HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Karşı karşıya bulunduğum şeyi tek kelime ile "otorite" olarak tanımlayabilirdim. Arkadaşlarım onun "itaat" dışında herhangi bir duruşa asla tahammülü olmadığını, daha fazla zarar görmemem için benden istenenleri aynen kabul edip uysallıkla boyun eğmem gerektiğini söyleseler de bu denli haksızlığı sineye çekip "peki öyle olsun" diyemezdim. Onunla mücadele etmem gerekiyordu. Onun bilimsel tanımını araştırmanın onu tanımak için uygun bir başlangıç olabileceğini düşünerek işe koyuldum.

Otorite



Anlamı...

Otorite sözcüğünün Latince kökeni olan "auctoritas" etkileyici konuşma yapabilme kapasitesi anlamına geliyordu ansiklopedilere göre... Ancak bu etkinin sıradan bir konuşmanın etkisinden daha büyük, bir emrin etkisinden ise daha küçük olduğu vurgulanıyordu.

Tarihçesi...



Roma hukukunda 4 ayrı tür auctoritas tanınmaktaydı ve bunların üçü sonuç doğuran konuşma yapma ya da beyanda bulunma yetkisini, yani son sözü söyleme hakkının onlara ait olduğunu simgeliyordu:





Bunlardan ilk üçü olan senatonun, imparatorun ve yed-i-eminin otoritesini temsil edenlerin yaptıkları resmi açıklamalar, konuşmacının şahsına ve makamına olan saygı nedeniyle hemen kabul edilirdi.



Dördüncü tür otorite ise en değerli mal varlıklarının, gayrı menkullerin, hayvanların ve kölelerin el değiştirmesini sağlayan satış otoriteleriydi.


Ortaya çıkışları MÖ V. yüzyıla kadar uzanan bu yetkililer, sözden ziyade, oldukça resmi bir prosedür içerisinde, belirli bir mal ya da varlık üzerindeki mülkiyet hakkının belirli kişiler için kamuoyu önünde sona erdirilmesini ve söz konusu hakkın bir başka kişi ya da grup için kamuoyu önünde yeniden tesis edilmesini sağlayarak bir tür noterlik hizmeti vermişlerdi. Burada o malın o kişiye ait olunduğuna dair belirgin bir garanti mekanizması da devrede olduğundan, satış işleminin özellikle alıcı bakımından güvenli ve kalıcı olması sağlanmaktaydı. Yani otoritenin somut bir işlevi vardı ve bu işlev ona saygınlık kazandırıyor, ayrıca ona bir şeyin hangi ölçülerde olması halinde yeterli kabul edileceği konusunda ölçüp biçerek karar beyan etme yetkisi veriyordu. Otorite türü günlük yaşam konularından uzaklaşıp siyasal gücü simgelemeye yaklaştıkça daha buyurgan bir karakter gösteriyordu.

Günümüzdeki Örnekleri


Müzikte, edebiyet ve sanatta, sporda ve devlet yönetiminde çok sayıda örneklerine tanık olduğumuz otoritenin güncel versiyonlarında buyurganlık unsuru biraz arka plana itilmiş gibiydi. Sözgelimi tütün otoriteleri inceledikleri ürünlerin aranan niteliklere uygun olup olmadığını karara bağlamakla ilgili bir tür ölçme ve değerlendirme işlevine sahiptiler.

İşlevleri itibariyle günümüzde iki tür otoriteden söz edilebiliyordu: otoriteyi bir icra gücü olarak kullananlar (siyasi liderler, ebeveynler, komutanlar vb) ve otoriteyi epistemik bir güç olarak kullanmak üzere bizzat kendileri otorite haline gelenler (teknik uzmanlar, akademisyenler, tıbbi mütehassıslar vb)... Otoriteyi elde ediş biçimleri ve otoritelerinin dayandığı güvenceler farklı olsa da, bunların ortak yanı Roma hukukundaki 4 otoritenin karakteristik özelliği olan işleve sahip olmalarıydı; yani sonuç doğuran konuşmalar yapabilmeleri ve bu konuşmalarıyla muhatap kitle üzerinde şüpheleri gidermek ve güven kazanmak yönünde güçlü bir etki doğurabilmeleriydi. ( Bir komutanın otomatik olarak ve tartışmasız bir biçimde itaat ile sonuçlanan konuşması otoritenin icra gücü olarak kullanılmasının, bir bilim adamının teknik bir konudaki tüm tartışmalara kesin olarak son verilmesiyle sonuçlanan açıklamalarını ise epistemik otoritenin tipik örnekleri olduğu söylenebiliyordu.) Uygulamada, yapılan konuşmanın sonuç doğurma özelliği çoğunlukla konuşmanın biçiminden ya da içeriğinden bağımsız olarak gelişiyordu. Bir komutanın emrinin ya da bir uzmanın açıklamalarının sonuç vermesi için zekice sözcüklere dökülmesi ya da akla uygun, anlaşılır bir bütünlük arz etmesi gerekmiyordu. (Hatta bir uzmanın yapacağı açıklamaların içereceği teknik terimlerle sıradan insanlar için belirli ölçüde anlaşılmaz olması, otoritenin daha güçlü bir şekilde algılanmasını dahi sağlayabiliyordu.) Benzer şekilde, her iki kategorideki otoriter konuşmaların etkileri de konuşmayı yapanın kişisel özelliklerinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktaydı. İşin en can alıcı noktası da işte tam burada gizliydi: söz konusu etkinin kaynağı konuşmacı ile dinleyiciler arasında var olan ya da algılanan veya kurumsal olarak atfedilen asimetriydi. Otorite daha yüksekte ve daha güçlü bir konumdayken birey ya da tüm diğerleri daha aşağıda ve göreceli olarak daha zayıf bir konuma sahiptiler.

Bu göreceli asimetri sayesinde bazı konuşmacılar dinleyicilerin sadece dikkatlerini değil, aynı zamanda güvenlerini, saygılarını ve inançlarını da kazanabilirler; en azından dinleyicilerin kendilerine inanıyor, güveniyor ve saygı duyuyor gibi davranmalarını sağlayabilirlerdi.

Zorlama İle İkna Arasındaki Yeri

Otorite genellikle "zorlama" ve "ikna" şeklindeki iki değişik uygulamanın arasındaki alana özgü bir olgu olarak düşünülmekteydi. Zorlamada bir taraf diğer tarafı güç kullanarak ya da güç kullanma tehdidinde bulunarak kendi iradesine boyun eğmek zorunda bırakıyor, iknada ise bir tarafın diğer tarafı ciddi ve ayrıntılı bir konuşma ile kazanması söz konusu oluyordu.

Kullanılan Gereçler

İkna daha ziyade konuşmaya dayanan bir süreçti. Oysa otoritenin kullanımı sözlü olmayan, dolaylı anlatım gereçlerinden ve ortamlardan da yararlanmayı gerektiriyordu. Tıpkı bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi, burada da mimiklerin, tavır ve haraketlerin, vücut dilinin, kostüm ve kıyafetlerin, dekorların, ses ve görüntü efektlerinin, en önemlisi de sahnede olmanın sunabileceği tüm katkılardan yararlanılarak izleyicinin etkilenmesi, şaşırtılması, hatta kandırılması söz konusuydu.

Otorite sadece söze başvurmak zorunda kalsa bile, bunu ikna sürecindekinden çok farklı bir biçimde yapmayı tercih ediyordu; çünkü asimetri unsuru ona neredeyse sınırsız bir rahatlık ve üstünlük sağlamaktaydı.

İkna sürecinde birilerinin kendi muhakeme mekanizmalarını kullanarak arzu edilen sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere gerekçeli öneriler sunulur, coşkulu yakarışlar, güçlü ifadeler ve gösterişli çıkışlarla karşı tarafın kazanılmasına çalışılırdı. Otoritenin kullanımında ise tartışmaya, bir şeyin lehinde veya aleyhinde görüş beyan etmeye kesinlikle gereksinim duyulmaz; konuşmacının kimliğinin yapılan konuşmanın kesinlikle kabul edilmesini sağlayacağı yönündeki yalın iddianın bu kez de doğru çıkacağına güvenilirdi. İşler ters gidip "neden?" sorusuna cüret eden birileriyle karşılaşıldığında ise otoriter ailelerde sık sık duyulan "çünkü ben öyle istiyorum... çünkü ben öyle dedim... çünkü ben senin babanım!" mahiyetindeki klasik yanıttan esinlenilerek, konuşmacı ile muhatap arasındaki asimetriyi vurgulayan, duruma uygun bir yanıt geliştirilmesi yeterli olmaktaydı.

Bunları bulup notlar haline getirmek 3-4 günümü almış olsa da içimde "Ohhh beee!" rüzgarları esiyordu. Acayip rahatlamıştım! Çünkü teşhis konulmuştu.

Önceden ne ile karşı karşıya olduğumu, işlerin nereye varacağını ve başıma daha başka neler geleceğini bilememenin verdiği korku, ürkeklik, endişe, panik ve telaş içindeyken bir anda karanlıkların dağılıp şekillerin yavaş da olsa belirginleşmeye başladığı görmenin sakinleştirici etkisini yaşıyordum.

Binlerce yıldır yeryüzünde soluyan bir ejderhanın evrim geçirip bir kamu kuruluşunun yönetici kadroları topluluğu şeklini almış versiyonuydu demek karşımda durmadan beni ısırıp pençeleyen, ancak asla çıplak gözle görülemeyen o şey...

Gerçekten de bilimsel tanımlarına uygun davranışlar gösteriyordu. O değilmiydi enerji ve ticaret konularıyla ilintili bankacılık projelerimi de, atılım önerilerimi de, kitap ve sergilerimi de, yolsuzluk raporlarımı da aynı büyüklük edasıyla görmezden gelip onları yok sayan? O değil miydi hiçbir izahta bulunma ya da cevap verme lütfunda bile bulunmayan?

Geri - 59 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur