|
|
|
8 Kasım 2002 - SONSUZ TEŞEKKÜRLER ATA'M |
Merhabalar,
Bir koca haftayı daha yedik bitirdik. Pazar günü seçimle başlayan gergin bekleyiş, hafta içinde yerini birbirine elma şekeri ikram eden liderlere, güven mesajları veren büyükelçilere, tırmanan borsaya ve düşen dövize bıraktı. Tersini beklemek zaten abesle iştigaldi. Tüm kurumlarıyla durmuş bir yapının atıllıktan kurtulmak için öne sürdüğü seçimin ardından problem yaratması zaten beklenmiyordu. Bir yanıyla, zaten daha kötüsü olamazdı, öbür yanıyla her türlü sonuç belirsizlikten evlaydı. Öfke deyin, tepki deyin, çaresizlik deyin, öngörüsüzlük deyin, umut deyin, takiyye deyin, ne derseniz deyin ama sakın ha gerili tellerinizi daha da germeyin. Bakın devlet büyüklerimiz hoş sohbet, dış işlerimiz ayyuka çıkmış, AB'ye tarih bile alabilme ihtimalimiz varmış, büyükelçilerin biri geliyor, biri gidiyormuş, Hülya Avşar boşanıyormuş, Türk Telekom %20 indirim yapmış, Teoman "İstanbul'da sonbahar"ı yeniden mikslemiş, harika olmuş, Ramazan gelmiş, iftar sofraları şenlenmiş, koca koca çadırlar kurulmuş fakir fukaranın karnı doyuyormuş, vergi borçlarını sileceklermiş, bilmem ki daha ne istersiniz. Bundan iyisi Şam'da şeftali yahu.
Hava bile dümen suyunda, yağıyor ama üşütmüyor. Siz boşverin devlet meselelerini şu haftasonunu bir güzel değerlendirin. Deniz kenarındakiler, alın oltaları atın denize en yakın yerden, balık varmış yokmuş takmayın kafanıza, maksat spor olsun, hoşluk olsun. Yoksa oltanız, gene de çıkın dışarı, tıkılı kalmayın evlerinizde. Tom Hanks gene yapacağını yapmış, kaçırmayın "Azap Yolu" nu. Haa birde uyuyun güzelce. Uyuyun, dinlenin, önümüzdeki hafta için enerji toplayın. Ama Pazar günü erken kalkmayı unutmayın, saat dokuzu beş geçe saygıya hazır olun. Sayesinde sahiplendiğimiz güzel memleketimiz için selam durun Yüce Atatürk'e. Diliniz döndüğünce anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi. Birlikte seyredin törenleri, tutun ellerinden götürün Atatürk Anıtlarına. Anlatın bildiklerinizi, anlatın ki öğrensinler, Atatürk'ü yaşattıkları sürece yüreklerinde, bu memleketin sırtının yere gelmeyeceğini.
HERŞEY İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER ATA'M.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
İstanbul Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
Ödenekli tiyatrolar oyunlarına başladılar. Sinemadan bile ucuz olan bu kaliteli oyunları kaçırmayın, üzülürsünüz.
http://www.istdt.gov.tr/
http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp
HAFTANIN FİLMLERİ
Road to Perdition /Azap Yolu
Konu :Amerika'daki ekonomik buhran sırasında bir tetikçi olan Michael Sullivan (Tom Hanks), John Rooney(Paul Newman) adında bir mafya liderini öldürmek için tutulur. Fakat gelişen bazı trajik olaylar, Michael'ın oğlunu da alarak kaçmasına sebep olur.
Mafya bu kez Sullivan'ın peşine suç fotoğrafçısı ve suikastçi olan Maguire'ı (Jude Law) takar. Sullivan, hem oğlunu hem de kendi hayatını kurtarmak zorundadır...
Yönetmen: Sam Mendes
Oyuncular: Tom Hanks , Tyler Hoechlin , Paul Newman , Jude Law , Daniel Craig , Jennifer Jason Leigh
Web Sitesi: http://www.roadtoperdition.com/
|
|
|
Mr. Deeds / Kazara Zengin
Konu : Longfellow Deeds, New Hampshire'ın küçük bir köyünde basit ama mutlu bir yaşantı süren sempatik bir adamdır. Yerel halk, sahip olduğu pizza dükkanında onlara okuduğu garip şiirlerinden dolayı Deeds'i çok sevmektedir.
Deeds'in basit yaşantısı, bir gün restoranına gelen iki takım elbiseli adamın verdiği inanılmaz haberle değişir. Tanımadığı uzak bir akrabası ölmüş ve Deeds'e 40 milyar dolar paranın yanı sıra dünyanın en büyük medya şirketini ve bir futbol takımı ile bir de basketbol takımını miras bırakmıştır.
Bu haber, yerel bir tabloid gazetenin muhabiri olan Babe Bennett'in fazlasıyla dikkatini çeker ve Deeds'i yakın takibe alır.
Deeds, güvendiği adamı Emilio'nun da yardımıyla paranın herşeyi değiştirdiğini ama herkesi değiştirmeyeceğini kanıtlamaya çalışır.
Yönetmen:Steven Brill
Oyuncular: Adam Sandler, Winona Ryder, John Turturro, Steve Buscemi, Jared Harris, Peter Gallagher, Allen Covert
Web Sitesi: http://www.sonypictures.com/movies/mrdeeds/
|
|
Has Kahveci : Tunca Tünay |
Çocuklarımın henüz doğmamış yavrularına!
Sizi kucağıma alamadım, koklayamadım ve size masallar anlatamadım.Yani diyeceğim, daha tanışamadık. Sizinle konuşacağım o kadar çok şey var ki! Yüz yüze anlaşmak o kadar kolay olmuyor zaman zaman. Karşı karşıya kaldığımızda bana soracağınız her soruyu sevinçle yanıtlayamamaktan korkuyorum. Çocukların sorduğu soruların çok doğal ve yalın olduğunu ve yanıtlarının da gerçekleri yansıtması gerektiğini biliyorum deneyimlerimle. Oysa bazı gerçekler incitmeden de öte sonuçlara varabilir. Yani sizi korkutabilir yanıtlarım. İşte bu nedenle size şimdiden anlatmak istiyorum bazı şeyleri.
Öncelikle geldiğinizde sizi karşılayacak olan doğa konusunda özür dilemek istiyorum. Benim çocukluğumdaki gibi bahçelerinde meyve ağaçları olan, hanımelilerin kokusunu camı açmadan bile duyabileceğiniz bir eviniz olamayacak. Doğduğunuzda ilk duyacağınız ses kendi çığlığınız, ikincisi de araba kornaları olacak büyük olasılıkla. Bu anlamsız gürültü karmaşasına alışmanız uzun zaman almayacaktır diyeceğim ama ben bunca senedir alışamadım doğa dışı seslere.
Anneleriniz bir süre yanınızda olacak her ağladığınızda. Sonra çalışmaya gidecekler. Sizin yanınızda geçirebilecekleri saatlerin büyük bir kısmını ulaşımda harcayacaklar ve eve geldiklerinde çok yorgun olacaklar. Sizin çocuksu isteklerinizi karşılamakta bile zorlanacaklar. Onları anlamaya çalışmanız zaman alacak ama sonra alışacaksınız. Ben elimden geldiğince yanınızda olmaya çalışacağım, ama bu ne sizin ne de annelerinizin sorununu çözmeyecek. Siz benden çok daha önce öğreneceksiniz kendi başınıza yaşamayı.
Önemli sorunlardan birisi eğitiminiz! Yaşamınızda ilk ayrıcalığı tanıyacağınız yer okul adı verilen eğitim kurumları olacak. Ülkemizde herkesin iyi bir eğitim olanağı yok. Parası olan iyi eğitim yapabiliyor. Umarım sosyal ve parasal durumunuz size iyi bir eğitim olanağı sağlar. O zaman 20 kişilik sınıflarda kendi bilgisayarlarınız olacak ve sizin için ayrılmış sıralarda oturabileceksiniz. Öğretmenlerinizin ekonomik durumları iyi olduğundan sizinle daha çok ilgilenebilecekler. Sürekli sınavlara hazırlanacaksınız. Bir okulun daha yarısına gelmeden diğer okulun hazırlıklarına başlamanız gerekecek. Özel dersler alacaksınız.Yaşamınızın en güzel geçmesi gereken günlerinde bir yarış atı gibi koşacaksınız sınav peşlerinde... Bir de yurt dışında eğitim diye bir şey var. “Neden parası olan daha iyi eğitiliyor, yurt dışında eğitim her ülke için doğru bir şey mi” diye bir soru sorarsanız nasıl yanıt vereceğimi bilemiyorum.
İyi bir eğitim almak da yeterli değil tam olarak. Eğitiminiz için harcanan tüm çabaların bedelini ödeyebilecek ve yaşamınızı alıştığınız düzeyde sürdürebileceğiniz bir iş bulmanız da sorun ülkemizde. Çok iyi eğitim yapanların, eğitimleri bittiğinde düşündükleri ilk şey gelişmiş ülkelere kaçmak oluyor. Bunu becerebilenler de bir daha dönmek istemiyor geriye. Yani, en eğitimli beyin güçleri başka ülkelere hizmet ediyor. Bana “ bunca harcanan çabadan sonra kendi ülkemiz neden bizden yararlanmıyor da bizi başka ülkelere armağan ediyor ?” diye sorduğunuzda da size nasıl yanıt vereceğimi bilmiyorum.
Sizden özür dileyeceğim bir sürü şey var. Ama en önemlisi daha yaşama başladığınızda yabancılara bir sürü borcunuz olacak. İnanın ki bu borç ne benim ne de sizin borcunuz aslında. Ama siz de bizim ödediğimiz gibi ödeyeceksiniz bu borcu. “ Bizim yapmadığımız harcamaların sorumlusu neden biz olacağız” diye sorduğunuzda size ne denli açıklayıcı yanıt vereceğimi de bilemiyorum. Ülkemizde yıllardır benim de anlayamadığım şeyler oluyor. Kendi olanaklarımızla karnımızı doyurabilecek bir ülkeyiz aslında. Doğru dürüst yönetilseydik, gelişmiş ülkeler arasına da girebilirdik çoktan. Ama siyasiler dediğimiz idarecilerimiz var, her dönem başka şeyler öğretiyorlar bize. Bir Atatürk’ümüz vardı bizi düşünen! “Onu size ayrı bir mektupta uzun uzun anlatacağım”. Şimdi hep ortalarda adı dolaşıyor ama onun emanetini çok hor kullandılar bu siyasiler. Atatürk öldüğünde çok ağladı milletimiz. Bu günlere geleceğimizi bilseydi çok daha fazla ağlardı, buna inanıyorum. O öldüğünde, silah arkadaşı oldu önderimiz. Bu dönemde Atatürk’ten alınan emanet korunmaya çalışıldı ama olmadı. Sonra her mahallede bir milyoner yaratacaklar geldi. Toplum onlardan yana olanlar ve olmayanlar diye kamplara ayrıldı. Aynı ülkede insanların birbirine düşman olduğu dönemleri nasıl anlatmalı ki size? Bir sürü grup türedi, ülkeyi kendince seven ve karşıt fikirleri öldürmeyi doğal gören… Ve Yavaş yavaş odaklanmaya başladılar kilit noktalarında... Milletine köşe dönmeyi öğreten yöneticiler geldi. Hepimiz bir garip olduk. Bu köşe dönmek denen şey tüm değerlerimizi yok etti. Zengin olmak oldu tek hedefimiz. Her yol olumlu karşılandı bu amaca varmak için. Kolayca zengin olanlar, kendi düzeyleri kadar eğlenmeye harcadılar paralarını. Eğitim, kültür, sanat, bir değer taşımaz oldu, dahası küçümsendi. Böyle olunca da bu konularda sürekli geriye gittik.
Bir ülkede özgün değerler yadsınıp alt kültür değerleri öne çıktığında en çok çocuklar ikilemde kalıyor. Bizim çocuklarımıza aktarabildiğimiz özgün değerlerimizle, toplumun genel değerlerinin ayrılığı, kuşak çatışmalarını çoğalttı. Ben, kendi adıma bu çatışmayı sağlıklı yaşayabildiğim için çok şanslıyım. Çocuklarım bu artık kültür değerlerine alışamadan büyüdüler.Ama korkarım ki bir çok aile bu şansı yakalayamadı. Giderek aile bireyleri birbirinden kopmaya başladılar. Genç nesil ile büyükler arasında büyük uçurumlar oluştu. Tüketim toplumu çoğumuzu istemeden birer köle yaptı
Bu günü soracaksınız elbet! “Ya bu gün nasıl?” Bu gün ülkemiz en zor günlerini yaşıyor. Sonunda bunca olumsuzluğun bizi getireceği yere geldik. Artık yaşam kavgası veriyor halkımız. Yarınını kimse bilmiyor. Evine ekmeğini götüren insanlar her gün azalıyor. İşsizlik ve boğazımıza kadar yüklendiğimiz borçlar elimizi kolumuzu bağladı. Nefes almamız bile zorlaşıyor. Nefes almak zorlaştığında umut bitiyor, düş kurmak bitiyor. Oysa, milletçe yapabileceğimiz tek şey umutlarımızı yok etmemek! Bilemiyorum bunu becerebilecek ve toplumsal dayanışmayı yakalayabilecek miyiz?
En çok korktuğum, sorabileceğiniz şu soruya veremeyeceğim yanıt; “ Peki sen ne yaptın bunca yıl bizim için? Bizim bu günlere gelmemize sen neden engel olamadın? Ya da sen üzerine düşeni yaptın mı? ” Ben üzerime düşeni yaptım mı? Demokrasi gereği seçme hakkımı kullandım.Ama çocuklar seçmek zorunda kaldığımı seçtim, beni, benim adıma yönetmesi için... Ülkemi güzel yöneteceğine inandığım yöneticiyi seçme olanağım olmadı bu güne değin. Yani toplumumuzu yönetmeye istekli olanların düzeyini seçme şansını yakalayamadım. Anlamadığım ne biliyor musunuz? Bu ülkede gerçekten değerli ve bilgili onlarca insanın hiç birisi seçilecek adaylar arasına giremiyor. Girse de bu garip düzen onu ya yok ediyor ya da o kendisini düzene uyduruyor. Sanırım bunun nedeni, bu tür insanların yeterince çoğunlukta olmaması.
Ben, birey olarak yapabileceğim şeyleri yaptığımı düşünüyorum. Çocuklarımı düzgün ve düzeyli insanlar olarak eğitmeye çalıştım. Dürüst ve hak bilir bir yaşam sürdüm. Özgün değerlerimi korumak için elimden geleni yaptım, onları savundum ve de bu değerleri sizlere ulaştırmaları için çocuklarıma özümsetmeye çabaladım becerebildiğimce.
Sizlerden özür dileyeceğim bu kadar çok şey olmasın isterdim doğal ki. Yanıma geldiğinizde güzel olan gerçeklerden söz etmek isterdim size. Ama gerçeklerden ne kadar kaçsanız onlar peşinizden gelecektir. Size öncelikle anlatmak istedim bu günün acı gerçeklerini. Bilinen şeyler asla bilinmeyenler kadar ürkütücü olamaz. Bilinmeyenden korkmak doğaldır. Siz ne kadar çok şey bilirseniz o kadar çabuk savunmayı ve önlem almayı öğrenirsiniz. Kesinlikle inanıyorum ki sizler daha bilinçli ve uyanık olacaksınız bizlerden. Daha çalışkan ve daha özgür olacaksınız. Bizim kaybetmekte olduğumuz kişisel ve toplumsal değerlerimizi yakalayacak ve onlara bizden daha sağlıklı sarılacaksınız. Ulusal birliğimizi korumak için var gücünüzü kullanın yavrularım. Varlığınızın sürdürebilmenin ilk ve en önemli koşulu budur. Sınırları belli bir toprak parçasında, bir bayrak altında isteyerek yaşayan insanların hepsi Türk’tür yavrularım. Ülkemizi dil, din, etnik köken gibi, ulus olmanın ön koşulu olmayan ayrılıkları kışkırtarak bölmeye çalışanlara karşı çıkın. Önce anneniz, sonra kızınız olacak kadınları çağ dışına itmeye çalışanları nefretle kınayın ve onlara asla ödün vermeyin. Tüm bunları başarabilmeniz için tek yol göstericiniz Ata’mızın ilke ve devrimleri olsun. Onu gerçekten öğrendiğiniz ve anladığınızda yalnız birey olarak değil, mutlu olmayı hak ettiğiniz toplumun parçası olarak da büyüyeceksiniz ve ülkeyi de evreni de saracaksınız. Buna inanıyor ve size güveniyorum.
Az önce dediğim gibi size anlatacağım ve sorduğunuz sorulara korkmadan yanıt verebileceğim bir sürü şey de var kucağıma oturduğunuzda. Dünyanın oluşumundan bu yana süregelen bir şey var. Asla kimsenin yok edemeyeceği bir şey! “Sevgi” var yaşamda. Ben sevginin gücüne inanıyorum. Kişisel ve toplumsal yaşam sürecimiz içinde er ya da geç, sevginin yapıcı bir etkisi olacaktır. İnsanlar sevginin, birlikteliğin ve dayanışmanın açlığını çekmeye başladılar ülkemizde. Arayış başlayacak… Bu kaçınılmaz! Sevginin tüm etmenleri işlevini yapacaktır, bu da kaçınılmaz! Dayanışma bilinci yeşermeğe başladığında, size o fidanları vereceğim, büyütmeniz için. Siz bunca anlattığımdan sonra verdiğim fidanların değerini bileceksiniz ve onu kendi köküne bağlı ama özgür, kocaman ağaçlar yapacaksınız yavrularım.
Bana korkmadan yanıt verebileceğim soruyu sorduğunuzda, diyeceğim ki “Evet kesinlikle yanıtını bildiğim bir soru sordunuz bana. Kıvançla ve sevinçle söylüyorum çocuklar! SİZİ SEVİYORUM.”
Sizin doğmamış torunlarınıza yazacağınız mektuplarda onlardan özür dilemeniz gerekmeyeceğine inanıyorum.
Yakında görüşmek üzere…
Tunca Tünay
ttunay@superonline.com
|
|
Ankara'dan : Cumhur Aydın Kaç yürek vurgununa dayanır kalbiniz? |
|
Ülkelerin yaşamışlıklarıyla, insanların yaşamları arasında koşutluklar kurulabilir mi? Bireylerin ömürlerindeki kazanımlar, yitirişler, aldanmalar, ayırdına varmalar, gelgitler ile ülkelerin yaşamları arasında benzeşmeler, örtüşmeler nelerdir? O ülkede yaşayan insanların ülke kaderlerini etkilemesi bir yana, ülkeyi nefes alan bir canlı, bir insan olarak düşünebilir miyiz? Ne dersiniz?
Ülkelerin kalpleri, beyinleri, ayakları, kolları olabilir mi? Akciğerleri, böbrekleri, bellekleri.. Hatta duyguları, öfkeleri, hayal kırıklıkları, özlemleri..Olabilir mi?
Biliriz, her çocuk, önceden seçemediği bir ailede, ortamda dünyaya gelir.. Korunmaya, bakıma gereksinimi vardır. Öyle değil mi? Ya ülkelerin? Kendinizi, eğer varsa bebeğinizi düşünün.
Üzerinize titrenmedi mi? Üzerine titremediniz mi?
Onun yaşama ilk merhabasının ardından; vucudunun, beyninin sağlıklı gelişimi için az mı çaba harcadınız?. Uykularınız bölünmedi mi? Varınızı yoğunuzu, herşeyinizi ortaya koymadınız mı? Ya ülkelerin?. Ülkenin? Onu hayata getirenlerin, ilk adımlarını sağlıklı atması, ileri de güçlü, özgür ruhlu, sağlam kafalı, ahlaklı olması için gösterdikleri çabaları anımsar mısınız?
Kendi çocukluğunuzla, çocuğunuzun bebekliğiyle, ülkelerin, ülkenin bebekliği arasında benzeşmeler kurur musunuz?
Okula başlamanız, eğitiminiz. İlk gençlik düşleriniz, geleceğe yönelik planlarınız, sevgilileriniz.. Arkadaslarınız, dostluklarınız. Kuşkularınız, paylaşmalarınız. Okuyup, öğrenme telaşınız.. Ayaklarınızın üzerinde durmaya başlamanız, üretime katılmanız.. Ya ülkelerin? Ülkenin.. Onun çocukluğu nasıl geçmiş? Onu, yanıbaşındaki arkadaşlarının, akrabalarının çocuklukları ile kıyaslayın. Onun 'anne babalarinin' tüm geçmişlerine karşın, yaşadıkları zorluklara göğüs gererek, çocukları için daha güzel bir gelecek hazırlama yolunda, aldığı nefese, gördüğü eğitime, karnının doymuş olmasına harcadığı çabaları düşünün.
Anne babalar gün gelip, göçer giderler. Eğer ömürleri yetmişse, ellerinden geldiği kadar, sağlıklı, doğru düşünen, iyi gelecekler yaratmaya hazır, o yolların başında, evlatlarından ayrılırlar. Bu ayrılık biraz erken olursa, ortalık karışır mı? Akrabalar üstlenirler bazı sorumlulukları.. Aç bırakmazlar yavruları, destek olmaya çalışırlar, büyütmeye uğraşırlar onları. Kuşkusuz aynı ailenin köklerinden de olsalar, anne babaların yerini tutabilirler mi?. Ya ülkeler? Ülkelerin böyle yaşamışlıkları var mıdır?
Kaç kez hayal kırıklıklarına uğradık yaşamda?. Kaç kez kandırıldık? Kaç kez doğru yapıyoruz sandık? Kaç kez yanıldık? Kaç kez yeniden başladık herşeye? Kaç kez?
Ya ülkeler?
İnsanların bir dayanma güçleri yok mudur? Evet, türlü zorlukların üstesinden gelebilirler. Ama ya yıllardır, çok sıkıntı, çok ızdırap, çok hastalıklar yaşamışsalar? Çok yürek vurgunları.. Çok aldatılmışlıklar.. Birde, birde ya yıllardır yalnız bırakıldıysalar? Ya pek çok kez haykırdıkları halde, yanı başındakilere bile seslerini duyuramadıysalar?. Ya hastalıklarını, yürek sıkışmalarını bilseler bile, umursanmamışlarsa? Sırtları sıvazlanıp, bunu da geciştirirsin, bunu da atlatırsın denilip, ellerinden tutulmamışsa? Dertleri dinlenmemişse, hastalıkları sağaltılmamışsa?..
Günün birinde, henüz yaşlanmadan, belki gençliklerini bile doğru dürüst yaşayamamışken, erken vedalar hatta yaşama son vermeler olmamış mıdır? En dayanıklı sandıklarımız içinde bile? Ya ülkeler? Ülkelerin, onların kalplerinin, yüreklerinin kaç vurgun, kaç ihmal, kaç yıkıntı kaldırabileceklerini sanırsınız? El uzatılmazlarsa, kucaklanmazlarsa, dertleri anlaşılmazssa, ne kadar dayanırlar? Ne kadar?
Kaç yürek vurgununa dayanır kalbiniz? Kaç yürek vurgununa? Ya ülkelerin kalbi?
Ülkenizin?
Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr
|
Kaşif Kahveci : Betül Ayhan |
60896
Baktım bu aralar insanlar okul anılarını anlatıyor, kıskandım mı nedir, ikide ben döktüreyim dedim.
Üniversite yıllarında her öğrencinin korkulu rüyası derse girdiği halde yoklama kaçırmaktır. Sen sabahın köründe kalk, derse gel ama yoklamayı kaçır. Eğer hoca imza föyü dolaştırıyorsa sorun yok, ama isim isim yada numara numara yoklama alıyorsa tam bir kabus.
Üniversitede birinci sınıftan itibaren bilgisayar derslerimize bölüm başkanı geliyor. Bu derste devam çok önemli çünkü tam limitte bile olsanız kalıverirsiniz dersten maazallah. Ve ben birinci sınıftan itibaren özellikle Ahmet Hoca'nın (orjinal ismi Ahmet değil, kendilerinden hala biraz tırsıyorumda:) ne olur ne olmaz diye kendilerini ifşa etmeyeyim dedim) derslerinde yoklama kaçırma obsesyonuna yakalandım. Kabuslarım gerçeğe dönüşmeden 4 sene idare ettik. Son senenin ilk döneminde yine Ahmet Hoca'dan ders alıyoruz. Ben yine her dersin başında stres içinde numaramı bekliyorum. Ne zaman numaram okunuyor, ben "burdayım" diyorum, o zaman rahatlayıp derse konsantre oluyorum. İlk birkaç dersi kazasız belasız atlattık. 2. veya 3. hafta içindeydi sanırım, ben notları toparlayıp, yeni notlar alabileceğim boş alanlar bulmaya çalışırken numaramı duydum ve "atıl kurt" yapıp "burda" diye olanca sesimle bağırdım. Anfi gayet sakin, herkes kendi uğraşına devam ediyor ama Ahmet Hoca bir an duraksadı. O duraksayınca ben kendi içimde şöööyle bi flash-back yaptım ki, o ne! Benim numaram 60896, ama okunan numara 60869. Önce sesimi çıkarmayayım, bu derste yok olayım diye düşündüm ama hoca ısrarla gözümün içine bakmaya devam edince açıklama yapma gereği duydum. "pardon hocam, yanlış oldu" derken vücudumun üçte ikisi sıranın altında kaybolmuş sonradan söylediklerine göre:) Ders çıkışı listeye bir bakarım ki 60869 bir erkek arkadaşa ait. Hani 60869 da bi bayan arkadaş olsa yırtacaktık yani.
Bir süre millete madara olduk tabi. Hep beraber çok güldük bana. Gerçi ben bu muhabbetle arkadaşlarım kadar çok eğlenemedim ama olsun.
Aradan 2-3 ders geçmiş, ben akıllanmışım tabi, yoklama bitene kadar tüm reseptörlerimi dış dünyaya kapatıp yoklamaya odaklanıyorum. O gün yanımda oturan zat-ı muhterem bir önceki derse gelmemiş. Hangi konuları gördünüz, hoca neleri anlatacak bugun diye ilgiyi üzerine çekmeye çalışıyor. Ben tam "yauv dur iki dakka be güzelim şu yoklama bitsin söylicem" derken 60896 duydum ve doğal bir tepki ile, yada refleks olarak "burda" dedim yine olanca sesimle. Benim "burda" dememle Ahmet Hoca'yla gözgöze gelmemiz eşzamanlı oldu. Ally Mcbeal'i seyrediyor musunuz? Ordaki efektlerin hastasıyım ben. "Ay hocam pardon, yine yanlış oldu galiba" derken Ally Mcbeal'in çöp variline düştüğü sahnede esas kız bendim. Direk olarak soluma dönüp fırça kaymaya başladım. "Ben sana sus demedimmiiii, senin yüzünden rezil oldum geneee, insan iki kere aynı saflığı yaparmı canıııımm...." Ben daha hızımı alamamışken zat-ı muhterem dirseğiyle beni dürtüp 896 896 deyince biz bir kez daha Ahmet Hoca'yla gözgöze geldik. Artık beni çöp variline düşmek bile kurtaramazdı o anda:)
Acaba buharlaşmak mı daha doğru olur yoksa yerin yarılıp beni magma tabakasına ulaştırması için mi dua etsem daha isabetli olur diye düşünürken Ahmet Hoca "896 sen bugün yoksun" dedi. Neyse ki cümle kurarken gülümsüyordu. Oooohhhhh beeee... Ucuz atlattık. Bir sene boyunca "numarasını bilmeyen bayan" olarak çağırılmayı saymazsak tabi:)
Mutlu kalın
Sevgiyle...
Not: Bu iki vukuattan sonra bir daha yoklama kaçırmadım:)
BeT bet_ayh@mynet.com
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
İşte hemen her gün karşımıza çıkan tipik bir örnek:
Editör'den Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_17.asp
Devamı var
|
Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler |
Bezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de çok önemli.
Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır.Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.
Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor. İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür.Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor.
Çikolata: E vitamini, magnezyum ve demir; kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.
Elma: Günde 5 adet yiyin.
Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli.
Salatalık: Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık, kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir. Unutmadan ekleyelim. Salatayı soymadan yiyin. Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.
Yumurta: Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir. En önemli özelliği, kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.
Sarımsak: Mutfağınızdan eksik etmeyin. En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı. Ancak hamileler dikkat olmalı. Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar. Günde bir diş yeter.
Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.
Kavun: Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15'ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
Süt: Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk ve genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi tavsiye ediliyor.
Şeftali: Bir şeftali, günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin. Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karşı faydalıdır.
Pirinç: E ve B12 dışında tüm B vitaminleri ve potasyum içerir. Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.
Tuz: Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir. İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu, aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.
Çay: Günde 2 bardak içilen çayla, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz. İngilizler, özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.
Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler. Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir. Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor.
Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit, kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.
Karpuz: Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80'nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar.
Devamı var...
|
MEDDAH
Hikaye anlatmak olan meddahlık taklit yapma sanatıdır. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkarda toplanmış bir temâşadır (gösteridir).
Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikayeler anlatır. Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikayeler ve efsaneler oluşturur.
Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa-baston oluşturur. Genellikle güldürücü, ahlaki ve edebi sonuç çıkarılacak hikayelerine klişeleşmiş "râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı rüzigar şöyle rivayet ederler ki" şeklinde sözbaşı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikayesini anlatır. Meddah hikayenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır. Meddah çok oyunculu bir tiyatro eserinin tek sanatçısı, oyuncusu konumundadır. Okumanın gelişmediği, dinlemenin rağbet gördüğü zamanlarda Osmanlı Sarayında şehirlerde, kasabalarda, ramazan gecelerinde, sünnet düğünlerinde, kahvehanelerde bu sanatı sürdürürdü. Bu sanatın günümüzdeki uzantısı stand-up yapan showmenlerdir.
|
YOLKESEN
İzmir'e gittiniz mi hiç
Turgutlu'dan geçerken
Çiçekler yolunuzu kesti mi
Göz göze geldiniz mi doğayla
Başınızda kavak yelleri esti mi
Saç sakal ağardıktan sonra
İzmir'e gittiniz mi hiç
Salihli'den geçerken
Bağlar yolunuzu kesti mi
Asma gibi kızlarla
Kız gibi asmalar
Halay çekerken kol kola
Annelerinden izin alıp
Katıldınız mı aralarına
İzmir'e gittinizse eğer
Aylardan mayıs olmalı
Günlerden Gökova
Dargındınız küskündünüz
Barıştınız mı doğayla
Şiir yolunuzu kesti mi
Kuruyan ağzınızı dayayıp
İçtiniz mi kana kana
Ben İzmir'e giderken
Akdeniz'e selam götürdüm
Bir gelinlik kızı gözlerinden
Çürük bir davul patladı kulağıma
Yarım kaldı halk düğünüm
Ben Asarcıklı çoban
Ağzımı keçiler yedi
Ne darıldım ne gücendim
Bir delik daha deldim kavalıma
Dünya dedikleri yuvarlak kitap
Işıklarınız sönmeden
Kaç sayfa okuyabildiniz
Sevgi dediğimiz solmaz bir kumaş
İpliğiniz tükenmeden
Kaç metre dokuyabildiniz
Giydiniz mi doya doya
Ali YÜCE
..........<>..........
OLMACA
Ben çocuk olsaydım eğer
Kav çakmak satardım
Bulut amcalara
Pamuk şekeri alırdım yerine
Patlamış mısır alırdım
Ben çiçek olsaydım eğer
Hiç saksı giymezdim ayağıma
Ödünç kanat alırdım
Güvercin teyzemden
Barış uçardım üstünüze
Ben ırmak olsaydım eğer
Altıma saklamazdım ayaklarımı
Öyle yaklaşmazdım denize
Düşmana yaklaşır gibi
Sürüne sürüne
Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların
Ali YÜCE
|
|
MATEMATİK AŞKI
Ey benim x bakışlı,polinom gözlü sevgilim.
Ne olursun beni çarpanlarıma ayırma
Benim sinüsümü alda kendi cosinüsünle çarp
Fakat logaritmamı alıp terketme
Birimiz teğet, birimiz kiriş olarak
Aynı çembere mahkumuz seninle
Sana binom açılımı gibi açılmak istiyorum
Ama sen beni kalbimin tanjantından öyle vurdun ki
Eğimi ve bir noktası bilinen doğru denklemine döndüm.
Bırak bu permütasyon ayaklarını
Benim elimden ne prizmalar geçti bilemezsin
İstiyorum git,git sevgilim
Senin kareköküne muhtaç değilim
Ama şunu bilmeni istiyorum
SENİ SEVİYORUM
Hem de üç boyutlu uzayda seviyorum
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar
Sana ben onuncu köyden sesleniyorum
SENİ SEVİYORUM
Bir türev kadar tatlı
Bir parabol kadar nazlısın
Kısacası sen benim
MATEMATİK AŞKIMSIN...
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://cartoonfactory.net/
Jim Gilbert'in karikatür çalışmalarını anlattığı özel web sayfası. You can do it! sayfasında rakamları kullanarak nasıl yüz çizebileceğinizle ilgili örnekler de verilmiş.
http://www.geocities.com/enveryolcu/
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Enver Yolcu'nun kendi sanatsal bilgilerini meraklılarıyla paylaşıyor. Hatta solakları bile düşünmüş. Ayrıca kendi öğrencileri için açtığı linkte fakülte ve öğrenci bilgilerine de yer vermiş. Sanet meraklılarına duyurulur.
http://science.ankara.edu.tr/~kavusan/tarih.html
Türkiye bor yataklarının tarihçesi 1860'lı yıllara, Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarına kadar uzanır. Sözkonusu tarihçe için bazı ön bilgiler verildikten sonra, değişik ülkelerin ilgi alanına girmesi nedeniyle, bu cevherin işletilmesi için padişaha ve dönemin yönetimine yapılan başvuruları açıklıkla ortaya koymaktadır... Yer altı zenginliklerimize de sahip çıkılması dileğiyle.
http://www.emk-tr.org
Ege Motosiklet Kulübü; Öz Ege Motosiklet Kulübü Derneği adı altında 1996 yılında Sn. Taşkın ÖGEL'in önderliğinde motorseverleri biraraya getirmek, organizasyonlar düzenlemek amacıyla kurulmuştur... Ne yapar ege motorsikletçileri diye merak edenler buyursunlar efendim.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Whej Startup Manager v1.0 [259k] W9x/2k/XP FREE
http://www.wheresjames.com/StartupMgr_home.htm
Bana en çok sorulardan biri de, windows açılışında otomatik olarak devreye giren programların nasıl denetleceğidir. Normal olarak registry kayıtlarına girilerek yapılan bu değişiklikleri kolaylaştıran güzel bir program buldum sonunda. En güzel yanı, başlangıç programlarını tamamen silmek yerine disable etmenize olanak vermesi. Böylece istediğiniz zaman tekrar devreye alarak işinize devam edebiliyorsunuz. Çok program yükleyenlere sistemi hızlandırabilmeleri açısından şiddetle tavsiye olunur.
|
|
|