KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator

 14 Kasım 2002 - Hayırlı, uğurlu olsun


Merhabalar,

Günlerdir merakla beklediğimiz, tüyo alabilmek için debelendiğimiz açıklama nihayet yapıldı. Yeni başbakanımız vatana millete hayırlı olsun. Eğer bugün bir aksilik olmazsa yeni hükümet başımız Aldülkadir Aksu olacakmış. Neden bu ismi duyunca aklıma Süheyl'le Behzat geldi, hayırlara vesile olur inşallah. Kopenhag kriterlerine uygun mudur değil midir tartışmayacağım. Herhalde Tayyip Başkan'ın bir bildiği vardır. Hükümet başını da AB ye danışacak değiliz ya. Bize emre itaat eden, leb demeden leblebiyi anlayan, başkana saygıda kusur etmeyecek biri lazımdı, onu da bulduk evelallah.

..........

Dün gece, mucize olsun diye dua ederken, aklın yolu galip geldi ve Avrupa'da ilk fireyi verdik. Tüm cimbomlu kardeşlerimize geçmiş olsun. Üzülmeyin, iyi bir operasyonla uyuklayan devi yeniden uyandırır, seneye inşallah şampiyonlar şampiyonu olursunuz. Şimdi aklıma takılan bir soru var, 2 sene önce UEFA şampiyonu olduğunda vezir olan cimbom, çektiği şanslı kura herkesin malumu olduğu bir grupta sonuncu olarak şampiyonlar liginde rezil mi oldu? Asla! Şaşkın Baliç o golü yazaydı, ilk devrenin sonunda 8 kişinin arasından kafa golünü yemeyeydi, gene gönüllerimizin sultanı olurdu. Seneye artık seneye, şimdi annemizin liginde şampiyonluk yaşama dönemi. Bu gece UEFA da tur şansı arayan 3 temsilcimize de başarılar. Siz cimbomun yaptığını değil, dediğini yapın olur mu?

..........

Bir iletişim platformu oluşturayım dedim, ola ola 2 günde ben dahil 10 kişi üye oldu. Hiç olmazsa yazarlar ve yazar adayları kendi aralarında fikir cimnastiği yapsınlar istemiştim. Hala da istiyorum. Daha verimli işler çıkarmak için bu tür antremanlar yararlı olur kanısındayım. Ramazan nedeniyle olsa gerek, bir durgunluk dönemine girdik. Eskiden günde 20-30 tane fikir beyan eden, kızan, eleştiren, memnuniyetini özetleyen mesaj alırdım, 1 haftadır bu sayı 2-3 e düştü. Hadi artık biraz canlanın. Kahve Molası'nın görünümünden bıktıysanız onu söyleyin, şu artık kabak tadı verdi, onu kaldırıp yerine bunu koyalım deyin, ne derseniz deyin ama birşeyler deyin. Gün , konuşma, yazışma, koklaşma ve anlaşma günü, dut yemiş bülbül olma günü değil.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Bu Dosyayı Saklamak İstiyor musunuz ?

İnsanların değişmez yaratılış özellikleri olduğu gibi, yaşamında aldığı derslerle sürekli bir değişim çarkının içinde olduğu da yadsınamaz. Ancak bunların nasıl bir oranda olduğuna dair fikir yürütmek oldukça zor görünmüştür bana. Elbette her birimizin bu değişime ne kadar açık ve/veya kapalı olduğuna, değiştirilebilir özelliklerinin neler olduğuna, daha doğrusu kendini tanıma sürecine ne kadar zaman ayırdığına da bağlı.

Zaman zaman takkeyi çıkarıp önümüze KOYMALI,
İçindeki BEN'i karşımıza alıp itinayla SOYMALI,
Sevdiğimiz yanlarımızla DOYMALI,
Sevmediğimiz yanlarımızı OYMALI mıyız ?

Kahve Molası okuyucuları ile ilkokul anılarımı paylaşırken; eş, dost ve akraba çevremden 35 yıl öncesini nasıl hatırlıyabildiğim konusunda da epeyce eleştiriler almıştım. Aslında bu durum "Neler hatıralarda kalabiliyor ?" sorusunun cevabı ki; o bana göre yaşamdan almak istediğin derslere paralel olarak gelişmektedir. Bunu da belirleyen bizleriz yaşamımızın büyük bir kesitinde. Mükemmel bilgisayar olan beynimizle karar veriyoruz bir zaman diliminde, bu anında da olabilir, bir vesile ile gündeme geldiğinde de..
Ve sanırım şöyle bir komut beliriyor bilgisayardaki gibi :

" Bu dosyayı saklamak istiyor musunuz ? "

Beynimizin çok büyük bir disk kapasitesi olduğu düşünülürse, ben hiçbir dosyanın silindiğine inanmıyorum. En azından tozlu arşive yerleştirildiğini düşünüyorum. Bir kış günü, kartopu oynamak ve buz tutmuş yokuşumuzda kayabilmek için arkadaşlarımıza tacizde bulunduğumuzu, evin erkek olanının itirazlarına rağmen bayan arkadaşımızın bizlere katıldığını ve yokuşun sonunda düşerek 5-10 dakika hiçbirşey hatırlamadığına tanık olduğumu hatırladım. Ve Doktor'un: "Bu dakikalarını asla hatırlayamayacak !" dediğine. Bu gibi durumlar hariç, bir yerlerde duruyor anılar acı olsun tatlı olsun. Önemli olan; yaşanan olayın bizlerde ne kadar İZ bıraktığı, bizler için ne kadar ANLAM taşıdığı konusu. Bu olaylardan o kadar çok var ki zaman zaman gözlerimizin önüne gelen.

Tersten baktığımızda da; bir o kadar da ABUK ve de SUBUK şeyleri hatırlamıyor muyuz ? 1970 yılında Mexico City'deki Dünya Kupası'nda şampiyon olan Brezilya Milli Takımının 11 futbolcusunun isimlerinin ne işi var belleğimde ..? Sizde bu durumlar olmuyor mu sanki ?

Şakır şakır integral çözdüğümü, türev aldığımı, uykusuz matematik geceleri geçirdiğimi, yasak olmasına rağmen elektrikli ocaklarda çatalda ekmek kızartıp, margarin sürüp, tuz dökerek yediğimi hatırlıyorum da birisi; "Şunun türevini ya da integralini alsana !" dese ne halt ederim ?

Bir de insanı zor durumda bırakan bir konu daha var hatırlamak üzerine ki; bu durum da benim açımdan hiç kabul görmüyor. Yeni bir ortamda yeni biriyle tanışıyorsunuz ve o size isminin diyelim ki; "İlhami" olduğunu söylüyor, gel gör ki siz adama sürekli olarak "Selami" diye hitap ediyorsunuz.. Sinir bozucu birşey ! Bu kişi futbol arkadaşımdı en son yaşadığım, allahtan BJK'de bir süre futbol oynayan "Sellami" diye bir oyuncu vardı da öyle sıyırttım, futbol stilin Sellami gibi ıvır kıvır ettim, papaz pilavı yedi mi yemedi mi bilemem ama ..! Elbette en kötüsü ise; sizin gerçekten bir hafıza küpü olduğunuzu çok iyi bilen birilerinin karşısında, velev ki unuttuğunuz bir konu gündeme gelirse.. Biz buna halk arasında; "Yandı gülüm keten helva !" diyoruz ki karşılaşmamanız temennisiyle..
Bu durumda benden size mani ile karışık söylemesi :

Gelin, kirli çamaşırları da aynı ipe ASALIM,
Biraz daha beynimizi zorlayıp KASALIM ,
" Bu dosyayı saklamak istiyor musunuz ? "
Sorusu geldiğinde; "yes" tuşuna BASALIM ..

asesen@turk.net

 Medyatik : Selcan Lafçı


Terketmek lazım bu ülkeyi...

Kahvehanenin forum alanında bir kaç gündür ülkeyi terketmek tartışılıyor. Galiba genç kahveciler gitmek istiyor.

Bu bana Bakkal Amca'yı hatırlattı:
Lise çağlarımda evimizin karşısında üç katlı, eski, küçük bir apartman vardı. Giriş katı bakkal dükkanı olan binanın orta katında bakkal amca ve bakkal teyze, üst katında kiracıları otururdu. Bakkal Amca ve Bakkal Teyze yıllar önce evlerini, bahçelerini bırakıp, Yunanistan'dan Türkiye'ye gelmişlerdi. Bakkal dükkanı ve kiracı geliri ile sıkıntısız bir yaşam sürüyorlardı. Çocukları ve torunları hala Yunanistan'da oturur, sık sık ziyarete gelirlerdi. O zamanlar sanırım her ikisi de yetmişli yaşlardaydı. Yaşlı oldukları için mahallede herkes bakkal amca ve bakkal teyze der gerçek adlarını bilmezdi.

Bakkal Amca her sohbette büyüdüğü yerlerden özlemle bahseder, tüm ayrıntılarıyla köyünü anlatırdı. O zaman anlam veremezdim örneğin bir çalı kümesinden bu kadar uzun bahsetmesine. Çalıların ardına saklanıp köyün kızlarını izlediğini anlatırken konudan sapar, o çalıların ne zaman çiçek açtığını, hangi çalının dalından ne yapıldığını anlatır bulurdu kendini.

Şeker almaya gelen yedi yaşında bir çocuk bulsa karşısında "Bizim oralarda şekeri şöyle yaparlardı" diye başlar, otuz yaşındaki komşu hanımı bulunca da memleketindeki kızların saçını nasıl bağladığını anlatırdı. Memleket hikayeleri hiç bitmezdi. Ağaçları, köyün çeşmesini, tarlaları, komşularını anlatır anlatır hasreti dinmezdi.

Bakkal Teyze doğduğu yerlere gidebilirken, amcanın izni yoktu. Sanırım Türkiye'ye kaçarak gelenlere Yunanistan hükümeti ömür boyu giriş yasağı koymuştu. Oğlu, babasını Yunanistan'ın Türkiye dışındaki tüm sınır kapılarından sokmaya çalıştı ama olmadı.

Amca vatan hasreti ile öldü.

Bu özlemi o zaman anlamazdım. Yıllar sonra 1924'lü yıllarda yapılan büyük mübadeleyle ilgili çeşitli kitapları okuyunca ve yaşım ilerledikçe anladım bu hasretin ne demek olduğunu. Topraklarından koparılan iki tarafın insanlarının çektiği acıları okudukça anladım doğup büyüdüğüm toprakların aslında ne kadar benim olduğunu. Anadolu'dan Yunanistan'a gönderilen bir Rum, elli yıl sonra şöyle diyor: "Buraya geldik ama nerde o bizim memleketin kayısıları, narları. Bir daha hiç o lezzetleri bulamadım." Aynı şekilde Yunanistan'dan getirilip Anadolu'da iskan edilen bir Türk de memleketinin havasından suyuna herşeyinin nasıl daha güzel olduğunu anlatıyor. Oysa ne kayısı farklı, ne su; farklı olan üstüne tırmandığın ağaç, kapının önünde büyüttüğün köpek, arkadaki tepe, konuştuğun dil... En önemlisi ait olamama duygusu...

Son yıllarda Türkiye'de pek çok insanın ağzından eksik olmayan "Terketmek lazım bu ülkeyi..." lafını duydukça aklıma gelir Bakkal Amca. Bu lafın aslında pek de düşünülmeden söylendiğine inanıyorum. İyi bir iş, iyi bir ev, temiz sokaklar, başkalarının haklarına saygılı insanlar, korkusuz beklenen gelecek hepsi çok güzel ama yeterli mi? Emin değilim.

Ben Bakkal Amca'nın yıllar yılı nasıl kıvrandığını gördüm. Onun içinde hep bir yeri acıdı. Hiç bir mutluluk bu acıyı yokedemedi. Torunları yanına gelip İstanbul'da okudu, doktor oldu, evlendi, torun çocuklarını gördü. Ama hep memleket özlemi çekti.

Elbette Bakkal Amca örneği farklı, o yasaklıydı. Şimdi gitmeyi kafasına koyanlar daha şanslı, her yaz Türkiye'ye geleceklerini düşünüyorlar. Ama bu zamanla azalacak ve bitecek biliyorum.

İnsanlara aidiyet duygusu lazım. Yabancı bir ülkede bu duygu hep eksik kalacak. Orada doğup büyüyenler bile bir kaç kuşak geçse de bu duyguyu tam olarak hissedemeyecekler. Türkiye'den giden rumlar aynı dini paylaştıkları Yunanistan'da bile kendilerini farklı hissettiler, dışlandılar, mutsuz oldular. Bir de tamamen farklı bir kültüre gittiğinizi düşünün.

Bu kadar duygu sömürüsü yeter, ben elimden geleni yaptım.
Gitmeyi kafasına koyanlar bir kere daha düşünsünler. Vatanı terketmenin o kadar kolay olmadığını göreceklerdir. Benden söylemesi, sonra uyarmadı demeyin.

Hala ikna olmadıysanız bir de Karacaoğlan'ı dinleyin:

İndim seyran ettim frengistanı
İlleri var bizim ile benzemez
Levin tutmuş goncaları açılmış (levin: renk)
Gülleri var bizim güle benzemez

Göllerinde kuğuları yüzüşür
Meşesinde sığırları böğrüşür
Güzelleri şarkı söyler çığrışır
Dilleri var bizim dile benzemez

Seyredüben gelir Karadeniz'i
Kanları yok sarı sarı benizi
Övün etmiş kara etli domuzu
Dinleri var bizim dine benzemez

Akılları yoktur küfre uyarlar
İmanları yoktur cana kıyarlar
Başlarına siyah şapka giyerler
Beyleri var bizim beye benzemez

Karac'oğlan eydür dosta darılmaz
Hasta oldum hatırcığım sorulmaz
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
İlleri var bizim ile benzemez

Forum alanında hala gitmek isteyenleri görürsem, yarın da bizim köydeki Alamancı Ahmet Dayı'nın ve ailesinin acıklı hikayesini anlatacağım!!!

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Şeylaynsss..

Adana seyahatlerine oldum olası bayılırım. Uçak korkumu bahane eder, bir gece konaklayıp mükemmel kebap ya da kanat ziyafeti çekmeden dönemem Adana'dan. Hele bir de geziye Mersin, Gaziantep bacağı eklenmişse değmeyin keyfime.

Bundan yaklaşık on yıl kadar önce, çok sevgili bir iş arkadaşımla birlikte nefis kokulu Adana seyahatimizden dönüyorduk.

Adana havaalanında iki saat rötar yapan uçağı beklerken hafif gerilen sinirlerimizi yatıştırmak için etrafımızı seyredip, çeşitli yüzlere bakıp onların hayat hikayeleri ile ilgili tahmini senaryolar yazıyorduk. İnsanların toplu olarak bulunduğu hemen her ortamda bunu yaptığımı itiraf etmek zorundayım. En yaratıcı ve eğlenceli senaryoları barlarda ve havaalanlarında üretirim nedense. Adana havaalanına gidenler bilir. Küçük bir bekleme salonu ve yürüme mesafesindeki uçaklar dolmuş usulü bekler kapıda. Hangi uçak benim uçak derdin olmaz. Kapıya yanaşana biner gidersin. O gün de rötar yüzünden iki İstanbul uçağı kapıya yanaşmış bekliyordu. Biri Kıbrıs Hava Yolları'nın uçağı, diğeri THY. Uçağa çağrı anonsu gelince güle oynaya kapılardan birine geldik, görevli bey'e sorduk.

- Bu hangisi?
- Kıprıs tehesi gardaş. Siz Türk tehesine pinin.

Yöreye uyumumuz tam olarak, diğer kapıya yöneldik. Süs püs 100 numara olan görevli bayana sorduk .

- Türk tehesi mi?

Görevli bayan, üstünü kırmızıyla kapattığı dudacıklarını gererek..

- şeylaynsss.

Bu kelime zamanla dilimize yerleşti. Ne zaman yarım yamalak yapılmış bir işi süsleyip püsleyip anlatan, başkalarından duyduklarını kendi fikriymiş gibi satan, 'Gerçekte ben ne istiyorum?' sorusunu kendine sormadan başkalarının yaptıklarını aynen yapan, eğreti İngilizce'siyle mühim olan birini görsek teşhisi koyuyorduk.

- Şeylaynsss...

Bir kapıdan bir kapıya on adımda çağ atlatan, iki ayrı kapıdan aynı avluya çıkan, doğu batı sentezi şirin memleketim benim.

mehtap_akdeniz@yahoo.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Yukarıdaki tartışmalar açıkça göstermektedir ki kamu kadrolarında iş kimliği olarak "kartallar" çizgisine yakın insanlara duyulan özlem basit bir tutku ya da estetik bir tercihin tezahürü değil, Türk insanının ekmeğiyle, suyuyla ve huzuruyla ilgili bir zarurettir. Çünkü mevcut kamu yönetimi sistemimizde kartallar bilinerek ya da bilinmeden tasfiye edilmekte, iş kimliği olarak sadece hindilere yaşam hakkı tanınmaktadır.


Başlangıçta yukarıdan gelen talimatların derhal, itiraz ve sorgulama olmaksızın yerine getirilmesini sağlayıp idarecilerin işlerini kolaylaştırabilecek bir yöntem olarak tasarlanıp uygulamaya konulmuş olsa da, zamanla amacında saptırılıp iş gördürmekle ilgili bu pratik vasfından uzaklaşan personel kontrol yöntemleri amirlerin keyfi tasarruflarını da kapsayacak şekilde deforme edilmiştir. Bu sistemde artık sadece talimatlara değil yapılan işin teknik, mesleki, bilimsel, mali, hukuk, ve pek çok başka şeysel gereklerine uymayan talep ve tasarruflara da itiraz ve sorgulama ortadan kaldırılmış, böylelikle de rant uğruna eksik ve yanlış işlere katlanmakla başlayan yozlaşma süreci giderek genişlemek suretiyle yolsuzluklar ve soygunlar noktasına kadar varmıştır.

Yukarıda kısaca değinilen deprem ve yolsuzluklar gibi iki büyük felaketi açıp eşeler, tozunu külünü savurup özüne inersek işte o noktada karşımıza kamu kadrolarında iş kimlikleri itibariyle kartalların yokluğu ve hindilerin bolluğu çıkacaktır. Her aksaklık, her engel, yolunda gidemeyen her şeyin her türlü sebebi dönüp dolaşıp bu noktada düğümlenecektir. Ancak tekrar vurgulayalım ki amacımız alın teriyle çalışıp çoluk çocuk geçindiren ve yaptıkları içleri inanılmaz fedakarlıklarla yapan insanları küçük düşürmek değil, insan kaynakları kullanımı itibariyle sistemin tahlilini yaparak o insanları daha iyi koşullarda daha iyi işler yapmaya muktedir kılacak yeni bir istihdam modeli geliştirmektir.

İzleyen bölümde kamu ve özel sektör kıyaslamalarımız için daha ayrıntılı kesitlerle incelemelerimize devam edeceğiz.

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_21.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Yükselmek

Açık sarı bir tülü andıran bir hale ile çevrili utangaç Ekim dolunayının soluk ışıltılarının hafifçe aydınlattığı denizin üzerinde süzüülen bir şehir hatları vapurunda serin rüzgar bu kez de sevgili Sunay Akın'in tatlı dilinden bir küçük hikayeyi ulaştırdı kulaklarıma...

Aya gitmek için yola çıkan değişik milletlerden astronotlar, uzay aracı yükseldikçe birbirlerine geldikleri şehirleri göstermeye başlarlar altlarındaki manzaradan..."Bak benim şehrim...Bak o da benimki"

Astronotlar yükseldikçe manzara değişmekte ve artık birbirlerine ülkelerini göstermektedirler astronotlar: "Bak şu benim ülkem...Bak o da benim harika ülkem..." Yükselmeye devam ettikçe sınırlar ortadan kalkmakta ve artık "Su benim kıtam...Şu da benimki" şeklinde konuşmalar geçmektedir aralarında...

Ve artık mavi gezegenimiz yuvarlak mavi bir top gibi görünmeye başladığında, birbirinden çok farklı kültürlerden, dillerden ve dinlerden gelen bu insanlar tek bir şey söylerler: "Bu bizim dünyamız"

Ve Sunay Akın ekler: "Bunu söyleyebilmek icin herkesin bu kadar yükselmesi mi gerekiyor? Önemli olan bunları ayağımız yere basarken de söyleyebilmek"

Ayaklarımız yere basarken de bunu soyleyebilmemiz için sanırım ruhlarımızın ve anlayışımızın da yükselişe geçmesi gerekiyor. Ne yazık ki ne kadar sığ olduğumuzu o küçük dünyalarımızda ve doğadan uzak, bilgiden ve sanattan gereği kadar nasibini alamayan yaşamlarımızda, fani koşuşturmalarımız ve endişelerimizin oluşturduğu perdeyi aralayıp ta farkedemiyoruz...

Hayata iyi bakın

Blueman

 Tadımlık Şiirler


AKDENİZ YARAŞIYOR SANA

Akdeniz yaraşıyor sana
        Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
        Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin bir çocuk ağladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali Dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılar
        Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
        O senin sardunyalar gibi konuşkan sessizliğini

Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hâlâ
Senle yatmadım sanki
Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir de var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değince güneşine

Neden sonra buldum o kaçakçı mağrasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik âsarım
Mut'un doruğundaymışım meğer
Senle çıkınca anladım
Eski yunan atları var hani
Yeleleri büklümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan izdüşümleriyle
Yürüyor Balan Tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru

Kadınım
Yaraşıyorsun sen Akdeniz'e

Can YÜCEL

..........<>..........

SUSSS-MA

Butün bu cılgıldaklar
Pencerenin ağzına asılı
Bütün bu fırıldaklar
Bütün bu pervaneler
Bütün bu değirmenler
Bütün bu uçurtmalar ve uçaklar
Poyrazın doğrultusunda...
Gülibrişim, mimoza ve manolya, kavak
Yaprakları dahil
Bütün bu kıpır kıpır insanlar
Elleri kolları ve kulaklarıyla
Ve erken öten bir horozun sesiyle
Kaçmışlar öbür dünyaya şimdiden
Seslerini bırakmışlar geriye
Bu ölümlü dünyaya yadigar...

Can YÜCEL

 Biraz Gülümseyin


Zırrr...

Bir golf klubünün soyunma odasında bir sürü adam giyiniyormuş. Ortada duran bir cep telefonu çalmış, Yakınındaki bir adam hands-free konuşma düğmesine basmış ve giyinirken konuşmaya başlamış.

ADAM: Alo
KADIN: Merhaba şekerim, kulüpte misin?
ADAM: Evet.
KADIN: Ay ben burda süpper bir deri ceket gördüm. 1000 dolarcık.Alabilir miyim?
ADAM: Oluur, madem çok sevdin, al tabii.
KADIN: Aslında buradan once de galeriye uğradım. 2002 modelleri gelmiş,tam istediğim renkte birini buldum.
ADAM: Ne kadar?
KADIN: 60 000 dolarcık.
ADAM: O parayı vereceksem bütün aksesuarlarını isterim ama...
KADIN:Yaşasınnn! Bi şey daha var, Geçen sene beğendiğimiz ev yine satılık ve 450 000 dolar istiyorlar.
ADAM: Tamam, ama 420 000 dolardan fazla verme sakın.
KADIN: Oldu şekerim. Sonra görüşürüz. Seni seviyorum.
ADAM: Ben de seni...Görüşürüz.

Adam telefonu kapatıp afallamış şekilde onu seyreden topluluğa döner ve sorar:

"Bu telefon kimin, bilen var mı?"

 Kıraathane Panosu



Darülaceze destek bekliyor

Darülaceze de şiddetli bir Maddi - Manevi destek ihtiyacı var.. 328 tane, her biri birbirinden hasta,kimsesiz ve bakıma muhtaç yaşlıya hizmet etmek için, her türlü yardımı oraya çekmek gerekiyor.

İhtiyaçlar
1. Sigara (onları öldürmeye çalışmıyoruz, psikiyatrik hastalar var ve sigara olmazsa, çıldırıyorlar)
2. Yetişkinler için hasta altı bezi(127 tanesinin altı bağlanmak zorunda)
3. Çeşitli tıbbi sarf malzemeleri
4. Ara sıra gelip, hiç bir iş yapmadan acezelerle sohbet edip hem onları,hem de kendilerini mutlu edecek gönüllüler.
5. Kendi is yerleri, şirketler, ve tanıdıkları diğer insanlara ulaşmamıza yardımcı olacak iletişim gönüllüleri.

İLETİŞİM :
Dr. Ekrem ATBAKAN
Kayışdağı - İSTANBUL Darülaceze Tesisleri
0216 - 527 08 72 - 77 dahili 156

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.ilaydakarabulut.com/
İlayda Karabulut 8 yaşında bir minik kardeşimiz. Şu anda Cerrahpaşa Hastanesinde yoğun bakımda koma halinde yatmakta. Hastalığı şu ana kadar dünyada sadece ve sadece 9 kişide görülmüş fakat bulgular tam olarak benzeşmiyor. Hastalığın çözümü için beyin doktorlarının önerilerine ihtiyaç var.

http://www.easyexpressionproducts.com/
Sadece ilgimi çektiği için sizlerle paylaşmak istediğim bir ürün tanıtım sitesi. Çocuğu olup süt verme problemi yaşayan anneler için. özel yapım bir cihaz. Farklı beden seçenekleri ile işte size elektrikli süt biriktirgeci.

http://www.choplogik.com/ha/almoscicus.mpeg
Bu kısayol bir web sayfasına gidiyor ; fakat aynı zamanda mpeg uzantılı bir dosyayı indirmenizi sağlıyor. Biraz sabrederseniz, gerçekten çok hoş bir sürprizle karşılaşacaksınız.

http://www.topofthecrops.com/
Kendinize veya herhangibirine ait resmi bilgisayara ortamında saklıyorsanız fazla birşeye ihtiyacınız kalmadı... Web sayfasına giriyorsunuz, sizdeki resmi bilgisayarınızdan web sayfasına yüklüyorsunuz, resim üzerinde verilen örneklerdeki gibi oynayıp istediğiniz hale getiriyorsunuz. Son olarak istediğiniz mail adresine gönderiyorsunuz.

 Damak tadınıza uygun kahveler


NTSend v1.3.3 [371k] W2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105558
Windows'un popup message özelliğini belki biliyorsunuzdur. Ama eminim network üzerinde pek azınız bu özellikten yararlanıyorsunuzdur. NTsend, bu mesaj programını çok kullanışlı hale getiren bir arayüz sunuyor. Network'teki tüm arkadaşlarınızı görebiliyor ve istediklerinize anında mesaj gönderebiliyorsunuz. Deneyin seveceksiniz.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021114.asp 14 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com