HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Mahalle Mektebinden Maarif kolejine

İlkokula başladığımda yegane yardımcım bu "yarış atı" olma tutkumdu. Zira ne babam, ne de üvey validem bana derslerim konusunda yol gösterip yardımcı olabilecek durumda değillerdi. Arkadaşlarım oyun peşinde koşarken ben sınıfta öğretilenleri tam olarak kavrayıp evde de tekrar etmek, kütüphaneye dalıp bir kaç ansiklopedi karıştırmak gibi gayretlerimin ilk meyvelerini sınıfın en çalışkan öğrencisi olmakla toplamıştım. Okula başlayalı henüz 4-5 ay olmuştu ki Çocuk Esirgeme Kurumunun düzenlediği bir çocuk balosunda kendi yazdığım bir şiiri okuyarak o güne kadar gördüğüm en büyük topu ödül olarak kazandığımda dünyalar benim olmuştu sanki. Ve başarının ilk belgesi, tüm notları "Pekiyi" olan ilk karnem ile takdirnamem, eve gelen konuklara gösterilmek üzere,evin en gözde eşyası olan camlı olan büfenin içine yerleştirilmişti.

İlk yaz tatilim ikinci el kitap alıp onları mahallenin çocuklarına kiralamak, haftada bir kurulan semt pazarında su satmak, gazoz kapağı toplayıp hurdacıya satmak gibi küçük işlerden kendi harçlığı doğrultma uğraşlarıyla geçti. Sonraki yıllarda satılan şeyler de, kazanılan para miktarı da her geçen yıl daha iyiye doğru gelişti. Uzun sözün kısası ben daha o yıllarda kendimi bir yarış atı olarak yetiştirmeye koyulmuş gibiydim.

Bu sayede mahalle mektebini bitirmek üzereyken herkesin yaptığı gibi mahallenin orta okulu yerine şehrin dışında bulunan Maarif Kolejine gitmenin yollarını aramaya koyulmuştum. İlkokul öğretmenim Saffet Hoca da elimden tutup beni giriş sınavlarının yapıldığı salona götürmüş ve benim o gün, o saatte, orada bulunarak bu ilk zorlu yarışı kazanmamı sağlamıştı.

Hazırlık sınıfında gündüzlü olarak okuyordum. Ancak babamın bana verebildiği günlük 1 Lira harçlıkla sadece bir tost alabiliyordum. Günde 7 saat, haftada 6 gün ders vardı ve ben, herkes gibi 3. derste acıkıp 75 kuruşa bir tost alıyor, sonra da aç geziyordum. Ayıptır söylemesi ama, orta okul yıları, tam gelişme çağlarındayız. Arkadaşlarım ise son derece varlıklı ailelerden geliyorlardı. Her teneffüste bir tost bir limonata alanlar bile vardı. Bir ara herkes yemeğini yiyip çıktıktan sonra yemekhaneye dalıp o gün okula gelmeyenlerin tabaklarındaki soğumuş yemeklerden karnımı doyurmaya bile razı olmuştum. Fakat tabakta yağı donmuş yemeklerden şikayetçi olmasam da, okul arkadaşlarımın alayları yüzünden bu işten vazgeçmek zorunda kalmıştım.

Sonunda hem parasızlık, hem de şehrin dışında bulunan okula gidiş-dönüşteki zorlukları bertaraf etmek üzere ertesi yılki "Devlet parasız Yatılı Öğrenci" sınavlarını kazanıp yatılı öğrenci oldum. Artık ne yol parası derdim vardı, ne de yemek parası. Üstelik haftada yedi buçuk Lira da harçlık alıyordum okul idaresinden. Adeta Allah "Yürü ya kulum" diyordu.

Üniversite Yılları...

Kolej biterken bir üniversite telaşı sardı hepimizi... Herkes doktor, mühendis ya işletmeci olmak üzere İstanbul'a gidiyordu. Ben ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanmış ve kayıt yaptırmıştım; fakat öğrenci olayları nedeniyle okul açılamadığı için ben de Ankara'ya gidemiyordum.

Ankara'nın en adı çıkmış Bahçelievler ve Emek semtlerindeki 5-6 kişilik bekar evlerinde oturup kelle koltukta Cebeci'ye giderek, Kredi Ve Yurtlar Kurumunun verdiği kredinin tükendiği günler işportada tezgah açarak 4 yılda okulu bitirdiğimde okulda ya da dışarıda hiç dayak yememiş ve hiçbir öğrenci olayına karışmamış 5-10 kişiden birisiydim.

Okul bitince hemen kamu sektöründe işe girebilirdim. Ancak özel sektörde de iş bulabilme olanaklarımı arttırmak için İstanbul İşletme iktisadı Enstitüsünde lisan üstü eğitime başladım. O güne kadarki öğrenimimde kolejde mükemmel düzeyde İngilizce öğrenmiş, Türkiye'nin kamu yönetimi alanındaki en köklü eğitim kurumu olan SBF'den başarıyla mezun olmuştum. ABD'nin meşhur "Harvard Business School" adlı öğrenim kurumunun kopyası olan bu okul ise benim için "üretkenlik", "verimlilik", "karlılık", "etkinlik" gibi kavramların iş hayatına nasıl kazandırılacağını somut olaylar üzerinde görmek ve edindiğim mesleki bilgileri yaratıcı çözümlere dönüştürmek konusunda ciddi anlamda eğitilmek şansına sahip olduğum son eğitim kurumu oldu. Artık yarış pistlerinde boy göstermeye hazır gibiydim.

Geri - 40 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur