|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Çağın Enerji Zanlısı: Trafik Lambaları
Petrol tüketiminin sınırlandırılması Ajansın en çok önem verdiği konuların başında geliyordu. Çünkü Petrol İhracatçısı Ülkeler Örgütü OPEC'in 70'li yıllarda petrol fiyatlarına yaptıkları astronomik zamlar prtrol ithalatçısı ülkeleri çok zor durumda bırakmıştı. Bunun yollarında birisi petrol yerine başka girdiler kullanmak, diğeri ise bu tüketimi daha rasyonel hale getirerek aynı iş için daha az petrol harcamanın yollarını bulmaktı.
Motorlu taşıt araçlarının yakıt tüketim yapılarına ilişkin çok ilginç şeyler okuyordum. Örneğin kriz yıllarında bazı Avrupa ülkelerinde otomobil sahipleri motorun 4 silindirinden birisini devre dışı bırakarak kent içi ulaşımda işlerini görmeye yetecek düşük takatte ve az sarfiyatlı bir araç edinme yoluna gitmişlerdi. Gerektiğinde 4. piston kolaylıkla tekrar yerine takılıp araç şehir dışı yolculuklarda gerekeli olan eski gücüne erişebildiği için kullanışlı bir yöntemdi bu.
Bir diğer husus ise en çok yakıt sarfiyatına yol açan şeyin araçların durup tekrar kalkış yaparak hızlanmalarıydı. 10 km'lik bir yolu bir kez kalktıktan sonra hiç durmaksızın satte 40-45 km gibi düşük, fakat sabit bir hızla kat eden bir araç, aynı mesafeyi 10 kez durup, çalışır vaziyette bekleyip, tekrar kalkış yapıp hızlandıktan sonra tekrar durararak kat eden bir araca kıyasla en az % 40 daha az yakıt harcıyordu. Bu bilgiler ışığında günümüzün trafik lambaları, araçların kesintisiz yol almaları yerine sık aralıklarla durup kalkmalarına sebep olan aygıtlar olarak, bir numaralı enerji zanlısı olarak ön plana çıkıyordu.
Trafikteki araç ve yaya sayısının şimdikinin onda birine tekabül ettiği 1920'li yıllarda tasarlanan trafik lambaları, artan araç ve yaya sayısı karşısında trafiği düzenleme işlevini yitirip trafik akışını engelleyen bir duruma düşmüşlerdi. Onların yerine daha etkin bir düzenleyici keşfedilmesi hem vakit kaybının, hem petrol sarfiyatının, hem de çevre kirliğinin azaltılması için zorunluydu...
Bana göre trafik lambalarının da, teknolojik ömrünü tamamlamış kömürlü ütüler ya da lambalı radyolar gibi, günlük hayatımızdan çekilip medeniyet tarihi müzelerindeki yerlerini almalarının zamanı gelmişti.
Arabam yoktu o yıllarda. Bir litre benzin ve uzunca bir serum hortumu alarak mahalledeki oto tamircisine gittim. Esprili bir havada içeri girip "Merhaba Ustam!" dedim, "Buralarda kanamalı bir hasta için damardan süper benzine ihtiyaç varmış diye duyup geldim... Hasta olan araba hangisi acaba?".
Hemen kaptılar espriyi... işlerini bırakıp gülerek yanıma geldiler.
"Hayrola beyim?" dedi birisi, "Dut yaprağından benzin yaptın da onu mu deniyceez şimdi?". Onlara trafik lambasında 2 dakika bekleyen bir aracın ne kadar benzin yakacağını hesaplamak istediğimi söyledim.
10 dakika sonra hep birlikte deneye başlıyorduk: en yaygın yerli otolardan iyi durumdaki birisi denek olarak seçilmiş ve benzin pompasına benzin tankından yakıt yaşıyan borunun yerine benim 1 litrelik meşrubat şişesinden benzin taşıyacak olan serum hortumu bağlanmıştı.
Motor çalıştırıldı ve en başından itibaren, şişedeki son damlanın hortumundan "hüüüp" diye çekilerek motora gidişine kadarki tüm safhayı hep birlikte izledik. Araç 1 litre benzinle sadece 27 dakika çalışmıştı.
Ustalar araçtan araca, motordan motora farklılık olabileceğini, hatta motorun ve havanın sıcaklığının dahi tüketim miktarını değiştirebileceğini söyleyerek bu deneyin sonuçlarına ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini vurguladılar.
Ben ise öğrenmek istediğimi öğrenmiştim. İster 20 dakika, ister 60 dakika sürsün, araçların çalışır vaziyette beklemeleri esnasında küçümsenmeyecek bir yakıt sarfiyatı oluyordu.
O haftadan itibaren tüm öğlen tatillerimi Kızılay meydanında geçirdim. Çoğunlukla YKM'nin çatı katındaki lokantanın pencerelerinden aşağıdaki kavşakta her kırmızı ışık yandığında kaç aracın ne kadar süreyle beklediğine ilişkin gözlemler yapıp istatistiki veriler oluşturmakla ilgileniyordum. O dönemde Demirtepe-Ceebeci yönüne işleyen toplu taşım araçları için tahsisli yol uygulaması olduğundan diğer taşıtlar kavşakta uzun kuyruklar oluşturuyorlardı. Trafiğin yoğun olduğu saatlerde kavşağın 4 yönünde 2 km'ye varan kuyruklar görmek günlük vaka haline gelmişti. Kavşaktan geçen her araç, sırf trafik lambalarında beklemek yüzünden en iyimser tahminle bir meşrubat şişesi kadar benzin tüketmekteydi. Kavşağın 30 dakikada dahi geçilemediği yoğun saatlerde ise bu miktar 4 meşrubat şişesine, yani tam 1 litreye çıkabilmekteydi. Trafikteki araç sayısını ve tüm Ankara'daki trafik lambalı kavşakları düşünmeye kalkışıp günlük yakıt sarfiyatını hesaplamaya yeltenince aklım duracak gibi oldu... Daha ilk adımda binlerce ton benzine ulaşmıştım... Bir de tüm Türkiye'deki sarfiyatı düşünsem kim neler olacaktı... Büyük hesapları başkalarına bırakıp ben işin teorik yanıyla ilgilenmeye ve "Bankaya buradan bir ekmek çıkar mı?" sorusuna cevap bulmaya odaklanmam gerekiyordu...
|
|
|