KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator

 7 Kasım 2002 - Çok yaşayın emi...


Kahveciler merhaba,

Hay siz çok yaşayın emi. Vallahi de Billahi de bu kadarını istememiştik. Bir olsun bizim olsun derken 6 taneyi görünce bir tuhaf olduk cümbür cemaat. Tam zamanında gene yaramıza merhem oldunuz, sağolun varolun sevgili cimbomlular. İyiki varsınız. Üzülmeyin, Ali Sami Yen'e geldiğimizde siz de bizim avcumuza koyarsınız 5-6 tane ödeşiriz olur biter. Ama birkaç ay biz bu işin zevkini çıkaracağız bilmiş olun.

Maçı hoplaya zıplaya fanatik Cimbomlu kardeşimle seyrettim. Zaten başka türlü zevki çıkmazdı. Peki ya tribünde bir avuç rakip taraftara bile tahammül edemeyen sözde bizim taraftara ne demeli? Kavga gürültü nerden çıktı, kim başlattı bilemem ama bildiğim şey, olanların rezalet olduğu. Hasan'a yumurta, Ümit'e çakı atan taraftarla bir tutulmak istemiyorum ben. Daha doğrusu öyle taraftarı istemiyorum, olmaz olsunlar. Yahu zaten galipsin, hem de öyle böyle değil, kalkıp bir de adamlara ne bulursan atıyorsun. Maça mı geldin, savaşa mı belli değil. Bağırmak istiyorsan bağır, geç dalganı inceden inceden, çıkar galibiyetin zevkini doyasıya. Yok illa birilerinin canı yanacak, saha kapanacak. Tutacaksın şunlardan birkaç tanesini, götüreceksin Taksim'e, sal...layacaksın salıncakta, bak bir daha yapıyorlar mı?

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • İstanbul Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
    Ödenekli tiyatrolar oyunlarına başladılar. Sinemadan bile ucuz olan bu kaliteli oyunları kaçırmayın, üzülürsünüz.
    http://www.istdt.gov.tr/
    http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp
  • Ahmet Şeşen

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


       Bozcaada Çıkartması-2

    Biz yaşlarda karı koca Mimar; Haziran 2002'de restore ederek açmışlar Kaikidas Oteli'ni. Hoş bir dekorasyon, sıcak, sevimli, odaların her birinin içinde tuvalet ve banyo mevcut. Yeni başladıklarından sadece tek bir odanın yatağını cibinlikle donatmışlar. Otelin dışında hemen on adım ötede ikinci bir mekan yaratmışlar; kahvaltı, çay, kahve, içki, sanatsal çalışmalar bu mekanda yer alıyor. Biz güzelim Eylül güneşinde güzelce kahvaltılarımızı yaptık, reçeller çok iyi geldi rakı üstüne içilen Bozcaada şaraplarının sarhoşluğuna.

    Gazeteler 10:30 gibi gelebiliyor ancak, kıraat saatimizi de bitirince gitmeye karar verdik Ayazma koyuna. Akvaryum gibi bir deniz. İlk geldiğim yıllarda soğukluğundan girememiştim, yine korka tırsa uzattım ayaklarımı, aman allahım nefis ! Arkadaşım, 2 hafta önce geldiğinde denize giremediğinden söz etmişti, gerçekten çok güzel bir şans oldu benim için ve yılın son deniz banyosunu da yaptım.

    Plajın üstünde sevimli bir lokanta ve bahçesinde kurmuşlar masayı, başlamışlar kağıt oynamaya. Derhal yeni masa kuruldu, dört kişi King'e üç kişi Scabble'a, gelsin biralar, açılsın Bozcaada yerel şarapları, denizden getirin babamı.. Güneşin batışına kadar; al papazı, ver kızı, kral ben oldum B.Yeşim ödesin hesabımızı ! Yan masada Scrabble'a sarkıntılık yapalım, ansiklopedi getirmedik yanımızda nasılsa 3-5 kelime de biz atalım, "Abi, yok böyle bi kelime !" diye ortalığı birbirine katalım.. King'i bitiren 4 kişi, daima Scrabble'ı bitiremeyen 3 kişiye sarkıntılık yapıyor bu ispatlandı. Gün batımı gelmiş deyip ayrıldık Ayazma koyundan, diğer koyları gezmek için ayrılmanız gerekirdi oyundan, bağları görünce düşünüyorsun ki; "Ne güzel olurdu gelebilmek şarapçılık soyundan !"

    Talay ve Yunatçılar ilk sıralarda gelen yöresel şarap soyu olmuş Bozcaada'da. Karar verildi, sabah kahvaltı sonrası ve fakat feribot öncesi bakılacak şarapların tadına. Bu gece başka lokantaya gidelim, değişiklik olsun dedi arkadaşlar, iki masa yan tarafa oturunca dün akşamdan farklı olarak, balık ve içkilerde bir değişiklik olmadı ama hesap alan değişti, başka lokanta olduk bir anda. "Dün gece amma KAZIK yemişiz yahu !" demekten kendimizi alamadık, zaman kısa olunca 2 geceden fazla kalamadık Bozcaada'da. Devrisi sabah kahvaltısı yine aynı lezzet, gazeteler feribotta okunacak, önce şarapların tadına bakılacak denildi. "Şunun da tadına bakalım, hmmm, nefis, bana 5 şişe şundan, ayrıca 3 şişe de bundan !" sesleriyle geçti son saat, bagajlar şaraplarla doldu, feribot kuyruğuna girildi ve "Hoşçakal Tenedos !"..

    " Bozcaada'nın şarapçılık geleneği; M.Ö. 5.yüzyıla kadar dayanmakta imiş. Antik çağlardaki Tenedos'un sikkelerinde çift baltanın yanında Dionisos gelenekleri görülmüş, yeni çağlarda da Homeros'un Troya'sını arayan gezginlerin adaya uğraması, şaraplarından övgüyle söz edilmesini sağlamıştır "..

    "Asma Yaprağında Sardalya !" tarifi okumuştum dedi Yücel. Dardanel'i kaçırdık ama;
    "Gallipoli vatanı değil mi sardalyanın, girer alırız, pişirmesi senden, yemesi bizden !"

    deyip daldık Gelibolu'ya, sonra da; "Kim uğraşacak abiii ? Yiyelim şurada !"

    "Bozcaada Çıkartması" yazıları bitti artık gidip oy vermeli, o gezide hiç olmazsa hem gördüğümüz hem de yediğimiz şeyler üç aşağı beş yukarı belli idi güzergahı gereği.
    Bakalım seçim sonucunda neler görüp neler yiyeceğiz acaba ..?

    asesen@turk.net

     Şair Kahveci : Filiz Kaya


    İLHAM PERİLERİNE

    Kahve Molası'nın yazarlarını, çizerlerini görünce acayip heveslendim. Bir yazı da ben yazayım dedim, oturdum klavyenin başına. Ne yazacağımı bile bilmeden, konusuz, saçma mı saçma bir halle.. [(Acaba bir şeyler yazabilecek miyim kaygısı da duymadım değil hani::)))] Nasıl olsa dedim harfler bulur yolunu... Her zaman ki gibi.. Hadi bırakayım kendimi... Ne akacak, ne gidecek göreyim istedim. Hani bizim Ahmet Altan'ın dediği gibi öyle ha deyince yazılmıyor bilirsiniz hepiniz. İlham perisi dediğimiz o şey neyse gelip bulacak ki bizi, tadı olsun damağımızın...

    Ve işte tam bu cümleyi yazarken konu da kendi kendine cumburlop düşüverdi elime. Yaşasınnnn!!!!!. Bir sevindim görmelisiniz. Oturduğum oda, "bu gün çocuklar gibi şendik" yerine döndü. Konuyu mu merak ettik...? Pek tabi söyleyelim. İlham perisi, ya da perileri...

    Bizi yaşama bağlayan, bazen yazdıran, söyleten, biçimlendiren, gördüren, sevdiren, düşündüren, kısacası dostlar hayatımıza, bir şekilde anlam katanlar. Diyeceksiniz ki ne ilgi, ne perhiz, ne lahana. Öyle ya ilham perisi geldiği yerde şöyle çok göze, ele gelir büyükçe bir şeyler bırakmalı değil mi? Tanınmış insanlar, ya da tanınma yolunda insanlar yoğurmalı, çıkartmalı. Bir itirazım olmaz ve hatta severek kabullenirim böyle insanları. Ve insanlığa gerekliler. İnsan olabilmek adına muhtacız özel yetililere... Ancak illa da böyle kalıplarda aramak bana göre değil ilham perilerini... Bu sözcüğün beynimizde, hayalimizde bulduğu bir yer vardır elbet. Çocukken benimkiler kanatlı olurdu mesela... Sonradan şekilleri epey bir değişti, çok fazla değişemeyen benle birlikte...

    Konuyu dağıtmadan devam edeyim kaldığım yerden. Şöyle demiştik ne perinin şöhret bir isim olması şart, ne de alıcının? Sonra düşündüm bana acaba kaç kez uğradı? Yanımda en uzun ne zaman kaldı? En büyük sohbeti ne zaman yaptık? En önemli şeyi ne zaman verdi bana. En güzel sunumunu ne zaman ve ne şekilde yaptı? Farkettim ki bazen bir otobüste rastladım ona. Birinin ağzından konuştu. Tek bir kelime. Ve bende şimşekler çaktı, ampuller yandı. Bir kelime büyüdü bin oldu, eyleme geçti, sanat oldu, sevgi oldu, amaç oldu kısacası hayat oldu. Birinin gözünden baktı. Ateş oldu. Geçmişi yakarak serdi önüme ve geleceğe verdi. Bebeğin gülüşünde masumiyeti, sevgiyi saçtı gönlüme. Tam yerlere serilmek üzere yenik düşmüşken hayata sarılma hissini tutundurdu benliğime. Ufacıcık bir şeyde yerdeki yaprakta, ağacın dalında belki hep gördüğüm ama o ana kadar farketmediğim çok büyük ve değerli hazineleri gösterdi gözüme. Uzun zamandır tanıdığım hatta hayatımda hep varolanlardan, ya da ansızın, beklenmedik biçimde tanıştığım insanlardan ve doğadan teker teker ekilmiş meğer ilham tohumları gönül gözüme. Üzgün veya mutlu bir surat, oynayan ya da para kazanan bir çocuk, bağıran ya da çocuğunu seven bir anne, yemek yapan, toprak kazıyan bir el, ünlü bir şair, ressam, filozof, dansçı... İnanın bitmeyecek yazarsam.... Büyük olanlar zaten büyüktüler ve hedefleri de büyüktü. Çünkü herkeste aynı etkiyi yaratıyorlardı. Ayrıntılarda ve küçük olanlarda aslında vücut bulmuştu en büyük edinimlerim, parçalarım. Küçük ama büyük anlardı onlar. Ellerime, gözlerime, gönlüme kah yer bırakarak, kah okşayarak rüzgar gibi değip geçtiler. O yerlere dokunup şiirler, oyunlar, denemeler yazdım yazabildi isem, resim yaptım yapabildi isem, dans ettim edebildi isem, şarkı türkü besteledim besteleyebildi isem, düşündüm düşünebildi isem ...

    Birbirinden farklı bir çok şeye soyundum.. Başardım, başarmaya çalıştım, başaramadım. Ama yaptım bir şeyler. Hayatımı ve başka hayatları renklendirebilmeyi denedim farklı şekillerde. Oldu olmadı.... Şunu görmenin mutluluğunu duydum doyasıya. Para, iş ve dünyaca zorunluluklar, sıkıntılar ele geçiremediler beni, fethedemediler çoçuk yanımla yaptığım kalemi. Siz, siz Kahve Molası Dostları... Ne mutlu ki... Sizler de fırsat vermemişsiniz buna....

    Ve günümün ilham perisi sizler oldunuz... İnanın bu görev bugün size biçilmiş... Saçlarının arasına ilham tohumları karışmış olan herkese ve sizlere sevgiler.

    Filiz Güner Kaya
    fkaya@linkbilgisayar.com.tr

     Ustalardan Seçmeler


    AŞK AYAKKABIDIR

    Bedenin yükünü ayaklar taşır,ruhun yükünü yürekler.. Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz. İçinizin acılarını,sıkıntılarını,kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

    Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur,toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.

    Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.

    Aşık olabileceğiniz insan türü,tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"... Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. "Bez ayakkabılar" gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.

    "Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

    Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.

    Evet,aşk "ayakkabıdır".

    Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığnız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz".

    Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır" !

    CAN YÜCEL

     Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


    Milenyumun Mandalı

    Kartallara Yakından Bir Bakış




    Bir kartal kimsenin erişemediği yüksekliklerde süzülürken aşağıdaki her metrekareyi ayrı ayrı tarayabilecek dikkati ve bir buğday tanesini bile seçebilecek keskinlikteki gözleriyle kendi egemenlik alanını sürekli olarak kolaçan eder.

    Bu yüksekliklere aşina olmak, dünyaya bu kadar geniş açıdan ve bu denli uzak mesafeleri kapsayan bir düzlemden bakmak ancak bir kartalın harcıdır.






    Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
    http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_15.asp

    Devamı var

     Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler


    GÖZ

    Mısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.

    Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.

    BAĞIRSAK

    Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.

    Devamı var...

     Ramazan Geldi Hoşgeldi


    KARAGÖZ

    Karagöz deve veya manda derisinden yapılan tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklar yardımıyla arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan gölge oyunudur. Oyun adını, baş kişisi olan Karagöz'den almaktadır.

    Gölge oyununun kaynağı Güneydoğu Asya ülkeleri olarak kabul edilir. Türkiye'ye gelişi hakkında ise değişik görüşler vardır. Bunlardan birisi Orta Asya'da "kor kolçak", "çadır hayal" olarak bilinen oyunların gölge oyunu olduğu ve oradan göçlerle Anadolu'ya getirildiği görüşüdür. Diğer görüşe göre 1517 yılında Mısır'ı alan Yavuz Sultan Selim'in Türkiye'ye getirdiği gölge oyunu sanatçıları yolu ile girdiğidir.

    18. yüzyıldan itibaren kesim biçimini alan Karagöz halkın en sevilen eğlence türlerinden biri olmuştur. Karagöz, tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak oynatılır. Perdedeki tasvirlerin hareket ettirilmesi, değişik tiplerin seslendirilmesi, şive ve taklitlerin hepsi bir sanatçı tarafından yapılır.

    Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir.

    Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğeleridir.

    1. Hacivat'ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz'ü çağırdığı ve Karagözle Hacivat'ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat'ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı vurgulanır.
    2. Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat'ın kişilik özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt özellikleri vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bunun yanısıra çifte Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere çeşitleri de vardır.
    3. Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular bir biçimde perdeden ayrılır. Hacivat ve Karagöz kalır.
    4. Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu yapılır ve oyun sona erer.

    Karagöz'de hiciv ve taşlama vardır. Bu taşlamalar mizahi bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır.

    Oyunun baş kişisi Karagöz ve Hacivat'tır. Karagöz halkın ahlak ve sağduyusunun temsilcisidir. Özü sözü birdir. Hacivat ise medrese eğitimi görmüş, kaypak, düzene uyan birisidir. Diğer tipleri Tuzsuz Çelebi, Matiz, Beberuhi, Arnavut, Yahudi, Çerkez, Kürt, Laz, Tiryaki, Zenneler vb. oluşturur.

    Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir. Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde Karagöz gösterilerine yer verilmiştir.

    Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle bütünleşmiştir. İstanbul'un yaşamını Karagöz oyunlarında görmek mümkündür. Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis bunlardan bazılarıdır. Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular, Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile Zühre, Yalova Sefası, Karagöz'ün Yazıcılığı, Karagöz'ün Aşıklığı, Karagöz'ün Hekimliği vb. Karagöz'ün bilinen diğer oyunlarıdır.

    Karagöz'ün Tekniği

    Karagöz'ün oynatıldığı beyaz perdeye "ayna" adı verilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Bunlar peş tahtası üzerinde bulunur. Oyunda kullanılan tasvirler 32-40 cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve derisinden yapılır. Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale getirilir. Daha sonra "nevregan" adı verilen ucu keskin bıçaklarla işlenir. Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı verilen iplerle bağlanır. Daha sonra tasvirler çini mürekkebi veya kök boya ile boyanır.

    Osmanlı Dönemi'nin en önemli eğlence türlerinden olan Karagöz, ramazanlarda, sünnet düğünlerinde, şenliklerde, kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı. Dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen Karagöz'ün yaygın olarak İstanbul'da oynatıldığı bilinmektedir. Anadolu'nun diğer kentlerine ise turneye giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır.

    Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların başında gelen Karagöz turistik otel ve restaurantlarda oynatılmaktadır. Daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye ulaşmaktadır.

    Sınırlı sayıdaki sanatçı tarafından güç koşullar altında yaşatılmaya çalışılan Karagöz sanatı ile ilgili çalışmalar Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı'nca yürütülmektedir.

     Tadımlık Şiirler


    YOL ÇİÇEKLERİ

    İşte yolculuk kuralı: olmayanı git yaşa
    Gözlerinde neler var Oğuz
    Her gemi bir eylem yavrusu seç bir yol
    Gözlerin yıldız falcısı Oğuz

    Serüvenlerden bilinir gerçeklik duygusu
    Kendi kendine kalma Oğuz
    Bir başka zamanda bir başka hayat
    İkisini birbirine bağla Oğuz

    Küçük beyaz çiçekleri uğruna düşüncenin
    Büyük dağlar aşacağız Oğuz
    Bir avize gibi ışırsa eğer gökyüzünde renkleri
    Bulunur yol çiçekleri Oğuz

    Hiçbir gemi kalkmıyor yaşanılmak istenene
    Yine de bin git sen Oğuz
    Büyük bir serüveni düşleyebilenler yaşar ancak
    Bak ve unutma
    Anlatmaya dön gel Oğuz

    Ahmet GÜNTAN

    ..........<>..........

    ÖLÜM ÜLKESİNDE AŞK

    Gece bir karşı varlıktı karanlığıma
    Gece tanımsız bir bütünlük
    Senin hayatını düşündüm
    Sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da

    Sonbahar uzaktan bakmaktı sana
    Sonbahar yeniden ölüm

    Mithatpaşa Caddesi'nde yürüyorum
    Kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum
    Güzelyalı tenha bir gece olmuş İzmir'de
    Hep senin gözlerini görüyorum
    Yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun
    İkimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış
    Bir uyumu eylemek zordur bunun gibi
    Uyum yokluğuysa uyumuzluğun

    Sen yok gibisin
    Yokluğunu kim tamamlayacak
    Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
    Sulara ışığını sürüyor yanılsama
    İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak
    Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
    Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
    Kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin
    Ölüm ülkesi karanlık bir gece
    Kimsenin tanıklığı yok sevgimize
    Gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir
    Sevgilim bu sonbahar günlerinde

    Nadir olan şey yok gibidir

    Ahmet GÜNTAN

     Biraz Gülümseyin


    MATEMATİK

    İki Matematikçi, aralarında mesleklerinin ne kadar önemli olduğunu konuşuyorlar. Sonra içlerinden biri diğerine dert yanıyor:

    "Ah azizim ah! Matematiğe yeterince önem verilmiyor. Aslında konuya devlet el atmalı ve Matematik bilmeyenlerden vergi toplanmalı.

    Diğeri cevap veriyor:

    "sayısal loto da bu işe yarıyor zaten..."

    ..........

    ADAMIN BİRİ

    Biri içinde 1 milyar bulunan cüzdanını kaybetmiş. Kaybettiği yerdekilere cüzdanını getirene 100 milyon vereceğini söylemiş. Kalabalıktan bir ses daha duyulmuş.

    -O cüzdanı bulup bana getirene 250 milyon vereceğim...!

     Kıraathane Panosu



    "HİÇBİRYERDE" GİRDİĞİ HER FESTİVALDE ÖDÜL KAZANMAYA DEVAM EDİYOR...

    HİÇBİRYERDE BU KEZ
    MONTPELIER'DE
    "GENÇ HALK ÖDÜLÜ"
    KAZANDI...


    Tayfun Pirselimoğlu'nun yazıp yönettiği, Zuhal Olcay'ın başrolünü oynadığı 'HİÇBİRYERDE' bu yıl , '25 Ekim-2 Kasım 2002' tarihlerinde Fransa'da 24.sü düzenlenen International Du Cinema Mediterraneen (Montpelier) Film Festivali'nde orjinal adı 'Le Prix Jeune Public du CMCAS' olan 'Genç Halk Jürisi Ödülü'ne layık görüldü.

    Şu anda Amerika'da Forthlauderdale Film Festivalinde World Cinema bölümünde gösterilen film, Kasım ayı içerisinde Mannheim, Bastia ve Güney Kore Pusan Uluslararası Film Festivallerinde resmi yarışma bölümünde yarışacak, ayrıca Sevilla Film Festivalinde "Panorama' bölümünde, Selanik Film Festivalinde 'Balkan Survey' bölümünde gösterilecek.

    Çeşitli festivallerden davetler almaya devam eden 'HİÇBİRYERDE' 2003 yılında da yoluna devam ediyor. Trieste, Rennes, Mar del Plata, Singapur gibi önemli uluslararası festivallerin resmi yarışma bölümlerinde yer alacağı kesinleşti.

    http://www.hicbiryerde.com



    Merhaba,

    Babam 11.11.2002 Pazartesi günü GATA HAYDARPAŞA HASTANESİ'nde BY-PASS ameliyatı olacak.

    Kan grubu A RH ( - )

    Hastane bizden 8 ünite kan istedi. 8.11.2002 Cuma gününe kadar teslim etmemiz gerekiyor. Ricam uyan kan grubu veya tanıdığınız kişiler varsa, ve bana yarına kadar yanıt verirseniz çok sevinirim.

    Yardımlarınız için şimdiden teşekkürler,

    Berna Pakyüz
    Direkt telefon : 0212 448 91 22 GSM : 0542 317 09 97 / 0532 244 84 52

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://turkgolge.sitemynet.com/perde.htm
    Eskiden ramazan gecelerinde, iftar yemeğini yiyen herkes doğruca Karagöz seyretmeye giderdi.Nâreke zırıltısı ve tef velvelesi ile göstermelik kalktıktan sonra Hacıvat Çelebi şarkısını söyler... Hayali Emin Şenyer'in sitesi.

    http://www.cesmeler.gen.tr
    İlginç bir site. İstanbul'un tarihi çaşmeleri hakkında biraz ayrıntı bulmak istiyorsanız, işinize yarar. Meraklılarına özel.

    http://www.sezyum.com
    İptallerin ve ertelemelerin sitesi. Kendisini böyle tanımlıyor. Zeka ürünü olduğu ortada. Ziyaret edilmesi elzem sitelerden.

    http://www.superbacanaklar.com
    Profesyonel bir magazin sitesi. Kim, Nerede, Kiminle ilginizi çekiyorsa uğrayın mutlaka.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    FreeShade v1.003 [1.4M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105487
    Görev çubuğunu meşgul etmeden, açtığınız pencereleri yukarı doğru kapatıp tek satır jalinede bırakan kullanışlı bir program. Çok pencereyle çalışıp, neyin nerde olduğunu karıştıranlara tavsiye olnur.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021107.asp 7 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com