|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Kalıplar bizleri nelerden mahrum ediyor?
Bir düşünelim hele... Kalıplar insanları kendi çıkarlarını, maaş, mesai saati, yıllık izin gibi özlük haklarını savunmak dahi alıkoyabiliyorsa, daha kim bilir neleri konuşmaktan, söylemekten ve yapmaktan alıkoyuyordur...
Bir defa sözünü ettiğimiz resmiyet havasına bürünürken insanın kendi doğasından uzaklaşması bile başlı başına bir ulusal kayıptır. Zira "Büyük fikirler kafadan değil, kalpten doğar" özdeyişinin işaret ettiği, büyük fikirlerin cömert kaynağı olan kalplere kilit vurulmaktadır. Tüm dikkatini kurumsal kurallara, şekil şartlarına ve hiyerarşik ilişkilere dair küçük ayrıntılara veren insanlar, bir süre sonra daha büyük ve daha önemli şeylerle ilgilenmeyi ister istemez bir kenara bırakmaktadırlar.
Kendi meslekleri itibariyle dünyanın her yerindeki bilimsel gelişmeleri takip edebilecek bir donanımla iş hayatına atılan genç üniversite mezunlarından özel sektörde çalışanların kendilerini geliştirip mesleklerinde yeni ufuklara ulaşmalarına karşın, kamu sektörüne yönelenlerin ilgi alanlarının globalden kurumsala doğru daralması hepimiz için büyük bir kayıptır.
Başkaca iş tecrübesi olmayan gençlerin, kendilerini kanıtlamak ve iş ortamına uyum sağlamak için mevcut sistemi büyük bir hevesle ve sorgulamaksızın benimsemeleri bu kalıpların şeklini almalarını daha da kolaylaştırmaktadır. Kişilikleri, bilgi ve becerileri itibariyle bir birilerinden oldukça farklı bireyler olarak işe başlayan genç memurlar, bir kaç yıl içinde kendilerinden önceki kuşakları kopyalayıp onlar gibi iş görmeye çalışırken, sonuçta birbirine benzeyen elemanlar haline gelerek kalıpların amacı olan "tek tipleştirme" sürecine ayak uyduracaklardır.
Tek tip memurlardan oluşan bir kadro, kurumun yöneticileri için son derece kullanışlı bir işgücünü temsil eder. Çünkü yeni fikirler, yeni öneriler ve yeni atılımlarla düşünsel bağları kesilerek hareketsizleştirilmiş bulunan bu kadroları üst düzeyde tasarlanan işlerin görülmesine memur etmek son derece kolaydır. Oysa bu insanların idarenin arzu ettiği uysal işgücü haline gelebilmek için ajandalarından silip attıkları keşif ve araştırma isteği, daha iyisini elde etme çabası, yaratıcı düşünce, gelişimcilik, girişimcilik gibi özellikler, uzun vadede ülke çıkarlarının savunulması ve geliştirilmesinde yeri doldurulamaz bir boşluk oluşturmaktadır.
Tek-tip memurlardan oluşan beşeri kadrolar, güçlü bir rüzgarda köklerinden sökülüp yere serilen şu ağaçlar gibi dayanıksız ve güçsüz bir yapı arz edecektir.
Çünkü değişik durumlara hemen uyum sağlayıp hayatta kalmanın yollarını bulabilecek yaratıcı insanlar bu kadrolardan dışlanmış ya da uyum sürecinde bu yeteneklerini yitirmiş olacaklardır.
Bu yüzden,
tek-tip elemanlardan oluşan bir kadro, kriz durumlarında acil ve etkin çözümler bulunmasını sağlayacak çeşitlilikten mahrum olduğu için, 1999 Marmara Depreminde çok acı bir biçimde görmüş olduğumuz gibi, belirli bir yeterlilik düzeyinin üzerine çıkamayacaktır.
|
|
|