İdare Amiri: Ebru Kargın





YUSUF ZİYA ORTAÇ: O, Türkiye'de yalnız üç yerden yakınlık görmüştür.Biri okurlarından... Bu yakınlık, sağdan soldan gelmiş mektuplar ve gönüllerde gizlenmiş sevgilerden öteye gitmez. Öbür iki yakınlık, ya emniyet müdürlüğünün yakınlığıdır, ya sıkıyönetimin…

ZEYNEP ORAL : "Aziz Nesin Evine Döndü" diyordu haber bülteninin tepesindeki başlık. İlk anda irkildim. Tuhaf şey, Aziz Bey evinden hiç ayrılmamıştı ki, Türkiye'nin her köşesi onun evi değil mi ki diye geçirdim içimden… Haberin devamını okuyunca yüzüme kocaman bir gülümseme yayılıp içim rahatladı.
Devamı...>>

VELİD MİMARİ: "Aziz Nesin, Said Murad adında bir yazarımızın davetlisi olarak Suriye'ye gelmiş ve Murad'ın evinde verdiği davete katılmıştı. Bir çokkonuyu karşılıklı konuştuk. Mizah konusunda bu kadar sayısız öyküyü nasıl bulduğunu sormuştum kendisine. O zaman bana, 'Çok çocuğum olduğu için bu kadar ürün ortaya koyuyorum. Ancak, 12-14 çocuğum olsaydı daha çok eser yaratırdım' demişti.
Devamı...>>

TÜRKER ALKAN - RADİKAL: Aziz Nesin yaşasaydı 90 yaşında olacaktı. Kuşkusuz ki büyük bir yazardı. Nasrettin Hoca'nın günümüzdeki haliydi denebilir. Bir bakıma yaşamımız 'Aziz Nesinlik'! Durup durup öyle işler yapıyoruz ki, pek çok kişi burun kıvırıyor, "Canım bizim memlekette mizah yapmaktan daha kolay ne olabilir ki? Günlük yaşamımız zaten mizah işte!" Bunu söyleyenler Aziz Nesin'e haksızlık ediyorlar. Zira günlük yaşamdaki mizah unsuru hiç de gülünç değildir.
Devamı...>>

EMRE AKÖZ - SABAH: Aziz Nesin'e bugün kim güler? Bir zamanlar, yani 1970'lerde Gırgır dergisini kahkahalar atarak okurduk. Sonra dergi kapandı. Gırgır'ın yaratıcısı Oğuz Aral geçen yıl vefat ettiğinde, bir gazetemiz güzel bir vefa örneği göstererek Gırgır'dan derlenmiş esprileri ilave olarak vermişti. Bu ilaveyi incelemiş ve artık o esprilere gülemediğimi belirtmiştim. Bana kızanlar oldu. Halbuki mizahın kendisi evrensel, biçimi ise dönemseldir.
Devamı...>>

DOĞAN HIZLAN - HÜRRİYET: Nesin Vakfı'nın yeni başkanı Tarık Akan… Ali Nesin'den Nesin Vakfı ile yeni bilgiler taşıyan e-postayı alınca, bu tür vakıfların ne kadar gerekli olduğunu hepimizin düşünmesini istedim.Onun için de yazıdan bazı bölümleri sizinle paylaşmaya karar verdim.
Devamı...>>

ÜLKÜ TAMER - MİLLİYET: Bir gün Aziz Nesin'e sormuştum: "Şu kadar kitap yazdınız. Sadece o kitapları okumak için en az ne kadar zaman gereklidir, hiç hesapladınız mı?" Gülmüştü Aziz Nesin. Yeni yayımlanan kitabına, "Okuduğum Kitaplar"a bakıyorum da, şaşkınlığım daha da artıyor.
Devamı...>>

SENNUR SEZER - RADİKAL KİTAP : Ağlatacak olayların gülünen öyküleri, irkilten oyunları… Aziz Nesin geniş kitlelerce tanınan bir yazardır, adı pek çok okur için gülmecenin simgesidir. Pek çok kişinin kimi olayların gülünçlüğünü, anlamsızlığını, saçmalığını 'Tam Aziz Nesinlik' diye tanımlaması onun yurdumuzun çelişkilerini ne kadar iyi özümsediğini ve bu özelliğinin iyi bilindiğini gösterir. Masalları, okurlarının daha azının tanıdığı oyunları, şiirleri onun yazarlıktaki bakış açısının daha çok drama yatkın olduğunu kanıtlar. Ama dünyada halkın güldüğü olayların aslında bir dram ya da trajedi olduğunu unutmamak gerekli.
Devamı...>>

RADİKAL KÜLTÜR SANAT : Aziz Nesin'in, dördü çocuklar, biri de yetişkinler için toplam beş kitabı ucuz fiyatla okura sunuluyor. 500 bin adet basılan kitaplar Nesin'i yeni kuşaklarla buluşturacak.
Devamı...>>

SABAH SİNEMA: Usta yönetmen Ömer Kavur'un, Aziz Nesin'in "Koltuk" romanından uyarlayarak çektiği yeni filminde Ali Poyrazoğlu ve Nilgün Belgün başrolde... Film, yönetmen ve oyuncular için bir tür Aziz Nesin'e vefa borçlarını ödeme fırsatı yaratmış.
Devamı...>>

CNNTURK: Sivas olaylarına karıştığı gerekçesiyle hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunurken polise teslim olan Hüseyin Kaya, karar vicahiye çevrildikten sonra tutuklanarak Sivas E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.1993 yılının temmuz ayında, Sivas'ta 37 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar, Pir Sultan Abdal Kültür etkinlikleri kapsamında kente gelen-başta Aziz Nesin olmak üzere- aydınları hedefliyordu. Salman Rüşdü'nün İslam dünyasında tepkiyle karşılanan 'Şeytan Ayetleri' kitabını Türkiye'de yayımlayan Aziz Nesin'in Sivas'a gelmesi, kentteki radikal dinci çevreleri 'galeyana getiren' en önemli unsurlardan biri olmuştu.
Devamı...>>

HÜRRİYET KÜLTÜR SANAT: CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Aziz Nesin'in kitaplarının, "100 Temel Eser" arasında olmamasını Meclis gündemine taşıdı. CHP Denizli Milletvekili Gazalcı, TBMM Başkanlığına Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, bakanlık tarafından ilköğretim öğrencileri için "100 Temel Eser" adı altında belirlenen kitapların, kimler tarafından hangi ölçütlere göre belirlendiğini sordu.
Devamı...>>








Adrese Teslim Günlük E-Gazete - 12 Ocak 2006




   

Aziz Nesin AZİZ NESİN ( MEHMET NUSRET )
1915 - 1995


20 Aralık 1915'te, İstanbul Heybeliada'da doğan Aziz Nesin'in asıl adı Mehmet Nusret'tir. Darüşşafaka'da başlayan orta öğrenimini, 1935'te Kuleli Askeri Lisesi'nde tamamladı. Aynı yıl girdiği Kara Harp Okulu'ndan 1937'de, Askeri Fen Tatbikat Okulu'ndan da 1939'da mezun oldu. 1944'te üsteğmenken "görev ve yetkilerini kötüye kullanmak" iddiasıyla ordudan uzaklaştırıldı. Kısa bir süre bakkallık yapan Nesin, daha sonra Yedigün ve Karagöz dergileriyle Tan gazetesinde çalıştı. Yedigün'de "Vedia Nesin" takma adıyla yazdığı aşk şiirleri, dergi okurları arasında büyük ilgi uyandırdı. Öyle ki, Orhan Kemal, kadın sandığı bu ünlü şaire hapishaneden aşk mektupları gönderdi.

Aziz Nesin'in gençlik yılları yoksulluk ve çile içinde geçti; çeşitli dergi ve gazetelerde redaktörlük ve takma adlarla yazarlık yaptı. 1945'te, "Cumartesi" adlı bir magazin dergisi çıkaran Nesin, ertesi yıl, Sabahattin Ali ile birlikte bir mizah dergi olan "Markopaşa"yı yayımlamaya başladı. Böylece, şiirlerden koptu ve hicve yöneldi. Markopaşa tek parti yönetiminden bunalmış okur kitlesinde ilgiyle karşılandı ve tirajı 60.000'e kadar çıktı. Ama, izlediği sol eğilimli mücadeleci çizgi yüzünden, iktidarın siyasi baskısıyla karşılaştı ve ancak 11 sayı yayımlanabildi. Daha sonra yayımlanan farklı isimlerdeki dergilerin de sonları aynı oldu. Düşündürücü konuları alaycı bir üslupla işleyen bu derginin başlıca özelliği, dünyanın iki kutba ayrıldığı bir dönemde bağımsızlıktan yana olmasıydı.

Görüşlerini yansıtan yazıları yüzünden birçok defa kovuşturmaya uğradı, mahkemeye verildi, hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı. Kültürünü zenginleştirdiği cezaevi yıllarında başından geçen olaylar ve tanıdığı insanların acıları, onu, topluma karşı sorumlu bir aydın yaptı. Bundan sonra, mizah sanatını siyasi mücadelesinin alanı haline getirmeye başladı. 1951'de kitapçılık, daha sonra fotoğrafçılık yaptıysa da, yürütemedi; geçim sıkıntısı çekti. 1954'te girdiği "Akbaba" dergisinde takma adlarla mizah hikâyeleri yazdı. 1956'da Kemal Tahir ile birlikte "Düşün Yayınevi"ni kuran Nesin, 1958'de yayıncılığı tek başına sürdürmeye başladı. Bu arada, Yeni Gazete, Akşam, Tanin, Öncü ve Yeni Tanin'de köşe yazıları, makaleler yazdı; Günaydın'da da çalıştı ve bu gazetenin haftalık mizah eki olan "Ustura"yı hazırladı. 1962'de, "Nubuk" adlı mizah dergisini çıkaran Nesin'in yayınevi 1963'te yandı. Bu olaydan sonra yayıncılığı bırakarak yazarlığı tek uğraş olarak seçti, kitapları ve yazılarının geliriyle geçinmeye başladı. Bu arada, gerek konuşurken, gerek yazarken öz Türkçe kullanmaya özen gösteren Nesin, özellikle "mizah" sözcüğünden kaçınarak "gülmece" sözcüğünü kullandı.

1972'de, yoksul ve kimsesiz çocukları okutmak, onları meslek sahibi olana kadar yetiştirmek amacıyla Çatalca'da "Nesin Vakfı"nı kurdu; kitaplarının gelirini vakfa bağışladı. 1976'da her yıl çıkan edebiyat ürünleri içinden seçtikleriyle oluşturduğu "Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı"nı çıkarmaya başladı. 1979'da Türkiye Yazarlar Sendikası başkanlığına seçildi. Bu görevi aralıklarla uzun süre yerin getiren Aziz Nesin, 1983'te felç geçirdi; yapılan tedavi ve gösterdiği üstün gayret sonucunda iyileşti. 12 Eylül döneminde Türkiye Yazarlar Sendikası ve "Aydınlar Dilekçesi" davalarında sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Aydınlar Dilekçesi'ni imzalayanları eleştiren dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren'e karşı, kişilik haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla sonuçsuz kalan bir dava açtı. Nesin Vakfı, uzunca bir hazırlık döneminden sonra 1983'te faaliyete geçti. Aziz Nesin bundan sonra çalışmalarını, genellikle Çatalca'da ki vakıfta sürdürdü. 1992'de bir kalp krizi, ardından da baypas ameliyatı geçirdi. 1993'te yeniden çıkmaya başlayan "Aydınlık" gazetesinin yayımcıları arasında yer aldı ve bir süre başyazarlığını yaptı. Salman Rushdie'nin, "Şeytan Ayetleri" adlı kitabını Türkçe olarak yayımlayacağını açıklaması üzerine, İslamcı çevrelerin hedefi haline geldi. Ancak, kitabı yayımlamayı gerçekleştiremedi. Aynı yıl, Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Etkinlikleri'ne katılmak için Sivas'tayken kaldığı Madımak Oteli'nde, 2 Temmuz günü fanatik dinciler tarafından çıkarılan yangında ölümden kıl payı kurtuldu. Bu olayda, 37 kişi hayatını kaybetti. 1995'te kalp spazmı geçirdi. Ve bir süre hastanede yattı. Hastaneden çıkınca ülkedeki en büyük tehlikenin "şeriat" olduğunu açıkladı ve köktendinciliğe karşı uluslar arası bir kongre toplamak için çalışamaya başladı. Aziz Nesin, imza günü için gittiği Çeşme'nin Alaçatı kasabasında, 5-6 Temmuz 1995'te sabaha karşı bir kalp krizi daha geçirdi ve öldü… 7 Temmuz'da vasiyetine uygun olarak, tören yapılamaksızın vakfın bahçesinde kimsenin bilmediği bir yere gömüldü.

Aziz nesin, her dönemde izlendi ve mahkemelerde süründürüldü. Geçimini sağlamak için çalıştığı gazete ve dergilerde takma ad kullanmak zorunda kaldı, bazı kitapları değişik takma adlarla yayımlandı. Yazarlık hayatı boyunca 200 kadar takma ad kullandığı bilinir. Yaklaşık 250 defa yargılandı ve toplam 5,5 yıl hapis yattı. Ancak bunlar, onu yıldırmadı, çağından sorumlu bir aydın bilinciyle tepkilere yol açabileceğini bile bile toplumu uyarmayı ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Halkın yüzde 60'ının "aptal" olduğunu söylemesi, birçok eleştiriye konu oldu, ama o buna aldırmadı. 100'den fazla eseri yayımlanan Aziz Nesin, kendi deyimiyle "boyu kadar kitap" yazdı. Eserleri yurtdışında da ilgi gören yazarın kitapları 34 dile çevrildi. Aynı zamanda çağdaş Türk mizah edebiyatının dünya çapındaki temsilcisi olan Aziz Nesin'in, kitapları yaklaşık 6 milyon basıldı. Bu toplam baskı sayısı, Türk edebiyatında kolay ulaşılamayacak bir rekor olarak yerini aldı. Eserleri yurtiçinde ve yurtdışında birçok ödüle değer görüldü. İtalya'da Altın Palmiye Uluslar arası Gülmece Yarışması Birincilik Ödülü'nü, 1956'da "Kazan Töreni", 1957'de de "Fil Hamdi" adlı hikâyeleri kazandı. 1966'da "Vatani Vazife" adlı hikâyesine Bulgaristan'da Altın Kirpi Birincilik Ödülü, 1968'de "Üç Karagöz" oyununa 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü, 1969'da "İnsanlar Uyanıyor" adlı hikayesine Sovyetler Birliği'nde Krokodil Birincilik Ödülü, 1970'de "Çiçu" oyununa Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü verildi. 1975'te, Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus Ödülü'nü, 1977'de Madaralı Roman Ödülü'nü ve Bulgaristan'da düzenlenen Uluslar arası Gülmece Kitapları Yarışması'nın büyük ödülü Hitar Petar Ödülü'nü, 1985 ve 1986'da Sovyet Çocuk Fonu'nun Tolstoy Altın Madalyası'nı aldı.

Türk mizahının hem mirasçısı hem de yenileyicisi olan Aziz Nesin, geleneksel mizahtan çağdaş bir anlayışla yararlanır, bu dünyanın yaşama biçimine, değerlerine, insan ve toplum anlayışına mizah penceresinden bakar. Bu özelliği, yazdığı bütün hikâye, roman, oyun türlerinde görülür.

Aziz Nesin'i mizaha yönelten hem dış (gözyaşları içinden geçip gelmesi), hem de iç etkenlerden (yoksunluğa, yoksulluğa duyulan öfke, hınç alma duygusu) söz edilebilir. Onun mizahı genel çizgileriyle "yıkıcı mizah" türüne sokulabilir. Ancak halkın yararına yapılan mizah, tıkıcılığı yapıcılığa dönüştürür. Yaşamı ile yazdıkları arsında bir paralellik kurulabilir. O, "neyi yaşıyorsam onu yazıyorum" derken, aslında sıradan bir olay anlatıcısı olmadığını göstermektedir. Okuru, yaşantıları yabancılaştırarak, yaşantıda gizlenmiş olan bireysel, toplumsal yabancılaşmayı görmesini sağlamaya çalışır. Böylece okur kendi kendisine gülerek ve düşünerek özeleştiriye yönelecektir.

Eserlerinde, sanatsal yapıyı oluşturan öğeler arasında bir denge gözetilmiştir; mizahi öğe, mantıksal düzen ustaca gizlenmiş, "kıssadan hisse", gerçek duygusunu veren tipler, bunu sağlamaktadır. Olayların kendiliğinden gelişiyormuş izlenimini veren, sürükleyici ve yalın dili de bunu bütünlemektedir.

Aziz Nesin'in şiire dönüşü 1980'li yıllara rastlar. Şiirlerinde salt yaşadıkları yansımaktadır. Diğer deyişle şiirine doğrudan yaşamını katar.

Amacı düpedüz, dosdoğru söylemek; onu şiirleştirirken bütün yardımcılardan kurtulmak, çırılçıplak bırakmaktır. Nesin ancak bu yoldan gidilerek salt şiirin bulunabileceğine inanır.

Aziz Nesin'in oyunları, hikâyeleri ve romanları kadar başarılıdır. Ulusal ve sınıfsal tiyatrodan yana olduğunu, bir ulusa özgü davranış biçimini tiyatro aracılığıyla yansıtmak istediğini söylemiştir. "Toros Canavarları", kurumları yozlaşmış, değerleri altüst olmuş bir topluma yöneltilen taşlamalardır. "Birşey Yap Met", aydın bir burjuva ailesinin kendi mutlulukları için geliştirdiği değerlere yabancı kalan oğullarının tedirginliğini verir. "Çiçu", yalnızlıktan kurtulmak isteyen bir insanın, plastikten bir şişirme mankenle ilişkisini, yok oluş sürecinde irdeler.

Eserlerinde komik olan, anlatılan olayın kendindedir. Yazar, araya girmez, olaylara dışarıdan bakmayı sağlayan bir mesafede kalarak anlatır. Aziz Nesin roman ve hikâyelerinde toplumsal olay ve durumları yalın bir diller anlatır. "Komik", anlattığı olayın kendindedir. Onun anlatım ustalığı "komik"in belirginleşmesinde de görülür. Bergson'un mizahın karakterlerini belirtirken söylediği gibi, toplum kendi kendine gülünce mizah da toplumun özeleştirisini sağlamış, işlevini yerine getirmiş olur. Aziz Nesin' e "çağımızın Nasreddin Hoca'sı" denmesine yol açan da, eserlerinin bu özelliğidir.

Aziz Nesin'de ilk dikkati çeken özellik, "yabancılaştırma" öğesinin başarıyla kullanılmasıdır. Nesin'in eserlerinde de, Nasreddin Hoca fıkralarında da dünyaya ve olaylara uzak bir mesafeden bakılır. Aziz Nesin bunu bilinçli olarak yapar ve yöntemini "çemberin dışında kalmak" diye açıklar. Hem Aziz Nesin'in eserlerinde, hem de Nasreddin Hoca'nın fıkrarlında "bizi çevreleyen ahmaklıklara karşı bilinçli bir dille başkaldıran" kara mizah örneklerinin yer almasına rağmen, ikisinde de genellikle iyimserlik egemendir. Hikâye ve romanlarında hemen her çeşit toplumsal, ekonomik, kültürel olaydan, kişilerden, kuruluşlardan, yaşanılan değişikliklerden esinlenen Aziz Nesin, yaşadığı çağın tanıdığıdır. Bir yandan "deha" seviyesine varan mizah sezgisi, hayatın içinden işe yaraya malzemeyi fazla zorluk çekmeden seçip almasını sağlayan gözlem alışkanlığı ile bir yandan da halk masallarının sonsuz imkânlarından yararlanmasını bilerek yeni anlatım yolları oluşturmuş ve denemiştir. Geleneksel metinlerin anlatım özellikleri, yazarın elinde yeni biçim kazanırken eserlerinde iç tutarlılık, olaylarla olgular arasındaki sahici, inandırıcı bağ, eserlerine özgünlük kazandırır. Güldürü öğesi, toplumsal eleştiri, tipleme, öyküleme gibi belirli bir dengede olması okurda güven duygusu yaratır. Okur Aziz Nesin'in hikâyelerinden, romanlarından seçtiği kimi parçaları fıkra, özdeyiş gibi kullanır. Toplumdaki çarpık, komik olayları kısaca belirtmede "tam Aziz Nesin'lik" sözü bir tür deyim niteliğini kazanmıştır.

Aziz Nesin olaylar karşısında bunalan insanın can damarını da bulmayı bilir. Onun mizahı toplumda hiçbir katmanlaşma yaratmadan, düşünsel bir kamuoyu yaratmıştır; aydınlardan, az çok okumayı "söken" kişiye kadar, herkes bu mizahın oluşturduğu ortamda kişiliğini ve direnme gücünü bulur.

Bu durumu kendisi de hisseder; "kendimi, gitgide Türkiye'de ki bütün insanların en yakın akrabası, akrabadan da öte, herkesin sırdaşı olarak duyumsamaya başladım… Böylece Türkiye'de nice insan varsa, ben de onca kalabalıklaşıyorum" der. Bir yazar için bundan öte bir mutluluk pek mümkün değildir…

( * Hürriyet - İz bırakanlar * )

Yukarı



ADAMI ZORLA DELİ EDERLER
Dolaştığımız köylerde bişey dikkatimi çekti. Bu köylerde çok iri köpekler vardı, ama hepsi de kuyruksuzdu. Öğretmene,
-Köylüler, "köpekler acar olsun" diye kulaklarını keser, tuzlar, biberler, yine o köpeğe yedirirler. Bunu biliyorum ama, kuyruklarının kesildiğini bilmiyordum,
dedim.
Öğretmen,
-Belki de bunların cinsi böyledir, dedi...

Adam Yayıncılık

Yukarı

AFERİN
- Baş memur çantayı karakola götürdü.
Karakol iskele alanında. Ok gibi fırladım. Yüreğim, kuş ağzımdan fırlayacak. Merdivenleri ikişer üçer atlayıp ilk kapıyı açtım,
- Çanta!... diye bağırdım.
Bir çocuğa aşı yapan doktor,
- Ne çantası? dedi.
- Benim çantam.

Nesin Yayınları

Yukarı

AH BİZ EŞEKLER
Bu hikâye, yurdumuzda basın ve söz hürriyetinin, yalnız kâğıt üstünde yazılı bir süs olarak bakıldığı, aydınların konuşamaz duruma getirildiği günlerde, halkı bu duruma düşüren ve gerçekleri ancak kendi başlarına belaya girince söylemeye çalışıp da, artık söyleme olanağı da bulamayan kara aydınları yermek için yazılmış ve yine o günlerde yayınlanmıştır. (1958)

Ah, biz! Ah biz eşekler!.. Biz eşek milleti de eskiden, siz insan milleti gibi konuşurmuşuz. Bizim de kendimize göre bir dilimiz varmış. Konuşmamız, müzik denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş. Ne güzel konuşur ne türküler söylermişiz. Biz eşek olduğumuzdan, sizler gibi insanca değil, eşekçe konuşurmuşuz. Ama eşekçe, yumuşak, tatlı, uyumlu zengin bir dilmiş.

Biz eşek milleti eskiden, şimdi olduğu gibi anırmazmışız, sonradan anırmaya başlamışız.

Adam Yayıncılık

Yukarı

AH BİZ ÖDLEK AYDINLAR
Göçe göçe batıya gelmişiz. Avrupa'ya pençemizi atıp bir parçasına tutunmuşuz. Bu yüzden işimize gelince Avrupalı, işimize gelince Asyalı oluveriyoruz. Son konağımıza konalı sekiz-dokuz yüzyıldan beri de göçebelikten kurtulamamışız. Bu yüzden göçebelik içimize işlemiş. Türk dilinde "fiil"ler, "isim"lerden daha zengindir. Niçin? Binlerce yıldan beri göçen insanlar hep devini içinde (hareket halinde) olduklarından, zorunlu olarak, deviniyi anlatan "fiil"ler üretmişlerdir. Türkçe'de "isim"lerin de pek çoğu "fiil" kökünden üretilmiştir.

Düşünmek için durmak, durağan olmak, yavaşlık gerekir. İnsan koşarken, hız ve hızlı devini içindeyken düşünemez ya da iyi ve yoğun düşünemez. Yerleşik toplumların dillerinde "isim"ler "fiil"lerden daha zengindir. "Fiil"lerin çoğu da "isim"lerden üretilmiştir.

Adam Yayıncılık

Yukarı

ANITI DİKİLEN SİNEK
O yazlık kıyı köyünde güzel dinlenme evleri vardı. Kimi aileler, yaz tatillerini burada geçirirlerdi. Evlerin önü taa denize dek geniş kumsaldı. Kumsalın incecik, yumuşacık kumları güneşte pırıl pırıl parlardı. Kıyı, kapalı bri koy içinde olduğundan, çoğunlukla deniz dalgasız olurdu. Üstelik deniz çok sığ olduğundan ana babaları küçük çocukları da güvenceyle denizde oynamaya bırakırlardı.

Çocuklar, kendiliklerinden, yaşlarına göre oyun öbeklerine ayrılmışlardı. Beş- on yalarındaki çocukların, en eğlenerek oynadıkları, en çok sevdikleri oyun, denizle kumsalın bitiştiği yerde kumdan kaleler yapmaktı. Kumları yığarak büyük kaleler kurarlar, kalenin önüne de hendekler, havuzlar yaparlardı. Hendeklerini havuzların içindeki deniz suyu, karşıdan saldıracak düşmanın, kaleye gelmesine engel olacaktı.

Adam Yayıncılık

Yukarı

AŞKIM DİNİMDİR
Değerli Bay Garada,

Dininizi değiştirmek için bu denli haklı nedeniniz varken, niçin bu doğruyu saklayıp da felsefî düzeyde karmaşık düşünsel gerekçeler uydurduğunuzu hiç anlayamıyorum. Böyle bir davranışı sizin gibi değerli bir bilimciye yakıştıramadığımı söylemek isterim.

Dün gece otelde o toplu yemekte yeni karınızı gördüm. Genç ve gerçekten güzel bir kadın... Aranızda epey yaş ayrımı da var. Her yaşlı erkeğin başına gelebileceği gibi, kıskanç insanlar, kolunuza girmiş karınıza bakıp 'Kızınız mı?' diye sorabilirler. Sanırım, böyle sorulardan mutlu bile olur, bıyık altından gülersiniz. Geceki yemekte her davranışınızdan belliydi ki, karınıza çılgınca tutkunsunuz.

Adam Yayıncılık

Yukarı

AZ GİTTİK UZ GİTTİK
Bu kitabımın başına gelenler çok ilginçtir. İlk basımı 1959'da (6 bin) , ikinci basımı 1971'de (10 bin), üçüncü basımı 1974'te (10 bin), dördüncü basımı 1976'da (10 bin), beşinci basımı 1992'de (10 bin) yapılan 'Az Gittik Uz Gittik' adlı kitabımın beşinci basımı daha satışa bile çıkmadan savcılığın istemiyle toplatıldı. On bin kitap yayınevinin deposundan Sultanahmet'teki Adliye Sarayı'nın mahzenine resmi araçla taşındı. Arkadan Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildim.

Daha önce dört basım yapmış ve 36 bin satılmış, her kitabı en az iki kişinin okuduğu düşünülürse, 72 bin kişinin okuduğu ilk basımının üstünden 33 yıl geçmiş bir kitabın beşinci basımı niçin toplanır ve böyle bir kitap neden mahkemeye verilir? En saçma işlemlerin bile niçininin ve nedeninin sorulamadığı bir dönemdi: 12 Eylül 1980 darbesi sonrası...

Adam Yayıncılık

Yukarı

AZİZNAME
Onlara
zannetme ki dâim bi şekecesine,
Siz her anırdıkça huu çeker Milet
Alkış beklerken siz eşşekcesine,
Verir hakkınızı, yuu çeker millet!
"Aziznâme I" den - 1948 -

Aziznâme III
"Aziznâme I"i 1948 de yayımlamıştım. "Aziznâme I"deki taşlamalarda "Hükümetin manevî şahsiyetine hakaret" ve "Komünizm propagandası" olduğu iddiasıyla bu suçlardan sanık olarak tutuklandım. Sultanahmet Cezaevi'nde dörtbuçuk ay tutuklu kaldıktan sonra, İstanbu 2 inci Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla beraat ettim.1960 yılında "Aziznâme II"yi yayımladım. Şimdi yayımlanmış olan "Aziznâme III"de, tek parti iktidarı olan Millî Şef'lik döneminde, on yıllık Demokrat Parti iktidarı döneminde, Millî Birlik ve sonraki Koalisyon iktidarları dönemlerinde ve en son AP iktidarı döneminde, 1944-1970 arası yazıp dergilerde yayınladığım ve önceki Aziznâme'lerde olan taşlamalardan seçmeler derlenmiştir. (Kitabın Girişinden)

Adam Yayıncılık

Yukarı

AZİZ NESİN - ALİ NESİN MEKTUPLAŞMALARI (4 CİLT)
Nisan başında Türkiye'ye gelip bir ay kadar kalacağım. Sonra, kulaklarınızı iyi açın, şaka değil gayet ciddi söylüyorum. bisikletle Paris'e gideceğim. İstanbul'dan Paris'e bir ayda giderim bisikletle. Hem spor yapmış, hem de dolaşmış, görmüş olurum.

Bisikletle İstanbul'dan Paris'e gitmek düşüncene bayıldım. Annen önce köpürdü, kıyameti kopardı. Neyse, sana esprili bir cevap yazmış. Ben de bisiklete biner, birlikte gideriz. demiş. Doğrusu çok da güzel olur Ne yazık ki, bisiklete binmesini bilmediğim için, ben sizin bu bisikletle Avrupa turunuza katılamam. Ama benim başka bir önerim var sana Ali, İstanbul'dan Paris'e patenle gitmek daha kolay olmaz mı? Çok daha orijinal olur. Ama benim çok daha orijinal bir önerim var Hani iki uzun sırık üzerinde yürürler ya, onun adına echelle mi, echellier mi (aksanını sen koy) ne derler Fransızlar, işte öyle iki uzun üzerinde Istanbul'da Paris'e gidelim.

Düşün Yayıncılık

Yukarı

AZİZ NESİN - SALİHA SCHEINHARDT MEKTUPLAŞMALARI
İnsan hiç içini dökmeden durabilir mi? Bir dost, işte tam bu dakikalarda yücelir. Uzaktılarsa eğer, birbirlerine mektup yazarlar. Tepkiler, bunaltılar, coşkunluklar, insanın kendine bile söylemekten ürktüğü düşünceler olduğu gibi kağıda dökülür. Hele, bütünleşen bu iki insan, iki ünlü insansa. Hele bu iki insan iki ünlü yazarsa... İşte o zaman mektuplar sanatsal bir şölen oluşturur. Aziz Nesin Usta ile Almanya'da ünlenen Türk yazar Saliha Scheinhardt' ın bir anlamda "alçak sesle konuşmaları"nı keyifle okuyacak, sonra... Bir daha okuyacaksınız.

Cumhuriyet Yayınları

Yukarı

AZİZ NESİN - TAHSİN SARAÇ MEKTUPLAŞMALARI
Aziz Bey,
Kalp tedavin için en iyi yöntemi bulmuşsun, ben de o yöntemle kendimi toparladım: Sevmek. Senin bu yetmişe merdiven dayarken ki güzel azgınlığını anlıyorum. ama yine de dikkat. Ne demiş ozan: "Nevbahar sevmede ben pirânı tayip eylemem Hüsnü olur kim seyrederken ihtiyar elden gider" Ayıplamıyorum ben de, ne ki ihtiyarın elden gitmeye dikkat etmesini istiyorum...

Tahsin'ciğim,
Benim için sevi de öyle. Aklım başımda kalacaksa, ne diye seveyim? Sevi, beni değiştirmeli, bir başka yapmalı... Neymiş "ihtiyar elden gider"miş... Varsın gitsin... "İhtiyar gitmezse elde öyle sevda istemem, Aşk odur kim aklım alın bende iz'an koymasın"

Düşün Yayıncılık

Yukarı

BAY DÜDÜK
Maçtan çıktık. Musa, fır fır öttürüp bize yol açıyor. Düzlüğe çıkınca,
-Arabaya binelim dedi.
Binelim binmesine, ama nasıl bineceğiz? Ben diyeyim beşyüz kişi, siz deyin bin kişi, araba, otobüs bekliyor. Bir boş araba geldi mi, yüz kişi birden koşuyor.
-Bize iki günde sıra gelmez.
Musa,
-Sen dur! Dedi.
Önümüzden bir taksi gerçekten, cebinden düdüğü çıkarıp fıır fıır öttürdü. Düdüğü öttürmesine, hızla giden taksi döndü, geldi önümüzde durdu. Biz taksiye bindik. İşin şaşılacak yanı, boş arabaya saldırmadı. Arabada,
-Ulan Musa, yoksa sen trafik müdürü mü oldun? Dedim.
Parmağını dudağına götürüp "sus" işareti yaptı. Nişantaşı'da taksiden indik. Musa cüzdana davrandı. Şoför:
-Ayağını öpeyim, para istemez kurban olayım… Para almadı.
-Şoför tanıdık mı? Dedim.
- Yoo..dedi.
-Ulan Musa, yoksa sen polis müdürü mü oldun?

Nesin Yayınevi

Yukarı

BEN DE ÇOCUKTUM
Sevgili çocuklarım, 16 yaşıma dek süren çocukluk anılarımı yazdım. Bu anılarımı, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez adlı kitapta topladım. Hepsi iki cilt oldu. Değerli yazar Erdal Öz, bu iki ciltlik kitabın içinden, sizi ilgilendireceğini umduğu bölümleri seçip ayırdı. Bunları ayrı bir kitap yaptı. Kitabın adını da "Ben de Çocuktum" koyduk. Bu kitaba neden "Ben de Çocuktum" adını verdiğimizi anlatayım size. Büyümüş insanlar; genellikle, çocukluklarında yaptıklarını, bir zamanlar çocuk olduklarını unuturlar. Kendilerini hep o büyümüş yaşlarında sanırlar. Sanki onlar, 10-15 yaşlarındayken de, 30-40 yaşlarında olduğu gibi düşünmüyorlardır, öyle sanırlar. İşte bu yüzden, bizler yani ana babalar, öğretmenler, yazarlar, çocuklarımıza her zaman gerektiği gibi davranamayız.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BENİM DELİLERİM
Eskiden tımarhane denilen yerlere şimdi 'Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesi' deniliyor. 'Tımar' Farsça bir sözcüktür. Anlamı, bakım demektir. Hasta insana bakım, hayvana bakım, bahçeye ve toprağa bakım, tımardır. Son yüzyılda 'tımar' insanlardan çok hayvanlar için kullanılıyor. Örneğin binek ve yük hayvanlarıyla sağmal hayvanları kaşağılama, gübreleme, yıkayıp arıtma anlamına tımar etmek kullanılır. Ara sıra bahçenin, toprağın tımarı da söz konusu olur. Yarayı tımar etmek sözü de geçerlidir. Öyleyse 'tımarhane', hastane, sayrılarevi demekse de dilimizde salt deliler evi, deli bakımevi olarak kullanılmıştır. Tımarhanelere daha önceleri 'şifahane' ya da 'dar-ı şifa' denilirmiş. O da iyileştirme evi anlamına geliyor.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİR AŞK VAR BİR DE ÖLÜM
Bir Aşk Var Bir De Ölüm

Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Tıpkı otuz yaşındaymış gibi sapasağlam
Teslim olma sakın ölüme
O seni esir alsa bile
Esirliğin de onuru var çünkü
Teslim olmanın yok
Nice bitkin nice yorgun da olsan
Kaldır kendini tutup kendi kolundan
İşte kâğıt işte kalem
Önce bir nokta koy kâğıda
Sürdür noktayı çizgi olsun
Çizgilerden harfler dizilsin
Sonra düşüncenin kelebekleri sözcükler
Dünyanın en zor işidir yazmak
Bunu en iyi sen bilirsin
Tümce tümce kâğıtları doldur
Anlat aşkı anlat ölümü
Ölümün karşısında dik dur diri dur
Ki saygı duysun canını alırken ölüm
Senin verirken canını ölüme saygın gibi
Düşün ki bu dünyada ilk ölen sen değilsin
Son ölecek de

Sık dişini ağrılardan sancılardan sızılardan
Dayan be Aziz dayan
Gül şu güzel kadına karşında oturan
Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Şu genç kadını hadi dansa kaldır
Bastır göğsüne bastır
İki namlu gibi dayansın memeleri sayrı yüreğine
Olacaksan aşka teslim ol
Teslim olma ölüme
Teşvikiye - 17 Şubat 1992, saat 06,12

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİR DOKUN BİN DİNLE
Aşk Olmayınca Meşk Olmaz Konuşan: Şinasi Acar

18 Aralık 1993 Cumartesi günü Aziz Nesin'in Teşvikiye'deki dairesindeyiz. Oğulları sevgili Ahmet'le matematik profesörü Ali Nesin de evdeler. Ali Nesin, öğrenim yılı başından bu yana Bilkent Üniversitesi'nde bir yıllığına konuk öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Her yıl, Nesin Vakfı Yönetim Kurulu olarak Aziz ağabeyin 20 Aralık'taki doğum yıldönümünü, bu tarihe en yakın bir cumartesi akşamı, Saint Joseph'liler Derneği lokalinde, hep birlikte içkili bir yemekle kutlamayı gelenek haline getirdik. Bu yemeklerin tadına doyum olmuyor. Bu gece 79'uncu yaş gününü kutlayacağız. Yemeğe katılmak için Ali bu sabah Ankara'dan geldi... Söyleşimizi ikisi de dikkatle dinliyor.

-Efendim sizin 1937'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdiğinizi ve iki yıl burada devam ettiğinizi biliyorum. Sizin döneminizdeki adı sanırım "Sanayi-i Nefise Mektebi" idi. Bugün Mimar Sinan Üniversitesi oldu... Buradaki yaşamınızı "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez"in ilerideki ciltlerinde ayrıntılı biçimde okuyacağımızdan eminim ama, kimi özel nedenlerle ben bu konuda biraz sabırsızım. Uyum görürseniz söyleşimize (sanıyorum 21 yaşındayken) Akademi'ye girişinizin öyküsüyle başlayalım. Neden girdiniz? Nasıl girdiniz? Sizi Akademi'ye girmeye iten etkenler nelerdi?

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİR KOLTUK NASIL DEVRİLİR
Vatan Evlatları Partisi'nin başında Kafakan Bey vardı. Kötü adam denilemezdi.Uluslararası toplantılarda uyumaktan, uyumadığı zamanlarda da burnunu karıştırmaktan başka kötü bir huyu yoktu.

Kafakan Bey, Başbakan oldu. Onun Başbakan oluşunu, ana muhalefet partisi olan Yaşasın Memleket Partililer çekemediler. Her ne uğruna olursa olsun, Vatan Partisi'ni iktidardan düşürmek istiyorlardı. Durmadan burnunu karıştıran bir adamın Başbakan olması, ulusal onurlarına dokunuyordu.

Kafakan Bey'in ve arkadaşlarının hırsız olduklarını gazeteler de yazdılar. Buna kimse aldırış etmedi. Halk,
- Hiçbir işe yaramayan bir adam hırsız değil diye Başbakan olacağına, iş yapsın da varsın hırsız olsun... diyordu.
Haklıydılar, çünkü Yaşasın Memleket Partisi de iktidardayken az hırsızlık yapmamıştı.

Nesin Yayınları

Yukarı

BİR SÜRGÜNÜN ANILARI
Biz geçiyoruz.
-Geliyor, geliyor!... diye sesler duyuldu. Artık kim geliyor, kimi bekliyorlar bilemem... Tam Halkevi önüne gelinde bir alkış da bize tuttular... Biz, alkışın da verdiği kuvvet ve coşkuyla, ortada ben, sağımda solumda iki jandarma, uygun adımla asfaltı geçtik...

Nesin Yayınları

Yukarı

BİR TUTAM AYDINLIK
Aydınlık Gazetesi'nde, gazetenin yayımlanmaya başladığı 1 Mayıs 1993 tarihinden başlayarak, 27 Eylül 1993 tarihine dek günlük başyazılar yazdım. Bu başyazılardan seçtiklerimi, Bir Tutam Aydınlık adını verdiğim bu kitapta topladım. Gazete yazısı türü olarak, başyazıyla köşe yazısı arasında bir ayrım olduğu kesin. Böyle bir ayrım olmasaydı, adları da ayrı olmazdı, Gazete yazıları deyince başlıca şu türleri anlıyoruz: Başyazı, köşe yazısı, makale, inceleme ve araştırma, röportaj ve interviyu (interview), haber, magazin vb. Hiç kuşkusuz, bir gazetenin bütün yazıları güncel ve güncele ilişkin olmalıdır.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİR VİCDAN DAVASI
11 ya da 12 Mart 1992'de. Aziz Nesin şah ve üç kalp damarından by-pass ameliyatı olmak üzere Florence Nightingale Hastanesine yatar. Ameliyatın ağır geçeceğini önceden biliyordur. Ameliyattan sağ çıkamayacağını düşünerek, elinizdeki bu kitabın dosyasını hazırlamıştır. Aşağıdaki notu da dosyanın başına iliştirmiştir:Ameliyat olmadan önce bu dosyayı tamamlayıp Adam Yayıncılık'a kitap yapmaları için vermek istiyordum. Ne yazık ki, dosyayı tamamlamaya zamanım kalmadı. Ameliyatım başarılı geçer de hastaneden sağlıklı çıkarsam, ilk işim bu dosyayı tamamlayıp kitaplaşmasına hazırlamak olmalı.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİR TAKIM AZİZLİKLER
Birtakım Azizliklerin Öyküsü 1973 yazı, biraz çekinerek telefon açıyorum; "Aziz Ağabey," diyorum "sizin öykülerinizden ben bir oyun yapmak istiyorum. Adı Azizname olacak, köşe yazılarınızdan Merhaba'yla başlayacak Selam'la bitecek." Çekiniyorum çünkü daha önce bu tür önerilerle gidenleri, biliyorum hep geri çevirdi. "Ben oyun yazarıyım, öykülerimden oyun yapılacaksa ben kendim yaparım," diyordu. Bu kez, hayret, hiç korktuğum gibi olmuyor, öneriyi olumlu karşılıyor. "Merhaba'ya Selam'ı ben de düşünmüştüm," diyor. "Bağlayıcı unsurlar konusunda yardımcı olabilirim." Hiç böyle bir alışkanlığım olmamasına karşın o gün telefonda söylediklerini bir kenara not etmiştim. Önerilerde bulunuyor. "Büyük salonda oynarsanız boş kalma tehlikesi var" diyor. "Başka, daha eğlendirici bir oyun bulsanız, önemli olan ayakta kalmak," diyor. Bu alçakgönüllü kaygıları dile getiren de ülkenin en çok satan gülmece yazarı. Oyuna katmayı düşündüğüm bir öykü için, "o olmasın, zamanı değil, paşaları kullanma," diyor. Genco Erkal

Adam Yayıncılık

Yukarı

BİZ ADAM OLMAYIZ
-Gürültüde yazarım da, yalnız yanı başımda birisi konuşursa yazamıyorum.
-Canım efendim, gürültü olmasa daha iyi değil mi? Ne hakları var sizi rahatsız etmeye, yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka'da, İsveç'te, Hollanda'da katiyen böyle bir şey olmaz. Onun için de adamlar ilerliyor. Çünkü onlarda insanın insana saygısı vardır...

Nesin Yayınları

Yukarı

BORÇLU OLDUKLARIMIZ
'Varlığımızı önceki kuşaklara borçluyuz; borcumuzu bizden sonrakilere ödeyeceğiz.'
İlk Direniş İstanbul'da, Sirkeci'den Gülhane Parkı kapısına doğru giderken yol sağa kıvrılır. Yolun bu dönemecinde, sağda, eskiden bir tekke vardı. Salkımsöğüt Kadirî tekkesi denilirdi. Bu tekkeyle bitişiğindeki yapılar sonradan yıktırılmış, yol biraz genişletilmiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Salkımsöğüt tekkesinin şeyhi İzzî Efendi'ydi. Şeyh İzzî Efendi'nin Üsküdar'daki evinde 1877 yılında bir oğlu dünyaya geldi. Çocuğun adını Süleyman Fethi koydular.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ 1 / YOL
Perilerle Cinler sık sık sorarlar.
-Nasıl bu kadar yazabiliyorsun?
Derler ki, kimi sanatçıların esin perileri varmış da, bu periler onların ruhuna sanatı üflemiş. Esin perisi denilince gözünün önüne altı balık, üstü kız olan denizkızı gibi bir hava kızı geliyor; altı kuş, üstü sırma saçlı bir dünya güzeli. Yarısı kuş, yarısı kızdan bu esin perisi, omzunda tünediği sanatçının kulağına fısıl da fısıl bir şeyler fısıldıyor. Deyin ki kopya veriyor. Esin perim yok ama benim de esin cinim, esin cadım, esin devanam var. Benimkilerin yarısı kuş, yarısı kız değil, olsa olsa onda biri insan da geri yanı canavar. Omzuma tünememiş, sırtıma binmiş, ben altta iki büklüm, kan ter içinde, yorgun bitkin... Hem benim esin cinim, esin cadım bir tane değil, sürü sürü... İkisi inse, üçü biniyor sırtıma.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ 2 / YOKUŞUN BAŞI
Babamın anısına
Babam
Dünyaların en iyi babası benim babamdır
Düşmandır düşüncelerimiz
Dosttur ellerimiz
Dünyada tek elini öptüğüm
Babamdır
Kırkını geçtin adam olmadın der
Başım önümde dinlerim
Önünde tek baş eğdiğim babamdır
Sabahlara dek Kuran okur
Anamın ruhuna
İnanır ona kavuşacağına
Bana gâvur der diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben
Tek bağışladığım odur
Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma
Bi türlü ölemiyorum der senin yüzünden
Çocuklar ortada kalacak
Ölemez kahrımdan benim
Yaşamak zorunda benim yüzümden
Gözlerindeki ateş bakışlarında söner
Tuttuğun altın olsun der
Çocukluğumu tek anlayan odur
Dünyaların en iyi babası benim babamdır

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ 3 / YOKUŞ YUKARI
'Böyle Gelmiş Böyle Gitmez' adlı özyaşamöyküsünün üçüncü cildini 22 Ağustos 1993'te yazmaya başlamış ve ölümünden aşağı yukarı bir hafta öncesine, 29 Haziran 1995'e dek sürdürmüş. Demek ki elinizdeki bu yapıt hemen hemen iki yılda oluşmuş. Aziz Nesin gibi üretken bir yazar için çok uzun sayılabilecek bir sürü iki yıl. Üstlendiği -daha doğrusu üstlenmek zorunluluğunu duyduğu- toplumsal etkinlikler, Nesin Vakfı'nın işleri, yazılması, düzeltilmesi ve az gören gözleri, özyaşamöyküsü üzerinde sürekli çalışmasını engellemişti. Art arda gelen ve birbirleriyle ilişkili iki bölüm arasına aylar giriyordu, hatta kimi bölümleri bitirmesi aylar alıyordu. Zamansızlıktan ve bozulan sağlığından kaynaklanan bu süreksiz çalışmanın sonucu olarak, kimi bölümleri iki kez yazdığı kimi bölümleriyse bitirmeden bıraktığı oluyordu. Ayrıca 1993'te geçirdiği by-pass ameliyatından sonra gözlerinin zayıflaması ve bu yüzden yazdıklarını okuyup gözden geçirmemesi, az da olsa, tümce düşüklüklerine, anlatım bozukluklarına yol açıyordu. Yazdıklarını okuyamayan birinin bu kişi elli yıllık yazar da olsa, çok yanından tanıdığım kırk yıllık babam da olsa, bunca az yanlış yapmasını hayretle karşıladığımı da belirtmeliyim.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BU YURDU BİZE VERENLER
Balıkesir ilimizin Havran ilçesi, eskiden Edremit ilçesine bağlı bir bucaktı. Havran Bucağı sonradan ilçe oldu.

Havran 7500 nüfuslu, zeytin, zeytinyağı, sabun üreten güzel bir ilçemizdir. Havran'ın leblebisi pek ünlüdür.

Havran ilçesinde biraz gezelim. İlçenin en geniş caddelerinden biri, Koca Seyit Caddesi'dir. Acaba bu caddeye niçin Koca Seyit adı verilmiştir? Koca Seyit kimdir?

Havran ilçesinde biraz daha gezip dolaşalım. Bahçesinde öğrencilerin koşup oynadığı bir okul göreceğiz. Okula yaklaşırsak, kapısını üstündeki levhada şu yazıyı okuyacağız: Koca Seyit İlkokulu" Bu okulun müdürü, okulda 500 öğrenci olduğunu söylüyor.

Müdürden, Koca Seyit İlkokulunun 1967 yılında öğretime açıldığını öğreniyoruz.

Havranda adı bir caddeye verilen, adına bir ilkokul yapılan bu Koca Seyit kimdir? İşte size şimdi onu anlatacağım...

Adam Yayıncılık

Yukarı

BULGARİSTAN'DA TÜRKLER, TÜRKİYE'DE KÜRTLER
İçindekiler:
Bulgaristan'daki Türkler Sorunu
Kürt Sorunu Davası
Yanıtı Alınamayacak Mektup
Yeni Bir Dünya Kenti Kurulacak
Bir Oğuldan Babasına Mektuplar
Türkiye PEN Kulübünü Kuruyoruz
Barış ve Demokrasi
Bir Önsöz
Ermeni Yazını Seçkisi
Evren'in Çağrısına Katılmama Çağrısı

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÜTÜN OYUNLARI 1
Biraz Gelir Misiniz
Bişey Yap Met
Toros Canavarı
Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı

Bodrum katında bir oda. Karşı duvarda, tavana yakın, ince, uzun bir pencere var. Birinci tablo süresince bu pencereden, ara sıra gelip geçenlerin ayakları görünür. Pencerenin dibinde eski bir karyola. Karyolanın önünde hantal bir masa. Masanın üstünde çok yalınç bir ağaç tornası, boya kutuları, fırçalar, keser, çekiç gibi aygıtlar. Karşı, sağda, sokağa açılan kapı. Bütün duvarlarda 'SUPİ' denilen bilmediğimiz bir çalgı vardır. Bu supiler, üstü boyalı, halkalı, kavala benzer.İş masası, sahnenin ortasında, sahneden 20 santim kadar bir yükselti üstündedir.

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÜTÜN OYUNLARI 2
Üç Karagöz Oyunu
Çiçu
Tut Elimden Rovni
Hadi Öldürsene Canikom
Beş Kısa Oyun

(Göstermelik, yamalı, eski bir gemidir)Hacivat (Aşağıdaki manzumeyi okuyarak perdeye gelir) : Ne zaman gözleri mestane gelir hatırıma
Özü düşman, sözü dostane gelir hatırıma
Durmadan yükseliyor derse biri, bizde hayat
Neye bilmem ki fakirhane gelir hatırıma
Ne zaman hürriyete dair iki laf etse biri,
Kaç zamandır yenilen nane gelir hatırıma
Yürüyor işlerimiz hızlı, çabuk dersen eğer
Buna örnek diye postane gelir hatırıma
Yolunur kaz gibi aptalca bir âşık aranır
Kendi ismim geliyor, ya ne gelir hatırıma?

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÜTÜN OYUNLARI 3
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
Bir Zamanlar Memleketin Birinde
Başarımı Karıma Borçluyum
Sait Hopsayıt

1. YER : Cezaevi Koğuşu.
(Cezaevinin koğuşuyla, koridorun bir bölümü görünür.
Mahkûmların uğultusu duyulur. Gardiyan Yarım porsiyon'un düdük sesi ve bağırtısı uzaktan yankılanarak duyulur. Düdük sesi ve bağırtısı yaklaşır.)

YARIM PORSİYON (Düdük sesiyle bağırtısı dışardan duyulur) :
İçeriii! İçeri! Haydi koğuşlara... Kimse kalmasın dışarda!!.
İçeriiii...

Adam Yayıncılık

Yukarı

BÜYÜK GREV
Son Konuğuma Mektup Uykumdayken, kancıkçasına baskın verme! Gelince de, saygısız konuklar gibi oturup yerleşip siftinip çöreklenme! Seni bir müzmin tedirginlik olarak derime yapışmış, canıma sıvışmış olarak kendimde duymayayım. Düşün ki ben seni, varlığımın bilincine vardığımdan beri beklemekteyim. Bunca zamandır beklenen bir konuğa yaraşır bir saygınlıkla gel! Sana olan saygımı yitirtme bana. Gürültülü patırtılı gelme! Kimseler duymasın geldiğini. Bir sen bil, bir de ben bileyim, yeter. Gelişin, herkesleri ayağa kaldırmasın. Tam bana göre, bana uygun bir davranışla gel. Sessiz sessiz, sürdüğüm bunca yıllık yaşamıma yaraşacağı üzere suskun, suskun gel! Çünkü benim için geleceksin, beni almaya geleceksin, başkalarını tedirgin etmeye değil.

Adam Yayıncılık

Yukarı

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK MİZAHI
Bu kitapta, verilen çok kısa zaman içinde, kitabın sınırlandırılmış hacmi oranında, yıllardan beri süren Türk Gülmece Edebiyatı Tarihi üzerindeki araştırmalarımdan ancak pek küçük bir bölümünü sunabiliyorum. Bu konuda ilerde yayınlanacak öteki ciltlerle birlikte, çalışmalarımın tümünü sunabileceğimi umuyorum. Hiç yapmamaktansa, ilerde düzeltileceğini, tamamlanacağını umarak, yanlış ve eksikleri de göze alıp, tasarladığım "Türk Mizah Edebiyatı Tarihi"nin bir parçası olan Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahları'nın düzyazı bölümünü okurlarıma saygıyla sunuyorum.

Adam Yayıncılık

Yukarı

ÇUVALA DOLDURULMUŞ KEDİLER
Nesin Vakfı çocukları her yıl büyük yaz dinlencesinde yurdumuzun bir bölgesinde geziye çıkarlar. 1994 yılı yaz dinlencesinde, Nesin Vakfı'nın otobüsüyle, Akdeniz kıyılarında bir ay süren bir geziye çıktılar. Nesin Vakfı'nın yönetmeni Ruşen Ulusoy da onlarla birlikteydi. Sağlığım elvermediği çin, ne yazık ki ben bu gezilere katılamıyorum.

Adam Yayıncılık

Yukarı

DAMDA DELİ VAR
Komiser,
-Yaptık, dedi, seni şehir meclisine üye yaptık. Hadi kardeşim, in aşağı da arkadaşlarını bekletme!...
-İnmem! Belediye başkanı yapın ineyim!
İhtiyar,
-Gördünüz mü, dedi, vaktiyle gerekti. Şimdi hiç inmez.
Ter içinde kalan itfaiye komutanı....

Nesin Yayınları

Yukarı

DELİLER BOŞANDI
Gazeteci yeni tımarhane müdürüne soruyordu:
-Siz daha dün, delileri kaçırmamak için çalışanlar arasında değil miydiniz?
Müdür bu soruya, Evet, diye karşılık veriyordu.
-İçeri kapatılanların akıllı olduklarını bilmiyor musunuz?
-Biliyorum
-Sizi buraya kim müdür yaptı?
-Deliler.
-Öyleyse, nasıl oluyor da akıllı olduğunuz halde içerdeki akıllı arkadaşlarınızı dışarı bırakmıyorsunuz?
Müdür, bu soruya çok kısa ve kesin şu cevabı vermişti:
-Arkadaş, vazife vazifedir. İşte o kadar.
Yine düne kadar akıllı olan hastanenin müdür yardımcısı, gazetenin bu sorusuna, Beyanat vermeye yetkili değilim, diye cevap vermişti.

Nesin Yayınları

Yukarı

DÜNYA KAZAN BEN KEPÇE
İlk kez 1965 yılında, elli yaşımdayken yurt dışına çıkabildim. Daha önceki hükümetler pasaport vermiyor, beni yurtdışına bırakmıyorlardı. Yurtdışına ilk çıkışımdan sonra da birkaç kez zorluk çıkarıldıysa da sonunda pasaport verildi.1965 yılından bu yana, on iki yılda, yirmi ülkeyi gezdim; bulunduğum birçok uluslararası kurultaylarda, toplantılarda, sempozyumlarda, yüzden çok ülkenin delegeleri, yazarları, sanatçılarıyla tanıştım. Gezdiğim yirmi ülkeden kimisinde bir iki gün, kimisinde beş on gün, kimisinde de bir iki ay kaldım, kimisine de beş altı kez gittim. Bundan sora da, daha başka ülkelere gideceğim.

Gezip dolaştığım, kaldığım ülkelere değin izlenimlerimi gazete ve dergilerde yayımlamıştım. Bu gezi yazılarımı "Dünya Kazan Ben Kepçe" adlı kitaplar dizisinde toplayacağım. Bu gezi kitapları, ülkeleri gezişimin tarihlerine göre sıralanmış değildir. Son gittiğim ülkeler (Irak ve Mısır) üzerine yazılarımı bu kitabımda topladım.

Adam Yayıncılık

Yukarı

FİL HAMDİ
Fil Hamdi Nasıl Yakalandı Istanbul Emniyet Müdürlüğünden, bütün taşra vilayetleri Emniyet Müdürlüklerine şu telgraf çekilmişti:'Otuz beş yaşında, uzun boylu, iki yüz kilo ağırlığında, kumral, üç dişi eksik, üst çenede bir azı dişi dolgulu, alt sol köpek dişi altın kaplama, çizgili kahverengi elbiseli, saçları oldukça dökülmüş, ablak çehreli, kahverengi gözlü 'Fil Hamdi' adında azılı sabıkalı bir dolandırıcı, üç gün üç gece içinde oturdukları nöbet kulesini büyük dikkatle bekledikleri için uykusuz kalan iki polis memurumuzun, yolda giderlerken uyuklamalarını fırsat bilerek ellerinden kaçmıştır. Yaptığımız tahkikat, takibat ve tetkikat sonunda, Fil Hamdi'nin kaçtığı kesin olarak anlaşılmıştır. Vilayetiniz ve vilayetinizdeki kaza karakollarından birine uğradığı veya bir polis memuruna yol, adres sorduğu takdirde, kendisine lütfen merakla yolunu beklediğimizi, bizi daha fazla intizarda bırakmayarak, münasip, boş bir zamanında Istanbul Emniyet Müdürlüğüne gelerek teslim olmasını rica ettiğimizi söyleyin.Azılı sabıkalı Fil Hamdi'nin fotoğrafı ilişiktir.'

Adam Yayıncılık

Yukarı


GERİYE KALAN
On beş yıl oluyor. Babıâli yokuşuna aşk şiirleriyle girdim, öbür baştan ellerim kelepçeli çıktım. Sekiz yıllık kalem ve dört yıllık zindan hayatının içine sıkışmış olan, hiç palavrasız bir ömürdür. Bir küçük, bir güdük kalem ki, şeflerin, diktatörlerin, yardakçı ve yaltakçıların, bütün bu kör nişancıların hıncına, gayzına, gazabına hedef oldu.

Şimdi dönüp geriye bakıyorum. Bir yaz güneşi altında, yedi rengin bütün çekiciliğiyle boncuk boncuk ışıldayan eşek arıları kümesine parmağını sokup oynamak isteyen bir yaramaz çocuğun akıbetine uğramışım. Bütün suçum, kendilerini arıbeyi sanan eşekarılarını rahatsız etmiş olmamdır.

Bi gün bir sinir hastalıkları uzmanına bir hasta gelir.
-Doktor, der, hastayım, hayattan zevk alamıyorum. Açlar aklıma geliyor, yemek yiyemiyorum. Çıplaklar hatırıma geliyor, onlarla birlikte üşüyorum. Her cinayette kendimi suçlu buluyorum. Her katil bıçağının kabzasını sanki benim ellerim tutmuştur. Her atılan kurşun benim kalbime saplanıyor. Bütün bu toplumun suçları benim omuzlarıma yüklenmiş. Artık gülmesini unuttum.
Doktor, hastasını omzundan tutar, pencerenin önüne getirir, perdeyi aralar, parmağıyla karşı duvardaki afişi gösterir. Bu afişte, bir sirk palyaçosunun reklâmı vardır.
-Azizim, der, şu palyaçoyu görüyor musun? Tavsiye ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git. Bütün kederini, elemini, derdini unutursun. Gülmeyi, kahkahayı öğrenirsin. Hayattan yeni baştan zevk almaya başlarsın.
Hasta başını eğer,
Doktor, der, işte o palyaço benim! Sekiz yıllık yazarlık hayatım, bu palyaçonun hayatına benzer.

Sevgili okurlarım! İşte o kavgadan "Geriye Kalan" gözyaşlarından süzdüğüm şu bir avuç kahkahadır.

Adam Yayıncılık

Yukarı


GIDIGIDI
-Gız Asiye!...
Heç ses yok.
-Gız...
Ses yok,
-Gız hişt...Gonuşsana alçak. Hişsene gız..
Asiye'de ses yok.
-Hişt gız, dilini mi yuttun, dini gırık?
Yahu, put olmuş duruyo. Bunu gaptığımnan döşeğe devirdim.
-Gıdı, gıdı...Gıdı, gıdıgıdı!..
Gonuşmuyo. Çatlayacağım. Oyun yapıyım, hani gonuşur didim. Biyandan gülüyom, biyandan onu gıdıhlıyom:
-Gıdı gıdı...Gıdıgıdıgıdı!..
Daş olmuş, put kesilmiş namıssız. Yahu, arkadaş, odanın içinde çırpınıp duruyom.

Nesin Yayınları

Yukarı


GOL KRALI
Sporla, özellikle futbolla biraz ilginiz varsa Kerkenez Sevim'i bilirsiniz. Hem futbol hem de yüksek sosyete çevrelerini yakından tanıyorsanız, o zaman hem Kerkenez Sevim'i hem de Ferferik ailesini iyi tanırsınız. Hani şu Kerkenez Sevim, geçen yılki kotra yarışlarında "Birinci gelecek tekneyi kullanana sürprizim var!" diyen kız. Sonra bu sürpriz, gazetelerin hem spor sayfalarına hem de sosyete haberleri sütunlarına günlerce konu olmuştu. Teknesiyle yarışı kazanan Abanoz Suat, Kerkenez Sevim'e,
- Hadi bakalım, demişti, göster sürprizini.
Bu olay, o gün Moda'da herkesin gözü önünde olmuştu. Öbür yarışçılar, sürpriz diye Kerkenez Sevim'in Abanoz Suat'ı öpeceğini sanmışlardı. Oysa Kerkenez'in öpücüğü, Abanoz Suat için hiç de sürpriz olmazdı. Oradaki delikanlılar artist bir öpüş sahnesi görecekleri umuduyla boşuna yalanıp yutkunmuşlardı. Kerkenez Sevim, yarışı kazanan Suat'a pembe renkli sutyenini hediye etmiş, Suat da bu değerli hediyeyi kotrasının direğine bayrak gibi çektikten sonra, Kerkenez, Sevim'le kotraya atlayıp Marmara'ya açılmış, meraklı bakışlardan uzaklaşmışlardı.

Adam Yayıncılık

Yukarı


GÖZÜNE GÖZLÜK
Mu Ni? Gözünüzün önünde bir adamın çıldırdığını gördünüz mü? Ben gördüm. Hem de sinirleri sapasağlam, bilgili, aydın bir kişiydi. Zavallı gözümüzün önünde çıldırıverdi. İki yıl oluyor, bizi bir dost evine akşam yemeğine çağırmışlardı. Ev sahiplerini tanıyan bir arkadaşımı kıramadım. Onunla birlikte, bizimle tanışmak isteyenlerin evlerine gittik.

Bu türlü tanışmalar için ilk gittiğim yerde soğuk bir adam olurum. Çevreme de soğuk ışınlar saçarım. Bu yüzden bulunduğumuz yer buzdolabına döner. Oysa ev sahipleri çok iyi insanlardı. Bizi ağırlamak için çırpınıyor, dört dönüyorlardı.

Adam Yayıncılık

Yukarı


GÖZÜNÜZ AYDIN EFENDİM
Bir Bayram Gezintisi
Bendeniz fakr-ü hal ilmühaberleriyle hastane kapılarından hastane kapılarına atılmış, ayda yüz seksen liraya satılmış, nüfus sayımında mevcut, seçmen kütüklerinde de her nasılsa adam arasına katılmış bir daracık gelirliyim. Romatizmalarımdan başka hayatta hiçbir şikâyetim yok şükür... Noolacak şu ölümlü dünyada, işte geldiiik, işte gidiyoruz, şen olsun Ankara şehri... Şu bayram gezintisi olmasaydı, dünyanın en mesut insanı bendim. Ah bilader, bilseniz başıma gelenleri... Hayatımda kahve nedir bilmem, cıgaram yok, içkim yok. Bu yaşıma geldim, Allah sizi inandırsın, harama uçkur çözmüş değilim.

Nerden başlasam bilmem ki... Bizim Hasene... haa, bak unuttum söylemeyi, Hasene, benim 30 senelik refikam. Daha doğrusu refikam idi.

Adam Yayıncılık

Yukarı


HANGİ PARTİ KAZANACAK
Vatandaşlar, didi, buraya benden önce biri gelmiş, pangadan bin gayme verilecek deyi sizi kandırmış. Biz iktidara geçersek, hane başına pangadan ikibin gayme borç verecez. Ah yiğen, olmasın da görmelisin. Bizim partinin dokuz bin azası yok muydu. Sekiz bin yedi yüzü öte yana geçmişti. İki bin kaymeyi duyan hep bu yana, eskiden dokuz bin iken üye sayımız on bir bini geçti.

Nesin Yayınları

Yukarı


HAVADAN SUDAN
Önce size Sadi Bey'i bir iyi tanıtayım. Hani "Tavşan tersi gibidir, ne kokar, ne bulaşır" derler ya... İşte Sadi Bey bu tipin en güzel örneğidir. Ne etliye karışır, ne sütlüye. "Memlekette kaç parti var?" dersiniz, "Bilmem!" bile demez. Bir omzunu kaldırır, dudaklarını büzer.

Ağırbaşlıdır, terbiyelidir. Benden on yaş büyüktür ama, o kadar ağır, oturaklı adamdır ki, babam yerinde görünür. Kerpetenle azı dişi söker gibi ağzından zorla laf alınır. Nerdeyse hiç konuşmaz. İçerenköy'de babadan kalma bir küçük, eski köşkte, karısı, kızıyla oturur. Bir içgüveysi damat alırım umuduyla köşkün bir bölüğünü olsun kiraya vermiyor. Her sabah trende buluşmazsak, Haydarpaşa'dan kalkan dokuz vapurunda buluşuruz.

Adam Yayıncılık

Yukarı


HAYVAN DEYİP DE GEÇME
Bu yazıda hiçbir yazı tekniği, yazış ustalığı gütmedim. Yani bu anlatılanlarda hiçbir kurgu, hiçbir uydurma yok. Yaşayıp gördüğüm ya da yaşayanlardan görenlerden dinlediğim hayvanlara değin gerçek olayları süsleyip püslemeden, kendimden hiçbişey katmadan olduğu gibi yazdım.

Nesin Yayınları


Yukarı


HAZRET-İ DANGALAK / 2. AZİZNAME
Bir Değil İki
Her şeyi biliyor bu herif,
Bilmediği şey yok.
Dinden imandan tut,
Yalancı dolmanın yapılışına dek.

Bilmekle de kalmadı,
Eşek yerine koyup milleti,
Öğretti her şeyi.
Örneğin nasıl abdest edilir,
Gusül abdesti almak için
Ne halt edilir.

Bir kendisi var her şeyi bilen,
Başka bilen yok sanıyor.
Herkes kendini bir bok sanır.
Ama bu herif,
Kendini iki bok sanıyor.

Adam Yayıncılık

Yukarı


HERKESİN İŞİ GÜCÜ VAR
Kapı kırılarak açılıyordu. Kapı açıldığında hemen Mübin Bey'in cesedini görebilmek için herkes bir öne geçmek için itişip kakışmaya başladı.

Şimdi kapı açılacak... Bir de bakacaklar ki Mübin Bey pırasa gibi doğram doğram doğranmış, ne yüzü belli, ne gözü... Kadınlar ellerini yüzlerini kapayıp,

- Aaa... diye bağıracaklar.

Bir de kapı açılacak ki, ne baksınlar... Mübin Bey bir iple boğazından avizeye sallanmış, dili bir karış sarkıyor. Onu görünce,

- Aman Yarabbi! diye bağıracaklar.

Nesin Yayınları

Yukarı


HOPTİRİNAM
"Enbaş"ın baskısı arttıkça artmış. Bu baskı karşısında bunalmışlar. Aralarından bir bilge çıkıp şöyle demiş. -Tarihimizi inceleyin. Atalarımızın zamanındaki Enbaş'lar buyruklarını sertleştirip baskılarını artırdıkça atalarımız bu haksızlığa karşı ne yapıyorlarsa bizde öyle yapalım.

Nesin Yayınları



Yukarı


HOŞÇA KALIN
Bir zamanlar bu güzel peyzajın içindeydim
Şimdi bakıyorum orda yokum
Zaman soldurup silmiş bu yerden
Kendi yokluğumu kendim seyrediyorum
Yine otuz yıl önceki Hıdırlık'tayım
O ağaçlar o havuz o çayır çimen
Her şey yerli yerinde ama ben
Ben bu peyzajın neresindeyim
O zamanlar söyleştiğimiz rüzgârın
Gülüştüğümüz suların
Seviştiğimiz Binka'nın
Şimdi anlamıyorum dillerini
Bunca yabancılaşmışsam bulutlara
Unutmuşsam yıldızların dilini
Geceler gündüzler anlamıyorsa beni
Artık bir karaltı almış peyzajdaki yerimi
Gitme zamanım geldi anladım
Yolum uzun bana izin
O ağaçlar o havuz o çayır ve o sevda
Hepiniz hoşça kalın geçmişimdeki dostlarım
Akşehir 7 Temmuz 1989

Adam Yayıncılık

Yukarı


İHTİLALİ NASIL YAPTIK
İhtilal komitesinden Miralay Şehabülcenab,
-Merkez Bankası'nı zaptetmeyelim, deyince Ferik Ebülfeddal
-Niçin? diye sordu. Miralay Şehabülcenab da,
-İşe yaramayan dairelerin zaptı ile boşuna kuvvet harcamayalım, dedi.

Nesin Yayınları


Yukarı


İNSANLAR KONUŞA KONUŞA
Dünyanın En Korkak Varlığı Sermayedir
Konuşan: Zeynep Avcı
Aziz Nesin Türkiye'nin birçok kesimine yazdıklarıyla ulaşmış, gülmece dalında erişilmez bir yere çıkmış, 72 yaşında bir yazar. Bir süreden beri Aziz Nesin, hiç de gülünç olmayan şeyler anlatıyor, savunuyor ve etkin olarak yine de gülünç olmayan işlerle uğraşıyor. Yaptığı şey Türkiye'deki demokratikleşme sürecinde etkili eylemler oluşturma amacını taşıyor. Hakkında davalar açılıyor. Bu sayımızda Aziz Nesin ile demokratikleşme savaşımı üzerinde söyleştik.

Demokrasi için savaşım denildiğinde, bu savaşım kimlere düşer sizce Aziz Bey?

Önce bu kavram ve demokrasi bence ne demektir, bunu anlatayım. Türkiye'de demokrasi, zorunlu olarak biçimsel demokrasi olarak algılanıyor. Buna karşı değilim, biçimsel demokrasi zorunludur. Bu olmadan demokrasinin özü de olmaz. Çok partili düzen, özgür seçim gereklidir ama bunlar demokrasiyi gerçekleştirmek için yeterli değildir. İçeriğinde demokratikleşme olmalıdır. Yoksa gösterişten öteye geçmez. Gerçekten demokratikleşme yoksa, insanların özgür seçimlere gittikleri sanılır, oysa gitmezler.

Adam Yayıncılık

Yukarı


İNSANLAR UYANIYOR
Son hapisliği çok zor gelmişti. Cezaevinden çıktıktan sonra, bir taşra ilçesindeki hele o sürgünlüğü canına tak demişti. Sürgün süresi dolup da başkente dönünce, kendisini kentin kalabalığı içinde büsbütün yalnız buldu. Karısı, daha cezaevindeyken ondan boşanmıştı.

Bu durum insanı ister istemez karamsarlığa düşer, hele parası, bir geçim yolu da yoksa... politikadan elini eteğini çekip geçinebileceği bir iş mi aramalıydı? İlkin başını sokacak bir dam altı bulması gerekiyordu. Kentin orta yerlerindeki evlerin kirası çok yüksekti, yalnız ortadakiler değil, dolaydakiler de öyle... Kirasını ödeyemediği için, icra memurlarının evine gelip, külüstür yazı makinesini, bir iki parça eski püskü eşyasını haczetmelerinden artık bıkıp usanmıştı. Hele konu komşunun, ilk gördükleri bir yabancı yaratığa bakar gibi, süzerek kendisine bakmalarından, korkulu, meraklı gözlerden, düşman bakışlardan bıkmıştı. Onun için uzaklarda, dış mahallelerden de ötelerde, tenha bir yerlerde, ucuz, küçücük bir kiralık ev arıyordu.

Adam Yayıncılık

Yukarı

İT KUYRUĞU
- Anladım bey, dedim, elbette domuzun öldürülmesi gerek. Sen domuzu göster, biz de öldürelim. ama bir mısır ekmeyiz... Babalarımızın babaları da ekmezlerdi. Babalarımızın babalarının babaları da ekmezlermiş!...
- Ekin efendim dedi, tembel tembel oturacağınıza mısır ekin! Mısırlara domuz gelsin, siz de domuzları vurun. Devletin emri de yerine gelsin!..
- Baş üstüne, ekmesine biz ekeriz, ama bey, bitmez ki... Bizim topraklarda mısır bitmez. Malum a, altı ay, bazı da sekiz ay kış olur, kar kalkmaz!
- Herşeye bir bahane buluyorsunuz! diye bağırdı. Amerikan köylüsü kutuplarda buzun üstünde karanfil yetiştiriyor. Bir öğrenmişsiniz, olmaz...

Nesin Yayınları

Yukarı

KALPAZANLIK BİLE YAPILAMIYOR
Dolar getir dolar, sterlin getir sterlin, ruble getir ruble basayım ki hîç kimse kalpını aslından ayırt edemez. Ayırt etmek ne demek, bilirkişinin en ferişîahma, uzmanının en şahına götür göster, paranın aslına sahte der de, benim yaptığım kalp paraya sahte diyemez. Kâğıt paranın da, maden paranın da sahtesini yaparım. Övünmek gibi olmasın, değil bu memlekette, sanmam ki dünyada da üstüme bir kalpazan olsun... Başka kalpazanların işlerini çok gördüm, hiçbiri elime su dökemez. Kolay değil Müdür Bey, ben kalpazanlığa başlayalı, önümüzdeki nisan, elli yılım dolacak. Bu işten başka da hiçbir iş bilmem. Neden? Çünkü tenezzül etmedim başka işe... Temiz iş benimki. İnsan dediğin insan, bence işini iyi bilecek; öyle yarım yamalak bildiği işlere burnunu sokup da üstünkörü iş yapmayacak. Sözü nereye getirmek istiyorum? Bizim politikacılara? Sakın politika yaptığımı sanma Müdür Bey, Allah göstermesin... Hiç sevmem politikayı, bilmem de... Bilmediğim için de yapmam. Peki bu politika, bir ülkeyi ve insanlarını iyi yönetmek değil mi? Yani politikacılık, kalpazanlıktan daha mı kolay? Mahvolduk, tümden mahvolduk beyim. Bir memleket düşünün ki, orda kalpazanlık bile yapılamıyor; artık orda her şey bitmiştir.

Adam Yayıncılık

Yukarı

KAZAN TÖRENİ
- Makasat yemek değil, muhabbet...
- Elbetteee... Ciğerden almıyorsunuz.
- Bendeniz dolmaya bayılırım da... Güzel de yapmışlar.
- Burası ne fabrikası beyefendi?
- Vallahi iyice bilmiyorum ama, galiba makinelere filan bakılırsa, bir makine fabrikası olacak.

Nesin Yayınları

Yukarı

KOLTUK
- Rahim Efendi, getir altı kahve...
- Başüstüne Beybaba.
Büyük odadakilerin içinde tek kadın memur olan Fahriye,
- Ben istemem Beybaba, dedi.
Kapıdan girince sağdaki duvarın önünde en büyük masada oturan
gözlüklü ihtiyar,
- Yooo... Olamaaaz... İçeceksin, dedi...

Adam Yayıncılık

Yukarı

KORKUDAN KORKMAK
Beş yaşımdayım. Bana daha o yaşımda okuma-yazma, matematik, sarf ve nahiv (dilbilgisi ve sözdizimi) ve tecvit öğreten ve Kur'an'ı ezberleten Galip Amcam şu gülütü anlatmıştı:
Köpeğe sormuşlar:
- Niçin havlayıp duruyorsun?
- Yürekliliğimden... demiş köpek.
- Öyleyse gerin niçin gelip gidiyor?
Köpek yanıtlamış soruyu:
- Korkumdan!
Altmış yedi yıldan beri unutamadığıma göre, ölene dek unutamayacağım bu gülütü duyduğumdan bu yana, yaşamımdaki deneyimlerimde gözlemledim ki, havlayıp hırlayarak, zartzurtla, zorbalıkla, dayak ve işkenceyle başkalarını korkutmak isteyen ve korkutanların kendileri daha çok korkmakta ve korkularından gerileri gidip gelmektedir.
Başkalarını korkutmaya çalışan ve korkutanların kendileri daha çok korkarlar ve korktukça, korkularını yenmek için daha çok korkutmaya çalışırlar. Bu korku kısırdöngüsü böylece sürer. Gerçekten yürekli olanlar, ne başkalarını korkutmaya çalışır, ne kendileri korkarlar.

Adam Yayıncılık

Yukarı

KÖRDÖĞÜŞÜ
Kasabanın iki kahvesi var. Bir de Bodur Âdem'inki var ama onunkisi şaraphanenin ötesinde, kasabanın ta dışında. Bodur Âdem'in kahvesini saymıyorum, hem uzak hem de küçük; üstelik Bodur Âdem parti tutmayan bir garip tarafsız olduğundan, onun kahvesine giden pek olmaz.

Kasabanın erkekleri de ikiye ayrılmış. Bir bölüğü Terzi İshak'ın kahvesine gider, öbür bölüğü Topal Kâzım'ın... Daha öncesi burada bitek Topal Kâzım'ın kahvesi varmış. Sonra ortalığa 'muhalefet' diye bişey çıkınca bu Topal Kâzım, tek ayağına bakmadan -kasabanın öteki bölüğü böyle söyler- muhalefetten yana olmuş. ' Ulan Topal, muhalifler sana takma ayak mı takacak?'

Adam Yayıncılık

Yukarı

LEYLA İLE MECNUN
Bir zamanlar, Bağdat ile Basra dolaylarındaki oymakların, urukların başkanı olan bir kişi vardı. Bütün erdemleri kendisinde toplamış, iyilikte eşi benzeri olmayan bir insandı.
Kimileyin Bağdat'ta, kimileyin Basra'da otururdu. Belli bir yerde sürekli kalmaz, sık sık gezerdi. Daha çok su başlarında konaklar kurar uruğu ile birlikte oralarda eğlence içinde yaşardı. Hangi uğrağa yolu düşse, oymağının kara çadırları kurulunca çöl, menekşeliğe dönerdi. Malı, parası çoktu, ama bir mirasçısı, ölse yerini alacak bir oğlu yoktu.

Adam Yayıncılık

Yukarı

MAÇİNLİ KIZ İÇİN EV
Gökler Kralıyla Denizler Güzellik Kraliçesinin Unutulmaz Sevi Öyküleri
Şah Kartal Anlatıyor: Ben yaşlı bir kartalım. Bütün yeryüzünü kuşbakışı seyrederim. Yüce dağların doruklarındadır konutum. Dorukları keskin dişli sivri kayalardır durağım. En yukarıda hangi kaya varsa oraya tünerim. Uçarken, tünediğim zamanda olduğumdan çok daha büyürüm. Yani uçarken kendimi büyütürüm. Havada kanatlarını açınca, sağ kanadımın ucundaki teleğimden sol uçtaki teleğime üç metre olurum. Kendimden ağırcanlıları kapınca havalara uçururum. Ovalara, koyaklara, düzlere indiğim olmaz. Alçaklarda benim işim yok. İndiğim en alçak yerler yaylalardır. Geçim sıkıntısı, açlık nedir bilmem. Çünkü ben geçimimi bu kayalardan çıkarırım ve çünkü ben kara bulut göklerinin değil, bu yüksek dağ göklerinin kralıyım ve göksel tanrılar gibi bu gök kubbenin altında yalnız başıma yaşarım.

Adam Yayıncılık

Yukarı

MAHALLENİN KISMETİ
Ama yedi yaşındaki oğlu Cengiz,
-Anne be! dedi, babamdı vallahi. Babam bugün dükkâna gitmedi ki… Bilâl amcanın kahvesindeydi…
Çocuk lafını tamamlayamadan bir çığlık koptu. Esma, Cengiz'in kaba etine bir çimdik basmış, yumurcak… Sus.. diye haykırmıştı. Kocasının kocaman Karadenizli burnunu duvarın köşesinden o da görmüştü. Ama konu komşunun yanında iki paralık olmak istemiyordu. Başını pencereden içeri çekip,
-Etinden et koparılmış gibi bağırma domuz, şimdi alırım ayağımın altına! Diye çocuğa bağırdı. "Şimdi ayağının altına almak" sık sık kocasının kullandığı, Esma'nın da ondan öğrendiği laftı.
Kadınlar başlarını pencerelerden içeri çektiler. Artık dedikodu dört duvar arasında kahve değirmeninin sesine, kundaktaki çocukların viyaklamasına karışıyordu.

Nesin Yayınları

Yukarı

MAHMUT İLE NİGAR
Yaz bu anlattıklarımı gazatacı Bey, yaz da dünya âlem bizim ahvalimizi okuyup kıssadan hisse kapsın. Benim adım Mahmut, onun adı Nigâr... "Mahmut ile Nigâr" diye yaz, millet okuyup ağlasın, ağlayıp ağlayıp okusun... Bizim başımıza gelenlerin yanında "Kerem ile Aslı", "Yusuf ile Zeliha", "Ferhat ile Şirin", "Tahir ile Zühre"nin başına gelenler hep fısırtı... Esas macera bizimkisi; onlarınki kaç para eder...

Eloğlu, demokrasinin yüzü suyuna memleketi zapt edip tapusu altına getirdi. Biz bir karıyı Allahın emri, Peygamber efendimizin kavli ile nikâhımız altına alıp evbark kuramadık.Hele bir cıgara tellendir de dinle... Bizim ailemiz Aksu'nun eşrafından... Hamzaefendi derler bizim bir komşumuz var. Bu Hamzaefendi'nin Nigâr derler bir kızı var. Şimdi kuş avcumuzdan uçtuğundan, dilimizin döndüğünce Nigâr'ı bir anlatalım. Nigâr, bitek Nigâr, onun bir eşi, benzeri, daha ne gelmiş ne de gelir. Öyle bir Nigâr. Yedi düveli gezip dolaşsan böyle bir Nigâr daha göremezsin.

Adam Yayıncılık

Yukarı

MEMLEKETİN BİRİNDE
Bir yokmuş, iki yokmuş, üç yokmuş... Eski günlerde yeryüzünün bir ülkesinde hiçbişey yokmuş. Hiç bişeyi olmayan bir ülkenin bir padişahı varmış. Bu padişahın da bir hazinesi varmış. Bu hazinede o ulusun en değerli bir emaneti korunurmuş. Atalardan kalan bu emanetle o ulus övünürmüş…

Adam Yayıncılık


Yukarı

MERHABA / KÖŞE YAZILARI
Selam
Selam Türkiye'm! Gözyaşlarında gülenlerim, kahkahalarında ağlayanlarım, selam! Keloğlan'larım, Nasrettin Hoca'larım, Bektaşi'lerim, Köroğlu'larım selam! Sizlerde gülüp ve sizlerde ağlayıp ve de sizlerde düşünüp ve de sizlerde kızan insanlarım, selam! 1 Mayıslarım, 23 Nisanlarım, 30 Ağustoslarım, selam! Dört yıl "muvazzaf" üç yıl "ihtiyat", iki yıl "redif" askerliği yapıp, son "müstahfız" askerliğinden biri daha Annaç köyüne dönemeyen Büyük babamın yattığı bilinmez toprağa selam! Türkülerdeki Türkiye'me selam! "Yüzbaşılar, yüzbaşılar / Tabur taburu karşılar / Sabah olup gün değişir / Yatan şehitler ışılar." Işıl ışıl / şehitlerim, selam!

Adam Yayıncılık

Yukarı

MUM HALA 1 / 1951 - 1971
Aziz Nesin'in güncesi, yani iç dünyası. Bu güncede, helayla banyonun bir arada bulunmaması gerektiğinden tutun da, modaya, sanata, politikaya, evliliğe, ölüme değin önemli önemsiz demeden her konuda durmadan düşünce üreten bir Aziz Nesin bulacaksınız.

Bu güncede roman, oyun, senaryo, öykü ve şiir taslaklarını olgunlaştıran bir Aziz Nesin bulacaksınız. Bu güncede kendini kıyasıya eleştiren, kendiyle hesaplaşan bir Aziz Nesin bulacaksınız.

Bu güncede içini döken yalnız bir Aziz Nesin bulacaksınız.

Ve elbette bu güncede Aziz Nesin'in özel yaşamına değin ipuçları bulacaksınız.

Adam Yayıncılık

Yukarı

NAH KALKINIRIZ
Bilindiği üzere her ülkede az çok birbirine benzer yiğitlik ölçekleri vardır. Kimi ülkede örneğin pozu yiğitliğin göstergesidir. Sağlam yapılı insanlar yiğit sayılır. Kimi ülkede yiğitlik boyla bolsa, pazı gücüyle değil, yüreklilikle ölçülür; gözünü budaktan sakınmayanlar yiğit sayılır. Kimi ülkede sözünü sakınmayanlar, eğriye eğri doğruya doğru konuşanlar yiğittirler. Kimi ülkede... Ülkelerden birinde yiğitliğin ölçüsü taşacaktı. Yiğitlik orda taşakla ölçülürdü. Böyle olunca o ülkede kadınlardan yiğit çıkmaz sanılırsa da, arada yiğit, hatta çok yiğit kadınlar da çıkar, böylelerinin taşakları olmasa bile, bunlara simgesel olarak "taşaklı kadın" denilir, bunlardan kimileri de "Amma taşaklı kadın!" diye övülürdü. Erkeklerden yiğit olanlara "taşaklı adam" denilirdi ve adamların yiğitlikleri taşaklarının ağırlığına ve büyüklüğüne göre ölçülürdü. En üstün yiğitlik gösterenlere "taşağı altı okka" denilirdi. O ülkede taşağı altı okka olmak, başka ülkelerdeki "halk kahramanı" yada "devlet sanatçısı" yada "ulusal kahraman" olmak gibi bir şeydi.

Nesin Yayınları

Yukarı

NASRETTİN HOCA GÜLÜTLERİ
Nasrettin Hoca Gülütleri Ne Zaman Anlatılır

Nasrettin Hoca gülütleri, durup dururken, gelişigüzel anlatılmaz. Önümüze öyle bir olay, öyle bir sorun çıkar ki bu, Nasrettin Hoca gülütlerinden birindeki olaya ve soruna çok benzer. İşte önümüze çıkan o soruna bir çözüm yolu göstermek üzere, Nasrettin Hoca'nın o soruna benzer durumdaki gülütü anlatılır. Bu yüzden Nasrettin Hoca gülütleri yediyüz elli yıldan beri yinelenmekteyken yine de eskimez ve onlardan bıkılmaz. Oysa, bir sorunumuzu çözmeye yarayan başka gülütleri ikinci kez dinleyemeyiz. Onlar eskir. Nasrettin Hoca gülütleri hiç eskimez.

Adam Yayıncılık

Yukarı

NAZİK ALET
Başınızın derde girmesini istemiyorsanız, başı derde girenlerin hayatından ders almalısınız. Olur a, günün birinde Ankara'ya gideceğiniz tutar. Eşe dosta,
-Ankara'da yapılacak bir işiniz var mı? diye sorarsınız. Onlar da elinize bir paket tutuşturup,
-Ne olur, şunu Ankara'da filan yere bırak! deyiverirler.Sakın böyle bir tongaya basmayın. Kimsenin verdiği paketi taşımayın.

Bu dersi alabilmeniz için de benim başımdan geçenleri dinlemelisiniz. Bu işin bir öncesi var. İlkin onu anlatayım. Çalıştığım gazetelerdeki arkadaşlara küçük şakalar yapmıştım. Bunlardan biri - affedersiniz - keskin zampara olduğunu söyler dudur. Dinletecek birini buldu mu, hemen zamparalık hikâyeleri anlatır. Oysa biz onun anlattıklarının hepsinin palavra olduğunu biliriz. Şuna bir oyun oynayayım, dedim. Pembe bir kâğıda inci gibi yazılarla bir kız ağzından bir aşk mektubu döktürdüm. Arkadaşa postaladım. Kız, sözde onun yazılarını gazetede okurmuş. Hayran olurmuş. Tanışmak istiyor. Elinde kırmızı çantayla Sirkeci garı önünde saat onbeşte bekleyecek.

Adam Yayıncılık

Yukarı

NUTUK MAKİNESİ
1915'te doğdu. Evde ağlayamazdı. Hemen annesi,
- Sus! diye paylardı.
Gülemezdi, bağıramazdı. Babası,
- Sus!.. diye azarlardı.
Misafir gelince,
- Ayıptır, sus! derlerdi.
Yabancı kimse yokken de evdekiler,
- Başımı dinleyeceğim, sus! derlerdi.
Yedi yaşına kadar bu, böylece sürdü...

Adam Yayıncılık

Yukarı

OKUDUĞUM KİTAPLAR
"Aziz Nesin çok okuyan bir yazardı" diye başlamak istiyorum önsöze, ancak bu tümce tam gerçeği ifade etmez. Aziz Nesin çok değil, çok çok okuyan bir yazardı. Sadece edebiyat ve edebiyat üzerine değil, ileri akademik düzeyde kitaplar da okurdu. Ve ciddi bir okurdu; hep masa başında ve not tutarak okurdu. Gazeteleri bile masasında okurdu. Aileden birini, yerde, yatakta, koltukta, kanepede okurken görse, kendini tutamaz, okumanın ciddi bir iş olduğunu söyler, kitaba saygı duyulması gerektiği konusunda uyarılarda bulunurdu. Yalnızca son birkaç yılında geceleri yatağında şiir kitabı okuduğunu gördüm."

Adam Yayıncılık

Yukarı

ONURSAL DOKTOR OLAMAMANIN BÜYÜK ONURU
Çok basite indirgersek, bu kitapta, Darmstadt Yüksek Okulu'nca 1990 yılında bana verilmek istenen Onursal Doktorluk pâyesinin (Doctor Philosophiae honoris causa) 1992 yılında bir uyduruk bahaneyle nasıl verilmediği ve bu verilmeyişte 12 Eylül'ün Türkiye'ye armağanı olan YÖK gerici eğitim dizgesinin büyük çabası anlatılmaktadır. Bütün Bunlar, bireysel bir sorun gibi görünen Onursal Doktorluk'un verilmeyişinin dış nedenleridir. Özdeki nedenlerse, Türkiye ve Almanya'nın toplumsal yapı bozukluğu bugün Almanya'da hortlayan Yeni Nazizm'le, Türkiye'deyse kökü hiçbir zaman kazınmadığı için gittikçe gelişen ve artık gelenekselleşmiş kültürel bağnazlık ve yozlukla açıklanabilir.

Adam Yayıncılık

Yukarı

ÖLMÜŞ EŞEK
(Ölmüş Eşek'in nasıl öldüğünü anlatır.)
Sevgili Eşekarısı,
Mektubumu alınca şaşıracaksın. Biz onu, çoktan nalları dikti biliyorduk, yine hangi ahırdan çıktı, diye afallayacaksın. Hiç şaşma, Tahtalıköy'deyim. Sana bu mektubumu Tahtalıköy'den yazıyorum. Bir zamanlar yeryüzünde yaşamış bütün büyükler, ünlüler, ileri gelenler, hepsi burada. Ben de onların arasındayım. Sen şimdi 'Vah vah, sağlığında değerini bilememişiz!' diyerek ne denli dizini dövsen yeridir. Neden 'Kör ölür, badem gözlü olur!' denildiğini, o kör olası dünyada değeri anlaşılmamış olanların son umudu Tahtalıköy'e gelince çok iyi anladım. Gözlerim, burnumun ucunu bile göremezken, ölümümden sonra 'Sürmeli gözlüydü', 'Bakışları üzünç doluydu' diye benim için övgüler düzüldüğünü duydum.

Adam Yayıncılık

Yukarı

PIRTLATAN BAL
Ön oyun
Paracı (elinde destelerle para, girer. Seyircilere kendini tanıtır): Ben, paracıyım. Para alırım, para satarım. Nasıl mı yaparım? (Seyircilerden birini göstererek) Diyelim, sana on lira gerekli. Bugün sana on lirayı veririm, ama yarın senden geriye oniki lira alırım. (Başka bir seyirciye) Sana oniki lira veririm, iki gün sonra geriye onbeş lira alırım. İşim bu benim... Sevmeyenler, bana tefeci derler. Varsın desinler Ben paracıyım, para alır, para satarım. (Dans ederek şarkı söyler.)

Adam Yayıncılık

Yukarı

POLİSTE
Aziz Nesin, Babıâli'ye harbin son yıllarında gelmişti. İlk başvurduğu yer "Yedi Gün" dergisiydi. Bu derginin sahibi Sedat Simavi benim çok yakın dostumdur. Bir gün bana bu yeni kabiliyetten söz açtı ve onu Babıâli'de eşi görülmemiş değerli bir yazar olarak vasıflandırdı. Yedi Gün, Aziz Nesin için dar geliyordu. Ona daha geniş bir faaliyet sahası gerekti. Sedat Simavi, onu yanıma alıp beraber çalışmamı tavsiye etti ve şöyle dedi:

- Bu genç her türlü yazıda ustadır. İşe başladıktan sonra bir gün matbaaya inme, telefonla Aziz Nesin'in senin namına başyazı yazmasını iste. Ertesi gün çıkacak yazıyı okuduğun zaman, sen de şaşacaksın.

Bu genci bir denemeye karar verdim. (Kitabın girişinden)

Adam Yayıncılık

Yukarı

RIFAT BEY NEDEN KAŞINIYOR
Pil Ulan Pil Be!
Bu yazıyı ister bir ciddi makale sayın, ister mizah hikâyesi; bu sizin yorumunuza bağlı. Polonya'daki bir dostum, geçenlerde aldığım mektubunda şöyle diyor:'Türkiye'de mizahçılıktan kolay ne var... Sabahtan akşama kadar alay edilecek yığınla konunun içindesin. Seç seç, beğendiğini yaz! Bütün politikacılar, yöneticiler, hatta herkes senin için çalışıyor. Olayları hiç değiştirmeden, olduğu gibi yazsan yine mizah olur.'

Çok sevdiğim bir dostumdan aldığım bu mektup beni öyle üzdü ki... İnsanoğlu uğraşının zorluğundan yakınmayı pek sever. Herkes birbirine 'İşim ne zor, ne zor, bilemezsin...' deyip duruyor. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan yaşayan, bir elleri yağda, bir elleri balda olan rantiyeler, mirasyediler bile böyledir.

Adam Yayıncılık

Yukarı

RÜYALARIM ZİYAN OLMASIN
Bir evdeyiz. Bilmiyorum, senin mi, benim mi, yoksa bir başkasının mı? Bir masada yemek yiyoruz ikimiz. Sonra başkaları da oldu masada tanımadığım, ama tanıyormuşum gibi davrandığım. Sanki ailedendi onlar, öylesine yakın davranıyorlar. Ama bilemiyorum, sana mı bana mı yakın, yoksa ikimize de mi, yoksa hiçbirimize mi?

Sofradan kalkıyorum. Geniş bir koridordan geçip ufak bir salona giriyorum. Oradaki alçak yer masasının üstünde bir yanmaz cam kapta yemek var. Bir sebze yemeği ama ne olduğunu anlayamıyorum; yerelması gibi, enginar gibi bişey... Kaşıkla yemeği karıştırırken bir küçük oğlan çocuğu geliyor yanıma, uykudan yeni kalktığı belli... Bilemiyorum, senin oğlunun küçüklüğü mü, yoksa bir başkasının oğlu mu?

Adam Yayıncılık

Yukarı

SEÇME ÖYKÜLER
Biraz gittim. Kalabalıktan, caddeden karşıya geçemiyorum. Düdüğü çıkarıp öttürdüm. Bütün taşıtlar durdu. Karşıya geçtim, "Yahu bu ne iş?" dedim kendi kendime. Düdüğü öttürdün mü, işler, istediğin gibi yürüyor.

Adam Yayıncılık




Yukarı

SEVGİYE ON ÖLÜME BEŞ KALA / KENDİNİ YAKALAMAK
Bağışla
Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya her şey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken seviye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Sevgiye on kala ölüme beş
17 Mayıs 1986

Adam Yayıncılık

Yukarı

SEYYAHATNAME
Yaşamında bir günlük erincin bile yoksunu bulunan, işi bu güzelim dünyada en ağır işçilik olan ben değersiz kişi Mehmet oğlu Bekir Mehmet, bildiğiniz Mehmet'lerden herhangi bir Mehmet; bilinir alınyazımız, gerisini anlatmaya ne hacet! Çalışırken terleyip üşütmüşüm, bu yüzden sayrı düşmüşüm. Yorgan döşek yatarken, ateşim yükseldikçe yükselmiş, kendimden geçmişim. Ateşin etkisiyle bana bir keyif gelmiş, bir keyif gelmiş. Yattığım yerden sayıklamışım, bir türkü tutturmuşum…

Adam Yayıncılık

Yukarı

SİVAS ACISI
Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kalkmış ta Sivas'tan gelmiş
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var

Ben bilirim
Bu rüzgâr bizim oranın rüzgârı
Hemşerimiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş yayladan
Yurdumun rüzgârı
Kurutsun diye akan kanlarımı

Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından Sivas işi

Ben duyarım duyumsarım
Bizim oranın sızısı bu
Beni kara bir buluta Sivas ilinden
Sivas rüzgârından uçup gelmiş
Helallik dilemeye

Ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende ne de sende
Suç seni karanlıklara gömenlerde
Ne de olsa yurttaşımsı
Kapalı olsa da bütün vicdan kapıları yüzüne
Bilmelisin bir yerin var can evimde

Adam Yayıncılık

Yukarı

SİZİN MEMLEKETTE EŞEK YOK MU ?
Sizin Memlekette Eşek Yok mu? Dünyaca ünlü mizah ustası Aziz Nesin'in diğer kitapları arasında farklı bir yere sahip. Yarım yüzyıllık hayatının bir özeti. Bir kitapta yer alan öykü, şiir ve anılar ölümünden önce bizzat Aziz Nesin tarafından seçildi. Bir anlamda, Aziz Nesin'in Aziz Nesin'den seçtikleri bu kitap, Belki de Aziz Nesin'in en zor ve en anlamlı kitaplarından biri. Çünkü bir yazar için yazdıklarının tümü değerli ve anlamlıdır. Ancak Aziz Nesin Sizin Memlekette Eşek Yok mu? yla bu zorluğun üstesinden geliyor, her zamanki ustalığıyla, Sayısız baskı yapmış kitaplarından derlediği bu özgün seçkiyle bir kez daha okurlarının karşısına çıkıyor.

Doğan Kitap

Yukarı

SONDAN BAŞA
Sol El Konçertosu
Demek yazamadan
Demek okuyamadan
Demek konuşamadan
Hem de ölmeden yaşanabilirmiş
Ama sevmeden yaşanamıyor Üçgül'üm

Bir ölüyle bir canlı
Bir bedeni bölüşüp
Sağ yanım ölmüş
Sol yanım capcanlı

Demek yazamadan
Demek okuyamadan
Demek konuşamadan
Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorum
Yaşayabildiğim için sevmiyorum
Sevdiğim için yaşıyorum

Bir kolum bir elim bir bacağım ve dilim tutmuyor
Öyle bir sevgin var ki içimde
O beni hâlâ diri tutuyor
Yazamasam okuyamasam konuşamasam da
Seviyorum seni Üçgül'üm
Sevdikçe yaşıyor yaşadıkça seviyorum.

Adam Yayıncılık

Yukarı

SORA SORA CENNET BULUNUR
"Doksanı aşkın yayımlanmış kitabı oluşuna; gerek ülke gerekse dünya çapında, yıllardır hafta geçirmeksizin bir sanat, kültür etkinliğine katılabilmesine bakıldığında, Aziz Nesin'in bütün bunlar için onca zamanı ve enerjiyi nasıl bulduğuna pek çok kimse gibi ben de şaşmışımdır. 'Seninle bunu konuşmak istiyorum' dedim, günlerce izini sürdükten sonra nihayet Vakıf'ta ve de tam 75. yaş gününde kendisine ulaştığımda. Ve daha yerime oturmadan, yaş gününü kutlama telefonları başladı. 'Teşekkür ederim. Ben aslında yaş günümü kutlamıyorum' diye kestirme yanıtlar veriyor arayanlara..."

Adam Yayıncılık

Yukarı

SORUŞTURMADA
İnsanlığın Avukatı Aydın (Bu yanıtlar "Yeni Gündem" dergisinde ve daha sonra da Yazko yayını olan aydın adlı kitapta yayımlanmıştır.)

Soru 1- Aydın nedir, ne değildir? Aydın olmanın ölçüleri diploma, görev, makam gibi yüzey eki görünüşler midir? Aydını belirleyen görünür-görünmez başlıca özellikleri nelerdir?

Yanıt 1- Pek çok kavram gibi, aydının da kesin tanımı yapılamaz. Yapılmamalıdır da. Çünkü, kavramların zamanla içerikleri ve kapsamları değişir. Örneğin yirminci yüzyılın başlarında aydın tanımlanırken, aydının sorumu pek söz konusu olmuyordu. Birinci Dünya Savaşı sonundaki o ilk karamsarlık döneminden sonra aydınlar savaşın niçin önlenemediğini düşünmeye başladılar ve o savaşta aydının sorumunu arayarak, buna benzer bir dünya savaşının bir daha yinelenmemesine çalıştılar. Paris'teki o ünlü yazarlar toplantısında aydının sorumu sorunu çok konuşuldu.

Adam Yayıncılık

Yukarı

SOSYALİZM GELİYOR SAVULUN
İki çocuğu yüzünden başına gelmeyen kalmadı bizim Kadri'nin. Az kazançlı dul bir babanın, iki küçük kız çocuğuna bakmasının zorunluluğunu kolayca anlayabilirsiniz.

Çocuklarına bakması için kazancının yarısını verdiği kadın, onları başıboş sokağa salıp komşu evlerin eşiklerini aşındırıyordu. O kadını savup, tek odalı gecekondusuna yaşlı bir kadın getirdi. Ninesinden yaşlı olan bu kadın da bir iki ay beslenip semirince, kendisiyle evlenmezse çocuklarına bakamayacağını söyledi. Bunun üzerine köydeki bir akrabasının yanına götürüp bıraktı çocuklarını. Gönderdiği paralarla bu akrabanın da çocuklarına bakmayıp, at, inek, araba aldığını görünce Kadri büsbütün şaşırdı. Bu sırada, çocuğu olmayan bir adam karısının da çocukları çok sevdiğini söyleyerek, iki kızını istedi Kadri'den. Aradan bir ay geçmeden de "Aman çocuklarını geri al, evim barkım yıkılacak" dedi. Mahalleli, metresinden olma çocuklarını karısına baktırıyor, diye dedikodu çıkarmış.

Adam Yayıncılık

Yukarı

SUÇLANAN VE AKLANAN YAZILAR
Bu kitabımı 1962 yılında düzenlemiştim. O zamandan beri yayımlayamadım. 'Dayanışma Yayın Üretim Kooperatifi'nin sevdiğim yönetmenleri benden yeni bir kitabımı isteyince, yirmi bir yıl önce yazılmış ve yirmi yıl önce derlenip düzenlenmiş bu kitabımı anımsadım. Yeniden gözden geçirdiğim bu kitabıma 'Suçlanan ve Aklanan Yazılar' adını verdim. Çünkü bu yazılar yüzünden, yazarı olarak ben ve yazıların yayımlandığı Tanin gazetesinin genel yayın yönetmeni olarak da dostum İhsan Ada sıkıyönetim askerî mahkemesince tutuklu olarak yargılanmış, sonunda, suçlanan bu yazılar yine o askerî mahkemece aklanarak cezaevinden çıkarılmıştık.

Adam Yayıncılık

Yukarı

SURNAME
Yeryüzüne önce gelenlerin görüp duyduklarını, öğrenip bildiklerini ve her türlü tanıklarını, kendilerinden sonra gelenlere anlatmaları ve daha sonradan geleceklere yazarak iletmeleri insanlık borucu olduğundan, ben fakir de, Kemer ilçesinin (Burhaniye) Ören mahallesinin Sunar konutlarının bir evinde bi süre bi başıma yaşamaktayken, benden sonraki kuşaklara insanlık borcumu ödemek için, 1973 yılının 13 Şubat'ını 14 Şubat'ına bağlayan Cuma gecesinin saat üçünde, gecenin karası günün mavisine alacalanırken, işbu Surnâme'yi yazmaya başladım. Eş dostla, arkadaş yoldaşla birlikte, hem düşmanlarımızla birlikte, daha nice nicelerini yazmaya günümüzün yetmesini, işimizin erken bitmesini dilerim.

Adam Yayıncılık

Yukarı

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA
Biz Yirmi Çocuk Olduk…
23 Nisan 1986 tarihinde Nesin Vakfı'nda çocuklarımızın sayısı yirmi oldu. Dört kız, onaltısı erkek. Çocuklarımız 2 yaşından 19 yaşına dek değişik yaşlarda. Okul öncesi dört çocuğumuz var. Öğrenci olanlar, ilkokula, ortaokula, liseye gidiyor, biri de üniversite öğrencisi. Yirmi çocuğa sekiz işgören (personel) bakıyor. Yapı işlerimizde de sürekli olarak bir ustayla dört işçi çalışıyor. Gelecek yıl Nesin Vakfı'na on çocuk daha alacağız ve otuz çocuk olacağız.

Adam Yayıncılık

Yukarı

TATLI BETÜŞ
Kayıp İlanı
Takriben kırk, kırk beş yıl önce, beş altı yaşında bir çocukken, ilçedeki bir memur ailesine evlatlık olarak verilmiş bulunan Güllü adındaki akrabamızdan, o zamandan beri hiçbir haber ve bilgi alamadığımızdan kendisini aramaktayız. Tanıyanların, hayatta olup olmadığını bilenlerin, insaniyet namına adresimize bildirmeleri rica olunur. Yerini bildirenler, hayatta değilse öldüğüne tanıklık edenler, ayrıca maddî olarak da memnun edilecektir.
Yakın akrabaları adına İzmir'in (...) ilçesi, Balkaç köyünden, kayıp Güllü'nün yeğenlerinden…

Adam Yayıncılık

Yukarı


TEK YOL
Bu romanın kahramanını 1951 yılında Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'nde tanımıştım. Elli yaşın üstünde sabıkalı bir sahteciydi. Romanda tastamam bu adamı anlattığımı söyleyecek değilim. Hatta anlattığım, hiç de bu adam değildir denilebilir. Ama, romanda anlattığım Paşazade'yi bana esinleten canlı kaynak, cezaevinde tanımış olduğum o sabıkalı sahteci Paşazade olmuştur.

Sabıkalıların pek çoğu gibi, Paşazade de çok usta bir anlatıcıydı. Yine bu sabıkalıların çoğu gibi, doğmaca olarak birden uydurduklarını, sanki gerçekten başından geçmişçesine anlatıyordu. Bu uydurup anlattıklarından çok beğenilenleri, tıpkı bir yazarın pek çok müsveddeler yapması, yapıtı üzerinde düzeltmeler, çıkarmalar, eklemeler yaparak uzun uzun çalışması gibi, o da düzelte değiştire, ekleye çıkara, allayıp pullayıp anlatarak ona sonunda en iyi biçimi verirdi. Bu uydurmalarının en etkilileri o denli çok anlatırdı ki, sonunda bu yalanlarına kendisini inandırmış olurdu. Uydurduğu yalanlarına en önce kendisi inanmış olduğu için de, anlattıkları inandırıcı ve etkili oluyor, dinleyenleri de inandırıyordu. Yazdığı yapıtta anlattıklarına gerçek diye inanmak, iyi yazarlığın da baş koşuludur.

Adam Yayıncılık

Yukarı


TOROS CANAVARI
Gülay,
-Neler söylüyorsun ağabey, dedi, babamın polisle ne işi olurmuş?
Mehpare Hanım,
-Şimdi yüreğime inecek dedi. Öyle bir adam ne yapar da polis tutarmış?
Metin korkulu bir sesle, teker teker:
-Gazeteler aylardan beri Toros Canavarı'ndan söz ediyorlar ya…
-Eeee?
-Evet?..
-İşte o Toros Canavarı babammış… Polis öyle söyledi. Yakalamışlar babamı. Babam Toros Canavarı'ymış…
Mehpare Hanım'dan, "ayy.." diye bir ses duyuldu. Kadın yere yığıldı. Ve bu sırada tavandaki delikten üçünün de üstüne bir kova su döküldü.

Nesin Yayınları

Yukarı


TÜRKİYE ŞARKISI NAZIM
Şen Olasın Nâzım Hikmet...
Moskova'ya her gidişimde Nâzım Hikmet'in evine de uğruyorum. Bu beşinci kez Nâzım'ın evindeyken daha bir acılıyım. Duvarlardaki tanıdığım tablolara, her zaman uzandığı, yattığı, son olarak da ölüsünün konulduğu bunca eşyaya bakarken düşünüyorum: Şu anda ben Nâzım 'ın öldüğü yaştayım!

Vera Hikmet bana bu kez her zamankinden daha başka bişeyler anlatmaya çalışıyor, ama anlatacaklarına uzun girişler, önsözler yapıyor, bitürlü öz konuya giremiyordu. Anlıyordum onu, ağlamadan anlatabilmek için sözü döndürüp dolaştırıyordu. Bir bakıma anlatmak istediği konudan korkuyor, kaçıyordu.

3 Haziran 1963'te Nâzım Hikmet 61 yaşında öldüğünde Vera 31 yaşındaydı, şimdiyse 44...

Adam Yayıncılık

Yukarı


VATAN SAĞOLSUN
Sonunda, her nasıl olduysa, artık bu kadarı da olmaz mı dediler, sabırları mı taştı, yoksa şikâyetler, ihbarlar dosyalara mı sığmaz oldu, her ne olduysa, bize, Kâşir Bey'in demir eşya fabrikasını denetleme görevini verdiler. Yolsuzluk şikâyet ve ihbarları hem çok, hemde önemli olduğu için, biz beş müfettişlik bir kurul oluşturduk. Kuruldan biri hesap uzmanı, ikisi maliye müfettişi, ben de iş müfettişiydim. İhbar dosyalarını incelememiz, sonra yolsuzluk iddialarını madde madde sıralamamız tam bir hafta sürmüştü. Olur mu, bu kadar hak yemek, bu kadar da yolsuzluk olur mu? Sinirden kan tepemize çıkıyordu.

Vergi kaçakçılığı... Hadi o kadar önemli değil, çok kişi vergi kaçırıyor diyelim. Ya, ilkokul çağında çocuklara işçi diye çok ucuza çalıştırması?... İşçiler sekiz saat yerine on, onbir saat çalıştırıp bordroda sekiz saatlik iş günü göstermesi "fazla mesai ücretleri"ni ödememesi... İş kazalarına uğrayan işçileri, tazminat ödemeden sepetlemesi...

Adam Yayıncılık

Yukarı


YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ
Aziz Nesin Yaşar Ne Yaşamaz'ı önce radyo oyunu olarak yazdı. Kazandığı büyük başarı üstüne sahne oyunu haline getirdi. Israrlar üzerine senaryosunu yazdı; çoğu tiyatrocudan olduğu gibi, bu kez de filmciden telif hakkını alamadı. Bir haftalık gazetede çizgi romanı yayımlandı. Ardından televizyon senaryosunu yazdı. okurların isteği, çevrenin baskısı artınca sonunda Yaşar Yaşamaz, şu anda bu roman oldu.

Kitabın giriş yazısını kaleme alan Meral Çelen bu büyük ilgiyi Yaşar Yaşamaz'ın ağzından şöyle açıklıyor: "...Ünümün bu kadar yaygınlaşmasına, beni bu kadar sevmenize ilk zamanlar akıl erdiremiyordum ama, şimdi biliyorum artık... Nasıl hepimizde biraz Don Kişot'luk varsa, demek biraz da Yaşar Yaşamaz'lık varmış... Başıma gelenler yabancınız olsaydı, sever miydiniz beni, arar mıydınız?"

Nesin Yayınları

Yukarı


YEDEK PARÇA
Meret dağ gibi yatıyor. İki fincan benzin dedilerdi. Gaz tenekesiyle mazotu, yağı dayadılar. Oğlan çıktı üstüne. Hep bindik... Traktör tırısa kalktı. Maşallahı var. Üstüne bir eski pabuç, bir baş sarmısal, bir mavi gözboncuğu, bir de maşallah astık, deh dedik... Akşamüzeri köye varınca dört döndük köyü, keyfine diyecek yok.

Adam Yayıncılık

Yukarı


YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI
Dört numaralı hücrede kısacık, sıskacık sanık, içi boş kömür çuvallı gibi köşeye yığılıp kalmış. Üç gündür burada. Açlıktan, soğuktan, hepsinden de daha çok yalnızlıktan üşümüş, büzülmüş, uyumuş...

Dört numaralı hücrenin eni iki, boyu üç, yüksekliği de ikibuçuk metre, yani onbeş metreküp hacminde.
Dört numaralı hücrenin penceresi yok.
Dört numaralı hücrede ışık da yok.
Dört numaralı hücreye tıkarlarken sanığın kravatını, pantolon kemerini, kayışıyla birlikte kol saatini, anahtar zincirini, ayakkabılarından söktükleri potin bağlarını almışlardı; hücrede bunlarla kendini asmasın diye... Ceket yakasının altına sokulu iki topluiğneyle, dolmakalemini de almışlardı; bunları bir yerine batırıp kendini öldürmesin diye.
Dört numaralı hücredeki sanığın yaşamasını istiyorlardı.

Adam Yayıncılık

Yukarı


YETMİŞ YAŞIM MERHABA
Sevgili V.D. "Seni Seviyorum Tülsü" yazılı telgrafımı alınca, bu da ne demek oluyor. Tülsü de kim, diye çok şaşırmışsındır. Aklı başında bir insanın yapacağı şey değildi doğrusu. Ama o telgrafı çekerken tam olarak aklımın başımda olduğunu söyleyemem. O gün bir uyurgezer gibiydim. İstencim dışında o telgrafı çektim sana.

Yabancısı olduğum dünyanın bu sayılı kalabalık kentinde bir haftadan beri ilk o gece bir başıma kalmıştım. Yabancı bir kentte insanın yalnızlığı daha bir katmerleşiyor. Yalnızlıktan, içinde bulunduğum hava sanki yoğunlaşıp ağdalandı ve ben bu ağda içinde zorlukla kımıldıyordum. Bu ruh hali içinde, bilincimi içkide yitirip kendimi unutmaktan başka umarım yoktu. Kaldığım otelin dolaylarındaki pahalı restoranlara, gazinolara gitmek istemedim. Çünkü, kolalı insanlar, kolalı masa örtüleri, kolalı konuşmalar değil, buruşuk insanlar, buruşuk masa örtüleri, buruşuk konuşmalar arasında salt kendimle baş başa kalmak istiyordum.

Adam Yayıncılık

Yukarı


YÜZ LİRAYA BİR DELİ
Halkın tımarhane dediği hekimlerle resmi makamlarınsa Ruh Hastalıkları Hastanesi dedikleri yerden, beş deli, yani beş akıl hastası kaçmıştı. Hastane görevlilerinin, beş akıl hastasının hastanede olmadığını öğrendikleri tarih, beş hastanın hastaneden kaçtığı tarih olarak kabul edildi. Gerçekteyse beş delinin, bu tarihten ne kadar önce, hangi ayın hangi günü, hangi saatte kaçtıkları hiçbir zaman bilinemeyecekti...

Adam Yayıncılık

Yukarı


ZÜBÜK
"İt, Kağnı Gölgesinde Yürür de Kendi Gölgem Sanırmış"

Bir eski Ermeni evi olan üç katlı postane önünde kasabanın anayolu genişler. Burada yol, yazın tozlu, baharın çamurlu, kışın karlı bir küçük alan olur.

Saat 16'ya doğru tozlu alanda ikişer-üçer dinlenenler, kol kola gezenler görüldü. Kaptıkaçtıyı bekliyorlardı. Postayı da taşıyan kaptıkaçtı bu saatlerde gelirdi. Başlar, kaptıkaçtının geliş yoluna, batıya dönüktü. Ama yolu değil, havayı gözlüyorlardı. Kaptıkaçtının tozu-dumanı kendisinden çok önce havada göründü.

Adam Yayıncılık

Yukarı



AKLIMIZDAKİLER :

• Ülkedeki en büyük tehlike "şeriat"tır…

• Neyi yaşıyorsam onu yazıyorum…

• Türkiye'nin yüzde atmışı aptaldır…

• "Türkiye'nin yüzde atmışı aptaldır…" açıklamasına gelen tepkiler üzerine: Özür dilerim yanılmışım, Türkiye'nin yüzde sekseni aptaldır…

• "Otobüs" filmi için: Bu film çok saçma, ben milletimi bilirim, o kadar Türk bin otobüste İsveç' in ortasında bir hafta kalacak ve dışarı bile çıkmayacaklar, o kadar zamanda o Türkler dışarı çıkar üç beş sarışın hatun düdükler iki de kebapçı dükkanı açarlar.

• Hayatım süresince boyum kadar kitap yazdım, ama beni sevmeyenler buna da mazeret bulup "onun zaten boyu kısaydı" diyebilirler…

• Türkiye'de, her 3 Türk gencinin 4'ü şairdir…

• Cenaze töreni istemeyişini açıklaması: Sondan bir önceki hiçbir görevini yapmayanların, 'son görevimizi yapıyoruz' deme ikiyüzlülüğünden tiksiniyorum…

• Dinlenmekten yorulduk Ata'm, izindeyiz…

• Roman yazamıyorsan deneme yaz, gezi yazısı yaz, öykü yaz, ilham gelince şiir yazarsın…

• Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum. Derlerse ki bu işler bir şeye yaramaz, de ki, bütün işe yarayanlar işe yaramaz sanılanlardan çıkar.

• Teşbihte hata olmaz. Nasıl şeytan camiye girmezse, polis de kütüphaneye girmez diye, arandığım zamanlarda sürekli kütüphanede bir şeyler okuyarak vakit geçirirdim…

WEB KAYNAKLARI :

http://www.nesinvakfi.org/
http://www.nesinyayinevi.com/

Yukarı


Yukarı



Yorum yazmak ister misin?



Powers23Alisha / 8.09.2010 06:58:44
When you're in a not good position and have got no cash to get out from that point, you would need to receive the credit loans. Because that should aid you emphatically. I get secured loan every single year and feel fine just because of it.

TAMEKABurt / 11.05.2010 15:03:13
According to my own exploration, billions of people on our planet receive the credit loans at different creditors. Hence, there's great possibilities to receive a secured loan in all countries.

at yarağı / 4.05.2010 18:42:13
azını skrm o ros bu çocu.at yarra sen kimsin la göt'koyimda öt'sik kafalı amcık ağızlı!

am siqi / 4.05.2010 18:41:12
senin ananın a mına qoym.orosbu çocu.yazdığı romana bak siq kafalı..

batuhan / 4.05.2010 18:39:13
Ben bu afamı çok seviom...

sumina / 28.03.2010 18:06:32
hepsi harika bayıldım bu kadar kitap yazdığına inanamıyorum herbiri çok güzel.

yasemin / 21.12.2009 00:34:38
Neredeyse bütün kitaplarını okudum.Onu anlamak;gülerken ağlamak gibi bir şey...
Bizlerle paylaştığın her şey için teşekkürler kardeşimin adaşı: MEHMET NUSRET!


hakan / 25.06.2009 14:14:10
dinlenmekten yorulduk...atam izindeyiz!

hatice / 23.04.2009 15:19:13
cok güzel cok begendım

kadir / 30.03.2009 16:39:38
yepnızın amna koyım:D:DD:D:D:D:D:D:D:D:D:DD:Dd.:D

gereksiz / 24.03.2009 18:19:53
ödevime yardımcı değil ki

Şebnem Andaç / 1.03.2009 12:03:02
İlk kitabını 5. sınıftayken okumuştum. Daha sonraları elimden de evimden de hiç eksik olmadı. Aldığım zevki anlatmam mümkün değil. Onunla bu kadar erken tanışma fırsatını bana verdikleri için anneme ve babama sonsuz teşekkürler! Eserleri, kişiliği, düşünceleri ve prensipleriyle eşsiz bir yazar, eşşsiz bir insan, eşşiz bir türk. Saygılar ve sevgiler Aziz Nesin.

Selami UZAYIR / 29.09.2008 12:54:46
Aziz Bey'in özellikle "Acılı Geceni Bitiminde" adlı şiirini okurken aldığım keyfi belki bir de çalışırken duymuşumdur (Çalışmayı seven biri olarak). Anlatmak gerçekten zor o derin seslenişi yürekte hissetmenin verdiği hazzı...
Siz ölmediniz Aziz Bey hala yaşıyorsunuz
Bakın hala sizi anıyoruz.
Saygılar


uğur / 17.09.2008 12:31:56
Aziz amca ben seni çok seviyorum...

bşr / 13.09.2008 19:50:26
neden günlükleri yok... aradığıma olaşamdım..?

Durdane / 11.09.2008 15:27:37
Çok güzel bir site

ferhan_3400 / 22.07.2008 11:48:36
yurdum hayatını hicivleme sanatınız olağünüstü.merak etmeyin ki gelecek genç kalem kuşakları sizin eseriniz olmaya devam edecek

dogan / 17.07.2008 20:35:58
aziz nesin türkiyedeki bozuk düzeni en iyi anlatan kişilerden biridir... onun gösterdiği yolda devam edeceğiz.

betul / 30.05.2008 11:33:17
sevgili yazarıma cok tesekkurler edrim böyle kıtap hazırladıgı icin

atakan / 26.04.2008 13:42:21
iğrenç ben nasretin hoca yaşamı dedim şuna bak

sevgi / 24.04.2008 21:23:02
iiiiiiiiiiiiiiiiiiii


-aLi- / 1.04.2008 00:23:48
Aziz NESİN cokk basarılı yazarlardan bır tanesııdr.Eserlerini okumanızı tavsıye ederımm özellikle okumanızdakı bı sebebde TÜRK olması olabılır yabancı bır roman okuyana kadar bu eserlerden bırını okuyalım ... Saygılar....

nur / 2.02.2008 13:53:20
kitaplarınıza bayılıyorum hele o sözleriniz müthişşşşşş

nevriye / 24.01.2008 10:58:27
Nesin, geçmişten gelen geleceğe ışık tutan yıldız gibi... Kitaplarının değeri bilinmesi gerekir.

tuncay / 12.01.2008 12:45:49
guzel şeyler var ama ben tam olarak işimi goremedim bu siteye bide kitap özetleri eklen se ne iyi olacak

MARY / 10.01.2008 19:56:03
KEŞKE DAHA ÇOK BİLGİ OLSAYDI

gönül / 16.12.2007 14:26:27
AZİZ NESİN bence ülkemizdeki en iyi yazarlardan biri kim ne derse desin o 1 numara

irem / 10.12.2007 16:49:53
Aziz NESİN in çok güzel eserleri var.ben en çok yaşar ne yaşar nede yaşamaza bayıldım okumanızı isterim byby....

GÖZDE / 8.11.2007 20:56:53
HAYATIM BOYUNCA ZEVKLE VE AHENKLE OKUDUĞUM TEK KİTAPTI.ANCA BİR İNSANIN HAYATI BU KADAR GÜZEL VE İLGİ ÇEKİCİ ANLATABİLİNİRDİ.KEŞKE HERKEZ ONUN GİBİ YAZABİLSE...''YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ''

Eylül / 26.10.2007 18:01:33
Aziz Nesinlin hayatını ilk defa okudum sayılır.Çünkü bu kadar bilgiyi ilk defa bir arada buldum ve anlatım tarzınızda açık ve sade bir dille yazmışınız. teşekkür edrim paylaştığınız bilgiler için.

ayşe / 25.10.2007 20:41:24
okumadım ama resimleri zaten hepsini nasıl okuyim

AYSEL / 20.10.2007 15:52:10
GÜZEL NE DEMEK ARKADAŞLAR SİZ DAHA ÖNCE YADA DAHA SONRA BÖYLE BİR YAZAR GÖRDÜNÜZ MÜ?

tober / 14.10.2007 01:49:21
HERKES YERİNİ BİLDİ...şu an Türk topaklarına ait olmayan yerde gömülü...arkadaşlar yapmayın, gerçekler açık ortada...ben dinci veya dindar değilim ama KÖR de değilim...gerçeklerin üzerini kapamayın..bu da benim yorumum...

yelda eser / 24.09.2007 18:16:39
aziz nesin bana göre gerçekten kendi düşüncelerini saptırmadan yazan ve okuyucuda böyle bir iz bırakan dünyada eşi bulunmaz bir yazar nerdeyse bütün kitaplarını okudum hepsi için çoık teşekkür ederim

kemal / 24.09.2007 16:50:59
busayfa çok fadalı

DAMLA / 16.08.2007 12:11:49
SIZIN MEMMLEKETTE ESEK YOK MU HİÇ BI YERDE BULAMIYORUZ TUM KITAPCILARDA 2. ELLERDEB AKLINIZA GELEMICEK HERYERE BAKTIK AMA YOK NIE BU GUZL KITAP YOK KI HIÇ BI YERDE


ersin / 17.07.2007 14:02:53
bambaska bır dunya bambaska bır tat aynı coğrafyada yasadıgımız...yerını kım tutar bılınmez.tutmasına da gerek yoktur zaten..eşsizliğine hayranlık duyduğum bu idolü saygıyla ve rahmetle anıyorum....

omer / 13.07.2007 17:25:23
aziz nesin in inancı hic kimseyi ilgilendirmemeli bence ama turklere aptal demesi cok yanlıs

Levent Törün / 13.06.2007 13:43:29
aziz nesini hiç tanımadan önyargılı olan insanlara kaşıyım birisi hakkında yorum yapmak için önce onu tanımak yada onu tanıtacak eserleri okumak gereklidir.biz türk gençliği zaten kitap okumaya bayılan bir millet değilizki zaten.herkese saygılar

nevra / 5.06.2007 19:09:02
aziz nesin cok büyüyk bi yazar katılıyorum hepinize en güzel kitabıda yasar ne yasar ne yasamas cok gzel bi kitap okuyunca kandinizi romnın içinden cıkaramıyosunuz cok komikk:D

MELİS TOKATLIOĞLU / 17.05.2007 13:34:16
''BİR AŞK VAR BİRDE ÖLÜM'' ÇOK GÜZEL Bİ PARÇA DÖNEM ÖDEVİMDEN 100 ALDIM :D:D

MUAZZEZ TOKATLIOĞLU / 17.05.2007 13:31:57
DÖNEM ÖDEVLERİNDE BİLE BİRİNCİ AKLIMA GELEN İSİMDİR HER ZAMAN DA GELECEK ...

deniz / 27.04.2007 13:26:34
" Nasıl şeytan camiye girmezse, polis de kütüphaneye girmez diye, arandığım zamanlarda sürekli kütüphanede bir şeyler okuyarak vakit geçirirdim…"

büyüksün güzel insan :))


HAZAL / 25.04.2007 23:56:43
AZİZ NESİN DER Kİ:BEN ÖLÜRSEM EGER TÖREN YAPMAYIN GÖMMEYİN BENİ VERİN ÜNİVERSİTELİ GENCLERE KADAVRA OLARAK KULLANSINLAR TOPRAKTA ÇÜRÜMESİN BEDENİM İŞE YARASIN.EGER GÖMÜLÜRSEMDE SAKIN TOPRAGIMA ÇİÇEK KOYMAYIN YAZIK ONLARA KOPARMAYIN BİR MEZARIN ÜZERİNDE SOLUP GİTMESİN....İŞTE AZİZ NESİNİN FARKIDA BUDUR BUGÜNE KADAR KİM BÖYLE DÜŞÜNEBİLMİŞ Kİ.....

HAZAL / 25.04.2007 23:44:05
BU ADAMIN ESERLERİNEDE SÖZLERİNEDE BAYILIYORUM...SÜPERSİN AZİZ NESİN.SANA VATAN HAİNİ DİYEN APTALLAR BOSUNA YASIYO SENİ ANLAMADAN OKUMADAN YORUM YAPAN ASALAK OKADAR COK Kİ.KESKE ÖLMESEYDİN AMA OLSUN BİZ SENİ ESERLERİNLEDE YASATIRIZ...

oguz / 22.04.2007 17:05:34
HELAL OLSUN AZZİ ABİ SEN OLMASAN BİZ NE YAPRDIK

emre / 12.04.2007 14:01:33
BİR YANLIŞI DÜZELTMEK İÇİN "...vesile olmasıyla "yetişen" filizlerin gölgesinde..."

emre / 12.04.2007 13:55:43
Aziz Nesin Türkiye'nin aradığı Laik vatandaşlardandı. O Müslüman veya Hıristiyan değildi ama o ahlaklı ve dürüst bir insandı. Bugün sokakların çocukları var herkes onlardan ve onlar gibi olmaktan korkarak kaçıyor. CEZMİ ERSÖZ’ ÜN de belirttiği gibi bir gün gelecek ve kapılarımızı çalıp götürecekler. Çünkü biz "onlara" hep gömemezlikten geliyoruz. Oysa Aziz NESİN' in bir vakfı var ve o vakıf içerisinde evsiz, yetim çocukları barındırıyor. Bu vakıf neyle geçiniyor bilmiyorum bu da benim ayıbım ama Aziz Nesin' i kötü olarak bilenler belki de onun vesile olmasıyla filizlerin gölgesinde uyuma şansı bulacaklardır.

mustafa / 29.03.2007 15:58:54
bu çok güzel bir yazı. fakat fazla mizah ile bilgi verilmemiş, sizi kutlarım

özge / 29.03.2007 07:28:06
asena sen salakmısın ne vatan haininden bahsediosun ..

HELİN / 27.03.2007 14:08:45
BENCE HER ŞEY ÇOK GÜZEL ANCAK İSTEDİĞİM KİTABI BULAMADIM KİTABIN ADI "KÖYDEN İNDİM ŞEHRE "BU KİTABI YAYINLARSANIZ SEVİNİRİM...


özge / 24.03.2007 12:32:25
okulda rıfat bey neden kaşınıyor kitabını okudu edebiyat hocamız beğendik çokta güldükk:D:D:D

BUSE / 5.03.2007 15:22:25
BU KADAR KİRABI NASIL ÇIKARDI BU ADAM

ERGÜN / 8.02.2007 10:54:00
GÖRDÜĞÜMÜZ ÜZRE BİZLERİ AYDINLATAN YAZARLAR HEP ZORLUKLARLA KARŞILAŞMIŞLAR .BENCE KİTAP OKUMAYI GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNE SEVDİRMELİ VE YAZARLARIMIZA SAHİP ÇIKMALIYIZ SAYGILAR...

gerek yok / 26.07.2006 15:11:58
okuduum kadarıyla herkes aziz nesinle tanışmak istemiş aziz abi benim akrabam olur ben tanıştım evet güzel kitaplar ve şiirleri olabilir ama onu kitaplarından sevmek sevmenin en güzeli onunla aynı ortamda bulunmak belki bir ayrıcalık gibi görünsede boşverin pek güzel bir duygu değil.....

fatma havsut / 12.07.2006 17:57:43
Taktire deger bi insan gerçekten de.Yazarların içinden en insan olanı gibi gelir bana hep.Şiirleri de çok güzel.Hele ZORLA diyue bi şiiri var aşığım ona:D:D

yeliz çelik/24.06.06 / 24.06.2006 15:31:05
aziz nesin dünyada zor bulunabilecek bir insandır.aydın görüşlü olması ona bir ceza olmuştur.adi şeriatçılar aydınlarımızı öldürerek cennetin kapısını araladıklarını düşünselerde boşuna . buradan onlara sesleniyorum.duyun sesimi .hiç bi yere varamazsınız.azizim ruhun şad olsun sana gelecek lafların sahibi allahtan cezasını bulsun .saygılar...


yaprak akkuş/24.06.06 / 24.06.2006 15:24:14
aziz nesin türkiyenin en ünlü aydınlarındandır ona gelebilecek ağır lafların burada yazılmamasını ve yayımlanmamasını talep ediyorum .aziz nesin sol düşünceli mükemmel bir insandı.onun hiç bir kitabına laf edilemez .benim lafım allahın cezaları olan adi şeriatçılaradır.bizim aydınlarımız 37 kişiyle sınırlı değildir.hiç birimiz ölmedik bu devleti sömürmenize izin vermeyiz.buradan bütün sol beyinlere sesleniyorum lütfen birlik olalım .

ERSİN / 16.06.2006 15:18:54
BENCE GAHA GÜZEL VE BAĞLAYICI SÖZLER OLSUN SAYGILAR...


usnac / 12.06.2006 00:56:46
şimdiki çocuklar harika:D

HASAN / 18.05.2006 14:27:07
sürgün hayatı


HASAN / 18.05.2006 14:25:06
TEŞEKKÜR EDERİM


HASAN / 18.05.2006 14:24:34
ÇOK GÜZEL

HASAN / 18.05.2006 14:23:31
ÇOK GÜZEL


k1ymet / 4.05.2006 15:31:29
kitaplar çok güzel ama biraz ag1r olduu için
bence biraz daha ne anlatmak istediini aç1kça
anlatmal1d1rr


ömer_c_k / 30.04.2006 19:02:59
bence mükemmel bi insan.onun gibisini tc bi daha zor bulur bulsada onu nası harcadıysa onu da öyle harcar.helal olsun adama valla .harbi o sıkıntılara rağmen boyu kadar kitap yazmış.kendisini rahmetle anıyorum.saygılar

anjelka / 26.04.2006 17:25:34
aziz nesin bence tam bir baş yapıt ama yanlış tanınmış ve pek çok kişi tarafından kendisine dava açılmış.ama yine de kendi için doğru olanı yapmış davasını sonuna kadar diretmiş.bana göre ayakta alkışlanacak ve tüm toplumlara örnek olacak bir insan!

Nurcum / 14.04.2006 17:16:53

Bende ilkokul yıllarında Ah biz eşekler ve şimdiki çocuklar harika kitaplarıyla tanıştım Aziz Nesin'le .Bana okumayı sevdiren yazarlardandır.Kitaplarının dışında onu daha iyi anlamak ve tanımak istiyorsanız Nesin vakfına gitmenizi tavsiye ediyorum.Hepimizin çok sevdiği yazar boyu kadar yazdığı kitaplar dışında boyundan çokta büyük işler yapmış.Ve şimdilerde oğlu almış babasının bıraktığı bu bayrağı.İyi bir yazar sorumlu ve duyarlı bir insan.Ruhu şad olsun.Emekleri boşa gitmesin.


tiyagamm / 12.04.2006 22:40:21
aziz nesin... nasıl olur da böyle bir beyne karşı durulabilir... her öyküsü birbirinden güzel, eğlenceli ve doğru... kendi tarzı var aziz abinin... "Bişey Yap Met" oyunuyla o kadar haşır neşir olduk ki artık aziz abi diyoruz kendi aramızda :) ... çok güzel eğlenceli bi oyun... herkese şiddetle tavsiye ederim... aziz abinin kafasındaki aydın ve aydıncık problemini ÇAT diye gözünüzün önüne seriyo... kendi kendisinin baykuşuydu ve şimdi de bizim baykuşumuz olduğuna inanıyoruz... aziz nesinin baykuşları tepemizde dolanıyor biliyorum... bişeyler yapmalıyız...

neşe / 2.03.2006 18:00:53
aziz nesinin adamı deli ederler kitabını okudum çok güzel bir kitap bize türkiyenin sorunlarını ,insanların yaşadığı zorlukları mizahlı bir dille gülerken düşünebileceğimiz bir şekilde yazmıştır

seymen / 24.02.2006 16:25:25
azız nesınle tanişmak isterdım ,ama uzulmuyorum cunku kıtapları sayasınde tanısmıs gıgı oldum


su / 22.02.2006 17:37:18
güzel bir yer hazırlamışsınz.ben 45 yaşımdayım
aziz nesin in hastasıydım eskiden.
ama tabi yaş baya bir ilerledi.
ben 5. sınıftayken.benim ilk aşkım vardı
ismide aziz di.
ama başka yazarlarıda koysaydınız iyi olurdu


onur / 16.02.2006 16:50:55
onunla her Türk genci tanişmalıydı. şimdi sadece kitaplarından anlayabiliyoruz.

ozan karadağ / 16.02.2006 15:42:36
aziz nesilin hıkayeleri genellikle çok ilgimi cekmiştir.birde istanbulun halleri kitabından çok hoşlandım

ömer büber / 5.02.2006 15:20:49
vala proje ödevimde gayet iyi yapmamı sağladı . Ama o kadar eserini yazmak kolay olmadı
O kadar eseri yapasıya kadar nerdeydin be abi diyerek o na bir gönderme yapmak istiyorum ahiret hava yollarına duyrulur


ece / 28.01.2006 17:32:18
aziz nesinle tanışmak isterdim ne yazık ki onu kaybettik

gece / 19.01.2006 00:02:07
son kalemizi de ne yazık ki kaybettik...

nefertiti / 15.01.2006 18:49:08
'Bende Çocuktum','Hangi Parti Kazanacak?','Namus Gazi','Koltuk','Damda Deli Var' adlı kitaplarını beğenerek okudum.üzülüyorum böyle büyük bir yazarımızı kaybettik ve 20 sene önce yazılan roman ve öykülerdeki sorunlar hala dramatik olarak karşımıza çıkmakta.Büyük bir yazar çünkü ülke sorunlaRını açık yüreklilikle ele alıyor ve ağlanacak halimize gülüyoruz hala eserleriyle.

Azizbaysal / 14.01.2006 17:31:58
"Doğulu bir kalbe, batılı bir akla sahip" ustaya, okuduğum her kitabı için ayrı ayrı teşekkür ederim.




İsim:
Yorum:
Resimdeki karakterleri aynen yazınız: This Is CAPTCHA Image
 

Yukarı







Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
GÜNÜN
ŞARKISI
(Yeni)




ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM

Uygulama : Cem Özbatur