|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Düğümlenme Bölümü
İçinde bulunduğum ruh halini bundan daha iyi tanımlayabilecek başkaca söz bulmam mümkün olamazdı. 40 yaşıma gelmiştim ve kendimi geliştirmek adına sayısız kurslara katılıp, dergilere abone olup kitaplar devirmiş ve edindiğim deneyimle hiçbir çekingenlik duymadan gösterebildiğim her hüneri göstermiş, yine de sıradan bir banka memuru olmanın bir adım ötesine geçememiştim.
Hani enerji konuları etrafında geliştirmeye çalıştığım bankacılık projeleri de, Libya'daki ilk özel bankanın kurucu ortağı olmamız yönünde heyecanla sarf ettiğim çabaları da kolaylıkla bir kenara koyabilirdim. 6 ay süreyle üzerinde ciddiyetle çalıştığımız bu işin sonunda "Libya'daki Rejimin Güvenirliliği" etrafındaki kuşkularla rafa kaldırılması çok da önemli değildi.
Bana teselli mükafatı gibi gelen Hollanda'daki 3 yıllık yurtdışı görevimde rüzgardan ve denizdeki dalgalardan elektrik elde etmeyi, ineklere müzik dinleterek onlardan daha lezzetli ve bol süt almayı, seralara dev lambalar kurup yapay ışıkla çiçek ve sebze yetiştirmeyi ve belki de en önemlisi, denize bent çekip binlerce kilometrelik kanallarla boşalttıkları sular sayesinde deniz seviyesinin altındaki toprakları tarım ve yerleşim alanı olarak geri kazanmayı akıl edebilen bu farklı insanların deniz seviyesinin ortalama 4-5 metre altındaki ülkesinde aldığım notlar ve çektiğim fotoğrafları kullanarak açtığım sergilerin idarenin hiç ama hiç ilgisini çekmemesine de bir diyeceğim yoktu; sergiler binlerce ziyaretçi çekerek amacına ulaşmıştı zaten…
"Belki buna birilerinin aklı yatar da her zamankinden farklı ve getirisi yüzlerce kat büyük bir işe girebiliriz" şeklindeki hiç bitmeyen ümidimle 1996'da İstanbul'daki Habitat-II Konferansından Türk Özel Sektörünün ticari anlamda nasıl yararlanabileceğini konu alan ilk kitabımın banka tarafından basılması için 6 ay bekleyip son anda bunu bir özel yayınevine hediye ederek dosyalarda çürümek yerine hiç değilse basılmasını sağladığıma da üzülmedim. Çünkü o da netice itibariyle bir "kitap" olarak benim adımla yayınlanmıştı ve sonradan pek çok örneği görülecek dış ticarette "kavramsal ürünler" önerim bunun anlaşılıp uygulanmaya başlayacağı 2000'li yıllardan çok önce Türk iş çevrelerine iletilmişti. Sıradan bir tabak, bardak, kravat ya da halıyı önemli bir şahsiyet, önemli bir kuruluş ya da uluslar arası bir olayla irtibatlandıracak küçük değişiklikler yaparak piyasa değerinin çok üzerindeki fiyatlarla satabilmenin mümkün olduğunu anlatmaya çalıştığım bu kitapta yer alan
"Habitat-II İstanbul Hatırası" yazılı Türk Halıları üretilip konferans mekanında satılması yönündeki önerimi tatbik ederek piyasa rayici milyon TL olan seccade ebatlı halıları üzerlerine "b" harfi ters yöne bakmak üzere "HABITAT" yazdıran ve tamamını 10 milyon TL'den bir kaç gün içinde satıp bitiren İstanbul Akmerkez'deki bir halıcının iki satırlık teşekkür mektubu bana fazlasıyla yetmişti.
Sonraki yıllarda piyasaya çıkan Fransa'daki Dünya Futbol Kupası amblemli tişörtler, Pokemon resimli çocuk giysileri ya da Porche amblemli gözlükler gibi yüzlerce örneğinden sonra, "sıradan tüketim mallarına kavramsal boyut kazandırarak satma fikrine artık sıcak bakılacaktır" beklentisiyle emek verip hazırladığım, 1999'da Istanbul'da yapılacak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın devlet başkanları düzeyindeki Zirve Toplantısı ile ilgili 30 kadar hediyelik eşya örneğinin sadece tebesümle incelenip sonunda çöpe atılmasını bile, bir başka bahara ertelenen yeni bir rüya olarak unutmaya hazırdım.
|
|
|