KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 25 Eylül 2002 - Dünyamız yeniden kurtulacak...


Hepinize selam ve sevgiler,

Sabah ilk işim gazeteleri açıp okumak. Dün sabah da aynı işi yaptım doğal olarak. Ancak gazeteyi açmamla atmam bir oldu. Gülsem mi ağlasam mı karar veremedim, en iyisi gidip elimi yüzümü yıkayayım dedim. Döndüğümde gazete de bir değişiklik yoktu, demekki hayal değilmiş. En büyük Türk Klasiği "Dünyayı Kurtaran Adam" ın devam filmi için start verilmiş. İşte haber dediğin böyle olur. İletişim Fakültelerinde ders olarak okutulma başarısını yakalamış bir Türk Filminin devamı çekiliyor, duyduk duymadık demeyin.

Bu Fahrettin Cüreklibatır namı diğer Cüneyt Arkın ilginç bir adam inanın. Türk sinemasının siyah beyaz dönemlerinde çevirdiği salon filmlerinden sonra, doğru yolu bulan, çevirdiği filmlerle bir dönem gençliğini peşinden koşturan cesur Malkoçoğlu. Dün sözünü ettiğim cilalı taş devrinde bile ara vermeden çevirdiği filmlerle, yüzlerce insanı doyurdu bu adam. Kendi vücudunda kırılmadık yer bırakmaması bir yana, kırdığı kemiklerin de haddi hesabı yok. Figüran kahvesinde rol bekleyenlerin umut kapısı Cüneyt Arkın'dan, dayak yiyip, bundan hoşnut olmayan bir tek kişiye rastlayamazsınız. Onların hepsi yedikleri her yumruğun onlara yemek, ev kirası, sigara parası olarak geri döneceğinin bilincindeydiler. Dünyayı ikinci kez kurtarmaya hazırlanan Cüneyt Arkın'ın filminde oynamak için hepsi şimdiden sıraya girmişlerdir eminim. Mel Brooks'a taş çıkaracak sahnelerle dolu filmin devamını hararetle bekliyeceğim. Şimdiye kadar Cüneyt Arkın'ı sinemada 1-2 kere ancak seyrettim ama bu filmin ilk seansına gitmezsem bana da bir daha Kemal Sunal filmi seyretmek nasip olmasın.

..........

Bugün aramıza silah zoruyla yeni bir yazar katıldı. Sevgili Nuray, Ahmet Altan'a yazdığı cevabı mesajı bana da yollamak gafletinde bulununca dayanamadım hemen yayınladım. Kendisini de "Kahvecistan Konsolosu" ilan ederek, artık boş bırakmaya yüreği dayanmayacak bir köşe hazırladım. Bizleri gülmekten kırıp geçiren bu yetenekli dostumun hikayelerini sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağım. Bu günkü yazıda beni de sağolsun biraz pohpohlamış, ee o kadar da olacak tabi. Memleketimizi Avusturya'da temsil eden bu hariciyeci kardeşimi sizlere tanıtmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Artık "Kahve Molası"nın da papyonlu bir yazarı var, Doğan Hızlan çatlasın.

Sitemizin giriş sayfasında bulunan "Kısa Mesaj Servisi" bir nevi sevgi duvarı haline dönüştü. Hazırlarken böyle olacağını düşünmemiştim ama bundan büyük mutluluk duyduğumu da itiraf etmeliyim. Sevgi sözcükleri kullanma özürlü bir milletin çocukları olarak böyle bir yolu değerlendirdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Duygu ve düşüncelerinizi kısa mesajlar olarak değil de daha uzun yazılarla ifade ederseniz bundan çok daha mutlu olacağımı da ayrıca bilmenizi istiyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


İstemezuk

E-Commerce Times tarafından yapılan bir araştırmanın sonucuna göre posta kutumuza gelen her üç mektuptan birisi istenmeyen mesaj kapsamında. Bu da günde ortalama bir bilgisayardan diğerine giden mektup sayısının 7,3 milyara ulaştığı günümüzde 2 milyar 336 milyon mektubun istenmeyen içeriğe sahip olduğunu açığa çıkarıyor. Aynı araştırmaya göre 2002 yılında bu tip mektuplarda yüzde 15'lik bir artış olacak. 2006 yılındaysa günde 37,3 milyar mektubun bilgisayar arası dolaşacağı ve istenmeyen mektupların oranının yüzde 39'a ulaşacağı düşünülüyor. Dolayısıyla 2006 yılında kurtulmaya çalıştığımız 14,5 milyar mektupla boğuşuyor olacağız.

 Has Kahveci: Tunca Tünay


ÇAĞDAŞLAŞMA SÜRECİNDE ÇOCUKLARIMIZ -3-

Çatışma nedenlerine kısaca değindikten sonra çatışmayı artıran etmenleri şöyle sıralayabiliriz:

- Ana babanın eğitim düzeyi arttıkça çatışma artar.

- Ergenin yaşı arttıkça bağımsız olma isteği de artacağından çatışma artar.

- Üst sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde çatışma diğerlerinden daha fazladır.

- Okuyan gencin yetişkin kuşakla çatışması çalışan gençten daha fazladır.Yani genç ekonomik özgürlüğünü kazandığında çatışma azalır.

Kuşaklar çatışması, toplumsal değişme sürecinde doğal görülmekle birlikte çağdaşlaşma sürecini hatta çağ atlamayı deneyen ülkemiz gibi toplumlarda çatışma daha belirgin hale geliyor. Türkiye çok hızlı ve yeterince özümlenememiş bir sosyal değişimden geçmekte. Yaşı gereği yargıları hızla değişen gencin çevresindeki toplumsal değerler de hızla değişmekte. Bir yandan kendi değer yargılarının öte yandan toplumsal değerlerin hızla değişmesi gençlerimizi zaman zaman hiç bir değere inanmaz hale getirmekte. Ülkemizde köy, kasaba ve kent gençliğinin yetişkin kuşakla çatışma konu ve boyutları büyük farklılıklar gösteriyor. .

- Kırsal kesimde yakın zamana değin gencin geleneksel olma niteliği onun yetişkinle bütünleşmesine ve ergenlik döneminin kısa olmasına yol açıyordu. Sorun çıkaran genç evlendiriliyor, konu bitiyordu. Ancak bu gün kırsal kesimde özellikle baba otoritesine karşı çıkma nedeniyle görülür bir çatışma alanı var.

- Kentte, kızların izinsiz gezmeleri, aşırı tüketim eğilimleri, yalancılığı, kardeş geçimsizliği ve giyim düşkünlükleri, erkeklerin tembellikleri, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıkları, samimim arkadaş edinme, büyüklere başkaldırı, fazla para harcamaları ve sorumsuzluk gibi nitelikleri çatışma konusunu oluşturmakta.

Gençler ebeveynlerinin eğitim yetersizliği ve çağdaş yaşamın gereklerine ayak uyduramamalarından büyük ölçüde etkilenmekte.

Yüksek öğrenim yapan gençlerin çoğu aile ve çevrelerini çok fazla aşmıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz nedenlerle gençlerimiz yetişkin kuşakla olumlu bir benimseme yapamamakta. Onların gelenek, din, ideoloji ve yaşam görüşü gibi değerleri ile ciddi çatışma yaşamakta. Dengeli, tutarlı, akla ve gerçeklere uygun, güvenilir yetişkin sesi duyamadıkları ölçüde hem kendilerine hem çevrelerine giderek yabancılaşmakta. Bunun sonucu gençler kendilerine en ümit verici görülen dünya görüşlerine ve ideolojilere çoğunlukla körükörüne saplanmakta.

Kuşaklar arası çatışmanın varlığını yadsımamakla birlikte onu en aza indirmek için neler yapabiliriz? Üniversite düzeyinde yapılan anketlerden de yararlanarak konuya yaklaşmak istiyorum. Öncelikle sorunlara ortaklaşa yaklaşmak, karşılıklı sevgi ve iletişim yolu ile iki kuşağın düşüncelerini birleştirmeğe çalışmak gerekiyor.

Ebeveyn davranışları, ana babanın eğitim düzeyinden büyük ölçüde etkilenmekte. Eğitim düzeyi yüksek ana babalar, çocuklarının bağımsız olabilmelerine, kendi başlarına karar verebilmelerine büyük ölçüde önem vermekte.

- Yüksek öğrenimin etkisi kuşkusuz nesiller geçtikçe ailede birikecek ve buna bağlı olarak kadının aile içinde söz hakkı giderek artacaktır.

- Ekonomik, toplumsal ve kültürel kalkınmanın gerçekleşmesi, barış ve özgürlük ortamının sağlanması çatışma konularını büyük ölçüde azaltacaktır.

- Yetişkinlerin hoşgörülü ve anlayışlı olmaları çatışmanın azalmasında kesinlikle azaltıcı etken olacaktır.

3.Bölümün sonu - Devamı var...
Yazının başlangıcı için tıklayınız.

Nuray İnöntepe

 Kahvecistan Konsolosu : Nuray İnöntepe


   Muhterem Ahmet Altan Beyefendiye

Ey Kahve Molalarımızda Bizlere Keyifli Anlar Yaşatan Muhterem Ahmet Altan Beyefendi,
Sırf hayra hizmet için, 5 kuruş para almadan bu kahvehanede icra etmekte olduğunuz marangozluk, bahçıvanlık ve de kahvecilik görevlerinizden dolayı sizi kutlarım. Ayrıca çocukluk arkadaşım Cem Özbatur'u tanıma fırsatına da sahip olduğunuza göre epey şanslı bir insan olduğunuzu biliyorsunuzdur herhalde... Bence bu da kutlanmaya değer bir özellik!

Öbür Ahmet Altan ile bir ilginiz olmadığını yakışıklı köşebaşı fotoğrafınızdan ve de kendine has yazım dilinizden anlamıştık zaten... Fakat açıklamaların sayesinde herhangibir akrabalık durumu da olmadığını öğrenmiş olduk. Satır aralarında mobilyacılık yaptığınızı da söyleyince marangozluk bağlantınızı da ele verdiniz... Bir tek bahçıvanlık kaldı, herhalde onu da yakında izah ederek bizi bu meraktan ebediyen kurtarmış olursunuz.

Başkaları sizin yazılarınızda neleri beğeniyor bilmiyorum: ama beni etkileyen yönünüzü kısaca arzetmek ve de bundan dolayı size teşekkür etmek isterim.

Bir ay kadar önceydi, bir yazınızda motosikletlerle aranızdaki muhabbetin tarihçesini bizlere naklederken "40 yaşlarındaki her erkek çocuğu gibi biz de motosiklete heveslendik" mealindeki tasviriniz beni can evimden vurduydu da, ayıp olmasın diye ben ses çıkartmamıştım. Fakat bugünkü yazınızda Öbür Ahmet Altan'a atfen sarfettiğiniz "... Ne 40 yaşında mı? Çoluk çocukla ne işin var?" şeklindeki sözlerinizle artık her türlü tahammül sınırını aştınız ve harbiden tebrik edilmeyi hak ettiniz. Zira 25 yıl önce mezun olduğumuz Eskişehir Anadolu Lisesindeki arkadaşlarımızın internet sayesinde zınk diye karşımıza çıkan ağarmış ve seyrelmiş saçlı, irice göbekli fotoğraflarını görünce birden bire "yaşlanma" psikozuna sürüklenmişiz de farkında değilmişiz... Eh kendimizi halen genç ve zinde hissediyoruz, İsviçre-Almanya-Avusturya üçgeninin tam ortasındaki Bodensee Gölünde her gün batışı 14 derecelik minimal hava sıcaklığına rağmen inatla yüzüyoruz, bisikletle komşu ülkelere gidiyoruz gitmesine de, "bizim çocuklar böööle eskimiş bulunuyorsa biz yeni kalmış olamayız; o halde dişmacununu yemiş bulunuyoruz!" gibisinden nefis muhasebelerine de ufak ufak yakamızı kaptırmaktan kurtulamıyoruz işte... "Aman canım, bu sefer de şu dağa çıkmak için teleferiğe bisikletimle bineyim de inerken pedalla inerim" gibisinden kaçak dövüşlere başladığımız bu ruh hali içindeyken imdada gelen o yazılarınız, daha doğrusu kırklı yaşlarla ilgili tanımlamalarınız şok tedavisi gibi geldi vallahi... Yani üstadım kurumuş topraklara yağmurlar, seller getirmiş gibi oldunuz yahu!

Hay siz çok yaşayınız ve de yazmaktan geri durmayınız Ahmet Bey...

Selam ve sevgiler

Nuray İNÖNTEPE
Bregenz, AVUSTURYA



Cumhur Aydın

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


   Domino Taşları

Unutkanlık öylesine yakamıza yapışmış ki. Herşeyi çarçabuk unutup, yeniden yeni hayaller görmeye bayılıyoruz. Bu, şüphesiz konulara, çevremize yüzeysel bakışımızla da ilintili. Gelin bugün şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım.. Bunu yaparken de domino oynadığımızı varsayalım.. Ne dersiniz?

Domino oyununu bilmeyen var mı? Hani bir taşa dokununca, diğerleri peşi sıra devrilir, gelir ya.. Üç beş ay önce ANAP'ın eski altın çocuğu Erkan, "Bizim parti hırsızlardan arınmalı" gibi abuk subuk konuşunca, susturuvermiştiler.. Yerine, partinin sözde ikinci adamlığına kim gelmişti? Anlı, şanlı Cengiz Altınkaya.. İşte benim ilk dominom, bu haberle harekete geçmişti. Sonrası ise peşi sıra gelmişti.

Hayali ihracatları saymassak, 1983-93 Özallı ANAP dönemine damgasını vuran en büyük yolsuzluklar dizisi ülkenin yaklaşık 12-15 milyar dolarını buharlaştıran "Otoyol Vurgunu"dur. Bu, birkaç açıdan ilginç vurgunun, çokta parlak olmayan ancak 'devreyi tamamlayan' aktörlerinden biriydi Altınkaya. "Bakanlar Üstü Bürokrat" olarak anılan dönemin Karayolları Genel Müdürü Atalay Çoşkunoğlu, Altınkaya Bayındırlık Bakanıyken kendisi için, "Bana çok fazla karışmaya başlamıştı, Özal'a söyledim, kestim ayağını." diyecekti..

Neden "Otoyol Vurgunu" ilginç ve özeldir? Birincisi, toplumun bir kesiminde hala geçerli olan " Fena mı oldu, ülke eser kazandı.. İş yapan, hata da yapar" ya da "Canım adam yedi filan ama, epeyce de iş yaptı bu arada" mantığını, belleklere kazıyan seksenlerdeki ilk ve en önemli halkadır. Bu öylesine kurcalanmaya değer bir olgudur ki, "bizzat hırsızlıklar yapılmasının ötesinde" haksız servet edinmenin, ulusal değerlere ihanetin başka usulleri olduğunun da ilk kez bu kadar açık ve kapsamlı örnekleriyle, kanıtlarıyla karşılaşırız: Affedilmez teknik yanlışlar yapılması ve ülke çıkarlarının üç beş büyük mütaahhide peşkeş çekilmesi gibi..

İkincisi, ülkenin şimdi debelendiği borç sarmalını, kimi iktisatçılara göre, başlatan ilk büyük halkadır ve yeni talanlara da kullanılan yöntemler itibariyle emsal teşkil etmistir ve etmektedir..

Buyrun domino taşlarını şimdi beraberce yuvarlamayı sürdürelim.. Otoyolların yapımı, İstanbul Çevre Yolları dışında, o yıllarda (ve hala bugün) kesinlikle gereksizdi. Ocak 2001'de Sabah Gazetesinde Nuriye Akman'ın röportajında, bu alanda sayısız inceleme yapmış Dr. Mete Orer, genç bir ulaştırma mühendisinin de kolaylıkla hasaplıyacağı sayısal verileri ortaya koyuyordu. "Bir yoldaki trafik akımı günde 21 bin taşıtı geçerse bölünmüş yol, 42 bin taşıtı geçerse ekspres yol veya otoyol yapılır. 1500 km'yi aşkın otoyol ağımızda, yapılışlarından ortalama 15 yıl geçtikten sonra, bugün bile, ancak 500 km'si gerekli trafik değerlerine hizmet verebilmektedir. 1000 km yol, 2000'li yıllarda bile 'boş' durmaktadır."

'Bu yollar nasıl olsa yapılacaktı. Kredi bulundu ve yapıldı. Hem ilerideki yıllarda yapılmaları daha pahalıya mal olurdu hem de üzerlerinde yeterli trafik akımı zamanla oluşur.' açıklamaları da kesinlikle teknik olarak mesnetsiz ve dahası ülkenin sınırlı kaynaklarinin en efektif biçimde kullanılmasi gerektiği gerceğiyle taban tabana zıttı. Silivri-Mahmutbey ve Çamlıca- Adapazarı kesimleri dışında kalan tüm otoyollarda trafik akımı günde 2 bin ila 15 bin araç arasında değismektedir. Payas-İskendurun arasındaki otoyoldan aynı yöne sekiz dakikada bir taşıt geçerken, 1.1 milyar dolara malolan sekiz seritli Ankara Çevre Yolu, trafik akımının her yıl yüzde 7 artacağı varsayılsa 47 yıl, yüzde 10 artacağı varsayılsa 33 yıl ve inanilmaz şekilde yüzde 20 artacağı varsayılsa, 17 yıl sonra kapasitesine varabilecektir Diğer yandan, kamyonların önlenemeyen aşırı yüklemeleri ve yapımdaki drenaj vb. sorunlar nedeniyle yollar ilk on yıl içinde elden çıkmaktadır.

Domino taşları yuvarlanıyor.. Birçok kesimde otoyolların güzergah ve kesit seçimleri de tamamen yüklenicilerin insaflarına bırakılmıştı. Bunun en tipik orneği, Ankara-Gerede otoyolu kesimidir. 1500 metreyi aşan yükseltilerden geçen yol, standartları sonuna kadar zorlayan cok yuksek iniş ve çıkış eğimleri ile seyretmekte, özellikle kış aylarında kullanılmayi çok güçleştirecek kar ve donma sorunları yaşanmaktadır. Bu kesimde binlerce m3 toprağın yer değistirdiği çok büyük yarma ve dolgular yer alırken, hemen onu izleyen Bolu kesiminde bu kez viyadükler öne çıkmaktadır.

Yeni taşları, Seçkin Doğan'ın "Yolunu Yoldan Bulanlar" kitabından ve bu kitabın devlet kayıtlarından aldığı belgelerden alıntılarla sürdürelim.. "1987 ila 1989 tarihleri arasında ihale edilen 1000 km'yi aşkın toplam 11 ihale devletin hemen tüm kontrol mekanizmaları dışlanarak gerçekleştirildi. Bunun için iki önemli adım atıldı. Bütçe denetimi aşılmak için (Toplu Konut ve) Kamu Ortaklığı Fonu yaratılırken, Karayolları Genel Müdürlüğü'nün Bakanlık gereği yaşaması gerekli kontrollerde yapım işlerinin sahipliligi "Kamu Ortaklığı İdaresi" ne devredilerek aşıldı. Planlamayı hiçe sayan zihniyet, "anayasa bu, delinir" mantığıyla "Ben yaptım, oldu" diyordu.. İlk gerçekleşen Kınalı-Sakarya Otoyolu ihalesinden sonra, bu numaralar devreye sokularak, yapılan hiç bir ihale de, komisyon kurulmadı, önseçim yapılmadı, yurtiçi ya da yurtdışında ilan edilmedi, değişik teklifler toplanmadı.. İşin kime ve kaça verileceği yalnızca Özal ve Çoşkunoglu arasında kararlaştırıldı ve dikte edildi.

Taşlarımız devriliyor.. 1989 öncesi gerçekleşen tüm ihalelerde, yüklenici firmanın bulacağı kredilerle yapılması öngörülmüştü.. Bu öylesine kuvvetli bir argumandi ki, yıllar sonra bile sanki birileri bize bu paralari hibe etmişmiş gibi anlatılmalari sürecekti. Oysa, kazın ayağı öyle değildi. Firmalarin bulduklari krediler öylesine küçüktü ki, işin kılıfina uydurulmasi icin çoğu kez ilk keşif bedelleri bilerek düşük tutuldu. Örneğin, Edirne-Kınalı Otoyolu ilk keşif bedeli 287 milyon dolar olarak belirlenmişken, işin kapanışı 600 milyon doları aşmıştı. Benzer şekilde Kınalı-Sakarya kesimi ilk keşif bedelinin tam üç katına, Adana-Toprakkale-Gaziantep otoyolu ise tam dört misline tamamlanabildi. Minnacik krediler faizle geri ödenmesi bir yana, milyarlarca dolar hazineden tamamen plansız ve proğramsız olarak otoyol mutahitlerine aktarıldı.

Birim fiyatların değişimi ise başlı başına bir soygun şeklindeydi. İlk ihaleyi izleyen ihalelerin tümünde ilkine oranla %20-%50 civarında (Dolar bazında) yüksek değerler kabul edilmiş, öylesine yüksek değerlerle çalışılmıştır ki, milyonlarca m3'lük kazı ve dolgu işleri alt yüklenicilere idareden talep edilenin beş ila yedide birine rahatlıkla yaptırılabilmiştir.

Dolar bazında imzalanan anlaşmalara karşın mütahhitlere milyonlarca dolarlık fiyat farkı verilmesi, işlerin %30'larını aşan avans ve ön ödemeler yapılması gibi daha onlarca domino taşının da devrildiğini gözünüzün önüne getirin lütfen. Bu düzenin, ekip başı Atalay Çoskunoğlu hakkındaki bazı davalardan zaman aşımıyla paçayı kurtarırken, "yüzyılın en zengin bürokratı " ünvanını haklı çıkaracak servetini yine de açıklayamadı, ancak bir kısmı aniden rahatsızlanmasıyla hastanede geçen bir yıldan az bir mahkumiyetle durumu idare etti.

Dönemin Bayındırlık Bakanları Sefa Giray ve Cengiz Altınkaya, Genel Müdürle birlikte Yüce Divan'da yargılandılar. İşler öylesine kitabına uydurulmustu ki, onlarda durumlarını idare ettiler. Gerçekte de birer etkisiz satranç taşıydılar, dünyadan haberleri yoktu değil sonradan oluyordu. Büyük Mimar Turgut Özal ise "Ben, hesabımı maaseret günü tanrıya vereceğim" dedi durdu ve göçtü gitti sonunda..

Geriye ne mi kaldı? Neler neler kaldı.. Üzerinde hız denemesi yapıp, keyif çattığımız otoyollarımız kaldı.. Benzer taktiklerin elektrik işlerinde, santrallerde sürdürülmesi kaldı. Türk Ticaret Bankası'nın satılışını Bayındır'ın patronu Çörtük'le konutunda gece yarısı tartışan bir Başbakan ve bunu mazur görebilen bir zihniyet kaldi. Banka hortumlanışlarıyla gemi azıya alan bu soygun ve dolap düzeni o kadar ileriye gitti ki, ülkenin borçlarının faizlerini ödeyecek gücü kalmayınca, Dünya Bankası, IMF gibi patronlar, "ulan siz bizim verdiğimiz paralari bile hüpletiyorsunuz" deyip, bize çeki düzen vermek zorunda kaldılar.

Geçende Üstün Dökmen bir konferansında, "hortumcuları anladık ta, biz pipetçilere ne demeli " diyordu. Geriye bir de, "nankör seni biz buraya getirdik" zihniyeti ile yapılan siyaset ile "benim memurum işini bilir" zihniyetinin biz pipetçileri kaldık..

Hadi, son domino taşını da devirelim.. Bu şirketleşmiş partileri ve yaptıklarını nasıl unutursunuz? Bu zihniyetlerle, bu gidişin değişebileceğine inanıyor musunuz?

Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr

Meraklısına:
"Yolunu Yoldan Bulanlar", Seçkin Doğan, Ümit Yayıncılık, 1994.


 Dost Meclisi


BİTKİLER HANGİ HASTALIKLARA ÇARE

ÇÖREKOTU Semen Nigellae
İdrar ve süt artırıcı, iştah açıcı ve adet söktürücüdür.

ÇÖVEN KÖKÜ Radix Saponariae albae
Tedavide nadiren kullanılır. Bilhassa tahin helvası yapımında kullanılır. İdrar ve balgam söktürücüdür.

DAĞÇAYI Sideritis
Uyarıcı, gaz söktürücü, iştah açıcı ve mide ağrılarını kesici özelliklere sahiptirler.

DEFNE YAPRAĞI Folium Lauri
Terletici, antiseptik ve midevi etkilere sahiptir.

DEVE ÇÖKERTEN Fructus Tribuli
Taş düşürücü, idrar söktürücü ve kuvvet verici olarak kullanılmaktadır.

DEMİR HİNDİ Pulpa Tamarindorum
Müshil ve müleyyin bir etkiye sahiptir. Hiçbir tahriş edici etkisi yoktur.

DENİZ KADAYIFI Carrageen
Dahilen, çok kullanılan bir göğüs yumuşatıcı ve öksürük kesicidir.

Devamı var. Sevgili Osman Günay'a teşekkürler.

 Tadımlık Şiirler


SONBAHAR

Sonbaharın sessizliğiyle yaşarım hayatı bazen
gözlerimden akan her damla bir yağmur
aldığım her nefes bir rüzgar sanki
saçların bir ağacın yaprakları gibi eserdi rüzgarla
oldum olası sevdim son baharı
Kül rengi bulutlar hele o toprak kokusu
sanki bir hüzün sahnesi
Tane tane yağan yağmurun her damları bir nimet
Her damlası hayat verir,
belki solarken bir çiçeğe
Ama o sessizlik yok mu
Sanki bişeylerin yası tutuluyor.
Yapraklar solgun sapsarı kesilmiş
Bulutlar her an nemli gözlerle bekliyor
belki de bu yüzden ayrılığı anlatmış sonbahar insana
Bu yüzden ölümü anımsatmış
Bir yandan toprağa kavusmayı öğretmiş
tıpkı bir yaprak gibi
Bir yandan ayrılmayı hayattan,
Yaşamayı öğretmiş, hayatın sonbaharını.

Ayşegül Tuğlu

..........<>..........

SÖYLE

Güneşin ışıklarını kavuştursam saçlarında,
Gecenin karanlığına salsam.
Sonra dolasam kollarımla yıldızlar gibi ışıldayan her telini.
Kaybolabilir miyim söyler misin varlığınla anlamsızca?


Gökküşağı misali çizsem resmini bildiğim tüm renklerle,
Başka, bambaşka bir dünya yaratsam gülüşünde.
Dalsam uçsuz bucaksız sonsuz gözlerine...
Bilmiyorum ulaşabilir miyim o büyük doyuma?
Kavrayabilir miyim sıcaklığınla seni ve beni?

Gülünü koklayan bir bülbül gibi,
Doyasıya çeksem, sindirsem kokkunu içime.
Anne kucağının şefkatini bulsam kollarında.
Ağlasam çocuklar gibi,
Özlem tüten gözyaşlarımla yalvarsam,
Kalabilir miyim öncesini yaşanmamış saydığım bu anda.

Filiz Kaya

 Biraz Gülümseyin


701 Nolu parça

Bir otomobil plazasının satış showroom'una sarışın bir bayan müşteri gelerek " 710 ' luk kapak " aradığını söyler..
Satıcılar hemen yedek parça bölümünden birini oraya çağırırlar ve kadının talebini iletirler.
Herkes kadına ve birbirine şaşkınlıkla bakar.Hiç kimsenin parçayı tanımadığı yüz ifadelerinden belli olur.
Kadın ise, ısrarla bunun, motorun bir parçası olduğunu, bir şekilde kaybolduğunu ve yenisinin gerektiğini söyler.Bu esnada, uyanık bir satıcı kadına yedek parçanın skeç resmini çizip çizemeyeceğini sorar.
Sorunun çözüleceği umuduna kapılan kadın hemen kağıt kalem isteyerek takriben 8 cm. çapında bir daire çizer ve içine de " 710 " yazar. İşlem sonuç verir... Uyanık bir yedek parçacı parçayı tanır... !!!

Yandaki soru işaretini tıkladığınızda parçanın gerçek resmini göreceksiniz!!!


 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.kalan.com/scripts/default.asp
Kalan Müzik sanatçılarının kliplerini televizyon ekranlarında pek göremezsiniz.. Hem sansüre uğrar hem de popüler kültürün kurbanı olur. Hali hazırda yirminin üzerinde klip mevcut ama kaçını izleyebildiniz şimdiye kadar?.. İşte izlemek için bir fırsat.

http://www.barismancointeractive.com/
Barış Manço severlerin desteğiyle büyümeye çalışan interaktif bir site. Kendiniz için ilginç bir çok şey bulabilirsiniz; fakat beni asıl ilgilendiren çocuklar... Mançocuk başlığı altında çocuklara internet ve faydaları hakkında bilgiler verilmesi bence çok hoş.

http://www.fourmilab.ch/earthview/vplanet.html
Dünyanın gece ve gündüz olan bölgeleri, dünyanın güneşten ve aydan görüntüleri, dünyanın karanlık yüzü, dünya yörüngesindeki bir uydudan görüntüler ya da çeşitli şehirlerin üzerinden görüntüler...

http://www.spikything.com/
Tamamen flash ortamında hazırlanmış orjinal bir site. Gerçekten çok hoş görsel efektlerle süslenmiş. Flash animasyonları ve özellikle minik oyunları sevenlere tavsiye olunur.

 Damak tadınıza uygun kahveler


WorldTime v6.0.0.937 [2364k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105266
Süper bir zaman ayar programı. Zamanla ilgili her türlü bilgiye erişim imkanı sunan program, alarm, kronometre, dünya ve internet saatlariyle donatılmış. Ayrıca içinde bir de zaman hesap makinesi barındırıyor. Son derece kullanışlı, tavsiyeye şayan.

Stickies v4.0a [522k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105267
Daha önce önerdiğim post-it programlarına güzel bir örnek daha. Kendinize göre tanımlayabileceğiniz not kağıtlarını masaüstünüzde istediğiniz yerde saklayabiliyorsunuz. Alarm özelliği sayesinde hiç bir şeyi kaçırmıyorsunuz. Dilerseniz network üzerindeki dostlarınıza notları yollayabiliyor, email olarak gönderebiliyorsunuz. Şu ana kadar çıkan post-it programları arasında en iyisi gibi görünüyor.
http://kmarsiv.com/sayilar/20020925.asp 25 Eylül 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com