|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Ve bizler, ilkokul çağlarımızdan itibaren onu yüceltmek adına benimsemiş bulunduğumuz düşünsel kalıplarımız nedeniyle onu bizler gibi bir insan olarak algılayamıyor, onu Anıtkabir'de sergilenen o siyah otomobilin arka koltuğunda Ankara sokaklarını seyrederken düşünüp yokluk ve çaresizlik hisleriyle asılan yüzünü ya da gergin sinirleri nedeniyle midesinde hissetmiş olabileceği kasılmaları zihnimizde canlandıramıyor, kısacası onun gerçekliğine değil de ün ve şöhretine odaklanmak yanılgımızdan kurtulamıyor ve onu tam anlamıyla anlamaktan uzak kalmıyor muyuz?
Oysa o "beni görmek demek bizzat benimle karşılaşmak demek değildir... Benim hissiyatımı, benim fikirlilerimi anlıyorsanız, beni görmüş sayılırsınız!" diyerek bizleri kendi gerçekliğiyle buluşmaya davet etmiyor mu?
Kalıpları aşıp hepimiz adına büyük bir zafer kazanmak için kendi kişisel yaşamını feda eden bu büyük insanın bizim de aynı şeyi denememiz için bütün hal ve hareketleriyle ipuçları bıraktığını, ülkenin işgal edilmiş olduğu en kötü senaryoyu zihnimizde canlandırmamızı istediği o meşhur sözlerinde "bu ahval ve şerait altında dahi" diyerek bizi içinde bulunduğumuz kalıplardan çözünüp göreve atılmak yönünde kışkırttığını, kendimizi aciz ve güçsüz hissedeceğimizi de yakinen bilircesine eklediği "muhtaç olduğun kudret.." şeklindeki sözleriyle bizleri durmaya değil denemeye şevklendirişini nasıl göremiyoruz yıllardır?
Dünya Tarihinden 100 Örnek Daha
Büyük dinlerin peygamberlerinden ünlü filozoflara, sanatçılardan büyük devlet adamlarına, bilimsel icatlar ve coğrafi keşiflerle insanlığa hizmet etmiş araştırmacılara kadar uzanan bir yelpazede büyük başarılara ulaşmış insanların yaşamöykülerinin yer aldığı Michael H. Hart'ın "En Etkin 100" adlı eserinde (Sabah Kitapları, İstanbul 1994) tek bir şahsiyet yoktur ki emir ve komuta altındayken kendisine verilen talimatlar sayesinde tarihe mal olacak ölçüde iz bırakan, büyük bir başarıya imza atmış olsun.
En basit bitki türünü yetiştirmek için dahi belirli nem ve sıcaklık oranındaki hava, uygun yapıda ve miktarda toprak, yeterli ışık ve ihtiyacı görecek miktarda su gibi temel koşulların sağlanması gerekirken ileri ülkelerde bu temel koşulların sağlanmasıyla yetinilmeyip ilave ışıklandırma, nem ve gübre gibi destekleyici çabalarla daha çabuk ve daha iyi özelliklere sahip bitki yetiştirilmeye çalışıldığı bir gerçektir. Bitki yerine insan yetiştirmeyi düşündüğümüzde de benzer şekilde bu işin belirgin bir temel ya da asgari koşulları olduğu görülecektir. Bu düşüncelerimizi geliştirip sistematik hale getirdiğimizde de büyük başarıların önceden saptanıp ayrıntılı olarak tanımlanan kontrollü davranışlara odaklanmış kimseler tarafından değil, açık fikirli ve özgür düşünme yeteneğine sahip "kaşif" ruhlu insanlar tarafından ortaya konulabildiği sonucuna ulaşmamız mümkündür. Kısacası, büyük başarılar gösterecek insanlara en çok ihtiyaç duyduğumuz kamu yönetimimizin en belirgin yapı taşları olan kalıpların bu tür insanların ortaya çıkmalarını önleyen bir numaralı engel olduğu görülecektir.
Çünkü kalıplar, mesleki ve kişisel yaşamlarının bundan sonraki kısmını ellerinde tutan yöneticilerin gazabına uğramakla ilgili sayısız örnekle yerleştirilen yapay korkular aracılığıyla insanların kendi kendilerini tutuklayıp kendi içlerine hapsetmeleri sonucunu doğuran, gözle görülmez birer kaynak makinası gibi işlev görmektedir.
Kalıplar sizi olduğunuz yere mıhlayan ve birilerinin sizin gözlerinizin önünde gerçekleştirdiği bir korkusuzluk girişimini dahi kopyalayıp tekrarlayabilmekten alıkoyacak ölçüde güçlü zihinsel sınırlamalardır.
İşte büyük yaşam mimarımız Mustafa Kemal Atatürk'ün bizleri "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller" olarak yöneltmek istediği nokta da böylesi yapay ve kısıtlayıcı mahiyetteki düşünsel ve eylemsel "kalıplardan arınma" noktasıdır!
Ve bizler, Türk milletinin tüm fertleri olarak, çeşitli alanlarda gerçekleşen ve neredeyse tamamına yakını "başarısız" gibi gözüken kendi mütevazi deneyimlerimizle bu sözünü ettiğim görünmez kalıplara toslama ve onlardan kurtulmanın yollarını arama aşamasında bulunuyoruz. Uyanma triplerimizin birleşeceği noktada ise müthiş parlak günler bizi bekliyor olacak!
Emektar kurumlarımızdan Yeşilçam'ın Kurtuluş Savaşımızı konu alan o meşhur filminin adından alıntı yaparak söylemek gerekirse "Bir Millet Yeniden Uyanıyor"...
|
|
|