|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Artık doğru bildiğim şeyleri yapmak yönünde karar almakta zorlanıyordum. Yaşadığım büyük acılar, aşağılanmışcasına kenara itilmiş olma hissi beni kararlarını da, tasarruflarını da etkileme imkanına sahip olmadığım bu görünmez gücün gazabından korunma ihtiyacı yaratmaktaydı. Artık düşebileceğim kadar derinlere düşmüştüm ve çıkar bir yol da gözükmüyordu. Bu çaresizlik hissi, bu iğfal edilmişlik duygusu bana kendi doğrularımı bir yana bırakıp geçerli olan neyse onu şiar edinerek bu girdaptan kurtulmayı telkin ediyordu.
Açıkcası politik davranmak zorundaydım; kanunların emrettiğini, kitaplarda yazılı olanı, nutuklarda ve köşe yazılarında sözü edileni yapmakla bankanın en kötü memurlarının dahi gerisindeki bir çizgiye sürülmüş, beş parasız ve çaresizdim.
Kanunen, ilmen, ahlaken doğru olan şey bu işyerinde politik anlamda doğru olmuyordu işte...
Sahte faturalarla yüz binlerce doları zimmetine geçiren o bey ile henüz üç yıl önce alınmış makam taşıtını beğenmeyip sahte bir komisyon raporuyla kendisine yeni bir makam taşıtı satın alan diğer bey
çoktan basamaklarda kaybolup gitmişler ve muhtemelen de bunları unutmuş, keyif ve sefa içinde yaşıyorlardı.
Bunlar karşısında kanunlardan emredilen direnişi
göstermeye kalkışan ben ise ucu bucağı belli
olmayan bir dehlize yuvarlanmış, bana ne
olduğunu ve buradan nasıl kurtulabileceğimi
anlamaya çalışıyordum. Kariyerimi, sağlığımı,
yaşama sevincimi ve "ülkeye hizmet" inancımı
kaybetmekte olduğum bu iflas yörüngesinde
her geçen gün daha da kötüye gidiyordum.
İşte tam bu dibe vurma anında zihnimde çakan bir şimşekle tüm düzenekler aydınlandı, perdeler kaltı, neyin neden olduğuna dair sırlar ortaya dökülüverdi aniden... Başıma gelen herşeyin tek bir amacı vardı: bana korkuyu yaşatmak!
Kamu yönetimimizin temel sistem ürünleri olan gizli sicil, makamın takdir yetkisi ve düşük maaş gibi mekanizmaların bileşik etkisi tek kelimeyle "korku" olarak adlandırılabilirdi. Bu korku memurları adeta idare tarafından esir alınıp prangalara vurulmuşcasına korkutup sindiriyor, onların düşünce ve hareketlerini ciddi boyutlarda kısıtlayan bir etki yapıyordu.
Ben korkmakta haklıydım, benim yerimde olup aklı başında olan herkes de bunu yapar ve korkardı. Zihnimde şu ses yankılanıyordu...
"Hiç bir şey doğrudan denemek kadar öğretici olamaz!"
Ben de bizzat deneyerek idarenin ne kadar korkutucu olabileceğini görmüştüm.
İdarenin memurlar üzerinde böylesine geniş yetkilere sahip olması ve bunun uzantısı olarak da korku verici tasarruflarda bulunabilme serbestliğini elinde bulundurması bir disiplin aracı, masum bir kurumsal düzen formülü gibi gösteriliyordu ama, bu mekanizmaların kötü niyetli kişilerin elinde ve tasarlanışlarındaki amaçların dışında kullanışmasının yarattığı sonuçlar gerçekten de ürkütücüydü. Kişisel kayıpları da şüphesiz dikkate almak ve gidermek gerekir ama, toplumsal kaybımızın bu aşamada çok daha önemli ve acil önlem gerektiren bir mahiyet arzettiği görülüyordu.
|
|
|