|
|
|
23 Eylül 2002 - Bir garip seçim... |
Herkese iyi haftalar,
Yaş gereği epeyce seçim gördüm, birçoğunda da oy kullandım. Ama bu seferki gibi garibine ilk defa rastlıyorum inanın. Belki bir çoğunuz benimle aynı fikirdesinizdir. Seçimlere 41 gün kalmış, hala olacak mı olmayacak mı totosu oynuyoruz, adaylar belli değil, adaylığı kabul edilenler en az edilmeyenler kadar renkli. Partiler, hala adam gibi bir program anlatma ameliyesine başlayamadılar. Sözde seçim yasakları var, ama aldırmayanlar gırla. Anketler seçim sonuçlarını şimdiden ilan etmiş, milletin kafası karışık. Kararsızlar ve dönmeye meyilliler %40'ları zorluyor. Kısacası külliyen bir garip seçimin arifesindeyiz.
Hafta sonunu Erdoğan'ın tepkisini izlemekle geçirdim. Şeffaf ekranlardan okuduğu yazılı metni defalarca dinledim. Farkındamısınız bilmem, elbirliği ile bir kahraman yarattık. Bu kahramanlık destanına son noktayı da YSK koydu. Memleketin en yetkili hukuki merciinde alınan 4'e 3'lük kararla seçilme yolu tıkanan Erdoğan'da garipliğe bir yenisini ekleyerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu. İnsanın kafasını allak bullak eden, en yetkili 7 hukukçunun bir kanun değişikliğinin yorumlanmasında ki farklı görüşleri oldu. Hukuka saygımız sonsuz, ayrıca hukuktan hiç anlamam ama, böylesi olaylarla karşılaşınca da insanın aklına, sıradan davalarda, yanlış veya doğru, ne gibi değişik değerlendirmeler yapıldığı geliyor ister istemez. İkinci garip konu, aynı hukuk, her ne kadar lanetlediğimiz bir deyiş olsa da, milletin önünde söylenmiş bir söz yüzünden, bir insanın seçilme hakkını elinden alıyor ama Jet Fadıl gibi, binlerce insanı aldatmış, 48 trilyonu iç etmiş, korkusundan memleketine bile gelemeyen bir adamın adaylığını onaylıyor. Şaşırıyorum ne yalan söyliyeyim.
Bu arada, ne kadar kızarsak kızalım, şu aralar en tutarlı politikalar üreten liderlerden biri de Yılmaz. AB sürecine en fazla katkıda bulunan olmasının yanısıra dünkü gazetelerde yer alan TL yerine Euro önerisi hiçte yabana atılacak bir öneri değil kanımca. Bu öneri mutlaka daha çok tartışılacaktır ama mutlaka değerlendirilmesi gereken bir öneri gibi geliyor bana. İlk anda insanı biraz titretiyor ama düşündükçe, çektiklerimizin sonunda liramızın geldiği yeri hatırlayınca, neden olmasın demekten de alamıyor insan kendini. Liradan sıfır atmak yerine yekten bir başka kuru resmi kur olarak benimsemek akıllıca geliyor bana. Yalnız tek bir şeye itirazım var. Biliyorsunuz Euro'nun üzerinde Avrupa'yı simgeleyen resimler var. Eğer Euro'ya geçeceksek mutlaka bizden birşeylerinde ya da en azından tekbirşeyin olmasını sağlamamız gerekiyor. Bu tek şey de mutlaka ve mutlaka Atatürk'ümüzün o anlamlı yüzü olmalı. Ellerine aldıkları paradan başka hiçbiryerde Atatürk'ü görmeye tahammülleri olmayan karanlık suratlara, ondan tamamen kurtulma zevkini yaşatmamalıyız. Bu da benim nacizane ricam Yılmaz'dan, belki dikkate alır.
..........
Bugün sevgili Tunca Tünay'ın "Çağdaşlaşma Sürecinde Çocuklarımız" isimli araştırmasının yayınına başlıyoruz. 4 gün arka arkaya okuyacağınız bu araştırmanın sonunda belki çocuklarımız için de bir adım öne çıkmayı başarabiliriz. Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşmanızı dilerim.
Hafta sonunda sözümü dinleyip sinemaya giden ve hatta "Hiçbiryerde"yi izleyen kahveciler varsa, lütfen duygu ve düşüncelerini bizlerle paylaşsınlar. Olumlu yada olumsuz, hiç çekinmeden, sadece içinizden geldiği gibi, anlaştık mı?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
ÇAĞDAŞLAŞMA SÜRECİNDE ÇOCUKLARIMIZ -1-
"Çağdaşlaşma sürecinde çocuklarımız" konulu araştırma için altı ayı geçen bir çalışma yaptım. Konu ile ilgili çok değerli yetkelerin, Özellikle Sn. Aysel Ekşi ve Sn. Atalay Yörükoğlu'nun çalışmaları, bana gerekli bilgileri vermenin yanı sıra ergenlik çağında çocukları olan bir anne olarak da yol gösterici oldu. On yıl önce yaptığım bu araştırma nedeni ile öğrendiklerim, bu gün birer yetişkin olan çocuklarımla ilişkime olumlu yönde büyük katkı yaptı.
Yaşayan internetin geniş kitlelere ulaşma özelliği sonucu tanıma fırsatı bulduğum pek çok ergen ve ebeveynin, ergenlik çağı ile ilgili bunalımlarını yakından izledim. .Bu çalışmayı güncelleme nedenim, yaptığım araştırmanın genç ve genç ebeveyni dostlarımın yaşamlarına belki yeni bir bakış açısı, en azından bir rahatlama getireceğine inanmamdır.
Ergenlik, -ilkel toplumların dışında- süregelen bir olgudur. Biraz bilgi aktarmak istiyorum konu ile ilgili.
Gençlik -delikanlılık dönemi 13-14 yaş ile 20-21 yaş arası genci kapsıyor..Dilimizde pek çok karşılığı var. Uluslararası dilde "adölesans" dönem; bu dönemi yaşayan genç de "adölesan" terimleri ile belirtiliyor.
Her toplum çocuk yetiştirme şekilleri ile kültürünü yeni nesle aktarır.Diğer bir deyişle gençlere aktarılan doyum biçimleri aileden aileye ve toplumdan topluma değişmeler gösterir. Çağdaşlaşma sürecini yaşayan toplumlarda genci incelemeden önce ilkel toplumda yaşayan genci yüzeysel bir şekilde araştırmağa çalıştım. Sonuçları size kısaca aktarmak istiyorum.
İlkel toplumlarda yetişkinliğe geçiş dönem INISYASYON adı verilen geçiş törenleri ile belirlenir. Bu törenle çocuk erişkinliğe ulaşır. Yasalar, töreler, gelenekler onun kişiliğinin gelişeceği sınırları gösterir. Bu toplumlarda gençten beklentiler bellidir. Kurallar belirlidir. Kurallara uyan genç toplumun onayını kazanır, uymayansa cezalandırılır. Uyulan ölçülerin değiştirilmemesi kuralı hem genç hem de yetişkinlerce belirlenmiştir. ( Kuralların, değerlerin değişim hızının çok yavaş oluşu konumuz açısından büyük önem taşıyor.YERLEŞMİŞ KURALLAR KİŞİYİ KORUR.)
Toplumbilimci MEAD ilkel toplumlarda yaptığı araştırmalarda ergenlik konusunda yaptığı çalışmalarda şu noktayı özellikle saptıyor: Bu toplumlarda ergenlik çatışmasına rastlanmıyor. Ergenlik çatışması olmaması sonucu kuşaklar çatışması da olmuyor Ancak ilkel toplumlarda genç, toplumu değiştirmeğe yönelemiyor.
Çağdaş toplumda her şey çok farklı. Gençten beklentiler çok fazla ama bu beklentileri karşılayacak kurallar kesin olarak açık seçik bir biçimde belirlenememekte. Çağdaş toplumun genç üzerindeki etkilerini birçok toplumbilimci incelemiş ve değişik şekillerde yorumlamış ancak hepsini ortak bir görüşü var.
Çağdaş yaşam çok güçleşmiştir. Hiç bir çağda gençlik böylesine büyük sorunlarla karşı karşıya kalmamıştır.
Sn. Doç. Dr. Aysel Ekşi'nin " Gençlerimiz ve Sorunları " kitabını kaynak alarak konu ile ilgili çalışmalar yapan toplumbilimcilerden bir kısmının görüşlerini aktarmak istiyorum.
KENİSTON'a göre; çağdaş teknikle yüklü toplum, geçirdiği uzun süreli değişim ve parçalanma nedeniyle gençlere açık değildir ve gençler için özendirici de değildir. Gençler yetişkinin dünyasını ümit kırıcı hilekar, zorlayıcı ve anlamsız bir dünya olarak görür. Bir başka deyişle gençler için yetişkinin dünyası güzel değildir. Bunun sonucu gittikçe daha özel bir gençlik kültürü oluşmakta. Özgün konuşma diline ve değer yargılarına sahip bir alt kültür bu, ne yetişkinliğe ne çocukluğa benzemekte.
WEİNER'e göre, insanların kırsal bölgelerden kente akını sonucu genç çabuk olgunlaşmakta ve aileden erken kopmakta. Gerek aile gerek yakın çevre ve gerekse din gencin karşı karşıya olduğu tehlikeleri tanımakta ve anlamakta yetersiz kalıyor , öyle ki çağımızda pek çok ana baba çocukları daha bu döneme gelmeden bunalıma ne zaman düşeceğini düşünür hale gelmiştir.
Gencin olumsuz kişilik özellikleri üzerinde duran ACKERMANN; bunların tümü için gevşeyen aile bağlarını suçlamıştır. Ailenin gevşek tutumlarının ve çocukla ilişkilerinin yerini TV, video ( ve daha önemlisi internet gibi *) teknik araçların almasının ergenin olumsuz kişilik gelişmesindeki rolü büyüktür. Gençlerin topluma karşı sert ve acımasız tavırlarına karşın yaş gruplarına boyun eğme, içe kapanıklılık ve ümitsizliği de artmakta ve gençler aile ve çevre ilişkilerinde yerlerini bulamamaktadır. Kısaca ACKERMANN' a göre çağdaş aile genci ruhsal bunalıma itmiştir.
1.Bölümün sonu - Devamı var...
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan Güle Güle Şakibe Hanım... |
|
Sabah kalktım.. Yeni bir konu vardı sizlerle paylaşmak istediğim.. o konuda yazmak için makinayı açtım. Tam bu sırada cep telefonumu da açtım.. Bir mesaj..Kuzenim'den 'Ahmetcim, Babaanneni kaybettik.. Bugün cenazesi kalkıyor..' Cumhuriyet tarihinin ilk hanım öğretmenlerinden biri, Şakibe Altan'dı giden. Üç çocuk yetiştirmiş, en büyüğü (babam) 74 yaşında olan bu çocuklarını ve onların çocuklarını ve onların çocuklarını görmek kendisine kısmet olmuş, pamuk gibi ak saçlı.. aydınlık yüzlü aydınlık bir anadolu kadını.. Son yıllarda pek o kadar da katılamıyordu aile içi sohbetlere.. Aklı gelip gidiyordu bazen.. Mesela, Kuşadasındaki yazlıkta söz benden açılınca 'Ben hiç görmedim? ' diyor.. ya da kendisiyle birlikte oturan halama 'anne' diye sesleniyor, ya da bazen yine ona 'senin bir kardeşin vardı.. neydi onun adı?' diye soruyordu..
Bizler, bunlara güler geçer.. ama onun asla ölmeyeceği gibi bir düşünceyle, var olması, orada olması nedeniyle açıklanmamış bir haz duyarak yaşardık. O bir semboldü aile fertleri için. Sağlıklı yaşamın, bir evde bir büyüğün bulunmasının verdiği güven hissinin simgesiydi adeta. Eski alışkanlıklarla, ve yaşlandığı için, daha da sık gider gelir olmuştuk çoğumuz yanına.. Kışın Nazilli'ye yazın Kuşadası'na.. Şakiban derdim ben ona.. Şakibe hanım'ın kısaltılmışı olarak.. Babaanne lafı da, telaffuzu zor gelirdi bana zaten..
Son yıllarda, nasıl olduysa namazı bıraktı Şakiban.. Hatta hiç hatırlamaz oldu belki de, bu her gün tekrarladığı aktivitesini.. Bazen dili dolaşır, konuşmakta zorluk çeker, bazen dili çözülür, telefonda bile konuşabilirdi.. Sanırım yaşı 95'ler civarındaydı. Benim bilebildiğim kadarıyla, en az 50 yıldır aynı evde oturdu.. Halam ve kuzenimle birlikte. Bu iki kadın, yaşamlarını ona endeksli yaşadılar, her ihtiyacını karşılamak için hep seferber oldular.. Ve gönülden yaptılar bu işleri. Neredeyse hiç hayıflanmadan, şikayetlenmeden.. Hiç boş oturmayı sevmediği için, dengesini kurmakta da zorlandığından düşüp bir yerlerini kırar olmuştu son zamanlarda..Bakılmasının gerçekten güç olduğu böyle zamanlarda bile hastanelerde en az zaman yatırıp, yine eve getirip kendilerince en iyi şekilde baktılar ona. Ve şimdi, belki de hiç değilse bundan teselli bulabiliyorlar. Ama ağlıyorlar tabii.. Telefon ettim, 'ben bugün, mümkünü yok yetişemem' dedim.. Karşılıklı ağladık telefonda...
Babam, 74 yaşında.. Ama annesini kaybetmek kime ağır gelmez ki.. Belediyeye gitmiş, defin kağıtlarını almak için. Onunla konuşamadım daha.. Zor ama.. bu konuşma.. Düşünüyorum da, benim de gönlüm ferah aslında.. Fırsat buldukça ben de gittim, Istanbul değirmeninin izin verdiğince. Elini öpüp dizinin dibinde oturdum.. Ama gene de gözyaşı dökmekten kendimi alamıyorum.. Eskilerimiz, bize lazımdılar..
Güle güle Şakiban.. Artık mezarını ziyarete gelirim, söz.. Belki bir baharda.. o zaman da senin üzerinde çiçekler açmış olur zaten.. Yaşam devam edecek.. Çocuklarında, torunlarında, onların çocuklarınında ve diğerlerininde..
Zaman geç olmadan.. tüm sevdiklerimi hatırlamalı, onlara zaman ayırmalıyım mümkün olduğunca..
aaltan@superonline.com
|
|
Ankara'dan : Cumhur Aydın Çocuklarımıza Hangi Güzellikleri Bırakacağız? |
|
Geçenlerde, yolumuz Bursa taraflarına düştü. Bir akşam üzeri güneş batarken, İznik Gölü kıyısında ağaçlar altında bir salaş gazinoda, arkadaşlarla söyleşiyoruz.. Derken bir adamcağız uduyla bir şeyler çalmaya başladı. "Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde, bizim eski şarkımızı"diye başlayan o unutulmaz eseri. . Birden aklıma düştü, babamla da bu şarkıyı dinlediğimiz ama oğlum Arda'ya olasılıkla bir şey ifade etmeyeceği. Ve sordum kendi kendime. . Yıllar uçuverip giderken, artık üç-beş yıl içinde herşey ters yüz olurken, bizler çocuklarımıza hangi güzellikleri, değerleri teslim ediyoruz, edeceğiz diye?.
O an ortam mı, her şeyi daha bir duygusallaştırıyordu, yoksa kulağımıza gelen melodi mi? Bir iki damla göz yaşı süzülüverdi gözlerimden. Bu anları daha sıklıkla yaşar olduğumu ayrımsadım. Bir ikisine evde, Arda'da şahit olduğunda, ben birazcik mahsunlassam, annesini muzipce dürtüp, "Bak ağlayacak gene" demeye başladı çoktan.
Aradan kaç zaman geçivermiş. Dün gibi anımsıyorum. Fikret Kızılok'un cenazesi ardından oğlu Yağmur'un bakakalışı ve fonda beliveren "Bu kalp seni unutur mu?" melodisi, böyle bir anı yaşatıvermişti. Arda, kenarda yine azcık muzip beni izliyordu.
"Baba " demişti. " Kim bu Fikret Kızılok?"
Sahi kim di bu Fikret Kızılok? Çizgisinden, zerre ödün vermeyen bir idealist mi? Anodolu ezgilerini bize taşıyan, bir büyük besteci mi? Bir güzel insan, 68 kusağının, kırılıp, dökülmeyen bir neferi mi? Bunların hepsi mi? Yine de bazi şeyler eksik mi kalıyor? Peki, ben oğluma bu güzelliklerin bayrağını devredebiliyor muyum? O, bu ezgilere, böyle güzel insanlara ağıt yakacak mı, kendi de böyle özel bir insan olma uğrunda uğraş verecek mi, onun da gözlerini nemlendirecek, güzellikler, güzel insanlar olacak mı çevresinde?
Gazetede, Gürhan Uçkan'da bir Pazar yazısında aynı konuyu işliyordu. Bir "sağol" demenin hazzını devredebiliyor muyuz çocuklarımıza diye soruyordu Uçkan? O Gürhan Uçkan ki, Turkiye'ye geldiğinde, kendisini tanıyan, her gün evinin önünde simit aldığı satıcıdan değilde, denk geldiği için daha başka bir yerden simit aldığında, telaşla eski simitçisi görmesin diye aldıklarını paketletip, bunu söylediği diğer simitçinin, "ağabey, sen hangi devirde yaşıyorsun, uzaydan mı geldin?" takılmasıyla karşıilaşan.
Devrini tamamlamış, erkencecik bu dünyadan kaçarcasına uçup giden bir başka güzel insan, Rüştü Yüce'nin 6. ölüm yıldönümü yaklaşıyor. "12 Dev Adam" diye ortalıklar inlerken, Rüştü Yüce'nin, Türk Basketboluna uzun yıllar verdiği, hem de öyle onbin dolarlarla değil, karşılıksız verdiği emeği kim anımsar? ODTÜ'de, TED'de beş üst düzey yöneticiliği aynı anda sürdürürken, o yıl dersine girdiği, kırk öğrencisinin ismini bir hafta da ezberleyen, yıl sonu kendisini değerlendiren öğrenci notlarını kılı kırk yararcasına inceleyen, bu adam gibi adamın temsil ettiği değerleri ayrımsayan var mı?
Onları kendi yaşamlarına uygulamaya çalışan? Çocuklarıyla paylaşma kaygısı güden?
Sevgili Rüştü Yüce, Sevgili Fikret Kızılok, ışıklar içinde yatın..
Her şeyin satılığa çıktığı, her kesin bir fiyatı olan bu dünyada, President Bush'un planlarına kafa yormak bize düşsün. Yarın, üniversitede, piyasada, markette, evde uygulayacağımız çalımları düşünmek bize düşsün. Internetin, yeni dünya düzeninin keyfini sürmek bize düşsün.
Çocuklar mı? Çocuklarımız mı?
Onlara, özel kreş, özel okul, özel dersane, özel hoca, özel internet erişim olanağı sağlamadınız mı? Daha ne yapacaksınız ki kuzum?
Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr
|
BU GECE BİR MAHSUNLUK VAR ÜZERİMDE FAILI MEÇHUL BİR MAHSUNLUK. NE KIRGIN NE ÜZÜNTÜLÜ NE SİNİRLİ NE DE TEDİRGİNİM
SEVDİĞİM İNSANLARA KIZABİLİRDİM
EĞER SEVMEK BANA MAHSUN DURMAYI ÖĞRETMESEYDİ.(ORHAN VELİ)
NEDENİ BELLİ Mİ YOKSA MAHSUNLUK SEVGİDEN MİDİR BİLEMİYORUM AMA BU DUYGUYU DA İÇİMDE HİSSETMEYİ ÖZLEMİŞİM ANLIYORUM. GÖZ ALICI BİR TABLONUN ANA FİGÜRÜ GİBİ BENİM MAHSUNLUĞUM BÜTÜN DUYGULARIN EN ÖNEMLİSİ BU GECE.BİRAZ DA UKALA GALIBA DİĞERLERİNE HAFİFÇE BURUN KIVIRDIĞINI GÖRÜRGİBİYİM. MASAMDAN KALKMAK ÖYLE ZORKİ BENİM İÇİN. İÇİMDEKİ DUYGULARIN KARIŞMASINDAN VE DİĞERLERİNİN MAHSUNLUĞUMU EZİP ÜSTÜN GELMESİNDEN KORKUYORUM.
SANDALYEYE GELİŞİGÜZEL ATILMIŞ ÇOK SEVDİĞİM CEKETİM. BELKİ MAHSUNLUĞUM SENİN YÜZÜNDENDİR.OYSAKİ SENİ SEVGİLİM NE ÇOK BEĞENİP ALMIŞTI VE BANA NE KADAR YAKIŞTIĞINI SÖYLEYİP DURURDU.UZUN SÜREDİR İLK DEFA GİYİYORUM SENİ.DEMEKKİ İÇİMDE BİR ŞEYLER DEĞİŞİYOR.
HANİ GÜLEN COCUK GÖZLERİN HİÇ BÜYÜMESİN DERDİNYA BÜYÜDÜLER BİRTANEM EMİN OL BÜYÜDÜLER.ONLARI SEN YANLIZLIGINLA BÜYÜTTÜN.AMA BEN YİNE DE GÖKYÜZÜNE GÖZLERİMLE DÜNYAYI SEVDİĞİMİ SÖYLÜYORUM.SEN OLSAN DA OLMASANDA ARTIK CEKETİMİ GİYİP DIŞARIYA ÇIKABİLİYORUM.
BEN Kİ GÖZLERİNİN İÇİNDE DURMAYI İSTERDİM HEP.ÇÜNKÜ GÖZLERİN EN AZ YAŞAMAK KADAR GÜZELDİ.ARTIK GÖZLERİNDE BANA YETECEK BİR SEN KALMADI.OLSUN BUGÜN BUNA ÜZÜLMÜYORUM YADA BUGÜN SANA KIZMIYORUM.SADECE BUGÜN MAHSUNUM…
Ezgi Gizem
|
UMUT
Ellerinizde sihirli değnek var dediler.
Dünyayı değiştirebilirsiniz dediler.
Yılma , savaş , mücadele et
Kazanırsınız dediler
Oysa kaybeden , değişen bizdik.
Kaybetmekten de kötüydü
Durumu kabullenmek
İyi ile kötünün savaşında
Ne varsa elimizde uçup gitti bu uğurda
Kalan sadece Umut
Yarınlara bir şey bırakmadan tükettik her şeyi
Bilmeden....
İyi ile kötünün savaşında
Ne kaldı ki elimizde
Umut etmekten başka
Sadece Umut....
Mustafa Berker Şişman
..........<>..........
BİR ÖZLEM
Bir özlem var içimde derinlerimde
Bilmiyorum desem yalan; kime ne diye
Arzulanan bir gayedir düşlediğimde
Yanıyorum narına ben düştüm kedere
Sevda sularında yıkanmak için
Görmek gerek önündeki dolu havuzu
Gönül diyarında dans etmek için
Seyreylemek gerek tende arzuyu
Yokluğun yolu varlık, varlığın yokluk;
İkisi içiçedir, devadır derde
Bir nara koparıp iliklerinde
Gir aşk devranına dön benliğine.
Filiz Kaya
|
|
Mecburi hizmet
Doğu'da devlet hastanelerinden birinde mecburi hizmetini yapan bir doktorun başından geçer olay. Doktorumuz jinekologdur. Bir gün içeri çarşaflı bir kadın ve kocası gelir.
Adam "- Karımın bir şikayeti var!" deyip çıkar dışarı...
Doktor kadına uzanmasını söyler ve normal muayenesini yapar. Muayene bittikten sonra da hastanın SSK'li olduğunu düşünerek sevk kağıdının olup olmadığını sorar ve "- Sevk aldın mi?" der.
"- Acuuk" diye cevap verir kadın...
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://st.fatih.edu.tr/~gulsekeral/bitki_bakimi.htm
Bir dostunuz veya yakınınızdan herhangibir bahaneyle size hediye gelmiş olan tropikal bitkinizin, gözlerinizin önünde kuruyup gitmesine seyirci kalmak acı birşeydir, bilirim. Kısa ve öz bilgiler içeren faydalı bu kaynak bitkileriniz için size yardımcı olacak.
http://www.kodak.com/
Aslında kodak firmasının kendi ürünlerini tanıtmak amacıyla hazırladığı bir sayfa; fakat fotoğrafçılığı seviyorsanız sizin de ilginizi çekecektir. Kendi çektiğiniz resimleri diğer fotoğrafçılarla paylaşabilme imkanının da sunulduğu site gerçekten çok kapsamlı.
http://yitikulke.hypermart.net/
Berberde gardiyan Mahmut tıraş oluyor. Evlerden televizyonların sesi geliyor. O kutuya gittikçe daha çok bağlanıyor kadınlar, artık kapıların önüne çıkmaz oldular... Bir hikaye ben seçtim, sıra sizde.
http://www.anti-pop.com/
Bu web sayfası hayata bakış şeklinizde herhangibir değişiklik yaparmı bilmem ; ama bana sıradan kişiliklerimizde sıyrılıp hayata kendi öz benliğimizle yorum getirmemiz gerektiğini hatırlattı. Bakalım sizlere neler hissettirecek..?
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Res-O-Matic v1.0 [14k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105234
Bazı oyunlar kendilerine göre bir çözünürlükte ekran isterler. Her seferinde ekranla oynamak zor geliyorsa, bu mini programı kullanbilirsiniz. İstediğiniz çözünürlükte başlatmak için kısayol oluşturuyorsunuz. Programdan çıktığınızda da ekranınız eski halini kendiliğinden alıyor. Özellikle oyun meraklıları için kullanışlı bir program.
Capster v1.0 [7k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105235
Bir mini program daha. Bu da istediğiniz programı windows açılırken devreye almak için kullanılıyor. Tek şartı Caps Lock tuşunun windows açılırken basılı halde tutulması. Aksi takdirde windows'unuz alışık olduğunuz usulde açılıyor. Örnekleme yapmak zor ama bazılarınızın işine mutlaka yarayacaktır.
|
|
|