KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Acrobat Reader


Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


19 Mayıs Atatürk'ü Anma  Gençlik ve Spor Bayramı
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 265

 19 Mayıs 2003 - Fincanın İçindekiler


19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı Özel Sayısı

 Atatürk diyor ki! : Ey Türk Gençliği!...


Saygıdeğer Efendiler,

Sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.

Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, 'Türk gençliğine' emanet ediyorum.


Posta Kartı olarak yollamak için tıkla
10.Yıl Nutku'nu izlemek için...
10.Yıl Nutku'nu dinlemek için...
Windows Media

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


          

Tanju Akdeniz

 Misafir Odası : Tanju Akdeniz

   Ondokuz Mayıs İkibinüç

Bazı insanların, diğerlerinin aksine, teşvik mekanizmalarına niçin kayıtsız kaldıkları sorusundan yola çıkan J. B. Rotter, 1954 yılında yaptığı çalışmasında iki tip insandan söz eder. Biri, eyleme geçmek için kendi iç süreçlerini kullanırken; diğeri eylemlerini kendisi dışındaki güçlerin denetimine bırakır. Bu alanda çok bilinen bir ölçek de geliştiren Rotter, "internal" ve "external" olarak adlandırdığı bu kişilik yapılarına uygun ödül ve teşvik sistemlerinin geliştirilmesi gerekliliğinden söz eder.

"Kaderci" ya da "mukadderdatçı" olarak nitelediğimiz kişiler Rotter'ın "external" olarak sınıfladığı gruba girerler. Bu kişilerin başlarına gelenler daima kendileri dışındaki bir "şey"e bağlıdır. Örneğin evliliklerini mahveden kendileri değil, partnerleridir. İşlerinde başarısız olmalarının nedeni ya kötü yöneticilerdir, ya da kötü işletmedir. Aldıkları üç kuruş maaş karşılığında olağanüstü performans göstermelerini bekleyenleri hayretle karşılarlar, bunu yapanları ise "herkesin enayisi" olarak nitelendirirler.

Aslında kendileri son derece zekidirler ama ya okudukları okullar yetersizdir; ya da yetiştikleri çevre geridir. Kendilerine olanak verilse dünyayı bir günde değiştirebilecek bilgiye sahiptirler ama nedense insanlar gözlerinin önündeki bu muhteşem potansiyele kayıtsız kalırlar.

Son derece sabırlıdırlar, hiç umut kesmezler. Uzun vadeli düşünürler, nasılsa bir gün birileri onlar için birşeyler yapacaktır. Problem çözmek onların işi değildir. Bu nedenle içlerinden yok denecek kadar az kaşif ya da mucit çıkmıştır. Süreç değil, sonuç odaklıdırlar. Armutun nasıl piştiğiyle değil, kendi ağızlarına düşüp düşmediğiyle ilgilidirler.

Daima mükemmeli arar, zor beğenirler. Pek az şey onları gerçekten eğlendirebilir. Kötümserdirler demek istemiyorum ama, söz gelimi gittikleri bir konserde solist onları coşturmayı becerememiştir. Konuşmacı ilgilerini çekmeyi başaramamıştır. Gezdikleri, gördükleri yerler ilginç değildir. Sıkılırlar, çünkü işleri sıkıcıdır. Bunalırlar, çünkü ortam bunaltıcıdır. Oysa neşeli bir ortam ya da zevkli bir iş olsa kanarya gibi şakıyacaklardır.

Kararlı ve tutarlıdırlar. Nasıl ki dev bir kayayı yerinden oynatmak için dışarıdan bir güce gereksinim varsa, bu kişileri de eyleme geçirebilmek için dışarıdan bir güç uygulanması gereklidir. Yer değiştirmek ya da daha genel bir tarifle "değişmek" onların sözlüğünde "z" harfinden sonra yer alır. "Taş yerinde ağırdır" sözünün erdeminin farkındadırlar. Temkinlidirler. Herkes gibi onlar da değişmek için bir "dış" nedene gereksinim duyarlar ama önce kendilerinin dışındaki her şeyin değişmesini beklerler.

Ders çıkartmasını bilirler, ancak öğrenmeleri çoklukla "yandım Allah" yöntemi iledir. Farklı davranmaları için önce bütün dünyanın tepelerine çökmesi gereklidir. Böyle bir durumda bile çoğu kez kendilerini içinde bulundukları durumdan çekip çıkaracak birilerini beklerler.

Hemen her şeyi "baba" adını taktıkları devletlerinen beklerler. "Kurtar bizi baba" sözü öylesine söylenmiş değildir. Büyük "kurtarıcı" Atatürk'ün sıradışılığı biraz da bundandır. Bir 19 Mayıs 1919 sabahında kurtarılmayı bekleyenlerin üstüne "bir güneş gibi" doğmuştur.

Nur içinde yatsın bize ışık tutup yol gösterenler. Ama bilmedikleri bir şey var. Bize ışık tutmak yetmez. Sırtlarına alıp götürmeleri de gerek.

Tanju Akdeniz
Ondokuz Mayıs bindokuzyüzondokuz'dan seksendört yıl sonra, bir onyedi Mayıs sabahı yattığım yerde güneşi beklerken...

Yukarı

 Dost Meclisi


Ata'ya hepimiz adına açık telgraf

"Ey Büyük Atatürk STOP Daha yükseklere tırmanmamız için bizlere bıraktığın aletleri, yol haritasını ve pusulayı devlet dairelerinden birinin arşivindeki tozlanmış bir sandıkta kilitli bulduk STOP Yazdıklarını okumayı ve onları başkalarına aktarmayı, seni anlatıp yüceltmeyi, kısacası bu işin edebiyatını artık bir kenara bırakıyor ve senin gibi bir tırmanıcı olabilmek azmiyle derhal yola koyuluyoruz STOP Bizden öncekilerin sebep olduğu gecikmeden dolayı özür dileriz STOP Bu çetin tırmanış için gerekli koşullara ve olanaklara sahip olmayı beklemeden harekete geçiyoruz STOP Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızda mevcut olduğunu hepbirlikte göreceğiz
NON-NON-NON STOP"

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


NUTUK

Vatan boylu boyunca vurulmuş
İki gözü iki çeşme derelerin
Dağlar kapkara yasından
Ovalar tüm kavrulmuş
Düşman kan içinde parmaklarıyla
Ta Kars'a kadar Menderes Ovası'ndan.

Posta Kartı olarak yollamak için tıkla- Geldi geçti, ama hatırlanmalı -
Neler çektik o günler milletimle ben
Bir bir yollara düştüler perperişan
Aç susuz ama aşk içinde
Yanmış yıkılmış damları koyup
Sessiz sedasız köylerden.

... İşte böylece efendiler
Aşk istediler verdim
Ateş istediler verdim
Ekmek istediler verdim
- Güldüler, yalan dediler, olmaz dediler -
Uğraştım sonunda en güzel boyalarla
Önümüze bir bütün harita çıkardım...

Ben, Atatürk'üm öldüm - demiştim zaten -
İşte nutkumu da baştan sona okudum.
Öldüm ama gözüm arkada değil
Kitabım bir uzun bir güzel oldu
Hem ne iyi ettim, ne iyi ettim de efendiler
- Sonunda "EY TÜRK GENÇLİĞİ" dedim. -

Turgut UYAR

<#><#><#><#><#><#><#>

O GELİYOR

Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren
Cana heyecan veren
Al yüzlü oğan güneş!
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar;
Siz de bir anda öyle yırtınız uykunuzu,
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü oğan güneş!
Bugün Çaltı burnundan gülerek doğan güneş!

Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular!
Uyumak ölüme eş,
Diriltin ruhunuzu.
Ufukta bir gemi var!

Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor?
Acaba yolu mu az, yoksa yükü mü ağır?
Bu gemi umut yüklü, inan yüklü, hız yüklü;
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır,
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki gökler gibi bir küme yıldız yüklü!
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor

Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülden taşıyor.
Üzülmemek elde mi?
Hız yüklü, inan yüklü, umut yüklü bu gemi!

O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli gizli inleyen her yürek canlanacak,
Ateşler püskürecek uyanan volkan gibi!

Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten
Karardı gözlerimiz.
Koş, atıl, gemi, sana engel olmasın deniz!

Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel!
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgâr gibi es de gel!

Celal Sahir EROZAN

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.ataturkiye.com/
Atatürk için hazırlanmış en kapsamlı ve en hoş dizayna sahip sitelerden biri. Mutlaka uğramalısınız.

http://www.ada.com.tr/ataturk/
Seçilmiş Atatürk fotğraflarından hazırlanmış bir sayfa. İzlemeye değer.

http://www.turkishembassy.org/video/index.htm
Washington Türk Büyükelçiliği tarafından hazırlanmış bir video arşivi. Atatürk'ten Türkiye'ye pekçok özel klibe ulaşmak mümkün.

http://www.kmarsiv.com/postcard/step1.asp?cat_fldAuto=5
Kahve Molası'nın Atatürk resimlerinden oluşan Posta Kartlarını dostlarınıza yollamak ister misiniz?

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030519.asp
ISSN: 1303-8923
19 Mayıs 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com