HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı







Bir Değer Ölçüsü Olarak Ücret







Kamu sektöründe memurlara ödenen ücretlerin son derece düşük olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun kökleri kurtuluş savaşı sonrasının kıt kaynaklarıyla iş görme arayışlarının hakim olduğu yirmili yıllara kadar uzanır. Bu arayışlar kamu hizmetinin uygulayıcısı konumundaki memurlara gördürülecek işlerin niteliğinin "kim olsa yapabilmeli" anlayışıyla son derece basit tutulması, bu basit işler için de çok özel niteliklere sahip olması beklenmeyen, eli kalem tutan şahısların düşük ücretlerle istihdam edilmesi şeklinde bir formül benimsenmesiyle noktalanmıştır. Bu formül sayesinde işgücü maliyetleri düşük tutulmuş ve memurlara kıyasla daha iyi olanaklara sahip bulunan idarecilerin yerinde ve maharetli müdahaleleriyle kamu hizmetinin nicel ve niteliksel sınırlarının genişletilebileceğine inanılmıştır.

Daha sonraki yıllarda ekonomik sıkıntıların devam etmesine ilave olarak, kamu kadrolarının siyasi amaçlarla şişirilmesi gibi olumsuz etkenlerin de devreye girmesiyle, kamudaki düşük maaş olgusunun ortadan kaldırılarak iyi maaş alan ve bu sayede edindiği motivasyonu işine yansıtarak yaratıcı çalışmalar ortaya koyan yeni bir istihdam kategorisi yaratılması mümkün olamamıştır. Dolayısıyla 1920'li yıllardan bu yana kamu sektöründe insan kaynakları kullanımında "kısıtlı olanaklarla, basit işlerin en ucuz maliyet koşullarında ortaya konması" anlayışı daima ön planda kalırken özel sektörde üstün vasıflı insanların yüksek ücretlerle firmalara kazandırılması yönünde politikalar benimsenmiştir.

Kısacası çalışana verilen değerin bir ölçüsü olarak algılanan ücret, özel sektörde insanların yaratıcı güçlerini, tüm yetenek ve becerilerini seferber ederek işlerine mümkün olan en yüksek düzeyde katkıda bulunmalarını sağlayan bir araç haline gelirken, kamu sektöründe ise memurların idareye bağımlılığını sağlayan, onları korku ile ümit arasında bir noktada tutarak uysallığa, itaate ve verilen işleri kendilerine söylenen biçimde yapmaya sevk eden bir kontrol aracına dönüşmüştür.

Yüksek ücretin nasıl bir motivasyon ve verimlilik aracı olduğunu konusunu bir kenara bırakarak düşük ücretin nasıl bir bağımlılık, hareketsizlik ve uysallık sağladığını irdeleyelim...


Düşük ücretli bir işte çalışmanın nasıl bir ruh hali yarattığını hiç düşündünüz mü? En az masrafla günü idare edip ay sonunu borçsuz kapatma gayesi tüm benliğinizi kuşatmışken işinizle ilgili konularda yaratıcı düşünceler üretmeniz mümkün olabilir mi? Zaten sizden bunun beklendiğine de inanmıyorsunuzdur ya... Bu kadar düşük bir ücretin karşılığı son derece sıradan, basit, belirgin bir kalite şartı aranmayan işlerden ibarettir zihninizdeki şablona göre. Siz sadece orada bulunmak ve size verilebilecek talimatları yerine getirmek üzere işe gidersiniz; harikalar yaratmak, yeni buluşlar, yeni projelerle ortalığa ışık saçmak gibi şeyler yoktur zihninizde...



Bu ruh haliyle işe gelen bir memurun zihinsel dünyası panolarında hiç bir resim, fotoğraf ya da yazı bulunmayan bir sergi salonu gibidir.


Kurumun yapısı, gidişatı, mevcut güçlüklerin aşılması ya da değişim rüzgarlarından yararlanılması gibi konular bu dünyanın sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu yüzden de yeni algılayış biçimleri, yeni tahliller, yeni projeler için bu sergi salonundan alınabilecek ne bir ilham, ne bir uyarıcı, ne de bir keşif arzusu bulunabilir...

Geri - 125 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur