" yolunda da derhal ve olağanüstü bir hızla katetmektir. Bunun için de, memurları idareye bağımlı kılarak iflas etmiş bir sistemin yaşamasını sağlayan "gizli sicil" halkası kırılmalı ve devlet memurlarına daha özgürlükçü bir çalışma ortamı yaratılmalıdır. Sadece gizli sicil yönteminin kaldırılarak yerine daha nesnel ölçüm ve değerlendirme yöntemleri konulması bile kamudaki kalıpların kısıtlayıcı etkilerini büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.
|
|
|