|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
B i r i n c i B ö l ü m :
Bir Hareket Noktası Olarak Milenyum
Webisot: 1 / GİRİŞ
Kendimi kafesinde sinirli hareketlerle hiç durmadan ileri geri dolanan bir kaplan gibi hissediyorum... Bu zamanda, bu koşullar altında bundan çok farklı bir konumda olmam gerektiği düşüncesi beynimi kemiriyor; fakat benin tam olarak neyin rahatsız ettiğini, yanlış ve aykırı olan şeyin ne olduğunu bilemiyorum...
Ne yapmaya, nereye gitmeye, neyle oyalanıp hoşça vakit geçirmeye kalksam aklım benimle gelmek yerine "Dur bir Dakika... şu anda yapman gereken gerçekten bu mu?" dercesine diğer olasılıklarda takılıp kalıyor...
Daniel Quinn'in "İsmail" adlı romanından alınan şu satırlar benim halimi yansıtıyor adeta...
"Hayvanların tamamen hapsedildiği bu tür yerlerde onlar vahşi doğadaki kuzenlerinden her zaman daha düşüncelidirler.Bunun nedeni içlerinde en sığ olanın bile bu hayat tarzında çok yanlış bir şeyin olduğunu sezmeden edememesidir. Dah düşüncelidirler derken muhakeme gücüne sahip olduklarını kastetmiyorum. Fakat yine de kafesinde çılgınca gezinen kaplan bir insanın kesinlikle bir düşünce olarak tanımlayacağı bir şeyle meşguldür. Ve bu düşünce bir sorudur: Neden? neden, neden, neden, neden, neden?
Kaplan kafesinin parmaklıkları arkasında sonu hiç gelmeyen yolunu yürürken her saat, her gün, her yıl bu soruyu kendisine sorar. Soruyu analiz edip üzerinde durarak ayrıntılara inemez. Eğer bir şekilde 'ne neden?' diye sorabilseydin, sana yanıt veremezdi. Buna karşın bu soru, beyninde söndürülemez bir alev gibi, iç dağlayan bir acı vererek yanar ve bu durum hayvanat bahçesi bakıcılarının 'geri dönüşü olmayan biçimde yaşamı inkar etme' olarak tanımladıkları nihai uyuşukluk haline girinceye kadar da yok olmaz. Ve tabii ki bu sorgulama, hiçbir kaplanın doğal ortamında yaptığı bir şey değildir."
İşte ben de böyle içimi kemiren bir terslik hissi ile alt üst olmuş durumdayım. Neyin ters olduğu konusunda mesleğim, işim, mali durumum, eşim ve çocuklarım, akrabalarım ile ilgili pek çok ayrıntı geçiyor aklımdan; ama çektiğim acıya bakarak bu saydıklarımın tamamındaki sorunları gidermiş olsam bile huzura eremeyeğimi, zira tüm bunların çok yüzeyde kaldığını; esas yüzleşmem gereken şeyin çok daha derinlerde bulunduğunu sezmekteyim... Adeta tek gidiş biletiyle yanlışlıkla çılgınca bir yere, örneğin Sahra Çölünde yaşayan bir Arap Kabilesinin yanına gidivermişim de bu delice yolculuğu geriye çevirmek için çareler arıyorum sanki... Bedenim her gün yiyecek ve su peşinde koşarak hayatta kalma mücadelesi verirken zihnim ve ruhum bu koşuşturmadan habersizmişcesine içine kapanmış, sahip olmadığım o geriye dönüş imkanını bizzat yaratmak üzere benim kontrolümün dışında kalan derin bir faaliyet içinde gibi... "Bana neler aykırı geliyor" sorusunun akla gelen ilk cevaplarını parça bölük de olsa anlatmaya çalışmak galiba yapılabileceklerin en iyisi olacak... Belki de bu şekilde beni neyin huzura kavuşturabileceğini de biraz olsun tanımlayabilir ve onu elde etmenin yollarını aramaya koyulabilirim. İlk olarak içinde bulunduğumuz yeni Milenyumun gerektirdiği ölçüde kalkınmış, gelişmiş ve yeterince yüksek standartlara erişmiş bir yaşam düzeyine sahip olmadığımız için hayıflandığımı anlatmalıyım sanırım. Bu yüzyılda bu halde olmamalıydık diye içim içimi kemirip duruyor... Beni harekete geçiren şeylerin başında Milenyum geliyor.
|
|
|