|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Çünkü insanın yaşadığını hissetmesi için
yaptığı işi anlamlı bulması gerekir.
Nasıl ki göçmen kuşların doğasında kilometrelerce uzaklara kanat çırpıp göç etmek güdüsü varsa, nasıl ki alabalıklar benzer güdüleriyle şelalelerden yukarıya yüzüp akarsuların kaynaklarına yakın yerlere
yumurtalarını bırakıyorlarsa, insanların da doğasında araştırıp keşfetmek, mevcut olanı
geliştirip daha iyisini yapmak, gereksinimlere daha iyi yanıt verecek gereç ve yöntemler icat etmek yoluyla insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmak güdüsü vardır.
Bu güdülerinize kulak verip mesleki bilgilerinizi, aklınızı ve sezilerinizi kullanarak yeni bir şeyler geliştirmek yönünde çaba harcayamıyorsanız; işyerinizde size bütün bu hisleri, istekleri ve doğal dürtüleri bir kenara bırakarak
sadece yukarıdan gelen talimatları uygulayarak rutin işleri rutin bir biçimde yapmak görevi
verilmekteyse, içinizdeki yaşama sevincinin ve anlamlı bir hayat yaşıyor olma duygusunun yavaş yavaş
kaybolması kaçınılmazdır.
Yeni bir şeyler yaparak ya da tasarlayarak işinize, mesleğinize, kurumunuza ve dolaylı olarak ülkenize katkıda bulunmaya yönelik girişimlerinizin desteklenmek yerine garipsendiğini, hazırladığınız projelerin hiç bir olumlu ya da olumsuz tepki almaksızın arşiv dosyalarının sessizliğinde kaybolduğunu gördükçe, sizde de bu heves zamanla kaybolacaktır zaten.
3-5 yıllık bu "kuruma adaptasyon" sürecinin sonunda içinizde duyduğunuz yenilik arzuları, gelişme arayışları gibi duyguların sizi yanlış yöne sürüklediğini, o dürtülerle hareket ettiğiniz sürece otoriteyle çelişme, hatta çatışma noktasına varma riskinin söz konusu olduğunu deneme yanılma yoluyla öğrenerek bu hislerinizi baskı altına alıp herkes gibi idareye tabi uysal bir memur kimliğine bürünme aşamasına gelmiş olursunuz. Tabi ki o hislerinizle birlikte üretkenlik, verimlilik, karlılık, akılcılık, faydacılık gibi tüm kavramlar da geri plana itilmiş olacaktır.
Zarar görmeden, itilip kakılmadan yükselebilme olanaklarına sahip olabilmek adına kurumun kalıplarına uymanın yegane amaç haline geldiği bu mesleki yaşam ortamında içtenlikle benimseyip sahiplendiğiniz ya da kendinizden bir şeyler kattığınız, size ait hemen hiç bir şey bulunmadığından, iş yaşamınız tıpkı başkaları gibi olmak ve herkes ne yapıyorsa onu yapmak doğrultusunda şekillenecek ve sonuçta "başkalarının beklentilerine göre yaşamak" ya da "yaşamıyor gibi yaşamak" noktasında dengeye ulaşarak sizi bütünüyle idareye tabi kılacaktır.
Çocukluk hayallerinizde, gençlik rüyalarınızda en değerli hazineniz olan "olasılıklara sınır koymamak" ya da "sınırları olmayan bir alemde planlar yapmak" olarak tanımlayabileceğimiz zihinsel yeteneğiniz bu kurumsal adaptasyon sürecince törpülenip yok edilmiş olacaktır.
|
|
|