|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
İnsan Kaynaklarında Ücretin Açtığı Sihirli Kapılar
İnsanları yaratıcı çalışmalarda bulunmaya iten şey "korunma" duygusudur. İşveren konumundaki bir kuruluş, bir kurum, bir aile, bir şahıs ya da bir örgüt tarafından korunma duygusunun temelinde ise güven ve adalet hisleri yatmaktadır. Aldığınız ücret nedeniyle güven duyuyor ve bunun adil bir ücret olduğuna inanıyorsanız, işvereniniz tarafından korunduğunuzu hisseder ve işinize dört elle sarılarak firmanızı yepyeni ufuklara taşımak için canla başla çalışırsınız. Üstelik bunu bir sıkıntıya katlanırcasına değil, zevk duyarak yaparsınız. Ancak aldığınız ücret size korunma duygusu vermiyorsa, kendinizi haksızlığa uğramış ve güvensiz hissediyorsanız işinize olan ilginiz sadece bir hayatta kalma ve yanlış bir şeyler yapmaktan kaçınarak zarar görmeme mücadelesi ile sınırlı kalacaktır. Yeni keşifler, yeni atılımlar, buluş ve icat arayışları asla güvensizlik kalkanını delip sizin gündeminize giremezler.
İnsanların korunma duygusu içinde olup olmadıklarını bazen yüzlerine bakarak dahi anlayabilirsiniz.
Bu ruh haliyle işe gelen bir memurun zihinsel dünyası panolarında hiç bir resim, fotoğraf ya da yazı bulunmayan bir sergi salonu gibidir.
Kurumun yapısı, gidişatı, mevcut güçlüklerin aşılması ya da değişim rüzgarlarından yararlanılması gibi konular bu dünyanın sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu yüzden de yeni algılayış biçimleri, yeni tahliller, yeni projeler için bu sergi salonundan alınabilecek ne bir ilham, ne bir uyarıcı, ne de bir keşif arzusu bulunabilir...
Çoğunlukla gelişmiş toplumlardaki insanların berrak bakışlarında ve derinden gülümseyişlerinde yakalayabildiğimiz yaşam enerjisinin ya da yaşama sevincinin kaynağında da işte bu tür bir korunma duygusu yatmaktadır. Bu toplumun insanları yaygın bir kurumsal koruma şemsiyesi altında, adil bir yaşam sürüleceğine derinden inanmışlardır ve bu inançlarını sarsacak en küçük bir olaya rastlamamışlardır. Bu yüzden onlar da güven duydukları ve kendilerini ona ait hissettikleri kurumlarına ve toplumlarına hizmet için akla hayale gelmedik yollar keşfetmenin yarışı içinde bir yaşam sürmektedirler.
Oysa ülkemiz de dahil olmak üzere, kalkınmakta olan ülkelerde çalışanların ruh hali itibariyle böylesine yaygın, kapsamlı ve yeterli bir kurumsal korunma hissinden uzak bulundukları, bu yüzden tüm sorunları kendi başına üstlenmenin ağır yalnızlığı içinde; çaresizlikler, yokluklar ve sıkıntılarla örülü bir hayatın tüm yükünü yüzlerine yansıttıklarını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak düşük ücret, insanların bedensel, zihinsel ve duygusal kapasitelerini tam olarak kullanıp bu kapasitelerini yenilikler, buluş ve icatlar, kolaylıklar ve kısa yollar şeklinde işlerine yansıtmalarına engel olan bir kısıtlılık haline yol açtığını iddia edebiliriz.
görüyor ve bunu çok fazla dert etmeden kabullenebiliyordum.
|
|
|