HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Kendimizi aşamamamızın yegane sebebinin ise bizzat bizim kendimiz olduğunu fark edemiyoruz...



Edindiğimiz yapay ve gerçek dışı korkular nedeniyle kendi kendimizi alıkoymaya, engellemeye ve belirlenen sınırlar içinde tutmaya çalışırken bir anlamda kendimizi inkar edip bir başkası gibi davranmaya başladığımızı, kendi tercih ve isteklerimizin yerine idarecilerin beklentilerini koyduğumuzu bu hengame içerisinde gözden kaçırıyor ve kendi kendimizi engellerken aslında bizi engelleyen şeyin bu iş ortamı olduğunu, bu ortamda ayakta kalabilmek için ne gerekiyorsa onu yapmakta olduğumuzu düşünüyoruz... Zira korkularımız bizi kendi özgüvenimizden yoksun bıraktığından özgüvenimizin yerini kurumsal gerçeklere güven alıyor. Bir başka deyişle kendimize güvenimiz tamamen kaybolduğundan yaptıklarımızın sorumluluğunu üstlenmekten korkuyor, sorumluluğu başkalarına bırakmak için inisiyatifi de başkalarına terk ediyoruz. Bu süreçte amirlerin söylediklerinin kendi fikir ve düşüncelerimizden daha güvenilir, daha doğru ve gerçek olduğuna inandığımız için iş alanının tüm cephelerinde kendimizi geri plana çekip tamamen başkalarına tabi hale geliyoruz. Böyle bir ilişkiler düzeninde alt kadroların amirlere sormadan en basit işe dahi kalkışamadıklarını, yangından mal kurtarmak için dahi usulüne uygun bir talimatın kendilerine ulaşmasını beklediklerini bilmeyen yoktur herhalde... İnsanları kapasitelerinin çok altındaki bir seviyede, mevcut yeteneklerini asla kullanmak ve geliştirmek gayreti göstermeden, tamamen idarecilerin talimatlarına bağlı bir iş kimliği edinmelerini sağlayan korkunun kısıtlayıcı, daraltıp eksiltici etkisi nedeniyle kamu sektöründe insan kaynaklarının verimli kullanımını önleyen en önemli faktör olduğunu bu şekilde görüyoruz.

Batı ülkelerinde ve özel sektörde tanık olduğumuz üstün çalışma koşullarının başında insanları geliştirici, coşturucu, yaratıcılığa ve yeteneklerin kullanıp geliştirmeye teşvik edici bir faktör olarak "yapay korkulardan azatlık", yani işle ilgili konularda sınırsız denebilecek bir özgürlük ortamının geldiğini bu sayede anlıyoruz. Görüyoruz ki kölelik ya da esaret, aşağılayıcı bir tabir olarak değil de, kültürümüzün ona atfettiği olumsuz anlamdan soyutlanarak, sadece bir iş kimliği olarak düşünüldüğünde nasıl da yaratıcılığı önleyen, insanların kendi doğal hisleri, sezileri ve içsel yetenekleriyle bağlantılarını koparıp onların yalın bir düzenin edilgen, uyumlu ve pasif elemanları haline getirilmelerini sağlayan bir mekanizmaya dönüşebildiği gerçeği daima gözlerden kaçıyor.Korkular insanları kendileri gibi davranmaktan ve böylelikle kendi içsel hazinelerini kullanarak yaratıcı olmalarını önlüyor.



İçinden gelen sesleri tamamen bastırıp tüm benliğini yukarıdan gelen taleplere odakladığında insan kendi doğal sezgilerini, reflekslerini, duygularını, zevk ve kişisel tercihlerini bu odaklanmaya birer engel olarak görür ve onları bastırıp geri plana iter. Sonunda kendi kendisinden uzaklaşır, içinde kendisinin yer almadığı, mekanik bir iş hayatının parçası haline gelir. Bu şekilde iş kimliği olarak idareye adanmanın asıl bedelinin kişisel zevk ve tercihler değil, özgürlük olduğunu; özgürlükle birlikte yaratıcılığa, yenilik arayışına, daha güzelini arayıp bulma tutkusuna da kalıcı bir biçimde veda edildiğini bunca kayba rağmen henüz tam olarak kavrayabilmiş değiliz ne yazık ki...

Geri - 159 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur