İdare Amiri: Ebru Kargın
JEAN PAUL SARTRE ( Albert Camus' nün ölümü üzerine ) : Altı ay önce, dün bile, "Ne yapacak?" diye soruluyordu. Saygı duymak gereken karşıtlıklarla yaralanmış bir halde, geçici bir süre için sessizliği seçmişti. Ama, ağır ağır geçen ve seçtiğine bağlı kalan ender insanlardan olduğu için, sessizliğin sonu beklenebilirdi. Bir gün konuşacaktı. Söyleyecekleri üzerinde tahminde bulunmak yürekliliğini bile bile göze alamayacaktık.
Devamı...>>
SUSAN SONTAG ( Camus' nün Defterleri için ): 'Bir yazarın okurlarında minnet duygusu yaratması tehlikelidir belki de; çünkü minnet, duyguların en güçlülerinden, ama aynı zamanda en kısa ömürlü olanlarından biridir…
YVES SIMON : "Bugün annem öldü. Hatırlıyorum belki de dündü," diye başlayan Albert Camus'nün "Yabancı" adlı kitabından ve giriş cümlesinden çok etkilendiğini söyleyen Yves Simon'un Duygu Sapması adlı kitabının ilk cümlesi, "Annem, sakın benden önce ölme demişti," diye başlıyor.
MEHMET ALTAN (Sabah): 'Yabancı' adlı romanında Camus, topluma aşina durmayan bir adamı anlatır. Camus, herkesin geçici bir misafirlikte bulunduğu yaşamda ailenin, hukukun, dinin, ölümün böylesine kabulünü anlamamaktadır. Ona göre, insan 'kolektif yaşamın yürüyen şeridi üzerinde bir paket gibi durmayıp, kendi yaşamına kendi biçim vermelidir.' Geçici bir süre için bulunduğumuz bu dünyadaki yapay kurallara fazlaca uyum, bu sefer sizi çok tehlikeli bir biçimde doğaya yabancı kılacaktır.
Devamı...>>
MAFHİ EĞİLMEZ (Radikal) : Varoluşçuların bir bölümünün intihar felsefesine kafa yormaları bundandır. İntihar acaba bu kadar ağır bir sorumluluğun yarattığı bu kadar ağır bir bunalımdan kurtuluşun reçetesi midir? Bu sorunla belki de en fazla uğraşmış olan varoluşçu, bir başka Fransız filozof olan Albert Camus'dür (Nobel Edebiyat Ödülü, 1957.) Camus, başyapıtı olan 'Yabancı'da uzun uzadıya bu bunalımı ele alır.
Devamı...>>
MAFHİ EĞİLMEZ (Radikal) : Albert Camus, cinayetleri sınıflandırır Başkaldıran İnsan'da. İntiharı sınıflandıran oldu mu bilmiyorum. Okuduğum kitaplardan böyle bir şey hatırlamıyorum. En azından Freud mutlaka sınıflandırmıştır ama ben bilmiyorum. Onun için ben kendi sınıflandırmamı yapacağım.
Devamı...>>
NTV-MCNBC KÜLTÜR SANAT : Albert Camus ve Jean-Paul Sartre, 20. yüzyılı biçimlendiren temel düşüncelerin bütün açıklığıyla tartışıldığı bir döneme damgasını vurmuş, iki büyük düşünür ve eylem adamıdır. İkisi de Nobel ödüllüdür; ikisi de filozof - edebiyatçı kuşağının tartışmasız en büyük isimleri arasındadır. Düşün tarihine yaptıkları katkı, büyük bir inançla savundukları ve eyleme dönüştürdükleri fikirleri sadece kendi dönemlerini değil, kendilerinden sonrakileri de düşündürmüştür.
Devamı...>>
ALİ SAYDAM (Sabah) : Varoluşçuluk ile haşır neşir olduğum yıllarda en önemli duraklarımdan biri Albert Camus idi. 'Absurd' kavramını da Camus ve tabii Samuel Beckett ile birlikte yeniden anlamaya çalışmıştım. En bilinen eseri "Yabancı"da yazarın 'absürd'ün doruklarına ulaştığı söylenir.
Devamı...>>
AHMET ÜMİT (Sabah) : Bir şeyin kolay tüketiliyor olması edebi değerden yoksun olduğu anlamına gelmez. İnsanlar Albert Camus'yü de kolayca tüketilebilir ama bu onun edebi değerini düşürmez.
METİN MÜNİR (Sabah) : Albert Camus'nün "Tanrıların proleteri" diye tarif ettiği Sisifos'un kaderi ile Türk halkının kaderi aynıdır. Türk halkı da politikacıların proleteridir.
("YAZGI") FİLM TANITIMI : C Blok, Masumiyet ve Üçüncü Sayfa filmleriyle sinemasının ana hatlarını başarıyla ortaya koyan Zeki Demirkubuz, Yazgı, İtiraf ve Aşk'tan oluşan üçlemesinin ilk iki ayağını bu yaz tamamladı. Albert Camus'nün ünlü romanı 'Yabancı'dan esinlenerek ortaya çıkan Yazgı'da…
Devamı...>>
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Adrese Teslim
Günlük E-Gazete - 23 Ocak 2006
ALBERT CAMUS 1913- 1960
1913'te Cezayir'de doğdu. Babası Alsace'lı yoksul bir işçiydi, annesinin okuma-yazması yoktu. Babası 1'inci Dünya Savaşı'nda cephede şehit oldu. Yoksulluk ve acılarla dolu bir hayat sürdü. Denemelerinden oluşan, 1963' de yayımlanan "Tersi ve Yüzü" kitabında bu dönemde yaşadıklarını anlattı.
1918'de ilköğrenimine başladı. Öğretmeninin yardımıyla burs kazanarak 1923'te liseye kabul edildi. Yüzme, boks, futbol gibi sporlarla uğraştı. 1930'da vereme yakalanınca sporu bırakmak zorunda kaldı. Cezayir Üniversitesi'nde felsefe öğrenimi gördü… 1934 yılında evlendi ve iki yıl sonra boşandı. 1936'da yüksek öğrenim diplomasını aldığında, üniversitede kalıp bilimsel kariyer yapmayı amaçlıyordu, ama hastalığı buna izin vermedi.
1930'larda Fransız düşünürlerin kitaplarını okumaya başladı. Cezayir'deki genç solcu aydınlar arasına katıldı, 1934-1935 arasında Komünist Partisi üyesiydi. İşçi Tiyatrosu için oyunlar yazdı ve yönetti. 2'nci Dünya Savaşı'ndan önce Alger Republicain gazetesinde başyazarlık, yayın yönetmen yardımcılığı, politika muhabirliği yaptı, kitap eleştirileri yazdı. Kabilya bölgesindeki Müslümanların sorunlarını inceleyen bir yazı dizisi hazırladı. Ardından 1940'ta Paris'e yerleşti. Paris'te günlük Combat gazetesinin yayın yönetmeni olarak çalıştı ve sonra gazetecilikle ilgisini kesip kitaplarına döndü.
İlk romanı "Yabancı" 1942'de, ikinci romanı "Veba" 1947'de basıldı. "Veba" Camus'un düşüncelerinin temelini yansıtır. Romandaki kişiler, veba salgınına karşı verdikleri savaşta başarısız olacaklarını bile bile yılmadan çalışırlar. Camus, insanın değerini ve insanlar arası kardeşliği, amansız bir hastalığın perde önünde anlatır. 2'nci Dünya Savaşı'ndan sonra yalnız Fransa'da değil, Avrupa ve tüm dünyada kendi kuşağının sözcüsü, sonraki kuşakların yol göstericisi oldu. Özellikle insanın kendisine yabancı bir evrendeki yalnızlığı, bireyin kendisine yabancılaşması, kötülük, her şeyin ölümle sona ereceğini bilmenin yarattığı bunalım gibi duyguları ele aldı. Savaş sonrasında aydınların içine düştüğü yabancılaşma ve düş kırıklıklarını tüm ayrıntılarıyla yansıttı. Çağdaşlarının nihilizme kapılmasını anladı ve hak verdi ama doğruluk, ılımlılık, adalet gibi değerleri savunmanın gerekli olduğunu da belirtti. Hem Hıristiyanlığın hem Marksizmin katı yönlerini reddeden liberal bir insancılığın temellerini çizdi.
1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı ve törende "…Her nesil, şüphesiz, kendisini dünyayı değiştirmekle yükümlü hisseder. Benim neslim bunu yapamayacağını biliyor, ama benim neslimin belki de daha büyük bir görevi var. Bu görev, dünyanın kendi kendisini yok etmesini önlemek…" cümlelerini de içeren güzel bir konuşma yaptı. Albert Camus 1960'ta yayıncısı Gallimard ile birlikte, daha önce 'ölmenin en absürd yolu' diye nitelemiş olduğu şekilde araba kazasında öldü…
Yukarı
AMERİKA GÜNLÜKLERİ
"İki kere intihar fikri. İkincisinde, hala denize bakarken, şakaklarında ürkütücü bir yanık hissi. İnsanın kendini nasıl öldürdüğünü şimdi anlıyorum. Yine sohbet, laf çok ama söylenen az. Karanlıkta yukarı güverteye tırmanıyor, çalışmamla ilgili bazı kararlar verdikten sonra günü deniz, ay ve yıldızların karşısında bitiriyorum. Su yüzeyi hafiften ışıltılı ama derindeki karanlığı hissediyorsunuz. İşte deniz bu ve ben denizi bunun için seviyorum! Yaşama çağrı, ölüme davetiye." - Arka kapak -
Çeviri : Osman Akınhay
Öteki Yayınevi
Yukarı
BAŞKALDIRAN İNSAN
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan "Albert Camus" (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?"
Camus'ye göre sanat 'yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar. "Başkaldıran İnsan", başkaldırının kendisidir, ama ılımlı ve insanın boyutlarında. "Başkaldıran İnsan", adalete ve özellikle doğruluğa vurgundur, mutlak olanın iğvasından, mitoslardan, gurur, horlanma ve kanın romantik baş dönmelerinden uzak durur. Ama insan, ne ise, o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır. Bu yâdsıma onu İntihara mı, yoksa bir başkasını öldürmeye mi götürür? "Hayır!" demeyi bilen insandır "Başkaldıran İnsan", ama kime, neye, nerede, nasıl? Başkaldıran insanı kuşatan 'hayır'ın içeriği nedir? Bunun yanıtı "Başkaldıran İnsan"da...
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
BÜYÜYEN TAŞ
Camus'nün "Sürgün ve Krallık"ı dilimize çevrilmişti; ama iki güzel, uzun öyküsü dışarıda bırakılmıştı. Türk yazın ve ekinine bir sürü seçkin güzellik katan Mehmet Fuat'ın ince beğenisiyle daha önce De Yayınevi'nde basılmış bu ustalıklı öyküleri yeniden okuyabilme fırsatı…
Çeviri : Bertan Onaran
Ara Yayıncılık
Yukarı
CALIGULA
Albert Camus'nün yapıtları çevrildiği ülkelerde büyük yankılar uyandırdı. Bunların başında "Yabancı" ve 1938'de yazdığı "Caligula" gelir. Caligula açıkça belirtir: Kişiler ölür ve onlar mutlu değildir. Roma'nın tek egemeni, sona değin us yolunu dener. Görülmemiş zırvalıklarla çevresine korku salar ve dalkavuklarının hançeri altında ölünceye değin olanaksızı yakalamaya çalışır.
Çeviri : Abdullah Rıza Ergüven
Berfin Yayınları
Yukarı
DEFTERLER 1
Değerli olmak ya da olmamak. Yaratmak ya da yaratamamak. Birinci durumda, her şey kanıtlanmıştır. İstisnasız, her şey. İkinci durum, tam bir anlamsızlıktır. Geriye en güzel intiharı seçmek kalır: Evlilik + 40 iş saati ya da tabanca.
* * * Kendimiz olacak zamanımız yok. Yalnızca mutlu olmaya zamanımız var. * * *
Devrimci düşünce, tam anlamıyla insanın, insanlık durumuna karşı çıkışıdır.Bu anlamda, çeşitli görünümler altında, sanatın ve dinin süre giden tek temasıdır. Bir devrim her zaman Tanrılara karşı gerçekleştirilir - Prometheus'tan başlayarak. Bu, insanın yazgısının üstünde hak iddia etmesidir, zorbalar ve soytarı burjuvalar bunun bahanesinden başka bir şey değildir.
Kuşku yok ki bu düşünce, tarihsel eylemi içinde kavranabilir. Bunu kanıtlama iradesini göstermek, boyun eğmemek için Malraux'nun coşkusu gerekir. O coşkuyu kendi özünde ve kendi yazgısında bulmak çok basittir. Bu anlamda, mutluluğun fethini dile getiren bir sanat yapıtı devrimci bir yapıt olabilir.
Çeviri: Ümit Moran Altan
İthaki Yayınları
Yukarı
DEFTERLER 2 OCAK 1942 - MART 1951
Camus'nün Defterler'inin birinci cildi, bir alıntı ve temalar birikimi, taslak ve imge deposu, bir edebiyat laboratuarı görünümündeydi. İkinci ciltte ise tarih egemen: Satır aralarında, II. Dünya Savaşı'ndaki ırksal temizlik, soğuk savaş, siyasal davalar, karmakarışık bir
dünyanın bütün sarsıntıları yer alıyor. İnsan saçma bir evrende nasıl bir tutum benimsemeli? Başkaldırı mı, devrim mi? Yazınsal angajman mı, tanıklık mı, oyalanma mı?
Bu kitapta, yalnızca bir düşünürle karşılaşacağımızı sanıyorduk; oysa tüm kırılganlığıyla bir insanı keşfediyoruz.
Çeviri: Ümit Moran Altan
İthaki Yayınları
Yukarı
DEFTERLER 3
Albert Camus'nün 1935 - 1951 tarihleri arasında tuttuğu defterler, yazarın ölümünden kısa bir süre sonra yayımlanmıştı. Defterler'in bu üçüncü cildinde, öncekilerde olduğu gibi, Yaz, Düşün, Sürgün ve Krallık gibi yapıtların doğuşuna tanık oluruz. Başkaldıran
İnsan'ın başlattığı tartışmalara yazarının gösterdiği tepkileri de görürüz. Tamamlanamamış birçok projenin notları yine bu ciltte bulunmaktadır.
Yunanistan yolculukları, Cezayir savaşı trajedisi, Nobel ödülü... Camus'nün yaşamına damgasını vuran pek çok önemli olay, gene Defter'in bu üçüncü cildinde yer alıyor.
Çeviri: Ümit Moran Altan
İthaki Yayınları
Yukarı
DÜĞÜN VE BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR
Can Yayınları, bu kitaptaAlbert Camus'nün iki yapıtını bir arada sunuyor.Bunlardan biricisi, Düğün, tıpkı Tersi ve Yüzü gibi gerçek bir gençlik yapıtı, ama gene Tersi ve Yüzü gibi sanatçının ' benliğini ve dilini yaşamı boyunca besleyen bir kaynak' aynı zamanda. Gerçekten de Düğün'deki denemeler Tersi ve Yüzü 'yle aynı dönemde yazılmış olmaları ve kaynak çevreyi, Cezayir'i, yansıtmaları yanında, aynı yalın, duru ve somut anlatımla, aynı keskin bakışı, aynı anlama tutkusunu, aynı yaşam ve yeryüzü aşkını ortaya koymakta.Bir Alman Dosta Mektuplar ise, İkinci Dünya Savaşı döneminin ürünü.Bir yandan temelsiz bir üstünlük deneyiminden yola çıkarak dünyayı egemenliği altına almaya kalkan bir ulusla bağımsızlığını onurla savunan bir başka ulusun tutumunu karşı karşıya getirirken, bir yandan da gerçek yurttaşlığın, gerçek toplumsal ahlakın niteliklerini sergiliyor Başkaldıran İnsan'ı muştulayan küçük boyutlu bir büyük yapıt.
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
DOĞRULAR
Doğrular, Çarlık Rusya'sında geçmiş gerçek bir olaydan esinlenen bir oyundur. Eğer devrim için her şey mubahsa, devrim sonrası toplum, hangi insancıl temeller üzerinde yükselecektir? Sorunun yanıtı, bu oyunun yazılışından yarım yüzyıl sonra tüm anlamını yitirmiş gibidir.
Son otuz yılda dünyayı saran terör eylemlerini gerçekleştirenler için, böylesi etik sorunlar yoktur. Ama bir zamanlar sorulmuş, tartışılmış, bugün kör inançlara yenik düşmüş, yok sayılmış sorunlar bundan böyle tartışılmayacak demek değildir. Bunun aksine inanmak teröre boyun eğmek demektir.
Camus'nün tüm yapıtları gibi, Doğrular da, insanoğlunun onurlu yaşamı için bir başkaldırı niteliğinde… Özellikle, terörün binbir yüzünü tanıyan günümüz insanları için.
Çeviri: Ferit Edgü
Yaba Yayınları
Yukarı
DÜŞÜŞ
Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca "Sisifos Söyleni" ve "Başkaldıran İnsan"la da alırdı belki. Ama Camus'yü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır. "Yabancı" (1942), "Veba" (1947) ve "Düşüş"se (1956) bu yapıtlar arasında üç büyük doruktur. Ancak, kimi yazın severler bu üç başyapıt arasında daha çok "Düşüş"ü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, zengin bir düşünce duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamence'ın öyküsü aracılığıyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır. "Düşüş"ün yayımlanmasından bir yıl sonra Camus'nün Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek…
Çeviri: Hüseyin Demirhan
Can Yayınları
Yukarı
ECİNNİLER
Gerek Albert Camus'yü, gerekse Dostoyevski' yi en iyi belirleyen yapıt, kuşkusuz
"Ecinniler"dir. Dostoyevski'nin 1870/71'de yazdığı bu ünlü romanını (Cinler adıyla Can Yayınları' nda bu roman yayınlanmıştır) Albert Camus 1959'da oyunlaştırmış ve ilk kendisi sahneye koymuştur.
Albert Camus, "varoluşçuluk hümanizmi"nin ilginç bir örneği olan "Ecinniler"de, kendi varoluşçuluk anlayışının siyasal, felsefi ve etik sınırlarını zorlamakta; "Sisypho Söylencesi" ve "Başkaldıran İnsan" gibi en etkili ve önemli yapıtlarında ele aldığı varoluş sorunsalını Dostoyevski' nin yaşadığı olaylar dünyası içinde vermektedir.
Çeviri: Aziz Çalışlar
Can Yayınları
Yukarı
İLK ADAM
Albert Camus' nün 1960 Ocağında korkunç bir araba kazasında yaşamını yitirmesi tüm dünyayı derinden derine sarsmış, zamansız ölümünün yankıları aylarca, hatta yıllarca sürmüştü. Otuz dört yıl sonra,15 Nisan 1994'te, tam da o korkunç kaza sonunda büyük yazarın çantasında bulunmuş bir bitmemiş romanın: "İlk Adam"ın en sonunda okura ulaştırılması, tüm dünyada 1994 yılının en büyük yazın olayı oldu; kitap benzerine az rastlanır bir ilgi gördü. Bunu anlamak hiç de zor değil: "İIk Adam" bitmemiş bir roman, yazarının tasarladığı son biçimden de oldukça uzak belki; ama ne olursa olsun, XX. yüzyıl yazınına damgasını vurmuş bir büyük yazarın elinden çıktığını her satırında belli ediyor; üstelik, bu büyük yazarın kimi yapıtlarında şöyle bir sezinlediğimiz çocukluk ve gençlik dönemini aile ve okul çevresini, kısacası yetişim sürecini benzersiz bir içtenlik, duyarlık ve dürüstlükle yansıtmakta Bu açıdan bakılınca, "İlk Adam"ın hem tamamlanmış hem de örnek bir yapıt olduğu söylenebilir. Büyük yapıtların oluşumu konusunda bulunmaz bir belge niteliği taşıması da cabası.
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
MUTLU ÖLÜM
"Mutlu Ölüm" 1930'ların sonuna doğru yazılan, ama ancak 1971 yılında yayımlanan bir roman. Albert Camus (1913-1960) için daha sevimli görünen "Yabancı" daha önce yazdığı "Mutlu Ölüm"ün yayımlanmasını erteletmiş olabilir. Çünkü roman sanatı, 40'lı, 50'li yıllarda daha çok romanın yapısal özelliklerine ağırlık veriyordu. Bir sanat yapıtının yaratıldığı dönemde kusur sayılabilecek kimi özellikleri, daha sonra erdeme dönüşebiliyor.
Albert Camus'nün ölümünden on bir yıl sonra günışığına çıkan bu romanını günümüzde öne çıkaran en önemli özellik, onun "romansı" oluşudur. "Mutlu Ölüm" yaratıcısı Albert Camus'ye otuz yıl sonra başkaldırmış ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Bu roman, hem çağdaş bir yapıt, hem yazar-yapıt-okur ilişkisinin göz kamaştırıcı bir tanığıdır.
Çeviri: Ramis Dara
Can Yayınları
Yukarı
RUHA DOKUNAN DÜŞÜNCELER
Var oluşu sorgulayan, bireyi savunmak için çaba harcayan, çağdaş dünyaya önemli mesajlar veren bir edebiyatçı filozoftur, Camus.
Felsefi düşüncelerini kolay anlaşılır bir dil kullanarak anlatabilen nadir düşünürlerden biridir.
Bu kitap, Albert Camus'yü tek bir kitapta okumanız için hazırlandı. Bu kitap ruhunuza dokunsun diye yayınlandı...
Çeviri : Ömer Sevinçgül
Carpe Diem Kitapları
Yukarı
SİSİFOS SÖYLENİ
"Sisifos Söyleni", ünlü Fransız yazar ve düşünürü Albert Camus'nün (1913-1960) savaş yıllarında yayımlanan (1942) bir deneme kitabıdır. Daha kitabın ilk satırında, bireyin bir yaşama nedeni bulunmadığını keşfedişiyle, her türlü günlük çalışma ve acının içinde kökleştirdiği uyumsuzluk duygusuyla, yaşamın gülünçlüğünün bilincine varmasıyla birlikte, gerçekten ciddi tek felsefi sorunun intihar olduğu vurgulanır. Ancak sorulacak en önemli soru, bu duyguların bireyi zorunlu olarak intihara götürüp götürmeyeceğidir. Yazar uyumsuzluk kavramını açık seçik bir biçimde inceler. Sonunda da gerçek bir çözüm önerir. İnsan aklını sürekli olarak uyumsuzluğun insanlık dışı yanıyla savaşmaya iten başkaldırıdır bu. Ancak başkaldırı insanlığa gerçek boyutlarını kazandırır, çünkü insanın durumunu durmaksızın yenilenen bir savaşıma bağlar...
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
SÜRGÜN VE KRALLIK
Jean-Paul Sartre, Albert Camus'nün ölümünden sonra şunları yazmıştı: "Uzun süre düşünmeden seçimini yapmayan, bir kez seçince de buna bağlı kalan ender insanlardandı... Camus'nün insancılığında, ansızın bastıran ölüme karşı insanca bir davranış varsa; mutluluk yolunda giriştiği o gururlu, katıksız araştırma, insana bu denli aykırı gelen ölüme dayanıyor, ölümle besleniyorsa; Camus'nün yapıtını da, bu yapıttan ayrı düşünülemeyecek yaşamını da, varlığın her anını ölümün elinden kapan bir insanın katıksız, başarılı denemesi olarak görebiliriz. Kırk dört yaşında, 1957 Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960) "Sürgün ve Krallık"ta yer alan altı öyküde, acıma, güçsüzlük, iyilik, kötülük gibi temel insani durumları, insanın davranışlarını güdülendiren "kurban" ve "cellat" ikilemini ele alıyor.
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
TERSİ VE YÜZÜ
"Brice Parain, sık sık, yazdıklarımın en iyisini bu küçük kitabın içerdiğini ileri sürer... Hayır, aldanıyor, çünkü deha bir yana bırakılırsa, insan yirmi iki yaşında yazı yazmasını pek bilemez. Ama Parain'in söylemek istediğini anlıyorum.Bu acemice sayfalarda, sonradan yazdıklarımdakilerden daha çok gerçek aşk bulunduğunu söylemek istiyor, haksız da değil...
Bu sayfaların yazıldığı zamandan beri, yaşlandım, çok şeyler görüp geçirdim. Sınırlarımı, sonra hemen hemen bütün zayıflıklarımı tanıyarak kendi hakkımda bilgi edindim... Herkes gibi ben de düşlerim bazı bazı. Ama iki sakin melek onun eşiğinden hiçbir zaman geçirmediler beni; biri dostum yüzünü gösterir, öbürü düşmanın suratını. Evet, bütün bunları biliyorum, aşkın neye patladığını da öğrendim ya da aşağı yukarı. Ama yaşamın kendisi hakkında, "Tersi ve Yüzü"nde acemice söylenenden daha fazlasını bilmiyorum."
-Albert Camus-
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
VEBA
Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında "Veba"dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi.
Camus'nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. "Veba", insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın gösterdikleri dayanışma
örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur...
Çeviri: Nedret Tanyolaç
Can Yayınları
Yukarı
YABANCI
Albert Camus'nün en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan "Yabancı", aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir "varlık"ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik
içinde yaşayan bu romanın başkişisi "Meursault", bir simge kahraman değildir, "adı" olmayan bir "Yabancı"dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma...
Camus'yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. "Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir," der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.
Çeviri: Vedat Günyol
Can Yayınları
Yukarı
YAZ
"Yaz", yapıtları arasında organik bağlantı ve bütünsellik ilkesine büyük önem veren Albert Camus'nün "Tersi ve Yüzü", "Sürgün ve Krallık" ve "Düğün" adlı kitaplarıyla birlikte birbiriyle ilişkili ya da bağımsız bir metinler çevrimi oluşturur. Doğaya, dağa, denize ve güneşe derinlemesine bir sevgi duymuş, kendisine bir sığınak, düşüncelerine bir yanıt aramış ve Akdeniz ışığında bütün yaşam felsefesinin imgesini bulmuş olan Albert Camus, "Yaz"da Cezayir'in sıcak ve aydınlık doğasından Antik Yunan'ın ölçülü ve ışıklı düşüncesine uzanır. Böylece, Avrupa'nın kapıldığı yıkıcı tutkuyu yalın olduğu kadar hayranlık uyandıran bir mantıkla yargılar ve ortaya çıkan Akdeniz bilinci "Albert Camus"nün mutluluk etikasını yaratır...
Çeviri : Tahsin Yücel
Can Yayınları
Yukarı
YOLCULUK GÜNLÜKLERİ
Yolculuk Günlükleri, Albert Camus'nün İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, 1946 yılı mayıs ayında Amerika Birleşik Devletlerine, 1949 yılı haziran-ağustos ayları arasında Güney Amerika ülkelerine yaptığı gezilerde tuttuğu notları kapsıyor. Birincisinde otuz üç yaşında henüz yeterince tanınmamış; ikincisinde ise otuz altı yaşında ve ünlenmeye başlamış bir yazar. Öznel ve nesnel koşullar nedeniyle, iki günlüğün havası birbirine benzemiyor....
Çeviri: Ramis Dara
Can Yayınları
Yukarı
AKLIMIZDAKİLER :
• Her şeye katlanabilirim, yeter ki içimde o yoğun ve coşkun yalımı duyayım…
• İnsan söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle insanlaşır…
• Hayatta ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiç bir zaman beklediğim köşeden gelmedi…
• Hayat aslında anlamsız bir bulanıklıktır ama ona anlam katabilmek gerekir. Mutlaka bir tercihiniz olmalı ona dayanmalı onun için mücadele etmelisiniz. Tercihliksiz de bir tercih....
• "Önümden gitme
Seni takip edemeyebilirim
Arkamdan gelme
Sana yol gösteremeyebilirim
Yanımda yürü
Ve yalnızca
dostum kal…"
• Ateşten ve yiyecekten yoksun bir insan için özgürlük, hiç de acelesi olmayan bir lükstür…
• Üstünde durduğumuz sıkıntı bütün bir çağın sıkıntısıdır. Biz, kendi tarihimiz içinde düşünmek ve yaşamak istiyoruz.biz inanıyoruz ki,bu hayatın gerçeğine ancak herkesin kendi dramını sonuna kadar yaşamasıyla erişilebilir…
• Para mutluluğu satın alır. Eğer paran varsa çalışmak zorunda kalmazsın, zamanı satın alırsın ve bu zamanı kendini mutlu edecek şeyler yaparak değerlendirirsin…
• Hayatımın kusurlu yanlarını saklamak zorunda oluşum bana soğuk bir hava veriyordu, bu soğukluğu da erdemle karıştırıyorlardı…
• İnsan ne ise, o olmayı reddeden tek yaratıktır…
• Savaş, çoğunluk için; bu sıkıntı, bir şey yapmak için yeterli cesarete sahip olmamanın verdiği vicdan azabından oluşan bu saçma zorunluluğu ya da başkalarının ölümünü paylaşmamaktan duyulan pişmanlıkla bir şey yapmamaktır…
• Bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak bir şeydir…
• Önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediğinde bir yargıya varmak, felsefenin temel sorununa bir yanıt vermektir…
• Şimdi insanlığın önündeki dehşet verici olasılıklar karşısında, uğrunda mücadele etmeye değecek tek şeyin barış olduğunu daha da açık bir şekilde görüyoruz. Bu artık bir dua değil, tüm halkların kendi hükümetlerine yöneltecekleri bir taleptir -nihaî olarak cehennemle akıl arasında bir seçim talebi…
• Hayat bir şey değildir, itinayla yaşayınız…
• İdam cezasını kaldırmayacak bir devrim için ölmeye değmez…
• Bütün ahlaklar bir eylemin kendini haklı ya da geçersiz kılan sonuçları bulunduğu görüşü üzerine kurulmuştur. Uyumsuza varmış bir insan bu sonuçların esenlikle ele alınması gerektiğini düşünür yalnız. Ödemeye hazırdır. Başka bir deyişle, onun için sorumlular varsa bile -suçlu- yoktur…
• Gecenin kokuları, toprak ve tuz kokuları şakaklarımı serinletiyordu. İşaretler ve yıldızlarla yüklü olan bu gecede kendimi ilk kez olarak, dünyanın kayıtsızlığına açıyordum. Dünyayı kendime bu kadar eş, böylesine kardeş bulunca, anladım ki, eskiden mutluluğa ermişim, hatta hala da mutluyum…
• Büyük tarihsel bunalımların ertesinde, insan kendini ipin ucunu kaçırdığı bir gecenin sabahında olduğu gibi hoşnutsuz ve hasta hissediyor. Ama tarihsel akşamdan kalmalar için aspirin yok…
Yukarı
Yorum yazmak ister misin?
paradis / 18.08.2011 00:27:17 |
nobel ödüllü VEBA gerçekten çok ektileyici... tavsiye edilir..
|
murat / 20.10.2010 13:01:11 |
iyi güzel hoşda hayatta bir zevk bırakmıyorki bu adam herşey boş diyor insan ölsemde kurtulsam yani diyor
|
okuyucu / 15.08.2010 03:59:49 |
yabancı kitabını okuduktan snra yazara hayran kaldım çok sade ve kısa bir şekilde gerçekten etkileyici bir roman yazmış.çok basit şeylerden muhteşem bir eser çıkarmış
|
hera / 29.03.2009 15:45:42 |
çok insanı kurtarmıştır bu adam.tarif edilemez bir sevgi duyuyorum kendisine.okurken insanın tüm maskelerini şaha kalkmadan / yargılamadan / inceden inceye birer birer düşürüveriyor.kalakalıyor insan sonra.hayatımın kitabı olan düşüş'ü yazması ve diğer tüm kitapları.genç ölmüş ama.daha çok yaşasaydı, daha çok yazsaydı.
|
özgür özdemir / 22.12.2008 21:23:24 |
eğer albert camus bir insansa ben neyim?eğer ben bir insasam albert camus nedir?
|
caner / 20.10.2008 21:20:42 |
berbat bir site yapmışsınız la fontainenin fabılları yok
|
HALİL GÜRSOY / 12.10.2008 00:38:15 |
Camus için bukadar az yorum yazılması sanırım onu ne kadar az okurun okuduğunu gösteriyor, halbuki okunmayı kesinlikle hakeden büyük bir yazardır,
|
lEYLA / 8.04.2008 11:08:33 |
BEN BU YAZARIN BÜTÜN HİKAYELERİNİ OKUDUM VE HİÇ BEYENMEDİM.
|
Asurdist / 29.03.2008 14:41:04 |
Camus tarihin insanliga bahsh etdiyi bulunmaz incilerinden biri
|
feyzullah / 2.01.2008 10:28:20 |
mutis
|
sdff / 19.11.2007 19:48:36 |
bn internette yazarların hayatları hakkında bu kadr az bilgi olmasından şikayetçiyim geçenlrde bi jane austen yazdım her sayfada bilgiden çok aşkın kitabı adlı roman çıktı halbiki google da direk ara dedinde ing sayfalarda çok daha fazla bilgi var biz nasl yazarlar hakkında bilgi edincez...
|
aydan / 25.10.2007 01:18:33 |
ölmeden önce, okunulası bulduğum yazarlardan birisi :)
|
BuRaK / 24.10.2007 18:41:55 |
Albert CaMuS yabancı adlı romanında hayatın monotonluguna değinmiş Fakat hayat işlenirse ne kadar eglenceli olabilecigini anlatıyor.Bu romanda insana sıkıntı veren(sıkıcı deil aksine)bi şey var, degişik bir kitap şiddetle tavsiye ederim.
|
nazlı / 23.04.2007 13:36:17 |
ben çok beğendaim daha çok ingiliz yazar koysaydınız keske konuları daha içerikli yazmanızı önerrim öz verisi daha iyi olur bende kendimin tasarladığı müthiş bi kitap yazıyorum sadece başımdan geçen olayları daha fazla abartarak yazıyorum siteniz çok hoşuma gitti inşallah daha çok size yazıcak ve alaştiricek kişi olur zaten istediğiniz bu değilmi sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum bana yer ayırdığınız için teşşekkür ederim
|
HACER / 23.04.2007 13:29:29 |
DAHA KISA YAZILA BİLİRDİ COK UZUN OLMUŞ AMA BEĞENDİM
|
nemesis / 16.02.2007 19:49:07 |
Albert Camus çok iyi yazıyor.Yabancı'yı şiddetle tavsiye ediyorum
|
yaman / 10.10.2006 02:35:05 |
ilk fırsatta okuyacağım
|
nehir / 11.08.2006 19:01:12 |
akıcı,sürükleyici,yaşamın ta içinden.Albert CAMUS okumak bir keyif.Tüm romanları mutlaka okunmalı.
|
Emrah / 15.07.2006 01:38:33 |
Denecek bütün kelimeleri cümleleri Albert CAMUS kullanmış bize diyecek bir şey düşmez...
|
Ahmet / 5.05.2006 23:23:05 |
valla ne söylesem az kalır kısaca süper :)
|
Servet Sapmaz / 28.02.2006 15:51:23 |
yabancı ve sadece yine yabancı..okumayanlar okusun..eğer hayatları değişmesse kaldırıp atsınlar..
|
serkan / 25.02.2006 23:31:19 |
Yabancı adlı eseri çok etkilemişti beni... Sanki dünyanın derinliklerinden gelen ve şimdiye kadar hiç gün yüzü görmemiş düşünceleri ifade ediyor gibiydi... Kitabı bitirdiğimde farkında olmadan elimden fırlatıp atmıştım garip bir irkilmeyle... Belki de ben kendimi kaptırdım... Bir solukta, ara vermeden okunmasını tavsiye ederim... Şöyle akşam saat sekizde falan başlayıp 10-12 gibi bitirin ki düşeceğiniz dehşetin! tadını çıkarın...:)
|
tubacıkcık / 3.02.2006 15:22:33 |
yabancıyı okudum geçenlerde. ne demeli:etkileyici.eğer romanda fikir görmek severseniz,kısacık kitabın bittikten sonraki etkisine bakın. basit anlatım ve yoğun etki.o kadar karamsar bir kitap değil bence. umut veren tarafı,hayata dqir,görmek lazım.
|
|
|
|