|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Gelişim merdiveninizin üst ucu kapalı hale gelmesinin sizdeki net etkisi hayal gücünüzün daralması, geleceğe yönelik ümit ve arzularınızın sayıca azalıp nitelik olarak belirli sınırların ötesine geçmemeye başlaması olacaktır.
Evvelden her olasılığa açık düşünce ufuklarınız artık sadece içinde bulunduğunuz kurumsal kalıpların elverdiği mesafeleri kapsar hale geleceğinden siz de eski uçarılığınızı terk edip kendinizce daha gerçekçi, gerçekte ise daha sınırlı ve kalıplara uygun bir düşünce ve davranış düzeyi belirlemiş olursunuz.
Bu paradigma değişikliği ister istemez sizin ruh halinizi de etkileyecek ve sizi yavaş yavaş daha ciddi bir dış görünüme sahip kılacaktır. İşte bu kişisel değişimin kolektif bir tutum halinde iş ortamına ve kuruma yansıması ise çoğunlukla aşırı boyutlarda bir ciddiyet, bazı hallerde de kronik bir asık suratlılık olarak kendini gösterir. Bu yüzden kamu sektöründe çalışanlar arasında resmiyet ve ciddiyet kabuğundan sıyrılıp gerçek insani tepkilere sahip çıkmayı başarabilen çok az insan vardır.
Açık denizlerdeki yolculuklarda geminin yakınlarında peydahlanıveren bir kaç yunus balığının neşe içinde atlayıp zıplayarak adeta gemiyle oyun oynayışları bir canlılık belirtisi, bir yaşam sevinci mesajı olarak algılanır yolcular tarafından... Oysa kamu kadrolarından bu tür canlılık ve duyarlılığı simgeleyen mesajlar alınamaz. Kamu sektörünün yayabildiği değişmeyen sinyal ölgün bir resmiyet ya da gayrı insani bir ciddiyet olagelmiştir.
Günlük yaşamda görmeye alışık olduğumuz içten ve doğal davranışlara, örneğin yılın ilk karı lapa lapa yağarken dışarı fırlayıp sevinç çığlıklarıyla koşturan bir genç kızınkine benzer bir coşkuyla davranan birilerine kamu hizmeti ile ilgili süreçlerde pek rastlanmaz. Çünkü kalıplara uygun birisi olabilmenin ön koşulu olarak insanlar, kendi doğal dürtü ve hislerini baskı altına almaya yönelirler. Yanılarak ortaya koydukları kalıp dışı davranışlar da zaten kuruma adaptasyon sürecinde amirler ve iş arkadaşları tarafından giderileceğinden, her insan zamanla kurumsal ciddiyetin bir parçası haline gelir.
Bürodaki işlerin daha zevkli, daha eğlenceli, daha kolay, daha enerjik ve daha canlı bir şekilde yapılmasını sağlayacak küçük yeniliklere dahi yer yoktur bu monotonlukta.
Pek çok kamu kuruluşunda öylesine ciddi bir hava, öylesine taşlaşmış bir kurumsal ilişkiler düzeni vardır ki insanlar sadece kişisel yeteneklerinden ve yaratıcılıklarından değil, her türlü sorunlarından, mutluluk ve sevinçlerinden dahi soyunmuş olarak işe gelmiş gibidirler. Adeta yegane var oluş nedenimiz o bürodaki işlerin amirleri istedikleri gibi yapılmasını sağlamaktır.
Özellikle farklı düzeylerde görev yapan insanlar birbirileriyle sadece iş ile ilgili konularda konuşur; "Günaydın!" dahi demeden, herhangi bir güler yüz ya da tebessüm ifadesi takınmadan masaya konan bir kağıtla " Şunu acele yazalım lütfen!" şeklinde başlayan koskoca bir iş günü, iş dışında hiç bir konuşma olmaksızın "yarınki ilk işimiz şunları göndermek olsun!" şeklindeki son bir talimatla noktalanır. İletişim konularının sadece yapılacak ya da yapılmayacak şeylerle sınırlı kaldığı bu iş ortamına hakim kılınan robotvari iş kimlikleri öylesine benimsetilmiştir ki, memurların düşük maaş nedeniyle artan geçim sıkıntılarını ya da mesai saatlerinin gecenin dokuzbuçuk onuna kadar uzamasına olan itirazlarını dile getirmeleri için uygun bir atmosfer bulunamaz.
|
|
|