İdare Amiri: Ebru Kargın




RÖPORTAJ
Aşk vs.'de, ilk önce on yıl önce "Seni Sevmiyorum" adlı romanınızda yer verdiğiniz üç karakter hakkında yazdınız. Hikayelerini sürdürmek istediğinizi hep biliyor muydunuz?

Hayır, devam niteliğindeki kitaplara her zaman karşı olmuşumdur ben. Seni Sevmiyorum'un hikayesini sürdürmek konusunda, en azından 7-8 yıldır, hiçbir fikrim yoktu. Ama iki şey belli bir düzeyde dürttü...
Devamı...>>

LONDON REVİEW BOOKS
"Az rastlanan bir yeteneğin yazarı. Esrarlı bir şekilde çağdaş hayatın ayrıntılarını yakalıyor. Julian Barnes, o müthiş alaycı tavrıyla, her şeyin iç içe geçtiği, ortalamanın her şeye egemen olduğu modern İngiltere'yi çok iyi yakalamış, Seni Sevmiyorum romanıyla "

CUMHURİYET GAZETESİ
Bazı romanları bittirdikten seneler sonra roman kahramanları aklınıza gelir mi? Eğer yazar romanın sonunda karakterleri öldürmediyse, onların yaşamayı sürdürdüklerini düşünmemize ne engel olabilir...
Devamı...>>




FRANK KERMODE ( NEW YORK REVİEW BOOKS )
"Benimle tanışmadan önce, çok özgün ve inceliklerle dolu bir roman"

JOHN FOWLES
"1984'te İngiltere'de yayımlanmış olan en iyi roman Flaubert’in Papağanı"

JOSEPH HELLER
“ Flubert’ in Papağanı, keyif verici ve zenginleştirici... Bir edebiyat şöleni!"

PETER CAREY
"Seni Sevmiyorum, son derece dokunaklı bir roman... Büyük konuları işliyor -ben şahsen aşk ve hayatta kalmaktan daha ağırlık hiçbir konu düşünemiyorum- ve bunu yaparken de mizah duygusunu ve kaleminin yumuşaklığını asla yitirmiyor."

NURDAN BEŞERGİL
"Çok az yazar bu kadar akıl çelici olabilir. Seni Sevmiyorum müthiş keyifli bir kitap. Ve zekice yazılmış. Ve dokunaklı."
Aşk hayatı hakkında içini döken bir yabancı çoğu zaman istediğinden fazla ilgi çeker...
Devamı...>>








Adrese Teslim Günlük E-Gazete - 12 Ocak 2006




       

JULIAN BARNES

JULIAN BARNES Çağdaş İngiliz edebiyatının önde gelen adlarından olan Julian Barnes, 1946’da Leicester’da doğdu. Oxford Üniversitesi, Magdalen Collega’da okudu. The Oxford English Dictionary’de sözlükbilimci; daha sonraları ise, The New Statesmen ve The Sunday Times’ta gazeteci olarak çalıştı. Kitap eleştirileri ve takma adlla polisiye romanlar kaleme aldı. 1982’den 1986’ya değin The Observer’da televizyon eleştirmenliği yaptı.

Julian Barnes, ilk bakışta biraz farklı gibi gözüken, ama daha dikkatli incelenince tümü de ortak bir yazarlık özelliğinin harcıyla karılmış yapıtlar vermiş olan bir yazardır. Onun yazarlık üslubu, hemen hemen bütün yapıtlarında, fazlasıyla kendine özgü bir kimlikle, hem matrak hem de trajik ve insani olana alabildiğince açık ve salt “negatif” olanla yetinmeyen çok yönlü bir “ironi” unsuruyla belirginleşir.

Yukarı



FLAUBERT’ İN PAPAĞANI
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarları arasında Julian Barnes'a ayrıcalıklı bir ün kazandırmış olan Flaubert'in Papağanı, hiç kuşku yok ki, Yaşam-Sanat diyalektiği üzerine günümüze değin kaleme alınmış en özgün ve çarpıcı yapıtlardan biri. Romanın özgünlüğü, öncelikle, derinlikli bir insan kavrayışını son derece yenilikçi bir estetik kurgu içinde ortaya koyabilmiş olmasında yatıyor. Julian Barnes, bir "deneme-roman" olarak da nitelendirilebilecek yapıtında, o tümüyle kendine özgü ironik üslubuyla bizlere, Yaşam dediğimiz o gizemli şeyin binbir türlü ayrıntısından, Sanat'ın karşı koyulmaz çekiminden ve sınırlarından, Gerçek'in kendini saklayan yüzlerinden ve daha nice şeyden söz ediyor.

Romanın ana öyküsünü; dünya görüşü, sanatı, aşkları, yolculukları ve zengin bir çeşitlilik gösteren ilginç yaşantısıyla XIX. yüzyılın ünlü Fransız romancısı Gustave Flaubert'in başından geçenler oluşturuyor. Bunun yanı sıra romanda, bu öyküye koşut olarak anlatılan ve gizi ancak satır aralarında verilen bir başka öykü daha var: Roman kahramanı Geoffrey Braithwaite'in, artık hayatta olmayan karısı Ellen'in gizli yaşantısının damgasını taşıyan öyküsü. Farklı yüzyıllara ait bu iki öykü, anlatı boyunca inceden inceye birbirlerine sürekli eklemleniyor ve roman kahramanı Braithwaite'nin kişisel yaşamı ile edebiyat tarihine "Gerçekliğin" babası adıyla geçmiş olan Gustave Flaubert'in yaşamı arasında yüzyıllar ötesinde anlamlı bir köprü kuruyor.

Flaubert uzmanı, emekli doktor Geoffrey Braithwaite, her ikisi de yazara ait olduğu ileri sürülen iki papağan? Peki ya sonuç?
Sonuç, belki de, "Gerçek"in, dedektif romanlarında foyası ortaya çıkarılan katil gibi bir şey olmadığı... Ya da, herkesin ancak "kendi" okumalarıyla bu gize bir yanıt bulabilecek olması...
Çeviri : Şavkar Altınel
Can Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

OKLUKİRPİ
Bulgaristan'da kısa süre önce, çağımızın dramatik bir politik çöküşü yaşandı. İngiliz yazar J. Barnes, romanında, bu olayı keskin ve güçlü bir dille sorguluyor.
Eski başkanın yargılanmasında, Hukuk Profesörü Başsavcı ile Başkan Jivkov arasındaki çatışma, gerilimli bir ortamda ve ustalıkla, zekice yazılmış diyaloglarla anlatılır.
Kendine, sosyalist düzene olan güveni ve inancı, yılların deneyim zenginliği ile eski başkan, kendisini sorgulayanların bütün taktiklerini altüst eder; farkında olmadan kendi suçlamalarının hedefi olan, deneyimsiz, güvensiz Başsavcıyı şaşkına çevirir.
Politik konulu bu roman, okuyucularını, yeni idealler ile eski ideolojinin savunucuları arasında yaşanmış, gerçek ve ilginç bir hesaplaşmanın tanıklıklığına çağırıyor.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Mitos Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

SENİ SEVMİYORUM
Seni Sevmiyorum, aynı kadını seven iki erkekle bu kadının dostluk, aşk, kıskançlık ekseninde gelişen ilişkilerinin ve yaşama dair pekçok şeyin sorgulandığı son derece değişik bir roman. Aşk üçgeninin köşelerinde duran kahramanlardan her biri, kendi sıraları gelince söz alıyorlar. Julian Barnes, etkili bir kamera tekniği yöntemi ve her zamanki eşsiz ironisiyle, kahramanlarının gönül yaralarını en acıtıcı noktalardan deşiyor.
Stuart; kurallara aşırı bağlı, ayakları fazlasıyla yere basan ve aradığı ideal kadını bir türlü bulamamış bir bankacı; Oliver ise, onun tam tersine, dışa dönük, bir hayli delişmen, oyunbaz, alaycı bir dil öğretmeni. Bu iki kadim dost, tablo restorasyonuyla uğraşan Gillian'a aşık oluveriyorlar ve bütün dengeler altüst oluyor. Sonuç elbette: yara alan dostluklar, kıskançlıklar, eleştiriler, öfkeler, alaylar, uzun söylevler, iç monologlar; kısacası, insana özgü olan her şey... Gillian, inip kalkan aşk tahterevallisinde kimi zaman Stuart'ın kimi zamansa Oliver'ın yanına oturuyor ve bir taraf hep aşağıda kalıyor. Seni Sevmiyorum işte bu 'aşağıda kalış' duygulanımlarına ilişkin, yazınsal tatlarla dolu, son derece değişik bir roman.
Acaba paranın egemen olduğu günümüz dünyasında 'aşk' da piyasa güçlerine göre mi işler? Yoksa aşkın kendine özgü bir kanunu ve geçerliliği mi vardır? Aşkın gerçek bir değeri varsa, bu değer nedir? Yoksa, aşk, eninde sonunda hayal kırıklığı yaratan bir yanılmasadan mı ibarettir? Ya da aşk, seks yaptıktan sonra birinin size "Canım" demesini sağlayan bir avuntu mudur sadece?
Julian Barnes, günümüz İngiltere'sinin toplumsal yaşamına ilişkin olağanüstü biçimde ayrıntılı, sözcük oyunlarıyla, kültürel ve yazınsal göndermelerle dopdolu bir tablo çizerken, işte bu can alıcı soruların yanıtlarını da arıyor. Yolu aşka düşen herkesin okuyacağı bir kitap.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

METROLAND
Barnes'ın ilk romanı Metroland, Somerset Maugham Ödülü'nü kazandı. Roman, 68 kuşağından iki gencin, Chris ile Toni'nin, gelişme süreçlerini eğlenceli bir uslupla oryata koyar. Keskin ironi ve yoğun argosuyla dönemin dar kafalılığıyla dalga geçerken kuru bir eleştiriyle sınırlı kalmaz; Sözcüklerle, alanı yaşam olan bir oyuna girişir. Her ilk roman, "Metroland" kadar komik, ironik, derinlikli; Metroland kadar iyi kurulmuş olsaydı romanın ölümünden bahsedilmezdi.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Mitos Yayınları

BENİMLE TANIŞMADAN ÖNCE
Julian Barnes, Benimle Tanışmadan Önce adlı romanında saplantılı bir kıskançlık öyküsünü konu edinerek insan beyninin arkaik alt katmanlarını büyüteç altına alıyor. Acaba, böyle bir arkeolojik usyürütmenin sonunda en kültürlü insanın bile eninde sonunda sürüngensi denebilecek bir beyin taşıdığı sonucuna varılabilir mi? Acaba Kültür ve Uygarlık kavramlarının yaratıcısı olmakla övünen insanoğlu, cinsellik denilen o gizemli alan söz konusu olduğunda Kültür'ü tümüyle bir yana bırakıp her seferinde içgüdülerinin karanlık mağarasına mı dönmektedir? Kültür ve içgüdüler uzlaştırılabilecek olgular mıdır ya da böyle bir uzlaşım mümkün olabilirse bu, insanoğlu tarafından ne dereceye kadar gerçekleştirilebilir?.. İşte Julian Barnes elinizdeki romanında bu tür zorlu soruların yanıtlarını arıyor. Bir tarihçi olan Graham Hendrick, anlaşmakta güçlük çektiği eski karısı Barbara'dan ayrılarak, sevimli Ann'le evlenir. Ann'i çok seven Hendrick karısının üzerine fazla düşmekte, ayrıca kendini çok talihli bir erkek olarak görmektedir. Ne var ki, eskiden vasat filmlerde oynamış ikinci sınıf bir sinema oyuncusu olan karısının filmlerdeki sevişme sahnelerini zina olarak algılayan Graham'ın mutluluğu büyük bir darbe alır; kıskançlığı tam bir saplantıya dönüşür, en küçük ihanet kuşkuları birer karabasan olur çıkar. Karısının eski aşıklarının ona hediye etmiş olduğu kitapları inceler, eski filmlerini tekrar tekrar seyreder, hayalinde olmadık şeyler canlandırır. Belki de karısının kendisiyle tanışmazdan önceki hayatı aslında o denli önemli değildir, geçmiş boyutu insan hayatının varolan tek boyutu değildir, ama olup bitenlere bir de "tarihçi" gözüyle baktığında her şey bambaşka bir görünüm almaktadır... Julian Barnes her zamanki ironisiyle çok özel yazınsal tadlar içeren bir kıskançlık öyküsünü anlatıyor.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

MANŞ ÖTESİ
Julian Barnes, ilk öykü kitabı Manş Ötesi'nde, o kendine özgü ironik anlatımı ve ayrıntı zenginliğiyle, yazarlığının ana izleklerinden birini işliyor: Üç yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içinde, Fransız kültürel coğrafyasının İngilizler tarafından keşfi... Çeşitli zaman dilimlerine yayılan on öykü, tek tek ya da bir bütün olarak, İngiltere ile Fransa arasındaki o tuhaf ve sürekli çekimin yazınsal izdüşümlerinin ardına düşüyor. Barnes kitabında, ortak bir ana damardan beslenerek gelişen ve her bir öyküde yeni ayrıntılarla zenginleşen karmaşık bir izlekler ağı kurarak; en başta sanat-yaşam çatışması izleği olmak üzere tarih, sanat, ölüm, belleğin insan yaşamındaki karşı konulmaz ağırlığı, adalılık zihniyetinin sınırlayıcılığı gibi birçok yan izleği ustalıkla işliyor: Barnes; 'kişisel anıları silmekten başka bir şey yapmadığı düşünülen tarihi, artık yolun sonuna gelmiş, dinsel inancı olmayan bir XIX. yüzyıl müzisyeninin gözünden anlattığında da; I. Dünya Savaşı'nda şehit düşmüş olan kardeşinin kabrini aksatmaksızın ziyaret eden saplantılı bir kız kardeşin bakış açısından verdiğinde de, usta yazarlık denen şeyin ne olduğunu görüyoruz. Kitaptaki bütün öyküleri ince ince ilmeklerle dokunarak, bir öyküde yer alan bir ayrıntı bir başkasında karşımıza yeni bir bağlamda yeni bir anlamda çıkarak adeta yazınsal bir freskonun da yapıtaşlarını oluşturuyor. Hüznü de, neşeyi de, hatta matraklığı da bir arada barındıran öyküler bunlar. Manş Ötesi; şaşırtıcı bir olgusal ayrıntı zenginliğini derin bir insan kavrayışıyla birleştiren, son derece dokunaklı ve esprili bir öykü kitabı. Tutkulu Julian Barnes okurları için, gerçek bir yazınsal şölen...
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

10 1/2 BÖLÜMDE DÜNYA TARİHİ
Julian Barnes'ın 10 1/2 Bölümde Dünya Tarihi adlı romanı, bildiğimiz, alışageldiğimiz dünya tarihlerinden değil. Bir kere, yapısını kuru ve kavramsal düşünceler değil, o düşünceleri doğuran estetik yaşantılar oluşturuyor. İkincisi, geleneksel bakış açılarından sapan alternatif bir tarih, hatta deyim yerindeyse, doğanın gözünden muhalif bir İnsanlık Tarihi. Sonra, ilginç bir şekilde, kesirli, artığı olan bir tarih. Nedir bu artık? Bu artık, kitabın bir bölümünü ("Parantez") oluşturacak kadar önemli; çünkü Julian Barnes "aşk" kavramını, çok bilinmeyenli Dünya Tarihi denkleminde olmazsa olmaz bir parametre olarak görüyor ve ona romanında son derece önemli ve anlamlı bir yer açıyor. Barnes romanında, o eşsiz ironisiyle, bize olağanüstü çeşitlilikte öyküler anlatıyor, ama her şeyden önce de sorular soruyor:
Nuh efsanesi bir tahtakurdunun bakış açısından anlatılacak olursa ortaya nasıl bir Tarih yorumu çıkar? Filistinli teröristler, Akdeniz'de seyreden bir yolcu gemisini ele geçirip de taleplerinin yerine getirilmesi için yolcuları öldürmekle tehdit ederlerse, Nuh efsanesi çağdaş zamanlarda nasıl bir yankı bulmuş olur? XVI. yüzyıl Fransası'ndaki Mamirolle köyü sakinleri haşaratı mahkemeye verirlerse karşımıza nasıl bir dava çıkar? Ve insanlığın en eski düşlerinden biri, düşünüzde uyandığınızı görmek, ölümsüzlük konusundaki görüşlerinizde nasıl bir değişikliğe yol açabilir?
İşte Julian Barnes, 10 1/2 Dünya Tarihi adlı romanında, bizlere bu denli değişik ama aynı zamanda da bu denli çok ortak paydaya sahip öyküler anlatıyor. Hayatta kalma ve aşk, sanat ve gerçeklik gibi edebiyatın evrensel temalarını ele alıp tarihin farklı dönemlerinden değişik öykülerle bütün bu yaşantılar arasındaki derinlerde yatan koşutlukları, yaşantı birliğini keşfetmeye girişiyor ve bunu yaparken de, Kitabı Mukaddes'in dilinden argoya kadar çok geniş bir anlatım yelpazesi içinde ustalıkla kalem oynatıyor. Tabii, bütün roman boyunca o eşsiz ironik üslubunun damgasını taşıyarak... 10 1/2 Bölümde Dünya Tarihi, okuduktan sonra dünyayı mutlaka farklı göreceğimiz ve belleklerden kolay kolay silinmeyecek, çarpıcı bir roman.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

AŞK VESAİRE
Onları çok yakından tanıyoruz. Değişik bir aşk üçgeninin köşelerinde duran üç kişi; Seni Sevmiyorum'un üç kahramanı: Stuart, Oliver ve Gillian.
Julian Barnes önceki romanının bir devamı olan Aşk Vesaire'de de, kahramanların sırlarına doğrudan tanıklık etmemizi, gerçeği kendi ağızlarından öğrenmemizi sağlayan aynı etkili kamera tekniğini kullanıyor. Böylelikle okur, roman kahramanlarının iç yaşantılarını, birbirleri hakkında hislerini, tasarılarını ve özlemlerini gözlemleme fırsatını elde etmiş oluyor.
Acaba aradan geçen on yıl bu fırtınalı aşk ilişkisindeki dengeleri nasıl değiştirdi? Stuart, aşkını "kalbine gömmek" için gittiği Amerika'dan yepyeni güçlerle donanmış olarak mı döndü? Ve artık zengin sayılabilecek biri olan Stuart için aşk hala aynı "piyasa" yasalarına göre mi işliyor? Stuart'ın "yeni" serveti arkadaşı Oliver'ın "yeni" depresyonu mevcut ilişkilere yepyeni bir boyut mu katacak? Bu beklenmedik dönüşün yol açtığı fırtınayla Gillian'in kalbinin pusulasında bir sapmaya mı yol açtı? Yoksa, Oliver'ın kendi teorisinde ileri sürdüğü gibi "dünya, aşkın her şey olup geri kalan şeylerin sadece bir 'vs.' olduğunu düşünen insanlarla, aşka yeterince değer vermeyen ve yaşamın en heyecan verici kısmının bu 'vs.'de yattığını düşünen insanlar arasında" ikiye mi ayrılıyor? Julian Barnes'ın roman sanatının ayırıcı özellikleri olan "keskin ve ayrıntı zenginliği" Aşk Vesaire'de bir kez daha bütün renkliliği ve derinliğiyle gözler önüne serilip, okurları "Aşk"ın gerçek niteliği üzerinde ciddi bir düşünceye sevk ediyor. Aşk Vesaire sözcüğün gerçek anlamında kolay kolay tüketilemeyecek bir kitap.
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

İNGİLTERE İNGİLTERE’YE KARŞI
Julian Barnes, 10-1/2 Bölümde Dünya Tarihi romanıyla başlattığı ironik tarih yazımını, bu kez daha farklı bir düzlemde, bir karşı-ütopya denemesi çerçevesinde ortaya koymaya çalışmış. İngiltere İngiltere'ye Karşı, ana çizgileri itibarıyla, kendine özgü bir hiciv romanı. Ancak Julian Barnes iktidar, sahicilik, kinizm, cinsellik gibi temel insani durumları da ele alarak romanın sınırlarını bir hayli ötelere taşımış ve ona estetik bir çok boyutluluk katmış. Nitekim romanda Baudrillard'ın "simülasyon" kavramı ve orijinal-kopya karşıtlığı çok önemli bir yere sahip ve vurgulanan bu karşıtlık tüm romanın anahtar kavramı olma niteliğini de taşıyor. Romanda "İngiltere, İngiltere" olarak adlandırılan fütüristik İngiltere projesi, hem geçmişe yönelik derinlikli bir kültür eleştirisini, hem de insan varoluşunun daha derin katmanlarının irdelenme çabasını içeriyor. Bir başka deyişle roman, bir gelecek ütopyasının yergisi olduğu kadar, geçmişin geleneksel değerlerinin sahiciliğini sorgulama üzerine de odaklanıyor. Kinizm ve iktidar, nostalji ve ütopya, orijinal ya da kopya; romanın yazınsal dokusunu oluşturan diğer anahtar sözcükler...
Sahip olduğu büyük servetle yetinmeyip adını tarihe altın harflerle geçirmek isteyen megaloman basın imparatoru Sir Jack Pitman'ın uçuk projesi eşsiz bir ironiyle anlatılırken, bu anlatım süreci içinde çok zengin ve ayrıntılı bir geleneksel ingiltere panoraması da çiziliyor. Söz konusu panoramada neler yok ki! Minyatür bir İngiltere oluşturma amacıyla satın alınan küçük Wight Adası. Her bir üyesi alışılmadık unvanlar taşıyan bir beyin takımı... Projenin nihai hedefiyse şu: Yabancı turistlerin akın akın gelip paranın oluk gibi akacağı bir eğlence parkı olarak kullanılmak üzere "yeniden yaratılan" ve İngilizliği "temsil ettiği" varsayılan her türlü kültürel obje ve yaşantı... Bir başka deyişle, kapitalizm denen şeytani sistemin her kılığa girebileceğini bir kez daha kanıtlayan bir çeşit İngiltere Disneyland'ı... İngiltere İngiltere'ye Karşı çoğu zaman matrak, bazenemelankolik; ama hiç kuşkusuz, her satırıyla düşündürücü bir roman...
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

On-line Satın Alabilirsiniz:
kitapyurdu.com
http://www.kitapyurdu.com

Yukarı

BİR ÇİFT SÖZ
Fransa ve Fransız kültürüyle kurduğu tutkulu ilişkiyi kurmaca yapıtlarından çok iyi bildiğimiz Julian Barnes, Bir Çift Söz başlıklı deneme kitabıyla bizleri bu kez kapsamlı bir kültür turuna çıkarıyor. Bu denemeler Fransız edebiyatından, ingiliz ve Fransız yeme-içme kültürlerinin karşılaştırmalı bir değerlendirmesine; 1901 ve2000Tourde France yarışlarının son derece ayrıntılı ve soluk kesici hikâyesinden, Truffaut-Godard çekişmesinin estetik ve ideolojik arka planına; yazarın ilk gençlik yıllarında ailesiyle birlikte yaptığı Fransa yolculuğu anılarından, Brötanya'daki bir yıllık ilginç ingilizce okutmanlığı yaşantısına; Cobb'ın "taşra" eksenli ve muhalif kültür tarihçiliğinden, Edith VVharton'ın Henry James'le birlikte çıktığı kültür gezilerine; Elizabeth David'in özgün ve radikal mutfak sanatından, Baudelaire, Mallarme ve Courbet'nin çarpıcı yaşam tanıklıklarına ve elbette, Barnes'ın yaşamını deşmekten bir türlü usanmadığı Flaubert'in çeşitli yüzlerine kadar çok geniş bir konu yelpazesine yayılıyor. Cobb gibi, Barnes'ın yaptığı da bir anlamda bir çeşit kültür tarihçiliği; ama kavrayış derinliğine benzersiz bir espri gücü katmış bir yazarın kültür tarihçiliği. Edebiyat söylenegeldiği gibi bir yolculuksa, mesafe tanımaksızın çok sayıda konu ve yazar arasında mekik dokuyan Barnes'ın Bir Çift Sözü bu metaforu fazlasıyla haklı çıkaran, her satırında bizde keyifli bir yolculuk yapıyormuşuz duygusunu uyandıran, bilgiyle yüklü, çok boyutlu ve derinlikli bir kitap.

Çeviri: Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

Yukarı

WEB KAYNAKLARI :
http://www.julianbarnes.com
http://www.ayrinitiyayinlari.com

Yukarı




( Aşk Vesaire )

" Ömrümün geri kalan yıllarında bir başka aşığım daha olacağını sanmıyorum.Belli bir noktada kabullenmeniz gereken bir şey bu. Hayır, hayır, beni pohpohlamayın. Evet, olduğumdan birkaç yaşa daha büyük gösteriyorum, ama bütün bu yıllar boyunca produits de beauté’ye benim kadar para harcamış bir Fransız kadını için özel bir iltifat değil bu. Artık mümkün olmadığından da değil bu şeyler her zaman mümkündür ve bu tür meselelerde insana her zaman, resmi ya da gayri resmi olarak , para ödeyebilir – ah, lütfen çok şaşırmış gibi görünmeyi bırakın – evet mümkün olmadığından değil, daha çok ben istemediğimden. Ah, Madam Wyatt, böyle diyemezsiniz, aşkın ne zaman kapıyı çalacağı hiç bilinmez, bize bir keresinde söylediğiniz gibi tehlike vakti her zaman için vardır, bu tür şeyler işte. Beni yanlış anlıyorsunuz. İstemediğimden değil, istemeyi istemediğimden. Arzu etmeyi arzu etmiyorum ben. Şunu söyleyeceğim size: Belki şimdi de arzu duyduğum yıllarda olduğum kadar mutluyum. Meşgalem daha az, kaygılarım daha az, ama daha az mutlu değilim. Ya da daha az mutsuz değilim. Belki de bu, artık var olmayan o tanrılardan bana gelen ceza – katlandığım bütün kalp acılarının – bu kelimeyi mi kullanmak gerek? –bütün aramaların ve ıstırapların, bütün beklentilerin, bütün eylemlerin, sonuçta, düşündüğüm gibi mutlulukla ilgili olduğunu anlamak mı? Cezam bu mu benim?
Benim için şimdi her şey bundan ibaret."

Yukarı




Yukarı



Yorum yazmak ister misin?



aslı / 25.07.2007 17:49:56
bu keskin ve yaratıcı zekaya hayranlıktan başka birşey gelmiyor insanın elinden.

gaye / 2.09.2006 17:07:02
ya cok sıkıcı bu ne ya zaman kaybı bence sakın okumayın:)



cok iyi / 22.08.2006 23:55:04
bensce super sastım ay nı ne dıyım okumadan ınsan sasarsa bende aynen ouyle sastım


ümriye / 23.07.2006 13:35:26
ne güzel bir isim ablamın ismi de ümriye kendi çok mutlu ismini çok seviyor. herkeze de öneriyor


ümriye / 17.05.2006 14:22:20
fena deyil

ahmet cemil / 22.12.2005 00:16:38
10 1/2 bölümde dünya tarihi' ni okuyorum. Okuru Nuh'un gemisi konusunda inanılan kavramların dışına çıkarıyor. Neden hiç bilmediğimiz şeyleri kurcalamıyoruz, cesur bir yazar. Tahtakurdu'nun ağzından olayları anlatmayı denemek ne güçlü bir zeka oyunudur. Edebiyatın keyfini yudumlatıyor... ve belli ki çok güçlü bilgi birikimine ve araştırma yetisine sahip.

sahse / 23.09.2005 09:39:27
iyi gibi

hilal / 30.05.2005 22:50:05
güzel

caglar / 6.05.2005 17:15:07
sunay akın;BİRA ŞİŞELERİNE SIGDIRILMIS BIR ASK HİKAYESİ BİZİMKISİ.DİBİNDE HİCBIRSEY KALMASADA 18 TANESİNE YENI BİR ASK ALABILIRIZ...

/ 20.04.2005 13:06:28
çok iyi bir yazarmış

SELMA / 3.03.2005 14:56:01
SADECE BİR KİTABINI OKUDUM."SENİ SEVMİYORUM"KİTAP HOŞUMA GİTTİ AMA BAZI ŞEYLER İNSANIN CANINI SIKIYOR.İLK BAŞLARDA KIZ ÇOK KARARSIZ İŞTE BU ABARTILMIŞ...




İsim:
Yorum:
Resimdeki karakterleri aynen yazınız: This Is CAPTCHA Image
 

Yukarı







Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
GÜNÜN
ŞARKISI
(Yeni)




ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM

Uygulama : Cem Özbatur