|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
O an benliğimde duyduğum özgüvenin boyutlarını kamudaki görevimde yıllardan beri süren çabalarıma rağmen erişemiş olduğumu fark etmiştim. Açıkçası kamudaki kalıplar bizi hiçbirşeye muktedir olmayan, daima büyüklerinin sözünü dinlemesi gereken, aciz ve güçsüz insanlar yerine koyuyordu. Oysa gerçek Kemalizm böyle değildi; bizlere açıkça Cumhuriyeti, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü korumak gibi yüksek görevler ve ağır sorumluluklar veriyordu.
Anlıyordum ki 1930'ların eğitim seviyesi ve bilinç düzeyi ile gerçek Kemalizmin ne kadarı ve ne ölçüde anlaşılabilmiş ise, o yıllarda herkes o kadarına kapılanmış, o kadarını benimseyip onu değiştirmeksizin öylece korumaya şartlandırmıştı kendisini... Kimisi onu din düşmanlığına varan bir tür laiklik taraftarlığı, kimisi de bireyin devlet için feda edildiği totaliter rejimleri andıran, buyurgan bir tür devletçilik manzumesi olarak görüyordu. Değerini Arap ülkelerinin bugün içinde bulundukları duruma baktıkça yeni yeni anlamaya başladığımız bu parıltılı mirasın o günlerdeki aklımızla kavrayabildiğimiz ve kendimizden de birşeyler katarak zihnimizde canlandırdığımız, neredeyse gerçeküstü mahiyetteki sığ portresine takılıp kalmıştık yıllar önce...
O gerçeküstü gibi algıladığımız kurtuluşumuzun nasıl gerçekleşebildiğini araştırıp anlamak yerine onu bağnazca yüceltmeye koyulduk... Yüceltirken de bu yanılgı dolu algılayışımızdaki eksiklikleri, çarpıklıkları ve aykırılıkları göremedik; aksine o yanılgı dolu algılayışın kusursuz olduğuna inandık ve onu bizi kurtaracak yegane sistem olarak benimseyip sahiplendik. Bu yüzden, zaman içinde tanık olduğumuz aksaklıklara reğmen, onun eksiklerini ve kusurlarını uzun süre görmezden geldik...
Bu görmezliği fark eden birileri de, işte tam o noktada harekete geçip masalımızın konusu olan komployu sahneye koyarak tüm kartalları devre dışı bıraktılar ve kamu yönetimindeki hiyerarşik piramidin üst basamaklarında kendilerini Yunan Mitolojisindeki Tanrılar kadar kudretli ve muktedir hissedecekleri, dışa kapalı bir dünya kurdular...
Her şey onların denetiminde olduğu sürece, bu saltanatları daha uzun yıllar devam edecekti. Yönetimin üst kadroları kendi çıkarları ile ilgili konularda amansız birer "kartal" olan bu insanların elinde olduğu sürece, alt kadroları daima "hindi" iş kimliği ile sınırlandırılması yoluyla kendilerine kamuda olan biteni denetleme imkanı sağlayacak kanun ve yönetmelikleri çıkarıp çarklarını döndürmeleri de pek zor değildi.
Kısacası bugün yaşadığımız sorunların çok büyük bir kısmı Kemalizmin aslından, özünden, ruhundan ve içeriğinden fersah fersah uzakta, neredeyse çarpık bir görüntüsünün yıllar önce Kemalizm diye baştacı edilmesinden kaynaklanıyordu.
Sultanlık müessesesi yıkılmış ve yıllardır çektiği acılar, uğradığı haksızlıklar ve maruz kaldığı kalleşliklerden sonra, onu binlerce kez hak etmiş bulunan Türk halkına altın bir tepsi içerisinde sunulmuştu özgürlük...
Ancak Mustafa Kemal'in yarım bıraktığı devinimi tamamlamak görevini üstlenen kadrolar, belki o yüksek görevi tam manasıyla kavrayamadıkla-rından, belki de görev ve yetkilerini kötüye kullanıp kendilerine çıkar sağlamaya meyletmiş olduklarından, bu emanete ihanet ettiler. Milletin henüz yeni yeni tanışmakta olduğu ve mahiyetini tam olarak bilemediği özgürlüğü onlardan gizleyip onlara yıllardır aşina oldukları saltanat sultanlık müessesinin kurumları ve yöntemleriyle hükmetmeyi istediler... Masalımızı başında sözü edilen senaryodaki gibi, kartal yuvalarının dağıtılması ve oralara hindi yumurtaları yerleştirilmesi operasyonu başarıyla tamamlanmış ve onların planlarını bozacak kartalların ortaya çıkması, en azından uzunca bir süre için engellenmişti...
Her birisi sevinç ve heyecan içinde ayrı bir yoldan tarihin
henüz sıcak sayfalarına uzandı ve her biri, Mustafa Kemal
Atatürk'ün yere çalıp bin parçaya böldüğü sultanlık
müessesinin parçalarından birer parça kapıp görevleri
başına geri döndüler. Önce mahiyetindeki memurlara ve
mesai arkadaşlarına bu parçaları gösterip onları korku ve
tehtidle dize getirdiler, sonra da hükümranlıklarını ilan edip
her birisi bulundukları devlet kademesinde ayrı birer "sultancık" olarak Cumhuriyet görünümlü bir saltanatın keyfini sürmeye koyuldular...
|
|
|