HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

O gün sarhoş gibi gezdim... Yapmak zorunda olduğum her şeyi yaptım belki; giyindim, traş oldum, durakta otobüs bekledim, işe gittim, bir ara yemek yedim, yazılar yazdım, fotokopi... bir kaç resmi telefon görüşmesi... fakat hiç birine tam olarak kendimi veremedim... Benliğimin % 95'i o rüyadan kopamamıştı... O güzel yüzler hep gözümün önündeydi gün boyu... Hep onlara bakıyor gibi olduğumdan akşama doğru o yüzlere o kadar aşina olmuştum ki onları gerçekten görmüş, hatta aylar süren uzun bir yolculukta onlarla beraber olmuş gibi hissediyordum kendimi... Zaman zaman onların sözlerinden bazı pasajlar çınlıyordu kulaklarımda... O kısacık rüyadaki her sözcük, her cümle, her simge ve tablo başka bir yöne çekilmeye son derece elverişliydi... Ben ise genel ve tek bir anlam vermeye çalışıyordum bu rüyaya...

Evet doğadan kopup apartmanlara ve otomobillere kapanmıştık; bu doğruydu ve belki de gün batımında ufkun turunculu pembeli renklerine bürünen bir akarsuyun ya da bir gölün müdavimi olan bir kurbağa kurulduğu bir nilüfer yaprağı üzerinden başını kaldırıp göklerdeki binlerce kilometrelik bu büyük gösteriyi hayranlık ve keyifle izlerken bizim bu halimize gülüyor olabilirdi...


Ancak bu denli girift bir rüyanın yegane anlamı bu olamazdı... İşin çevresel yönünü düşündüm bir süre... Yeryüzünü karelere bölüp her kareye evler, apartmanlar, bürolar, işyerleri konduruken aslında tabiatın dengesini bozuyor olduğumuzu farkettim. Öyle ya, küresel ısınma denen belanın tek müsebbibi organik yakıt tüketimindeki korkunç artış değildi. "İnsan yerleşimleri yaratma" diye genelleştirebileceğimiz yaygın bir süreçte her gün, her saat, her dakika, her saniye bir miktar doğa parçası tahrip edilerek barınak, yol ya da başka amaçlarla kullanılacak yapılara dönüştürülüyordu... Gözükör biçimde dünyanın dört bir yanına kol salan bu önlenemez sürecin makro sonuçlarından birisiydi küresel ısınma... Çünkü ısıya tepkileri bakımından bir birinin tamamiyle zıttı olan iki ayrı kategorideki malzeme yaygın vew sistematik bir biçimde yer değiştiriyordu korkunç bir hızla...









Temel doğal malzemeler olan ve içlerindeki su, nem ya da yalıtım sağlayıcı gözenekler nedeniyle güneş altında belirli bir düzeyden daha çok ısınmayan (ısı tutmayan); maruz kaldığı ısıyı ise belirli bir bölgede tutarak daha altlardaki kısımlara iletmeyen, güneşin yakıcı etkisi kaybolduğunda da kısa sürede soğuyabilen yapraklar, dallar ve bitki gövdeleri sürekli yok oluyordu yeryüzünden...

























Onların yerine de 60-70 dereceye kadar ısınıp ısıyı tutma ve derinlere iletme özelliğine sahip metal, tuğla, kiremit, taş ve beton malzemelerden yapılmış büyük ebatlı cisimler konuyordu binalar, köprüler, taşıtlar, yollar, kaldırımlar

ve başkaca pek çok şeyler şeklinde...















Geri - 64 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur