|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Kestirmeden sonuca varmak için,idari yapıda ne tür sebeplerin hangi sonuçları doğurduğuna baktığımda kalıpların işlevinin "tek tip" memurlar yetiştirmek olduğunu görüyordum.
Yarış atı olmaklığın ya da kartallık görevi üstlenmenin niceliğinden habersiz, içine kapanık bir toplulukta iş kimlikleri itibariyle sorun çıkartmadan iş gören dolap beygirleri veya kabararak ortalıkta dolaşan birer hindi olabilmenin faziletleri üzerine inşa edilmiş bu sahte hiyerarşi sayesinde rekabet tamamen devre dışı bırakılmaktadır. Zira rekabet gerçek başarıları ödüllendirecek, daha iyisini arayıp bulanı daha iyi bir konuma yükseltecektir. Oysa mal ve hizmet üretiminde kaliteyi yükseltecek, verimliliği arttıracak yenilikler peşinde koşan kaşif ruhlu insanlar bu sistemde kalıplara aykırı bulunarak dışlanmakta, sadece mevcut olanı aynen sürdürmeye ayarlı talimatları sorgulamaksızın yerine getirenler kadrolarda yer edinebilmektedir.
Bu kalıplarda insanlara sadece şekil değil, aynı zamanda unvan, statü, paye ve yükselme olanakları verildiğinden kalıplara uymanın ödüllendirici bir davranış olacağı fikri hemen herkes tarafından paylaşılır. Zaten aykırı davranışlarda bulunanlar gizli sicil, keyfi tayin, geciktirilen ya da verilmeyen terfi, hak edilmeyen disiplin cezaları gibi caydırıcı yöntemlerin de yardımıyla hizaya gelmeye davet edilirler. Bu şekilde idareye bağımlı kılınan kadrolar atacakları her adımda amirlerinin beklentilerini ön planda tutacak; yaptıkları işin teknik, mesleki, mali, hukuki ve kanuni gereklerini amirlerinin beklentileri pahasına geri plana iteceklerdir. Herkesin aynı şekilde davrandığı ve aksine davranışların şiddetle cezalandırıldığı bu ortam "tek tipleşme" için en elverişli eğitim alanı gibidir.
Tek-tipleşmenin hem insanların bireysel mutluluğu için, hem kamu kuruluşlarının kurumsal performansları için, hem de ülkemizin ekonomik ve beşeri kaynaklarının verimli kullanımı için ne büyük bir kayıp olduğunu ne yazık ki henüz kavrayabilmiş değiliz...
...nasıl oluyor da kendimizi doğamızda var olan keşfetme arzusu, araştırma tutkusu, olanla yetinmek yerine daha iyisini tasarlamanın yollarını arama isteği gibi doğal istek ve dürtülerden soyutlayarak bugünkü kamu yönetimi anlayışımızı yansıtan "tek tip" ve "tek düze" yapıya ayak uydurabiliyoruz?
Cevap çok basit: biz sadece kalıplara uygun davranmaya çalışıyoruz. Bir sonraki aşamanın ne olacağını bilemediğimiz ve gelişme, ustalaşma, yükselme sandığımız bu sürecin her aşamasında o aşamaya özgü yeni kalıplar çıkıyor karşımıza...
Biz hevesle onların şeklini alıp muteber ve başarılı bir memur olmaya çalışırken, hiç farkında olmadan iş kimliğimiz itibariyle yarış atı olma dürtülerimizi bastırarak uysal bir dolap beygiri rolünü benimsemiş oluyoruz...
Yükselmek adına kendi doğamızdan uzaklaşmamıza sebep olan bu kalıplara girme oyununu heves ve içtenlikle benimsediğimizde biz artık biz olmaktan hızla uzaklaşıp bürokratik bir robota dönüşmeye başlıyoruz...
Tüm bunlar, küçük yaşlardan beri edinegeldiğimiz kısıtlayıcı nitelikteki düşünce ve davranış kalıplarının iş dünyasına taşınarak yeniden kurgulanmış, gelişkin türleri sayesinde mümkün olabiliyor.
Sonuçta üretkenlik, verimlilik, karlılık, akılcılık, faydacılık gibi tüm kavramların geri plana itilerek kalıplara uymanın yegane amaç haline geldiği bu mesleki yaşam ortamı bizleri "yaşamıyor gibi yaşamak" noktasına kadar götürüyor...
|
|
|