|
|
|
6 Eylül 2002 - Giremezsin kardeşim!... |
Merhaba Dostlar,
Doğramacı hazretlerinin başımıza sardığı YÖK, hepsi birbirinden nadide icraatlarına yeni bir tutam eklemekle meşgul şu aralar. Emir büyük yerden gelmiş. "ÖSS başvuru sayısı indirile, üniversite önündeki kuyruklar azala!" diye buyurmuş birileri. Emri alanlarlar da düşünmüş, taşınmış bir de güzelce kaşınmış, sonunda "Evraka!" diye hamamdan çıkıp koşmaya başlamışlar. "Başvurmayın diyemeyeceğimize göre, biz bunları başvuramaz hale getirelim." demişler. "Getirmesine getirelim de, nasıl edelim?" e bir cevap bulamayıp yeni birşey yumurtlayamayınca, eski defterleri karıştırmışlar. 91 yılında yürürlükten kaldırılan bir yasayı YÖK Kanununa yeniden iliştiriverelim deyip Bakanlığa başvurmuşlar. "Devlete karşı suç işleyenler ÖSS'ye kabul edilmesin" demişler. Buyrun burdan yakın. Bu devlete karşı suç işleme kavramı öyle elastiki bir kavram ki nereye uzatsan oraya gidiyor. Açıklamak için teker teker yazılan cürumları bile açıklamak için yeni açıklamalar gerekiyor. Bayağı açıklayıcı bir cümle oldu ama doğru valla.
Şimdi, 13-14 yaşındaki erkek çocukları travesti kılığına sokup şov yapan travesti Nedim Uzun istese ÖSS'ye girebiliyor ama, "Yaktın bizi boşbakan" dediği için hüküm giyen biri giremiyor. Bu örneği de nerden buldun demeyin. Koca gazetenin ilk sayfasını boydan boya işgal eden haberi okumadınız mı yoksa? Neyse biz konumuza dönelim. Amaç başvuru sayısını azaltmak olunca, insanın aklına bu işten kaç kişi etkilenir gibi bir soru da geliyor haklı olarak. İster 5 isterse 10.000, ne farkeder ki. Düşünceye özgürlük diye ardımızı yırttığımız bir dönemde, sırf düşüncelerinden dolayı yıllarca dört duvar arasında ömür tüketmiş insana, yetmedi al sana bir ceza daha de, olacak işmi bu? Junior first leydimizin emirleriyle sokağa saldığımız, hırsız, uğursuz, tecavüzcü, katil, bir sürü ne idiğü belirsiz adamın giriş hakkı var ama duvar boyadı diye yıllarını yitirmiş gencin yok. Tabi biliyorlar, o hırsız, uğursuz ÖSS'ye değil, girse girse, evimize, barkımıza girer, karımıza, kızımıza tecavüz eder. 11 sene önce kaldırılmış bir kanun ne oldu da yeniden yürürlüğe konuluyor, hele bir yol onu açıklasınlar önce. Bu YÖK'ü hepten yok etmedikten önce gençlere rahat yok. Bunlarla uğraşacağınıza, içeri aldıklarınızın dil sorununa, harç sorununa, öğretim kalitesi sorununa çare bulsanıza. Bunlar yakında "Sigara içenler, Sezen Aksu konserine gidenler, bel çevresi 1 metreyi geçenler ÖSS'ye giremez!", derlerse sinirlenmeyin, sükünetinizi muhafaza edin.
Bakanlık YÖK'ün teklifini ciddiye alırsa, ÖSS'ye giremeyecek birini daha tanıyorum ben. Hüsamettin Özkan. Yazılı cürumlardan biri de, "Devletin gizli belge ve bilgilerini kendisi aleyhine kullanmak." Eee, kalkıp örtülü ödenek zabıtlarını basına verirsen ÖSS'ye de giremezsin işte. Ne güzel junior first leydimizin yandaşları intikamın yolunu bulmuşlardı. Sen kalktın çöp olması gereken belgeleri ona buna açıkladın. Sen kaşındın Hüsam, ÖSS'yi unut, anca gidersin artık!
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Numara çeviriciler
"Yükleyin MP3'ü ışık hızında indirin", "Yükleyin resim arşivimize anında ulaşın",vb. sloganlı emailleri almış yada sitelerdeki linklerden görmüşsünüzdür. Bunlardan daha önce bahsetmiştim. 25-30KB lik bir dialer programını size yükletiyorlar, sonrada gizli numaralarını aramasına izin vermenizi istiyorlar. Aradığı telefon numarası genellikle yurtdışındaki bir ücretli telefon. Normal arıyorum sanıp 3-5 misli para ödediğiniz numaralardan. Şimdi yeni bir aldatma yöntemi daha bulmuşlar. Belki bazılarınız kullanıyordur, SMSTR diye güzel yerli bir program var. İnternet üzerinden cep telefonlarına ücretsiz SMS yollayan bir program. Oldukça yaygın bir kullanıcısı var. Şimdi uyanıklar bu programın adını kullanarak yeni bir eposta bombardımanı başlatmışlar. Özetle, "SMSTR programımız bir arızadan dolayı çalışmamakta, o yüzden aşağıdaki sürümü yükleyin lütfen" diyen, başlık olarakta "ÖZÜR DİLERİZ" yazan bir eposta. Ben bile saf saf gidip yükledim. Zaten küçücük bir program bir çırpıda yükleniyor. Karşıma çıka çıka gene bizim meşhur "Numara Çevirici" çıktı. Bunlar virüs yada truva atı değil, yani gönlünüzü ferah tutun. Ama sakın ola bu programlarla o numaraları aramayın ve programı da derhal silin atın.
|
AZRA ERHAT ANILIYOR
Azra Erhat, ölümünün 20. yıldönümü olan 6 Eylül’de Türkiye Yazarlar Sendikası’nın organize edeceği bir törenle anılacak. Tören, saat 11.00’de, Azra Erhat’ın Üsküdar Bülbülderesi’ndeki gömütüne çiçek bırakılmasıyla başlayacak. Ardından Beyoğlu’ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde konusu “Bizdeki O” olan bir toplanrı yapılacak. Vedat Günyol, Türkan Saylan, Zeynep Oral, Şadan Gökovalı, Ayça Abakan ve Cengiz Bektaş, Azra Erhat hakkında konuşacaklar. Daha sonra Azra Erhat için 19.30’da Beşiktaş’tan, 19.45’te Üsküdar’dan bir tekne kalkacak.
CEBIT EURASIA BİLİŞİM 2002
3-8 Eylül 2002
TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi - Beylikdüzü
http://www.cebitbilisim.com
HAFTANIN FİLMLERİ
BAD COMPANY / GİZLİ ORTAK
Konu : Emektar CIA ajanı Gaylord Oakes’i zor bir görev beklemektedir. Jake Hayes adlı punkçu bir sokak serserisini alıp seçkin ve başarılı bir casusa dönüştürmek zorundadır. Böylece Jake kendisine çok benzeyen ve bir cinayet sonucunda öldürülen kardeşinin yerini alacaktır. Bu zor iş için önünde sadece dokuz günlük süre vardır ve çok hassas bir nükleer silah anlaşmasıyla ilgili görüşmelerden önce başarmak zorundadır.
Yönetmen: Joel Schumacher
Oyuncular: Anthony Hopkins, Chris Rock, Gabriel Macht, Kerry Washington, Matthew Marsh
Resmi Web Sitesi: badcompany.movies.com
|
|
|
EIGHT LEGGED FREAKS / SEKİZ BACAKLI CANAVARLAR
Konu : Eğer bir düzine egzotik örümceği toksit atıklarla beslerseniz ne elde edersiniz?...Onlar tarafından yenilirsiniz! Gerekli ortam sağlandığı ve doğru kimyasal bileşimler kullanıldığı takdirde örümcekler devasa boyutlara kadar büyüyebilir ve insanoğluna karşı savaş açabilirler. Filmde bir maden kasabasında yaşayan insanların rasgele dökülmüş kimyasal atıklar nedeniyle mutasyona uğrayarak devasa boyutlara ulaşan yüzlerce örümcekle mücadelesi anlatılıyor ve atalarımızdan beri insanoğlunda varolan örümcek korkusunu işliyor...
Yönetmen: Ellory Elkayem
Oyuncular: David Arquette, Kari Wuhrer, Scott Terra, Scarlett Johansson, Doug E. Doug
Resmi Web Sitesi: www.eightleggedfreaks.warnerbros.com
|
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan Sit.com-Fast Break |
|
Üzerinize afiyet, bendeniz de az biraz ingi-lazca bilirim.. Ama artık konuşulanlardan bir şey anlayamaz hale geldim..Takıyorum bu dil konusuna fena halde. Geçenlerde de bu konuya değinmiştim bir kere, hatırlarsınız.
Son zamanlarda televizyonlarda bir sit.com'dur gidiyor.. Yahu nedir bu? İtiraf.com ya da superonline.com gibi bir şey mi? Yani bir internet sitesi midir? Yoksa Banu Alkan'ın sitesi gibi bi şey mi? Com sit com mu diyor yoksa.. Gel otur gel gibi bi laf mıdır? Anladığım kadarıyla bir cins televizyon programı olsa gerek.. ama cehaletimi bağışlayın.. her ne halt ise, buna bir Türkçe isim bulunamaz mı? İlla New York jargonuyla mı konuşup anlaşıcaz biz?
Az önce, televizyon izliyoruz, sofradayız.. Bu sefer de, hani dünya basket şampiyonası var ya.. Bir Fast Break lafıdır gidiyor.. Yahu anlamıyorum.. Zaten sporla aram pek yoktur..
-Oğlum ne demek allah aşkına bu fast break?
-Yani, savunma REBOUNDUnu alıyorsun, sonra hızla DEPAR!!
-Hıı.. şimdi anladııım!!....
|
Acı Kahve Hatırına : Çağhan Tansel |
Aldatma Sokağı, Ayrılma Caddesi, Devam Sapağı
(Bölüm 3'den devam)
Saat 5. Erdem hala yatakta. Bugüne kadar hiçbir iş gününde, hem de mesai saatinin ortasında kendini böylesine işten uzak bir durumda bulmamıştı. Başı dönerek yataktan kalktı. "Üff... Koza mı ördüm n'aptım bu kadar saat?" diye düşündü. Hazırlanma vaktinin geldiğini fark etti. Duş alıp yatmıştı ama o kadar terlemişti ki tekrar duş alma ihtiyacı hissetti. Duşa girdiğinde, o her zaman söylediği "güne başlama moral şarkısı"nı bu sefer söylemedi. Ne bir şeye başladığını hissediyordu ne de bir şeyi bitirdiğini. Kafasında hiçbir şey yoktu. Sadece evden çıkıp, kendisine takılan çok olduğu için pek takılmadığı ama zihninin bir köşesinde bir gün işine yarayacağı düşüncesini taşıdığı yere gidecekti. Kendi arkadaşları bu tip mekanlara sık gidiyordu ama Erdem özellikle belli bir zamandan sonra bu yaşam tarzından çekilmişti. O zaman da evlendiği zamandı aslında. Evlenmeden önce çok hızlı yaşamış ve bir anlamda her şeye doymuştu. Peki... Madem bu adam her şeye doymuştu, bu anlamsız macera da neyin nesiydi? Yemeğin üstüne atıştırılacak bir abur cubur muydu? Hayır...Bunun için her zaman fırsatı olmuştu. Yurt dışı gezileri, her türlü ortamda tanışılan güzel ve çekici kadınlar, toplantı aralarındaki yemeklerde bilerek kendi pantolonuna bir şeyler döküp Erdem'i tahrik etmeye çalışan kızlar...Eskiden böyle cüretkar kızlar karşısında utanırdı fakat daha sonra tam tersini yapmaya başladı. Onları rezil ediyordu ve bunu yapmaktan da büyük zevk alıyordu. Bir keresinde kızın birine "Suyu bacağımın biraz daha üstüne dökseydin tam amacına ulaşacaktın. Pantolonum da boşa gitti şimdi" demişti ve bir daha kızın yüzünü bile görmedi. Halbuki kızcağız(!) Erdem'in bürosuyla beraber aynı işlerde görev alan bir büroda çalışıyordu.
Erdem kıyafet dolabını açtığında kafasında tek bir imge vardı. Gözlerindeki oyunun pırıltısını dışarı yansıtacak, onunla bütünleşecek renkte ve stilde bir kıyafet arıyordu. "Ne çok efendi ne de çok zıpır...Tam aklımdaki görüntü olmalı" diye düşündü. Birkaç dakikalık aramadan sonra kendisi için özel diktirdiği kıyafetlerden güzel bir seçim yaptı. Ne kadar önemli olursa olsun, her konuda önündeki seçeneklerden en uygununu seçebilirdi. "Umarım bugün de zor bir seçim yapmak zorunda kalmam" diye düşündü. Vücut geliştirmeye harcadığı uzun saatler sonunda çok simetrik geliştirdiği vücudunu birkaç dakika aynanın karşısında seyretti. Bu iş gittikçe daha da hoşuna gitmeye başlamıştı. Kendine aynada sürekli bakarak çekiciliğini artırıyor gibiydi. Hafifçe uzamış kumral saçlarını arkaya doğru yavaşça taradı. Koku sıkmadı çünkü bir gün önce özellikle bugün için "koku banyosu" yapmıştı. Bir uzak doğu seyahatinde öğrenmişti bunu. Çok kuvvetli koku yayan değişik türlerde bitkilerin özünden oluşmuş ve ancak yöre halkındaki yerlilerin formülünü bildiği çok özel bir esansı küvetin içine döküp neredeyse bütün gün orada uyumuştu. Koku banyosunda, saatler boyunca esanslı suda kalan vücuda tüm kokular adeta saldırıyordu. Banyodan çıktıktan sonra ise vücut kendiliğinden üç dört gün boyunca harika bir koku yayıyordu. Parfüm gibi keskin değil, derinden gelen ve kimden geldiği de belli olmayan, insanı usul usul sarhoş eden bir kokuydu bu. Bir nevi uyuşturucuydu sanki. Kokuyu içine çeken insanlar kendilerini bir rüya aleminde gibi hissediyorlardı. Erdem bugüne kadar bir kez olsun bunu kullanma ihtiyacı duymamıştı ama tabii ki bunu kullanmak için şimdi bundan uygun zaman olamazdı.
Tamamen hazır olduğuna karar verdikten sonra evden çıktı ve doğruca önceden Sinan'la sözleşmiş olduğu yere gitti. Sinan'a bir açıklama yapmak zorunda değildi ama yine de yıllardır her türlü sırrını paylaştığı arkadaşından bu serüvenini de saklamak istememişti. Bu geceyi Sinan'a anlattığı zaman Sinan şaşırmış görünmeye çalışır gibi "Erdem ciddi misin? Ben bu fikrini yıllar öncesinde kalan bir gençlik hayali gibi bir şey sanıyordum. Yani ciddi ciddi eşini aldatacaksın şimdi öyle mi?" demişti. Erdem yıllar sonra da olsa aynı şeyi tekrar etmenin verdiği sıkıntıyla konuyu kapatmaya çalışmıştı."Sinan, bunu sadece sen bileceksin. Ayrıca buna basit bir aldatma gibi bakmadığımı biliyorsun. Yani aldatma gibi bakmıyorum diyelim, bu benim için ve Berna için bir deneme olacak. Burada her şey bana bağlı. Aslında zor durumda olan benim çünkü buna kalkışmak fikri yüzünden bile kaç gün boyunca kafayı yedim"
"Tamam kararını vermişsin anlaşıldı ama bu şimdi isteyerek aşık olmak gibi bir şey olmayacak mı? Yani şimdi sen nereden biliyorsun karşına böyle çekici bir kadın çıkacağını? Tabii ne zaman çıkacağı da ayrı mesele. Berna haftaya dönüyor, umarım o buradayken bir şey yapmaya kalkmazsın. Vallahi hiçbir şekilde yanında olmam ona göre. Kendi sınavına kendin girersin."
"Şimdi de kendim giriyorum sınava zaten. Yanımdasın diye 'Gel sana da birini bulalım' diyecek halim yok herhalde. Sadece bilmeni istedim ki..."
Tam o sırada Sinan'ın bir bayan arkadaşı yanlarına geldi. Sinan "Hah tam aradığımız tip! Nereden çıktı şimdi bu?" diye düşündü.
"Sinan! Merhaba canım n'aber? Bir iki aydır gözükmüyordun buralarda?"
"İşler yoğundu son zamanlarda, koşuşturmaca falan. Tanıştırayım sizi. En eski ve en yakın arkadaşım Erdem, bu da Zeynep. Buranın işletmecisidir" Bu tanışma esnasında Erdem kadınla pek ilgili gözükmemesine rağmen o Erdem'e öylesine bir baktı ki Erdem "Buldum mu ne? Ne çabuk!" diye düşündü bir an. "Memnun oldum" dedi her ikisi de. Zeynep bir an için arkasını dönüp başka tarafa baktığında Erdem "Her an bir şey yumurtlayabilir bu" diye fısıldadı Sinan'ın kulağına. Sinan "Sus!" dercesine kaş göz işareti yaptı. Tam o sırada Zeynep Erdem'e dönerek "Erdem bu akşam herkesin maskeyle katılacağı bir partimiz var. Bir tür modern maskeli balo. Katılmak ister misin?" diye sordu. Erdem Sinan'a bakarak bıyık altından gülümsedi ve "Ee kesin söz vermeyim ama belki" diye cevap verdi. Zeynep "Bizim partiler harika geçer. İnsanlar çok renklidir ve ortam çok eğlenceli olur. Benden güzel olmasınlar çok güzel kadınlar katılırlar..." diyerek hiç durmadan bir şeyler anlatmaya başladı. Zeynep'in çenesinin düşüklüğüne katlanamayacağını anlayan Erdem "Ben katılayım en iyisi" dedi ve "Bu kadar gürültü çıkaran bir kadından sonra bugün kimseyle beraber olamam sanırım" diye düşündü. Erdem'in cevabını duyunca Zeynep heyecanını gizleme gereği duymadan "Harika! Çok eğleneceksin" dedi. Erdem eğlencenin ve eğlenmenin ne olduğunu çok çalışan bir insan olsa da iyi bilirdi. Bunun için olsa gerek, dayanamadı ve sordu:" Ne tür eğlenceler olacak bu partide?" "İşte insanlar maskeyle katılacak ve katılanlar birbirini tanımayan insanlar olacak. Yani hiç kimse kimin kim olduğunu bilmeyecek partide" dedi Zeynep. "Aman aman... Ne büyük eğlence" diye düşündü Erdem, biraz ciddice düşünürmüş gibi göründükten sonra da Sinan'a anlamlı bir bakış atarak "Ben maskesiz katılsam daha iyi olur Zeynep. Bugün zaten yeterince maske var yüzümde" dedi. Sinan da bunun üzerine dayanamayıp ufak bir kahkaha attı.
Zeynep Erdem'in elinden tutmuş ve çocuğunu yeni bir ortama sokan bir annenin heyecanıyla onu partinin yapıldığı yere götürmüştü. Erdem artık pes etmiş gibiydi. "Bugün şansım yokmuş artık ne deyim. Bu kadar kadının arasında birinde takılıp kaldık" diye düşündü. Sonra da kendi kendine ufak bir kahkahayla cevap verdi, "Erdem vurursa gol olur, vurdu aut! Hey Allahım..." Bu sırada Zeynep'le beraber muazzam bir kalabalığın içine daldılar. Anlaşılan Zeynep sadece buradaki barın değil birçok kişinin de bir anlamda fahri işletmecisiydi. Her şeyi organize eden ve kendine de muhakkak bir pay ayıran tiplerdendi. Dış görünüşteki normal halini hareketleri ve özenti bir seksi ses tonuyla daha yukarılara çekmeye çalışıyordu. Görünüşe göre bunda başarılı da oluyordu. Erkekler pervane gibi onun peşindeydi, sadece Erdem ona karşı ilgisiz görünüyordu. Ama Erdem de erkeklerin genellemelerinin içine sokulamayacak türde biriydi zaten.
Gürültü, kalabalık, kahkaha sesleri, gittikçe dozu artan samimiyet görüntüleri...Erdem etrafını dalgın bir halde izlerken Zeynep'in sesiyle birden irkildi. "Erdemcim bana bir viski getirebilir misin?" Erdem tam sinirli bir şekilde cevap verecekken gözü bir yere takıldı. Başından omuzlarına doğru dökülen altın sarısı saçlarına siyah tüllerle gölgeler örtmüş, yarı transparan ve çok kısa bir elbise giyinmiş, yüzünde alnını ve ağız kısmını açıkta bırakan bir maske olan Afrodit'in torunu...Elinde bir viski bardağı...Erdem'e doğru bakıyor ve garip bir şekilde gülümsüyordu. Dudakları silikonlu gibiydi ya da uzaktan öyle görünüyordu. Erdem Zeynep'e dönüp baktı ama Zeynep zaten etrafındaki insanların çok yüksek sesli konuşmalarında kaybolup gitmişti. Erdem'in aklına birden Berna'nın ona çok önceden yazıp verdiği bir iki mısra geldi. "Her şeyin yok olduğu anda / Ya da yeni başladığında / Senin için fark etmeyen / Ama benim için çok güç olan herşeyde... / Çünkü sen çok güçlüsün / Ve ben sadece senin yanındayım / Tek şey kaldığında, ihtiyacın olan / Bak... / Tam karşına bak hayatım / Ben hep orada olacağım..."
"Merhaba."
"Merhaba"
"Arkadaşlar viski istiyor da...Sizinkini alabilir miyim?"
"Şu şişede duranı almak varken neden benim bardağımı istiyorsunuz sorabilir miyim acaba?"
"Bana gerekli olanı istiyorum, onun için..."
"Size gerekli olan benim bardağım mı?"
"Sanırım onu tutan elin sahibi."
"Bu biraz küstahlık olmuyor mu ismini bile bilmediğim Bey"
"İsmim Erdem ve bu bana deminden beri fırlattığınız bakışlardan daha küstah değil. Dışarı çıkmak ister misiniz ismini söylemeyen Hanım?"
"Tamam, çıkalım bakalım. İsmim de Ferda bu arada."
"Erdem..."
"Ferda - Berna. Allahım sadece bir gün Berna'yı düşünmemem lazım ama inadına her şey sanki Berna'yı hatırlatmak için düzenlenmiş" diye içinden geçirdi Erdem. Yüzünde yabancı bir ifade oluştu aniden. Bakışları gitgide farklı şeyler anlatmaya başlamıştı. Uzun süreden beri beklenen ama bir türlü ulaşılamayan şeyleri keşfeden insanların şaşkın heyecanı vardı yüzünde. Her şeyden çok isteyen ama aynı anda içinde hiç arzu olmayan biri gibiydi. Her an, her saniye değişik hislere kapılıyordu sanki. Etraftaki kalabalık, yüksek sesle çalan müzik ve insanlardan çıkan kuru gürültü...Hepsi bir sahnenin fonu gibiydi şimdi. Çok uzaklardan geliyordu. Hissettiği tek şey Ferda'nın kokusuydu. Gerçekçi bir şekilde tanıdık ama yapmacık bir şekilde yabancı olan kokusu... Vücudu, üzerindeki kıyafetle mükemmel bir uyum içindeydi, kıyafet sanki Ferda'nın vücudundan çıkan bir parça gibiydi. Erdem her geçen an Ferda'nın yüzünü daha da merak etmeye başlamıştı. Maskesini çıkarmak için sabırsızlanmaya başladı.
Beraber parti mekanının arkasında kalan sahile geldiler. Ferda tam Erdem'e dönüp bir şey söyleyecekken Erdem ani bir hareketle Ferda'yı belinden yakalayıp kendine doğru çekti ve öpmeye başladı. Ferda Erdem'den kurtulmaya çalıştı ama Erdem onu öylesine bir kuvvetle sarmıştı ki Ferda hemen çabalamayı bıraktı. Erdem'e teslim olmuş gibiydi. Etrafta sadece bir iki insan vardı ama gece her şeyi kendine saklıyordu, ancak bir iki adım sonrasını görmek mümkündü. Biraz sonra Ferda ani ve şiddetli bir hareketle Erdem'i itti ve yukarı doğru sıyrılan maskesini düzeltti. "Erdem Bey...Erdem...N'apmaya çalışıyorsun?"
"Özür dilerim kendime hakim olamadım. Ama beni o kadar kuvvetli bir şekilde kendine çekiyorsun ki...Şu anda rüyada mıyım bilemiyorum." Bunları söylerken Erdem tekrar Ferda'ya yaklaşmaya başladı. "O maskenin arkasında ne olduğunu biliyorum"
Ferda ürkmüş gibiydi. "Ne varmış?" diye sordu sesi titreyerek.
"Korkularına rağmen sevdiği insan için her şeyi göze alabilecek kadar cesur bir kadın. Hayatındaki kural delisi tüm insanlara rağmen ve tüm bu insanların kurallarını kabul etmiş olmasına rağmen, bütün kuralların ötesinde kendini boşluğa atabilecek bir kadın...Ve ben bu kadını seviyorum."
"Erdem saçmalıyorsun. Benim kim olduğumu nereden biliyorsun? Seninle daha doğru dürüst tanışmadık bile. Üstelik ben..." Ferda konuşurken Erdem sanki o konuşmuyormuş gibi kendi konuşmasına devam ediyordu.
"En başından beri yüzleşmekten korkan ama zamanı geldiğinde de bunu göğüsleyebilen...Tüm mükemmelliğini sıradanlığında saklayabilen...Rüyaları gerçeğe çevirecek kadar mükemmel...Rüyaları gerçeğe çevirecek kadar mükemmel!" Erdem artık sayıklıyor gibiydi. Denizin dalgalarının arasında onun sesi de bir alçalıp bir yükseliyordu sanki. Rüzgarın ağaç dallarından çıkardığı hışırtılar Erdem'in korosuydu. Onun her kelimesinden sonra ağaçlar dizeleri tekrar ediyorlardı. Erdem'in her sözünde Ferda da biraz daha zayıf düşüyor, dik omuzları ve göğüsleri gittikçe zayıflıyor gibiydi. Birden, Erdem diz üstü çöktü ve Ferda'nın bacaklarına sarıldı. Ferda tam ne oluyor diye soracakken "Seni seviyorum Berna!" diye bağırdı Erdem. Artık ağlamaya başlamıştı. Hiç durmadan ağlıyordu. Dalgaların ve ağaçların sesi de fayda etmiyordu artık. Gecenin ortasında, sahilin kalbinde ayakta bir kadın ve onun önünde diz çökmüş bir adam vardı. Su, toprak ve gökyüzü bu görüntünün karşısında saygıyla sustular ve bu anın büyüsünü bozmadılar. "Seni seviyorum! Sen bana Tanrı'nın verdiği en güzel armağansın!" diye bağırıyordu Erdem. Berna'nın maskesinin altından gözyaşları süzülüyordu. Maskeyi yavaşça çıkarıp yere attı. Hafifçe yere doğru eğildi ve Erdem'in yanaklarını tuttu, kendi de onun önünde diz çöktü. "Nasıl anladın sevgilim?" diye sordu. "Nasıl anlayabildin?"
Erdem zorlukla konuşabildi. "Gördüğümde hissettim... Ve buraya geldiğimizde...Tüm karanlığın içinde sadece sen vardın. İstediğim, rüyalarımda gördüğüm buydu. Kimseye söylemediğim ama hep olması için dua ettiğim buydu. Bu sınavdan ancak senle beraber geçebilirdim, ancak sen bana yardım edebilirdin. Çok korktum ama yine de...Aptalca da olsa, saçma da gelse...Senin burada olacağını biliyordum"
Berna Erdem'in yanaklarındaki gözyaşlarını sildi ve gülümsemeye çalışarak "Sinan'ın da yardımı önemliydi tabi" dedi. "O olmasaydı burada olamazdım."
"Bunca senedir ilk defa gerçekten bir işe yaradı o zaman" dedi Erdem. "Seni çok seviyorum. Sen...benim, toprağın üstünde ve altında...beraber olmak isteyeceğim tek varlıksın."
|
BEN “SEVE SEVE” AMA...
Sevgili Editörümüz;
Ben bir turizmciyim. Benim derdim bu günlerde müze fiyatları. Ancak inanın bu sadece benim derdim olmamalı. Ülkemize giren dövizin %65'ini sağlayan, 38 yan sektörü besleyen, 4,5 milyon insanımıza iş olanağı sağlayan, Ülkemizin, insanlarımızın, güzelliklerimizin, ürünlerimizin tanıtımında büyük rol oynayan bu sektörün derdi bence HEPİMİZİN.
Sevgilerimle
Cem Polatoğlu www.baracudatour.com
BEN “SEVE SEVE” AMA RICARDO KAÇAR...
2002 yılı Müze ücretleri hem çok yüksek, hem de önemli bir kısmı Amerikan Doları olarak açıklandı.
Böylece benim Tur Paketini 650.000 Lirete verdiğim İtalyan acentamın, uçağı ekleyip karı ile 1.500.000 Liret’e sattığı tur, 2002’de benden %40 daha pahalıya çıktı. İtalyan acentamın satışı ise artık 2 Milyon lireti aşıyor. Bu TÜRKİYE’nin fiyatının İtalya’dan yapılan Güney Afrika, Güney Amerika, Uzakdoğu Turları fiyatlarına ulaşması demektir. KİM GELİR BU DURUMDA KÜLTÜR TURUNA? Amaç, Turistleri All. inc. sistemi ile Antalya’ya yığmaksa sistem başarılı. Yok Turizm Çeşitliliği ise... Hahhhh....
KARIŞTIRDINIZ BAYLAR! Bu bize her gün uygulanan Benzin, Sigara, Ek vergi v.s. zammına benzemez. Benim göbeğim burada kesilmiş. Bir yere gidemem. Yukarıda belirttiğim zamları “Seve seve?” yada S.S. kabullenmek zorundayım. Ya Ricardo, Hans, George, Vitali, Jose...? I-Ihhh. Ve de GELMEZ... Aynı paraya daha uzak destinasyonları seçer.
2002’nin KÜLTÜR TURİZMİ’ni YAKTINIZ 2003'ü KURTARIN!
En geç Kasım 2002’de yurtdışı acentalarımıza fiyat vereceğiz. Bu kararları bize, TURSAB’a sormadan nasıl alırsınız? Fiyatları geri çekmek için sadece 1 ayınız kaldı DEVLETLİM. Son 1 ay...
Tamam, bakanlık geçen senelerde olduğu gibi Şubat ayında müze fiyatlarına %100 artışlar yapmakta idi. Buda tamamen kültürel turlar yapan ve fiyatlarını Kasım’da veren bizim gibi seyahat acentalarının sezonu zararla kapatmalarına neden olurdu. Son uygulama, yani müze fiyatlarının dövize endekslenmesi (o da EURO olmalı) en azından ACI BAKANLIK SÜRPRİZ'lerini önler.
Ama İNSAF! bizim 1 haftalık turumuzun neredeyse % 40-50'si (grubun niteliğine bağlı olarak bazen de daha fazlası) müze girişleri masrafını oluşturacaktır. Bu da Eskiden otomatikman kültürel turlara dahil edilen, Ören Yerlerinin bazılarından Turistin veya acentenin kaçınması, yada büyük olasılıkla Turistin hiç gelmemesi, yani Anadolu, Türkiye kültürünü tanımaktan vazgeçmesi anlamına geliyor.
Bu nedenle Talebimiz; Müze girişlerinin en azından Dünya standartlarına getirilmesidir.
Ayrıca sadece büyük “nakiti” olan seyahat acentalarının faydalandığı % 50 indirimli peşin bilet satışları yeni “TEKEL”ler ve karaborsa bilet pazarı yaratmaktan öteye gitmemiştir.
Sadece İstanbul’da Ayasofya ve Topkapı girişleri 50 usd. tutmaktadır. Kariye, Yerebatan v.s. hariç. Detaylar için http://www.tursab.org.tr/muze.htm adresinden bilgi alınabilir.
Bazı uluslararası veriler;
· Rakibimiz sayılan ülkelerdeki müze fiyatları Türkiye’dekilerin çok altındadır. Örnek olarak verebileceğimiz bazı ülke ve müzeleri ise;
Fransa :Louvre Müzesi : 6 usd, Versailles Müzesi : 12 usd ( 3 ayrı bölümün toplamı ), Eyfel Kulesi : 8 usd ( 1-2-3. katların toplamı )
İtalya: Colleseum : 5 usd, Vatikan : 9 usd Galleria Degli Uffizi : 5 usd
İspanya: El Prado müzesi : 2.5 usd , Palacio Real : 5 usd
Mısır : Kültürel turlar kapsamında Klasik 3 Gece Kahire 4 Gece Nil Turunda gezilebilecek toplam 14 ören yerinin fiyatı : 23 usd
İngiltere: British Museum : ücretsiz
ABD: Metropolitan Museum : 10 usd
Almanya: Berlin Deutsche Guggenheim Museum : 2.5 usd
İsrail: Kültürel turlar kapsamında gezilebilecek toplam 54 müzenin toplu fiyatı : 40 usd
Yunanistan: Akropol : 6 usd, Atina Arkeoloji Müzesi : 6 usd, Delfi Örenyeri ve Müzesi : 7 usd, Olimpia Örenyeri ve Müzesi : 7 usd, Korint : 4 usd
|
Yıkıl Karşımdan
Sevda sınavını kaybettin kıştan
Yazıma erinme yıkıl karşımdan!
Daha haberin yok, kabuktan dıştan
Özüme bürünme, yıkıl karşımdan!
Bülbül sandım, karga çıktın bilmedim
Kılavuzum sen oldukça gülmedim
Bir gaflet anında sevgilim dedim
Sözüme barınma, yıkıl karşımdan!
Yok, derdin üstüne derdi yığma yok
Gökte güneş olsam, sana doğma yok
Sen sultan ben köle, öyle yağma yok
Gözüme görünme, yıkıl karşımdan!
Serdar TUNCER
..........<>..........
SEN İSTANBUL KOKARDIN
Martıların gözlerinden dinledim;
İstanbul’un boğazı yanmış dün gece...
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim.
Göklerden hicran yağdı İstanbullu bir geceydi,
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi,
Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın.
Sevda dediğin gülüm
Bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi...
Utanır intihar ederdi ölüm
Hayata rest çekip ağladığımda
Korkak gibi, tutsak gibi, kan gibi...
Ben lal olmuş bir bülbülüm
Sen deli gülsün bağrımda
Toprak gibi, yaprak gibi, yaşanmamış an gibi...
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi, leylak gibi, sigaramda duman gibi...
Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın!
Dayadım ondörtlüyü İstanbul’un şakağına,
İstediğim gül içmekti, gözlerinden bir yudum.
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına,
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum.
Ben bir sana bir bu şehre gül dedim.
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece,
Sensizken İstanbul’da bir kez olsun gülmedim.
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri,
Yokluğun var, sen yoktun, ölüm geldi ölmedim.
Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul,
Aşkından hatıra dedim, gözyaşımı silmedim.
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can, ben bu şehri güller için çok sevdim
Gözlerimden dökülen yaş, denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek, sen sen diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, İstanbul seni kokuyor!
Serdar TUNCER
|
|
YEMYEŞİL YAPRAK
(13.4.1985 - .......... )
YAPRAKTI
Bir başka yolculuk, dalından düşmek yere,
Yaşadığından uzun,
Bir tatlı yolculuk, dalından inmek yere...
Ağacın yüksekliğince,
Dağın yüksekliğince rüzgarda...
Ve bir yeni ömür,
Vardığın çimen yeşilliğince...
Can Yücel
Bazı yaşamlar vardır ki, sözcüklere sığmaz...
Ve bazıları öyle bir iz bırakırlar ki, ardından gelen binlerce Yaprağa ışık olurlar...
Yaprak bizim evladımızdı... Kızımızdı... Arkadaşımızdı...
Ama hepsinden önce, kahramanımızdı... Yılmaz savaşçımızdı...
Yaşama nasıl dört elle sarılmak gerektiğini bize öğreten öğretmenimizdi...
Yaprak her zaman yeşildi...
Artık çimen yeşili...
Ardında unutulmayacak bir destan bırakan kahramanımızı 8 Eylül 2002 Pazar günü bir başka yolculuğa çıkarıyoruz.
Yaprağımız, Pazar günü saat 11:30’da Bornova Anadolu Lisesi’nde düzenlenecek olan Uğurlama Töreni ile çok sevdiği okuluna veda edecek.
Alsancak Hocazade Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Torbalı Tepeköy Kabristanı’nda sonsuzluğa uğurlanacak.
Çelenk göndermek yerine
BAL Egitim Vakfi Yaprak Duyal Burs Fonu’na
bağış yaparak, yeni Yaprak’ların eğitim bursu almalarına yardımcı olabilirsiniz:
Türkiye İş Bankası, Kordon Şubesi
Hesap No: 3420 304400 472877
Yaprağımızın mücadelesinde kendisine destek olan, dünyanın dört bir yanında yaşayan insanlığa teşekkürlerimizle...
AİLESİ
Çağla, Filiz, Levent Duyal
Duyal, Şengünay ve Karacova Aileleri
BAL EĞİTİM VAKFI YAPRAK DOSTLARI
Tören için Pazar günü saat 11:00’de
Konak Meydanı, eski Maksim Alanı'ndan servis kalkacaktır.
|
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Winsonar v1.5.007 [347k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105111
Daha çok ileri düzey kullanıcıların işine yarayacak bir program. Bilgisayarınızda geri planda çalışan programları izliyor. Belleğinize yeni yerleşmeye çalışanları da size haber veriyor. Denemeye değer.
Password Spectator v1.0 [240k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105193
Bilgisayarınızdaki (*****) ardına saklanan şifrelerinizi ortaya çıkaran bir program. Şifrelerin gizlenmesi güzel ama unutulduğu zamanda başa iş açan bir olay. İşte bu programı biryerde saklayın, gün gelir lazım olur.
|
|
|