|
|
|
7 Kasım 2002 - Çok yaşayın emi... |
Kahveciler merhaba,
Hay siz çok yaşayın emi. Vallahi de Billahi de bu kadarını istememiştik. Bir olsun bizim olsun derken 6 taneyi görünce bir tuhaf olduk cümbür cemaat. Tam zamanında gene yaramıza merhem oldunuz, sağolun varolun sevgili cimbomlular. İyiki varsınız. Üzülmeyin, Ali Sami Yen'e geldiğimizde siz de bizim avcumuza koyarsınız 5-6 tane ödeşiriz olur biter. Ama birkaç ay biz bu işin zevkini çıkaracağız bilmiş olun.
Maçı hoplaya zıplaya fanatik Cimbomlu kardeşimle seyrettim. Zaten başka türlü zevki çıkmazdı. Peki ya tribünde bir avuç rakip taraftara bile tahammül edemeyen sözde bizim taraftara ne demeli? Kavga gürültü nerden çıktı, kim başlattı bilemem ama bildiğim şey, olanların rezalet olduğu. Hasan'a yumurta, Ümit'e çakı atan taraftarla bir tutulmak istemiyorum ben. Daha doğrusu öyle taraftarı istemiyorum, olmaz olsunlar. Yahu zaten galipsin, hem de öyle böyle değil, kalkıp bir de adamlara ne bulursan atıyorsun. Maça mı geldin, savaşa mı belli değil. Bağırmak istiyorsan bağır, geç dalganı inceden inceden, çıkar galibiyetin zevkini doyasıya. Yok illa birilerinin canı yanacak, saha kapanacak. Tutacaksın şunlardan birkaç tanesini, götüreceksin Taksim'e, sal...layacaksın salıncakta, bak bir daha yapıyorlar mı?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Bozcaada Çıkartması-2 |
|
Biz yaşlarda karı koca Mimar; Haziran 2002'de restore ederek açmışlar Kaikidas Oteli'ni. Hoş bir dekorasyon, sıcak, sevimli, odaların her birinin içinde tuvalet ve banyo mevcut. Yeni başladıklarından sadece tek bir odanın yatağını cibinlikle donatmışlar. Otelin dışında hemen on adım ötede ikinci bir mekan yaratmışlar; kahvaltı, çay, kahve, içki, sanatsal çalışmalar bu mekanda yer alıyor. Biz güzelim Eylül güneşinde güzelce kahvaltılarımızı yaptık, reçeller çok iyi geldi rakı üstüne içilen Bozcaada şaraplarının sarhoşluğuna.
Gazeteler 10:30 gibi gelebiliyor ancak, kıraat saatimizi de bitirince gitmeye karar verdik Ayazma koyuna. Akvaryum gibi bir deniz. İlk geldiğim yıllarda soğukluğundan girememiştim, yine korka tırsa uzattım ayaklarımı, aman allahım nefis ! Arkadaşım,
2 hafta önce geldiğinde denize giremediğinden söz etmişti, gerçekten çok güzel bir şans oldu benim için ve yılın son deniz banyosunu da yaptım.
Plajın üstünde sevimli bir lokanta ve bahçesinde kurmuşlar masayı, başlamışlar kağıt oynamaya. Derhal yeni masa kuruldu, dört kişi King'e üç kişi Scabble'a, gelsin biralar, açılsın Bozcaada yerel şarapları, denizden getirin babamı.. Güneşin batışına kadar;
al papazı, ver kızı, kral ben oldum B.Yeşim ödesin hesabımızı ! Yan masada Scrabble'a sarkıntılık yapalım, ansiklopedi getirmedik yanımızda nasılsa 3-5 kelime de biz atalım, "Abi, yok böyle bi kelime !" diye ortalığı birbirine katalım.. King'i bitiren 4 kişi, daima Scrabble'ı bitiremeyen 3 kişiye sarkıntılık yapıyor bu ispatlandı. Gün batımı gelmiş deyip ayrıldık Ayazma koyundan, diğer koyları gezmek için ayrılmanız gerekirdi oyundan, bağları görünce düşünüyorsun ki; "Ne güzel olurdu gelebilmek şarapçılık soyundan !"
Talay ve Yunatçılar ilk sıralarda gelen yöresel şarap soyu olmuş Bozcaada'da. Karar verildi, sabah kahvaltı sonrası ve fakat feribot öncesi bakılacak şarapların tadına. Bu gece başka lokantaya gidelim, değişiklik olsun dedi arkadaşlar, iki masa yan tarafa oturunca dün akşamdan farklı olarak, balık ve içkilerde bir değişiklik olmadı ama hesap alan değişti, başka lokanta olduk bir anda. "Dün gece amma KAZIK yemişiz yahu !" demekten kendimizi alamadık, zaman kısa olunca 2 geceden fazla kalamadık Bozcaada'da. Devrisi sabah kahvaltısı yine aynı lezzet, gazeteler feribotta okunacak, önce şarapların tadına bakılacak denildi. "Şunun da tadına bakalım, hmmm, nefis, bana 5 şişe şundan, ayrıca 3 şişe de bundan !" sesleriyle geçti son saat, bagajlar şaraplarla doldu, feribot kuyruğuna girildi ve "Hoşçakal Tenedos !"..
" Bozcaada'nın şarapçılık geleneği; M.Ö. 5.yüzyıla kadar dayanmakta imiş. Antik çağlardaki Tenedos'un sikkelerinde çift baltanın yanında Dionisos gelenekleri görülmüş, yeni çağlarda da Homeros'un Troya'sını arayan gezginlerin adaya uğraması, şaraplarından övgüyle söz edilmesini sağlamıştır "..
"Asma Yaprağında Sardalya !" tarifi okumuştum dedi Yücel. Dardanel'i kaçırdık ama;
"Gallipoli vatanı değil mi sardalyanın, girer alırız, pişirmesi senden, yemesi bizden !"
deyip daldık Gelibolu'ya, sonra da; "Kim uğraşacak abiii ? Yiyelim şurada !"
"Bozcaada Çıkartması" yazıları bitti artık gidip oy vermeli, o gezide hiç olmazsa hem gördüğümüz hem de yediğimiz şeyler üç aşağı beş yukarı belli idi güzergahı gereği.
Bakalım seçim sonucunda neler görüp neler yiyeceğiz acaba ..?
asesen@turk.net
|
Şair Kahveci : Filiz Kaya |
İLHAM PERİLERİNE
Kahve Molası'nın yazarlarını, çizerlerini görünce acayip heveslendim. Bir yazı da ben yazayım dedim, oturdum klavyenin başına. Ne yazacağımı bile bilmeden, konusuz, saçma mı saçma bir halle.. [(Acaba bir şeyler yazabilecek miyim kaygısı da duymadım değil hani::)))] Nasıl olsa dedim harfler bulur yolunu... Her zaman ki gibi.. Hadi bırakayım kendimi... Ne akacak, ne gidecek göreyim istedim. Hani bizim Ahmet Altan'ın dediği gibi öyle ha deyince yazılmıyor bilirsiniz hepiniz. İlham perisi dediğimiz o şey neyse gelip bulacak ki bizi, tadı olsun damağımızın...
Ve işte tam bu cümleyi yazarken konu da kendi kendine cumburlop düşüverdi elime. Yaşasınnnn!!!!!. Bir sevindim görmelisiniz. Oturduğum oda, "bu gün çocuklar gibi şendik" yerine döndü. Konuyu mu merak ettik...? Pek tabi söyleyelim. İlham perisi, ya da perileri...
Bizi yaşama bağlayan, bazen yazdıran, söyleten, biçimlendiren, gördüren, sevdiren, düşündüren, kısacası dostlar hayatımıza, bir şekilde anlam katanlar. Diyeceksiniz ki ne ilgi, ne perhiz, ne lahana. Öyle ya ilham perisi geldiği yerde şöyle çok göze, ele gelir büyükçe bir şeyler bırakmalı değil mi? Tanınmış insanlar, ya da tanınma yolunda insanlar yoğurmalı, çıkartmalı. Bir itirazım olmaz ve hatta severek kabullenirim böyle insanları. Ve insanlığa gerekliler. İnsan olabilmek adına muhtacız özel yetililere... Ancak illa da böyle kalıplarda aramak bana göre değil ilham perilerini... Bu sözcüğün beynimizde, hayalimizde bulduğu bir yer vardır elbet. Çocukken benimkiler kanatlı olurdu mesela... Sonradan şekilleri epey bir değişti, çok fazla değişemeyen benle birlikte...
Konuyu dağıtmadan devam edeyim kaldığım yerden. Şöyle demiştik ne perinin şöhret bir isim olması şart, ne de alıcının? Sonra düşündüm bana acaba kaç kez uğradı? Yanımda en uzun ne zaman kaldı? En büyük sohbeti ne zaman yaptık? En önemli şeyi ne zaman verdi bana. En güzel sunumunu ne zaman ve ne şekilde yaptı? Farkettim ki bazen bir otobüste rastladım ona. Birinin ağzından konuştu. Tek bir kelime. Ve bende şimşekler çaktı, ampuller yandı. Bir kelime büyüdü bin oldu, eyleme geçti, sanat oldu, sevgi oldu, amaç oldu kısacası hayat oldu. Birinin gözünden baktı. Ateş oldu. Geçmişi yakarak serdi önüme ve geleceğe verdi. Bebeğin gülüşünde masumiyeti, sevgiyi saçtı gönlüme. Tam yerlere serilmek üzere yenik düşmüşken hayata sarılma hissini tutundurdu benliğime. Ufacıcık bir şeyde yerdeki yaprakta, ağacın dalında belki hep gördüğüm ama o ana kadar farketmediğim çok büyük ve değerli hazineleri gösterdi gözüme. Uzun zamandır tanıdığım hatta hayatımda hep varolanlardan, ya da ansızın, beklenmedik biçimde tanıştığım insanlardan ve doğadan teker teker ekilmiş meğer ilham tohumları gönül gözüme. Üzgün veya mutlu bir surat, oynayan ya da para kazanan bir çocuk, bağıran ya da çocuğunu seven bir anne, yemek yapan, toprak kazıyan bir el, ünlü bir şair, ressam, filozof, dansçı... İnanın bitmeyecek yazarsam.... Büyük olanlar zaten büyüktüler ve hedefleri de büyüktü. Çünkü herkeste aynı etkiyi yaratıyorlardı. Ayrıntılarda ve küçük olanlarda aslında vücut bulmuştu en büyük edinimlerim, parçalarım. Küçük ama büyük anlardı onlar. Ellerime, gözlerime, gönlüme kah yer bırakarak, kah okşayarak rüzgar gibi değip geçtiler. O yerlere dokunup şiirler, oyunlar, denemeler yazdım yazabildi isem, resim yaptım yapabildi isem, dans ettim edebildi isem, şarkı türkü besteledim besteleyebildi isem, düşündüm düşünebildi isem ...
Birbirinden farklı bir çok şeye soyundum.. Başardım, başarmaya çalıştım, başaramadım. Ama yaptım bir şeyler. Hayatımı ve başka hayatları renklendirebilmeyi denedim farklı şekillerde. Oldu olmadı.... Şunu görmenin mutluluğunu duydum doyasıya. Para, iş ve dünyaca zorunluluklar, sıkıntılar ele geçiremediler beni, fethedemediler çoçuk yanımla yaptığım kalemi. Siz, siz Kahve Molası Dostları... Ne mutlu ki... Sizler de fırsat vermemişsiniz buna....
Ve günümün ilham perisi sizler oldunuz... İnanın bu görev bugün size biçilmiş... Saçlarının arasına ilham tohumları karışmış olan herkese ve sizlere sevgiler.
Filiz Güner Kaya
fkaya@linkbilgisayar.com.tr
|
AŞK AYAKKABIDIR
Bedenin yükünü ayaklar taşır,ruhun yükünü yürekler.. Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz. İçinizin acılarını,sıkıntılarını,kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.
Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur,toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.
Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.
Aşık olabileceğiniz insan türü,tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"... Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. "Bez ayakkabılar" gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.
"Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.
Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.
Evet,aşk "ayakkabıdır".
Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığnız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz".
Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır" !
CAN YÜCEL
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Kartallara Yakından Bir Bakış
Bir kartal kimsenin erişemediği yüksekliklerde süzülürken aşağıdaki her metrekareyi ayrı ayrı tarayabilecek dikkati ve bir buğday tanesini bile seçebilecek keskinlikteki gözleriyle kendi egemenlik alanını sürekli olarak kolaçan eder.
Bu yüksekliklere aşina olmak, dünyaya bu kadar geniş açıdan ve bu denli uzak mesafeleri kapsayan bir düzlemden bakmak ancak bir kartalın harcıdır.
Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_15.asp
Devamı var
|
Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler |
Mısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.
Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.
Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.
Devamı var...
|
KARAGÖZ
Karagöz deve veya manda
derisinden yapılan tasvir adı verilen insan, hayvan veya
eşya şekillerinin çubuklar yardımıyla arkadan verilen ışıkla
beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan
gölge oyunudur. Oyun adını, baş kişisi olan Karagöz'den
almaktadır.
Gölge oyununun kaynağı Güneydoğu Asya ülkeleri olarak
kabul edilir. Türkiye'ye gelişi hakkında ise değişik
görüşler vardır. Bunlardan birisi Orta Asya'da "kor kolçak",
"çadır hayal" olarak bilinen oyunların gölge oyunu olduğu ve
oradan göçlerle Anadolu'ya getirildiği görüşüdür. Diğer
görüşe göre 1517 yılında Mısır'ı alan Yavuz Sultan Selim'in
Türkiye'ye getirdiği gölge oyunu sanatçıları yolu ile
girdiğidir.
18. yüzyıldan itibaren kesim biçimini
alan Karagöz halkın en sevilen eğlence türlerinden biri
olmuştur. Karagöz, tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak
oynatılır. Perdedeki tasvirlerin hareket ettirilmesi,
değişik tiplerin seslendirilmesi, şive ve taklitlerin hepsi
bir sanatçı tarafından yapılır.
Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte
anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli
başlı güldürü öğeleridir.
Karagöz'de işlenen konular komik öğelerle verilir. Çifte
anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli
başlı güldürü öğeleridir.
-
Hacivat'ın semai söyleyerek perdeye
geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz'ü
çağırdığı ve Karagözle Hacivat'ın kavga ettikleri giriş
bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat'ın söylediği
perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin
göstergesi olduğu belirtilerek felsefi tasavvufi anlamı
vurgulanır.
-
Muhavere bölümünde, bu oyunun baş kişileri
olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan
olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili
konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de
olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat'ın kişilik
özellikleri ve yaratılış açısından birbirlerine karşıt
özellikleri vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili
olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bunun yanısıra çifte
Karagözlü muhavere, gelgeç muhaveresi ve ara muhavere
çeşitleri de vardır.
-
Asıl hikayenin anlatıldığı, diğer tiplerin
perdeye geldiği bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki
konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular bir
biçimde perdeden ayrılır. Hacivat ve Karagöz
kalır.
-
Oyunun sonunun haber verildiği Karagözle
Hacivat arasında geçen bitiş bölümünde seyirciden yapılan
hatalar için özür dilenip bir sonraki oyunun duyurusu
yapılır ve oyun sona erer.
Karagöz'de hiciv ve taşlama vardır. Bu taşlamalar mizahi
bir üslupla devlet yöneticilerine kadar uzanmıştır.
Oyunun baş kişisi Karagöz ve
Hacivat'tır. Karagöz halkın ahlak ve sağduyusunun
temsilcisidir. Özü sözü birdir. Hacivat ise medrese eğitimi
görmüş, kaypak, düzene uyan birisidir. Diğer tipleri Tuzsuz
Çelebi, Matiz, Beberuhi, Arnavut, Yahudi, Çerkez, Kürt, Laz,
Tiryaki, Zenneler vb. oluşturur.
Karagöz, saray tarafından ilgi görmüş ve desteklenmiştir.
Yapılan şenliklerde, şehzadelerin sünnet düğünlerinde
Karagöz gösterilerine yer verilmiştir.
Karagöz özellikle İstanbul Merkezli Osmanlı kültürüyle
bütünleşmiştir. İstanbul'un yaşamını Karagöz oyunlarında
görmek mümkündür. Ağalık, Büyük Evlenme, Kayık ve Tahmis
bunlardan bazılarıdır. Ferhat ile Şirin, Balıkçı, Cazular,
Kanlı Nigar, Leyla ile Mecnun, Ters Evlenme, Tahir ile
Zühre, Yalova Sefası, Karagöz'ün Yazıcılığı, Karagöz'ün
Aşıklığı, Karagöz'ün Hekimliği vb. Karagöz'ün bilinen diğer
oyunlarıdır.
Karagöz'ün Tekniği
Karagöz'ün oynatıldığı beyaz
perdeye "ayna" adı verilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken
sonraları 110 x 80m ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç
tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır.
Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük),
perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Bunlar peş
tahtası üzerinde bulunur. Oyunda kullanılan tasvirler 32-40
cm büyüklüğünde olup genellikle manda, sığır ve deve
derisinden yapılır. Deriler özel bir yöntem ile şeffaf hale
getirilir. Daha sonra "nevregan" adı verilen ucu keskin
bıçaklarla işlenir. Parçalar birbirine kiriş veya katküt adı
verilen iplerle bağlanır. Daha sonra tasvirler çini
mürekkebi veya kök boya ile boyanır.
Osmanlı Dönemi'nin en önemli eğlence türlerinden olan
Karagöz, ramazanlarda, sünnet düğünlerinde, şenliklerde,
kahvehanelerde ve bahçelerde oynatılmaktaydı. Dönemin
toplumsal olaylarını eleştirel bir gözle konu edinen
Karagöz'ün yaygın olarak İstanbul'da oynatıldığı
bilinmektedir. Anadolu'nun diğer kentlerine ise turneye
giden sanatçılar aracılığı ile yayılmıştır.
Günümüzde ülkemizi tanıtıcı sanatların
başında gelen Karagöz turistik otel ve restaurantlarda
oynatılmaktadır. Daha çok televizyon aracılığı ile seyirciye
ulaşmaktadır.
Sınırlı sayıdaki sanatçı tarafından güç koşullar altında
yaşatılmaya çalışılan Karagöz sanatı ile ilgili çalışmalar
Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye
Milli Merkezi Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı'nca
yürütülmektedir.
|
YOL ÇİÇEKLERİ
İşte yolculuk kuralı: olmayanı git yaşa
Gözlerinde neler var Oğuz
Her gemi bir eylem yavrusu seç bir yol
Gözlerin yıldız falcısı Oğuz
Serüvenlerden bilinir gerçeklik duygusu
Kendi kendine kalma Oğuz
Bir başka zamanda bir başka hayat
İkisini birbirine bağla Oğuz
Küçük beyaz çiçekleri uğruna düşüncenin
Büyük dağlar aşacağız Oğuz
Bir avize gibi ışırsa eğer gökyüzünde renkleri
Bulunur yol çiçekleri Oğuz
Hiçbir gemi kalkmıyor yaşanılmak istenene
Yine de bin git sen Oğuz
Büyük bir serüveni düşleyebilenler yaşar ancak
Bak ve unutma
Anlatmaya dön gel Oğuz
Ahmet GÜNTAN
..........<>..........
ÖLÜM ÜLKESİNDE AŞK
Gece bir karşı varlıktı karanlığıma
Gece tanımsız bir bütünlük
Senin hayatını düşündüm
Sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da
Sonbahar uzaktan bakmaktı sana
Sonbahar yeniden ölüm
Mithatpaşa Caddesi'nde yürüyorum
Kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum
Güzelyalı tenha bir gece olmuş İzmir'de
Hep senin gözlerini görüyorum
Yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun
İkimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış
Bir uyumu eylemek zordur bunun gibi
Uyum yokluğuysa uyumuzluğun
Sen yok gibisin
Yokluğunu kim tamamlayacak
Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
Sulara ışığını sürüyor yanılsama
İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak
Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
Kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin
Ölüm ülkesi karanlık bir gece
Kimsenin tanıklığı yok sevgimize
Gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir
Sevgilim bu sonbahar günlerinde
Nadir olan şey yok gibidir
Ahmet GÜNTAN
|
|
MATEMATİK
İki Matematikçi, aralarında mesleklerinin ne kadar önemli olduğunu
konuşuyorlar. Sonra içlerinden biri diğerine dert yanıyor:
"Ah azizim ah! Matematiğe yeterince önem verilmiyor. Aslında konuya devlet
el atmalı ve Matematik bilmeyenlerden vergi toplanmalı.
Diğeri cevap veriyor:
"sayısal loto da bu işe yarıyor zaten..."
..........
ADAMIN BİRİ
Biri içinde 1 milyar bulunan cüzdanını kaybetmiş. Kaybettiği yerdekilere
cüzdanını getirene 100 milyon vereceğini söylemiş. Kalabalıktan bir ses
daha duyulmuş.
-O cüzdanı bulup bana getirene 250 milyon vereceğim...!
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://turkgolge.sitemynet.com/perde.htm
Eskiden ramazan gecelerinde, iftar yemeğini yiyen herkes doğruca Karagöz seyretmeye giderdi.Nâreke zırıltısı ve tef velvelesi ile göstermelik kalktıktan sonra Hacıvat Çelebi şarkısını söyler... Hayali Emin Şenyer'in sitesi.
http://www.cesmeler.gen.tr
İlginç bir site. İstanbul'un tarihi çaşmeleri hakkında biraz ayrıntı bulmak istiyorsanız, işinize yarar. Meraklılarına özel.
http://www.sezyum.com
İptallerin ve ertelemelerin sitesi. Kendisini böyle tanımlıyor. Zeka ürünü olduğu ortada. Ziyaret edilmesi elzem sitelerden.
http://www.superbacanaklar.com
Profesyonel bir magazin sitesi. Kim, Nerede, Kiminle ilginizi çekiyorsa uğrayın mutlaka.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
FreeShade v1.003 [1.4M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105487
Görev çubuğunu meşgul etmeden, açtığınız pencereleri yukarı doğru kapatıp tek satır jalinede bırakan kullanışlı bir program. Çok pencereyle çalışıp, neyin nerde olduğunu karıştıranlara tavsiye olnur.
|
|
|