|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Yukarıda tarif etmeye çalıştığım kurumsal düzeydeki yapısal değişiklik ile bireysel özgürleştirme sürecinden hangisi daha önemlidir bilemiyorum ama, sanırım bizi Milenyumla buluşturacak, hatta çağdaş uygarlık düzeyinin dahi üzerine çıkaracak mandalın iki yakasını bu ikisi oluşturuyor...
Ortada onları bir arada tutan yay ise bütünüyle insan... Bedeni ve ruhuyla, tüm doğal yetenekleri, sezileri, becerileri, düşleri, arzuları, hayalleri, yanılgıları, saplantıları, iyi ve kötü tüm huyları ile insan... işte Milenyumun Mandalı o insanın kendisine çekip bir arada tutacağı kurumsal yenilenme ve bireysel gelişim süreçlerinden oluşuyor...
Milenyumun Mandalını oluşturacak o iki sağlam parça,
kısıtlamalardan arınmış, tamamiyle doğal yetenek ve
sezilerinin hakimi olan, yani asıl söylemek istediğimiz
yönüyle ifade etmek gerekirse yönetsel ve kurumsal
kalıplardan azad edilmiş, ruhsal ve zihinsel manada
özgür kılınmış insanla buluştuğunda bütün düğümlerin
çözüleceği, bütün sorunların giderileceği ve bütün
yoklukların sona ereceği bir "mükemmele erişim"
süreci başlayacaktır.
O özgürlük konumuna yeniden yükselecek olan insan, doğadaki tüm diğer canlılar gibi kendisine en uygun yolu bulmasında ona şaşmaz bir yardımcı olarak hizmet edecek iç kaynaklarına erişmiş olacaktır. Orası yaratıcı düşüncenin, hayal gücünün ve keşif tutkusunun canlanıp harekete geçtiği bölgedir...
Her insan doğuştan itibaren o bölgeye, yani kendi iç kaynaklarına ulaşma yeteneğine sahiptir zaten. Ancak eğitim, meslek sahibi olma, kurumsal yapıya ayak uydurma, idari mekanizmaların beklentilerine cevap verme gibi süreçlerde bu iç bağlantılar yitirilerek yerlerine bizleri bulunduğumuz iş ortamında muteber birer eleman olarak algılanmamızı sağlayacak bazı kalıplar konulmaktadır. Tüm düşünce ve davranışlarımızı biçimlendiren bu tür dış kalıplardan uzaklaşmak ya da onlara aykırı bir düşünce ya da davranış içine girmek muteber eleman statüsünü yitirmek anlamına geleceğinden tüm iç sesler bastırılmakta ve tüm dikkat dışarıdan gelecek emir, uyarı ve talimatlara verilmektedir. Bu uyum sürecinde tanık olunan ve asıl gücün kimlerde olduğunu bariz bir biçimde yansıtan bazı somut örneklerin de göz açıcı etkisiyle genç insanlar isyankar bir memur damgası yememek, çok bilmişlik etmemek, üzerine vazife olmayan işlere karışmamak,tek başına vatanı kurtaran şaban rolüne heveslenmemek, dürüstlük edip 9 köyden kovulmamak gibi saiklerle belirgin bir tercih yapmaya zorlanırlar ve kendilerine durmadan daha iyisinin, daha güzelinin, daha doğrusunun, daha anlamlısının ve daha yücesinin yolunu gösteren iç seslerini bastırırlar. Bu seslerin bir süre sonra duyulmaz olması, o iç kaynaklara uzanan yolun da sonsuza kadar kapanması demektir.
İşte bu yüzden öncelikle kalıpların ortadan kaldırılması, sonra da o kalıpların yarattığı kısıtlamaların giderilerek insanların ruhsal ve zihinsel anlamda özgürleştirilmesi gerekmektedir.
Ancak bu sayede insanlar Fatih'e gemileri karadan yürütme ilhamını veren yaratıcı düşüncenin iç kaynaklarına yeniden ulaşabileceklerdir.
|
|
|