|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Aynı özelliklere sahip iki varlığın, sadece dış koşullardaki farklılık nedeniyle bir birinden kabul edilemeyecek ölçülerde farklı yönlerde gelişip neredeyse birbirine zıt rol benimsemelerini yansıtan bu temsili örnek, yani "yarış atları ve dolap beygirleri" adını verdiğimiz bu kısa öykü, temel çizgileriyle kamu sektörü ile özel sektör arasındaki insan kaynakları kullanımı farkını yansıtmaktadır.
Nasıl ki başlangıçta bir yerlerde bir birine tıpa tıp benzeyen iki genç at, farklı ortamlarda ve farklı amaçlar için, farklı şekillerde yetiştirilerek dolap beygiri ve yarış atı gibi bir birinden ziyadesiyle farklı iki ayrı işin erbabı haline getirilmişler ise, üniversiteyi bitirdikleri yıllarda neredeyse aynı bilgi ve beceri düzeyindeki iki genç adamdan birinin kamu sektöründe, diğerinin ise özel sektörde yetişerek iş kimlikleri itibariyle dolap beygiri ve yarış atı kadar birbirine zıt konumlara ulaşacaklarını söyleyebiliriz.
Zira özel sektör, yetiştirdiği elemanların zihinsel kapasitelerini açığa çıkaracak, onları yaratıcılığa ve yenilik arayışına sevk edecek yöntemlere ağırlık vererek bir anlamda onların yaratıcı düşünce merkezlerini harekete geçiren düğmelerini açmak için çaba sarfederken kamu sektöründe bunun tam tersine elemanların sadece kendilerine söylenen şeyleri söylenen biçimde yapmalarını sağlayacak yöntemlere ağırlık verilmekte ve onların yenilik, yaratıcılık, etkinlik, üretkenlik gibi kavramlara erişimlerini engellemek için adeta yaratıcı düşünce merkezlerinin tamamen kullanım dışı tutmak yönünde çaba harcanmaktadır.
Temsili örneğimize dönersek, tıpkı yarış atı ve dolap beygiri yetiştirenlerin farklı amaç ve hedefleri bulunması nedeniyle ellerinde atları farklı yönde geliştirmeye çalıştıkları gibi, özel sektör ile kamu sektörünün de ellerindeki elemanları aynı şekilde farklı amaç ve hedeflere uygun olarak farklı yönlerde geliştirmeye çalıştıklarını görebiliriz.
İleride tüm ayrıntıları ile gözler önüne serilecek olan bu temel farklılık nedeniyle özel sektörde tüm elemanlar, iş kimlikleri itibariyle iddialı birer yarış atı olamaya özendirilip kendilerine bu yönde teşvik ve olanaklar sağlanırken kamu sektöründe ise iş kimlikleri itibariyle tüm elemanların kusursuz birer dolap beygir olmaları arzu edilmektedir.
Eleman yetiştirme sürecinde özel sektörde insanların içlerinde gizli yarış atı özellikleri eşelenip ortaya çıkarılmaya çalışılırken kamu sektöründe memurların yarış atı özelliklerine sahip olanların bu özellikleri derhal törpülenip onların da dolap beygiri özellikleri edinmeleri sağlanır.
Tabiatıyla yarış atlarının yarış pistleri yerine dolap beygirliğine koşulmalarının onları kullanarak dolaplarını döndürenler için ne kadar olumlu sonuçları var ise, bu uygulamanın bir sonucu olarka yarış atlarının sistematik bir biçimde tasfiye edilmeleri sonucu onları kaybedip dolap beygirleri ile yetinmek zorunda kalanlar için de o denli olumsuz sonuçları bulunmaktadır.
Örneğin kurumsal planda üst kademe bürokratlar her dediklerini yaptırabildikleri bu elemanlar sayesinde adeta küçük birer sultanlık kurma olanağına sahip olurlarken ulusal planda "hiç yarış atına sahip olamamak" nedeniyle kaybetmekte olduğumuz tüm yarışların ağır faturasını ülke olarak bizler ödemekteyiz.
Zira sayısız iç ve dış düşmanlarımızın türlü yöntem ve stratejilerini daha planlama aşamasında sezinleyip onlara karşıt strateji ve önlemler geliştirmeleri ancak iş kimlikleri itibariyle birer "yarış atı"
kimliğine sahip elemanlar sayesinde mümkün olabilecekken biz yarış atlarından bütünüyle mahrum kalacağımız günlere doğru ilerliyoruz.
Başka uluslar, gelişen teknonlojiye değişen dünya düzenine uygun olarak artık yeni yarışlar ve yeni yarış atı türleri geliştirip pistlerde boy gösterirlerken biz gurur dolu bir kabarış ve dayanaksız bir büyüklük hissi ile o alanlardan uzak kalmayı tercih ediyoruz.
Üstelik kamu kadrolarında iş kimlikleri itibariyle "yarış atı" özelliklerine sahip elemanlarımız olduğumuz takdirde nispeten daha hafif ve daha kolay atlatabileceğimiz doğal felakatler, ekonomik bunalımlar, ulusal ve uluslararsı sorunlar gibi badirelerin etkilerinin iş kimlikleri itibariyle sadece dolap beygirliğinin benimsenmesine izin verilen kamu yönetimimiz nedeniyle daha da büyük olduğunu görüyoruz. Fakat ülkemiz dışa açıldıkça başka ulusların ve başka ülkelerin iş kimliği olarak "yarış atı" özelliklerine sahip insanları nasıl kollayıp gözeterek onlar sayesinde ne büyük yarışlar kazandıklarını yavaş yavaş fark ediyor ve o tür kadrolardan mahrum mahrum olmamız nedeniyle etkin yönetim standartlarına ulaşamadığımızı, yolsuzluk ve soygunlardan kurtulamadığımızı ve ile gereksiz yere acılar çekmekte olduğumuzu anlıyoruz.
Elektronik iletişimin yaygınlaştığı ve saniyenin yirmide biri kadarki süre içerisinde açılıp kapanan mikroçiplerle işleyen elektronik ortamın Dünya ticaretinin giderek daha büyüyen bir kısmından sorumlu hale geldiği günümüzde artık sanal yarış atlarına gereksinim duyulurken bizim kamu sektöründe yarış atlarını tür olarak tamamen ortadan kaldırmakta oluşumuz nedeniyle giderek köşeye sıkıştığımızı ne zaman göreceğiz?
Bakın, yarış atlarımızı dolap beygirliğine koşmakla neler kaybettik! Bir gün olup tekrar pistlere çıkmayı umarak dolap beygirliğine katlanan son yarış atlarımız da ümitlerini de, yarış yeteneklerini de çoktan yitirmiş bulunuyorlar.
Bir gün gelip iç ya da dış meselelerle ilgili yaşamsal önemdeki bir yarışta pistlere sürebileceğimiz hiç yarış atımız kalmadığı gördüğümüzde ne yapacağız? Eski yarış atlarımızdan birini koştuğumuz dolaptan azad edip pistlere mi salacağız? Koşulduğu dolabın biteviye dönüşüne harmallanıp tüm yeteneklerini yitiren, bırakınız depara kalkmayı, düz çizgi üzerinde tökezlemeden koşması bile bir mucize olarak kabul edilecek olan o dolap beygirinden o yarışı kazanmasını nasıl bekleyebiliriz?
Yarış atımız yokken, başka ne ile yarışa katılabilir ve daha işin başında adımızın kaybedenler tarafına yazılmasına engel olabiliriz ki?
Bizim için yegane çıkış yolu, kamu kadrolarında iş kimliği olarak tek tip uygulamasına son vererek sahip olduğumuz yarış atlarını da dolap beygirlerine dönüştürmekten vazgeçmemiz ve bir an evvel yarış atı yetiştirmeye koyulmamızdır! AYNA Grubunun "Ceylan" adlı albümlerindeki bir parçalrında dedikleri gibi: "Seyislikten usandık Babam! Jokey olmalıyız artık... bir güzel olmalı akşamlar!
|
|
|