KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Milenyumun Mandalı

 31 Ekim 2002 - Necefli Maşrapa


Hepinize kocaman bir merhaba,,

Bilgisayar denilen kul yapısı matbaamdaki teknik bir arızadan dolayı bu gece de çok geç kaldım. Bu aletler iyi güzel de ne zaman ne yapacakları belli olmadığından, hiç umulmadık zamanlarda insanı çileden çıkarabiliyor. Allahtan 1,5 saat süren bir uğraştan sonra tekrar eski haline getirmeyi becerdim, aferin bana. Bu kısa girizgahtan da anlıyabileceğiniz gibi bugün de kısa kesip meydanı aşağıdakilere bırakmak yanlısıyım. Eee ne demişler iş bilenin kılıç kullananın. Biliyorum "kuşananın" olacak doğrusu ama bizim Kahve Molasında kılıç klavyeyle eşdeğer olduğundan kuşanma yerine kullanma daha uygun düştü napalım. Neyse böyle incir çekirdeğini doldurmayacak laflar edeceğime, en iyisi meydanı terk edip hemen asıl sahiplerine bırakayım. Allahaısmarladık efendim...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   Yaz bitti

Marmaris te sezon sonu gelişi, o sert yaz renklerinin yumuşamasından, akşam serinliğinden, bir de oltalardaki balıkların irileşip çoğalmasından belli olur...Haftasonu denizdeyiz, akşamüstü de kıyı kıyı "rapala" sürütüp, bir kadeh içki eşliğinde gün batımını seyreyliyoruz. Oltayı görüp te aklına intihar gelen bir turna balığı kokpiti ziyarete geldi..Turna güneyin en lezzetli balıklarından biridir bana göre. Barakküdanın ya kendisi, ya da pek yakın akrabası, hem dişleri hem de canavarlığı pek benzer...Bendeniz de turna balığını akşama öyle mi- böyle mi kotarsam diye düşünürken aşağıdaki tarifi uydurdum, usul her ne kadar geçen ayki tarifimize benziyorsa da; tad değişik, mutlaka deneyin, hele uzakdoğu lezzetlerini seviyorsanız..

Malzeme ölçülü olmalı, iki çorba kaşığı zeytinyağı, iki çorba kaşığı soya sosu, bir çorba kaşığı bal, bir tatlı kaşığı kırmızı biber, 3 diş dövülmüş sarımsak, bir tatlı kaşığı toz zencefil, bir çorba kaşığı elma sirkesini karıştırıp bir sos yapın.. Fileto balıklarınızı parçalar halinde una bulayıp kızartın.. Sonra sosa yatırıp ılıkken de masaya getirin... Ben yanına bir de pilav düşürdüm ve de yeşil soğan/havuç şeritleri ile süsledim ki; pek uygun oldu..Eşlik etmek için mutlaka soğutulmuş bir beyaz şarap öneriyorum, hele sek bir misket şarabı bulursanız, "tam isabet" olur!!.. Kızarmış balıklar sosu emip de ağzınızda şaraba değince pek güzel bir tad oluşturuyor, turna balığının ruhu keyifle uçup gitti masadan, parlak yıldızına doğru....

Geçen sefer börekten bahsettik ya, "hamurişi" söz konusu olunca akan sular durur bizde..Ailede anne tarafı Balkanlardan gelme ya; bizde Avrupalılık en çok hamur işlerinde öne çıkar!!!! Hamurişlerinin hem Balkan mutfağında, hem de bizim aile sofrasında önemli yeri vardır.Size bir de tepsi böreği tarifi vereyim.. Bizim kuzinenin tepsisi boyutlarında börek için tarifi veriyorum.. Üç adet yufkayı alın, tepsiyi biraz sıvı yağla yağlayıp yufkanın birini tepsinin merkezine yayın..İki yumurta, bir bardak süt, yarım bardak yoğurt, biraz sıvı yağ ve tuzu çırpıp bir sos yapın.. Arasına da hazırladığınız içi koyarken, kalan yufkaları parçalayıp, sosla bir ıslak-bir kuru katlar halinda böreğinizi döşeyin.. İlk koyduğunuz yufkanın eteklerini en üste kapatarak sosunuzdan kalanları fırçayla dağıtın, çöreotu ve susamı serpin, ısıtılmış fırında pişirin.. Piştikten sonra üzerine biraz su serper, bir havluyla örttüğünüz böreği 10 dakika dinlendirdikten sonra servise geçersiniz.. İçi için de peynirli isteyenler peynir-maydanoz karışımını yufka arasına yerleştirir, kıymalı isteyenler soğan-kıyma-çarliston biber, biraz da domates rendesini pişirip böreğini kotarır.. Her zamanki gibi patatesli-kıymalı, patlıcanlı-sucuklu, pastırmalı-peynirli, pırasalı-cevizli, sosisli-kaşarlı gibi bitmez tükenmez karışımlarla börek menülerinizi zenginleştirebilirsiniz... Yukarda değindim ya; bu patlıcanlı-sucuklusu da pek enteresan, pek lezzetli olur.. Közlenmiş patlıcanları sucuk parçaları ve az zeytinyağ eşliğinde tavaya koyun, tahta kaşıkla karıştırarak ateşte hoplatın.. Sonra da böreğinizi döşer, doğruca fırına sallarsınız...Bu tarif bir İtalyan spagetti sos tarifinden esinlenip yapıldı ilk defa, senelerdir de soframızda boy gösterir....

Ben kırmızı eti pek sık yemem.. Ama bazen burnuma et kokuları gelmeye başlar, o zaman da mutlaka anlatacağım şekilde garnitürlü, mangalüstü/ocakbaşı şeklinde krizi geçiştiririm. Eğer dostlar arasındaysam genellikle olduğu gibi, rakıya özel "mezelik muhabbet" de varsa; rakıyı, yoksa özenle seçilmiş bir kırmızı şarabı ihmal etmediğimizi ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım.. Eti mutlaka tanıdık bildik bir kasaptan alır, ayrıca etin geçmişi konusunda ufak bir röportajı da ihmal etmem.. Bizim Marmaris te mukim "Tombik Kasap" ın önerisine uyarak aldığım biftek pek başarılı oldu, naklediyorum.. Eti kalınca dilimlere kestirip, sadece azıcık yassıltarak, biraz biber salçası, çekilmiş beyaz biber, defne yaprağı, zeytinyağı ve soğan suyu ile marine ettim yirmidört saat kadar..

Taze patatesleri buharda az haşlayıp, sarımsak, kırmızı biber ve rozmarinle hoplatın, (Geçenlerde Marmaris ten Mesut Kaptan "ya Osman Abi şu senin hoplatılmış patates pek lezzetli de, hoplatırken yerlere saçılıyor, n'aapayım??" sorusuyla beni gülümsetti, bizim de onun karnını doyurmak boynumuza borç olsun!!).. Belki de "yok kardeşim, ben patatesi illa kızarmış severim" diyenlerdenseniz çoğumuz gibi; taze patatesleri güzelce yıkayıp kurutun,uzunlamasına dörde bölünmüş patatesleri önce hızlı sonra orta ateşte nar gibi kızartın, süzülürken de tuzunu koyarsınız... Etleri de tavada önce bir yüzünü, sonra diğerini pişirin istediğiniz sürece.. Esas olan etleri sadece bir kere alt-üst etmektir... Patateslerin yanına koyup, aynı tavada hoplattığınız çarliston biberlerle süslerseniz etlerinizi, şarap konusuna gelebiliriz.. Sintinede duran bir şişe "96 model Antik" le pek mükemmel oldu, aklınızda bulunsun... Durup durup ta şaraba geliyoruz istemeden; ama yabana atmağa gelmez şarap konusu... Bazı market ve dükkanlarda depoya yerleştirilmeden önce saatlerce güneş altında bekleyen, açık kamyon kasalarında hoplaya zıplaya seyahat eden, lokantalarda sıcak salonlarda "dekor" olarak sıralanmış şişeleri gördükçe tepem atar bir şarapsever olarak... Seçimi kadar saklanması da önemlidir.. Hem ışıktan, hem sallantıdan, hem de sıcaklık farklarından korumak pek önemlidir şişelerinizi.. Teknelerde sintine en iyi yerdir, hem serince, hem en az sallanan bölüm, hem de şişeleri yan yatırır, mantarların kurumasını da engellersiniz...Teknemizde bir Fransız "Chateau" su kadar şarabı saklayacak halimiz yok ya; önemli 5-10 şarap pek güzel muhafaza edilir sintinede...Satın alırken de, ya stoklama usulüne güvendiğiniz bir marketten, daha iyisi de benim gibi şarap dağıtıcısından kasayla almaktır.. Ama sakın ola ki; özensiz bakkal, dandik market ve benzerlerinden şarap almayın, alırsanız da sürprizlere hazırlıklı olun..... Sonbahar renkleri gözükmeğe başladı, yakında güneye de çökecek kış öncesi serinligi... Sofralarınız keyifli, hayatınız da frişka rüzgarda dar apaz trimli yelkenler gibi olsun...

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

Cumhur Aydın

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


   Yürümek.. Yürüyüşü unuttuğumuz yerden..

Evet, 3 Kasımda sandık başında olacağız. Secim öncesi seçmen kitleleri ve onun tercihleri herkesi ilgilendirmeye başladı. Çünkü seçimler geleceğimizin belirleneceği bir dönemeç ve bunun şekillenmesi bizlerin elinde.. Tüm olumsuz deneyimlerimize karşın, buna inanmak istiyoruz.

Diğer yandan herkesin kafası yine çok karışık. Nasıl karışık olmasın ki? Çok partili demokratik yaşama geçtiğimizden bu yana farklı siyasi partiler yönetimde bulunmasına karşılık, ülkemizin Bağımsızlık Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleriyle kazandıklarından sürekli yitirişlerimiz oldu.. Hele son dönemde, büyük bir ekonomik çöküşle birlikte geniş halk kesimlerinin yoksullaşması ve belki de hepsinden önemlisi temel insani değerlerimizin erozyona uğradığı ve geleceğe yönelik umutlarımız ve hedeflerimizin kaybolduğu süreçleri yaşadık, yaşıyoruz..

Bütün bunların kader olmadığı, yanlış politikalar, tercihler ve yönelimler sonucu ortaya çıktığını bilmemiz gerekir. Oysa, bunca deneyimimize karşın; eğitimli, eğitimsiz geniş kitle yanlışların nereden ve nasıl kaynaklandığını göremiyor, düşünemiyor.. Gerekçesi bizce çok açık..

Unutuyoruz.. Unutmamız isteniyor. Aklımız karıştırılıyor.. Bunu aşabilmek olası. Ancak okumuyoruz, düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz.. Bırakınız bu yetilerden, eğitimsizlikle ve fakirlikle yoksun kalmış geniş halk kesimlerini, görece eğitimliler ve varsıllarda sorgulamıyor.. Neden?

Acaba tüm serzenişlerine karşın, bu gidişten memnun oldukları için mi? Vurdumduymazlıklarından mı? Umutlarını yitirdiklerinden, teslim olduklarından mı?

Gençlikte sorgulamıyor? Çünkü onlarda, tartışmamayı ve uyumculuğu benimsediler...

Dünyada süregelen yeni yapılanmalarda, bizim gibi sendeleyen ülkelere yaşama ve durumlarını sürdürme biçimleri neredeyse zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor..

Oysa Türkiye her hangi bir ülke, bu ülkenin insanları sıradan olabilirler mi? Öyle davranmaya, kabullenmeye hakları var mı?

1923, dünya uygarlık tarihinde, anadolu insanının aydınlanma ve özgürlük yürüyüşünde döndüğü bir büyük dönemeç idi. Bunu dedelerimiz, babalarımız başardılar..Türkiye, üzerine yapılan tüm planlara karşın; insanların aydınlanması, özgürleşmesi ve çağdaşlasması yönünde büyük adımlar atmadı mı? Yakın dönemde, bağımsızlığı tehlikeye düşürülmüş, değişik terör ve yapılanmalarla parçalanmanın birçok kez esiğine getirilmiş, kaynakları doğru kullanılmamıştır. Ancak, Türkiye tüm bu çalkantılara karşın yine de ayaktadır ve doğru yönelimlerle, yürüyüşünü bıraktığı yerden sürdürecek insan ve doğal kaynaklara, birikimlere sahiptir.

Yeter ki inancımızı yitirmeyelim.. Yalnız ülkemizin değil tüm insanlığın daha eşit, daha paylaşımcı ve daha özgür olmasına yönelik devinim, tüm geri dönüşlere karşı sürmektedir ve süreceğine inanmamız gerekir. İnsandan, onu insan yapan değerlerden umut kesmek olası mıdır? Yeter ki düşünmeye ve sorgulamaya başlayalım.

Düşünmeye ve sorgulamaya başladığımızda göreceğiz ki her seçim öncesi, gelişen halk tepkilerine saşıp kalmak, hatta kaygılanmak ve üzülmek; kişisel çıkarların peşinde, siyasetin kendi manevralari içinde yalnız oy kullanarak bir şeylerin değişeceğini beklemek; bu değisim için dış dinamiklerin ya da başka güçlerin katkılarını ummak, aydın, ülkesever yurttaş davranışı olamaz..

Özellikle bu ülkenin kaynaklarıyla yetişmiş 'eğitimli ve karnı tok insanları', geçirilen bunca deneyimden gereken dersleri çıkarmalı ve bunların ışığında aktif bir bicimde, değisik sivil ve siyasi örgütlenmeler içinde uğraşlar vermelidir. Böylece hem ülkenin nereden nereye ve nasıl gitmekte olduğunu daha iyi kavrayacak hem de geniş yığınların tepkilerini ülke yararlarını ve toplumun tümünün gelişimini kollayacak bicimde kanalize edilmesinin yollarını açacaktır.

Evet, 3 Kasımda seçimlere gideceğiz. Çok gecikmiş olsak ta, yine de sorgulamaya başlamanın zamanı değil midir? Hangi siyasi oluşumlar, şu vazgeçilemez, ertelenemez adımları; yapıları, proğramları ve kadroları gereği uygulayabilirler ya da güçlenerek bunların yolunu açarlar:

  • Ortaya konacak bilim ve teknoloji politikaları temelinde insan ve doğal kaynaklarımızı üretime yönlendirecek, bir ulusal kalkınma statejisinin benimsenmesi ve bunu planlara dayalı bir biçimde yaşama geçirilmesi,
  • Paradan para kazandıran ekonomi yerine; planlı, üretim ve istihdama, dengeli kalkınmaya dayalı bir ekonomik anlayışın benimsenmesi,
  • Bütün sektörlerde ulusal politikalar ve staratejik planların üretilip, uygulanması.
  • Toplumunun her kesiminin eğitimin bütün aşamalarından eşit bir biçimde yararlanması
  • Ulke Bagımsizligini koruyacak bir dış politika izlenmesi..
Ülke kaynaklarının, hakça ve yine bizim insanlarımız için kullanılması kaygısını duyanların, duyacakların yeni bir yürüyüş başlatacaklarına inanıyoruz..

Dünyanin tüm çocuklarına sorumluluğumuz var.. Onlara daha güzel ve daha yaşanası bir dünya emanet etmek için...

Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr

 Medyatik : Selcan Lafçı


Halk Şiiri -2-

Halk şiirinden bahsedince kafiyeyi es geçemeyiz. Lise çağlarında az mı uğraştık kafiye tutturacağız diye? Mısra sonlarındaki ses benzerliği olarak tarif edilen kafiye, halk şiirinde çeşitli şekillerde uygulanmış.

aaab :
Derviş bağrı taş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Oyundan yavaş gerek
Sen derviş olamazsın

abba :
Biraz düşündüm de derinden
Ben nasıl unuturum dünleri
Niye zindan ediyorum günleri
Zevk almalı aşkın kederinden

abab :
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır

aabb :
Küçüktüm ufacıktım
Top oynadım acıktım
Buldum yerde bir erik
Kaptı bir alageyik

Halk edebiyatının en önemli özelliği, üretenlerin halkın içinden genellikle öğrenim görmemiş kimseler olması, dolayısıyla halktan kopuk olmamasıdır. Bu nedenle dil yalındır. Şairler (ya da aşıklar demek daha doğru), gezdikleri yaşadıkları yerleri dağları, ovaları, yaylaları, ağaçları öyle anlatırlar ki, şiirlerinde doğanın hüznü, acısı, sevinci bir insan yüreğinin duyguları olarak yer alır.

Öt benim sarı tamburam
Senin aslın ağaçtandır
Ağaç dersem gönüllenme
Kırmızı gül ağaçtandır
(Pir Sultan Abdal)

Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar
(Karacaoğlan)

İşte 20. yüzyılın aşıklarından Veysel'in 'Sazım ben gidersem sen kal dünyada, gizli sırlarımı aşikar etme' diye başlayan şiirinin son dörtlüğü:
Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma

Halk edebiyatının önemli türlerinden biri olan ağıtlar da aşıkların şiir geleneğini yansıtır. Ölen kişilerin ardından, yakınlarının halk şiiri kurallarıyla söyledikleri bu dörtlükler yalın ve duygulu dilleriyle etkileyicidir. Yaşar Kemal'in henüz lise çağlarındayken, 1939-1942 yılları arasında Çukurova yöresindeki köylerden derlediği ağıtları topladığı kitabından bir kaç örnek:

İleri gel gel ey Melek
Açın yarasını görek
Altı ocak birden battı
Buna dayanır mı yürek

Atın dorusun saymazdı
Kardeşim binerdi kıra
Çarşaflı yatak beğenmez
Şimdi kondu kuru yere

Gaplan geldi heğirmiye
Yaşı vardı yiğirmiye
Datlı gibi koç yiğidi
Ana gerek doğurmıya

İki kardeşciğim olsa
Biri ölse biri kalsa
Topuz sana ağlamazdım
Sarılacak dalım olsa

Bütün Türkiye'de ünlü bir türkü haline gelen, sele kapılan Anşa gelinin ardından yakılan ağıt:

Koyun gelir kuzu ilen
Ayağının tozu ilen
Gelin Anşam sele gitmiş
Yanı çifte kuzu ilen

Koyun gelir yata yata
Çamurlara bata bata
Gelin Anşam sele gitmiş
Ilgınlardan tuta tuta

Aman Anşam yaman Anşam
Dağlar başı duman Anşam

17. yüzyılda yaşayan Karacaoğlan'ın pek çok şiiri günümüzde de türkü veya Türk Sanat Müziği olarak söylenmektedir: Bağlandı yollarım kaldım çaresiz, Bana kara diyen dilber gözlerin kara değil mi, Bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir, Ela gözlerini sevdiğim dilber, Gönül gurbet ile gitme ya gelinir ya gelinmez...

19. yüzyıldan gelen Dadaloğlu'nun Osmanlı'nın iskan kararına karşı gelip yazdığı,

'Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir'

şiirini, bugün gençler rock müziği türünde dinliyor.

Günümüzde az da olsa varlıklarını sürdüren aşıklar, bir yandan eski geleneği yaşatırken, bir yandan da doğaçlamayla şiirler söyler, başka sanatçıların ürünlerini yayar, törenlerde eğlence unsuru olarak yer alırlar.

Aslında ben maniler hakkında yazmak için oturdum bilgisayarın başına ama kaptırdım gitti. Maniler yarına kaldı. N'apim bir yanımda "Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca" diyen Karacaoğlan, diğer yanımda "Güzelliğin on par'etmez, şu bendeki aşk olmasa" diyen Veysel; kaptırmamak mümkün mü?

Devamı var.

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Hayal gücü ve yenilik...

Özel sektörde yaratıcılığın, açık fikirliliğin ve yeniliklerin en önemli kaynağı olarak korunup teşvik edilen hayal gücü kamu sektöründe adeta kullanımı yasaklı malzeme gibi muamele görür.

Kamuda kökleri geçmişe uzanmayan hiçbir şey güvenli görülmediğinden tüm çalışmalar önceden denenmiş, bilinen olgulara dayandırılır. Bu yüzden herhangi bir yeni fikir ya da önerinin alacağı ilk yanıt "Nerede görülmüş böyle bir şey?" olacaktır.



Kamu çalışanlarının işle ilgili konularda bir farenin peynirle ilgili hayalleri kadar yalın hayalleri bile bir projeye dönüştürülme şansına sahip değildir. Çünkü karar alma süreci tek yönlüdür ve daima yukarıdan aşağıya doğru işler. Özel sektörde çalışanlara dinamik bir statü verilip onların üretecekleri yeni fikirlerin birer balon gibi yönetim katına yükselmesi beklenirken kamuda çalışanlara son derece durağan bir statü verilmekte ve kendilerinden sadece yukarıdan gelen emir ve talimatları yerine getirmeleri istenmektedir.

Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_11.asp

Devamı var

 Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler


VÜCUT SU TUTMUŞSA

Kuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar. Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır.

Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4'te birini karşılar. Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar.

Tahıl: İdrar yollarını açıcı, çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların mutlaka yemeleri gerekir. Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır.

EĞER MİDENİZ RAHATSIZSA

Tarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.

Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler.

Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur.

GUT (DAMLA HASTALIĞI)

Hamsi: Omega-3 yağı açısından çok zengindir. Kolesterol seviyesini düşürür. Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve dolayısıyla da felç geçirme riskini düşürür. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır.

Devamı var...

 Dost Meclisi


Sevgili Cem Özbatur,

Sesi çıkmasa da Kahve Mola'sını kahve molası verme saatinden çok önce okuyanlardanım. Bugünkü yazınız beni çok düşündürdü. Cumhuriyet Bayramı "unutulmuş" bir bayramdı çok uzun zamandır. Uzunsa tatile kaçmak, kısaysa evde keyif yapmak için kullanılırdı. Hatta TRT'den başka TV kanalı yokken insanları non-stop merasim seyretmek mecburiyetinde olmak sıkardı... Kaç yıl sürdü bu, unuttum...

Gençliğimin, çocukluğumun Cumhuriyet Bayramı coşkusunu yeniden görmek çok mutlu ediyor. Anneannem her Cumhuriyet Bayramında beni Ankara'daki geçit resmine götürürdü. O anneanne ki, Birinci Dünya Savaşında 1914'te doğan annem kucağında, işgal altındaki İstanbul'da, kocası Sarıkamış'ta şehit düştükten sonra yapayalnız bir genç kadın... Birkaç sene orada burada barındıktan sonra, Anadolu'ya gecip, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Konya'da öğretmenlik kursuna gidip, yıllarca Anadolu'da köy öğretmenliği yapan bir kadın... Annemi, Üniversite'yi bitirene kadar okutmayı amaç edinmiş bir kadın... Peçeden, çarşafa, çarşaftan mantoya, mantodan başörtüsüne (ama şimdikiler gibi değil), tayyöre geçen ve elli yaşından sonra mayo giyip yüzme öğrenen bir kadın...Annem ve babamın yoğun çalışma hayatları nedeniyle iki erkek kardeşimle beni neredeyse yalnız başına demirden disiplinle ama büyük bir sevgiyle büyüten kadın...

İşte yeni nesillerin kıymetini yeni anlamaya başladıkları (?) Cumhuriyet böyle özverili omuzlar üzerinde yükseldi. Roman değil, gerçek bu ve bunun gibi yaşamlar... Bu Cumhuriyet'i kolay kolay yıkamazlar merak etmesin kimse...

Barış, güzellik ve sevgi ile kalın,
Bige KESMIR

 Tadımlık Şiirler


AŞKIN BABİL KULESİ

Sen ey sesine kelebek
Ellerine güz aymazlığı konduran sevgili
Yüzümde kopardığım gülün utanmaz sevinci
Midye kabuğunun içine saklayıp da dinledim
Kırlangıç gagasının oyduğu geceyi

Bir elin elimin içinde sedirlere uzanmışsın
Yalın Akdeniz güneşine serilen çamaşırlar gibi
Hemen yanıbaşımdasın, sobanın alevleriyle incelen
Işığın bir örtüp, bir aydınlattığı yüzünü seviyorum
Üzerinde sabah yıkadığım apak gömleğin
Onca güzel çoraplarını ben giydirdim

Sevgilim, sevgilim, güz esriğim
Apak kar tanelerim benim, can eriğim
Kanadını kutuplara çırptığın onca zaman
Terliklerimi terliklerinin içine koyup bekledim

Ağzımı şu burkulmuş yanından öp
Sonra bir daha, daha da öp
Sev küçük, kırılgan, önemsiz şeylerimi
Öyle ki, gittiğin zaman
Bu unuttuğum bir şey olsun

Sen benim kanayan dişimsin
Uslanmadım, yarayı dilimle deştim

Sesin sesimdir, nefesin nefesim

Özlem Sezer

..........<>..........

sevişne

öyle incinirim özlemekten, gider geyiklerin boynunu öperim
güneş damlar kuşların kanadından, gelir elimin ayasına konar
henüz çiğ yağmıştır ormana, bir içim su orada durursun
derken mimozaların arasından seslenen beyaz gül olursun

gök ceninin ilk anıdır, saçlarında simsiyah dalgalanır
kirpiklerin çatıların yağmurla öpüştüğü yere uzanır
ağzına ilişen her söz bir şiirin başlangıcıdır sanırım
çiçek ve yıldız isimlerini unutur unutur yeniden hatırlarım

bakışların yangınlar saçar da, su iklimindir senin
aynalardan yıldız öpmüş hülyalı martılar gelir geçer
biri çocukluktaki sevgilinin gözlerini yüklenmiş yüzüne
hani o kızıllığı kıyılarına vuran saçlarını güneşle yıkayan
diğeri hiç okşanmamış bir kadının hilesiz beyazlığında
martılar bulutla sevişir, akan yıldızla, bakır hilâlle ve pek çok şeyle
ben alnımı usulca yaklaştırıp ay tozlarıyla kutsanmış göğsüne
erim, yiğidim sensin benim, dölümü senden alırım
susarsın sen, lirler başlar sustuğun yerde
yüzüne çarptığın sudan kirpiklerim yanar
adı hançere karışan sevgimsin benim
mehmet'im sen ne yapsan bir şiirsin

taç yaprağının erginliğinden bir nesildir gözlerin
ıslanır ağzın daha yeni çiğ yapmış toprak gibi
an gelir, umulmadık bir yerinden gülümsersin
bir çift şahin havalanır keskin kayalıklara
besbelli bulutlar yanaşır ağzının kenarına
memleketim, yağmurun sesidir sözlerin

ay perilerini salar dudağından bir su gizi dökülen damlaya
sarnıçlarda birikir, çatılardan akarken sokulursun canıma
akşamla yatağın üstüne bırakılan kanaviçesi günlerin
sevdiğim, kalbimin içgüveyidir gözlerin...

Özlem Sezer

 Biraz Gülümseyin


Evlilik Neye Denir ?

İngiliz yazarı Bernard Shaw, son yıllarında evinin bahçesiyle çok uğraşıyordu. Bir gün karısını ziyarete gelen yaşlı bir hanım, onu elinde çapa, iki büklüm olmuş durumda görünce tanıyamadı. Gözlüklerini düzelttikten sonra :

- Günaydın bahçıvan efendi, dedi. Sir Bernard Shaw'un yanında ne zamandan beri çalışıyorsunuz?

- Kendimi bildim bileli...

- Verdikleri ücret sizi geçindiriyor mu?

- Yalnız yiyeceğimi veriyorlar.

- Bizde çalışırsanız, size yiyecek ve giyecekle birlikte yeterli aylık da verebiliriz.

- Teşekkür ederim bayan. Ne yazık ki ben, Bayan Shaw'a yasam boyu bağlıyım.

- Bu tutsaklıktan, kölelikten başka bir şey değil...

- Hayır sayın bayan. Biz buna " EVLİLİK" diyoruz.!!!!!

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.yenibir.com/yenibirkesif/0,,day~25%252F10%252F2002,00.asp?
Barometre hava basıncını ölçmeye yarar. Bir çoklarımızın evinde termometre vardır da barometre yoktur. Olanların da çoğu için pek mana ifade etmez. Halbuki barometre hava tahmininde en önemli araçtır.

http://www.hattat.org
Hat Sanatı günümüze kadar birçok safhadan geçmiş, her devirde, o devrin kullanılan dilinin, lisanının etkisinde gelişmiştir. Hat Sanatı'nın geçirdiği bu safhaların belki de en yenisi, onun Günümüz Türkçe'sine (Latin Alfabesine) uyarlanması ile aldığı son halidir.

http://www.konsept.com.tr/serbestdusme/eglence/fal/falmain.htm
Kızılderililer doğayı matematik açıdan olmasa da his dünyasını en iyi gözlemleyen insanlardır... Onlarda boş durmamışlar ve insanları gruplandırarak kişiliklerini anlamalarına yardımcı olmaya çalışmışlar... Fal, burçlar, vs...

http://www.zeugmaweb.com
Zeugma antik kentinten çıkartılan eşsiz mozaikleri, ekibiyle birlikte restore eden dünyaca ünlü restoratör Dr. Roberto Nardi ise toprak altında kalmaktan kurtarılan mozaiklerin, o dönem ustalarının tekniği kullanarak restore edildiğine dikkati çekti... Zeugmadan haberler.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Schmaili v1.11 [654k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105476
Epostalarına gülen kafalardan yerleştirmek isteyenlere göre bir program. Kurulumu ve kullanımı son derece basit. Görev çubuğuna yerleşiyor ve tek tıklamayla açılıyor. 100 den fazla hareketli ve statik kafanın bulunduğu seçenekler arasından beğendiğinizi seçiyorsunuz, volaaa.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021031.asp 31 Ekim 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com