|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Ortanca Bölüm
Dolap Beygirliği Kolejinde Bir Yarış Atı
Çocukluktan İtibaren Rekabet...
Bir dolap beygirinden daha çok bir yarış atı olmaya hevesli olduğumu daha çok küçükken fark etmiştim.
Henüz 5 yaşımda filandım. Mahallenin tüm çocuklarıyla birlikte bir komşunun bahçesine girmiş kızlı erkekli ağaçlara tırmanmaya çabalıyorduk. Kimsenin bulunmadığını sandığımız evden birden bir adam fırladı ve deli gibi bağırarak hepimizi dışarıya kadar kovaladı... Tüm çocuklar "anneeee" diye yüksek sesli birer ağlama tutturmuş evlerine koşuyorlardı. Ben de onlar gibi yapmam gerek diye düşündüm. Ancak annemle babam bir süre önce ayrılmış olduklarından evde kendisine koşacağım kimsem yoktu.
Ben de eve yakın bir ağaca kolumu dayayıp üzerine de alnımı yasladım ve gözlerimi sımsıkı yumup duyduğum sesleri aynen taklit ederek
"Anneeee... şu adam bizi korkuttuuuu... üüheeheeeeee!" diye ağlamaya koyuldum. Fakat ne ağlayabiliyordum, ne de içimden ağlamak geliyordu. Bu numaradan ağlama işini benimseyip biraz daha sürdürmek ve sonunun gerçekten ağlamaya varıp varmayacağını görmek istemiş olmalıyım ki, gözlerimden yaş gelmese de ağlıyormuş gibi sesler çıkartmaya devam ettim.
O arada annemin çok uzakta olduğu, beni duyamayacağı, bu yaptığımın aptalca olduğu gibi şeyler geçiyordu aklımdan. Kafamı kaldırmadan diğer kız ve erkek çocukların sokaktan önce kendi bahçelerine, sonra da kendi evlerinin derinliklerine, muhtemelen de annelerinin kucaklarına doğru çekilişlerini sesleri takip ederek izledim.
Sonra mı? Evet, sanırım hemen bir kaç saniye sonra etrafta hiç bir sesli uyarıcı kalmadığını fark edip kendime döndüğümde şunlara tanık oldum:
Dudaklarımda hala o yapmacık ağlama sesi vardı, ancak onun artık ağlamadan ziyade bir şarkıya benzemeye başladığını, zira uzunca bir zamandır ne yapmakta olduğunu unutmuş vaziyette ağacın kabuklarındaki kıvrımları ve o kıvrımlara gire çıka ilerleyen minicik karıncaları izlemekte olduğumu fark ettim.
O an ağlama taklidini bırakıp gerçek anlamda ağacın kabuğunu ve karıncaları izlemeye koyuldum. Sonra da ağlamanın bana göre olmadığına, zira benim diğer çocuklardan farklı olduğuma hükmederek yeni bir oyun bulmak üzere oradan uzaklaşmıştım!
Beni herkes ne yapıyorsa benim de onu yapmak şeklindeki kalıplanmış (ya da güdülenmiş) davranıştan uzaklaştırıp kendim olmak konusunda cesaretlendiren bu ilk deneyimimi o günkü canlılığıyla hatırlarım hep... Herkesin yaptığını yapmak yerine kendi özel koşullarına uygun olanı seçip onu yapmak konusundaki cesaretimin kaynağı olarak kabul ettiğim bu deneyim bana aynı zamanda yalnızlıktan korkmamayı ve gerektiğinde sürünün gittiği yönün tam aksine yönelme tercihi yapabilmeyi öğretmişti...
Dahası, farklı yöndeki seçimin bir de isabetli bir seçim olması halinde insanı bir yarışı birincilikle tamamlayan bir yarış atı misali herkesin önüne geçiriverdiğini kavramış ve bunu başarmanın müthiş zevkini keşfetmiştim.
|
|
|