KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator

 5 Kasım 2002 - Bardağın dolu tarafını görme zamanı


Hepinize iyi günler,

Aman Allahım, yorum duymaktan, yorum okumaktan yoruldum. Yorumlayan yorumlayana. Olan oldu. Olmuşla ölmüşe çare yok. Ama tabiki, ben de yorumlamaktan geri kalmak istemiyorum. Napim elimde değil.

Bundan sonrası için konuya 2 zıt yönden yaklaşanların buluşacakları noktanın analiziyle başlamak gerekiyor bana kalırsa. Birinci grup, haliyle en kötümser tabloyla yola çıkıyor. Değiştim dese de, ampülünü yaksa da, 99 seçimlerinde Fazilet çadırında biraraya gelen radikal seçmenin %85'i, bir başka değişle tüm seçmenin %13'ü AKP'ye kaymış. Yani Tayyip Başkan, ne kadar değiştim dese de 35'in 13'ü radikal Fazilet ya da Saadet tabanı. Acaba bu taban AKP'yi ele geçirebilir mi endişesi 1.grubu derin derin düşündürüyor haklı olarak.

2. Grup ise, olaya heyecanlanmadan, bardağın dolu olan tarafını görerek yaklaşıyor. Genel politikalarda sapma olmayacağı savıyla hareket ediyor. Sevindirici yan ise, ekonomik çevrelerin, dışarıdan Türkiye'yi gözlemleyenlerin de aynı kanıda olması. Tabi burada, akıllı bir taktikle seçimin hemen ardından ılımlı açıklamalarda bulunan Tayyip Başkan'ın hakkını da teslim etmek gerek. İşte en tehlikeli gün gözüyle bakılan dün, dolar düştü, borsa yükseldi. Demek ki neymiş, 2.grup şimdilik haklıymış. Her 2 grubunda varmak istediği yer aslında istikrar. Bugünkü tablo aynı şekilde ama CHP lehine çıksaydı, bundan pek farklı sonuçlar çıkmayacaktı herhalde. Tek rahatlık o %13'lük radikal kesimin söz sahibi olması engellenmiş olacaktı hepsi o.

Herşeyden önce hiçkimse 1 yıldan önce, bu adamların kendi tabanlarına hoş görünecek hareketlerde bulunmasını beklemesin. Takiyye yapıp yapmadıklarını en erken 1 yıl sonra anlayabiliriz. Şu anda üstlerinde bulunan kamuoyu baskısından, attıkları her adımı düşüne düşüne atacak, yoğurdu üflemeden önce ayazda bekletecekler. Kamuoyu yani bizler, üstümüze düşen görevi bu 1 yıl içinde layıkıyla yaparsak, bu süre çok da uzayabilir. Bu işin tek dezavantajı kadrolaşmanın önünün kesilememesi olacaktır. İstanbul Belediye'sinde uygulamasını gördüğümüz kadro belirleme teknik şartnamesinin devlet kadrolarını içinde aynen uygulanacağı aşikardır. Tayyip Başkan'ında tek referansı belediye olduğundan aynı uygulamanın sürmeyeceği konusunda boşa heveslenilmemesi gerektiği ortaya çıkar.

Asıl en önemli sonuç, kimse itiraf etmeye yanaşmasa da, Türkiye'nin sol tandansını kaybetmiş olmasıdır. Mevcut solun da merkezle kesistiği göz önüne alınırsa bundan böyle Türk soluna yeni yeni kavramlar ilave etmek kaçınılmaz olacaktır. Öfkeyle kaltık ama zararla oturmamak için, aldığımız dersleri iyi analiz etmemiz, bir daha tekrarlamamk için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Yani bizim genel deyişimizle, artık bir adım öne çıkmanın zamanı geldi, geçmesine izin vermemeliyiz.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • CARLSBERG THE CRANBERRIES
    Dünyaca ünlü İrlandalı topluluk THE CRANBERRIES, 10. yıldönümünün ilk konserini vermek üzere İstanbul'a geliyor. Son albümleri "STARS - THE BEST OF CRANBERRIES"in turnesi kapsamında, Carlsberg'in ana sponsorluğunda ve Istanbul Promotions organizasyonuyla ülkemize de uğrayacak olan grup, 10 yıllık kariyerlerinin en sevilen şarkılarını İstanbullu müzikseverler için seslendirecek.
    5 Kasım, 21:00 CNR Expo Center Biletler için: 0212 454 15 55


  • İstanbul Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
    Ödenekli tiyatrolar oyunlarına başladılar. Sinemadan bile ucuz olan bu kaliteli oyunları kaçırmayın, üzülürsünüz.
    http://www.istdt.gov.tr/
    http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp
  •  Kaşif Kahveci : Betül Ayhan


    EYVAH BÜYÜDÜM!!!

    Eyvah! Büyüdüm… Ben büymüüücem diye verdiğim onca çabaya rağmen büyüdüm, yada büyütüldüm. Hiç zevkli bişiy değil büyümek. Artık sol elinizin işaret parmağını sağ elinizle geriye doğru bastırıp "bak ekponansiyer(!) artan fonksiyon yaptım" dediğinizde kimse gülmüyor. Oysa bundan 2-3 yıl önce bir anda herkesin favori geyiği olmuştu bu espiri. Şimdiyse insanlar marstan gelmişim gibi bakıyor ara sıra kazara bu espiriyi yaptığımda. El aynı else, ses aynı sesse bir yerlerde bi farklılık var ama ne diyerekten farkettim büyüdüğümü. "Ekponansiyer" şokunun ardından, şimdilerde daha dikkatli yaptığım iki elin işaret ve başparmaklarını çene altında birleştirip, "tamam yanlış bişiy yaptım ama ne olduğunu bilmiyorum, yinede affet beni" numarasıda artık tutmamaya başlayınca tamam dedim hakkaten yaş kemale ermiş. Artık ağır ablayı oynama zamanıdır. Oturmasını, kalmasını bilme zamanıdır artık. Hem şimdi sorumluluklarımda var. Her gün uyanmalı ve işe gelmeliyim. Yaaa bugün işi eksem noolurki, hem devamsızlığımda fazla değil deme şansım yok. Annem nasılsa toplar psikolojisiyle mutfağı ve odamı dağınık bırakıp çıkamam evden, yatağı düzeltmeli, bulaşıkları yıkayıp öyle çıkmalıyım. Kot üstüne t-shirt, üstüne kısa kollu gömlekte giyemem. Renkler uyumlu olmalı. Makyaj namına da bişeyler sürüştürmeliyim suratıma. Aman Allah'ım topuklu ayakkabı edinmem gerek. Ama ben onun üstüne çıkamamki:(

    İlk zamanlar ağır ve zorlu bir öğrenme süreci ile geçti benim için. Sudan çıkmış balık modeli:) Ayakta kalmayı üniversitede öğrenmiştim (sanırım) ama şimdi zemin biraz daha hareketli sanki, eskisi kadar kolay olmuyor ayakta durmak. Dünya daha mı hızlı dönüyor ne? Küçükken düşmek oyun gibi. Ama büyüdüğünde düşmek bile eskisi gibi olmuyor. Küçükken düşünce bir sürü el uzanıyor seni kaldırmak için. Zamanla bu ellerin sayısı gittikçe azalıyor. Bir gün bir bakıyorsunuz ki tek başına kalkmak zorundasınız. Hem uzanan eller olsada siz istemiyorsunuz. Öyle ya koca adam olduk artık, kendi başımıza kalkamadıktan sonra ne anlamı kalırki koca adamlığımızın diyerek gurur yapıyoruz biraz galiba.

    Bu işleri şu tarihe kadar bitirmeli, şu şu şu kişilerle tekrar bağlantıya geçilmeli, bu kişilere cevap dönülmeli, arada eş-dost aranıp hatırı sorulmalı, ha anneyle babaya da iyi olunduğu söylenmeli ki merak etmesinler. 1-2 faturanın ödeme tarihi gelmiş, hesaba para aktarmalı. Daha disiplinli spor yapmak gerek, bütün gün oturmaktan Tutankamun gibi olmuşum. Hem enerji fazlamıda atarım böylece. Yarın alış verişe gitmeli, evde yiyecek bişiy kalmamış. Dişçiye de gidemedik, yeni bir randevu almak gerekecek şimdi. En iyisi ben son haberleri seyredip yatayım, yarın bisürü iş var ama güzel ülkemdende haberdar olmalı...

    Peki ya içimdeki çocuk ne olacak? Bütün dağlara tırmanmak isteyen, nehirden ayakkabıları ile geçmek isteyen, parklarda bank yerine yere oturup karıncaları seyretmek ve her birine farklı isimler vermek isteyen çocuk ne olacak? Ne zaman ilgilenilecek onunla? Böyle devam ederse dünya zamanına göre hangi tarihe kadar içimde kalmaya tahammül edebilirki? Üsküdar sahilinde dolaşırken pamuk şekeri almazsam küsmez mi bana.

    Zaman zaman bu düşünce içimi parçalıyor. Gerçekten büyümekle, büyümüş gibi yapmak arasında gidip geliyorum. Aslında bana sorarsanız en iyisi büyümüş gibi yapmak. Ama insanları ne zamana kadar kandırabilirsiniz ki? İlk zamanlar kolay oluyor. Yeni tanışmışlığın verdiği resmiyet ve ciddiyetle saklayabiliyorum biraz kendimi. Ama sohbet muhabbet derken nasıl oluyor, nerden geliyor bilmiyorum, içimdeki palyanço hortlayiveriyor. Keşke büyümekte takılıp sökülebilen birşey olsaydı. Sabah saçımızı taradıktan sonra bir aksesuar olarak boynumuza takıp çıkabilseydik evden. E bu da mümkün olmayınca "büyümüş gibi yapmalar"ın arasına sıkıştırılmaktan sıkılan içimdeki çocuk yavaş yavaş beni terketmeye başladı sanırım. Bunu farkettiğimde ise geç olmuştu, birazı çoktan büyümüştü bile. Şimdi geri kalanını kurtarmaya çalışıyorum ben. Büyümemek konusunda eskisi kadar ısrarlı değilim ama elimden geleni yapacağım. Çünkü büyümek gerçekten hiçte zevkli değil:(

    Şimdi daha da büyüklerin "hadi canım sende, daha bu neki" dediklerini duyar gibiyim. Aman sakın demeyin, bünyem bu kadarına bile henüz adapte olabildi, daha fazlasını kaldıramaz sanırım:)

    Mutlu kalın ve içinizdeki palyançoyu biraz şımartın tamam mı:)

    Sevgiyle...

    BeT
    bet_ayh@mynet.com

    Ahmet Şeşen

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


       Bozcaada Çıkartması-1

    "Sizler gelmezseniz gitmeyiz walla !" deyince arkadaşlar, çıkmaya karar verdik Bozcaada için YOLA, Tekirdağ'da Köfteci Ali'de verilecek dendi ilk MOLA.. "Bize uyar ama Tekirdağ dediğiniz yere 2 saatte VARILIR, adam başı 1.5 porsiyon yemezsek Ali Usta DARILIR !" diyerek saati kargaların henüz kahvaltı etmediği saatten makul bir konuma zar zor getirdik. "Trafik pek acımasızdır buralarda, ya hızınızı sürekli DİKİZLEYİN ya da beni sollamayın paşa paşa İZLEYİN !" Gerek yok koca bir yıl boyunca ehliyetsiz KALMAYA, hele sonunda gireceğiniz testlerde saçınızı başınızı YOLMAYA.. Ve mutlaka takip edin kaç kez radara YAKALANMIŞSINIZ, bonus olarak kaç ceza puanı ALMIŞSINIZ ?

    Tecrübe konuşuyor madem DEDİLER, paşa paşa bizim arabayı İZLEDİLER.. Tekerlemeler geliverdi aklıma gerçi eskidenmiş herhalde henüz E5 yolunda in ve cin aralarında futbol oynarken "Kartal-Pendik ne çabuk geldik !" diye söyleyivermişler, sıkıysa şimdi de gel ! Bir diğeri de konumuzla ilgili; "Malkara-Keşan hoppala paşam !". Ama biz yolumuzun üzerindeki Keşan'a gelince rastlaşamadık paşamla ve vardır bu işte bir HAYIR, ilerde Namık Kemal'in mezarının olduğu yerdir BOLAYIR, sağınızda güzelim Saroz Körfezi aklınızı başınızdan ALIR.. Beş dakika sonra bu kez solunuzda göreceksiniz denizi ve anlayacaksınız ki bir süre sonra görünecek Gelibolu ve daha önemlisi bence "Vay be ! Gerçekten yarımada imiş burası !" diyebilmek sanırım. Dikiz aynasından arka koltukta oturan K.Yeşim ve Yücel'in ellerinde harita, sürekli pozisyon değiştirip durduklarını görünce ne oluyor dedim; "Abi sen hem solunuz hem sağınız deniz gibi deyince haritayı arabanın konumuna göre ÇEVİRİYORUZ !".. "Anlaşıldı arkadaşlar çaresiz çiş molası VERİYORUZ !". Baktım dikiz aynasına Nedim nerelerde diye; "Aaa ! O da durmuş, onu kim güldürdü ?". Yolun karşı tarafına koşturuyor, onu daha fazla güldürdüler herhalde ! Neyse hareket ettiler ve ilk benzincide durduk. Meğerse onun arabasındaki Oya ve B.Yeşim tutturmuşlar ayçiçeği kopartalım diye ve zavallım acele ederken düşüvermiş, üstü başı battığı gibi bir de omuzu çıkmış, Oya geçti direksiyona, Çanakkkale'de hastahaneye gidilecek, son feribota nasıl yetişilecek, belki de höşmerim tatlısından vazgeçilecek ! Önemli olan Nedim elbette diyerek geldik Eceabat'a, oradan da ver elini Kilitbahir. Buket Uzuner'in Gelibolu kitabında anlattığı gibi eğer İngiliz'lerin işaretlediği çıkartma noktasını bizimkiler değiştirmeselerdi "Geçilir miydi acaba bu Çanakkale ?" diye düşüne düşüne geçtik Çanakkale'den !

    Nedim yolda garç diye oturtmuş omzunu ama Doktor da garç diye çıkarmış hastahanede, biz höşmerim tatlısı peşindeyken, sarıp sarmalayıp askıya almışlar KOLUNU, Geyikli iskelesine telefon ederek; "Beklesin feribot 5 dakika daha !" diyerek bulduk işin YOLUNU. Virajlı yollarda hafiften bir ralli yapıp iskeleye gelince : "Telefon eden bizdik ve fakat yetiştik !" desek de; "Başka birileri de aradı, şimdi onları bekliyoruz !". Adet böyleymiş diye gülümsemekten başka çaremiz kalmadı. Aklıma yıllar önce çıkartma gemisi eskisiyle gittiğimiz günler geldi Bozcaada'ya. Ters ters binerdi arabalar 2 sıra halinde ve toplam 7-8 sıra oluşurdu, kaptan köşküne çıkar biraları açardık güneşin batışı şerefine, Bozcaada tatili feribotta başlardı, yol bitti direksiyon sallamaya gerek YOK, balık desen herkese yetecek kadar ÇOK. Kalesi göründü bile UZAKTAN, demlenme vakti geldi bile ufaktan UFAKTAN ! Ufak yetmez bize o balıkların yanında büyük içelim DEDİLER, merakım cibinlikli odayı acaba kime VERDİLER ? Ufff oldu kolu diye Nedim'e tahsisi edildi cibinlikli ODA, adada sivrisinek miydi acaba bu yaz MODA ? derken, süslenip püslenip gitme vakti geldi bile sahildeki lokantalara. Geçmiş yıllara göre biraz otobüs terminaline dönmüş buldum lokantaların önünü ama "Bozma keyfini, fazla ses çıkarmamalı ilk günden !" diyerek yatıştırdım kendimi..

    Klakson yok, araba gürültüsü yok, balıklar enfes, rakı desen her zaman şişede durduğu gibi durmaz zaten, şarap desen tam yerine geldin KARDEŞİM, bunca güzellikten sonra cibinlikle hiç olmaz İŞİM, hele ki üstüne Troya şarabıyla cilasını bile ÇEKMİŞİM, haliyle rakı üstüne şarap olunca kendimden GEÇMİŞİM, sanırım epeyce İÇMİŞİM ..!

    asesen@turk.net

    Mehtap Akdeniz

     Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


       T E Ş E K K Ü R

    Bizim zamanımızda üniversitede yüksek puan tutturmanın ön koşulu zeka idi. Belli başlı üniversitelerin iyi bölümlerine girmişsen ya da tıptaysan zekisin işte! bu kadar basitti. Şimdi öyle değil maalesef.

    Üniversiteye giriş sıralaması ailelerin sosyo-ekonomik yapısına göre sıralanmaya başladı. Çocuklarına özel eğitim verdirenler ve verdiremeyenlere göre değişti sıralama. Kim zeki, kim değil fakülte puanına bakıp anlayamıyorsun. Kim ayrıcalıklı, kim değil fakültenin adına bakıp anlamak mümkün artık.

    Yine bizim zamanımızda ortaokul kolej sınavını kazanmak da zeka göstergesiydi. Şimdi o da gösterge değil maalesef. Haa diyeceksiniz ki aptal olan adama ne yaparsan yap başka bir zekanın önüne geçemez. Haklısınız belki ama en azından eskisi kadar net değil kim zeki? kim değil? ayrımı. Kızımın dediği gibi 'bırak anne ya onu dopinglinin teki o, onlar için başka, not bizler için başka not uygulaması yapılması lazım'. Özel ders alanları, kurs kurs gezenleri aşağılıyorlar doğuştan zekiler ve ayrımlarını ortaya koymak için yol bile arıyorlar çocuk akıllarıyla.

    Bizim zamanımızda böyle miydi? Hiç dopingli bir arkadaşım olmadı mesela. Her şey Allah vergisiydi. Herkes aldığı notu da kazandığı okulu da hak ediyordu. Aileler de çocukları ile göğsünü gere gere iftihar ediyordu. Etrafımda hep çok zeki arkadaşlarım oldu yıllarca. Ben onların yanında hep haylaz kaçtım. Onlar büyüyüp doktor oldular, ben büyüyüp haylaz kaldım. Yaklaşık otuz kırk tane doktor arkadaşım olduğundan ve pek çoğunu da çocukluktan tanıdığımdan, doktorlara hiç kıyamam. Hepsiyle de övündüm yıllarca. Saygı duydum hepsine. Nerdeyse hepsi ailelerinin iftiharı, düzgün olmaya mecbur, aklı başında kalmaya mahkumdu. Memleketimin onlara layık gördüğü maaşla geçinmeye çalışan hak etmedikleri muamelelere maruz kalan, hak ettikleri tek şey itibarmış gibi davranılan hayatı ucu ucuna yaşayan insanlar pek çoğu şimdi. Elbette aralarında ipi göğüsleyenler de var. Ama hiçbir zaman onların diğerlerinden ne daha zeki, ne daha becerili, ne de daha ehil olduklarını düşünmüyorum. Bundan birkaç yıl önce son derece huysuz bir adamla tanıştım. Çekilecek gibi değildi. Ters mi ters. Ukala, saldırgan, sinirli hatta biraz aşağılayıcı. Bu öfkeyi tanırım. Zeki insanlarda şımarıklar karşısında duyulan bir duygudur bu öfke. Zekilerin arasında yaşamaktan pek tanıdık geldi bana bu öfke. Doktor olmalı diye düşündüm. Evet bir doktordu. Gel zaman git zaman bana alıştı. Artık son derece huylu, son derece sıcak, son derece içten bana karşı. Ben ona kıyamıyorum, o bana kızamıyor artık. Hak etmediği o kadar çok şeye maruz kalıyordu ki bu hayatta. Hak etmediği tek bir densizliğe tahammülü kalmamıştı artık. Sonuna kadar hak veriyorum ona. Sözümü tutuyorum işte huysuz adam. Hak ettiğin hayatı yaşaman ve anda kalman dileğiyle.

    Bu vesile ile,
    bana çocukluğumu, gençliğimi ve gelecek yaşlılığımı
    huzurlu, neşeli, ayrıcalıklı ve sağlıklı yaşatan kadın erkek tüm doktor dostlarıma,
    bana kattığınız her şey için, çokluğunuzla beni çoğalttığınız için tek, tek hepinize,
    teşekkür ederim.


    mehtap_akdeniz@yahoo.com

     Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


    Milenyumun Mandalı

    3- Özel ve Kamusal Sektörlerde İnsan Kaynakları Kullanımına İlişkin Kıyaslamalı Analizler


    Bu konuda ben tamamen masumum: tüm suç İngilizlerin...

    Bir İngiliz meslekdaşım bama personelinin yetersizliğinden yakınırken "Hindilerle çalışıyorsanız kartallarla boy ölçüşmeniz zordur / It's hard to soar with eagles when you are working with turkeys" şeklindeki İngiliz Atasözünü nakletmiş olmasaydı doğanın bu iki sevimli ve kendi kategorisinde kusursuz hayvanını birbiriyle kıyaslamak aklımın ucundan geçmezdi... Yine de geçiyor sayılmaz, zira amacım ne bu hayvanlardan birini yüceltip diğerini küçümsemek, ne de bir grup insanı yaftalayıp kenara iterken diğer bir grubu göklere çıkartmak değil kesinlikle.

    "Teşbihte hata olmaz" özdeyişine sığınarak burada kartalı ve hindiyi tüm insanların beceri ve yeteneklerini kullanma düzeylerindeki düşük ve yüksek noktaları gösteren birer simge olarak benimsediğimizi; esasen her insanın bu noktalara erişebileceğini, dolayısıyla mevcut kamu yönetimi sistemimizin elemanlarını birer "kartal" olarak işlev görebilecekken birer "hindi" olarak kalmaya zorlayan çarpıklığını yansıtmak amacıyla bu benzetmeyi kullandığımızı belirterek konuya girelim:

    Kartallar da hindiler gibi yiyeceklerini çoğunlukla yerde ararlar.

    Ancak kartalların "yem alanı" olarak kolaçan ettikleri toprakların büyüklüğü bir hindinin ilgi alanının binlerce katına ulaşır.


    Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
    http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_14.asp

    Devamı var

     Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler


    ARTİRİT

    Enginar: Enginarın en büyük özelliği toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra kesesinin rahatsızlanmasını engelliyor.

    STRES

    Meyan kökü: Antivirüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.

    ÜLSER

    Lahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.

    KEMİK ERİMESİ

    Kayısı: Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.

    Süt: Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve dişleri güçlendirmek için çalışır. Bunların eksikliği kemikleri eritir.

    Devamı var...

     Dost Meclisi


    Sudan Gizemli Mesajlar

    Masaru Emoto adlı Japon bir araştırmacı , insan vücudunun ve yaşamış olduğumuz yer kürenin % 70 ' den fazlasını kaplamakta olan suyun moleküler yapısının insanların düşüncelerinden , sözcüklerinden ve dinlemiş olduğu müzikten etkilenip etkilenmediğini araştırmış ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır. İnsanların yaşam kalitesinin , vücutlarındaki ve yerküredeki suyun kalitesiyle bağlantılı olduğunu savunan araştırmacı ; yaşama geçirilen pozitif düşünceler sayesinde insanın kendisini ve yaşamış olduğu gezegeni iyileştirmesinin ve yenilemesinin mümkün olduğunu savunmuş ve araştırmalarını bunu doğrular şekilde sonuçlandırmıştır.

    Müzik terapisinin son zamanlarda popüler olmasıyla birlikte Masaru Emoto müziğin , suyun yapısı üzerine etkilerini görmeye karar vermiş ve iki müzik hoparlörü arasına birkaç saatliğine distile su koyarak suyun donduktan sonraki kristal formlarını fotoğraflamış ve bize bu inanılmaz fotoğrafları görme imkanı sağlamıştır.



    Bu çalışma da beklentileri doğrultusunda sonuç verince araştırmacı , düşüncelerin ve kelimelerin su kristallerinin formasyonları üzerindeki etkisini incelemeye karar vermiş ve kelimeler word prosesor aracılığı ile kağıda dökülerek cam şişelere gece boyunca kasetten dinletilmiştir. İşte su kristallerinin sözcüklerden etkilendiğini gösteren inanılmaz görüntüler.

     Tadımlık Şiirler


    Şiirler Şiiri

    Yazdığım şiirler içinde benim
    Bir tanesi öyle içten öyle güzel
    Jale mutlak siz de beğenirsiniz
    Bir yeri var hele bütün yazılanlara bedel

    Sizsiniz Jale o satırlarda adı geçen
    Beyhan sizsiniz Güzin siz
    Siz eskiden benim şiirlerime
    Hep birden girerdiniz

    Siz ki keskin kokuydunuz dünyadan
    Yeşildiniz parlaktınız tizdiniz
    Siz aşkın kuvvetiydiniz
    On sekizinde ve baharda

    Salah Birsel

    ..........<>..........

    Doğunun Gurbetleri

    akşam en güzel masaldır
    iyi anlatılırsa

    doğru olan herşeyde biraz
    öfke, biraz yılgınlık vardır
    der, bir kıssa
    câm incelince şarap da incelir
    yaşam acıdan kırmızıya
    ölüm hüzünden beyaza
    ve bir gül gelirse
    bu yol ayrımından gelir
    mutlaka ve nasılsa

    kendi elimizle kurduğumuz gurbetten
    daha zor bir sürgün yoktur
    yaşasak da, yaşamasak da
    umuda ve sonbahara hüküm ki:
    gülün saltanat devrinden
    ne sevdikse bugünden
    ve ne kaldıysa dünki
    acıyı yakuta döndürsün
    hüznü döndürsün elmasa

    akşam en güzel masaldır çünki
    iyi anlatılırsa

    Hilmi Yavuz

     Biraz Gülümseyin


    Cin Kayserili

    Bir Kayserili'nin dükkanına giren Yahudi, dükkanda kedi'nin oldukça kıymetli bir kap içerisinden süt içtiğini görür. Kabın değeri yüksek ama, almaya kalksa, satmayacaktır. Düşünür, taşınır, kendi kendine, kediyi almaya karar verir ve sahibine teklifini yapar :

    - Mehmet Ağa, kedin hoşuma gitti, şunu bana satar mısın?''

    Mehmet Ağa, Yahudinin kediye istekli olduğunu farkedince, nazlanır :
    - Kedi benim değil, çocuğun, pek razı olmaz.

    Yahudi ısrar eder :
    - Buna beş lira vereyim (Bir asır öncesinin 5 lirasıdır.)

    Mehmet Ağa, yanaşmaz, Yahudi parayı arttırmaya devam eder. Bakar ki, Yahudinin niyeti ciddi, bir teklif yapar :
    - Belki yüz lira olursa çocuğu ikna edebilirim. ,

    Yahudi hemen kabullenir. Çıkarır yüz lira parayı verir, Kediyi kucağına alır, ama gözü kedinin yal tabağındadır. Mehmet Ağa'yı şüphelendirmeyecek bir tavra girer. Kediyle kapıdan çıkmaya yönelir. Bir ara durur, içeri döner ve der :
    - Mehmet Ağa, kedi daha çok paraya değerdi. Sağ olasın. Bunu bana sattın. Bari, şu yalı dökülmesin, onu da kabıyla birlikte bir liraya ver de, hayvan onu bitirsin.

    Mehmet Ağa tebessüm eder :
    - Yo, yoo. O kabı satarsam, bir daha Yahudilere kedi satabilir miyim?

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.esalak.com/
    Icimde, Hergun gormek isteyen bir his var seni, En hızlı muziklerden daha etkin, Eylul gecelerinden daha ılımlı, Çekmekte sana dogru, Delicesine Cekmekte beni, Zannetme Hakkında kötü dusunuyorum, Aslında en iyi dileklerim senin içindir, Belki bircok kisi karsi koyacak, Kumarbaz Serseri diyecekler, beni sana, Ne derlerse nesinler Minyon Sevgilim, Iznik golunde barikat varmis, Viz gelir bana...

    http://www.hipnoz.com
    Hipnoz eski bir sanattır, ilk olarak, kutsal kitaplardan önce, büyü, din ve tıp bir ve aynı olduğu zamanlarda dînî ayinlerde kullanıldı. Mısır'da kabile rahiplerinin başarılı tedaviler yaptığı uyku tapınakları vardı. Hipnotik anestezi; çivili yatakların üzerine rahatça uzanan veya kızarmış kömürlerin üzerinde yalınayak yürüyen Hint fakirleri tarafından yüzyıllardan beri uygulanmaktadır...

    http://www.sigara.gen.tr
    Kristof Kolomb Amerika'yı keşfetti. Avrupa'ya döndüğünde yanında bu kıtada daha önce hiç görülmemiş olan tütün tohumları ve yaprakları vardı. Kolomb'un mürettebatından Rodrigo Jerez tütün içerken görüldü ve şeytan tarafından ele geçirildiği iddia edilerek hapis cezasına çarptırıldı... Dumansız bir yaşam sağlıktır.

    http://www.temizuretim.org
    GREENPEACE. ...Temiz Üretim Turu'nda amacimiz, geleceğimizi ve hayatimizi tehdit eden toksik kimyasalların neler olduğunu, kaynakta nasıl engellenebilecegini ve atık sorununun tek çözümü olan 'Temiz Üretim' kavramını Türkiye genelinde anlatmaktır.Ayrıca bu tur sayesinde çalismalarimizi ve ...

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Favorites Management Master v2.02 [1.3M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105499
    Sık kullanılanlar klasörünü olabildiğince özelleştirebildiğiniz bir program. En büyük özelliği ise, kendi arama motoru ile, sadece sizin "Sık kullanılanlar" klasörünüze kayıtlı sitelerden arama yapıp sonuçlarını karşınıza getirmesi. Gereksiz bilgiyle uğraşmak yerine, kısa yoldan bilgiye ulaşmak için ideal.

    MemoKeys v1.8 [793k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105496
    Bilgisayarınıza çok kullanışlı bir özellik ekliyor. Kısa yol tuşlarına istediğiniz texti kaydedebiliyorsuz. Böylece dilediğiniz uygulamada, dilediğiniz mesajı tek bir dokunuşla yazıya yapıştırabiliyorsunuz. Gerçekten çok kullanışlı, tavsiye ederim.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021105.asp 5 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com