|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
"Saldırı", "Cennetin Keşfi", "Prosedür" gibi eserleri olan Harry Muslisch adlı Hollandalı yazarın kavramak ile ilgili sözlerini hiç unutamıyorum...
"Ne için okuyoruz?" sorusuna "Anlamak ve fark yaratan bir kavrayışla hayata yeniden katılmak için okuyoruz!" şeklinde bir cevap vermiş ve o hayatın hem bizim, hem de başkalarının hayatı olduğunu vurgulayarak bu anlama eyleminin ciddi bir hazırlık gerektirdiğini de sözlerine eklemişti. Anlamanın, bir konuyu derinlemesine idrak edip kavramanın, başlı başına bir duygusal yatırım süreci sonunda gerçekleştiğini, bunun için bazı konulara yaklaşırken her günkü zihinsel kimliğimizden uzaklaşmak gerektiğini belirtmek üzere şuna benzer şeyler söylüyordu bir sohbetinde...
Ben de bunca yokluklar ve ızdıraplar içerisinden geçerken böylesi oruçlar tutup böylesi serin sularda yıkanmış birisi olarak tüm sezilerimi ve zihnimi her zamankinden çok daha berrak, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar da yeni kavrayışlara açık hale getirmiştim…
Bu yoğunlaşmanın verdiği derinlere nüfuz edici gözlerle olaylara baktığımda yüzeyde büyük bir telaşe ve gürültü içinde akıp geçenlerden sıyrılarak daha derinlerde sessiz sedasız cereyan eden matriks gibi kurguyu görebilmiştim… Yüzeyde, yani sahnenin ön kısmında büyük bir hareketlilik vardı; her gün yüzbinlerce resmi yazı o kurumdan bu kuruma gidiyor, birileri o yazılar üzerine gidip bir yerler bir işler yapıyor ve yine benzeri yazılarla yapılan ya da yapılamayanlar hakkında bilgiler iletiliyordu. Bu işler için her gün milyonlarca insan, binlerce motorlu taşıt aracı, sayısı bilinemeyecek kadar çok bilgisayar, daktilo, telefon, telefaks cihazı, fotokopi makinası, zamk, pul, paket ipi ve başkaca pek çok gereç kullanılıyor, milyonlarca A4 kağıdı, tonlarca çay, kahve, soda ve mürekkep tüketiliyordu. Fakat bütün bu olup bitenin altında, yani sahne dekorunun arkalarında bir yerlerde birileri neyin, nerede, ne zaman, nasıl, kimler tarafından, hangi yöntemle, ne kadar zamanda yapılacağına karar veriyor; yani hükmediyorlardı. Bir anlamda bütün bu bürokrasi çarkı, onların o yükseklerdeki hükmedici konumlarında kalabilmeleri için dönüyordu...
Bu kavrayışla artık bugüne kadarki çabalarımla neden bir yere gelemediğimi ve bundan sonra başarılı olabilmek için neye ihtiyacım olduğunu gayet net bir şekilde anlayabiliyordum: hindiler diyarında kartallık yapmama tabii ki izin vermeyeceklerdi... Bunu başıma gelen bunca beladan sonra yeni anlamıştım! (Derin bir acınız, benliğinizi meşgul eden yaşamsal ölçüde önemli bir sorununuz varsa o hergünkü telaşeye ayak uydurmanız ve olup bitenin edilgen bir parçası haline gelerek akışa kendinizi kaptırmanız mümkün değildir. Tüm benliğiniz yüzeyde olup bitenden sıyrılarak daha derinlerde neler olup bittiğini kavrama arayışına girer. O sistemi bütünüyle çözüp en küçük ayrıntısına kadar kavrayamadığınız sürece artık orada kendinizi güvende hissedemezsiniz... Bunu çözmeden orada rahatlaşamaz, nefes almakta dahi güçlük çekersiniz...)
O zamanlar ben (yani büyük haksızlıklara uğrayıp böyle derin acılara sürüklenmeden önce) bu gerçeğin farkında olmadığımdan, gayet saf ve temiz duygularla patronlarıma (en yakın amirimden kurumun en yüksek yetkilisine kadarki tüm silsileyi kastediyorum) ülkesine ve milletine hizmet eden bir memur olabilmek için kartallığın daha iyi ve daha yararlı bir varoluş biçimi olduğunu anlatmaya kalkışmış, hatta onlara gelişmekte olan kanatlarımı ve pençelerimi gösterme saflığında bulunmuştum. Bu yüzden üzerime çullanıp beni her bir yanımdan didik didik etmişler, sadece makul hindi olarak varlığını sürdürebilecek kadar cesaretim kaldığına ve gerekli dersi aldığıma inandıkları noktada beni tekrar kendi halime bırakmışlardı. Zira üst kattakiler, mümkün olduğu sürece orada kalmanın planlarını yapıyor, böylece sahip bulundukları geniş olanakları daha uzun süre kullanabilmeyi arzuluyorlardı. Onların orada kalabilmeleri için de alt kattakilerin sadece belirli bir alandaki olup bitenle ilgilenen, hindi iş kimlikli insanlar olarak kalmaları gerekiyordu. Oralarda ortaya çıkabilecek bir kartal bütün bu düzeni alt üst edebilir, bu da onların sonu olurdu…
Onların gözünde ben artık gözleri onların görmemi
istemedikleri şeylere kapanmış biriydim. Bu yüzden
insan kaynakları zincirinde güvenilir bir eleman
olarak tekrar yerimi alabilirdim.
|
|
|