|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Burada göze çarpan ilk husus nesnel ölçütlere ya da bilimsel yöntemlere dayanan bir ölçme mekanizmasının yokluğuna karşın keyfi denilebilecek ölçüde subjektif bir değerlendirme sistemi yaratılmasıdır. Sicil notu ortalamasının hesaplanmasında kullanılan şu soruların hangisine nesnel ölçüler içerisinde cevap verilebilir; bunlardan hangisi gerçek başarıyı ya da performansı ölçebilir ki?
Bir insanın bir yıllık iş performansını bu sorulara keyfi olarak verilecek "100 üzerinde şu kadar puan" ile ölçemezsiniz. Bilimsel tutarlılık, nesnellik ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde kalmak koşuluyla bunlardan hiç birinin hangi durumlarda 80, hangi durumlarda 85, hangi durumlarda ise 90 puanı gerektirdiğini tanımlayabilmek mümkün değildir. Bunlardan sadece yabancı dil bilgisi için Kamu Personel Değerlendirme (KPD) Sınavı gibi standart bir sınavla objektif değerlendirme yapma şansınız vardır ki, bunda bile sınav sonucu değil amirin takdiri geçerlidir. Zaten gizli oldukları için personel dairelerindeki birkaç kişiden başka kimsenin göremediği bu sicil puanlarının ne düşüklüğünden, ne de yüksekliğinden dolayı her hangibir sicil amirine sual edilmemiştir. Lüftedilmiş, böyle takdir buyrulmuştur; o kadar! Haksızlığa uğramamanızı garanti edecek bir denetim sistemi de olmadığı için, sicil amirlerinin sizin hakkınızda yazacağı birkaç cümle ile vereceği sicil notu kariyerinizi etkileyecek en önemli unsur konumundadır. Böyle bir ortamda, kariyerin üst basamaklarına tırmanmak için mesleki başarıları, ulusal çıkarlara hizmet edecek büyük projeleri, kurumun işleyişinde devrim yaratabilecek atılım planlarını bir kenara bırakıp tüm önceliği amirlerini mutlu etme işine vermenizden doğal ne olabilir ki?
Açıkçası üst derecelere terfiyi böylesine keyfi koşullara bağlayarak zorlaştıran bu yasa değişikliği, bürokratik piramidin üst basamaklarına tırmanmış kadroların o basamaklarda daha uzun süre kalabilmeleri amacıyla alt kadroların hızını kesmelerine yönelik bir komplodan başka bir şey değildir.
Aşağıdan gelenlerin önüne bu şekilde nereden geldiği ve kimin koyduğu belli olmayan bir set çekilmesi amacıyla ve kurnazca tasarlanmış olan bu yasa değişikliği, memurların mesleki nitelikleri arttırmaktan ziyade köreltmektedir. Zira 3. derecenin eşiğindeki genç memurlar 80-90 puanın üzerinde sicil notu alabilmek için, ister istemez her şeye evet demek ve göze batacak çıkışlardan sakınmak, bu nedenle de doğruları değil politik anlamda amirlerin beklentilerine uygun olanları yapmak zarureti duymaktadırlar.
Nitekim terfi sitemindeki bu radikal değişikliğin alt kadrolar üzerindeki net etkisi yılgınlık, ümitsizlik ve çaresizlik şeklinde tezahür etmiştir. Zaten nesnelliğine inanılmayan ve içerdiği keyfi puanlama olanağı nedeniyle, yıllardan beri pek çok memurun haksız yere kötü sicil sahibi kılınarak hem mesleki, hem de kişisel düzeyde zarara uğratılmasına imkan verdiği yaşanmış tecrübelerle bilinen "Gizli Sicil" mekanizmasının alt eşiğinin bu yasa değişikliğiyle 60 puandan %50 gibi büyük bir orandaki artışla 90 puana kadar yükseltilesi, tabiri caizse hedef ile yarışçı arasındaki mesafenin şevk kırıcı bir biçimde açılmasına sebep olmuştur.
İşte Boswell'in "kapristle dikte ettirilmiş koşullar" diye tanımladığı şeyin somut örneği budur. Kapristle dikte ettirilen ve gizli sicil mekanizmasıyla korunan bu koşullar memurları körü körüne idareye tabi kılmakta, onları serbest iradeleri doğrultusunda kendilerini geliştirmekten, inisiyatif almaktan ve girişimci olmaktan alıkoymaktadır. Bu mekanizmanın korku ve ümitsizlik veren gölgesinde memuriyet, amirlerine istediklerini elde etmeleri konusunda yardımcı olarak bir gün gelip istediğini elde etme olanağına sahip olacağı görevlere atanma uğraşına dönüşmüştür.
Yaptığı işin teknik, bilimsel, mali ve yasal gereklerini göz ardı edip sadece amirlerinin beklentilerini karşılamaya koyulan kadroların bizi getirdikleri yer milyarlarca Dolarlık borç bırakan batık bankalar ile bir o kadar servet döksek geri getiremeyecek olmanın çaresizliğiyle içimizi yakan gereksiz kayıplarımızdır.
|
|
|