|
|
|
25 Ekim 2002 - Bir Aydın Havası daha... |
Merhaba Kahveciler,
Dün gece matbaayı epeyce geç açtım. Şu anda saat 4'e gelmek üzere. O yüzden izninizle bugün kısa kesip gideceğim. Bu işi bir düzene koymanın zamanı geldi galiba. Böyle yarasa gibi yazı yazmaya kalkınca, insan kendini karanlıklar prensi falan sanıyor. Ona buna saldırıyor. O nedenle bu yazma işini mümkün olduğunca gündüze kaydırmak artık elzem oldu.
Efendim, 2 gündür yayınladığım "BEN KAHVECİYİM" butonu çalışmasını bir daha denememek üzere rafa kaldırdım. Zira, sizlerden gelen mesajlardan anladığım kadarıyla, pekçoğunuz posta alışverişinden öte internet kullanamıyorsunuz. Bu nedenle de web bağlantılı işlemlerden ve resimlerden mahrum kalıyorsunuz. Amma demokrasilerde çare tükenmez, Kahve Molası'nda hiç tükenmez. Önümüzdeki haftadan itibaren 2 ayrı posta seçeneğini daha hizmetinize sunuyorum. Birincisi "Digest", yani haftalık tüm yazıların text halinde tek bir sayıda toplandığı ve hafta sonlarında tek bir seferde gönderildiği şekil. İkincisi ise "Compiled HTML", yani size bir zip'li dosya göndereceğim (direkt exe olarak gönderemiyorum, zira mikroplu diye sunucular siliyor.) siz onu açıp içindeki exe dosyasını çalıştıracaksınız. Hop Kahve Molası tüm ihtişamıyla karşınızda. Bir sayı yaklaşık 500KB kadar tutuyor ama isteyenler için hazırda bekleteceğim. Arzu edenlere de göndereceğim. Bu yöntem PDF den daha kullanışlı oluyor. Çünkü sayfa üzerindeki linkleri, internet bağlantınız olduğunda rahatlıkla kullanabiliyorsunuz. Başka bir yöntem aklınıza geliyorsa lütfen söyleyin, Ben sınırları zorlamaya hazırım, yeterki siz daha fazla katılın, okuyun, yazın.
Hepinize yağışsız, mutlu bir hafta sonu, 29 Ekim'i fırsat bilip biryerlere kaçanlara da gıpta eder, iyi eğlenceler dilerim. Gözümüz yok da, neden olsun şimdi dimi ama?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
İMZA GÜNÜ: TAYFUN PİRSELİMOĞLU
Hayatların, rüyaların içine girip çıkmak, onları didklemek, birinden diğerine atlamak, gizli günahlara, hain pusulara, utanca, iyiliğe ve kötülüğe tanıklık etmek. Tayfun Pirselimoğlu, Ortadoğu Teknik Üniversitesinden mezun olduktan sonra Viyana Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisinde resim ve gravür okudu.
İstanbul, Viyana, New York, Budapeşte ve Talinn gibi pek çok yerde kişisel sergiler açtı ve karma sergilere katıldı.Birçok uzun ve kısa film senaryosu yazdı. İlk kısa filmi "Dayım"ı 1999 yılında gerçekleştirdi. |
|
Venedik, Montpellier, Angers, Bilbao gibi birçok festivale katılan film uluslararası birçok ödül aldı. İkinci kısa filmi olan "Il Silenzo e D'oro"yu (Sükut Altındır) 2002 yılında İtalya'da çekti. Pirselimoğlu'nun ilk uzun filmi "Hiçbiryerde" yine 2002 yılında gerçekleşti. Film ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterildi ve çeşitli ödüller kazandı.
İlk romanı "Çöl Masalları" 1996'da Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı. İkinci romanı "Kayıp Şahıslar Albümü" kısa süre önce yayınlandı. Yazar 21.Tüyap İstanbul Kitap Fuarı'nda "Kayıp Şahıslar Albümü"nü imzalayacak.
Tarih: 27 Ekim 2002, Pazar
Saat: 14:00-16:00
Yer: 21.TÜYAP İSTANBUL KİTAP FUARI
OM Yayınevi Standı 412-C
Beylikdüzü Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi
HAFTANIN FİLMLERİ
INSOMNIA / UYKUSUZ
Konu :Los Angeles polisinden dedektifler Will Dormer (Al Pacino) ve Hap Eckhart (Martin Donovan), küçük bir Alaska kasabasına 17 yaşında bir kızın öldürülmesini araştırmaya giderler. Araştırmaları sonucunda Walter Finch (Robin Williams) adında bir yazardan şüphelenir ve peşine düşerler.Sisli bir sahilde köşeye sıkıştırdıkları Finch, Hap'ı öldürür ve kaçmayı başarır. Başarısızlığa uğramanın ve ortağının ölümünün öfkesiyle Dormer, Finch'in peşine düşer. Bu kez yanında yerel bir polis memuru olan Ellie Burr (Hilary Swank) vardır. ikili, Finch'in zekice ördüğü entrikalar ağı içerisinde intikam ve adalet için çabalar.
Yönetmen: Callie Khouri
Oyuncular: Al Pacino, Robin Williams, Hilary Swank, Maura Tierney, Martin Donovan
Web Sitesi: insomniamovie.warnerbros.com
|
|
|
DIVINE SECRETS OF YA-YA SISTERHOOD / ARAMIZDA KALSIN
Konu : Rebecca Well'in başarılı romanından yönetmen Callie Khouri tarafından sinemaya uyarlanan film, genç bir kadının bir gün postayla kendisine gelen paketten annesinin günlüğünün çıkmasıyla başlıyor. Genç kadın, günlüğü okudukça, annesinin ve onun en yakın iki kızarkadaşının birbirleriyle olan yakın dostluklarını ve aralarında geçen ilginç olayları öğrenir.
Yönetmen:Callie Khouri
Oyuncular:Sandra Bullock, Ashley Judd, Ellen Burstyn, James Garner, MAggie Smith
Web Sitesi: yayasisterhood.warnerbros.com
|
|
Ankara'lı Kahveci : Serpil Yıldız |
BİR DENE"ME" DAHA!!!
Bir veda yolu biliyorum, istifayı sağlayacak yaşamdan. Ondan önce, yapılacak bir iş duruyor önümde kendime dair!
Hiç anlamadım/anlatamadım, hep anladım/anlattım kendimi aslında; hiç bilmedim neyi istediğimi/istemediğimi; bir yanda da hep bildim neyi istediğimi/istemediğimi. İki uzak mı uzak uç. Bir gidip bir geldim, bir o uca bildiğim, bir bu uca bilmediğim.
Titrek biriyim ben. Havalar soğudu diye, sanmayın ki üşümekten! Titreyen biriyim ben, sanın ki gidip gelmelerden.
…Sanmayın ki kararsızım/kararlıyım, sanmayın ki duyguluyum/duygusuzum, sanmayın ki mutluyum/mutsuzum, sanmayın ki yaşanmış/yaşanmamış bir hayat var, sanmayın ki ölüyorum/ölmüyorum…
Hiç bir şeyi sanmayın… "Sanmayın" ki, yargılar sizi de, beni de unutsun. Yargısızca anlayın! Ne anlatırsam anlatayım, anlamak istediğinizi anlayacaksınız ya nasılsa…
Bir kez, bu kez, son kez, bir şans tanıyın bana. Şimdi, tam da şimdi anlamaya çalışın, en anlaşılmaz görünen sözcüklere sığdırmaya uğraştığım beni. Kopsun yargılarınız beyninizden, uzak durun yüreğinizden, tümüyle silin düşlerinizden. "Hiç" yapın beni; yapın ki, yabancılaşsın söylediklerim, tanımayın.
Şimdi "sıfır zamanım". Ben, yeni bir sallantıdayım. "Hiç"ten sıfıra getirin beni. Usulca yapın bunu, kimse duymasın. Susun! Susturun! Lütfen susturun kendinizi, benim seslenişim dışında tüm sesleri. Dinlemeyin bilgisayarınızda mp3'leri, duymayın kapınızın zilini, koşmasın parmaklarınız klavyelerde, çalmasın telefonunuz… Anlamıyor musunuz, mutlak sessizlik tek ihtiyacım? Siz bile siz olmayın, başkası hiç olmayın. Buluşalım sıfırda. Yargısız başlayalım. Ben anlatayım, siz dinleyin sıfırı. Ben anlatmayayım, siz arayın sıfırı. Siz anlatın sıfırı, ben dinleyeyim.
…"sıfır, bir başlangıç", "sıfır, bir bitiş", "sıfır, bir geçiş", "sıfır, bir varış", "sıfır, bir geliş", "sıfır, bir gidiş", "sıfır, bir nokta", "sıfır var", "sıfır yok", "sıfır, bir gerçek", "sıfır, bir ütopya", "sıfır, bir anlam", "sıfır, bir anlamsızlık" …………"sıfır, bir n", "sıfır, bir n değil"…….
Offff! Hangi sıfır benimdi? Hangi sıfırda buluştuk? Hangi sıfırı anlattım, hangi sıfırı anlattınız?
Sıfır, sıfırlara ulaştı. İnsaf yahu! "Sıfır da sonsuzlaştı."
Bir tek veda yolu bilmiyorum, istifayı sağlayacak yaşamdan. Vazgeçtim! Çoktan vazgeçtim, "kendime dair"i bile söylemekten. En iyisi, yeniden "hiç"e yollayın beni, ister gürültüyle ister sessizce.
Zaten, ne farkeder ki?
Serpil Yıldız
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Erişte No : 1 |
|
Erişte'lerimin en büyüğüdür o ! Okula yeni başlamıştı ben evlenirken. Ankara uzaktı o zamanlar bize, yılda bir kez ancak görürdüm. Bir başka olurdu kurban bayramları Ahmetli'nin. Tüm Erişte'ler Dede ve Süper Babaanne'nin evinde toplanır, ortalık cıvıl cıvıl, geleni gideniyle müthiş bir trafik yaşanırdı. Gitgide ben de alışmaya başladım bu kalabalık ortama. Dile kolay 3 ağabey, 3 bayan bacanak, her birinde 2'şerden 6 erişte. Toplam nüfus Bodrum'un yaz zamanı gibi yükselmiş 16'ya, topu topu 2 kişilik aile için. Ama onlar çok mutlular elbette, allah rahmet eylesin Dede titrerdi üzerlerine, her birine ayrı ayrı ilgi, erkenden kalkar, onlara kahvaltılar hazırlar, tepesine çıkartırdı...
Ahmetli; her ne kadar ilçe olsa da bugün bile bir kasaba bence. Eski geleneklerin bugün dahi sergilendiği o 2 katlı evde kapı zili hiç susmazdı. Arife gecesinden hazırlanırdı bozuk paralar, şekerler, balonlar... Duyan gelirdi elbette şeker toplamaya, bayramlık kapmaya.
Sanırım yine böyle bir bayramda emzik bıraktırmaya çalışıyorlarmış Eda'ya. Köşeyi dönünce 150 metre ötede de süper babaannenin kız kardeşi oturuyor. Eda ağlayınca kapmış götürmüş Zafer Teyze kendi evine ve de konuyu bilmeden tutuşturmuş ağzına emziği ... Böylece kesilmiş ağlaması Eda'nın, sadece "Ben Haher Teyze'ye gidiyom !" diyormuş saat başı ..! Ev halkı da çok kolay oldu şu emzik davası diye seviniyormuş bilmeden. Ankara'ya dönünce durum aydınlanmış ama 4 gün Eda Sultan olarak yaşamış hayatını benim No:1 ...!
" Yafu ! Şu bizim nişan, düğün resimlerinde neden sürekli Eda var ? Adam gibi bir
resmimiz yok sen ve ben olarak hani ! " diye bir zamanlar eşimle konuşmuştum. Meğerse çok KISKANÇ imiş benim No:1 ve büyüdükçe anlar olmuştuk konuyu. Kıskandığı da pek benzediği Hala'sı değilmiş aslında ! Zaman çabucak geçiverdi ve üniversiteyi bilem bitirdi Eda hatta çalışmaya bile başladı. Yolu da bir şekilde İstanbul olunca yeni ev açma şimdilik dedik. Yaklaşık 1 yıldır 3 gün İstanbul, 2 gün Ankara şeklinde geçiriyor günlerini. Biz de sağa sola; " Paramız ancak part time abla tutmaya yetti oğlumuza ! " deyip avunuyoruz...
Babası tarafından "en güzel kahve yapan kız" olarak lanse edilse de Eda, biz onu hazırladığı salata soslarıyla daha çok beğeniyoruz ! İstanbul'un altını üstüne getirip, gezmedik yerini bırakmadı. Bence o bir sinema delisi ama en deli olduğu konu kendine bir "ayakkabı" satın almak. İstanbul'a geldiğinde ve ilk kez ayakkabılarını bizim portmantoya koyarken: "Hala'cığım, senin ayakkabı numaran kaçtı ?" diye sormuştu ..! Tehlike olmadığını anlayınca dolabımız ayakkabı ile dolmaya başladı. Ona;
"Kızım Eda, istersen sana dolapta ayakkabı rafı ayarlayalım, birkaç çiftini taşıma, hem Ankara'ya gittiğinde kendi dolabına bakıp boşyer bulunca ayakkabı satın almak için hatırı sayılır bir nedenin olur !" diye ürettiğim projeye balıklama atladı tabi ..!
Hay dilimi eşek arısı sokaydı da demez olaydım, sıkış tepiş oldu benim raf, üst üste koymaya başladım pabuçları, en iyisi arabada mı taşısam ne ? Terlikle inerim arabanın yanına, açarım bagajı, seç-beğen giy anasını satiim !
Aşk olsun doğrusu Enişte ! Vardır bunda da bir hayır işte !
"Sürekli İstanbul'da kal !" tekliflerini düşüneceğimi söyledim bu gidişte !
Sen DÜŞÜN kızım, tamam dersen biz 4 odalı eve TAŞIN bölümüyle ilgileniriz...
asesen@turk.net
|
|
Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay Oy-Aman-of |
|
Yaw arkadaşlar pek iyi pek güzel de, kime oy vereceğiz bilen var mı?? Anadolunun bağrındaki memlekette 80 yıllık cumhuriyet, o insanların yaşadığı bir kaç yüz yıllık imparatorluk, daha geri giderseniz de bir kaç bin yıllık medeniyetler serisi ile karşılaşacaksınız.. Bu bahsettiğimiz toplumlarda da böyle bir durumla karşılaşıldı mı acaba pek merak ediyorum..Seçimlere günler kala aklı başında, kafası yerinde biri ( bu ben oluyorum, gülenlere bozulurum!!) kime oy vereceğini bilmiyor!! Kimse bilmiyor, o kadar araştırma, kamuoyu yoklaması yapılıyor, sandıktan ne çıkacak bilinemiyor (bu arada hoş bir şey var, Demirel çıkmayacak, bu kıyak bir durum).. Daha bir kaç aylık hikaye, bendeniz safça "Eh artık, o kadar hortum, yolsuzluk, rüşvet ortaya çıktı, Gladio, Susurluk gibi kelimeler, "derin devlet" gibi kavramlar yaratıldı, siyasetin temizlenmesi, anlamının değişmesi, Türkiye insanının geleceğinin oluşturulması gerekiyor artık" diye söyleniyor, kös kös düşünüyordum ki; İ.Cem ortaya çıkıp, (hizip-mizip ne derseniz deyin) Türkiye siyasetinde karşılaşılmamış bir atakla gündeme geldi.. Bendeniz cennetkuşu da çoğunuz gibi ümitlendim hemen, etraftan da sesler yükseldi " işte Türkiye ye lazım olan budur, yeni siyaset, yeni politikacı, hemen seçim yapalım %30-40 da oy alırız, al sana Yeni Türkiye !!"( siz öyle sanın!!)
Seçim de ufak tefek çelme engelleme ve obstrüksiyonlara rağmen olacak yakında, ama görüntü değişiyor durmadan.. İ.Cem in lokomotifi durumundaki İMF memuru, çark edip Antalyalı Deniz Bey e yanaştı, Atatürk ün partisi birden reyting almaya başladı.. Bu arada Ecevit in yakını Hüsam Efendi YTP de Sayın Cem le flörtte...Oy oranı yüksek dinci-sağcı-şeriatçı partiyi de ha babam kapatmaya, seçime sokmamaya, başkanını tacize çalışıyorlar... Bu arada DGM savcısının da bir hanım ile yatakta videoları çekilip ortalara düşüyor..Doğu Bey televizyonlarda iktidar şarkıları söylüyor,Erbakan hala ortada,Tansu Hanım, Mesut Bey de eski sistem seçim otobüsü gezileriyle oy istiyorlar da kim verir bilemem..Haa, bir de "genç" arkadaş var, "KDV yi kaldırıcam, bedava kitap, 250 il, Motorola yı nasıl kazıkladıysam tüm dünyayı kazıklarım, en kazıkçı, en üçkağıtçı devlet biz oluruz, walla-billa diyorum bak" şeklinde konuşuyor..Daha doğrusu konuşturuluyor, "imajmekır" ı bilem varmış!!! Artık toparlayamaz oldum ben bu işi, oy istemeğe hakkı olmayanlar, hatta Japon olsa "harakiri" yapması gerekenler televizyonlara çıkıp "vatan millet" diye konuşmuyorlar mı, en çok buna tutuluyorum.. Üstelik te hala kime oy vereceğimi bilmiyorum.. Ama biliyorum ki; ben demokratım, uluscuyum, özgürlükçüyüm devletin olmadığı kadar.. Benim oyuma layık da politikacı yok !! Üstelik seçim yasası gibi bir öcü daha var ki; hem kimse memnun değil, herkes değişmesinden yana ama, bir türlü değişmez, "oylar boşa gitti, barajı aştı-aşmadı" gibi detaylarla uğraşıp dururuz.. İ.Cem e politikaya getireceğine inandığım yeni kan için oy verebilirim, yanında Hüsam Efendi gibi bir politikacı olmasa..Deniz Bey e de verebilirim, yanında İMF memuru olmasa (göz göre göre de Amerikan mandası kabul edilmez ki!!!) , Doğu Bey e de verebilirim tutarlılığından dolayı, savaş senaryoları olmasa !! Öbürlerini geçiyorum kendi payıma siyasi ve dünyevi görüşüme binaen !!!
Neyse uzatmayalım, uzadıkça sapıtacağım yine... Şimdi topu Cem Bey e atma zamanıdır.. Topu ona atalım ki; bir "kahveci klanı" seçimi yapsın.. Yeni icat "kahveciyim" butonu gibi seçim pusulasını koyarsın sayfaya, kahveciler oy verir, sonuçları açıklayıp başımıza neler gelecek kestirebiliriz belki.. Zaten "kahveci" seçiminden ne olacak, kıyak bir sonuç çıkar da azıcık ta olsa ümidimizi filizlendiririz belki, hem "seçimcilik" oynamadık kaç zamandır...
Hadi hepsini bırakın, eski usulmuş ben geçen gün denedim pek güzel oldu... Lüferinizi mangaldan aldıktan sonra, limon, zeytinyağı, azıcık hardal, tuz karabiberi çırpıp yaptığınız sosa yatırın..Sosa bulanmış parçaları lüpletirken de kime oy vereceksiniz düşünün..Ben dün akşam lüferi götürürken kime oy vereceğimi buldum.. Lüferedir kıymetli oyum!!!
Hepinize deniz kokulu selamlar.....
Osman Günay
osmangunay@superonline.com
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Ü ç ü n c ü B ö l ü m :
Kamu Sektörü: Protokoler Alana Giriş
1- Adam Smith Yanılıyormuydu?
Adam Smith 250 yıl önceki bu görüşlerinde yanılıyormuydu? Bence hayır, yanılmıyordu. Rekabetin bir şekilde kaliteyi ve üretkenliği arttırdığını, keyfi müdahelelerin ise verimliliği düşürerek ekonomik kayıplara yol açtığını yıllar önce görüp bunları sistematik bir ekonmi kuramı halinde tüm insanlığın hizmetine sunmuştu.
Öyle anlaşılıyor ki Adam Smith'in devlet müdahelesine karşı çıkması nedeniyle kamu yönetiminin ruhuna aykırı bulunan ve bu yüzden daha çok özel sektör açısından yorumlanan kuramının kamu yönetimine de uyarlanmasının zamanı çoktan gelip geçmiş bulunuyor. Zira onun söylediklerine önemli ölçüde kulak veren özel sektör alıp başını gitmiş, bu gün "küreselleşme" dediğimiz büyük bir oluşumun kapıların zorlarken kendi kurallarını kendisi koyma alışkanlığındaki kamu sektörü giderek kendisinden bekleneni vermekte zorlanan bir kötüleşme sürecinin son safhalarında ağır bir yeterlilik sınavı veriyor adeta...
Tüm bu olup bitene bakarak üç sonuç çıkartmak mümkündür:
1- "Emek + Sermaye = Ürün" şeklindeki temel ekonomi formülü ile düşünürsek, kamu sektörünün sermaye açısından özel sektörden daima daha iyi konumda olduğunu söyleyebiliriz.
2- Buradan hareketle, özel sektör ile kamu sektörü arasındaki gelişmişlik farkının sermayeden ziyade "emek" faktöründen kaynaklandığını ileri sürebiliriz.
3- Adam smith'in emekle verimlilik, dolayısıyla emekle ürün arasındaki bağlantıyı vurgulayan sözlerini dikkate alan özel sektörün, o sözleri baş düşmanına ait olduğunu düşünerek yadsıyan kamu sektörüne kıyasla, emek faktörünü çok daha iyi kullanarak belirgin bir farklılık yaratmış olabileceğini düşünebiliriz.
Dolayısıyla, bugünkü deyimle "insan kaynakları kullanımı" alanında kamu sektörü ile özel sektör arasındaki farklılığın bu iki sektörün gelişim çizgilerinin ve ulaşmış bulundukları ı gelişmişlik noktalarının da farklı olmasına yol açmış olduğunu kanıtlanmamış bir postula olarak ortaya atabiliriz.
Şimdi bu sonuçlar ışığında her iki sektördeki emek faktörünün, yani insan kaynakları kullanımının nasıl farklılaştığına ilişkin gözlem ve incelemelere başlayabiliriz.
Kim bilir, belki de bu sayede Adam Smith'in çeyrek asırlık düşüncelerinin kamu sektörünün protokoler alanına ayak basmalarını da sağlayabiliriz...
Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_9.asp
Devamı var
|
Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler |
Hurma: Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori içerir.
Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar antioksidan, yani vücudu temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.
Devamı var...
|
Cem Bey günaydın,
Sizinle bir anımı paylaşmak istedim.Harika başlayan bir akşam yemeğinin nasıl keyifsiz bittiğine dair... Karşı tarafta oturanlar bilirler Marks & Spencer'ın en üst katında bir İtalyan lokantası vardır. Restoranın kasvetli rengini ve dekarosyonunu servis elemanlarının o içten,samimi, güleryüzlü davranışları bir anda ısıtıverir. İşte bu yüzden ayağım hep gider oraya. Geçenlerde tekrar gittik eşim ve ben yoğun geçen bir alışveriş günü sonrası, kaybetmiş olduğumuz enerjiyi ve gülümsemeyi bulmak için. Ve telafi etmekte geçikmedik, servis elemanlarının masamıza gelip konuşmasıyla..Bu kadar içten, bu kadar güleryüzlü, bu kadar ilgili....Hakikaten taktire değer...Keşke hepsinin adını hatırlasaydım....Herşey harika devam ederken hesabın gelmesiyle ,sektörden olmamdan dolayı inanılmaz ters gelen bir uygulamanın yapıldığını gördüm. Hesaba 2.700.000tl parmesan eklenmişti. Herhalde yanlışlık yapmışlar diye düşündüm. Çünkü biz spagetthi ısmarlamıştık. Servis elemanına sordum. Sorduğum soru karşısında cevabı verirken yüzündeki o sıkıntıyı kelimelerle ifade edemiyorum size.
"Ben hemen şefimi çağırayım" dedi ve kaçarcasına gitti.Birazdan aynı kibarlıkta, güleryüzlü şefi yanımıza geldi. "Nasıl yardımcı olabilirim?" diye. Ben de kibarca bu 2.700.000Tl lik parmesanı sordum. Verdiği cevaba hakikaten şaşırmamak mümkün değil... "Efendim parmesanın kilosu 35 milyon (haklıdır), müşterilerimiz parmesan isterse ne yazıkki patronumuz (sonradan öğreniyorum Nişantaşı Cafe Keyif'in sahibi) bunu faturaya ekletiyor. Ve ekledi çok haklısınız bizde ilettik ama .... deyip, hakikaten yüzünün kızardığını görüyorsunuz...BU NE SİSTEM!!!!! Spagetthi'nin üzerine serptiğiniz 2 kaşık parmesan için(bu arada içine rendelenmiş kaşar
karıştırılmış) 2.700.000tl.....AYIPTIR, BU NE SİSTEMDİR!!! Ayrı belirtme, spagetthi'nin fiyatına ekle... Tek kızdığım tüketicinin artık bilinçli olduğunu anlamamaları işletmelerin...
Saygılarımla,
Yeşim Özgün
|
OYUNUNA GELDİN YAŞAMIN
koparıp da yüreğinin pırpırlarından
katlayıp cebine koyduğun körkütük birkaç dize
bir de düştü mü önüne
oyununa gelirdin gece yarılarının
şu sendeki sevda
uzak dağ köylerinden buralara taşıdığın
yitik kuşların ikincil düşleri
boşuna yer arardı kendine
sen hep o kadınlara giderdin
sözlerin gözlerle söylendiği kaldırımlarda
çoktan kim vurduya gitmiş
o kadınlara
yırtık bir merhaba
ağzının karanlığından saçılırken ortalara
duyan bile olmazdı seni
umudun yangın yeri odalarda
bir de koğuş arkadaşların
içlerinde aykırı rüzgarlar esen
jilet bakışlı üç beş serseri
hatırlar mısın
abanıp abanıp da
ranzalara
kapanın elinde kalıyordu ipleri
biri inmeden daha
öbürü kalkıyordu perdelerin
bir başladı mı vurmaya
kötü vururdu bu İstanbul
sen nerden bilecektin
olmadı işte
yağamadın bir türlü
şöyle doyasıya
kendi bulutlarından
yanlış bir köşesine koymuşlardı seni
oyununa geldin yaşamın
Tekin Gönenç
..........<>..........
BANA YALNIZ KUŞLARI VE ÇOCUKLARI BIRAKIN
sen susunca
askıya alır birileri
senin yerine
senin düşlerini
dinle bak
o sen değilsin ki
onlar yine
soluk soluğa senin içinde
denizine varmadan
yorulup dönen sular
birden kayboluyorsa
solgun çizgilerinde yüzünün
birkaç kulaç daha kayar
senden öteye zaman
tam inecekken
sarılıp iplerine usancın
çözülür birer birer
dilinin ucundaki sözler
gidin dersin
hepiniz gidin
bana yalnız kuşları
ve çocukları bırakın
Tekin Gönenç
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.e-yaris.net/
Türkiye'nin bilgi yarışması sitesi. Bilginizi sınamak, televizyondaki yarışmalara hazırlanmak için televizyon başında beklemek zorunda değilsiniz. e-yarış.net'in genel kültür, aktüalite, spor, tarih, coğrafya, müzik vb. kategorilerdeki nitelikli soruları... Sanal ortamda bilgi yarışması.
http://www.webservis.org/home/default.asp
Webservis.Org Asp konusunda türkçe kaynak arayışına çare olmak amacıyla hazırlanan bir site. Bu siteden tam olarak yararlanabilmek için üye olmak gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla temel amaç asp uygulamaları konusunda ortak çalışmalar yapmak.
http://www.dekorasyonmerkezi.com/
Evinizi, ofisinizi veya yazlığınızı dekore etmek için danışabileceğiniz ve isterseniz profesyonel yardım alabileceğiniz sağlam bir kaynak.
http://www.bilimmerkezi.org.tr/
İTÜ Taşkışla tesislerinin içinde Deneme Bilim Merkezi adı altında bir mekânı var. İçinde yıllardır her şeyi deneyerek öğrenebileceğiniz bir mekân yaratılmış durumda. Bu ilginç mekânı ve ülkemizdeki diğer bilim merkezlerini isterseniz bu adreste internetten de gezebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Scott's Box Shot Maker v2.0 [1.8M] W9x/2k/XP FREE
http://www.boxshotmaker.com/
Üzeri kendi logonuzla donanmış bir sanal ambalaj kutusu yapmak isterseniz bu programı kullanabilirsiniz. Aslında var olamayan sanal ürün paketleriyle ilgilenen grafikerlere duyurulur.
UnderCoverXP v1.0 [599k] Win9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105477
CD yazıcılar çıktı çıkalı, bir çoğumuz kendi CD lerimizi hazırlamaya başladık. Peki bunların kapaklarını hazırlayabiliyormuyuz? Hayır diyenler için bir program. Her türlü resim formatını destekleyen yazı karakterlerini gerektiğince kullanan güzel bir program. Tabi çıkış almak için bir yazıcıya ihtiyacınız olacak.
|
|
|