|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
B i r i n c i B ö l ü m :
İkinci Hareket Noktası:Van GOGH
|
Vincent Van Gogh, kusurlarına rağmen farklılık yaratan, yeni bir üslup geliştiren kişilerin başarıya ulaşacaklarını, ancak kendilerinin bu farklılığın anlaşılıp takdir edildiği günleri göremeyebileceklerini yaşamı ve sanatıyla ortaya koymuştur. |
Vincent Van GOGH resimde şüphesiz yeni bir tarz ve üslup yaratan büyük bir ustadır. Tablolarındaki istisnai renkler kadar tek tek sayılabilecek denli belirgin fırça darbeleri de o güne kadar bilinen sınırların ötesindeki uygulamalar olarak kendisine ün kazandırmıştır.
Onun özgün stilini ilk kez gerçek tablolarında gördüğümde Van Gogh'un bende yarattığı etki ise son derece cesaret verici olmuştur... Mükemmelin değil, basit fakat özgün ve yeni olanın peşinde olmak gerektiği yönündeki yepyeni bir fikir ilk kez onun eserlerinden oluşan Müzeyi gezerken bir şimşek çakması gibi, aniden belirdi zihnimde.
|
Tarih 12 Mart 2000...
Amsterdam'da Van Gogh Müzesini gezerken sanatçının yaşamından ve eserlerinden müthiş derecede etkileniyorum. 0 eserlerde fısıltıyla bana seslenen birşeyler var adeta...
Ancak kısa süre içinde coşku ve hayranlığım duruluyor ve ben olumsuz hislere sürükleniyorum. Sebebi ise tabloların bulunduğu kata çıkıldığında kaçınılmaz olarak tam karşınıza denk gelen ilk tablo, sanatçının kendi portresi... Daha önce pek çok fotoğrafını gördüğüm ve diğer ziyaretçilerle birlikte, hayranlık ve beğeniyle izlemeye koyulduğum bu ilk tabloda farkettiğim bir resim hatası yüzünden hayal kırıklığına uğruyorum.
|
Bu tablosunda kendisini resim yaparken resmeden üstad Gogh, yıllardır aşinası olduğu paletini boyarken bir perspektif hatası yapmış gibi geldi bana... Tablodaki adamın elinde duran bir paletin resmini yapmamış da, resimdeki adamın kendisine uzattığı palete resmin bu tarafından boyalarını yerleştirmiş adeta... Belki de boyalarını binlerce kez kullandığı o palete kendi stiliyle serpiştirmek konusundaki en derin alışkanlığının kurbanı olarak, onu tablodaki kendi suretinin elindeki paletin uzaktan görüneceği şekliyle resmetmek yerine, ona bizzat elinde tuttuğu kendi paleti gibi davranmış... Bir başka deyişe üzerinde boyalar bulunan bir palet resmi yaparken resmi unutup palet bizzat önünde duruyormuşçasına yerleştirmiş boyaları... Bu yüzden de paletin üzerindeki boyaları 30-40 derece eğimli bir yüzeyi karşıdan resmeder gibi -uzaktan yakma bir silsile içerisinde form ve renk değişimine uğratarak değil, doğrudan doğruya kendi paletine koyar gibi yerleştirmiş tabloya... Dolayısıyla paletin üzerindeki boyalar o tabloda resmedilen adam tarafından, yani resmin içinden konulmuş gibi değil, tam tersine resmi yapan kişinin eliyle resmin bu tarafından konulmuş gibi duruyor. Böylelikle resmin tamamında kenarlardan ortaya doğru daralan perspektif, paletin sınırları içindeki bölgede bozuluyor ve paletteki boyalar aşağıda solda temsil edilen şekilde perspektif içinden değil, sağdaki gibi tam tepeden gözüküyor.
Palete dikkatlice baktığınızda uzaktaki bir tarlaya yerden ya da küçük bir tepeden 25-30 derecelik bir açıyla bakarkenki gibi değil, o tarlaya tam gökyüzünden 90 derecelik bir açıyla bakarkenkini andıran bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz. (Bu gerçekten de böyle olmayabilir; resim otoriteleri farklı düşünebilirler, ben hatayı değil, hata sandığım şeyin beni götürdüğü yeri anlatmak için bunları yazıyorum.)
Fransa'da yaptığı bir başka köprü resminde de benzer bir perspektif hatası yakaladığımda Van Gogh Ustayı biraz kusurlu bulmuş ve ona olan hayranlığımın düzeyini gözden geçirmem gerektiği fikrine kapılmış olsam da, daha müzeden çıktığım anda bu kusurlar benim için inanılmaz ölçüde değerli birer mesaja dönüşüyor: "Bak oğlum!" diyor Van Gogh Usta, "gördüğün gibi önemli olan mükemmellik değil... Formda ve renkte mükemmel olmak zorunda değilsin... Yapılabilmiş olanlardan oluşan güncel üretim alanına bir yenilik getirebiliyor; içinde hissettiğin o farklı kavrayışı kendine özgü yorumunla ortaya koyabiliyorsan, bil ki gerçekten önemli bir şeyler yapıyorsun."
İşte ikinci hareket noktam bu benim: içimde hissettiğim bambaşka bir dünyanın ışıklarını olduğu gibi aktarmayı denemek istiyorum. Nasıl ki, Fransız Naturalist yazarlar Guy de Maupsant ve Emile Zola, Van Gogh Ustanın kendi deyişiyle, "hayatı bizim onu hissettiğimiz şekliyle" resmetmişlerse, ben de bugünkü uygarlığımızın odak noktasını oluşturan kamu yönetimi anlayışımızın temel yönlerini bizzat hissettiğim şekliyle resmedip karşınıza koymak istiyorum.
Yüksek müsaadelerinizle efendim.
|
|
|